deneme

25 Ağustos 2014 Pazartesi

DÜNYA EKONOMİSİNDE BİRBİRİNİ ETKİLEYEN İKİ EĞİLİM VE SONUÇLARI (GÜÇLER DENGESİNDE DEĞİŞİM EĞİLİMLERİ)* (II)


DÜNYA EKONOMİSİNDE BİRBİRİNİ ETKİLEYEN İKİ EĞİLİM VE SONUÇLARI
(GÜÇLER DENGESİNDE DEĞİŞİM EĞİLİMLERİ)* (II)

3-”MIST”- ülkelerde sanayi üretiminin yıllara göre seyri (Meksika, Endonezya, Kore ve Türkiye)

Bu ülkelerde de 2000-2013 arasında sanayi üretiminin dinamik bir büyümesini görüyoruz. Ama 2013 verileri üretimde belli bir durgunluk sürecine girildiğini de göstermektedir.
Bu ülkelerde sanayi üretimi dünya çapında ortalama büyüme oranlarının üzerinde olmakla uluslararası sermayenin dikkatini çekmektedir. Ülke grupları oluşturmak bir “moda” olduğu için biz de bu “moda”ya uyarak bu ülkeleri grup olarak ele aldık. Bu ülkelerin ortak özellikleri de yok denemez. Bu ülkeler, krizden en hızlı bir biçimde çıkmışlar ve sanayi üretimleri de dinamik bir büyüme sergilemiştir. Sanayi üretimlerindeki dinamiklik bakımından Brezilya ve Rusya'yı geride bırakıyorlar. 


Yukarıdaki grafikte söz konusu ülkelerde yıl bazında sanayi üretiminin sürekli arttığını görüyoruz. Türkiye ve Kore hariç diğerlerinde üretimde belli bir durgunluğu; büyüme oranlarının küçülmesini göremiyoruz. 2013'ün çeyreklerine göre sanayi üretimin seyrine baktığımızda BRIC-ülkelerinde olduğu gibi bu ülkelerde de sanayi üretiminde büyüme oranlarının küçüldüğünü, üretimin belli bir durgunluk sürecine girdiğini görüyoruz. Aşağıdaki grafik bu gelişmeyi gösteriyor.


Endonezya'da sanayi üretimi 2013'ün ilk çeyreğinde yüzde 17,4'ten son çeyreğinde yüzde 19,1'e çıkıyor. Türkiye'de ilk çeyrekten ikinci çeyreğe yüzde 12,8'den 15,9'a çıkıyor ama son çeyrekte yüzde 15,1'e düşüyor. Kore'de ilk çeyreğe göre ikinci ve üçüncü çeyreklerde geriliyor, ama son çeyrekte yenide artmaya başlıyor. Meksika'da üç çeyrek boyunca üretim hemen hemen aynı seviyede kalıyor.
Bu veriler bu ülkelerde de sanayi üretiminin 2012'den itibaren hız kesmeye başladığını, belli bir durgunluk eğilimi içinde olduğunu gösteriyorlar.


4-İspanya ve “gelişen“ bazı ülkelerde yılın çeyreklerine göre sanayi üretiminin seyri

Aslında eğilimin yönün yukarıdaki verilerde görüyoruz. Burada ek olarak Polonya ve İspanya'da sanayi üretiminin durumu ele alınmış olacak.
Bu ülkelerde yıllara göre sanayi üretiminin gelişmesini göstermek için iki baz değer alacağız: İlki 2000=100 ve ikincisi de krizden önce üretimin en yüksek olduğu yıl (bu durumda Meksika, İspanya ve Türkiye için 2007 ve Kore ve Polonya için de 2008 yılı)=100.

Meksika, Kore ve Türkiye'de olduğu gibi sanayi sanayi üretimi Polonya'da da 2011'den sonra hız kesmiş; büyüme oranları küçülmüştür. İspanya'da ise üretimin dibe vurmuşluk durumunda bir değişme yok.


Aşağıdaki grafikte de aynı eğilimi son dönemde yılın çeyrekleri verileriyle daha açık bir biçimde görmekteyiz.

Bazı sonuçlar:
Farklı ülke gruplarında sanayi üretiminin gelişmesini gösterdik. Önde gelen emperyalist ülkelerde, söz sahibi oldukları entegrasyonlarda (AB, Avro Alanı, OECD-Avrupa); BRIC-ülkelerinde, MIST-ülkelerinde veya genel anlamda gelişmiş ve gelişen ülkelerde sanayi üretiminin seyrini aylar, yıllar ve yılı çeyrekleri bazıda ele almamızın nedeni, sanayi üretimi bazında dünya ekonomisinde belli bir eğilimin hakim olmaya başladığını göstermek içindi. Bu eğilimi kısaca şöyle tanımlayabiliriz:

1) Önde gelen emperyalist ülkeler; dünya kapitalist sisteminin merkezi konumunda olan ülkeler ve bu merkezi temsil eden ABD, AB, Japonya, OECD-Avrupa ülkeleri 2013 itibariyle farklı boyutlarda da olsa hala kriz içindeler. Ama verilerin de gösterdiği gibi bu ülkelerde sanayi üretimi 2009'daki dibe vurmuşluk durumunu geride bırakmış, bazılarında kriz öncesindeki üretimin en yüksek seviyesini aşacak boyutlarda büyümüştür. Almanya ve ABD buna birer örnektir.

2) Başta Çin olmak üzere BRIC diye tanımlanan ülkelerin veya MIST diye tanımlanan ülkelerin bir kısma ya hiç krize girmemişler, bir kısmını kriz “teğet geçmiş” ve geriye kalanlar da bir, en fazla iki sene içinde krizden çıkmışlar ve hızlı bir büyüme sergilemişlerdir. Ama bu ülkelerin ekonomik gücü, dünya ekonomisini krizden çekip çıkartabilecek; kriz sürecini kısaltabilecek durumda değil. Krizde olmayan ülkeler en fazlasıyla krizde olan ülkelerin daha çok ihracat yaptıkları (bu ülkeler açısından artan ithalat demektir) alanlar olmanın ötesinde, kendini değerlendirmek sorunuyla karşı karşıya kalmış aşırı sermaye için verimli yatırım alanları olmuşlardır.

Merkez ülkelerde sanayi üretiminde görülen artış emareleri; özellikle Amerikan ekonomisinde belirgin olan üretim artışı söz konusu aşırı sermayenin yeniden merkez ülkelere -daha şimdiden ABD'ye- yönelmesinin yolunu açmıştır. Bu da BRIC veya MIST, ama genel olarak “gelişen” ülkelerden ABD'ye yeniden sermaye akışı anlamına gelir; bu ülkelerde sermaye pahalı olmaya başlamıştır; faizlerin artması bu anlama gelir.

Olan şu: Emperyalist ülkelerde de üretimde kıpırdanma üretimi dinamik olan ülkelerin ihracatını zorlaştırmaktadır. Bunun ötesinde artık ucuz sermaye bulma olanaklarının sınırlanmaya başlaması üretimi olumsuz etkilemektedir. Bunların sonucu olarak BRIC veya MIST ülkelerinde veya bu kategoride olmayan başkaca sanayi üretimi dinamik ülkelerde üretim çok belirgin olarak bir durgunluk sürecine girmiştir. Bu ülkelerde gelişme ya düz bir hatta ilerileyor ya da yön aşağıya doğru. Emperyalist ülkelerde de gelişme ya düz bir hatta ilerileyor ya da gelişmenin yönü yukarıya doğru. Bir yerde çakışma olacak. Ne zaman, nasıl olur, orası başka bir sorun. Ama Ülke gruplarında hakim olan eğilimler oldukça belirgin. Bu eğilimleri sembolik olabilecek örnek bir grafikle gösterelim. ABD, Almanya, Çin, Brezilya, Türkiye, Kore. (Aşağıdaki ilk grafik).

3) Ülkelerin veya ülke gruplarının kriz öncesindeki, kriz sürecindeki büyüme-küçülme farklılıkları giderek kapanmaktadır. Büyüme oraları krizden sona, ama özellikle de 2011'den sonra Çin hariç 100 ila 115 bandında seyretmektedir. Yani büyüme oranları yüzde sıfır ile yüzde 15 bandındadır. Bu durumda üç olasılık gündeme gelmektedir (dördüncü bir olasılık zaten yok):

Birinci olasılık: Krizden çıkmak üzere olan emperyalist ülkeler, üretimi yavaşlamış ülkelerin de katkısıyla sanayi üretimi bazında dünya ekonomisinin seyrini belirlerler ve üretimde belli bir canlanma sürecine girilir.

İkinci olasılık: Farklı büyüme eğilimleri belli bir durgunluk sürecinde birleşirler; yani bütün bu ülkelerde sanayi üretimi inişli-çıkışlı bir durgunluk (- 1, -2 ila +1-3 arası bir band) sürecine girerler ve bu da yıllarca devam edebilir. Bu durum, kaçınılmaz olarak, şimdiye kadarkinden oldukça daha şiddetli bir rekabete maddi zemin oluşturacaktır.

Üçüncü olasılık: Üretimi dinamik olan ülkeler kriz sürecine girerler ve üretimi kıpırdayan emperyalist ülkeleri olumsuz etkileyerek yeniden kriz sürecine girilir. Veriler böyle bir ihtimalin oldukça zayıf olduğunu gösteriyorlar.
İkinci ihtimal gerçekleşme olasılığı en yüksek olandır.

Yukarıdaki veriler kapitalizmin kendiliğinden çökme diye bir derdinin olmadığını, ne kadar ağır olursa olsun kendi iç yasallığının ifadesi olan fazla üretim krizinden çıkacağını, çıkmış olduğunu göstermektedir. Kapitalizmi “teorik” olarak çökertmeyi marifet sanan Wallerstein bunun artık “teorik” olarak da mümkün olmadığını görünce bu sefer kaos teorisine sarıldı.

Büyüme oranları arasındaki farkın kapanması olasılığı:


Yukarıdaki grafikten çıkartılması gereken sonuçlar:
Sanayi üretiminin dibe vurmuşluk seviyesinde veya civarında seyretme durumu dünya ekonomisinde bir eğilim olmaktan çıkmıştır. Sadece bugün itibariyle değil, 2010 sonu itibariyle sanayi üretimi dibe vurmuşluk seviyesinde seyreden ülke sayısı oldukça azdır. Bunlara en tipik örneği İspanya oluşturmaktadır.

Birçok ülkede, özellikle de emperyalist ülkelerde sanayi üretim dip notasından uzaklaşmış -üretim artışı- ama kriz öncesindeki en üst seviyesinin altında kalan bir bandda devam eden bir durgunluk sürecine veya inişli-çıkışlı bir durgunluk sürecine girmiştir. Bu süreçte üretim ne yeniden dibe vurma ne de artarak krizden çıkma eğilimi içindedir. Bu özel tipten durgunluk, yukarıdaki grafiklerden de gördüğümüz gibi özellikle emperyalist ülkeler için tipiktir.

Bu durgunluk eğiliminin yanı sıra “gelişen” ülkelerde sanayi üretimi yükselen eğilimi temsil etmektedir. Bu ülkeler ya krize girmemişler ya da krizden sadece etkilenmişler ve kısa zamanda krizden çıkmışlardı. Bu ülkelerde sanayi üretiminin artış hızı kesilmiş, büyüme oranları küçülmeye başlamıştır.
2010-2013 yılı verileri emperyalist ülkelerdeki durgunluk eğilim ile “gelişen” ülkelerdeki yükseliş eğilimi arasındaki farkın kapanma özellikleri taşıdığını göstermektedir.

V-KRİZ KARŞILAŞTIRMASI

2008 krizinin patlak verdiği dönemde yapılan tartışmalar, bir bakıma akıllara durgunluk veren türdendi. Kapitalizmi kendiliğinden çökertip yeni bir düzen kuranlar teori dünyasında “yüzsüzlüğün” veya “ikiyüzlülüğün” tipik örneklerini oluşturuyorlardı. Hala da öyleler. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen ne kapitalizm kendiliğinden çöktü ne de onun yıkıntıları üzerinde yeni bir düzen kuruldu. Bu unsurlar, kapitalist üretim biçiminin hareket yasalarını zerre kadar alamıyorlar. Öznel isteklerini nesnel gerçekliğin önüne koyarak güya devrimci politika yapıyorlar. Sonuç ortada:

-Krizin en derin yaşandığı Batı'nın emperyalist ülkelerinde ekonomide -hepsinde olmasa da- belli bir canlanma var.
-Dünya krizinden bahsediyoruz, ama bütün ülkeler krize girmediler.
-Dolayısıyla daha krizin başlangıcında kapitalist ekonomide iki eğilim vardı; krizde olan ülkeler, krizde olmayan veya sınırlı etkilenen ülkeler. Şimdi bu iki eğilim, tek eğilimde birleşme sürecinde.
-Kapitalizmin kendiliğinden çökeceğini savunan unsurlar, kapitalizmi sadece ve sadece Batı'nın klasik ülkelerinden (ABD, AB, Japonya) ibaret gördükleri için buralarda krizin patlak vermesini kapitalizmin dünya çapında çöküşü olarak algıladılar. Kapitalist sistemde eksen kaymasını, güçler dengesindeki değişimi göremediler.
Dünya ekonomisindeki gelişmeler, en azından yukarıdaki veriler, bu unsurlar için kış mevsiminin geldiğin göstermektedir. Bir sonraki krize kadar bunlar yer altına çekilecekler, aynen ayrık otu gibi toprak üstünde görüntüleri yok olacak ve gelecek kriz patlak verirken bir daha piyasaya çıkacaklar ve kapitalizm çöküyoru tekrarlayacaklar. Her kriz döneminde böyle olmuştur, gelecek kriz döneminde de böyle olacak.

Sanki krizin ne kadar, kaç sene süreceği belli yasalara bağlıymış gibi, bazen kriz bu kadar uzun sürer mi türünden söylemlerle kendilerini doğrulamaya da çalışıyorlar. Kriz bu kadar uzun sürer mi, sürmez mi sorusuna da cevap vermek gerekir. Aşağıdaki karşılaştırma bu konuya açıklık getirmektedir. Şimdi 1929-32 krizini ve sonrasında gelen “özel tipte durgunluk” sürecini 2008 krizi ile karşılaştıralım. (1929-1939 için veri tabanı: J. Kuczynski; “Die Geschichte der Lage der Arbeiter unter dem Kapitalismus”, C. 15, s. 148-150 ve Stalin; XVII. Parti Kongresine sunulan rapor, C. 13, s. 256; XVIII. Parti Kongresine sunulan rapor, C. 14, s. 183). Bakalım nelerle karşı karşıya kalacağız.

Fransa'da sanayi üretimi 1938'de dahi 1929'daki seviyesine ulaşamamıştır. 1938'de 1929'daki seviyesinin ancak yüzde 70'ine denk düşüyordu. Şimdiki krizde ise 2013'te 2007'deki seviyesine ulaşamamıştır.
























Almanya sanayi üretimi 1936'da 1929'daki seviyesini aşmıştı. Şimdiki krizde ise 2007'deki seviyesini 20011-2013 arasında yakalamıştır.























Japon sanayi üretimi 1933'te 1929'daki seviyesini aşmıştı. Şimdiki krizde ise 2013 itibariyle 2007'deki seviyesinden 14,9 puan geridedir.























İngiliz sanayi üretimi 1935'te 1929'daki seviyesini aşmıştı. Şimdiki krizde ise 2013 itibariyle 2007'deki seviyesinden 13,3 puan geridedir.
























1932'de dibe vuran Amerikan sanayi üretimi sonrasında 1937'de 1929'daki seviyesinin yüzde 92,2'sine denk düşecek derecede artmış, ama 1938'de 1929'a göre yüzde 28 oranında gerilenmişti. Şimdiki krizde ise 2013'de 2007'deki seviyesine ulaşacak duruma gelmiştir.


Görüyoruz ki 1929-32 kriz ve arkasından gelen “özel tipten durgunluk” süreci ABD, Almanya ve Fransa için şimdiki krizden daha ağır olmuştur. Kriz ve durgunluk süreci ABD'de 1939'a, Almanya'da 1936'ya kadar sürmüş. Fransa ise 1939'da dahi krizden kurtulamamıştı. Ama bundan dolayı bu ülkelerde kapitalizm kendiliğinden çökmemiştir.
Kriz öncesi yıl bazında gelişmiş ülkelerde sanayi üretimi 2012'de 2007'deki seviyesine dahi ulaşamıyor. Ama dünya sanayi üretimi en azından yüzde 10 artıyor. Hangi faktör üretimi artırıyor?
Gelişen ülkelerde sanayi üretimi, dünya sanayi üretimini yönlendirecek derecede önemli bir faktör olmuştur. Bu nedenle emperyalist ülkelerde ve başkaca sanayileşmiş (gelişmiş) ülkelerde sanayi krizde olmasına rağmen dünya sanayi üretiminin büyümesini sağlayan dinamik gelişen ülkeler olmuştur.
Açık ki emperyalist ülkeler krizi temsil eden eğilimi ve gelişen ülkelerde krizden çıkmış olma eğilimini temsil etmektedir.

DÜNYA KRİZİ Mİ, BÖLGESEL KRİZ Mİ?

Hala dünya krizinden bahsediyoruz ama bu krizin artık dünya krizi olup olmadığı tartışılmalıdır. Yukarıda ele aldığımız bazı verilere -diyelim ki kriz göstergelerine- dayanarak yaşanmakta olan krizin bir dünya kriz mi yoksa artık bir bölgesel kriz dönüşmüş kriz mi olduğunu tespit etmeye çalışalım.

Bunu göstermek için dünya sanayi üretimini dünya çapında ve bölgesel bazda, dünya ticaretini (toplam, ihracat ve ithalat olarak) yine dünya çapında ve bölgesel bazda ve son olarak da dünya GSYİH'sını ele alarak gelişmenin hangi çerçevede olduğunu tespit edelim.

Dünya sanayi üretimi:


Grafiğin üst kısmında dünya sanayi üretiminin kriz öncesinde en üst seviyede olduğu tarihten günümüze kadar olan süreci görüyoruz. Sanayi üretimi Kasım 2010'da Şubat 2008'deki seviyesini aşıyor, sonrasında ise Kasım 2013'e kadar artıyor. Bu, Şubat 2008'deki seviyeye göre 10,5 puanlık bir artışı ifade eder.

Başka türlü ifade edecek olursak: Dünya sanayi üretimi kriz öncesindeki en üst seviyesine göre Şubat 2009'da yüzde 13,1 oranında geriliyor. Kasım 2013'te ise Şubat 2008'deki seviyesine göre yüzde 9,3; krizinin aşıldığı seviyeye göre (Kasım 2010) yüzde 9,2 ve Şubat 2009'daki seviyesini de yüzde 25,8 oranında aşıyor.

Grafiğin alt kısımında ise kriz başlangıcını ve sonucunu süreç içindeki bütün aylık verilere göre görüyoruz.
Bu grafik dünya ekonomisinin dünya sanayi üretimi bazında artık krizde olmadığını açıkça göstermektedir.
Soruna bir de bölgeler ve ülke grupları bazında bakalım.


Gelişmiş ekonomilerde (ülkelerde) sanayi üretimi:


Grafik, “gelişmiş ekonomiler” diye tanımlanan emperyalist ülkelerde ve sanayileşmiş ülkelerde sanayi üretimi bazında ekonominin devam eden sefil halini göstermektedir. Bu ülkeler toplamında krizin henüz atlatılmadığını; Kasım 2013 itibariyle sanayi üretiminin kriz öncesindeki en yüksek seviyesinden 6,4 puan geride olduğunu görüyoruz.

Bu ülkelerde sanayi üretimi Nisan 2009'da Ocak-Şubat 2008'deki seviyesine göre yüzde 18,6 oranında gerilemişti. Kasım 2013'te ise Nisan 2009'daki seviyesine göre her ne kadar yüzde 15,5 oranında artmış olsa da Ocak-Şubat 2008'deki seviyesine göre hala yüzde 6 oranında geridedir.

Amerikan sanayi üretimi:


Amerikan sanayi ancak uzun bir süreç sonrasında Aralık 2007'deki en üst seviyesini Kasım 2013'te 0,7 puanla aşabilecek duruma geliyor. Aralık 2007'ye göre Haziran 2009'da Amerikan sanayi üretimi yaklaşık yüzde 17 oranında geriliyor. Kasım 2013'te ise Haziran 2009'daki seviyesine göre yüzde 21,2 ve Aralık 2007'deki seviyesine göre de ancak yüzde 0,7 oranında artmış oluyor.

Tabii bu durum, Amerikan sanayi üretiminin krizden çıktığı anlamına gelmez. Başka verilerle bu sürecin desteklenip desteklenmediğini veya sanayi üretiminde artışın devam edip etmeyeceğini zaman gösterecektir. Her halükarda, genel gidiş Amerikan ekonomisinin krizden çıkıyor doğrultusunda olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Avro Alanı'nda sanayi üretimi:


Grafik Avro Alanı ülkeleri toplamında sanayi üretimi bazında ekonominin krizde sürünmeye devam ettiğini göstermektedir. Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Nisan 2008'deki en üst seviyesine göre Nisan 2009'da yüzde 21,5 oranında (23,9 puan) gerilemişti. Kasım 2013 itibariyle Nisan 2009'daki seviyesine göre yüzde 13,2 oranında artmış olsa da Nisan 2008'deki seviyesine göre hala yüzde 11,1 oranında geridir. Her ne kadar sanayi üretimi Nisan 2009'daki dip seviyesinde değilse de krizden çıkmak durumundan oldukça uzaktadır. Kriz öncesi seviyesinden 23,9 puan geriye düşerek dibe vuran sanayi üretimi Kasım 2013 itibariyle dip noktasından 11,5 puan artarak uzaklaşmışsa da kriz öncesindeki en yüksek seviyesini aşabilmek için 12,4 puanlık (yüzde 11,1 oranlık büyüme) farkı kapatması gerekir.
Sanayi üretimi bazında Avro Alanı'nda ekonomik kriz devam etmektedir.

Gelişen ekonomilerde (ülkelerde) sanayi üretimi:

Gelişen ekonomiler” diye tanımlanan bir biçimde emperyalizme bağımlı veya bağımsız (kendisi emperyalist olan -örneğin Çin) veya yeni sömürge ilişkileri temelinde emperyalizme bağımlı olan ülkelerde ekonominin ne denli dinamik olduğunu bu ülkelerle ilgili sanayi üretimi verilerinde görüyoruz.

Aşağıdaki grafik bu türden ülkelerin toplamında sanayi üretimi bazında ekonomik krizin oldukça kısa sürdüğünü göstermektedir. Sanayi üretimi kriz öncesindeki seviyesini (Haziran 2008) Eylül 2009'da aşıyor. Sonrasında ise sanayi üretiminde süreklilik arz eden bir artış görüyoruz. Kasım 2013 itibariyle bu ülkeler toplamında sanayi üretimi kriz öncesindeki en yüksek seviyesinin 37 puan üzerinde seyretmektedir. Başka bir ifadeyle: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Haziran 2008'e göre Ocak 2009'da yüzde 8,7 oranında geriliyor. Kasım 2013'te ise dip noktaya göre (Ocak 2009) yüzde 41,9; krizden çıkış noktasına göre (Eylül 2009) yüzde 28,3 ve kriz öncesindeki en yüksek seviyesine göre de yüzde 29,6 oranında büyüyor.


















Asya'nın gelişen ekonomilerinde (ülkelerinde) sanayi üretimi:


Bu ülkelerde tamamen farklı bir süreçle karşı karşıyayız: Dünya ekonomik krizi bu ülkeleri gerçekten de “teğet geçmiş”. Sanayi üretimi krizden önceki en üst seviyesinden (Haziran 2008 = 139,7) Ocak 2009'da ancak 9,2 puan geriliyor ve Nisan 2010'da da Haziran 2008'deki en üst seviyesini aşarak krizden çıkıyor. Sonrasında sanayi üretimi süreklilik arz eden bir artış sergiliyor. Kasım 2013 itibariyle bu ülkeler toplamında sanayi üretimi kriz öncesindeki seviyesini 76,6 puan aşmış durumdaydı. Veya: Haziran 2008'e göre Ocak 2009'da yüzde 6,5 oranında gerileyen sanayi üretimi Kasım 2013'te Haziran 2008'e göre yüzde 54,8; Ocak 2009'a göre yüzde 65,7 ve krizin aşılma noktasına (Nisan 2009) göre de yüzde 54,5 oranında artmıştı.

Latin Amerika'da sanayi üretimi:


Yukarıdaki grafikte Latin Amerika toplamında sanayi üretiminde istikrarsızlığın hakim olduğunu görüyoruz. Kriz öncesi en yüksek seviyesine göre üretim Ocak 2009'da yüzde 10,3 oranında gerilemeyle (11,5 puan) dibe vuruyor ve ancak Şubat 2011'de krizden çıkıyor. Sonrasında ise üretim tam bir istikrarsızlık içinde -inişli çıkışlı bir büyüme sürecine giriyor. Sonuç itibariyle L. Amerika toplamında sanayi üretimi Kasım 2013'te dip seviyesine göre yüzde 13,8; krizden çıkış seviyesine göre yaklaşık yüzde 2 ve kriz öncesindeki en yüksek seviyesine göre de yüzde 2,1 oranında artmış oluyor. Veriler, sanayi üretimi bazında L. Amerika toplamında ekonominin krizden çıktığını göstermesine rağmen, istikrarsızlık üretimde yeniden bir gerilemeye; kriz sürecine yol açabilir. Bu da iç sorunlardan ziyade dünya ekonomisini seyrine daha çok bağlı olacağa benzemektedir.

Orta ve Doğu Avrupa'da sanayi üretimi:


 Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri toplamında sanayi üretimi Şubat 2008'den Ocak 2009'a yüzde 16,9 oranında gerileyerek dibe vuruyor. Ancak Mayıs 2012'de Şubat 2008'deki seviye aşılarak krizden çıkılabiliyor. Bu ülkeler toplamında sanayi üretim Kasım 2013 itibariyle dip noktaya göre yüzde 26,3; krizden çıkış noktasına göre yüzde 4,6 ve Şubat 2008'deki üretimin en üst seviyesine göre de yüzde 4,9 oranında büyümüş oluyor. Bu veriler, bu ülkeler toplamının sanayi üretimi bazında ekonomik krizde olmadığını göstermekteler.

Ortadoğu ve Afrika'da sanayi üretimi:


Bu bölgelerde “Arap Baharı” diye de tanımlanan halk ayaklanmaları, Ortadoğu'da Suriye'de iç savaş eksenli devam eden çatışmalar, kaçınılmaz olarak ekonomiyi de etkilemiştir. Bunun doğrudan bir sonucu olarak da sanayi üretimine istikrarsızlık hakim olmuştur. Grafik bunu gösteriyor. Verilerin böyle olması bu bölgelerde ekonomik krizin devam ettiği anlamına gelir.


Dünya Ticareti:

Soruna bir de dış ticaret (meta ihracatı) açısından bakalım. Değerlendirmeyi kriz öncesinde ihracatın en yüksek olduğu yıla (bu durumda 2008) göre yapıyoruz.

Önce önde gelen emperyalist ülkelerde ve onların güdümünde olan entegrasyonlarda dış ticaretin (burada sadece meta olarak ihracat söz konusudur) gelişmesine bakalım.

Fransa ve Almanya:


2008'deki seviyesine göre Alman ihracatı 2009'da yüzde 22,4, 2010'da yüzde 12,5 oranında geriliyor. Sonraki yıllarda ise dengesiz bir gelişme sergiliyor. Bunun 2011-2013 arasında Alman ekonomisindeki krizden çıkma kıpırdanmasıyla doğrudan ilişkisi vardır.
Fransız ihracatı ise krizin etkisini doğrudan yansıtıyor. Sanayi üretiminde olduğu gibi, ihracat da Fransız ekonomisinin krizde olduğunu göstermektedir.



  Japonya ve İngiltere:


Japon ihracatı krizden oldukça etkileniyor. 2008'den 2009'a yüzde 26,1 oranında gerileyen meta ihracatı sonraki yıllarda artsa da krizde olan ekonominin istikrarsızlığını yansıtıyor.

İngiliz ihracatı da krizden önemli boyutlarda etkileniyor. 2008'e göre 2009'da yüzde 23 ve 2010'da da yüzde 11,2 oranında gerileyen ihracat 2011 ve 2012'de 2008'deki seviyesini aşıyor.

 
ABD ve Çin:


Çin meta ihracatı sadece 2009'da 2008'e göre yüzde 16 oranında geriliyor ve sonraki yıllarda önemli boyutlarda artıyor. Bu gelişme ülke ekonomisinin krizde olmadığının doğrudan bir ifadesidir.

Amerikan ihracatı ise 2008'e göre 2009'da yüzde 18 ve 2010'da da yüzde 0,7 oranında geriliyor ve sonraki yıllarda 2008'deki seviyesini küçümsenemeyecek boyutlarda aşıyor. Amerikan ekonomisinde görülen krizden çıkış yönündeki canlanma ihracata böyle yansıyor.

AB ve Avro Alanı:


AB ve Avro Alanı ülkeleri toplamında krizin etkisiyle meta ihracatı Avro Alanı'nda yüzde 22, AB'de yüzde 22,4; 2010'da Avro Alanı'nda yüzde 10,8 ve AB'de de yüzde 12,9 oranlarında geriliyor. Sonraki yıllarda AB'de istikrarsız ve Avro Alanı'nda nispeten istikrarlı bir meta ihracatı artışı görüyoruz. Sonuçların böyle olmasında krizden çıkışı ihracat arttırımında olan ülkelerin (örneğin Almanya'nın) çabalarında aramak gerekir.



OECD-Avrupa ve OECD-Toplam:


2008'3 göre 2009'da OECD-Avrupa ülkeleri toplamında meta ihracatı yüzde 24,4, 2010'da da yüzde 13,1 oranında; OECD toplamında aynı dönemde yüzde 21,6 ve yüzde 8,4 oranlarında geriliyor. OECD-Avrupa ülkelerinde (bunlar aynı zamanda AB ve Avro Alanı üyesi ülkelerdir) krizin etkisi ihracattaki dengesizliğin doğrudan bir ifadesidir. OECD toplamında ihracatın 2011 ve 2012'de 2008'deki seviyesini aşmış olmasında ise Avrupa dışı ve krizde olmayan ülkelerin ihracatının etkili olduğunu gösterir.


G-7 ülkeleri:

İhracat verileri bu yedi emperyalist ülkenin (ABD, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, Japonya ve Kanada) ne denli etkilendiğini, krizde olduğunu göstermektedir. İhracatta gerileme 2008'e göre 2009'da yüzde 22,8 ve 2010'da da yüzde 9,4 oranlarında. Sonrasında ihracat artışı bu ülkelerde krizden çıkma çabasının ihracata yansıması olarak görülmelidir.

Dünya ihracatı:


Dünya çapında meta ihracatı 2008'e göre 2009'da yüzde 22,2 ve 2010'da da yüzde 5,5 oranlarında geriliyor. 2009 krizin dibe vurduğu yıl. 2010'da ihracatın artması (2009'a göre 2010'da yüzde 21,5 oranında bir artış) krizde olmayan ve hızla krizden çıkma sürecine girebilen ülkelerin ihracat atılımının sonucudur. Veriler ekonominin ihracat bazında 2010 sonrasında krizde olmadığını göstermektedir; dünya meta ihracatı 2011'de yüzde 13,1, 2012'de yüzde 13,7 ve 2013'te de yüzde 18,6 oranlarında istikrarlı bir artış içinde olmuştur.

Dünya GSYİH:


Tabii GSYİH'ya maddi değerlerin üretimi dışındaki “değerler” de katıldığı için krizin etkisi hafiflemiş oluyor. Ve dünya GSYİH da kısa zamanda krizden çıkıyor. Ama buna rağmen GSYİH maddi değerlerin üretiminin (örneğin sanayi üretiminin) yanı sıra ölçü olarak alınabilir. Sonuçta yukarıdaki grafik de dünya ekonomisinin artık krizde olmadığını; “bütünlüklü dünya ekonomisi”nin bütünlüklü bir krizde olmadığını göstermektedir.

*

Küreselleşme, bütünleşmiş dünya ekonomisi üzerine de bir kaç not:

Emperyalist küreselleşme indeksi ve hala bütünleşmemiş dünya ekonomisi
Zürih Federal Teknoloji Enstitüsü, küreselleşmenin siyasi, ekonomik ve sosyal boyutlarını ele alan indeksler hazırlamakta ve yayınlamaktır. 1970-2009 dönemini ele alan 2012 küreselleşme indeksi 23 değişken bazında hazırlanmış ve 187 ülkeyi kapsamaktadır. Kullanılan yöntemi, bunun ötesinde “küreselleşme ölçülebilir mi” soru ve tartışmalarını bir kenara bırakarak bu indeks çalışmasının sonuçlarına bakalım. (Küreselleşmenin, yani uluslararasılaşmanın ölçülebilir olduğunu ve bunu ölçmek için doğru formüllerin de olduğunu belirterek geçelim).
Araştırma, küreselleşmenin 2009'da “zayıfladığı” sonucuna varıyor. Bunun temel nedeni olarak da ekonomik krizi gösteriyor. Yani krizden dolayı küreselleşmenin gerilediğini burjuvazi dahi kabul ediyor!
Bunun anlamı şudur: Ekonomik krizden dolayı uluslararası hareket eden tekelci sermayede geri çekilme eğilimi güç kazanıyor, geri çekiliyor. Bu demektir ki, her ekonomik kriz döneminde uluslararası sermaye geri çekilecektir. Şimdiye kadarki bütün krizlerde bu böyle olmuştur. Bundan dolayı gerçek anlamda dünyanın tamamen; yüzde yüz küreselleşmesi ekonomik krizler patlak verdiği müddetçe mümkün değildir. Ekonomik krizler de kapitalist ekonominin bir yasallığı olduğuna ve belli aralıklarla patlak verdiklerine göre uluslararasılaşan sermaye her kriz öncesinde uluslararasılaşmasının en yüksek noktasında geriye atılacaktır ve kapitalizm var olduğu müddetçe de sermayenin uluslararasılaşmasındaki bu gel-gitler yaşanacaktır.

Şimdi araştırmanın sonuçlarına bakalım.

Bazı ülkelerde küreselleşme indeksi:

Bazı ülkelerde küreselleşme oranları
Yıllar
ABD
Japonya
Çin
İsviçre
Almanya
Fransa
İngiltere
İtalya
2000
76,87
58,43
51,56
91,11
81,71
83,49
87,05
81,82
2001
76,11
58,25
44,32
90,31
81,41
82,27
86,58
81,21
2002
75,09
58,29
55,31
89,88
82,13
82,55
86,53
81,05
2003
75,55
59,77
56,18
89,61
82,17
82,74
86,91
80,74
2004
76,25
60,07
58,39
87,37
82,00
83,85
85,97
81,45
2005
76,30
60,43
60,53
87,85
82,22
83,45
86,46
81,29
2006
77,08
65,32
59,43
87,41
82,47
84,04
86,16
81,16
2007
77,54
65,86
60,54
87,89
83,03
84,69
85,99
81,85
2008
76,40
64,07
59,35
86,33
82,09
84,34
85,62
81,35
2009
74,88
64,13
59,37
86,64
81,53
84,12
85,54
81,03
Eidgenössische Techtische Hochschule Zurich, „KOF Globalisierungsindex 2012 –
Wirtschaftskrise bringt ökonomische Globalisierung zu Fall“, 16. März 2012 , s. 4.

Küreselleşme oranı Almanya ve İtalya'da hemen hemen aynı kalıyor. Fransa, Çin ve Japonya'da artıyor. ABD, İsviçre ve İngiltere'de geriliyor.

Aşağıdaki grafiklerde ise küreselleşmenin bölgesel boyutlarını görüyoruz.

Batı Avrupa ve sanayileşmiş ülkelerde - Doğu ve Orta Asya'da küreselleşme: 
 

Batı Avrupa ve sanayileşmiş ülkelerde 1990-2000 arasındaki hızlı küreselleşme 21. yüzyılda yavaşlıyor ve 2008 kriziyle de durağanlaşıyor. Bu ülkelerde küreselleşme indeksi 2009 itibariyle yüzde 74 civarında kalıyor.

Doğu ve Orta Asya ülkelerinde ise küreselleşme, revizyonist sistemin yıkılmasından sonra mevcut seviyesi yüzde 40'tan daha da geriye düşüyor ama hemen sonrasında kapitalist dünya ile bütünleşme süreci hız kazanıyor. Bu nedenle yaklaşık 2005'e kadar bu ülkelerde artan bir küreselleşme görüyoruz. Ama 2008 krizinin etkisiyle bu bölgelerde de küreselleşmede durağanlık gündeme geliyor.

Latin Amerika, Güney Asya ve Doğu Asya ve Pasifik alanında küreselleşme:


Söylenecek fazla bir şey yok: Uluslararası sermaye ve üretim bu bölgelere fazla uğramamış! Bu bölgelerde küreselleşme genel indeksin de altında kalıyor.







Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Sahra'nın kuzeyindeki ülkelerde küreselleşme:
















Grafikte uluslararası sermayenin dünyanın bu bölgelerine de fazla uğramadığını görüyoruz.


Gelir gruplarına göre küreselleşme:



En yüksek oranda küreselleşme OECD ülkelerinde görülüyor. Ama bu ülkelerde küreselleşme 2000-2009 arasında durağanlaşıyor ve yüzde 85 bandında seyrediyor.
Diğer gruplarda ise 1990'dan itibaren hızlı bir artış gösteriyor.
Bütün dünyayı kapsamına alan genel küreselleşme indeksi 2009 itibariyle yüzde 60'a dahi çıkamıyor, 2000-2009 arasında 53-57 bandı arasında kalıyor.

Burjuvazinin hesaplamasına göre küreselleşmenin boyutları bu kadar. Ve burjuvazi küreselleşmiş bir dünyadan, ekonomiden bahsedemiyor.

Bu aşamada olan küreselleşme dünya ekonomisinin bütünleşmesi olarak görülebilir mi? Görülürse bunun çıplak dünya gerçekliğiyle; emperyalist ülkeler arası çelişkilerin seyriyle, rekabetle, ekonomik krizin bölgeselleşmesiyle ne türden bir ilişkisi olabilir?

Küreselleşme dolu dizgin ilerliyor ve hiç bir engel tanımıyor! Ama gerçekler pek de öyle bir gelişmenin olmadığını göstermektedir. Bırakalım sermaye hareketinin iç yasalarının bizzat kendi uluslararasılaşması önünde engel olmasını (örneğin kriz) devletler de aldıkları tedbirlerle küreselleşmeyi geriletebiliyorlar.

World Investment Report” 2013'de (s. 92) “Ulusal yatırım politikalarında değişiklikler” konusunda şu bilgi veriliyor:

2000-2012 arasında değişiklik uygulayan ülke sayısı 2000'de 45'ten 2004'te 80'e çıkıyor, 2012'de ise 53'e düşüyor.

Düzenleme değişikliği sayısı 2000'de 81'den 2004'te 166'ya çıkıyor, 2012'de ise 86'ya düşüyor.

Serbestleştirme sayısı 2000'de 75'ten 2004'te 144'e çıkıyor, ama 2012'de 61'e düşüyor.

Sınırlandırma sayısı ise 2000'de 5'ten 2010'da 36'ya çıkıyor, 2012'de ise 20'ye düşüyor.

Serbestleştirme ve sınırlandırma verilerini grafikleştirelim: 
 

Ulusal yatırım politikalarında serbestleştirme oranı 2001'de yüzde 97,7'den 2012'de yüzde 75,3'e düşerken, sınırlandırma oranı aynı dönemde yüzde 2,3'ten yüzde 24,7'ye çıkıyor.
Bu değişiklikleri uygulayan, kıran kırana rekabet içinde olan kapitalist dünya, bütünleşmiş bir ekonomiyi ifade ediyor demenin bir anlamı var mı?




Sonuç itibariyle:

Kapitalizmde eşitsiz gelişme yasasını lafta kullanıp da bu yasayı filen ortadan kaldıranlar bütünleşmiş bir dünya ekonomisinden bahsedenlerdir. Dünya ekonomisi gerçekten de iddia edildiği gibi bütünleşmişse o bütünleşmeyi belirleyen mekanizmalar, yasalar olmalıdır. Bunlar yok. Kapitalizmin bir dünya sistemi olduğu gerçeği bütünleşmiş dünya ekonomisiyle; yani emperyalist küreselleşmenin bütünlüklü bir sistemi ifade ettiğiyle birbirine karıştırılırsa bunu savunanlar, savunduklarının sonuçlarına da katlanmak zorunda kalırlar. Yukarıdaki veriler böyle bir dünyanın olmadığını ve olamayacağını yeteri kadar göstermektedir. En basit gösterge şudur: Bütünlüklü bir dünya ekonomisi; bütünselleşmiş dünya -yani emperyalist küreselleşme aşaması- ya bütünlüklü olarak krizdedir ya da değildir. Dünya ekonomisi de eşitsiz gelişme yasası doğrultusunda hareket etmektedir ve bu yasanın etkisinin sonucu olarak bazı ülkelerin krizde olduklarını ama bazılarının da krizde olmadıklarını görüyoruz. Öyle iddia edildiği gibi bütünleşme olsaydı bütün ülkeler ya krizde olurlardı ya da olmazlardı.
Yukarıdaki veriler dünya ekonomisindeki gelişmenin bu sürecinde artık dünya krizinden -dünya fazla üretim krizinden- bahsedilemeyeceğini, artık bölgesel krizden, şu veya bu bölgedeki şu veya bu ülkedeki ekonomik krizden bahsedilebileceğini oldukça açık bir biçimde göstermektedir. Dünya fazla üretim krizi veya dünya ekonomik krizi kavramı ancak ve ancak 2008-2010 veya da 2008-2010/2011 dönemi için geçerlidir.

Burjuva küreselleşme kıstasları dahi dünyanın gerçek anlamda küreselleşmediğini, rekabet yasası geçerli olduğu müddetçe bunun olamayacağını göstermektedir.
*
*) Bu yazı Mart 2014'te hazırlanmıştır.
(Bazı grafiklere 2013 yılı ve 4. çeyreği verileri sonradan eklendiği için yazı içindeki bazı rakam verileri değişmiş olabilir).