deneme

29 Ekim 2012 Pazartesi

POST-MARKSİZM - “EZİLENLERİN MARKSİZMİ” SINIFTAN KAÇIŞIN TEORİLEŞTİRİLMESİ

-->
7. makale

POST-MARKSİZM - “EZİLENLERİN MARKSİZMİ”
SINIFTAN KAÇIŞIN TEORİLEŞTİRİLMESİ

(TP'NİN İDEOLOJİK DOKUSU POST-MARKSİZMDİR, ANTİ-MARKSİZMDİR)
(Sıkça sorulan sorular)

TP'nin bahsettiği Marksizmin “çatalları”nın; “mezhepleri”nin ve “tarikatları”nın görüşleri Marksizmin varoluşundan bu yana sınıf mücadelesi sürecinde komünistler tarafından toplumsal yaşamın her alanında (felsefede, teoride, pratikte vb.) eleştirilmiş ve çürütülmüştür. Sınıflı toplumun bir yansıması olarak bunlar, ulusal ve uluslararası alanda komünist hareketin zayıfladığı, sınıf mücadelesinin gerilediği her dönem yeniden ortaya çıkmışlardır. SSCB'nde siyasi iktidarın Kruşçev revizyonizmi tarafından gasp edilmesi (1956, SBKP (B), 20. Parti Kongresi) sonrasında bürokratik kapitalist sistem ve nihayetinde de sosyal emperyalist sistem olarak gelişen Sovyet modern revizyonizminin tahribatı, “Avrupa komünizmi”nin krizi, işçi sınıfını sorgulayan ve sosyal hareketleri ön plana çıkartan tartışmalara neden olmuştur. Değişim, gelişme, yeni koşullar adı altında yeni olgulara cevap arayan devrimden ve işçi sınıfından umudunu kesmiş çevreler, ilk iş olarak Marksizmi sorgulamaya; onu yeni olana cevap verecek duruma getirmeye ve ilkelerini değiştirmeye çalışmışlardır. Amaçları Marksizmden veya Marksizm-Leninizmden burjuvazinin kabul edebileceği bir Marksizm oluşturmaktı. Özellikle 1960'lardan sonra görülen bu çabanın adı Post-Marksizmdir.

17 Ekim 2012 Çarşamba

“ÇATALLAŞAN” MARKSİZM - “ÇAKMA” MARKSİZM (II)




6. makale
“ÇATALLAŞAN” MARKSİZM - “ÇAKMA” MARKSİZM (II)
(Anadolu coğrafyasında Post-Marksizm savunuculuğu)
 (Sıkça sorulan sorular)

Revizyonizmin ve tasfiyeciliğin belki de en temel savı, “bütün değerlerin yeniden değerlendirilmesi”dir. Bütün değerler yeniden değerlendirilmeye başlanınca işin sonunun nereye varacağı pek kestirilemez. Herkes bütün değerleri kendine göre yeniden değerlendirmeye başlar.  Revizyonizm, Post-Marksizmin ve tasfiyeciliğin amacı da budur. Amaç, ideolojide, teoride ve örgütsellikte bütünselliği, sistematikliği kırmak ve yerine çoğulculuğu getirmektir. Post-Marksizm için her insanın kendini Marksist görmesi, Marksist olmak için yeterlidir. Marksizm-Leninizmin temel ilkeleri, yöntemi üzerine oldukça farklı konumlarda olmak o kadar önemli değildir. Bu ancak Marksizmin “çatalları”nı, “mezhepleri”ni ve nihayetinde de “tarikatları”nı ilgilendirir. Nihayetinde insanlar sizin için “şu tür-bu tür” Marksist der; sıfat “şu tür-bu tür” olabilir. Sonuçta bir biçimde Marksistsiniz. Esas olan da budur.

10 Ekim 2012 Çarşamba

SOSYALİZMDE META ÜRETİMİ VE DEĞER YASASI* (II)

-->
SOSYALİZMDE META ÜRETİMİ VE DEĞER YASASI* (II)

IV-SOVYET EKONOMİSİNDE META ÜRETİMİ, TOPLUMUN VEYA
          SINIFLARIN YENİDEN ŞEKİLLENMESİNDE ARTI DEĞERİN   
          OYNADIĞI ROL

SB’nde, XX. Parti Kongresinden sonraki ekonomide ve politikadaki gelişmeleri, birkaç noktada toparlayabiliriz.
En azından, “bütün halkın devleti”ne, “bütün halkın partisi”ne dönüştürülerek, “artık proletarya diktatörlüğü elzem değildir” denilerek proletarya diktatörlüğü yıkılıyor, komünist partide, halk kavramının içeriğinin de bizzat ifade ettiği gibi farklı sınıfların temsil edildiği kabul ediliyor. Ekonomide ise sosyalist ekonomiye özgü hiçbir şey bırakılmıyor. Üretim araçları alınıp satılıyor, azami karın ve işin verimliliğinin maddi teşvike dayandırılması, iş gücünün sömürüsü esas alınıyor.

Böylesi bir durumda proletarya diktatörlüğünden, sosyalizmden bahsedilemeyeceğine göre Sovyet ekonomisi, nasıl bir ekonomiydi? Veya hangi üretim biçimi çerçevesinde meta üretimi yapılıyordu ve değer yasası etkide bulunuyordu? SB’nde ne küçük üretime/meta üretimine dayanarak gelişen bir kapitalizmin, ne de klasik kapitalist ülkelerde gördüğümüz özel mülkiyet temelinde gelişen bir kapitalizmin yeniden inşası söz konusuydu.

3 Ekim 2012 Çarşamba

SURİYE VE İRAN SORUNU (ORTADOĞU VE ORTA ASYA'DA BÜYÜK OYUN VE OYUNCULARI)


 SURİYE VE İRAN SORUNU
(ORTADOĞU VE ORTA  ASYA'DA BÜYÜK OYUN VE OYUNCULARI)

Akdeniz Alanında tektürel ve çoktürel faktörler bir arada bulunmaktalar. Belli bir bütünselliği olan bu coğrafi alanda tarih boyunca çatışmaları, işbirliğini, ilhakları, ötekileştirmeyi ifade eden aşamalardan geçilerek günümüze gelinmiştir.

1990 öncesinde iki süper gücün (ABD ve Sovyetler Birlği) rekabeti bölgedeki siyasi, askeri ve ekonomik gelişmeye damgasını vuruyordu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bu alana Batılı emperyalist ülkeler, NATO ülkeleri deniz güçleri tamamen hakim oldular. Ama bu hakimiyet durumu Akdeniz Alanının politik olarak parçalanmışlığını ortadan kaldıramadı. Siyasal parçalanmışlığın yanı sıra bu alanda Kuzey-Güney arasındaki ekonomik gelişme ve buna bağlı olarak yaşam standardındaki farklılık da giderek büyüdü.

Deniz ve ticaret yollarının, Cebeli Tarık, Çanakkale boğazlarının ve Suveyş Kanalı'nın kontrolü Akdeniz Alanındaki güçlü ülkeler ve dünya hegemonyası için rekabet eden güçler tarafından her dönem önemli bir stratejik sorun olarak algılanmıştır.