SOVYET
SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ –
ÇALIŞMA
HAKKININ GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİ VE İŞSİZLİĞİN YOK EDİLDİĞİ
ÜLKE
TEMEL
GÖSTERGELER
(100.
YILINDA BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİ)
5.
Makale
Kapitalizmde
“çalışma hakkı” bir temel insan hakkı olarak sunulmaktadır.
Kimler bu talebe sahip çıkıyor, gerçekleşmesi için mücadele
ediyor veya etmiş diye sorduğumuzda karşımıza küçük burjuva
çevreler ve sosyal demokratlar; sosyal demokrasinin etkisi altında
olan sendikalar çıkmaktadır. İlk bakışta tamamen doğru bir
talep olarak gözüküyor. Hele kitlesel işsizliğin yaygın olduğu
günümüzde işsizlik bağlamında bu talepten daha doğru başka
talep de olamaz! Sosyal demokrat ve revizyonist anlayışa göre bu
talep, milyonlarca insanın var oluşunun teminatı olarak
algılanıyor; öyle ki diğer bütün temel hakların gerçekleşmesi
için ön koşul olarak görülüyor. Gerçekten de insanca bir yaşam
için çalışmak her insanın hakkı olmalıdır. Engels'in dediği
gibi insanı insan yapan; hayvanlar aleminden ayrılmamızı sağlayan
iş/çalışmak değil miydi? Öyle ki, çalışmak insanın
gelişmesi için temel öneme sahip olduğu için “çalışma
hakkı” BM-İnsan Hakları Açıklamasına da alınmıştı. Bu
açıklamanın 23. maddesinde şöyle denir: “Her insan çalışma,
meslek seçimi özgürlüğü, uygun ve tatmin edici çalışma
koşulları ve işsizliğe karşı korunma hakkına sahip olmalıdır”.
Burada
temel soru veya sorun şu: Anayasal olarak kabul edilmiş dahi olsa
kapitalizmde çalışma hakkı gerçekleşebilir mi? Bu mümkün
müdür? Burjuva toplum (kapitalizm), sınıflı bir toplumdur. Bu
nedenle hakim hukuk, hakim toplumsal ilişkileri ifade eder; hakim
hukuk, hakim sınıf olan burjuvazinin hukukudur, bu hukuk da üretim
araçlarının özel mülkiyetine dayanır; bu mülkiyeti korumak
için vardır. Bu durumda, işsizliğe neden olan koşullar hukuk
aracılığıyla ortadan kaldırılamaz. Bu, burjuvaziye kendini
ortadan kaldır demek anlamına gelir. Bu nedenle, sömürü hakkı
üzerine kurulmuş toplumsal bir düzende çalışma hakkını
teminat altına almak imkansızdır; hem sömürü hakkı hem de
çalışma hakkı aynı zamanda bir arada gerçekleşemez; bunlar
birbirlerini dışlar. Burjuva toplumda ön plana çıkartılan,
çalışma hakkı değil, iş gücünün sömürüsüdür; çünkü
iş gücü sömürüsü, kapitalizmin temel çelişkisi (üretimin
toplumsal karakteri ile ona özel el koyuş arasındaki çelişki),
çalışmayı veya çalışma hakkını insan yaşamının birincil
temel koşulu olarak teminat altına almayı imkansız kılmaktadır.
Üretim araçlarının burjuva mülkiyette olması toplumun refahı
için üretimin önünde engeldir; kapitalizmde üretim kâr, daha
fazla kâr amaçlıdır, toplumsal refah amaçlı değildir. Burjuva
düzenin amacı; var oluş nedeni, sermayenin çıkarlarını
korumaktır. Bu nedenle Marks, burjuva toplumda sömürü ve kâr
bağlamında analiz yaparken şu sonuca varır:
“Haziran
günlerinden önce kaleme alınan ilk anayasa tasarısında, “çalışma
hakkı” proletaryanın devrimci isteklerinin özetlendiği bu ilk
acemice formül henüz bulunuyordu. Bunu yardım hakkına çevirdiler,
oysa, hangi modern devlet yoksullarını şu ya da bu biçimde
beslemez! Çalışma hakkı, burjuva anlamda, mantıksızlıktır,
boş, acınacak bir istektir. Ama çalışma hakkının gerisinde,
sermaye üzerindeki iktidar vardır, sermaye üzerindeki iktidarın
gerisinde üretim araçlarına sahip çıkmak, onları birleşmiş
işçi sınıfına bağımlı kılmak, yani ücretli işin,
sermayenin ve bu ikisi arasındaki karşılıklı ilişkilerin
kaldırılması vardır. “Çalışma hakkı”nın arkasında
Haziran ayaklanması vardı. Gerçekte devrimci proletaryayı yasa
dışı kılan bu Kurucu Meclis, ilke olarak, anayasanın bir
formülünü, yasaların yasasını reddetmek ve “çalışma
hakkı”nı aforoz etmek zorundaydı”(1).
Marks,
Engels'e yazdığı 1857 tarihli mektubunda çalışma hakkını
üzerine “çalışma hakkına karşı ateşlice ortalığı
velveleye veren kapitalistler şimdi her tarafta hükümetlerden
kamusal destek talep ediyorlar...yani devletin sırtına dayanarak
kâr etme hakkını geçerli kılıyorlar” diye yazar (2).
Aynı
konu üzerine Engels de şunu söyler:
“Çalışma
hakkı Fransız sosyalisti Fourier tarafından ortaya
çıkartılmıştır...Fourieristler, tam da tehlikeli olmayışından
dolayı (bu) safsatayı yaygınlaştırdılar.
1848'de
Parisli işçiler, mutlak teorik kafa bulanıklığından dolayı
(ve) oldukça pratik, oldukça az ütopik, oldukça gerçekleşebilir
gözüktüğü için bu talebi kabullendiler.
Hükümet
ise bu talebi kapitalist toplumun gerçekleştirebileceği yegâne
tarzda gerçekleştirdi...devlet işletmelerinde.
Çalışma
hakkı 1861-64 pamuk krizi döneminde burada, Lancashire'de şehir
işletmelerinde aynı biçimde gerçekleştirildi.
Ve
Almanya'da keza açlık ve dayak (anlamına gelen) işçi
kolonilerinde gerçekleştiriliyor; buna şimdi darkafalı bayılıyor.
Tekil
talep olarak çalışma hakkı asla başka türlü
gerçekleştirilemez.
Bunun
kapitalist toplum tarafından gerçekleştirilmesi talep ediliyor. Bu
toplum bu talebi ancak kendi varoluş koşulları içinde
gerçekleştirebilir ve bu toplumdan talep edildiğinde, bu
koşullarda edilen taleptir, yani devlet işletmeleri ve iş evleri
talep edilmektedir”
(3).
“Çalışma
hakkı” sloganı, güncel politika anlamında da olsun, taktik
olarak da algılansın tamamen yanlış olan, tamamen ideolojik olan
bir slogandır. İki sistem arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi ifade
eder; devrim ile reform, özel mülkiyet ile toplumsal mülkiyet
arasındaki aynılaşma veya farklılık ne ise onu ifade eder. Bu
slogan kulağa, duygulara hitap edebilir, ama bu düzeni savunmanın,
reforme edilmiş özel mülkiyet, sömürü düzeninin yanında olmak
anlamına gelir. Bu slogan kullanılmaya başlanınca arkası
gelecektir. Bu sistem iş gücünü satana; işçiye işgücünü
özgürce satma hakkını tanıyor, ama sistemin kendisi “çalışma
hakkı” diye bir hak tanımıyor; “işgücünü özgürce
satabilirsin, ama alıp almamak veya hangi koşullarda satın alıp
almamak bana bağlıdır” diyor. “Çalışma hakkı” talep
edilince sistemin herkese iş bulmak zorunda olduğunu, özel sektör
bulmazsa devlet “baba”nın bulmak zorunda olduğunu savunulmuş
oluyor. Ötesinde bunu savununca kapitalizmde işsizliğin ortadan
kaldırılabileceği savunulmuş oluyor. Öyle ya “çalışma
hakkı” gerçekleşirse ortada işsiz kalmaz vs.
Bu
talep, güncel veya perspektif olarak, nasıl kullanılırsa
kullanılsın, hangi anlam yüklenirse yüklensin küçük burjuva
-daha doğrusu küçük burjuva sosyalistlerinin bir talebidir.
Fransız
sosyalisti Fourier tarafından ortaya atılmıştır ve sonuç
itibariyle şunu talep eder: kapitalistler iş vermezse, devletin zor
yoluyla da olsa çalıştırmasını; özel sermaye tarafından
olmuyorsa devlet tarafından sömürülmeyi talep etmektir.
“Çalışma
hakkı” ancak sosyalizmde; üretim araçlarının toplumsal
mülkiyette olduğu ve üretimin toplumun refahı için yapıldığı
koşullarda gerçekleşir. Nitekim Sovyetler Birliği Anayasasında
bu hak kapsamlı olarak yer alır ve uygulanır. Orada şöyle
deniyordu: Anayasa (1936 Anayasası) “Çalışma hakkını
sadece ilan etmez. Bilakis, Sovyet toplumunda krizlerin olmadığı
gerçeğinin, işsizliğin yok edildiği gerçeğinin yasal teyidiyle
teminat altına alır” ve 1947 Anayasasında da “SSCB
vatandaşları, çalışma hakkına; yani işin nicel ve nitel
durumuna göre ücretlendirmedeki güvence altına alınmış çalışma
hakkına sahiptir”(madde 118).
Sosyalizm,
işi sömürüden kurtarır, onu özgürleştirir. Bu bir devrimdir
ve ilk denemesini; başarılı uygulamasını Sovyetler Birliği'nde
görüyoruz. Sovyet insanı, Ekim Devriminden sonra sosyalizmin inşa
sürecinde kendisi için çalışmayı (üretmeyi) toplum için
çalışmayı öğrenmiştir. Sosyalizmde sömürücülere ve başkaca
asalaklara yer yoktur; yani sosyalizmde başkasının sırtından
yaşamın tadını çıkartma imkanı yoktur. Sosyalizmde hiç kimse,
payına düşen işi başkasını sırtına yıkamaz. Bu nedenle
Sovyet Anayasasında çalışmak, çalışabilecek durumda olan her
Sovyet vatandaşının görevi ve onuru olarak tanımlanır. Bu
anlamda “çalışmayan yememelidir” sosyalizmin temel bir
ilkesidir.
Sosyalizmde,
somutta da Sovyetler Birliği'nde iş (çalışma veya sıkça yanlış
kullandığımız kavramla ifade edecek olursak “emek”)
insanların yegane var oluş, geçim kaynağıdır. Sosyalizmde hem
toplumun hem de insanların refahı çalışmaya bağlıdır. Bu
nedenle Sovyet insanı hem kendi refahı hem de toplumun refahı için
çalıştığının bilincindeydi. Bu nedenle çalışma sosyalizmde
toplumsal bir mesele olarak görülmelidir ve Sovyetler Birliği'nde
de insanlar çalışmayı toplumsal bir mesele, halkın bir meselesi
olarak görmüşlerdir.
Sosyalizmin
en önemli kazanımlarından birisi de çalışma hakkının
uygulanmasıdır; gerçekleştirilmesidir. Çalışma hakkı ve işin
niceliğine ve niteliğine göre ücretlendirme Sovyet Anayasasında
her vatandaşın dokunulamaz hakkı olarak yer alıyordu. Sovyetler
Birliği, kapitalizmin sürekli refakatçisi olan işsizliği; işçi
sınıfının ayaklarına vurulmuş o korkunç prangayı ortadan
kaldırmıştır.
TEMEL
GÖSTERGELER
1-SSCB'de
işsizliğin yok edilişi
SSCB
vatandaşları, çalışma hakkına sahiptirler; yani işinin
niceliğine ve niteliğine göre ücretlendirilmiş garantili çalışma
hakkı.
Çalışma
hakkı, ekonominin sosyalist örgütlenmesiyle, Sovyet toplumunun
üretici güçlerinin sürekli büyümesiyle, ekonomik krizlerin
olasılığının ortadan kaldırılmasıyla ve işsizliğin yok
edilmesiyle sağlanır.
1930'un
IV. çeyreğinde işsizlik tamamen yok edilmişti.
SSCB'de
işsizlik 1930 sonunda tamamen yok edildi. SSCB'nin sürekli yükselen
ekonomisi, sistematik işgücü ikmalini talep ediyordu.
Kapitalist
ülkelerde işsizlik kronik kitlesel bir görünümdür. 1956 yılında
ABD'de resmi, bütün işsizler kategorisini kapsamayan verilere göre
2,5 milyondan fazla işsiz ve 11 milyonun üzerinde de kısa süreli
çalışan işçi tespit edilmişti.
2-Ekonomide
işçi ve ücretli memur sayısında gelişme
Sosyalizmde
iş verimliliğinin sürekli artışını işçilerin ve ücretli
memurların devamlılık arz eden sayısal çoğalması takip
etmiştir.
*)Belirtilen
bu veriler, ticaret ve zanaatçılık kooperatiflerinin üyelerini
kapsamamaktadır; bunların sayısı 1956'da 1,2 milyondu.
İşçi
ve ücretli memurların sayısı SSCB'de sürekli artmıştır. 1957
yılında SSCB'de işçi ve ücretli memurların sayısı 1913'e göre
40 milyon, yani 4 mislinden fazla artmıştı.
3-Ekonomide
faal nüfusun sektörlere göre dağılımı
Sovyet
iktidarı döneminde çalışanlar içinde sektörel yeni gruplama
gerçekleşmiştir.
Sanayileşme
ile bağlam içinde sanayi ve inşatta çalışanların sayısı,
ekonomide çalışanları toplam sayısına göre 1956'da 1913'e
nazaran neredeyse 3,5 misli artmıştır.
Tarımın
kolektifleştirilmesi ve mekanizasyonu, iş verimliliğinin önemli
bir artışı için garanti oluyor; bununla bağlam içinde tarımda
faal kişilerin payı, 1913 yılında yüzde 75'ten 1956 yılında
yüzde 43'e gerilemiştir.
Sovyet
iktidarı döneminde demiryolu, suyolu ve havayolu ağı
genişletilmiştir. Çarlık Rusya'sı döneminde hiç önemli
olmayan motorlu ve elektromotorlu araçlarla ulaşım güçlü bir
canlılık kazanmıştır. Ulaşımcılıkta çalışanların payı,
1956'da 1913'e göre 3 misli artmıştır.
Sovyet
halkının eğitim seviyesini yükseltmeye yönelik tedbirlerin
ardından ve tıbbi bakımın genişletilmesi ve iyileştirilmesiyle
eğitim ve sağlık sektörlerinde çalışanların payı 1956'da
1913'e göre 9 misli artmıştır.
4-Sovyet
aydınının bileşimi
Çarlık
Rusya'sında 1897 nüfus sayımına göre yalaşık 700 bin aydın
vardı.
Çarlık
Rusya'sı toplam aydınlarından eğitim ve sağlık alanlarının
payına düşen kaylaşık 270 bindi.; geriye kalanların çoğunluğu
memurlardan, hakimlerden, avukatlardan, muvazzaf subaylardan, çiftlik
beylerinden ve fabrikatörlerden oluşmaktaydı.
SSCB'de,
Sovyet iktidarı koşullarında gerçekten halka bağlı yeni bir
aydın oluşmuştu. Sadece bilimde, eğitimde ve sağlıkta, kültür
ve aydınlama örgütlerinde faal olan aydınların sayısı şimdiki
durumda 4,3 milyondur. Ekonomide faal olan öğrenciler de dahil
toplam aydın sayısı 15,5 milyondur.
Sovyet
aydınlarının sayısal gücü üzerine atıf yapılan verilerde
orta derecede meslek eğitimi almış ve işyerini terk etmeksizin
(çalışarak, çn.) orta dereceli meslek okullarında ve yüksek
okullarda eğitim gören işçilerin ve başkaca faaliyet
kategorilerinin büyük sayısı yer almamaktadır.
Aydınların
sayısal çok güçlü bir artışı ülkenin eski geri kalmış
bölgelerinde kaydedilmektedir. Örneğin Özbek kökenli aydın
sayısının oldukça az olduğu Özbek Cumhuriyeti'nde 1956 sonunda
sadece, yüksek okul ve orta derecede meslek okulu eğitimli faal
uzman sayısı 164 bindi. Kazakistan'ın da devrimden önce hemen
hiç kendi aydını yoktu; ama 1956 sonundan Kazak Cumhuriyeti'nde
yüksek okul ve orta derecede meslek okulu eğitimli uzman sayısı
230 bindi.
5-Kalifiye
uzman alanında durum
Sovyet
iktidarı döneminde milyonlarca kalifiye uzman yetiştirilmiştir.
1913'te
Çarlık Rusya'sında yüksek okul ve orta derecede mesleki eğitim
almış uzmanların toplam sayısı sadece 200 bindi.1956 sonunda
Sovyet ekonomisinde 6,3 milyon yüksek okul ve orta derecede mesleki
eğitim almış uzman çalışmaktaydı; bu, Çarlık Rusya'sındaki
toplam uzman sayısıyla karşılaştırıldığında neredeyse 33
misli bir artıştır.
SSCB
ekonomisi bugün yüz binlerce mühendise, tarım uzmanına, doktora
ve teknisyenlerden, pedagoglardan ve başkaca uzmanlardan oluşan
milyonluk bir orduya sahiptir.
Sovyet
iktidarı altında ekonominin ve kültürün bütün dallarında
yüksek kalifiye kadrolar yetiştirilmiştir.
Yüksek
okul ve orta dereceli mesleki eğitimli uzmanların sayısı
1940-1956 bütün ekonomi dallarında artmıştır.
Sanayi
işletmelerinde ve şantiyelerde 1956'da 1,1 milyon uzman
sayılmıştır; 1940'daki duruma göre 3 misli bir artış.
1
Aralık 1956'daki duruma göre MTİ'lerde ve kolhozlarda 291 bin
uzman çalışmaktaydı; 1940'daki duruma göre 10 misli artış.
Toplam
6,3 milyon uzmandan 1 Aralık 1956'da 3,4 milyonu, yani yarısından
çoğu sağlık sisteminde, eğitim sisteminde ve bilimsel araştırma
enstitülerinde faaldi.
*
Dipnotlar:
1)K.
Marks; Fransa'da Sınıf Savaşı, Türkçe, s. 63.
2)K.
Marks; Engels'e mektup (1857), C. 29, s. 229.
3)Engels'in
Bernstein'a mektubu (1884), C. 36, s.151/152.
Temel
Göstergeler kısmı ”RAKAMLARLA
SOVYET İKTİDARININ 40 YILI” kitabından alınmış çevridir.
*
6.
Makale:
SOVYET
SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ – KÜLTÜR DEVRİMİ ÜLKESİ
TEMEL
GÖSTERGELER
(100.
YILINDA BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİ)
7.
Makale:
SOVYET
SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ -KADIN DEVRİMİ ÜLKESİ
TEMEL
GÖSTERGELER
(100.
YILINDA BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİ)
8.
Makale:
SOVYET
SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ – HALKIN MADDİ REFAHININ
ARTTIĞI ÜLKE
TEMEL
GÖSTERGELER
(100.
YILINDA BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİ)
9.
Makale:
100.
YILINDA BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİNİN ÖĞRETTİKLERİ –
ÇIKARTILMASI
GEREKEN DERSLER