DÜNYA
EKONOMİSİNDE BİRBİRİNİ ETKİLEYEN İKİ EĞİLİM VE SONUÇLARI
(GÜÇLER
DENGESİNDE DEĞİŞİM EĞİLİMLERİ)* (II)
3-”MIST”-
ülkelerde sanayi üretiminin yıllara göre seyri (Meksika,
Endonezya, Kore ve Türkiye)
Bu
ülkelerde de 2000-2013 arasında sanayi üretiminin dinamik bir
büyümesini görüyoruz. Ama 2013 verileri üretimde belli bir
durgunluk sürecine girildiğini de göstermektedir.
Bu
ülkelerde sanayi üretimi dünya çapında ortalama büyüme
oranlarının üzerinde olmakla uluslararası sermayenin dikkatini
çekmektedir. Ülke grupları oluşturmak bir “moda” olduğu için
biz de bu “moda”ya uyarak bu ülkeleri grup olarak ele aldık. Bu
ülkelerin ortak özellikleri de yok denemez. Bu ülkeler, krizden en
hızlı bir biçimde çıkmışlar ve sanayi üretimleri de dinamik
bir büyüme sergilemiştir. Sanayi üretimlerindeki dinamiklik
bakımından Brezilya ve Rusya'yı geride bırakıyorlar.
Yukarıdaki
grafikte söz konusu ülkelerde yıl bazında sanayi üretiminin
sürekli arttığını görüyoruz. Türkiye ve Kore hariç
diğerlerinde üretimde belli bir durgunluğu; büyüme oranlarının
küçülmesini göremiyoruz. 2013'ün çeyreklerine göre sanayi
üretimin seyrine baktığımızda BRIC-ülkelerinde olduğu gibi bu
ülkelerde de sanayi üretiminde büyüme oranlarının küçüldüğünü,
üretimin belli bir durgunluk sürecine girdiğini görüyoruz.
Aşağıdaki grafik bu gelişmeyi gösteriyor.
Endonezya'da
sanayi üretimi 2013'ün ilk çeyreğinde yüzde 17,4'ten son
çeyreğinde yüzde 19,1'e çıkıyor. Türkiye'de ilk çeyrekten
ikinci çeyreğe yüzde 12,8'den 15,9'a çıkıyor ama son çeyrekte
yüzde 15,1'e düşüyor. Kore'de ilk çeyreğe göre ikinci ve
üçüncü çeyreklerde geriliyor, ama son çeyrekte yenide artmaya
başlıyor. Meksika'da üç çeyrek boyunca üretim hemen hemen aynı
seviyede kalıyor.
Bu
veriler bu ülkelerde de sanayi üretiminin 2012'den itibaren hız
kesmeye başladığını, belli bir durgunluk eğilimi içinde
olduğunu gösteriyorlar.
4-İspanya ve “gelişen“ bazı ülkelerde yılın çeyreklerine göre sanayi üretiminin seyri
Aslında
eğilimin yönün yukarıdaki verilerde görüyoruz. Burada ek olarak
Polonya ve İspanya'da sanayi üretiminin durumu ele alınmış
olacak.
Bu
ülkelerde yıllara göre sanayi üretiminin gelişmesini göstermek
için iki baz değer alacağız: İlki 2000=100 ve ikincisi de
krizden önce üretimin en yüksek olduğu yıl (bu durumda Meksika,
İspanya ve Türkiye için 2007 ve Kore ve Polonya için de 2008
yılı)=100.
Meksika,
Kore ve Türkiye'de olduğu gibi sanayi sanayi üretimi Polonya'da da
2011'den sonra hız kesmiş; büyüme oranları küçülmüştür.
İspanya'da ise üretimin dibe vurmuşluk durumunda bir değişme
yok.
Aşağıdaki
grafikte de aynı eğilimi son dönemde yılın çeyrekleri
verileriyle daha açık bir biçimde görmekteyiz.
Bazı
sonuçlar:
Farklı
ülke gruplarında sanayi üretiminin gelişmesini gösterdik. Önde
gelen emperyalist ülkelerde, söz sahibi oldukları entegrasyonlarda
(AB, Avro Alanı, OECD-Avrupa); BRIC-ülkelerinde, MIST-ülkelerinde
veya genel anlamda gelişmiş ve gelişen ülkelerde sanayi
üretiminin seyrini aylar, yıllar ve yılı çeyrekleri bazıda ele
almamızın nedeni, sanayi üretimi bazında dünya ekonomisinde
belli bir eğilimin hakim olmaya başladığını göstermek içindi.
Bu eğilimi kısaca şöyle tanımlayabiliriz:
1)
Önde gelen emperyalist ülkeler; dünya kapitalist sisteminin
merkezi konumunda olan ülkeler ve bu merkezi temsil eden ABD, AB,
Japonya, OECD-Avrupa ülkeleri 2013 itibariyle farklı boyutlarda da
olsa hala kriz içindeler. Ama verilerin de gösterdiği gibi bu
ülkelerde sanayi üretimi 2009'daki dibe vurmuşluk durumunu geride
bırakmış, bazılarında kriz öncesindeki üretimin en yüksek
seviyesini aşacak boyutlarda büyümüştür. Almanya ve ABD buna
birer örnektir.
2)
Başta Çin olmak üzere BRIC diye tanımlanan ülkelerin veya MIST
diye tanımlanan ülkelerin bir kısma ya hiç krize girmemişler,
bir kısmını kriz “teğet geçmiş” ve geriye kalanlar da bir,
en fazla iki sene içinde krizden çıkmışlar ve hızlı bir büyüme
sergilemişlerdir. Ama bu ülkelerin ekonomik gücü, dünya
ekonomisini krizden çekip çıkartabilecek; kriz sürecini
kısaltabilecek durumda değil. Krizde olmayan ülkeler en fazlasıyla
krizde olan ülkelerin daha çok ihracat yaptıkları (bu ülkeler
açısından artan ithalat demektir) alanlar olmanın ötesinde,
kendini değerlendirmek sorunuyla karşı karşıya kalmış aşırı
sermaye için verimli yatırım alanları olmuşlardır.
Merkez
ülkelerde sanayi üretiminde görülen artış emareleri; özellikle
Amerikan ekonomisinde belirgin olan üretim artışı söz konusu
aşırı sermayenin yeniden merkez ülkelere -daha şimdiden ABD'ye-
yönelmesinin yolunu açmıştır. Bu da BRIC veya MIST, ama genel
olarak “gelişen” ülkelerden ABD'ye yeniden sermaye akışı
anlamına gelir; bu ülkelerde sermaye pahalı olmaya başlamıştır;
faizlerin artması bu anlama gelir.
Olan
şu: Emperyalist ülkelerde de üretimde kıpırdanma üretimi
dinamik olan ülkelerin ihracatını zorlaştırmaktadır. Bunun
ötesinde artık ucuz sermaye bulma olanaklarının sınırlanmaya
başlaması üretimi olumsuz etkilemektedir. Bunların sonucu olarak
BRIC veya MIST ülkelerinde veya bu kategoride olmayan başkaca
sanayi üretimi dinamik ülkelerde üretim çok belirgin olarak bir
durgunluk sürecine girmiştir. Bu ülkelerde gelişme ya düz bir
hatta ilerileyor ya da yön aşağıya doğru. Emperyalist ülkelerde
de gelişme ya düz bir hatta ilerileyor ya da gelişmenin yönü
yukarıya doğru. Bir yerde çakışma olacak. Ne zaman, nasıl olur,
orası başka bir sorun. Ama Ülke gruplarında hakim olan eğilimler
oldukça belirgin. Bu eğilimleri sembolik olabilecek örnek bir
grafikle gösterelim. ABD, Almanya, Çin, Brezilya, Türkiye, Kore.
(Aşağıdaki ilk grafik).
3)
Ülkelerin veya ülke gruplarının kriz öncesindeki, kriz
sürecindeki büyüme-küçülme farklılıkları giderek
kapanmaktadır. Büyüme oraları krizden sona, ama özellikle de
2011'den sonra Çin hariç 100 ila 115 bandında seyretmektedir. Yani
büyüme oranları yüzde sıfır ile yüzde 15 bandındadır. Bu
durumda üç olasılık gündeme gelmektedir (dördüncü bir
olasılık zaten yok):
Birinci
olasılık: Krizden çıkmak üzere olan emperyalist ülkeler,
üretimi yavaşlamış ülkelerin de katkısıyla sanayi üretimi
bazında dünya ekonomisinin seyrini belirlerler ve üretimde belli
bir canlanma sürecine girilir.
İkinci
olasılık: Farklı büyüme eğilimleri belli bir durgunluk
sürecinde birleşirler; yani bütün bu ülkelerde sanayi üretimi
inişli-çıkışlı bir durgunluk (- 1, -2 ila +1-3 arası bir band)
sürecine girerler ve bu da yıllarca devam edebilir. Bu durum,
kaçınılmaz olarak, şimdiye kadarkinden oldukça daha şiddetli
bir rekabete maddi zemin oluşturacaktır.
Üçüncü
olasılık: Üretimi dinamik olan ülkeler kriz sürecine
girerler ve üretimi kıpırdayan emperyalist ülkeleri olumsuz
etkileyerek yeniden kriz sürecine girilir. Veriler böyle bir
ihtimalin oldukça zayıf olduğunu gösteriyorlar.
İkinci
ihtimal gerçekleşme olasılığı en yüksek olandır.
Yukarıdaki
veriler kapitalizmin kendiliğinden çökme diye bir derdinin
olmadığını, ne kadar ağır olursa olsun kendi iç yasallığının
ifadesi olan fazla üretim krizinden çıkacağını, çıkmış
olduğunu göstermektedir. Kapitalizmi “teorik” olarak çökertmeyi
marifet sanan Wallerstein bunun artık “teorik” olarak da mümkün
olmadığını görünce bu sefer kaos teorisine sarıldı.
Büyüme
oranları arasındaki farkın kapanması olasılığı:
Yukarıdaki
grafikten çıkartılması gereken sonuçlar:
Sanayi
üretiminin dibe vurmuşluk seviyesinde veya civarında seyretme
durumu dünya ekonomisinde bir eğilim olmaktan çıkmıştır.
Sadece bugün itibariyle değil, 2010 sonu itibariyle sanayi üretimi
dibe vurmuşluk seviyesinde seyreden ülke sayısı oldukça azdır.
Bunlara en tipik örneği İspanya oluşturmaktadır.
Birçok
ülkede, özellikle de emperyalist ülkelerde sanayi üretim dip
notasından uzaklaşmış -üretim artışı- ama kriz öncesindeki
en üst seviyesinin altında kalan bir bandda devam eden bir
durgunluk sürecine veya inişli-çıkışlı bir durgunluk sürecine
girmiştir. Bu süreçte üretim ne yeniden dibe vurma ne de artarak
krizden çıkma eğilimi içindedir. Bu özel tipten durgunluk,
yukarıdaki grafiklerden de gördüğümüz gibi özellikle
emperyalist ülkeler için tipiktir.
Bu
durgunluk eğiliminin yanı sıra “gelişen” ülkelerde sanayi
üretimi yükselen eğilimi temsil etmektedir. Bu ülkeler ya krize
girmemişler ya da krizden sadece etkilenmişler ve kısa zamanda
krizden çıkmışlardı. Bu ülkelerde sanayi üretiminin artış
hızı kesilmiş, büyüme oranları küçülmeye başlamıştır.
2010-2013
yılı verileri emperyalist ülkelerdeki durgunluk eğilim ile
“gelişen” ülkelerdeki yükseliş eğilimi arasındaki farkın
kapanma özellikleri taşıdığını göstermektedir.
V-KRİZ
KARŞILAŞTIRMASI
2008
krizinin patlak verdiği dönemde yapılan tartışmalar, bir bakıma
akıllara durgunluk veren türdendi. Kapitalizmi kendiliğinden
çökertip yeni bir düzen kuranlar teori dünyasında “yüzsüzlüğün”
veya “ikiyüzlülüğün” tipik örneklerini oluşturuyorlardı.
Hala da öyleler. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen ne kapitalizm
kendiliğinden çöktü ne de onun yıkıntıları üzerinde yeni bir
düzen kuruldu. Bu unsurlar, kapitalist üretim biçiminin hareket
yasalarını zerre kadar alamıyorlar. Öznel isteklerini nesnel
gerçekliğin önüne koyarak güya devrimci politika yapıyorlar.
Sonuç ortada:
-Krizin
en derin yaşandığı Batı'nın emperyalist ülkelerinde ekonomide
-hepsinde olmasa da- belli bir canlanma var.
-Dünya
krizinden bahsediyoruz, ama bütün ülkeler krize girmediler.
-Dolayısıyla
daha krizin başlangıcında kapitalist ekonomide iki eğilim vardı;
krizde olan ülkeler, krizde olmayan veya sınırlı etkilenen
ülkeler. Şimdi bu iki eğilim, tek eğilimde birleşme sürecinde.
-Kapitalizmin
kendiliğinden çökeceğini savunan unsurlar, kapitalizmi sadece ve
sadece Batı'nın klasik ülkelerinden (ABD, AB, Japonya) ibaret
gördükleri için buralarda krizin patlak vermesini kapitalizmin
dünya çapında çöküşü olarak algıladılar. Kapitalist
sistemde eksen kaymasını, güçler dengesindeki değişimi
göremediler.
Dünya
ekonomisindeki gelişmeler, en azından yukarıdaki veriler, bu
unsurlar için kış mevsiminin geldiğin göstermektedir. Bir
sonraki krize kadar bunlar yer altına çekilecekler, aynen ayrık
otu gibi toprak üstünde görüntüleri yok olacak ve gelecek kriz
patlak verirken bir daha piyasaya çıkacaklar ve kapitalizm çöküyoru
tekrarlayacaklar. Her kriz döneminde böyle olmuştur, gelecek kriz
döneminde de böyle olacak.
Sanki
krizin ne kadar, kaç sene süreceği belli yasalara bağlıymış
gibi, bazen kriz bu kadar uzun sürer mi türünden söylemlerle
kendilerini doğrulamaya da çalışıyorlar. Kriz bu kadar uzun
sürer mi, sürmez mi sorusuna da cevap vermek gerekir. Aşağıdaki
karşılaştırma bu konuya açıklık getirmektedir. Şimdi 1929-32
krizini ve sonrasında gelen “özel tipte durgunluk” sürecini
2008 krizi ile karşılaştıralım. (1929-1939 için veri tabanı:
J. Kuczynski; “Die Geschichte der Lage der Arbeiter unter dem
Kapitalismus”, C. 15, s. 148-150 ve Stalin; XVII. Parti Kongresine
sunulan rapor, C. 13, s. 256; XVIII. Parti Kongresine sunulan rapor,
C. 14, s. 183). Bakalım nelerle karşı karşıya kalacağız.
Fransa'da
sanayi üretimi 1938'de dahi 1929'daki seviyesine ulaşamamıştır.
1938'de 1929'daki seviyesinin ancak yüzde 70'ine denk düşüyordu.
Şimdiki krizde ise 2013'te 2007'deki seviyesine ulaşamamıştır.
Almanya
sanayi üretimi 1936'da 1929'daki seviyesini aşmıştı. Şimdiki
krizde ise 2007'deki seviyesini 20011-2013 arasında yakalamıştır.
Japon
sanayi üretimi 1933'te 1929'daki seviyesini aşmıştı. Şimdiki
krizde ise 2013 itibariyle 2007'deki seviyesinden 14,9 puan
geridedir.
İngiliz
sanayi üretimi 1935'te 1929'daki seviyesini aşmıştı. Şimdiki
krizde ise 2013 itibariyle 2007'deki seviyesinden 13,3 puan
geridedir.
1932'de
dibe vuran Amerikan sanayi üretimi sonrasında 1937'de 1929'daki
seviyesinin yüzde 92,2'sine denk düşecek derecede artmış, ama
1938'de 1929'a göre yüzde 28 oranında gerilenmişti. Şimdiki
krizde ise 2013'de 2007'deki seviyesine ulaşacak duruma gelmiştir.
Görüyoruz
ki 1929-32 kriz ve arkasından gelen “özel tipten durgunluk”
süreci ABD, Almanya ve Fransa için şimdiki krizden daha ağır
olmuştur. Kriz ve durgunluk süreci ABD'de 1939'a, Almanya'da
1936'ya kadar sürmüş. Fransa ise 1939'da dahi krizden
kurtulamamıştı. Ama bundan dolayı bu ülkelerde kapitalizm
kendiliğinden çökmemiştir.
Kriz
öncesi yıl bazında gelişmiş ülkelerde sanayi üretimi 2012'de
2007'deki seviyesine dahi ulaşamıyor. Ama dünya sanayi üretimi en
azından yüzde 10 artıyor. Hangi faktör üretimi artırıyor?
Gelişen
ülkelerde sanayi üretimi, dünya sanayi üretimini yönlendirecek
derecede önemli bir faktör olmuştur. Bu nedenle emperyalist
ülkelerde ve başkaca sanayileşmiş (gelişmiş) ülkelerde sanayi
krizde olmasına rağmen dünya sanayi üretiminin büyümesini
sağlayan dinamik gelişen ülkeler olmuştur.
Açık
ki emperyalist ülkeler krizi temsil eden eğilimi ve gelişen
ülkelerde krizden çıkmış olma eğilimini temsil etmektedir.
DÜNYA
KRİZİ Mİ, BÖLGESEL KRİZ Mİ?
Hala
dünya krizinden bahsediyoruz ama bu krizin artık dünya krizi olup
olmadığı tartışılmalıdır. Yukarıda ele aldığımız bazı
verilere -diyelim ki kriz göstergelerine- dayanarak yaşanmakta olan
krizin bir dünya kriz mi yoksa artık bir bölgesel kriz dönüşmüş
kriz mi olduğunu tespit etmeye çalışalım.
Bunu
göstermek için dünya sanayi üretimini dünya çapında ve
bölgesel bazda, dünya ticaretini (toplam, ihracat ve ithalat
olarak) yine dünya çapında ve bölgesel bazda ve son olarak da
dünya GSYİH'sını ele alarak gelişmenin hangi çerçevede
olduğunu tespit edelim.
Dünya
sanayi üretimi:
Grafiğin
üst kısmında dünya sanayi üretiminin kriz öncesinde en üst
seviyede olduğu tarihten günümüze kadar olan süreci görüyoruz.
Sanayi üretimi Kasım 2010'da Şubat 2008'deki seviyesini aşıyor,
sonrasında ise Kasım 2013'e kadar artıyor. Bu, Şubat 2008'deki
seviyeye göre 10,5 puanlık bir artışı ifade eder.
Başka
türlü ifade edecek olursak: Dünya sanayi üretimi kriz öncesindeki
en üst seviyesine göre Şubat 2009'da yüzde 13,1 oranında
geriliyor. Kasım 2013'te ise Şubat 2008'deki seviyesine göre yüzde
9,3; krizinin aşıldığı seviyeye göre (Kasım 2010) yüzde 9,2
ve Şubat 2009'daki seviyesini de yüzde 25,8 oranında aşıyor.
Grafiğin
alt kısımında ise kriz başlangıcını ve sonucunu süreç
içindeki bütün aylık verilere göre görüyoruz.
Bu
grafik dünya ekonomisinin dünya sanayi üretimi bazında artık
krizde olmadığını açıkça göstermektedir.
Soruna
bir de bölgeler ve ülke grupları bazında bakalım.
Gelişmiş ekonomilerde (ülkelerde) sanayi üretimi:
Grafik,
“gelişmiş ekonomiler” diye tanımlanan emperyalist ülkelerde
ve sanayileşmiş ülkelerde sanayi üretimi bazında ekonominin
devam eden sefil halini göstermektedir. Bu ülkeler toplamında
krizin henüz atlatılmadığını; Kasım 2013 itibariyle sanayi
üretiminin kriz öncesindeki en yüksek seviyesinden 6,4 puan geride
olduğunu görüyoruz.
Bu
ülkelerde sanayi üretimi Nisan 2009'da Ocak-Şubat 2008'deki
seviyesine göre yüzde 18,6 oranında gerilemişti. Kasım 2013'te
ise Nisan 2009'daki seviyesine göre her ne kadar yüzde 15,5
oranında artmış olsa da Ocak-Şubat 2008'deki seviyesine göre
hala yüzde 6 oranında geridedir.
Amerikan
sanayi üretimi:
Amerikan
sanayi ancak uzun bir süreç sonrasında Aralık 2007'deki en üst
seviyesini Kasım 2013'te 0,7 puanla aşabilecek duruma geliyor.
Aralık 2007'ye göre Haziran 2009'da Amerikan sanayi üretimi
yaklaşık yüzde 17 oranında geriliyor. Kasım 2013'te ise Haziran
2009'daki seviyesine göre yüzde 21,2 ve Aralık 2007'deki
seviyesine göre de ancak yüzde 0,7 oranında artmış oluyor.
Tabii
bu durum, Amerikan sanayi üretiminin krizden çıktığı anlamına
gelmez. Başka verilerle bu sürecin desteklenip desteklenmediğini
veya sanayi üretiminde artışın devam edip etmeyeceğini zaman
gösterecektir. Her halükarda, genel gidiş Amerikan ekonomisinin
krizden çıkıyor doğrultusunda olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Avro
Alanı'nda sanayi üretimi:
Grafik
Avro Alanı ülkeleri toplamında sanayi üretimi bazında ekonominin
krizde sürünmeye devam ettiğini göstermektedir. Bu ülkeler
toplamında sanayi üretimi Nisan 2008'deki en üst seviyesine göre
Nisan 2009'da yüzde 21,5 oranında (23,9 puan) gerilemişti. Kasım
2013 itibariyle Nisan 2009'daki seviyesine göre yüzde 13,2
oranında artmış olsa da Nisan 2008'deki seviyesine göre hala
yüzde 11,1 oranında geridir. Her ne kadar sanayi üretimi Nisan
2009'daki dip seviyesinde değilse de krizden çıkmak durumundan
oldukça uzaktadır. Kriz öncesi seviyesinden 23,9 puan geriye
düşerek dibe vuran sanayi üretimi Kasım 2013 itibariyle dip
noktasından 11,5 puan artarak uzaklaşmışsa da kriz öncesindeki
en yüksek seviyesini aşabilmek için 12,4 puanlık (yüzde 11,1
oranlık büyüme) farkı kapatması gerekir.
Sanayi
üretimi bazında Avro Alanı'nda ekonomik kriz devam etmektedir.
Gelişen ekonomilerde (ülkelerde) sanayi üretimi:
“Gelişen
ekonomiler” diye tanımlanan bir biçimde emperyalizme bağımlı
veya bağımsız (kendisi emperyalist olan -örneğin Çin) veya yeni
sömürge ilişkileri temelinde emperyalizme bağımlı olan
ülkelerde ekonominin ne denli dinamik olduğunu bu ülkelerle ilgili
sanayi üretimi verilerinde görüyoruz.
Aşağıdaki
grafik bu türden ülkelerin toplamında sanayi üretimi bazında
ekonomik krizin oldukça kısa sürdüğünü göstermektedir. Sanayi
üretimi kriz öncesindeki seviyesini (Haziran 2008) Eylül 2009'da
aşıyor. Sonrasında ise sanayi üretiminde süreklilik arz eden bir
artış görüyoruz. Kasım 2013 itibariyle bu ülkeler toplamında
sanayi üretimi kriz öncesindeki en yüksek seviyesinin 37 puan
üzerinde seyretmektedir. Başka bir ifadeyle: Bu ülkeler toplamında
sanayi üretimi Haziran 2008'e göre Ocak 2009'da yüzde 8,7 oranında
geriliyor. Kasım 2013'te ise dip noktaya göre (Ocak 2009) yüzde
41,9; krizden çıkış noktasına göre (Eylül 2009) yüzde 28,3
ve kriz öncesindeki en yüksek seviyesine göre de yüzde 29,6
oranında büyüyor.
Asya'nın
gelişen ekonomilerinde (ülkelerinde) sanayi üretimi:
Bu
ülkelerde tamamen farklı bir süreçle karşı karşıyayız: Dünya
ekonomik krizi bu ülkeleri gerçekten de “teğet geçmiş”.
Sanayi üretimi krizden önceki en üst seviyesinden (Haziran 2008 =
139,7) Ocak 2009'da ancak 9,2 puan geriliyor ve Nisan 2010'da da
Haziran 2008'deki en üst seviyesini aşarak krizden çıkıyor.
Sonrasında sanayi üretimi süreklilik arz eden bir artış
sergiliyor. Kasım 2013 itibariyle bu ülkeler toplamında sanayi
üretimi kriz öncesindeki seviyesini 76,6 puan aşmış durumdaydı.
Veya: Haziran 2008'e göre Ocak 2009'da yüzde 6,5 oranında
gerileyen sanayi üretimi Kasım 2013'te Haziran 2008'e göre yüzde
54,8; Ocak 2009'a göre yüzde 65,7 ve krizin aşılma noktasına
(Nisan 2009) göre de yüzde 54,5 oranında artmıştı.
Latin
Amerika'da sanayi üretimi:
Yukarıdaki
grafikte Latin Amerika toplamında sanayi üretiminde
istikrarsızlığın hakim olduğunu görüyoruz. Kriz öncesi en
yüksek seviyesine göre üretim Ocak 2009'da yüzde 10,3 oranında
gerilemeyle (11,5 puan) dibe vuruyor ve ancak Şubat 2011'de krizden
çıkıyor. Sonrasında ise üretim tam bir istikrarsızlık içinde
-inişli çıkışlı bir büyüme sürecine giriyor. Sonuç
itibariyle L. Amerika toplamında sanayi üretimi Kasım 2013'te dip
seviyesine göre yüzde 13,8; krizden çıkış seviyesine göre
yaklaşık yüzde 2 ve kriz öncesindeki en yüksek seviyesine göre
de yüzde 2,1 oranında artmış oluyor. Veriler, sanayi üretimi
bazında L. Amerika toplamında ekonominin krizden çıktığını
göstermesine rağmen, istikrarsızlık üretimde yeniden bir
gerilemeye; kriz sürecine yol açabilir. Bu da iç sorunlardan
ziyade dünya ekonomisini seyrine daha çok bağlı olacağa
benzemektedir.
Orta
ve Doğu Avrupa'da sanayi üretimi:
Orta
ve Doğu Avrupa ülkeleri toplamında sanayi üretimi Şubat 2008'den
Ocak 2009'a yüzde 16,9 oranında gerileyerek dibe vuruyor. Ancak
Mayıs 2012'de Şubat 2008'deki seviye aşılarak krizden
çıkılabiliyor. Bu ülkeler toplamında sanayi üretim Kasım 2013
itibariyle dip noktaya göre yüzde 26,3; krizden çıkış noktasına
göre yüzde 4,6 ve Şubat 2008'deki üretimin en üst seviyesine
göre de yüzde 4,9 oranında büyümüş oluyor. Bu veriler, bu
ülkeler toplamının sanayi üretimi bazında ekonomik krizde
olmadığını göstermekteler.
Ortadoğu
ve Afrika'da sanayi üretimi:
Bu
bölgelerde “Arap Baharı” diye de tanımlanan halk
ayaklanmaları, Ortadoğu'da Suriye'de iç savaş eksenli devam eden
çatışmalar, kaçınılmaz olarak ekonomiyi de etkilemiştir. Bunun
doğrudan bir sonucu olarak da sanayi üretimine istikrarsızlık
hakim olmuştur. Grafik bunu gösteriyor. Verilerin böyle olması bu
bölgelerde ekonomik krizin devam ettiği anlamına gelir.
Dünya
Ticareti:
Soruna
bir de dış ticaret (meta ihracatı) açısından bakalım.
Değerlendirmeyi kriz öncesinde ihracatın en yüksek olduğu yıla
(bu durumda 2008) göre yapıyoruz.
Önce
önde gelen emperyalist ülkelerde ve onların güdümünde olan
entegrasyonlarda dış ticaretin (burada sadece meta olarak ihracat
söz konusudur) gelişmesine bakalım.
Fransa
ve Almanya:
2008'deki
seviyesine göre Alman ihracatı 2009'da yüzde 22,4, 2010'da yüzde
12,5 oranında geriliyor. Sonraki yıllarda ise dengesiz bir gelişme
sergiliyor. Bunun 2011-2013 arasında Alman ekonomisindeki krizden
çıkma kıpırdanmasıyla doğrudan ilişkisi vardır.
Fransız
ihracatı ise krizin etkisini doğrudan yansıtıyor. Sanayi
üretiminde olduğu gibi, ihracat da Fransız ekonomisinin krizde
olduğunu göstermektedir.
Japonya
ve İngiltere:
Japon
ihracatı krizden oldukça etkileniyor. 2008'den 2009'a yüzde 26,1
oranında gerileyen meta ihracatı sonraki yıllarda artsa da krizde
olan ekonominin istikrarsızlığını yansıtıyor.
İngiliz
ihracatı da krizden önemli boyutlarda etkileniyor. 2008'e göre
2009'da yüzde 23 ve 2010'da da yüzde 11,2 oranında gerileyen
ihracat 2011 ve 2012'de 2008'deki seviyesini aşıyor.
ABD
ve Çin:
Çin
meta ihracatı sadece 2009'da 2008'e göre yüzde 16 oranında
geriliyor ve sonraki yıllarda önemli boyutlarda artıyor. Bu
gelişme ülke ekonomisinin krizde olmadığının doğrudan bir
ifadesidir.
Amerikan
ihracatı ise 2008'e göre 2009'da yüzde 18 ve 2010'da da yüzde 0,7
oranında geriliyor ve sonraki yıllarda 2008'deki seviyesini
küçümsenemeyecek boyutlarda aşıyor. Amerikan ekonomisinde
görülen krizden çıkış yönündeki canlanma ihracata böyle
yansıyor.
AB
ve Avro Alanı:
AB
ve Avro Alanı ülkeleri toplamında krizin etkisiyle meta ihracatı
Avro Alanı'nda yüzde 22, AB'de yüzde 22,4; 2010'da Avro Alanı'nda
yüzde 10,8 ve AB'de de yüzde 12,9 oranlarında geriliyor. Sonraki
yıllarda AB'de istikrarsız ve Avro Alanı'nda nispeten istikrarlı
bir meta ihracatı artışı görüyoruz. Sonuçların böyle
olmasında krizden çıkışı ihracat arttırımında olan
ülkelerin (örneğin Almanya'nın) çabalarında aramak gerekir.
OECD-Avrupa
ve OECD-Toplam:
2008'3
göre 2009'da OECD-Avrupa ülkeleri toplamında meta ihracatı yüzde
24,4, 2010'da da yüzde 13,1 oranında; OECD toplamında aynı
dönemde yüzde 21,6 ve yüzde 8,4 oranlarında geriliyor.
OECD-Avrupa ülkelerinde (bunlar aynı zamanda AB ve Avro Alanı
üyesi ülkelerdir) krizin etkisi ihracattaki dengesizliğin doğrudan
bir ifadesidir. OECD toplamında ihracatın 2011 ve 2012'de 2008'deki
seviyesini aşmış olmasında ise Avrupa dışı ve krizde olmayan
ülkelerin ihracatının etkili olduğunu gösterir.
G-7 ülkeleri:
İhracat
verileri bu yedi emperyalist ülkenin (ABD, Almanya, Fransa, İtalya,
İngiltere, Japonya ve Kanada) ne denli etkilendiğini, krizde
olduğunu göstermektedir. İhracatta gerileme 2008'e göre 2009'da
yüzde 22,8 ve 2010'da da yüzde 9,4 oranlarında. Sonrasında
ihracat artışı bu ülkelerde krizden çıkma çabasının ihracata
yansıması olarak görülmelidir.
Dünya
ihracatı:
Dünya
çapında meta ihracatı 2008'e göre 2009'da yüzde 22,2 ve 2010'da
da yüzde 5,5 oranlarında geriliyor. 2009 krizin dibe vurduğu yıl.
2010'da ihracatın artması (2009'a göre 2010'da yüzde 21,5
oranında bir artış) krizde olmayan ve hızla krizden çıkma
sürecine girebilen ülkelerin ihracat atılımının sonucudur.
Veriler ekonominin ihracat bazında 2010 sonrasında krizde
olmadığını göstermektedir; dünya meta ihracatı 2011'de yüzde
13,1, 2012'de yüzde 13,7 ve 2013'te de yüzde 18,6 oranlarında
istikrarlı bir artış içinde olmuştur.
Dünya
GSYİH:
Tabii
GSYİH'ya maddi değerlerin üretimi dışındaki “değerler” de
katıldığı için krizin etkisi hafiflemiş oluyor. Ve dünya GSYİH
da kısa zamanda krizden çıkıyor. Ama buna rağmen GSYİH maddi
değerlerin üretiminin (örneğin sanayi üretiminin) yanı sıra
ölçü olarak alınabilir. Sonuçta yukarıdaki grafik de dünya
ekonomisinin artık krizde olmadığını; “bütünlüklü dünya
ekonomisi”nin bütünlüklü bir krizde olmadığını
göstermektedir.
*
Küreselleşme,
bütünleşmiş dünya ekonomisi üzerine de bir kaç not:
Emperyalist
küreselleşme indeksi ve hala bütünleşmemiş dünya ekonomisi
Zürih
Federal Teknoloji Enstitüsü, küreselleşmenin siyasi, ekonomik ve
sosyal boyutlarını ele alan indeksler hazırlamakta ve
yayınlamaktır. 1970-2009 dönemini ele alan 2012 küreselleşme
indeksi 23 değişken bazında hazırlanmış ve 187 ülkeyi
kapsamaktadır. Kullanılan yöntemi, bunun ötesinde “küreselleşme
ölçülebilir mi” soru ve tartışmalarını bir kenara bırakarak
bu indeks çalışmasının sonuçlarına bakalım. (Küreselleşmenin,
yani uluslararasılaşmanın ölçülebilir olduğunu ve bunu ölçmek
için doğru formüllerin de olduğunu belirterek geçelim).
Araştırma,
küreselleşmenin 2009'da “zayıfladığı” sonucuna varıyor.
Bunun temel nedeni olarak da ekonomik krizi gösteriyor. Yani krizden
dolayı küreselleşmenin gerilediğini burjuvazi dahi kabul ediyor!
Bunun
anlamı şudur: Ekonomik krizden dolayı uluslararası hareket eden
tekelci sermayede geri çekilme eğilimi güç kazanıyor, geri
çekiliyor. Bu demektir ki, her ekonomik kriz döneminde uluslararası
sermaye geri çekilecektir. Şimdiye kadarki bütün krizlerde bu
böyle olmuştur. Bundan dolayı gerçek anlamda dünyanın tamamen;
yüzde yüz küreselleşmesi ekonomik krizler patlak verdiği
müddetçe mümkün değildir. Ekonomik krizler de kapitalist
ekonominin bir yasallığı olduğuna ve belli aralıklarla patlak
verdiklerine göre uluslararasılaşan sermaye her kriz öncesinde
uluslararasılaşmasının en yüksek noktasında geriye atılacaktır
ve kapitalizm var olduğu müddetçe de sermayenin
uluslararasılaşmasındaki bu gel-gitler yaşanacaktır.
Şimdi
araştırmanın sonuçlarına bakalım.
Bazı ülkelerde küreselleşme indeksi:
Bazı
ülkelerde küreselleşme oranları
|
||||||||
Yıllar
|
ABD
|
Japonya
|
Çin
|
İsviçre
|
Almanya
|
Fransa
|
İngiltere
|
İtalya
|
2000
|
76,87
|
58,43
|
51,56
|
91,11
|
81,71
|
83,49
|
87,05
|
81,82
|
2001
|
76,11
|
58,25
|
44,32
|
90,31
|
81,41
|
82,27
|
86,58
|
81,21
|
2002
|
75,09
|
58,29
|
55,31
|
89,88
|
82,13
|
82,55
|
86,53
|
81,05
|
2003
|
75,55
|
59,77
|
56,18
|
89,61
|
82,17
|
82,74
|
86,91
|
80,74
|
2004
|
76,25
|
60,07
|
58,39
|
87,37
|
82,00
|
83,85
|
85,97
|
81,45
|
2005
|
76,30
|
60,43
|
60,53
|
87,85
|
82,22
|
83,45
|
86,46
|
81,29
|
2006
|
77,08
|
65,32
|
59,43
|
87,41
|
82,47
|
84,04
|
86,16
|
81,16
|
2007
|
77,54
|
65,86
|
60,54
|
87,89
|
83,03
|
84,69
|
85,99
|
81,85
|
2008
|
76,40
|
64,07
|
59,35
|
86,33
|
82,09
|
84,34
|
85,62
|
81,35
|
2009
|
74,88
|
64,13
|
59,37
|
86,64
|
81,53
|
84,12
|
85,54
|
81,03
|
Eidgenössische
Techtische Hochschule Zurich, „KOF Globalisierungsindex 2012 –
Wirtschaftskrise
bringt ökonomische Globalisierung zu Fall“, 16. März 2012 , s.
4.
|
Küreselleşme
oranı Almanya ve İtalya'da hemen hemen aynı kalıyor. Fransa, Çin
ve Japonya'da artıyor. ABD, İsviçre ve İngiltere'de geriliyor.
Aşağıdaki
grafiklerde ise küreselleşmenin bölgesel boyutlarını görüyoruz.
Batı
Avrupa ve sanayileşmiş ülkelerde - Doğu ve Orta Asya'da
küreselleşme:
Batı
Avrupa ve sanayileşmiş ülkelerde 1990-2000 arasındaki hızlı
küreselleşme 21. yüzyılda yavaşlıyor ve 2008 kriziyle de
durağanlaşıyor. Bu ülkelerde küreselleşme indeksi 2009
itibariyle yüzde 74 civarında kalıyor.
Doğu
ve Orta Asya ülkelerinde ise küreselleşme, revizyonist sistemin
yıkılmasından sonra mevcut seviyesi yüzde 40'tan daha da geriye
düşüyor ama hemen sonrasında kapitalist dünya ile bütünleşme
süreci hız kazanıyor. Bu nedenle yaklaşık 2005'e kadar bu
ülkelerde artan bir küreselleşme görüyoruz. Ama 2008 krizinin
etkisiyle bu bölgelerde de küreselleşmede durağanlık gündeme
geliyor.
Latin
Amerika, Güney Asya ve Doğu Asya ve Pasifik alanında küreselleşme:
Söylenecek
fazla bir şey yok: Uluslararası sermaye ve üretim bu bölgelere
fazla uğramamış! Bu bölgelerde küreselleşme genel indeksin de
altında kalıyor.
Ortadoğu,
Kuzey Afrika ve Sahra'nın kuzeyindeki ülkelerde küreselleşme:
Grafikte
uluslararası sermayenin dünyanın bu bölgelerine de fazla
uğramadığını görüyoruz.
Gelir
gruplarına göre küreselleşme:
En
yüksek oranda küreselleşme OECD ülkelerinde görülüyor. Ama bu
ülkelerde küreselleşme 2000-2009 arasında durağanlaşıyor ve
yüzde 85 bandında seyrediyor.
Diğer
gruplarda ise 1990'dan itibaren hızlı bir artış gösteriyor.
Bütün
dünyayı kapsamına alan genel küreselleşme indeksi 2009
itibariyle yüzde 60'a dahi çıkamıyor, 2000-2009 arasında 53-57
bandı arasında kalıyor.
Burjuvazinin
hesaplamasına göre küreselleşmenin boyutları bu kadar. Ve
burjuvazi küreselleşmiş bir dünyadan, ekonomiden bahsedemiyor.
Bu
aşamada olan küreselleşme dünya ekonomisinin bütünleşmesi
olarak görülebilir mi? Görülürse bunun çıplak dünya
gerçekliğiyle; emperyalist ülkeler arası çelişkilerin seyriyle,
rekabetle, ekonomik krizin bölgeselleşmesiyle ne türden bir
ilişkisi olabilir?
Küreselleşme
dolu dizgin ilerliyor ve hiç bir engel tanımıyor! Ama gerçekler
pek de öyle bir gelişmenin olmadığını göstermektedir.
Bırakalım sermaye hareketinin iç yasalarının bizzat kendi
uluslararasılaşması önünde engel olmasını (örneğin kriz)
devletler de aldıkları tedbirlerle küreselleşmeyi
geriletebiliyorlar.
“World
Investment Report” 2013'de (s. 92) “Ulusal yatırım
politikalarında değişiklikler” konusunda şu bilgi veriliyor:
2000-2012
arasında değişiklik uygulayan ülke sayısı 2000'de 45'ten
2004'te 80'e çıkıyor, 2012'de ise 53'e düşüyor.
Düzenleme
değişikliği sayısı 2000'de 81'den 2004'te 166'ya çıkıyor,
2012'de ise 86'ya düşüyor.
Serbestleştirme
sayısı 2000'de 75'ten 2004'te 144'e çıkıyor, ama 2012'de 61'e
düşüyor.
Sınırlandırma
sayısı ise 2000'de 5'ten 2010'da 36'ya çıkıyor, 2012'de ise
20'ye düşüyor.
Serbestleştirme
ve sınırlandırma verilerini grafikleştirelim:
Ulusal
yatırım politikalarında serbestleştirme oranı 2001'de yüzde
97,7'den 2012'de yüzde 75,3'e düşerken, sınırlandırma oranı
aynı dönemde yüzde 2,3'ten yüzde 24,7'ye çıkıyor.
Bu
değişiklikleri uygulayan, kıran kırana rekabet içinde olan
kapitalist dünya, bütünleşmiş bir ekonomiyi ifade ediyor demenin
bir anlamı var mı?
Sonuç
itibariyle:
Kapitalizmde
eşitsiz gelişme yasasını lafta kullanıp da bu yasayı filen
ortadan kaldıranlar bütünleşmiş bir dünya ekonomisinden
bahsedenlerdir. Dünya ekonomisi gerçekten de iddia edildiği gibi
bütünleşmişse o bütünleşmeyi belirleyen mekanizmalar, yasalar
olmalıdır. Bunlar yok. Kapitalizmin bir dünya sistemi olduğu
gerçeği bütünleşmiş dünya ekonomisiyle; yani emperyalist
küreselleşmenin bütünlüklü bir sistemi ifade ettiğiyle
birbirine karıştırılırsa bunu savunanlar, savunduklarının
sonuçlarına da katlanmak zorunda kalırlar. Yukarıdaki veriler
böyle bir dünyanın olmadığını ve olamayacağını yeteri kadar
göstermektedir. En basit gösterge şudur: Bütünlüklü bir dünya
ekonomisi; bütünselleşmiş dünya -yani emperyalist küreselleşme
aşaması- ya bütünlüklü olarak krizdedir ya da değildir. Dünya
ekonomisi de eşitsiz gelişme yasası doğrultusunda hareket
etmektedir ve bu yasanın etkisinin sonucu olarak bazı ülkelerin
krizde olduklarını ama bazılarının da krizde olmadıklarını
görüyoruz. Öyle iddia edildiği gibi bütünleşme olsaydı bütün
ülkeler ya krizde olurlardı ya da olmazlardı.
Yukarıdaki
veriler dünya ekonomisindeki gelişmenin bu sürecinde artık dünya
krizinden -dünya fazla üretim krizinden- bahsedilemeyeceğini,
artık bölgesel krizden, şu veya bu bölgedeki şu veya bu ülkedeki
ekonomik krizden bahsedilebileceğini oldukça açık bir biçimde
göstermektedir. Dünya fazla üretim krizi veya dünya ekonomik
krizi kavramı ancak ve ancak 2008-2010 veya da 2008-2010/2011 dönemi
için geçerlidir.
Burjuva
küreselleşme kıstasları dahi dünyanın gerçek anlamda
küreselleşmediğini, rekabet yasası geçerli olduğu müddetçe
bunun olamayacağını göstermektedir.
*
*)
Bu yazı Mart 2014'te hazırlanmıştır.
(Bazı
grafiklere 2013 yılı ve 4. çeyreği verileri sonradan eklendiği
için yazı içindeki bazı rakam verileri değişmiş olabilir).