TROÇKİZM İŞÇİ SINIFINA KENDİ HİKAYESİNİ YAZDIRAMAZ!
Daha önceki altı makalede Türk burjuvazisinin kendi hikayesini nasıl yazdığını; nereden nereye geldiğini anlatmaya çalıştım. Tabii bu sınıfın karşıtı olan işçi sınıfının da bir hikayesi vardır, olmalıdır. Ancak, işçi sınıfının kendi hikayesini yazabilmesi için belli koşulların var olması gerekir. Aslında temel koşul kendiligindenci işçi hareketi ile sınıf bilinçli hareketin birleşmesidir. Bu birleşme Türkiye koşullarında henüz gerçekleşmemiştir. Kendini sosyalist, komünist diyen düzinelerce örgütün olmasına rağmen birleşmemiştir.. Burada anlatacağım, Marksist-Leninist ortamı doğrudan ilgilendiren iki tasfiyeci akımın; Troçkizm ve Post-marksizm, bugün için işçi sınıfının Marksist-Leninist ortamda kendi hikayesini yazmasının önünde esas engel olduğudur.
I
Troçkizmi kendimizden çok uzakta duran bir sınıf düşmanı akım olarak görmek, sınıflar mücadelesinde işlenebilecek en vahim hatalardan biridir. Bunun böyle olduğunu; Troçkizm’i uzakta, kendi dışımızda aramak yerine kendi içimizde veya yakınımızda aramanın gerektiğini sürekli vurguladım, vurgulamaya devam edeceğim.
Troçkistler kendi örgütleri, kendi örgütsel “eğilim”leri içinde çüretkar olabilirler. Ancak, ele geçirmek istedikleri, bu nedenle içine sızdıkları veya ortamını buldukları için orada oluştukları yapılarda açığa çıkmamak kaygısıyla her türden kılıfa bürünürler. Bütün dertleri, Troçkist karşı devrimci düşünceleri Marksizm-Leninizm olarak veya da Maoizm olarak açıklamaktır.
Troçkizm, burjuvaziye karşı mücadele sürecinde, burjuva ideolojiye karşı mücadele ederek doğmamıştır. Troçkizm, Marksizm-Leninizm’e karşı mücadele sürecinde doğmuştur. Bu nedenle Troçkizm varoluşunu Marksizm-Leninizm’e borçludur. 20.Yüzyılın Marksizm’i Leninizm olmasaydı; Ekim Devrimi ve kurulan proletarya diktatörlüğü ve inşa edilen sosyalizm olmasaydı; Lenin’den sonra Bolşevik Partiye ve inşa edilen sosyalizme önderlik eden Stalin olmasaydı, Troçkizm olur muydu? Onu var eden bedenler olmadığı durumda, Lenin’in deyimiyle ne “hergele” Troçki ne de Troçkizm olurdu. Elle tutulur, gözle görülür gerçekler var. Bu gerçekler bize doğuş döneminde uluslararası komünist hareket içinde Troçkizm’in oynadığı karşıdevrimci rolü göstermektedir.
Kendi yayınlarında Troçkistler, Troçki döneminde olduğu gibi bugün de Marksizm-Leninizm’e, SSCB’ye, sosyalizmin inşasına; uluslararası komünist harekete ve nihayetinde Stalin’e saldırılarını aynı yoğunlukta devam ettirmekteler. Troçkistler, karşı devrimcilikte sınır tanımayan bir karaktere sahiptirler. Ancak, Troçkizm’i küçümseyenler, hani nerede diye soranlar etrafta olup biteni ya görmüyorlar veya da yazılıp çizileni okumuyorlar veya okusalar da anlamıyorlar.
Troçkizm’in ideolojik tahribatına maruz kalan bir parti, bu durumda Marksist-Leninist bir parti, sınıf mücadelesinde, işçi sınıfını örgütleme mücadelesinde iddiasızlaşan bir parti demektir. Sınıf partisi olmak iddiasında olan bir parti, bu durumda Marksist-Leninist bir parti, bu iddiasından fersah fersah uzaktaysa, işe yeni başlıyor derecede uzaktaysa bunun elbette bazı temel nedenleri vardır. Ancak, bu temel nedenlerden birisinin Troçkizm olduğu görülmüyorsa, evet bu saklanıyorsa, önemsiz birtakım açıklamalara indirgeniyorsa bu bize birbirini tamamlayan iki olasılığı gösterir. Olasılıklardan birisi, bütünün yok olacağı korkusu içinde yenişemeyen kliklerin Troçkizm’in varlığını inkar etmeleridir. Diğer olasılık ise bu inkara inanmaktır.
Bir Marksist-Leninist parti nasıl olur da Troçkizm’i masumlaştırabilir, nasıl olur da kendini Marksist-Leninist parti olarak var eden ilkeleri, ideolojiyi tahrip eden, bu değerlere saldıran Troçkist anlayışları yok sayabilir veya önemsiz görüşler seviyesine indirgeyebilir?
Troçkizm bağlamında Stalin’in öğretisi oldukça önemlidir. Stalin'in SBKP(B) MK Plenumu'nda (1937) “Parti Çalışmasının Eksikliği ve Troçkistler ve Diğer İkiyüzlülerin Tasfiyesi İçin Alınacak Önlemler Üzerine” sunum ve kapanış konuşmasının üçüncü bölümü -”Bugünkü Troçkizm”- hala günceliğini korumaktadır.
“...Troçkist ajanlara karşı mücadelede partili yoldaşlarımız, bugünkü Troçkizmin, diyelim ki 7-8 yıl önceki Troçkizm olmadığını, Troçkizmin ve Troçkistlerin bu süre içerisinde, Troçkizmin çehresini temelden değiştiren ciddi bir evrim geçirdiğini, bunun sonucunda, Troçkizme karşı mücadelenin, Troçkizme karşı mücadele yöntemlerinin de temelden değişmek zorunda olduğunu unutmuşlar, fark etmemişlerdir. Partili yoldaşlarımız Troçkizmin işçi sınıfı içinde politik bir akım olmaktan çıktığını, Troçkizmin 7-8 yıl önce işçi sınıfı içinde politik bir akım olma niteliğinden çıkıp, yabancı devletlerin casusluk organlarının emriyle hareket eden zararlı unsurlar, bozguncular, casuslar ve katillerden oluşan azgın ve ilkesiz bir çeteye dönüştüğünü fark etmemişlerdir.
İşçi sınıfı içinde bir politik akım nedir? İşçi sınıfı içinde politik akım demek, belli bir politik fizyonomiye, kendi platformuna, kendi programına sahip, görüşlerini işçi sınıfından gizlemeyen, gizlemesi mümkün olmayan, tam tersine, işçi sınıfının önünde görüşlerinin açıkça ve dürüstçe propagandasını yapan bir grup ya da parti demektir; işçi sınıfına politik yüzünü göstermekten korkmayan, gerçek amaç ve görevlerini işçi sınıfının önünde açıkça ortaya sermekten korkmayan, tersine,, işçi sınıfını kendi görüşleri doğrultusunda ikna etmek için açıkça ortaya çıkan bir grup ya da parti demektir. Geçtiğimiz yıllarda, 7-8 yıl önce Troçkizm, anti-leninist, o nedenle temelden yanlış da olsa, işçi sınıfı içinde böyle bir politik akımdı.
Bugünkü Troçkizmin, diyelim ki 1936 yılının Troçkizminin işçi sınıfı içinde bir akım olduğu söylenebilir mi? Hayır söylenemez. Neden? Çünkü bugünkü Troçkistler, işçi sınıfına gerçek yüzlerini göstermekten korkuyorlar, çünkü işçi sınıfına hedef ve görevlerini açmaya korkuyorlar, çünkü işçi sınıfından politik fizyonomilerini isteyerek gizliyorlar; çünkü gerçek amaçlarını öğrenirse işçi sınıfının kendilerini, ona yabancı insanlar olarak lanetleyip kendisinden uzaklaştırmasından korkuyorlar. Troçkistlerin bugünkü çalışmalarında temel yöntemin, görüşlerini işçi sınıfı içinde açıkça ve dürüstçe savunmak değil, görüşlerini gizlemek, hasımlarının görüşlerini kölece bir boyun eğiş ve dalkavuklukla övmek, kendi görüşlerine ise ikiyüzlü ve sinsi bir biçimde çamur atmak olması da bununla açıklanır...
Bugünkü Troçkizm işçi sınıfı içinde politik bir akım değil, yabancı devletlerin casusluk organlarının hizmetinde çalışan zararlı unsurlar, bölücüler, casus ve katillerden oluşan ilkeden ve düşünceden yoksun bir çete, işçi sınıfının yeminli düşmanı olan bir çetedir...
Partili yoldaşlarımızın hatası, geçmişteki Troçkizmle bugünkü Troçkizm arasındaki belirleyici farkı görememelerinde yatmaktadır. Troçkistlerin uzun zamandan beri bir düşüncenin savunucusu olmaktan çıktıklarını, çoktandır sadece Sovyet devletine ve Sovyet iktidarına zarar vermek için, casusluk ve vatana ihanet de dahil olmak üzere, her türlü iğrençliği, her türlü alçaklığı yapabilecek haydutlara dönüştüklerini fark etmediler. Bunu fark etmediler, dolayısıyla da, Troçkistlere karşı yeni tarz mücadeleyi kararlılıkla sürdürmek için zamanında değişiklik yapmayı beceremediler...
O nedenle Troçkistlerin son yıllardaki alçaklıkları bazı yoldaşlarımız için tamamen sürpriz olmuştur.”Stalin; C. 14, Türkçesi; s. 142-146)
Bu tespitlerden ders çıkartılıyor mu?
Stalin’in “partili yoldaşlarımız” dediği bugünün komünistleridir. Bunlar Troçkizm’i kendilerinden çok uzakta gördükleri, önemsemedikleri, en yakınındaki “yoldaş”ından Troçkizm beklemediği için ne Troçkizm ne de ona karşı mücadele onlar için önemli olmuştur, olmaktadır. Bu alanda akıl almaz bir aymazlık yaygındır.
Troçkistlerin amacı Marksizm-Leninizm’i ideolojik, teorik ve örgütsel olarak tasfiye etmek olmasaydı görüşlerini korkusuzca, açıkça dile getirirlerdi. Ancak, onların amacı tasfiyeciliktir. Bu nedenle olduğu gibi görünmemek ve göründüğü gibi olmamak onların esas ilkesidir. Bunlar korkaktır, acizdir. Bu nedenle görüşlerini özgürce açıklayamazlar, ben Troçkistim diyemezler.
Örneğin, SSCB’de proletarya diktatörlüğüne, sosyalizmin inşasına “hepsi yanlıştı. Bu konuda doğru olanı Troçki savundu. Biz soruna onun görüşleri aşısından yaklaşıyoruz” deme cüretini kendilerinde bulamayacak kadar korkaktırlar. Tabii bu sadece SSCB’de proletarya diktatörlüğüne, sosyalizmin inşasıyla da sınırlı değildir. Bunu toplumsal yaşamın başka alanlarında da Troçiki’nin karşı devrimciliğinin Marksist-Leninist ortamda açığa çıkması korkusuyla kıvranan tetikçilerinin suskunluğunda da görebilirsiniz.
Dünya siyasi arenasının “sol” tarafında sosyal hareketlerin hakimiyeti devam etmektedir. Kimler burada temsil ediliyorlar diye soracak olursanız cevabı saymakla bitmez olur. Ancak, ele aldığımız sorun açısından bütün türleriyle Post-Marksizm ve Troçkizm’dir. Her ikisinin önemi, sınıf mücadelesinde önemli bir güç olmalarından kaynaklanmıyor. Hele Troçkizm’in sınıf mücadelesinde esamesi bile okunmaz. Ne var ki, her ikisi de ideoloji, teori ve örgütsel cephede tasfiyecilik yapıyor ve işçi sınıfı ve emekçi yığınların 21. yüzyılda devrim ve sosyalizm perspektifini karartmaya çalışıyor. Hangi türünden olursa olsun ne Post-Marksizm’in ne de Troçkizm’in devrim diye bir derdi yoktur. Ama Marksizm-Leninizm’e, Stalin'e, SSCB'de sosyalizme saldırma, karalama diye bir dertleri vardır. Siz hiç Marksizm-Leninizm kavramını kullanan Post-Marksist bir hareket gördünüz mü? Siz hiç SSCB’yi, sosyalizmin inşasını, Marksist-Leninist öğretinin sosyalizm anlayışını ve nihayetinde Stalin'i karalamayan, karşı devriminden bahsetmeyen bir Troçkist yazı okudunuz mu?
Bu türden gruplar, dünya çapında derin izler bırakan tarihsel değişim dönemlerinde yerden mantar biter gibi ortaya çıkıyorlar. 1990’ın başında SSCB’nin ve dolayısıyla revizyonist blokun dağılması böyle bir dönemin ifadesidir. Sanki birileri bu unsurları, bu grupları o zamana kadar uyutmuş ve “haydi kalk, zamanın geldi” diyerek uyandırmış. Özellikle anarşist ve Troçkist grupların gelişmesinde bu çok açık izlenebilir. Bunu anlamak lazım. Bu anlaşılmazsa tasfiyeciliğin nasıl ve esasen hangi mihverde küresel örgütlendiği asla anlaşılmaz: Tasfiye edilmesi gereken, bütün değerleriyle Marksizm-Leninizm’di. Tasfiye edilmesi gereken işçi sınıfının ideolojisiydi, Marksist-Leninist parti anlayışıydı, sosyalizm anlayışıydı.
Yöntemsel ve felsefi açıdan dünkü Troçkizm’le bugünkü Troçkizm arasında bir fark yoktur. Dün de bugün de Troçkizm’in temel özelliği iradeci subjektivizmdir. Varoluşunun her döneminde Troçkizm, nesnel koşulları analiz etme yeteneğinden yoksun olduğunu sergilemiştir; bu nedenle ulusal ve dünya çapında devrimlerin gelişme koşullarını, devrimlerin farklı gelişme aşamalarını görme yeteneğine sahip değildir.
Dün olduğu gibi bugün de Troçkizm, ilkesizlik abidesi olduğunu sergilemiştir; yalpalamak, bir uçtan diğerine savrulmak, eklektizm, Troçkizm’in temel özelliklerindendir.
Siyasi ve ideolojik alanda dünkü ve bugünkü Troçkizm arasında hiçbir fark yoktur: Marksizm-Leninizm, Troçkizm’in var oluş iksiridir. Marksizm-Leninizm’e, SSCB’de sosyalizme ve Stalin’e karşı mücadele ettikleri kadar burjuvaziye karşı mücadele etmemişlerdir. Dün olduğu gibi bugün de Troçkizm, Lenin ve Leninizm’e, sonrasında da Stalin'e, onun öğretisine ve SSCB'de sosyalizmin inşasına karşı düşmanlık içinde varlığını sürdürmüştür. Bu düşmanlık bugün bütün şiddetiyle devam etmektedir.
Troçkizm, Marksizm-Leninizm’e ve onu kendinde simgeleştiren Stalin ve SSCB'de sosyalizmin inşasına karşı düşmanlığıyla, işçi sınıfı ve emekçi yığınları revizyonizme ve oportünist, sınıf uzlaşmacı anlayışlara karşı mücadelesinde silahsızlandırmayı amaçlamaktadır. Troçkizm’in revizyonizme karşı mücadele diye bir derdinin olmaması, her koşul altında ve hemen her konuda Marksizm-Leninizm ve Stalin'le uğraşıyor olması, onun esas amacının ne olduğu konusunda oldukça öğreticidir. Leninizm olmasaydı, Troçkizm olmazdı ve Stalin olmasaydı Troçkizm de gelişemezdi; yani Stalin önderliğinde SBKP(B)'nin mücadelesi, SSCB'de sosyalizmin inşası olmasaydı Troçkizm de gelişemezdi. Burada önemli olan, Stalin'in Troçkizm’i işçi hareketi içinde bir akım olmaktan çıkarak yabancı ülkelerin istihbarat örgütlerine hizmet eden, yıkıcı, zarar verici faaliyette bulunan bir çeteye dönüştü değerlendirmesi değildir. Troçkistler bundan alınmışlardır diye düşünüyorsanız fena halde yanılmış olursunuz. Onları ilgilendiren var oluşlarının ve gelişmelerinin Stalin'in varoluşuna ve SSCB'de sosyalizmin inşasına bağlı olduğudur. Başlangıç itibariyle aradan neredeyse 100 sene geçmesine rağmen Troçkizm’in hala bütün şiddetiyle devam eden bu düşmanlığının nedeni ne olabilir?
İdeolojik bakımdan Troçkizm kime daha yakındır, kim ile akrabadır diye soracak olursak, bu sorunun cevabı sosyal demokratizmdir denebilir. Troçki, Lenin'e karşı mücadele ederek ve aynı zamanda Menşevikleri destekleyerek Rus işçi hareketi içinde boy göstermişti. Onun bu anlayışında, dolayısıyla Troçkizm’in bu ideolojik özelliğinde değişen bir şey olmamıştır.
Sınıf mücadelesinin zayıf olduğu, gelişmenin sancılı, sorunlu olduğu ortam tam da Troçkizm’in aradığı ortamdır. Troçkizm bulanık suda balık avlamasını pek sever. Böylesi ortamlarda Troçkizm devrimci mücadelenin, komünist hareketin gelişmesini engelleyici bir rol üstlenir; ideolojik kargaşa yaratmaya çalışır, en sol taraftan atışlar yapar, gerçek anlamda “mangalda kül bırakmaz”. Hitap edeceği insanlar yok değildir. Bağı olmadığından veya oldukça sınırlı olduğundan doğrudan işçi sınıfına hitap edemez. Ama küçük burjuva kesimler vardır, esasen onlara hitap eder ve bu kesimlerde genel anlamda uç sol söylemlere yatkınlık vardır. Diğer taraftan özellikle emperyalist ülkelerde Troçkizm işçi aristokrasisine de hitap eder.
Troçkizm dumanlı havayı çok sever. Böylesi ortamlarda kendini tanıtmadan sızma yapar. Troçkizm entrizmi pek sever ve bunu anlata anlata bitiremez. Kendi düşüncelerini ve amacını gizleyerek başka örgütlere sızmak ve ortamı etkileyerek örgütü ele geçirmek, entrizmlerinin temel nedenidir. Sızma sürecinde sızılan örgütten geriye bir kişi de kalsa hiç önemli değilidir. Troçkizm sızma taktiğini sosyal demokrat örgütlerde kullanabildiği gibi en uç sol örgütlerde de kullanabilir.
Dünkü ve bugünkü Troçkizm’in temel siyasi özelliğinde bir değişim olmamıştır. Troçkizm lafta keskin devrimcilik, pratikte ise devrime, devrimci örgütlere karşı mücadele demektir. Onun bu mücadelesi, ideolojik kargaşa yaratma, mücadeleyi sabote etme vb. biçimlerde ortaya çıkar. Bu bakımdan Troçkizm’in nelere muktedir olduğunu; devrime, sosyalizme, bir bütün olarak Marksizm-Leninizm’e karşı nasıl mücadele ettiğini iyi anlamak, kavramak gerekir.
Nasıl bir devrim vadediyorlar? İsterseniz Troçkizm’in her derde deva “sürekli devrim”ine bir göz atalım:
Troçkist sürekli devrim teorisi devrimin aşamalı gelişmesini reddeden bir anlayış üzerine kurulmuştur. Bu teoriye göre devrim kesintisiz gelişeceği için aşamaları da olmaz. Bu teori Troçki'yi Troçki yapan, onu sürekli devrim uzmanı yapan özelliklerden birisidir. İster emperyalist ülkelerde olsun isterse de gelişmesi geri olan, emperyalizme bağımlı ülkelerde olsun; ister bir ülkenin koşuları sosyalist devrime uygun olsun (örneğin emperyalist ülkeler, kapitalist gelişmesi ileri ülkeler) isterse ülkenin gelişme seviyesi sosyalist değil de demokratik devrime uygun olsun (örneğin kapitalist gelişmesi geri ülkeler) Troçkizm için hiç önemli değildir; devrimin aşamaları olmayacağı, kesintisiz devam edeceği için gelişmesi geri ülkelerde de gerçekleştirilmesi gereken sosyalist devrimdir.
Troçkist sürekli devrim teorisi, devrimde ulusal faktörü inkar eder. Yani tek ülkede devrim mümkün değildir. Bu bakımdan sürekli devrim teorisi dış faktörü abartan, iç faktörü küçümseyen bir anlayış üzerinde yükselmektir. Bu teori tek ülkede devrimi yasaklayan bir teoridir. Bu teori kapitalizmde eşitsiz gelişme yasasını inkar eden bir teoridir. Ama tabii ki, Troçkistler hiç de öyle değil diyecekler. Onlar açısından bunun açıklanması gayet basit: Doğrudur, ülkelerin gelişme seviyeleri oldukça farklıdır. Ama kapitalizmin, sermaye ve üretiminin uluslararasılaşma seviyesi, gelişmesi, seviyeleri oldukça farklı olan bütün bu ülkeleri birbirine bağlamıştır; bu ülkelerin birbirine bağımlılıkları esas alınmalıdır. Ve kapitalizm bu uluslararasılaşmışlık seviyesinden geriye, ulusal sınırlar içine yeniden çekilmez. Soruna böyle bakınca tek ülkede de devrim olmaz; bütün ülkeler birbirine bağımlı olduğu için bir zincirleme dünya devrimi söz konusu olacaktır. Yani tek tek ülkelerde devrimler değil, dünya çapında eş zamanlı veya birbirini takip eden devrimler olacaktır. Bu durumda devrimci mücadelenin oldukça geliştiği, devrim sürecine girildiği bir ülkede bu teoriye ve Troçkizme göre devrim yapmak yanlıştır, bekleyeceksin, dünya çapında devrim koşulları olgunlaşana kadar bekleyeceksin. Bu, devrimi bilinmeyen bir zamana ötelemekten başka bir anlam taşımaz. Gerçi Troçkizm bu düşüncesinden dolayı şu veya bu ülkede devrimi fiilen engelleme olanağı bulamamıştır. Ama salt bu düşüncenin kendisi devrime, devrimci mücadeleye ihanetten başka bir anlam taşımaz.
Troçki'ye göre tek ülkede devrim ve sosyalizmin ancak bir koşul altında var olma şansı vardır; o da Batı'da proletaryanın daha önce zafere ulaşmış olması ve “devletsel yardım”da bulunmasıdır.
Proleter öncü konusunda Troçkizm ayrı bir karanlığı oluşturmaktadır.
Proleter önderlik konusunda önem verdiğimiz nokta şudur: Troçkizm proleter devrimde komünist partinin tek başına önderliğine; bölünmez önderliğine karşıdır. Ve sosyalizmde çok partili sistemi savunmaktadır. Bu konuda da Troçkizm, burjuva ve revizyonistlerin sosyalizmde çok parti sistemiyle ortaklaşmaktadır. Proletarya diktatörlüğü koşullarında çok parti anlayışı Troçki'den kaynaklanmaktadır. Proletarya diktatörlüğü koşullarında, sosyalizmi inşa sürecinde komünist partinin yanı sıra başka bir partinin iktidar ortaklığı veya başka bir partinin varlığı, proletarya diktatörlüğüne karşı, sosyalizmin inşasına karşı mücadele etmek isteyen güçlerin meşrulaştırılmasıdır. Yani daha baştan devrimin geleceğini tehlikeye atmaktır, geriye dönüşün yolunu açmaktır.
Ancak şunu da açıklayalım: Troçkizm’in proletarya diktatörlüğünden, sosyalsizmden anladığıyla Marksizm-Leninizm’in anladığı birbirine tamamen zıttır: Marks, Engels, Lenin, Stalin; bir bütün olarak Marksizm-Leninizm proletarya diktatörlüğünü sosyalizmde iktidar biçimi olarak anlar. Marksist-Leninist öğreti böyle der. Troçki ise proletarya diktatörlüğünü sosyalizmde işçi sınıfının iktidar biçimi olarak anlamaz. Troçki’ye göre proletarya diktatörlüğü sosyalizm değildir; kapitalizmden sosyalizme geçiş düzenidir. Bu düzende çok parti de olur, para da olur vs. Sosyalizm ise proletarya diktatörlüğü düzeninde komünizme geçiş dönemidir; bu dönemde devlet olmaz, para ilişkisi olmaz, sınırlar kalkmıştır, meta üretimi olmaz...
Sosyalizmi analiz eden, tartışan her dünyalı, Marksizm-Leninizm ile Troçkizm arasındaki bu farkı mutlaka görmüştür.
Troçkizm’in dünya devrimi teorisi devrimde ulusal faktörü küçümsediği için ulusal sınırlar içinde devrim için mücadele eden parti olgusunu da küçümsemektedir. Troçkizm dünya partisinden yanadır, seksiyonları, ulusal mücadele alanları olmayan bir dünya partisi. Bu anlayışa göre tek tek ülkelerde o ülkelerde devrimler gerçekleştirmek için komünist partilerine gerek yoktur. Bütün bu işleri kurulacak olan dünya partisi yapacaktır. Buradan çıkartılması gereken sonuç şudur: Dünya partisi dünya devrimini örgütleyecektir!
Troçkizm, Leninist örgütlenmenin yeminli düşmanıdır. Parti içi yaşamda Leninist ilkeler Troçkizm’i öldüren ilkelerdir. Bu gerçeklik göz önünde tutulursa Troçkistlerin biz Leninistiz demelerinin ne denli bir ikiyüzlülük olduğu görülür. Troçkizm’in parti içi yaşamda demokrasiden ve düşünce özgürlüğünden anladığı, partinin düşünce ve eylemde birliğini, partinin demirden disiplinini reddetmektir. Troçkizm için demokrasi bu anlamda önemlidir. Troçkizm’in örgütlenme anlayışına göre parti bir tartışma kulübü ve bölünme parçalanma sahnesi olmaktan öteye geçemez.
Leninist parti normlarını sürekli çiğneyen, lanetleyen, partiyi bütün fraksiyonların, kendini sosyalist veya komünist olarak tanımlayan akımların ilkesiz birliği olarak gören bizzat Troçki'den başkası değildi. Troçkizm’in bu özelliğinde hiçbir şey değişmemiştir.
Troçkizm, nesnel olarak işçi sınıfını ve mücadelesini bölmek için burjuvazinin işçi sınıfı ve devrimci mücadele içindeki özel bir şubesidir, acentasıdır. Stalin bu acenteyi “yabancı devletlerin casusluk organlarının emriyle hareket eden zararlı unsurlar, bozguncular, casuslar ve katillerden oluşan azgın ve ilkesiz bir çete” diye tanımlıyordu.
Sonuç itibariyle:
Troçkizm’i, Marksist-Leninist örgütlenmeyi, kapitalizmde eşitsiz gelişme yasası bağlamında devrimi; tek ülkede devrimi ve sosyalizmin inşasını, genel anlamda sosyalizmi tartışanlar şunun farkında olmak zorundadırlar:
1-Bir Marksist-Leninist parti Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in öğretisi olan sosyalizmi, sosyalist inşa analizi adı altında tartışmaz. Bunu tartışması kendi varlığını tartışmaya açmak anlamına gelir.
2-Bir Marksist-Leninist parti, saflarında ideolojik çoğulculuğa yer veremez. Bunu yaparsa kendi varlık nedenini ortadan kaldırır.
3- Bir Marksist-Leninist partinin varlık nedeni işçi sınıfını, ideolojisi temelinde örgütlemek ve insanlığı sınıfsız toplum olan komünizme götürebilmektir. İşçi sınıfı ancak bu koşullarda; partisi önderliğinde sınıf bilinciyle örgütlendiğinde kendi hikayesini yazabilir.
Ancak, Troçkistler, son Marksist-Leninisti de tasfiye edene kadar durmayacaklardır. Son Marksist-Leninist de tasfiye edilince karşıdevrimci bayraklarına “zafer”lerini nakşedebilirler. O bayrak yaşasın Troçkizm, kahrolsun Marksizm-Leninizm bayrağıdır. Şimdiye kadar dünyanın hiçbir yerinde işçi sınıfı böyle bir bayrak altında kendi hikayesini yazmamıştır, yazamaz da.
İdeolojik karmaşa, çift başlılık, üç başlılık koşullarında işçi sınıfı kendi hikayesini yazamaz.
Toplumsal ve sınıfsal alanda, ekonomide bilim nasıl altüst edilir, nasıl tasfiye edilir, nasıl pespaye liberal, sosyal demokrat, Troçkist, Post-marksist görüşler Marksizm-Leninizm adına savunulur diyorsanız basına bakmanız yeterlidir. Bu ideolojik, teorik yozluk içinde işçi sınıfının kendi hikayesini yazmasını beklemek tasfiyeciliğe destek sunmaktan başka bir anlam taşımaz.
Devam edecek
Post-Marksizm Bayrağı Altında İşçi Sınıfı Kendi Hikayesini Yazamaz!