PROPAGANDACIYA
NOTLAR (II)
Propagandacının
Teorik Eğitimi
Herkes
propagandacı olacak diye bir kural yok. Bazıları propagandacı
olabilir, bazıları ajitatör, bazıları örgütleyici veya başka
bir alanın uzmanı. Bu, bir seçim ve kadroları işine, yeteneğine
göre görevlendirme sorunudur. Kim propagandacı olabilir? Kimler,
hangi özelliklere sahip olanlar siyasi propagandacı ve ajitatör
olmalıdırlar? Kelimenin geniş anlamıyla her partili, devrimci
öğretinin, Marksist-Leninist teorinin propagandacısı olmak
zorundadır. Bu, davaya, teoriye inancın ifadesidir. “Araştırmak,
propaganda yapmak, örgütlemek. Bu teorik çalışma olmaksızın
ideolojik önder olunamaz. Bu çalışmayı davanın ihtiyaçlarını
karşılamaya yöneltmeden, işçiler arasında bu teorinin
sonuçlarının propagandasını yapmadan ve onların örgütlenmesine
yardımcı olmadan ideolojik önder olunamayacağı gibi” (Lenin,
“Halkın Dostları Kimlerdir”, C.I, s. 302).
Propagandacı,
Marksist-Leninist teoriye hakim olmalıdır, ikna gücüne sahip
olmalıdır, ilkede tutarlı olmalıdır, pratik tecrübeleri
değerlendirme/yorumlama yeteneğine sahip olmalıdır. Propagandacı,
aynı zamanda bir ahlaki otoritedir, davasını seven, amaçtan
şaşmayan birisidir. Propagandacı, toplumsal yaşamın somut
görünümlerini, sınıf mücadelesinin tecrübelerini yaratıcı
bir şekilde yorumlayabilmelidir, bunları, Marksist teoriye göre
analiz edebilmeli ve genelleştirebilmelidir, yani yeniden sınıf
mücadelesinin hizmetine sunmalıdır. Toplumsal yaşam çelişkilerle
doludur, daha doğrusu çelişkiler bütünüdür. Propagandacı bu
çelişkilerin somut görünümlerini, bir dizi görünüm içinde
esas olanı görmek ve onu faaliyetinin merkezine koymak zorundadır.
Örnek; burjuvazi, sürekli Hizbullah vahşetini ön plana
çıkartıyor. Bu vahşeti lanetlemek önemlidir, ama o canavarı
doğuran kim, buna neden ihtiyaç duyuluyor, memlekette başka vahşet
yok mu? Propagandacı, sorunun bu yönünü ön plana çıkartmalıdır.
Propagandacı,
bilgili, eğitimli ve kültürlü olmalıdır. Propagandacı,
yöntemde; diyalektik ve tarihsel materyalizmin ustası olmalıdır.
Bu yönteme hakim olamayan, genelin ötesinde bir şey söyleyemez.
Ancak bu özelliklere sahip olan, Leninist propaganda sanatına bütün
yönleriyle hakim olabilir. Leninist propaganda sanatı, ezberciliği,
anlamı kavranmamış, birtakım bilgilerin tekrarını reddeder.
Propagandacı, özümleyen demektir. Onun özellikleri arasında en
ön planda olan, temel olan, teorik, Marksist-Leninist eğitimdir,
teoriye fevkalade hakimiyetidir, yöntemi yaratıcı bir şekilde
kullanmasıdır. Unutulmamalıdır ki, propagandacının temel
görevi, Marksist-Leninist bilgiyi yığınlara taşımaktır. Bu
bilgilerle yığınları kurtuluş yoluna inandırmak ve sınıf
bilinçli düzeye çıkarmaktır. Bireylerin başarı ve zafere olan
inancını geliştirmektir.
Propagandacı
taraflıdır. Taraflılık, onun en belirleyici özelliklerinden
birisidir. Propagandacı, Marksist-Leninist öğretiyi, onun
ilkelerini tavizsiz savunmak zorundadır. Sınıf mücadelesi
açısından sağlam duruş, Marksist-Leninist öğretiden sonuçlar
çıkartmak ve bunu yaşama, toplumsal gelişmelere uygulamak, şu
veya bu konuda burjuva teorileri tanımak ve acımasız eleştirmek,
ancak ve ancak taraflı olmakla mümkün olabilir.
Propagandacı,
ideolojik cephedeki savaşçıdır, bu cephenin en önünde durandır.
O, düşmanın bu alandaki doğrudan saldırılarını -açık
burjuva ideolojisini- ve Marksizm görünümlü bütün anlayış ve
teorileri (oportünizm, revizyonizm, troçkizm, maoculuk, vs.)
göğüsleyebilmelidir. Düşmanı ideolojik cephede yenilgiye
uğratmak propagandacının görevidir.
Propagandacı
sadece “eğiten” değil, aynı zamanda eğitilmek zorunda olan
birisidir. Propagandacı, propagandacı olabilmek, propaganda
faaliyetine başlayabilmek için belli bir eğitimden geçmek
zorundadır. O, Marksist-Leninist teoriyle donanmış olmalıdır,
ezberleyerek değil, özümleyerek donanmış olmalıdır.
Propagandacı, görevine hakim olmak için bilgisini sürekli
yenilemelidir. Parti ona sürekli yeni materyal sunmalıdır.
Toplumsal yaşamın faal olunan bütün alanlarında (ekonomi,
felsefe, kültür, sanat vs.) propagandacının analiz yapabilmesi ve
görüngüleri/gelişmeleri değerlendirebilmesi için, somut olması
gerekir. Onun somutluğu, sürekli, materyal ile beslenmesine
bağlıdır. Propagandacının başarısı, faaliyet alanındaki
bilgi birikimine ve bunu somutlaştırmasına bağlıdır. Sürekli
güncel materyal ile beslenen propagandacı, bu materyali bilgi
birikimi ışığında sistemleştirir, genelleştirir ve pratik
faaliyetinde kullanır.
Propagandacı
yöntem açısından da eğitilmelidir. Burada söz konusu olan,
diyalektik yöntem değil; bu, ideolojik eğitimin, Marksist-Leninist
teorinin bir bileşeni olarak görülmelidir. Propagandacının
yöntemsel eğitimi, propaganda faaliyetinin en rasyonel, en etkili
olmasını sağlama sistemidir. Bu alanda da propagandacı, Leninist
propaganda çalışmasının en rasyonel, en etkili biçim ve
yöntemini yine Lenin’in yazılarında bulabilir. Lenin tarafından
geliştirilen, propagandanın yöntemsel ilkeleri nelerdir? Lenin’e
göre propaganda, hangi koşullar altında yapılırsa yapılsın,
işçi sınıfı ve emekçi yığınların aklına ve kalbine nüfuz
etmelidir. Bu amaca ulaşabilmek için propagandacı, ikna
yeteneğine, devrimci coşkuya sahip olmalıdır. Somut, çok
anlaşılır, amacından şaşmaz olmalıdır. Lenin, bir propaganda
ustasıydı. Konuşmalarında ve kelimenin/ sözün gücünü
kavramış ve sürükleyici olmuştur. Propagandacının temel silahı
dildir. Dile hakim olmayan, sözün, mantığın, iknanın gücünden
yoksun demektir. Dile hakim olmayan, konuşma sanatından yoksun
demektir. Yazıda dile hakim olmayan ve konuşma sanatından
anlamayan, propagandacı olamaz.
Propagandacı,
sürekli kendini yenilemek, bilgisini kapsamlaştırmak ve
derinleştirmek zorundadır. Propagandacı, aktüel olanla yoğrulmak
zorundadır. Propagandacı, ele alınan konunun içeriği üzerine
genel bilgilere sahip olmakla yetinemez. Propagandacı, yazılı-sözlü
faaliyetinde etki gücünü artırmak için, hitap ettiği kitlenin
aklına ve kalbine nüfuz etmek için, kapsamlı hazırlanmak
zorundadır. Propagandacı, mümkün olduğunca zengin kütüphaneden
yararlanmalıdır. Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in eserleri,
uluslararası komünist hareketin dokümanları ve faaliyet alanıyla
ilgili olarak başka temel eserleri vs. Bunun ötesinde propagandacı,
yardımcı araçlara da sahip olmalıdır; sözlük, ansiklopedi vs.
Propagandacı, aynı zamanda kitap dünyasında yaşayan birisidir.
O, en kısa zamanda gerekli literatüre, gerekli alıntıya, bir
bütün olarak gerekli kaynağa ulaşmalıdır.
Hazırlık
ve Faaliyet
Propagandacının
bir konferansa ve eğitim çalışmasına hazırlığını ve
faaliyetini canlandıralım.
Propagandacı,
faaliyetinin başarılı olması için, zamanını planlamak ve
anlatacağı konunun içeriğini önceden inşa etmek zorundadır.
Bir konferansta, bir seminerde, eğitim çalışmasında
propagandacı, zamanı belirleme olanağı varsa, konuşmasını ne
kadar sürdüreceğini (1 saat, 2 saat) önceden saptamak ve
anlatacağı konunun içerik inşasını da zaman faktörünü göz
önünde tutarak yapmalıdır. Hazırlanan plan, içerik inşası,
mantıksal olmalıdır; düşünceler birbirini tamamlamalıdır.
Dinleyiciye, düşüncesini takip etme şansı tanımayan, saatlerce
konuşan ve “ondan bundan” bahseden birisi, propaganda yaptığını
sanıyorsa kendini aldatmış olur.
Propagandacı
için, her koşul altında geçerli bir hazırlık ve anlatım planı
yoktur. Propagandanın kalitesi/verimliliği, propagandacının
tecrübesine ve hazırlığının iyi olup olmadığına bağlıdır.
Hazırlığını
tamamlamış propagandacı açısından ikinci adım, faaliyet
alanında atılır. Propagandacı, seminerde, eğitim çalışmasında
ve konferansta dinleyici ile ilişkiye geçmesini, dinleyicinin
nabzını tutmasını becermek zorundadır. Dinleyiciyi dikkate
almayan, onun ilgisini çekmeyen ve yönlendiremeyen birisi, çok
doğru şeyler anlatsa da, anlaşılmamış olur. Propaganda adına,
donuk, soğuk, tekdüze bir tarzla konuşan, ciddiyet adına
mesafeyle hareket eden, konuşma adına okuyan, ikna adına
alıntıları sıralayan, bilgisel derinlik adına yabancı
kelimeleri sıralayan birisi, dinleyicinin tepkisini çekmekten ve
onları uyutmaktan başka bir şey yapmış olmaz. Konuşma, yazılı
halde propagandacının önünde durabilir. Ama propagandacı onu
okumamalıdır. Canlı, ilgi çekici, usta bir tarzda konuşarak
anlatmalıdır.
Propagandacı,
sürekli, dinleyicinin ruh halini göz önünde tutmalıdır. İlgi
dağılıyorsa, uygun bir espriyle canlandırıcı olmalı,
dinleyicilere soru yöneltmelidir.
Bir
konferansta, bir eğitim çalışmasında, bir seminerde ve hatta bir
makalede soru sormayan ve dinleyicinin/okuyanın dikkatini
yönlendirmeyen birisi “kötü” bir propagandacıdır. Soru
sormamak, ciddi yöntemsel bir hatadır. Soru, dinleyiciyi, okuyucuyu
düşünmeye zorlar.
Daha
iyi anlaşılmak, dinleyicinin dikkatini yoğunlaştırmak için
propagandacı, özellikle eğitim çalışmasında, seminerde, parti
okulu derslerinde anlatımının arasında dinleyiciyle kısa süreli
tartışmalar yapmalıdır. Propagandacı bunu, anlatılanın
anlaşılmadığı izlenimini edinince de yapmalıdır. Yerinde
espri, sorular, cevaplar ve arkasından toparlayıcı bir cevap
dinleyicinin ilgisini yeniden toparlar.
İçeriğin
ilginçliği ve zenginliği, anlatımda düşüncelerin birbirini
mantıksal takibi; anlatımda düşünceler arasında kopukluğun
olmaması, dikkatin yoğunlaşmasını sağlar.
Propagandacı,
konuşmasını polemikle zenginleştirmelidir. Karşıtının mutlaka
orada olmasına ve cevap vermesine gerek yok. Propagandacı,
kendisiyle canlı bir konuşma sürdürmelidir. Yanlış düşüncelerin
özünü aktarmalı, bunların karşısına doğrusunu koymalı,
dinleyiciye sorular yönetilmelidir. Amaç, dinleyiciden cevap almak
değil, soruyla onları düşünmeye sevk etmektir. Bu,
konferanslarda oldukça etkili, dinleyicinin dikkatini yoğunlaştıran,
onların düşüncesini yönlendiren bir yöntemdir. Lenin, birçok
konuşmasında ve popüler yazılarında bu yöntemi ustaca
kullanmıştır. Bir örnek verecek olursak “Okuldışı Eğitim
İçin I. Bütün Rusya Kongresi”, C. 29, s. 321-365). Lenin’in
teorik ve pratik sorunları içeren bu konuşması, onun propagandacı
ustalığını da gösterir.
Propagandacı,
örnekleme ve tarihsel karşılaştırma yapmalı, şaşırtıcı
sorular sormalı, esprili olmalı ve iğnelemelidir. Lenin, bütün
bunları konuşmalarında ve yazılarında kullanmıştır. Onun çok
sevdiği yöntemlerden birisi de alay etmektir. Bir örnek: Güya
sosyalistleri kastederek şöyle der; “Onlar, kitaplar gördüler,
kitapları ezberlediler, kitapları, papağan gibi tekrarladılar ve
kitaplardan hiçbir şey anlamadılar. Böylesi bilgili, yüksek
bilgili kişiler vardır. Kitaplarda, sosyalizmin, üretimin en
yüksek gelişmesi olduğunu okudular” (Lenin, agk., s.350).
Propagandacı,
en zor, karmaşık teorik sorunları sıradan işçinin
anlayabileceği bir popülerlikle ele alabilmelidir. Kapitalizmi,
sosyalizmi veya da feodalizmi, iki yöntemle anlatabiliriz. Bunlardan
birisi, kitaplarda yazıldığı gibi, ikincisi de kitaplarda yazılı
olanı, dinleyicinin anlayabileceği bir tarzda; içerik kaybına yol
açmadan basitleştirerek, sadeleştirerek, örnekleyerek.
Propagandacı,
ele aldığı konuyu somutlaştırmasını, dinleyicinin gözü
önünde canlandırmasını becermek zorundadır. Ele alınan konunun
somutlaştırılması, açıklama sürecinde oldukça önemli bir rol
oynar. Gerçeğin kavranması/algılanması, canlı sergilemeden
soyut düşünceye ve soyut düşünceden pratiğe doğru bir yol
izler. Maddi dünyanın görünümlerinin/gelişmelerin duyu
organlarımıza etkisi olmaksızın, duyum olmaksızın kavrayış da
olmaz. Bilinçte öncelikle somut görünümler iz bırakırlar ve
somut görünüm temelinde insanlarda analiz ve sentez vasıtasıyla
belli düşünceler/tasavvurlar oluşur.
Propagandacı,
ele aldığı konunun -ne kadar ağır, karmaşık teorik bir konu
olursa olsun- fotoğrafını çıkartmak, konuyu dinleyicinin gözü
önünde canlandırmak zorundadır. Konunun fotoğrafını çıkartan,
dinleyicinin gözünde canlandıran propagandacı, ele aldığı
konuya ilişkin olarak genelleştirmeye, ilkesel, teorik açıklamalara
geçebilir ve bu yöntemle, hiç zorlanmadan, en ağır ve karmaşık
teorik sorunları dinleyiciye kolayca kavratabilir.
İki
propagandacıyı canlandıralım: Her ikisi de aynı konuyu, aynı
dinleyici kitlesine, farklı yöntemlerle anlatsınlar. Birisi, gayet
"ciddi”, kitabi, gözünü önündeki notlardan ayırmadan,
bolca yabancı kelime kullanarak, her cümlesi "teori” akan
bir yöntemle anlatsın. Diğeri ise, örnekleyerek, somutlaştırarak,
herkesin anlayacağı bir dil kullanarak anlatsın. İkinci
propagandacının birincisinden daha başarılı olduğunu görürüz.
Bunu somutlaştırabiliriz de: Kırsal alana giden bir
Marksist-Leninist komünist propagandacıyı ve bir de maocu
propagandacıyı düşünelim. Marksist-Leninist komünist
propagandacı, kırsal alandaki demografik/sınıfsal yapıyı
somutlaştıracaktır, hitap ettiği köylüyü katmanlarına
ayrıştıracak ve sömürünün kapitalist karakterini ortaya
koyarak, bu sömürü ilişkilerinin ortadan kaldırılması için,
müttefik olarak gördüğü köylü kesimlerini mücadeleye
çağıracaktır. Maocu propagandacı ise, açıklayamayacağı,
somutlaştıramayacağı feodal düzenden, sömürüden, bir bütün
olarak "köylülük”ten bahsedecek ve köylüleri, önce
yaşadıkları kapitalist ilişkilere inanmamaya çağıracak, sonra
da sömürünün karakterinin feodal olduğunu açıklayacak ve
onları, feodalizmi yıkmaya çağıracaktır. Marksist-Leninist
komünist propagandacı, köylüye elle tutulur, gözle görülür
hedef; somut hedef gösteriyor. Maocu propagandacı ise köylüyü,
hayalete karşı, olmayan düşmana karşı mücadeleye çağırıyor.
Propagandacı,
olguları ve sayıları kullanmasını bilmek zorundadır. Olgular ve
istatistik materyaller, ele alınan konunun somutlaştırılmasında
mutlak önemli bir rol oynarlar. Propagandacı, verileri gelişigüzel
değil, tasnif ederek, amaca uygun olarak kullanmalıdır. Bunun için
propagandacı, her şeyden önce, verilerin, ele alınan konunun
somutlaştırılmasındaki önemini veya genel olarak olgu ve
istatistik materyallerin önemini kavramış olması gerekir. Lenin,
hemen hemen bütün konuşmalarını, somut olgular ve sayılarla
temellendirmiştir. O, sayıları konuşturmaya zorlamış, verileri
konuşturmuştur.
Propagandacı,
Lenin’in şu sözlerini sürekli dikkate almalıdır.
"...istatistik ile başlamak istiyoruz. Bunu yaparken,
istatistiğin bazı okurlarda ve...Enternasyonalizm, kozmopolitizm,
ulusalcılık, yurtseverlik vs. üzerine genel mülahazalar bayrağı
altında siyasi kaçak (düşünceleri) gizlice sokmak isteyen
yazarlarda uyandırdığı derin antipatinin bilincindeyiz”
(C.23, s. 286).
Evet,
propagandacı bunu da bilmelidir. Genel lafız, demagojiye,
çarpıtmaya, subjektif yoruma açıktır. Ama olgu, istatistik
materyal, nesnel gerçeklik neyse onu gösterir. Propagandacı, bunu
göstermek ve gösterdiğini teorik olarak da değerlendirmek
zorundadır.
Sayılar,
olgular, istatistik veriler, teorik ispat/tanıtlama olur mu? Olur.
Hem de çok güçlü bir tanıtlama olur. Örnek: Maocu, amprik
verilere, yani olgulara ve istatistik materyale inanmayın, bunlara
dayanarak değerlendirme yapmak bilimsel değil diyor. Lenin ise tam
tersini söylüyor. Maocu, teorik açıklamasını genel lafızlar
üzerine kuruyor. Buna karşı mücadelede bir Marksist-Leninist
komünist propagandacı, ne yapmalıdır? Genel lafıza genel lafızla
cevap vermek, yöntem değildir. O halde, Marksist-Leninist komünist
propagandacı, nesnel gerçekliği olgularla, verilerle açıklamak
zorundadır. Çalışabilir nüfusun yaklaşık % 36’sının işçi
olduğu Türkiye’de proletaryanın sayısal olarak az olduğunu
maocu kanıtlayamaz, ama savunur. Buna karşın Marksist-Leninist
komünist propagandacı, verileri ortaya kor ve dinleyici nezdinde
kanıtlayıcı, ikna edici olur. Dinleyici veya okuyan,
Marksist-Leninist komünist propagandacıya inanır, maocuya değil.
Olgular
ve istatistik verilerle teorik kanıtlamanın nasıl yapıldığına
Lenin’in "Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi” yapıtı
parlak bir örnektir.
İstatistik,
düşünmeye sevk eder, olgular üzerinden teorik sonuçlara varmayı
sağlar.
Küçük
burjuvazi, kafasına koymuş; ekonomi çöktü! Neye dayanarak bu
sonuca varıyor? Bilinmiyor! Bir Marksist-Leninist komünist
propagandacı böyle hareket edemez. O, çöken ekonomiden çıkaracağı
siyasi sonuçlar ile kapitalist ekonominin gelişme seyrinden
çıkaracağı siyasi sonuçlar üzerine dinleyiciyi aydınlatmaya
çalışır.
Propagandacı,
alıntı kullanmasını bilmelidir. Alıntı, ele alınan konunun
doğruluğunun veya yanlışlığının kanıtlanması için bir
yardımcı araçtır. Bu nedenle, gerekli olduğundan fazla
kullanılmamalıdır. Konuşma veya yazı, alıntı savaşına
dönüşmemelidir. Propagandacı, alıntıyı da nerede kullanacağını
bilmelidir. Bir Marksist-Leninist komünist propagandacı, Lenin’in
dediği gibi, "kafasında, gerektiğinde çıkardığı
alıntılar çekmecesi olan, ama hiçbir kitapta belirtilmemiş yeni
bir kombinasyon ortaya çıktığında şaşıran ve çekmeceden
uygun olmayan alıntıyı çıkaran bir bilge” olmamalıdır (Bkz.
Lenin, C.29, s.352).
Alıntı,
propagandacıyı ve hitap ettiği kitleyi düşünmeye, muhakeme
etmeye yönlendirmelidir ve sihirli değnek olarak görülmemelidir.
Propagandacı,
ele aldığı konuyu somutlaştırmak, göz önünde canlandırmak
için çizelge, grafik, tablo, yazı tahtası ve göstergeye hizmet
eden teknolojiyi de kullanmalıdır. Bu araçlar konferansta
kullanabileceği gibi, seminerlerde, eğitim ve parti okulu
çalışmalarında da kullanılmalıdır. Bu araçlar; dialar,
filmler, anlatılanın algılanmasını oldukça kolaylaştırır ve
algılanan bir konu hakkında, teorik sonuçlar çıkartmak hiç de
zor değildir.
Propagandacı,
bu araçlarla nasıl çalışacağını, onlardan nasıl
yararlanacağını bilmelidir. Dinleyicinin göreceği bir şekilde
duvara asılan diyagramdan, tablodan, resimden vb. yararlanılmıyorsa,
bunlar, dinleyicinin dikkatini dağıtmaktan başka bir işe
yaramıyor demektir.
Propagandacı
tarihsel kıyaslama yapmasını bilmelidir. Propagandacı, mevcut
durumu, tarihsel bir durumla kıyaslarken, soruna somut yaklaşımın
tarihsel olanın gölgesinde kalmamasına dikkat etmek zorundadır.
Karşılaştırma, açıklamaya yardımcı olur. Ama hepsi bu kadar.
Tarihsel olan, aynen tekerrür etmez. Dolayısıyla somut olan
gelişme ile tarihsel olan gelişme bir ve aynı görülmemelidir.
Propagandacı, tarihsel kıyaslama/karşılaştırma yaparken
Lenin’in şu uyarısını dikkate almalıdır:
“Her
karşılaştırmanın eksik olduğu bilinir. Her karşılaştırmada,
karşılaştırılan nesnelerin ve şeylerin sadece bir yönü veya
sadece bazı yönleri aynılaştırılır, diğer yönlerinden geçici
olarak ve koşullu olarak soyutlanır” (Lenin, C.8, s.453,
"Pedagoji ve Politikanın
Birbirine Karıştırılması Üzerine” makalesinden).
Öyleyse,
propagandacı, 50, 100 yıl önce böyle olmuştu, bugün de aynısı
oluyor diyerek propaganda yapamaz.
Propagandacı,
Marksist-Leninist klasikleri (Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in
yapıtlarını) esasen iki açıdan okumalıdır. Birincisi, içerik
olarak özümleme. İkincisi de yöntem olarak özümleme. İçerik
açıdan özümlemede sorunun tarihselliği de göz önünde
tutulmalıdır. Yani o günün somutunu ifade eden bir anlayış,
mutlaka bugün de geçerli olmayabilir. İçeriği özümlemek
teoriyi özümlemektir. Bu yapıtları yöntem açısından
özümleyerek, onların sorunlara nasıl yaklaştıklarını, teoriyi
nasıl oluşturduklarını, nasıl kavratıcı olduklarını
özümlemektir. Yani onların propagandacı yönlerinden öğrenmektir.
Propagandacı,
faaliyetinde sanat ve edebiyatı kullanmasını bilmelidir. Marks,
Engels, Lenin ve Stalin, geçmiş dönemlerin ve dönemlerinin
yazarlarının, şairlerinin, edebiyatçılarının eserlerinden
sürekli yararlanmışlardır. Marks’ın en çok sevdiği yazar
Shakespeare’di. Lenin, Gorki’den sürekli bahseder, ama en çok
M. J. Saltykovçedrin’i zikretmiştir eserlerinde.
Propagandacı,
romanlardan, şiirlerden, güzel sanat eserlerinden, tiyatro
eserlerinden vb. yararlanmasını bilmelidir.
Propagandacı
dili kullanmasını bilmelidir. Propagandacının konuşmasında
içeriğin en önemli olması, dili, nasıl kullandığının önemsiz
olduğu anlamına asla gelmez. Burada dil, biçimdir ve içerik ve
biçim ne denli uygunsa, anlatım da o denli başarılıdır. Her
bilimsel anlatım, iddia, sav, açık seçik bir biçimde,
dinleyicinin anlayacağı bir biçimde anlatılmıyorsa, anlamını
kaybeder. Sözcükleri yuvarlayan, yarım konuşan, ne dediği
anlaşılmayan, etkili olma inancıyla yabancı kelimeleri bolca
kullanmaya özen gösteren, konuşurken uyutan birisi propagandacı
değildir. Propagandacı, lisanı, bir orkestra şefi gibi,
kullanmasını bilmelidir. Ses tonuyla, lisanı; kelimeleri,
kavramları yerinde kullanmayla, vurguları yerinde yapmayla
dinleyiciyi büyüler, onların dikkatini dağıtmaz.
Propagandacı,
polemikçi olmak zorundadır. Propaganda nihayetinde yanlış ve
doğru olanın kavratılmasıdır ve propagandacı da bu anlamda bir
araçtır. Bu aracın bir bileşeni de polemiktir. Doğruyu
kavratmak, yanlış olanın, neden yanlış olduğunu
göstermekten/kavratmaktan geçer. Bu da polemiksiz olamaz. Örnek
Mao Zedung düşüncesi, son kertede revizyonizmdir,
anti-marksisttir. Sorunlara Marksist felsefe açısından yaklaşan
bir propagandacı, doğruyu, yanlışı anlatmadan nasıl
kavratabilir? İkinci bir örnek. Türkiye kırında köylülüğün,
kapitalist ilişkiler temelinde sosyal katmanlarına ayırmış
olduğu bir Marksist-Leninist komünist propagandacı için bir
gerçekliktir. Ama bunun böyle olmadığına inananlar da var;
örneğin maocular. Marksist-Leninist komünist propagandacı, bu
konuyu anlatırken maoculukla polemik yapmak zorundadır.
Marks
ve Engels, konuşma ve yazılarında polemiği, ideolojik
karşıtlarına karşı önemli bir silah olarak kullanmışlardır.
Bu, Lenin ve Stalin için de geçerlidir. Lenin, “Tartışmanın ve
Mücadele Etmenin İki Yöntemi” makalesinde şöyle der:
“Örgütlülüğü bozma çabalarının önünü kökünden
almasını öğrenmemiş birisi, örgütleyici olamaz. Örgüt
olmaksızın işçi sınıfı bir hiçtir. Tartışmalar, görüş
alışverişi... olmaksızın hareket, işçi hareketi de
olanaksızdır. Tartışmaların küfürleşmeye, çene çalmaya
dönüşmesine karşı acımasız mücadele olmaksızın hiçbir
örgüt olası değildir” (C.19, s.487).
Hitap
ettiği kitleyi ideolojik-siyasi olarak kazanmak isteyen, savunulanın
doğruluğuna ikna etmek isteyen, polemiği önemli bir silah olarak
kullanmak zorundadır.
"Acil
görevlerimiz üzerine makalesinde pozitif biçimde çerçevesini
çıkartmaya çalıştığımın, en açık olarak polemik biçiminde
güçlendirileceğini sanıyorum” (Lenin, C. 27, s.271, "Sovyet
iktidarının Acil Görevleri Üzerine Referat” makalesinden).
Polemiksiz
bir I. Enternasyonal, polemiksiz bir "Kapital”, polemiksiz bir
"Anti-Dühring”, polemiksiz bir "Rusya’da Kapitalizmin
Gelişmesi”, troçkizme, Zinovyev’e, Buharin’e karşı
polemiksiz bir mücadele, polemiksiz bir "Marksizm ve Dil
Biliminin Sorunları”, "SSCB’nde sosyalizmin Ekonomik
Sorunları” düşünebilir misiniz? Düşünmezseniz -ki
düşünemezsiniz- partinin polemiksiz gelişmesini, ideolojik olarak
olgunlaşmasını, teoriler üretmesini, yanlışa, troçkizme,
maoculuğa vb. anti-marksist akımlara, oportünizme ve revizyonizme
karşı mücadelesini de düşünemezsiniz. Polemiksiz propaganda,
polemik yapmayan propagandacı olamaz.
Propagandanın
amacı ikna etmektir, körü körüne inanç sağlamak değildir.
Propagandacı, ikna olmuş, davasına inanan komünistler yetiştirmek
zorundadır, körü körüne inananlar değil.
Polemik,
soruna eleştirel bakışı geliştirir, düşünmeyi yoğunlaştırır
ve yönlendirir. Polemik, öğrenme sürecini canlandırır.
Özellikle
eğitim, seminer ve parti okulu çalışmalarında propagandacı,
"öğrencilerinin sistematik olarak okumayı öğrenip
öğrenmediklerine dikkat etmelidir, onlara, okumayı öğretmelidir.
Gelişi güzel, disiplinsiz, programsız değil, sistematik okuma
esastır. Bu konuda N.K. Krupskaya şunları öneriyor. “Kendi
kendine araştırmanın temel biçimi, sistematik okumadır...
şunlara dikkat edilmelidir.
1)
Az ama akıllıca okumak en iyisidir. Bir kitabı ‘yutmak’
oldukça verimsiz bir uğraşıdır.
2)
Kitap seçimi olağanüstü önemlidir. Belli bir sorun üzerine
okumak isteniyorsa, her şeyden önce sorunu anlayan biriyle
konuşulmalı veya da söz konusu sorun üzerine önerilebilir bir
literatür listesi temin edilmelidir. En iyi, en zorunlu
kitaplar,...bunların arasından gücümüze uygun olanlar
seçilmelidir.
3)
Zaman zaman okumaya ara verilmeli, okunan konu üzerine düşünülmeli,
anlaşılmayan deyim veya kelimeler varsa, sözlüğe bakılmalı,
yine kavranmıyorsa bilen birisinin fikri alınmalıdır” (N.K.
Krupskaya, "Nasıl Okunmalı”, C.III., s.87-88, Akt. Proleter
Doğrultu, sayı 7, s.97/98).
Propagandacı,
öğrencilerine sistematik okumayı öğretmelidir. Propagandacının
eğitim sorunun nasıl ele alması gerektiği üzerinde burada
durmayacağız. Ancak Proleter Doğrultu’nun yedinci sayısında
yer alan "Eğitim Sorununda Marksist-Leninist Yöntem”
yazısının özellikle incelenmesini öneriyoruz.
Eğitim,
seminer ve parti okulu çalışmasında propagandacı katılımcıları
konuşmaya katmalıdır. Böylelikle "öğrenci” öğrenme
sürecine katılımcı olmaktan, dinleyen olmaktan çıkar ve sürece
konuşan olarak katılır. Konuşma/konuşturma vasıtasıyla
propagandacı, "öğrenci”nin bilgi seviyesini ölçer.
Konuşmak, soru sormak, bilimsel düşünmek yeteneğini geliştirir.
Propagandacı, kendinin de bir zamanlar "öğrenci” olduğunu,
konuşa konuşa öğrendiğini ve propagandacı özelliklerini
geliştirdiğini unutmamalıdır. "Öğrenci”lerin de aynı
süreçten geçmelerinden doğal ne olabilir ki? "Öğrenci”,
konuşmalıdır, yanlış da olsa anlatmak istediğini anlatmalıdır.
O, böylelikle konuşma çekingenliğini atar, tartışmalara
müdahale, katılma cesaretini kazanır. Konuşma, “öğrenci”nin
kendi faaliyetidir ve bu faaliyet her biçimde desteklenmelidir.
Propagandacı,
“öğrenci”ler ile kaynaşmasını bilmelidir. Sadece ders
saatinde değil, beraber olduğu bütün dönem boyunca, otorite ve
ciddiyet adına “öğrenci” ile arkadaşlık, yakın ilişki
kurmayan propagandacı, istenmeyen ve sıkıcı bir eğiticidir. Ders
atmosferi canlı, sıcak, neşeli olmalıdır. Atmosferin böyle
olması, propagandacının tecrübe ve ustalığını gösterir.
Eğitim,
seminer ve parti okulu çalışmasına katılanların şu veya bu
şekilde aynı seviyede olmaları idealdir. Ama her zaman mümkün
değildir. Buralarda farklı bilgi seviyesinde olan katılımcıların
olduğunu propagandacı göz önünde tutmak zorundadır.
Propagandacı, çok bileni esnetmeyecek, az bileni zorlamayacak bir
yol tutturmasını bilmelidir. Böylelikle propagandacı, bütün
"öğrenci”lerin tartışmaya katılımını sağlar. Susan,
tartışmaya katılmayan dinleyici, propagandacının ne denli
tecrübesiz ve yeteneksiz olduğunu gösterir. Lenin, "susan
dinleyiciden hoşlanmazdı. O,...yerinde bir sözle...salona yaşam
getirmesini anlardı...ve yoldaşlar, kendiliğinden birbirleriyle
tartışırlardı, görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamaya
çalışırlardı. Bu derste, her şey öyle canlı, neşeli ve
ilginçti ki, hiç kimse eve gitmek istemezdi...yoldaşlar, ‘evet,
bu ders sıkıcı değil, kimse uyumaz’ derlerdi”. Bir bayan
Bolşevik Lenin’in ders verişini, onun "öğrenci”lere
yaklaşımını böyle anlatıyor.
Propagandacı,
bazen, bir vücutta iki insan olmasını bilmelidir. Siyasi
karşıtlarıyla mücadelede propagandacı, hırçın ve acımasızdır.
Ama aynı propagandacı bir parti okulunda, eğitim ve seminer
çalışmalarında "öğrenci”lerin hataları karşısında
tamamen değişik bir insan olur. Burada, öğrenenler karşısında
öğretici konumundadır. Öğrenenin hata yapacağını/yaptığını
bilir ve hatayı, öğretici bir tarzda düzeltir. Lenin’in Cenevre
parti okulundaki ve siyasi karşıtları karşısındaki tavrı, bir
vücutta iki insan olmaya tipik bir örnektir. Siyasi karşıtları
karşısında acımasız olan Lenin, parti okulunda, sabırlı bir
eğiticiydi.
Propagandacının
otoritesi ve ideolojik mücadelede ve eğitimde önder rolü
tartışılmaz. Ama propagandacı kendi hal ve hareketiyle bunu
tartışılır duruma getirebilir. Yerine göre, yığınlara ve
"öğrenci”lere yukarıdan bakan, soğuk, donuk olan,
bilgiçlik taslayan, hata yapan "öğrenci”nin tepesine
çullanan, sadece kendisi konuşup, kitleyi, "öğrenci”yi
dinlemeyen, onlardan öğrenmeyen, faaliyetini kitabi olarak
sürdüren, insanın ruh halinden anlamayan, mesafeli olan birisinin
-neden propagandacı olarak görüldüğü bir yana- otoritesi, sevgi
ve saygıya değil, resmi konuma dayanır. Böyle bir
"propagandacının önderliğini kimse "takmaz” ve
otoritesi de, en fazlasıyla espri konusu olur.
Propaganda,
aynı zamanda, düşünce geliştirmenin de yolunu açmaktır. Örnek:
Parti okulunda, eğitim çalışmalarında eğitimin amacı, aynı
zamanda, "öğrenci”nin düşüncesini geliştirmesine
yardımcı olmaktır. Propagandacı, derste, ele alınan konuda
anlatılması gerekeni kendisi anlatıyor ve katılımcıya muhakeme
etme, derse katılma şansı tanımıyorsa, sonucu verimsiz olan bir
iş yapıyor demektir. Propagandacı, susmasını, “öğrenci”yi
konuşturmasını bilmelidir. Katılımcı, “kırık dökük” de
olsa düşüncesini formüle edebilme şansına sahip olmalıdır.
Propagandacı
böylesi eğitim çalışmalarında, katılımcıları "yoklamak”
için gerekirse bilerek yanlış da anlatabilir. Amaç, katılımcının
anlatılanın yanlış olduğunu fark edip etmediğini ölçmektir.
Doğruyu
yanlış anlatmak, yanlışın doğru olduğunu savunmak, karmaşık
veya da kolay sorular, şaşırtma amaçlı sorular; çelişkiler
düşünmeye, ele alınan, anlatılan konu üzerine mantıksal
sonuçlar çıkartmaya hizmet eder. Özellikle eğitim çalışmalarında
propagandacı, bu yöntemleri kullanarak, “öğrenci”yi düşünmeye
ve düşündüğünü de söylemeye zorlamalıdır. Propagandacı,
işini anlıyorsa, “öğrenci”, düşünmeye ve konuşmaya
zorlandığının farkına bile varmaz, böyle bir derse katıldığı
için mutlu olur, öğrendiğinden emin olur.
Propagandacı,
özellikle eğitim çalışmalarında katılımcılar arasındaki
tartışmayı da bir orkestra şefi gibi yönlendirmelidir. Ele
alınan konunun kavranmasına hizmet eden, katılımcıların düşünme
ve konuşma, tartışma yeteneğini geliştiren tartışmaların,
amaca uygun ve belli bir disiplin içinde geçmesi, propagandacının
ne denli yönlendirici olduğuna bağlıdır. Herkesin, aynı anda
konuştuğu, kimin ne dediği bilinmeyen bir ortamda hiçbir şey
öğrenilemez. Katılımcılar arasındaki tartışma da, eğitime,
bilgi zenginliğine hizmet etmek ve ufku genişletmek zorundadır.
Kalinin
şöyle diyor: "İnsanlar tartışmalıdırlar,
yapay olarak değil, gerçekten. Yani bir ‘dalaş’la değil,
ciddi, canlı bir tartışmayla sonuçlanan...Böyle bir öğrenme
yönteminde Marksizm-leninizmin ruhuna en derin bir
şekilde girilir” (Kalinin, "Komünist Eğitim ve Askeri
Yükümlülük” kitabı, s.344, Berlin 1960, "Öğretmen
Gazetesi” redaksiyonu tarafından düzenlenen "En İyi Şehir
ve Köy Öğretmenleri Görüşmesi”ndeki konuşması, 28 Aralık
1938).
Propagandacı,
ele alınan konuyu, katılımcıları konuşturarak öğretmesini
bilmelidir.
Sonuç
olarak:
"Ajitasyon
ve propagandada sansasyon peşinde koşmaktan tamamen kaçınılmalıdır.
Zaman, ...izleyiciye gürültülü konuşmaları, retorik ve okulcu
diyalektik yutturma zamanı değildir. Böyle şeyler...verimli
değildir. İşçilerin toplantısına ...gelindiğinde
ve tumturaklı konuşmalara ve ahlâk vaazına başlandığında
duyulan şudur. ‘Bu akıl hocalığı da ne oluyor?’ ...insanlara
anlaşılır bir şekilde ve sabırla, gelişme anlatılmalıdır.
Ajitasyon ve propaganda konuşmalarınızda tumturaklılıktan,
retorikten...ve akıl hocalığından kaçının. (Bunun kolay
olmadığını tabii ki anlıyorum). Böylece propaganda ve
ajitasyonunuz şüphesiz ki oldukça etkili olacaktır... Ajitasyon
ve propagandada özentiye işaret kelimeler kullanmamanızı tavsiye
ederim...Ajitatörler ve propagandacılar uyduruk kelimeler
kullanmaktan kaçınmalıdırlar. Bunlar hiçbir işe yaramazlar...
itinasız ifade tarzı ajitatör ve propagandacıları etkili
olmaktan sadece alı kor” (Kalinin, "Komünist Eğitim
Üzerine” kitabında yer alan "Ajitasyon ve Propagandanın
Bazı Sorunları Üzerine” makalesinden, s. 91, 92, 93, 94).
Propagandacı,
kime yazdığını, kime hitap ettiğini bilmelidir.
"Kime
hitap ettiğimiz, kim için yazdığımız sorusu, kendimize sormamız
gereken ilk sorudur. Partili yoldaşlara mı, partisizlere mi, karşıt
partilerin üyelerine mi hitap ediyoruz? Bizi tanıyan, bize güvenen
işçilere mi veya bize hâlâ şüpheyle bakan emekçilere,
köylülere, küçük zanaatçılara ve aydınlara mı hitap
ediyoruz? Bu çağrıyı, bütün emekçi halk için mi veya belli
bir sınıf için mi, belli gruplar ve tabakalar için mi yazıyoruz?
Halkımızın gençliği için mi, yoksa büyük bir sanayi
bölgesinin işçileri için mi veya köylüler için mi bir makale
yazıyoruz? Kime hitap ediyoruz, sözümüz kime ulaşmalıdır ve
sözümüz ne elde etmelidir? Bu, ilk sorudur. Bu soru, çoğu kez ne
sorulur ne de cevaplandırılır. Bir kitle toplantısında, bir
mahalle konferansında konuştuğundan farklı konuşmayan, gençlik
önünde, yaşlı görevliler önünde konuştuğundan farklı
konuşmayan, canlı insanlara değil, herhangi bir soyut dinleyiciye
hitap eden konuşmacılar var. Düşüncesiyle, dinleyiciye nüfuz
etme çabasını göstermeyen, dinleyiciden kendi düşüncesine
nüfuz etme çabası (bekleyen) konuşmacılar var. Belki dünya
tarihi arşivi için...ama yığınlar için yazılmamış çağrılar
ve makaleler var. Bu çağrıların ve makalelerin çoğuna teorik
olarak pek itiraz edilemez, onların, sadece küçük bir hatası
var: okuyucu karşısında kayıtsızlar, okuyucuda yankı
bulmuyorlar.
Doğru
söylemek yetmiyor (söylenmesi gereken) belli gruplara, tabakalara,
yığınların doğrudan etkide bulunacak bir şekilde söylenmelidir”
(E. Fischer, Komünist Enternasyonal dergisi, Mayıs 1936, Sayı 5,
s. 441).
Propagandacı
"yeni lisanı”, halkın lisanını konuşmalıdır. "Yeni
bir lisan konuşmalıyız! Bu, milyonları, mücadeleye şevklendiren
lisandır. Bu, sadece bir stilistik sorunu değil, her şeyden önce
bir duruş sorunudur...Kitlenin bu lisanı, halkın bu lisanı nasıl
öğrenilir? O, kapalı kapılar ve pencereler arkasında öğrenilmez.
Bu lisan, sadece, kapılar pencereler açılarak, halkın, yığınların
bütün hava cereyanı içeriye alınarak öğrenilir. O, sadece,
halkın ve ülkenin geleceği ve kaderi için sorumlu hissedilerek
öğrenilir” (Ag. dergi, s. 443).
Her
şeye tepki göstermeliyiz, anında tepki göstermeliyiz. "Yığınları
hareketlendiren, halkı ilgilendiren her şeye tepki göstermeliyiz
ve anında tepki göstermeliyiz... Bir komünistin, ‘bu bizi
ilgilendirmez’ demesinden daha kötü bir şey yoktur. Ekonominin
sorunları veya okulun sorunları, dış politikanın sorunları veya
ailenin sorunları, ticaret bilançosunun sorunları veya kültür
çöküşünün sorunları olsun, bizi her şey ilgilendirir.
Ajitasyonumuz ve propagandamız çok çeşitli, çok kapsamlı, çok
yönlü olmalıdır. O, sadece, insanların iktisadi değil, bütün
diğer gereksinimlerini de dikkate almalıdır. Biz komünistler
dünyayı yeniden şekillendirmek istiyoruz. Kapitalist dünyada olup
biten her şey üzerine kendi düşüncemizi oluşturuyoruz...
Yığınların dikkatini çeken her olayı ajitasyonumuz ele
almalıdır. Propagandamız genel görüşlerden değil, güncel
durumdan hareket etmelidir” (agy.).
Bütün
can alıcı sorular cevaplandırılmalı, düşmanın bütün savları
çürütülmelidir.
"Propagandamız,
şimdiye kadar partilerimizin görevlerinin ve olanaklarının
oldukça gerisinde kaldı. Devasa halk yığınları harekete
geçtiler. Eski, kapitalist dünyanın derin çürüklüğü ve
istikrarsızlığı onların bilincine çıktı. Krizden ve savaş
tehlikesinden bir çıkış yolu arıyorlar. Şimdi, eskiyle
karşılaştırılamayacak derecede, yeni olanı kalplere ve
beyinlerine almaya hazırlar. Eskiden olduğundan daha çok Sovyetler
Birliği ve komünizmle ilgileniyorlar. Yüz soru soruyorlar ve yüz
soruyu cevaplandırmamızı istiyorlar. Ama onlar; sadece bizi
dinlemiyorlar, onlar, sıçan tutan faşist köpekleri de
dinliyorlar. Yığınlar herhangi bir yeni istiyorlar, güçlü ve
geleceği biçimlendirme yeteneğinde olanı istiyorlar. Bu durumda,
daha yoğun propagandayla bütün soruları cevaplandırmamız,
karşıtın bütün argümanlarını çürütmemiz, yardım
arayışında olanlara büyük bir perspektif vermemiz eskiye nazaran
daha önemli olmuştur.
Bazen,
bizzat kendimiz önemimiz, bu tarihsel andaki görevlerimizin
büyüklüğünü kavramadığımız hissinden kurtulunamıyor;
milyonlar bizi dinliyorlar, ama bu milyonlara oldukça az hitap
ediyoruz. Düşmanın devasa propagandasına kitaplardan, dergilerden
oluşan bir orduyla karşı koymak için, düşüncemizle yanıp
tutuşanları, düşüncelerimize sempati duyanları, yazabilen ve
mücadelesini verdiğimiz davayı yaratıcı bir şekilde ifade
edebilen herkesi yanımıza çağırmalıyız” (Ag. dergi, s.
344/345).
Komünist
Enternasyonalin "Internationale Presse Korrezpondenz”
dergisinde "Propagandanın Genel Görevleri” konusunda şöyle
deniyor.
"İşçi
sınıfının kurtuluş mücadelesi için devrimci teorinin öneminden
bizim genel Marksist propaganda görevlerimiz çıkar. Marksist
propagandanın hakim genel görevi olarak, bir dizi komünist
partilerde Marksist dünya görüşünün temellerinin
yaygınlaştırılmasının zorunluluğu önümüzde duruyor.
Marksist düşüncelerin bu yaygınlaştırılması II.
Enternasyonal’in sahte marksizmi karşısında acımasız bir
hesaplaşmanın ve acımasız bir mücadelenin karakterini taşımak
zorundadır. Bunun anlamı şudur: Marksist dünya görüşünün
genel temelleri propagandamız soyut karakter taşımamalıdır,
bilakis yeni çağın işçi sınıfının önüne koyduğu somut
tarihsel görevlere dayanmalıdır. Bu, propagandamızın marksizmin
ve leninizmin bir propagandası olması gerektiği anlamına gelir.
Leninizmden bahsediyorsak, böylelikle, Lenin’in Marksist teoriye
verdiği o özel içeriği vurguluyoruz. Leninizm, II.
Enternasyonal’in bayağılaştırılmış, iğdiş edilmiş
marksizmine karşı acımasız mücadeledir. Ama Leninizm, Marks’ın
marksizminin sadece yeniden doğuşu değil, bilakis emperyalizm
çağının ve sosyalist devrimin gelişmesinin ilişkileri
koşullarında marksizmin devamı ve ileriye doğru
geliştirilmesidir. Tarihsel süreç yerinde saymıyor, toplumsal var
oluş değişiyor ve gelişiyor”.
Bu,
bugün de geçerli olan bir anlayış. Çağımızın karakteri
değişmedi. Ama Marksist teorinin, Marksizm-leninizmin düşmanlarının
adı/sıfatı değişti. Marksizm-leninizm hasımlarına karşı
mücadele içerisinde hep gelişe geldi.
Anti-marksist
akımlara karşı acımasız bir mücadele sürdürmek
propagandamızın genel görevlerinin önemli bir ögesidir. Bugünkü
Türkiye ve dünya devrimi sürecinde Marksist teorinin;
Marksizm-leninizmin katışıksızlığını sağlamak ve korumak,
ancak ve ancak anti-marksist akımlara karşı mücadeleyle mümkün
olabilir. Genel propagandamızda bu akıma karşı mücadele önemli
bir yere sahip olmalıdır.
Sınıf
Pusulası, Sayı 7, Mayıs-Haziran 2000