SURİYE-IRAK
(ORTADOĞU) “JEOPOLİTİK OYUN”UNDA YENİ BİR AŞAMA
1-Amerikan
emperyalizmi Ortadoğu'yu kendi çıkarlarına göre dizayn etme
politikasının Suriye ayağında önce Türkiye'yi sahaya sürdü.
Suriye devletinin yıkılması gerekiyordu. Bir an önce Emevi
Caminde cuma namazı kılmak isteyen hükümet, Suriye'nin devlet
olarak ortadan kaldırılması için en önde en aktif rolü
üstlendi.
2-BOP
eşbaşkanlığı, Amerikan dostluğu-işbirliği, Ortadoğu üzerinde
emperyalist tahakküm hayalleri AKP hükümetini adeta sarhoş
etmişti.
3-
Ama işler ne ABD'nin ne Batılı emperyalistlerin (AB) ve ne de
Türkiye'nin istediği yönde gelişti; Suriye devleti yıkılmadı,
ordusu dağılmadı, Rojava devrimi gerçekleşti. Amerikan
emperyalizminin yetiştirmesi IŞİD Suriye ve Irak topraklarında
geriletildi.
4-Bu
arada Türk burjuvazisi, gelişmelerin seyrine bakacak olursak,
Suriye, ABD önderliğindeki koalisyon pratiğinde çok şey öğrendi;
en azından öğrenmişe benziyor.
5-Sonunda
kendisinin de hedef alınacağını gören Türk burjuvazisi, buna
karşı en önemli adım olarak yeni ulusal güvenlik konseptini
geliştirdi ve uyguluyor.
6-Batılı
müttefiklerinden umduğu desteği göremeyen Türkiye, tam bir U
dönüşü yaparak Rusya ile ilişkilerini geliştirdi ve her iki
ülke arasındaki ilişkiler, Putin'in deyişine göre “uçak
düşürme” krizinden önceki seviyenin çok üstüne çıkartıldı.
7-
Suriye'deki gelişmelere belli bir dönem dışarıdan bakmak zorunda
olan Türkiye, Rusya ile (aynı zamanda İran ile de) yakınlaşmasının
sonucunda yeniden aktif oldu; Cerablus'tan El Bab'a ancak bu ilişki
sonucunda gidebildi.
8-Türkiye'nin
U dönüşü Batıya tamamen sırt çevirme mi olur veya bu sırt
çevirme süreci ne kadar devam eder, burası şimdilik pek bilinmez
ve bu yaklaşımın taktiksel olduğu genel kanıdır kamuoyunda.
1952'den bu yana NATO ülkesi, en azından II. Dünya Savaşından bu
yana Batıya siyasi ve ekonomik olarak entegre olmuş Türkiye'nin bu
dönüşü nasıl gerçekleştireceği veya gerçekleştirmeyecekse
bunu nasıl izah edeceği bir sorudur.
9-
Ama 15 Temmuz (2016) askeri darbe girişimi ve bunun ABD tarafından
örgütlendiği, AB tarafında desteklendiği gerçeği, Türk
burjuvazisine çok şey öğretmişe benziyor. Şimdi S-400'lerin
alımı bu işin artık pek de taktiksel görülemeyeceğini
göstermektedir.
10-
Açık ki, diktatör Erdoğan önderliğinde faşist diktatörlükle
ABD ve AB (özellikle de Almanya) arasındaki ilişkiler birçok
konuda çelişkiye dönüşmüştür. Bu emperyalist güçler 2002'de
AKP'nin iktidara gelmesini desteklediler, şimdi ise iktidardan
gitmesini destekliyorlar; en azından Erdoğan'sız bir AKP'den
yanalar.
11-Astana
süreci, aslında ABD önderliğinde Batı'nın Ortadoğu'daki böl
ve yönet politikasına verilen en önemli cevaptır. Astana sürecini
yöneten ülkelerin de Batılı emperyalist ülkelerin Ortadoğu'daki
çıkarlarından pek farklı çıkarları yok. Onlarınki de böl ve
yönet politikasıdır.
12-Suriye
sahasında bir taraftan Rusya (Suriye devleti, Türkiye ve İran),
diğer taraftan da Amerikan emperyalizmi nüfuz alanı için kapışmış
durumdalar. Son Astana toplantısında İdlib konusunda varılan
anlaşmaya göre bu bölge Rusya, Türkiye ve İran tarafından
kontrol alanlarına bölündü; bölgenin bu güçler tarafından
işgali an meselesidir.
13-Astana
toplantılarıyla Rusya, Türkiye ve İran, Suriye'deki gelişmelerde
belirleyici güç haline geldiler. Batılı
emperyalist güçler ise açık ki denklem dışı kaldılar ve bu
anlamda da güç merkezi Cenevre'den Astana'ya kaymıştır.
14-
Türk ordusunun İdlib'e yerleşmesi, Afrin'in çembere alınması,
hatta işgal edilmesi anlamına gelir. Rusya-İran-Suriye ve Türkiye
arasında bu konuda artık görüş ayrılığı pek kalmadı. Aksi
taktirde İdlib sorunu sürüncemede kalmaya devam ederdi.
15-Deyrizor'un
kurtarılması ve işgali için rekabet sürüyor. Karmaşık bir
süreç; SGD kurtarıcı güç, ama ABD işgalci güç. Diğer
taraftan Suriye ordusu kurtarıcı güç, ama Rusya işgalci güç!
16-Son
gelişmeler Türkiye'yi Suriye politikasında güçlendirmiştir. Ve
Türkiye bu gücüne dayanarak Rojava devrimini boğmak için boş
durmayacaktır.
17-Irak'ta
en azından Güney Kürdistan'da kartlar yeniden karılıyor. Güney
Kürtlerinin bağımsızlık talebi ve bunun için referanduma
gitmeleri onların en meşru haklarıdır ve bu hakkın
gerçekleştirilmesi için, yönetimin sınıfsal karakteri ne olursa
olsun, onların yanında olmalıyız. Ama bu bağımsızlık için
referandum, bağımsızlık için referandum olmanın ötesine
taşınmıştır; Türkiye, Irak merkezi hükümeti ve İran buna
izin vermeyeceklerini ifade ediyorlar. Bu referandum vesilesiyle
Güney Kürdistan'ın işgal edilme olasılığı yüksektir; her üç
devlet ve bu arada ABD ve Rusya burada sadece ekonomik çıkarlar
peşinde koşmayacaklar.
18-
Ortadoğu'da IŞD'in yenilgisi yakındır; hem Suriye'de ve hem de
Irak'ta bu Amerikan canavarının sonu geldi. Ama yine Amerikan
emperyalizmi onu başka yerlerde kullanmak için tamamen yok
edilmesinden yana değildir.
19-Özellikle
Suriye'de savaş ve genel olarak Ortadoğu'da yeni jeopolitik güçler
yeni nüfuz alanlarının haritasını belirlemeye çalışıyorlar.
100 sene önce, 1916'da
Sykes-Picot-Anlaşmasıyla
Ortadoğu'yu kendi çıkar alanlarına bölen Fransa ve İngiltere'nin
yerini bugün ABD ve Rusya almıştır. Bu iki jeopolitik güç
içinde konumu zayıf olan Amerikan emperyalizmidir; şimdi Suriye'de
söz sahibi olmaya çalışırken, Irak'ta da sağlam değildir; Irak
merkezi hükümetinin İran ve onun üzerinden Rusya'nın çizgisinden
çıkması biraz zor.
Ortadoğu'daki,
daha doğrusu Suriye'deki gelişmeler şunu göstermektedir: I. Dünya
Savaşı ve Sykes-Picot-Anlaşmasıdan
bu yana Suriye merkezli olarak Ortadoğu'da sınırları kendi
çıkarlarına göre yeniden belirlemek isteyen emperyalist güçler,
kullandıkları silah gücüne bakıldığında Suriye gibi dar bir
alanda karşı karşıya gelmişlerdir. IŞİD'in gerilemesinden bu
yana farklı güçlerin çok cephede savaş durumu sona ermiştir.
Şimdi Suriye bir taraftan “çatışmasızlık bölgeleri”nin
kurulması adı altında nüfuz sahasına ayrılırken, diğer
taraftan IŞİD'e karşı mücadele Rakka ve Deyrizor'da
devam etmektedir. Orada da Rusya (Suriye) ve SGD/ABD arasından bir
nüfuz alanı rekabeti söz konusudur. Şüphesiz ki, SGD'nin nihai
amacıyla Amerikan emperyalizminin amacı birbirine tamamen terstir.
Ama görünüm böyle.
Benzer
bir gelişmenin Güney Kürdistan'da da olabileceği ihtimal dışı
değildir. Irak merkezi hükümeti ABD'den çok İran'ı dinliyor ve
dolayısıyla Rusya'yı da dinlemek zorunda kalıyor. Referandum
vesilesiyle Türkiye, İran ve Irak merkezi hükümeti, referandumu
engelleyemezlerse Güney Kürdistan'ın işgale girişmekten
çekinmeyeceklerini; sonuç alınamazsa işgal noktasına
gelineceğini ima ediyorlar. Kürtlerin bağımsızlığına karşı
ortak hareket edebileceklerini gösteriyorlar. Referandum sürecinde
ABD ve Rusya'nın Türkiye, İran, Irak merkezi hükümeti ve
Kürdistan Otonom Bölgesi yönetiminin konumundan farklı yerlerde
durmayacakları açık; Türkiye, İran ve Irak merkezi hükümetinin
yanı sıra ABD ve Rusya da burada sadece ekonomik çıkarlar peşinde
koşmayacaklardır. Suriye'deki saflaşmaya benzer bir saflaşmanın
Güney Kürdistan'da da maddi zemini vardır.