deneme

6 Aralık 2004 Pazartesi

AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN ASKERİ YAYILMACILIĞININ BOYUTLARI

Amerikan emperyalizminin dünya çapında mevcut saldırı üsleri ve yenlerini kurmaya çalışması, emperyalistler arası çelişkilerin keskinleşme boyutlarını göstermektedir.

İstanbul’daki zirvenin de gösterdiği gibi Amerikan militarizmi güdümünde NATO, yayılmacılık politikasını derinleştirmektedir. Kafkaslar, Orta Asya, „Büyük Ortadoğu Projesi“ adı altında Kuzey Afrika ve Orta Doğu, Amerikan emperyalizminin önümüzdeki dönemde ağırlık verdiği alanları oluşturmaktadır. NATO, Afganistan’da resmen ve Irak’ta da fiilen (26 NATO üyesinden 16’sı bu işgale katılmıştır)Amerikan emperyalizminin çıkarları için savaşmakta.
Afganistan ve Irak, enerji kaynağı ve nakliyat güzergâhı olmanın ötesinde, Amerikan emperyalizminin bundan sonraki savaşlarını yürütmesinde belirleyici önemi olan üs konumundalar. ABD, savaş alanlarını genişletmek, önce Pakistan’da başlayarak Suriye’yi, İran’ı ve muhtemelen Özbekistan’ı savaş alanlarına çevirmek için Afganistan’ı ve Ortadoğu’yu en uygun üs olarak kullanma niyetindedir.

Sadece bu bölgelerdeki savaş planları için değil, 21. yüzyılda dünya hâkimiyetini sürdürmek için Amerikan emperyalizmi, dünyadaki bütün üslerini yeniden yapılandırmaya başlamıştır. Esas amaç, silahlı güçlerin en kısa zamanda savaşa sokulabilir hale getirilmesidir. Savaşların tarihi, üslerin, öncelikle hâkimiyet alanını belirlemek ve bu alanda istikrarı sağlamak için kullanıldıklarını göstermektedir. Ama teknolojik gelişme ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra askeri açıdan rakipsiz büyük güç olan Amerikan emperyalizmi, mevcut ve potansiyel rakiplerinin kendisiyle boy ölçüşecek duruma gelmeden dünya hâkimiyetini kurmak için üslerini, müdahale savaşları için; güçlerini en kısa zamanda bir noktadan; bir müdahale alanından diğerine kaydırmak için, en azami kullanmak için yeniden yapılandırmaya başlamıştır.
Çok asker ve teçhizatın bulunduğu büyük üslerin yerine ihtiyaç duyulduğunda kısa zamanda inşa edilen ve kısa zamanda da sökülen ve az sayıda askerin konuşlandırıldığı ileriye dönük hareket üsler almaya başlamıştır.

Üslerin yeniden yapılandırılmasını gerekli kılan başka nedenler de var: Önce sosyalist dünyayı, sonra da revizyonist dünyayı çevreleme stratejisinin doğrudan bir sonucu olarak Amerikan ve dolayısıyla NATO üsleri, SB’ne yönelik yapılandırılmışlardı ve Almanya, Japonya, Güney Kore, Türkiye gibi soğuk savaş döneminin cephe ülkelerinde kurulmuşlardı. Yani SB’nin sınırlarına yakın bölgelerde. SB’nin dağılmasından sonra durum tamamen değişti.

Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitikası çıkarları gereği yeni üsler, Rusya’yı çevreleyen ülkelerde ve enerji kaynağı olan bölgelerde, örneğin Ortadoğu’da kuruluyorlar. Buna ek olarak Amerikan emperyalizmi Batı Afrika’da da üsler kurmakta. Burada ABD’nin şimdiye kadar üssü yoktu. Petrol nedeniyle bu bölgenin önemi ABD açısında giderek artmaktadır. ABD, petrol ihtiyacının (ithalatının) yüzde 15’ini bu bölgeden karşılamaktadır.

Üslerin yeniden yapılandırılmasının diğer önemli bir nedeni de esnekliktir. Amerikan emperyalizmi, askeri hareket yeteneğini artırmayı ve duruma göre değişen ittifak oluşumlarına dayanmayı hedeflemektedir. Bu nedenle değişkenlik, her bir duruma uyum sağlamak esas alınmaktadır. Mevcut durumda Amerikan emperyalizmi, geleneksel ittifak sistemiyle nispeten az sayıda ortaklarla beraber hareket etmeye ve bu nedenle de uzlaşmaya zorlanmaktadır. Amerikan emperyalizmi bu dururumu aşmak ve farklı alternatifler kullanmak niyetindedir. Yani bir müttefiki, ülkedeki üssü kapatırsa, başka bir müttefikinin sunacağı üs olanağını değerlendirmek için müttefik sayısını çoğaltmak istemektedir.
Uzun vadeli bakıldığında Amerikan emperyalizmi, yeni üs ve müttefik kazanma politikasıyla üslerinin sayısını artırma, askeri hareket yeteneğini geliştirme ve aynı zamanda üs masraflarını azaltma olanaklarına sahip olacaktır.

Amerikan üsleri:

Ortadoğu:
Resmi açıklamalara göre Amerikan emperyalizmi, 2001’den bu yana Suudi Arabistan’daki askeri güçlerinin önemli bir kısmını geri çekti. Neden olarak da bu ülkedeki rejimin meşruluk sıkıntısı gösterildi. Ama her şeye rağmen Amerikan militarizminin Suudi Arabistan’da kapsamlı üs sistemi, tamamen Amerikan çıkarlarına göre inşa edilmiştir ve hala bu ülke tarafından kullanılmaktadır. ABD’nin S. Arabistan’dan askerlerinin belli bir bölümünü geri çekmesi, bölgedeki gücünde bir gerileme anlamına gelmez. Çünkü bir taraftan bu ülkeden asker çekilirken, diğer taraftan da Kuveyt, Bahrain, Birleşik Emirlikler, Oman ve Katar gibi ülkelerde yeni üsler kurmuştur. Bu ülkelerin hepsi Amerikan emperyalizminin saldırı hedeflerinin dibindedir

Doğu Avrupa:
Amerikan emperyalizmi Almanya’daki askeri güçlerini azaltıyor. Ama aynı zamanda Doğu ve Orta Avrupa’daki yeni NATO üyesi ülkelerindeki askeri güçlerini takviye ediyor. Özellikle Romanya ve Bulgaristan’daki askeri varlığını kapsamlaştırmayı hedefliyor. Bu her iki ülke, son bir kaç seneden bu yana Amerikan askeri güçlerine üsler sunmuşlardı. Örneğin Amerikan hava güçleri Bulgaristan’da Sarafevo Hava Üssünü ve Burgaz limanını ve Romanya’da da Michail Kogalniceanu askeri üssünü ve Köstence limanını kullanabiliyorlar.
Amerikan haydutlarının Irak’a saldırdıkları dönemde, Mart 2003’te bu üsler nakliyat ve askerlerin konaklaması bakımından önemli bir rol oynamışlardı.
Amerikan emperyalizmi, Macar hava üssü Taszar’ı da kullanmaktadır. Bu üs 1995’te Yugoslavya iç savaşına müdahale için kullanılmıştı.
Amerikan emperyalizmi Doğu Avrupa ülkelerini askeri tatbikatlar için de kullanmaktadır.

Orta Asya:
Yugoslavya savaşına müdahale, Amerikan emperyalizmine çevre ülkelerdeki askeri üsleri kullanma olanağı sağlamıştı. Aynı şekilde Afganistan savaşı vesilesiyle Amerikan emperyalizmi, Orta Asya ülkelerindeki askeri üsleri kullanmaya başladı ve bu ülkelerle bir dizi anlaşmalar yaptı. Böylece ABD, Rusya’nın güney sınırlarına ve Çin’in de batı sınırlarına sızarak 1990 öncesinde hayal edemeyeceği stratejik alanlara yerleşti.

Başkent Bişkek’in (Kırgızistan) yakınında bulunan Manas havaalanı Afganistan savaşında sevkiyat için kullanıldı. Bu havaalanı, ABD dışında savaşa katılan diğer NATO ülkeleri için de açık. Havaalanını 3000 askerin konuşlanacağı (havaalanında sürekli konuşlanmış asker sayısı şimdilerde 1200) ve 40 büyük savaş ve nakliyat uşağının inip kalkacağı şekilde genişletilmesi düşünülmektedir.
Amerikan militarizminin bölgedeki başka olanakları göz önüne getirilirse Manas havaalanının Afganistan savaşı için genişletilmesi pek inandırıcı değil. Açık ki bu havaalanı başka amaçlar için kullanılacak: Bölge ülkelerinde Amerikan çıkarlarına ters düşen gelişmelere, Çin ve Rusya’ya karşı bu üs, bir tehdit unsuru oluşturmaktadır.

ABD’nin Orta Asya’daki en önemli müttefiki Özbekistan’dır. Bu ülkenin Canabad hava üssünde 1000 ila 1500 Amerikan askeri konuşlanmış durumdadır. Tacikistan da ABD’ye askeri üs sunmuştur. Ama teknik ve kapasite nedeniyle bu teklif değerlendirilmemiştir. Bunu ötesinde ABD’nin Afganistan ve Pakistan’da çok sayıda üssü vardır.

Afrika:
Amerikan emperyalizminin Afrika’daki askeri varlığı şimdiye kadar görece zayıftı. İstisnai durumu Somali yenilgisi dönemi (’90’lı yılların ilk yarısı) oluşturur. Sadece Kenya ile yapılan bir anlaşmaya göre ABD, 1980’den bu yana Mombasa limanını ve iki hava üssünü kullanma hakkına sahiptir.
11 Eylül 2001’den sonra ABD, yaklaşık 2000 askeriyle Kuzeydoğu Afrika’ya (Çibuti) yerleşti. Çibuti, coğrafi bakımdan kuzeyi (Yemen) ve güneyi (Somali) kontrol etmek ve gerektiğinde müdahale etmek için ideal bir yer. Bu küçük ülkede Fransa’nın sömürgecilik döneminden kalma askeri üssü var.

ABD’nin Çibuti’deki üssü, „terörizme karşı mücadele“ adı altında bütün bölgeyi kontrol etmek için kuruldu. Bu üste birçok NATO üyesi ülkenin de birlikleri bulunmaktadır. Aynı zamanda CIA da bu ülkeyi bölgedeki faaliyetlerinde merkez üs olarak kullanmaktadır.

Amerikan emperyalizmi, Afrika’ya yerleşme stratejisinin bir sonucu olarak şimdi Batı Afrika’da üsler kurmaya çalışmakta. Bu bölgenin seçilmesi de petrol yataklarından dolayıdır. 10-12 üssün kurulacağından bahsedilmekte. Amerikan emperyalizminin Kuzeydoğu Afrika için de benzeri planları var.
Üslerin „Müslüman“ ülkelerde - Senegal, Mali, Moritanya, Nijerya, Çad, Gana, Fas, Tunus- kurulması düşünülmektedir.

Birkaç aydan beri, her biri yaklaşık 200 askerden oluşan Amerikan „Special Forces“ Birlikleri, „terörizme karşı mücadele“ adı altında Kuzeybatı Afrika’da faaliyet sürdürmekteler. ABD, bölgenin Moritanya, Çad, Nijerya, Mali gibi ülkeleriyle sıkı ve kapsamlı bir askeri işbirliği içinde. Bu işbirliğine „Pan Sahra-İnisiyatifi“ deniyor. Söz konusu Amerikan birlikleri bu inisiyatifi oluşturan ülkelerin askerlerini „terörizme karşı mücadele“ için eğitiyorlar. Fas, Cezayir ve Tunus ile de benzeri anlaşmalar yapıldı.

Doğu Asya:
Yaklaşık 100 bin Amerikan askeri Güney Kore ve Japonya’da konuşlandırılmış durumda. Bu güçlerin bir kısmının geri çekilmesi ve Guam adasındaki (Pasifik) ve Avustralya’daki üslerin güçlendirilesi düşünülüyor. ABD, Singapur ve Malezya’daki askeri varlığını da güçlendirmeyi düşünüyor. ABD, Vietnam’da da askeri üs kurmaya ve Filipinler’deki 1992’de kapatılan üslerinin yeniden açılması için çalışıyor.

Kafkasya:
Azerbaycan ve Ermenistan, Afganistan savaşından dolayı ABD’ye hava sahasını kullanma hakkını tanıdılar. ABD’nin Azerbaycan’da büyük bir askeri üs kuracağı söylentisi ne doğrulanıyor, ne de yalanlanıyor.
Amerikan emperyalizmi Kafkasya’daki konumunu güçlendirmek için Gürcistan ile ilişkilerini geliştirdi. Gürcü ordusunun seçkin birlikleri Amerikan subayları tarafından eğitilmektedir.

Amerikan üslerinin bölgelere göre dağılımı:
Zamanın Amerikan Başkanı Potsdam Konferansında (1945) üslerle ilgili olarak şöyle diyordu:
„Çıkarlarımızı tamamen korumak ve dünya barışı için zorunlu oldukları için askeri üslerimizi muhafaza etmeye devam edeceğiz. Askeri uzmanlarımızın görüşüne göre gerekli olursa başka üsler de kuracağız. Bunları, Birleşmiş Milletler Şartı ile uyumluluk içinde kuracağız“.

Amerikan askeri uzmanlarının görüşü, üslerin sayısının azaltılması gerektiği doğrultusunda olmuş olacak ki, soğuk savaş döneminde ABD üslerinin sayısı giderek azalmıştır.
Örneğin, 1947’den 1988’e Amerikan üslerinin sayısı, Avrupa, Kanada ve Kuzey Atlantik’te 1947’de 505; 1953’te 446; 1975’te 633 ve 1988’de de 627 idi. Pasifik ve Güneydoğu Asya’da 1947’de 343;1953’te 291; 1975’te 183 ve 1988’de de 121 idi. Amerika’nın Güney Amerika ve Karaiblerdeki üs sayısı 1947’de 113; 1953’te 61; 1975’te 40 ve 1988’de de 39 idi. Yakındoğu ve Afrika’daki üs sayısı da giderek azalmış ve 1947’de 74’ten 1988’de 7’ye düşmüştür. Güney Asya’daki üs sayısı 1947’de 103 idi. Sonraki dönemde bu bölgedeki üslerin hepsi kapatılmıştır. Toplam üs sayısı 1947’de 1139; 1953’te 815; 1975’te 865 ve 1988’de de 794 idi.

Bugün, daha doğrusu Revizyonist Bloğun ve SB’nin dağılmasından sonra durum yeniden değişmiştir. Amerikan emperyalizmi, dünya hegemonyası jeopolitikasını gerçekleştirmek, mevcut ve potansiyel rakiplerini kıskaca almak, dünyanın neresinde olursa olsun kendi çıkarlarına ters düşen gelişmelere ve işçi sınıfı ve emekçi yığınların, ezilen halkların ayaklanmalarına anında müdahale etmek için dünyanın gerekli gördüğü her yerinde yeni üsler kurmakta, eskilerini yenilemektedir.

Resmi açıklamaya göre Amerikan emperyalizminin 2003 yılı itibariyle yurt dışındaki askeri tesislerinin sayısı 700’ün üstünde. Bunlara Pasifik ve Karaiblerdeki denizaşırı topraklarındaki 96 tesis dâhil değil. Bazı üsler, istatistikte hiç yer almıyor. Bütün bunlar hesaba katıldığında ABD’nin yurt dışındaki askeri üs ve tesisi sayısı 1000 civarındadır.

Amerikan emperyalizminin, savaşılan ülkeler dışında (Afganistan ve Irak) yurt dışındaki asker sayısı 250 bin civarındadır. Amerikan emperyalizmi, dünyanın her yerinde asker bulundurmayı ve üs kurmayı „uluslararası terörizme karşı mücadele“ ile meşrulaştırmaktadır.

4 Aralık 2004 Cumartesi

UKRAYNA VE EMPERYALİSTLER ARASI ÇELİŞKİLER


 
Ukrayna, yer altı kaynakları bakımından zengin bir ülkedir (kömür, demir, doğalgaz, petrol, manganez). Sanayi üretiminin GSMH’daki payı yüzde 40. Ukrayna, aynı zamanda stratejik önemi de olan bir ülke. ABD’nin ve AB’nin Avrasya ve Kafkasya planlarında önemli yeri olan bir ülke.
Zenginliğinden ve konumundan dolayı bu ülke üzerine Rusya, AB ve ABD arasında rekabet seçimler nedeniyle bir kez daha açığa çıkmıştır.

Ülkenin doğu ve batı diye ayrılması tarihi ile ilgilidir. Ülkenin batı kesimi 1918’de kadar Avusturya-Macaristan’a bağlıydı ve bu kesimde Ukraynaca konuşuluyor. Ülkenin doğu kesimi ise Ekim devrimi öncesinde Rusya’ya bağlıydı ve bu bölgede de Rusça konuşuluyor.

Son seçimler vesilesiyle Ukrayna’da siyasi tansiyon oldukça yükseldi. Seçimin yapıldığı 21 Kasımdan bu yana yığınlar ayakta. Sokakları ve alanları dolduran yığınlar, seçime sahtekarlık karıştırıldığı nedeniyle zaferini ilan eden Yanukoviç’i seçimlerin galibi olarak tanımıyorlar ve yeni seçim talep ediyorlar.

Gece-gündüz Kiev sokaklarını ve meydanlarını boşaltmayan yüzbinlerin oluşturduğu hareketin önderliği, bu eylemlerinde, Gürcistan’da Şeverdnaze dönemini kapatan „gül devrimi“ni ve S. Miloseviç’i deviren hareketi örnek alıyor. Zora baş vurmadan, yığınların yığın gücüyle değişimi sağlamak.

Gece-gündüz sokakları ve meydanları boş bırakmayan göstericiler, aslında demokratik haklar talep ediyorlar. Yüz binler, demokratik hakların elde edilmesi için mücadele ediyor. Ama adayların ve temsil ettikleri politikaların, halkın demokratik haklar için direnişiyle ilgisi yoktur. Kitlesel direnişi, her iki taraf kendi çıkarları için kullanmak istiyor; her iki başkan adayı, göstericilerin amaçlarını yansıtmıyor. Her iki aday da bürokratik elit tabakanın adamı. Her ikisi de talancı burjuvazinin adamı. Muhalefetin adayı Yuşçenko da Kuçma’nın bir yetiştirmesi. Kuçma gibi o da Doğu Ukrayna’nın ağır sanayi oligarşisisinin bir unsuru.

Yuşçenko, Amerikan emperyalizmine tabi olmayı savunduğu ve bağımlılık içinde sıkı bir işbirliğinden yana olduğu için Kuçma tarafından Başbakanlıktan alındı.
Milyonlarca emekçiyi ilgilendiren, Yuşçenko’dan ziyade seçim haklarıdır, demokratik haklardır.
Emekçi yığınların bu hareketi aynı zamanda mevcut iktidar ile hesaplaşmaktır. Yığınlar memnuniyetsizliklerini dile getiriyorlar, böyle yaşamaya devam etmeye niyetli olmadıklarını ifade ediyorlar.

AB ve Amerikan emperyalizmi, Ukrayna’da tam batıcı, kendi görüşlerine sıkıca bağlı bir hareket geliştirmek için yılardan beri uğraşıyorlar. Örneğin Batı Ukrayna’da faal olan milliyetçi parti „Ruş“, Kanada’da yaşayan Ukraynalılar tarafından destekleniyor. Tekellerin, Ford’un, Unilever’in, Soros’un veya Amerikan partilerinin desteklediği Amerikan veya batı örgütleri, seçimleri izlemek için gerekli maddi olanakları sağladılar. Batılı elçiler, muhalefetin kazandığını gösteren anketler yaptırdılar ve böylece seçim sonuçlarını etkilemeye çalıştılar.
Özellikle Amerikan yanlısı örgütler, neoliberal ağlar, Ukrayna’da yığınların protesto hareketini yönlendirmek için büyük çaba harcıyorlar. Önemli olan, Ukrayna’nın Amerikan politikası doğrultusunda hareket etmesinin sağlaması ve kapıların uluslararası sermayeye tamamen açılmasıdır.
Bu ülkedeki gelişmeleri yönlendirmeye çalışan çok sayıda örgüt içinde en aktif olanlardan birisi PORA’dır. PORA, OTPOR’un (2000) Sırbistan’daki “gönüllülerden oluşan ağların en başarılı aktivitelerini“ ve Gürcistan’da da KHMARA’nın (2003) tecrübelerini örnek aldığını ve bu örgütlerin danışmanlığından gurur duyduğunu gizlemiyor. PORA’nın amacı, Amerikan yanlılarına iktidar yolunun açılmasıdır.
PORA, 1999’da Ukrayna hükümet dışı örgütleri tarafından kurulan Freedom of Choice Coalition’ın bir parçasıdır. Bu örgüte 300’den fazla grup dahil. Kendi ifadelerine göre Amerikan, İngiliz ve Kanada elçilikleri, ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın başkanlığındaki National Democratic Institute, Soros ve Amerikan hükümetinin desteklediği International Renaissance Foundation ve Eurasia Foundation, Dünya Bankası, OSZE ve başkaca kurumlar tarafından destekleniyor.
Kendi açıklamasına göre International Renaissance Foundation, 1990’dan bu yana Ukrayna’da çeşitli hükümet dışı örülerin inşası için 50 milyon dolardan fazla bir miktar harcamış ve her yıl da bu türden faaliyetleri 5 milyon dolar harcayarak destekliyor.
Sırp örgütü OTPOR, 2000 yılında Milesoviç’i deviren gösterileri örgütlemişti. Aynı yöntem Gürcistan’da da başarıyla uygulandı ve şimdi de Ukrayna’da uygulanıyor.

O zamanki adıyla (Bugünkü adı Yeniden İnşa ve Gelişme için Avrupa Bankası) Doğu Avrupa Bankası, ‚90’lı yılların başından beri Ukrayna’da faaliyet sürdürmekte. Bu banka, Avrupa tekellerinin Doğu Avrupa’ya yatırım yapmalarını teşvik ediyor. 1000’den fazla Alman işletmesi Ukrayna’da yerleşmiş durumda.

Rus emperyalizmi daha pervasız hareket etmekte. Putin, Yanukoviç adına seçim propagandası yaptı. Rus emperyalizminin esas amacı, Rus sanayi için önemli olan bu pazar üzerinde kontrolün sağlanması ve Ukrayna ile geleceğe dönük kalıcı ittifakın kurulmasıdır. Rus tekellerinin Ukrayna’da petrol ve doğalgaz boru hatları, sahip oldukları liman hakları var. Bu olanakların kaybedilmesi istenmiyor. Rus ve Ukrayna silah sanayileri iç içe geçmiş biçimde çalışıyorlar.

Uluslararası ilişkilerin ne denli gerginleştiği ve rekabetin ne denli keskinleştiği Ukrayna’da seçimler vesilesiyle bir kez daha açığa çıktı.
Ukrayna’daki bu mücadele burjuva basında demokrasi ve diktatörlük arasındaki bir çatışma; her iki taraf arasındaki çelişkilerin açığa çıkması olarak yansıtıldı. Yani bir tarafta otoriter olan, diktatörlük uygulayan bir hükümet ve bunun karşısında duran demokratik bir muhalefet var imajı uyandırıldı. Bu tanımlama gerçeği yansıtmıyor. Çünkü her iki tarafı temsil eden başkan adayları Yuşçenko ve Yanukoviç aynı sınıfın, aynı elit tabakanın üyeleridir. Bu sınıf, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Ukrayna’nın zenginliklerini kendi aralarında paylaştı.

Yuşçenko, 1993-1999 arasında Ukrayna Merkez Bankası başkanıydı ve 1999-2001 (Nisana kadar) arasında ise şimdiki Başkan Kuçma’nın Başbakanıydı. Merkez Bankası Başkanı ve Başbakan olarak Yuşçenko, Ukrayna’da özelleştirmenin, ekonomide liberalizmin mimarı olarak tanınır. Onun bu adımlarının sonucu bugünkü sosyal ve ekonomik yıkımdır.
Ukrayna’da emekçi yığınlar yoksullaşırken, örneğin ayda ortalama 65 Euro ile yetinmek zorunda kalırken, zengin daha da zenginleşmiş, yeni kapitalistler ülkenin zenginliklerini talan etmişlerdir. Onların bütün sorunu imtiyazlı konumlarını nasıl koruyacaklarıdır: Rusya ile ittifak içinde mi, yoksa ABD ve AB ile sıkı işbirliği içinde mi? Sorunları bu.

Kuçma, 1994’te Başkan oldu ve bugüne kadar da hep uluslararası dengeleri gözeterek hareket etti. Bir taraftan Rusya ile sıkı ilişkiler kurmak ve devam ettirmek. Diğer taraftan da AB ve ABD ile sıkı ilişkiler kurmak ve devam ettirmek.
Gürcistan’da Şeverdnadze’nin Kasım 2003’te Amerikan eseri “gül devrimi” ile iktidardan uzaklaştırılmasından sonra Kuçma, Moskova’ya daha da yakınlaşmaya başladı. (Beklide sıranın kendisine gelmiş olduğunu düşünüyordu). Ama diğer taraftan da ABD ve AB’yi yumuşatmanın yollarını arıyordu. Bu nedenledir ki, AB ile çok sayıda anlaşma imzaladı. NATO’ya girmek için uğraştı, ama başarısız kaldı. ABD’ye yaranmak için Irak’a 1500 asker gönderdi.
Kuçma’nın cambazlığının artık yürümeyeceği bu seçim döneminde açığa çıktı. Ukrayna üzerine bir taraftan Rusya ve diğer taraftan da AB ve ABD arasındaki rekabetin keskinleştiği görüldü. Her iki taraf da seçimlere taraf oldular, resmen karıştılar.
Ukrayna’da Rusya’yı Yanukoviç ve ABD ve AB’yi de Yuşçenko temsil ediyorlar.
Amerikan emperyalizmi ve AB için, özellikle de Alma emperyalizmi için Ukrayna belli nedenlerden dolayı önemli:
Ukrayna, 50 milyonluk nüfusuyla önemli bir pazar alanı. Petrol ve doğal gaz nakliyatında önemli bir koridor. (Batı Avrupa’ya nakledilen Rus doğal gazının yüzde 80’i Ukrayna’dan geçmektedir) ve Kafkasya’ya yakınlığı ve Rusya’yı çevreleme bakımından önemli bir alan.

Putin, Ukrayna’daki gelişmelerin Rus çıkarlarına zarar vereceğinden endişe ediyor. Rus emperyalizmi, Baltık ülkelerinin AB’ye girmelerini engelleyemedi. Doğu Avrupa’yı NATO’ya kaptırdı. Amerikan emperyalizminin Orta Asya’ya girmesini engelleyemedi. Gürcistan’dan sonra Ukrayna’yı da kaybetmekle karşı karşıya. Bu nedenle geriye kalanı kaptırmamak için mücadele ediyor.

Önde gelen Amerikan jeopolitikacısı Z. Brzezinski, Ukrayna’nın Rus emperyalizmi açısından önemini şöyle anlatır:„Baltık devletleri ve Polonya olmaksızın Ukrayna üzerinde kontrolü elinde tutan bir Rusya, kendine güveni olan bir Avrasya İmparatorluğunun önderliğini amaçlayabilir. Ama 52 milyonluk Slav nüfusuyla Ukrayna olmaksızın Rusya’nın, Avrasya İmparatorluğu kurmak için her çabası onu, Slav olmayanlarla ulusal ve din motifli çelişkilere sürükler. Çeçen savaşı, bu türden gelişmelerin nasıl olacağını gösteriyor.“

Soğuk savaş döneminde olduğu gibi bir durum var. Bir taraftan Rusya, diğer tarafta ABD önderliğinde klasik batı dünyası. Buna şimdi bir de AB katıldı. Rusya, ABD ve AB Ukrayna’daki çıkarlarının ne denli önemli olduğunu gösteriyorlar.

Yanukoviç, SB’nin dağılmasından sonra Ukrayna ağır sanayine el koyan oligarşinin temsilcisidir. El konan zenginlik her türlü kriminel yöntemle savunulmaktadır. Putin’in adamı Yanukoviç, Donezk havzasındaki kömür ve çelik sanayine dayanıyor. Bu bölgedeki ağır sanayi oligarşisi, batının rekabetinden çekiniyor ve bu nedenle de Rusya ile sıkı işbirliğinden yana. Bu bölgede (Doğru Ukrayna’da) nüfusun büyük bir kısmı Rus’tur).

Klasik batı, Rusya’nın Ukrayna seçimlerine karışmasını normal bulmazken, kendi müdahalesini normal bulmaktadır. Batının adamı olan Yuşçenko, „Batıya açılım“dan, „reform sürecinin devamın“ndan bahsetmektedir. Yani ABD’den AB’den tekelci sermayenin taleplerini savunmaktadır; Batıya açılmak, ülkenin batı sermayesine tamamen açılması ve reform sürecini devam ettirmek de ekonomide libreleştirmeye ve özelleştirmeye devam demektir.
Yuşçenko, Batı Ukrayna’ya dayanıyor. Batı Ukrayna, Ukrayna milliyetçiliğinin merkezidir. Ülkenin bu bölgesi yüzünü Avrupa’ya çevirmiştir. ABD ve AB tarafında maddi olarak desteklenmekte ve bu ülkelerden gönderilmiş danışmanlar tarafından yönlendirilmektedir.

Yuşçenko tarafının savunduğu „demokrasi“nin nasıl bir demokrasi olduğunu Doğu ve Orta Avrupa’nın Polonya, Macaristan ve. ülkelerimdeki uygulamalardan tanıyoruz. Bu ülkelerdeki demokrasinin görevi, ülkeyi tamamen batı tekellerine peşkeş çekecek ve işçi sınıfının azami sömürüsünü sağlayacak partilerin seçimleri kazanmasının yolunu açmaktır.

Yığınların mücadelesi sonuç vermiş ve seçim sonuçlarının geçersiz olduğu Ukrayna Yüksek Mahkemesi tarafından açıklanmıştır. Seçimlerin ikinci turu 26 Aralıkta yapılacak.
Dışarıdan yönlendirme faaliyeti devam etmekte ve Ukrayna halkının demokratik haklar talebi emperyalistler arası rekabetin sürdürülmesi için kullanılmaktadır.