deneme

20 Ocak 2008 Pazar

NE VAR Kİ BUNDA? KRİZ HENÜZ TAM BAŞLAMADI

21 Ocak itibariyle borsalar Almanya’da yüzde 4.94, İngiltere’de yüzde 3.09, Fransa’da yüzde 4.40, Çin’de yüzde 5.10, Hong Kong’da yüzde 5.49, Japonya’da yüzde 3.86, Rusya’da yüzde 6.62 oranında değer kaybettiler. Diğer ülke borsalarında da durum pek farklı değil. İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında ise (İMKB) bileşik endeksin günlük değer kaybı yüzde 8’i geçti.

Borsacıların tanımıyla tüm dünya borsalarına yağmur gibi satış söz konusu, piyasalarda yer yerinden oynuyor. Yani kaçan kaçana!

Borsacıların değerlendirmesine göre söz konusu olan, panik satışlardır, tüm yatırımcıların satışa geçmeleridir. Yani elden çıkartıp kaçıyorlar!

Borsacılara göre bütün dünya borsaları “kan ağlıyor”! Bütün dünyada borsalar dökülüyor!
Hedge fonlar da “gelişmekte olan ülkelerde” pozisyonlarını azaltmaya başlamışlar. Yani spekülatif sermaye kaçıyor! Her kriz döneminde böyledir. Azami getiri için dünyayı dolaşan bu türden spekülatif sermaye elindekini çıkartıp ilk kaçanlardandır.

Milyarlarca dolar kazananların, daha doğrusu dünyanın maddi zenginliklerini talan edenlerin trilyonlarca doları yok etmelerinde/kaybetmelerinde şaşılacak bir yan yok. Bunun adı krizdir.

Mali krizden dolayı dünya çapında yok edilen sermaye miktarı daha şimdiden 2,5 trilyon dolara vardı.
Ve kriz henüz başlangıç aşamasındayız.

Hatırlatalım: Mali piyasalarda Amerika kaynaklı çalkantılar 2007’de krize dönüştü ve bütün dünya mali pazarlarını etkisi altına aldı. Balon şişmişti ve patlaması an meselesiydi. Öyle de oldu. ABD’de konut fiyatlarındaki şişme sonunda kredi piyasasını da etkisi altına aldı.
Aslında kredi alacak durumda olmayanlara kredi verildi. Bunlar, faizlerin artmasıyla aldıkları krediyi geri ödemede zorlandılar. Krediler geri ödenmediği için borçlar arttı. Böyle bir ortamda konut talebi doğal olarak düşeceği için konutların değeri de düşmeye başladı. Değer kaybeden konutlar, alınan krediler karşılığında bankaların nezdinde teminat olma özelliğini yitirmeye başladılar. Ev sahipleri evlerini elden çıkartmak zorunda kaldılar. Böylece ev fiyatlarının daha güçlü düşmesi tetikledi. Alınan krediler geri ödenemediği için, kredi açan kurumlar konutlara el koymaya başladılar. Bu da bir taraftan konut talebini geriletirken diğer taraftan da konut fiyatlarını daha da düşüren bir faktör oldu. Amerikan konut piyasasında patlak veren bu kriz zincirleme gelişmeyle dünya çapında etkili olmaya başladı.

Fazla üretim krizinin ilk patlak verdiği 1825-1828’den bu yana hep böyledir veya mali-para-kredi-spekülasyon krizinden başlarsak kapitalizmin üretim biçimi olarak hakim olmaya başladığından bu yana hep böyledir. Kapitalist dünyayı korku sardı. Borsalarda, bankacılık dünyasında batan batana. Henüz batmayan, kurutuluşu kaçmakta arıyor, ama boşuna. İnsanlığı iliklerine kadar emerken, dünyanın maddi zenginliklerini talan ederken bu işin hep böyle gideceğini sanmışlardı. Şimdi ise kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Amerikan emlak piyasasında patlak veren krizin yerel olduğunu, devletin desteğiyle, piyasalara birkaç milyar dolarlık para pompalamakla sorunun çözüleceğini sanmışlardı. Olmadı. Olamazdı da. Bu kriz sadece ABD ile sınırlı kalmadı. Kısa zamanda, bu piyasaya kredi veren, sermaye yatıran başka ülkelerden bankaları ve yatırımcı kurumları da etkisi altına aldı. Krizin dev bankaları da etkilediği inkâr edilemez olunca tekelci sermayenin paçaları tutuştu.

Deutsche Bank’ın hesaplamasına göre ABD’deki konut krizinden dolayı 2007 yılı itibariyle büyük bankaların zararı 112 milyar dolar.
ABD’de büyük bankaların art arda açıkladıkları milyarlık zararlar şok etkisi yapıyor. Amerika’nın en büyük bankası Citigroup, 2007 yılı itibariyle toplam zararının 18 milyar dolar olduğunu açıkladı. Yatırım bankası Merrill Lynch’in zararı ise 15 milyar dolar.

Amerikan emperyalizmi 70 yıldan bu yana tarihinin en kapsamlı konut krizini yaşıyor. Bu krizin ne denli etkili olduğu, en büyük kredi kurumlarının iflasının engellenmesi için petrol zengini Arap ülkelerinden (Kuveyt, BAE), Japonya ve Çin’den yatırımcıların yatırım yapmalarına umut bağlanmasından da anlaşılmaktadır. Büyük banka şeflerinin uluslararası alanda yatırımcı aramaları ve daha önceleri faaliyetlerinden rahatsız oldukları insanlardan ve kurumlardan yatırım yapın isteğinde bulunmaları, kredi krizinin boyutlarını göstermektedir. ABD’de ve Avrupa’da büyük bankaların ve mali kurumların satışa çıkartılacağı günler pek uzak olmasa gerek. Kurtarıcılar da büyük olasılıkla Çin ve Ortadoğu kaynaklı yatırımcılar olacaktır.

ABD’de gayrimenkul sahiplerinin ipotek borçları toplamı yaklaşık 11 trilyon dolar tutuyor. Konut fiyatlarının yüzde 15 ila yüzde 20 oranında düşmesi en azından bir trilyon doların geri dönmemesi anlamına geliyor (Zarar). Konut fiyatları daha şimdiden belirtilen oranlarda düştü (1990’dan sonra Japonya’da emlak piyasasındaki krizden dolayı konut fiyatları yüzde 70 düşmüştü. ABD’de ve emlak piyasası şişen İngiltere ve İspanya gibi ülkelerde de konut fiyatlarının bu oranda düşmesi durumunda mali piyasaların halini düşünün). Ama bankaların açıkladıkları zarar 100 milyarı biraz geçiyor. Yani zararın büyük bölümü henüz açıklanmadı. Bankaların toplam zararının 300 milyar dolar olacağı, geriye kalan 700 milyar dolarlık zararın da yatırımcılara, fonlara, yabancı bankalara ait olacağı hesaplanmaktadır. Salt bu hesap, Amerikan konut piyasasında patlak veren krizin salt bu sektörle ve ABD ile sınırlı kalmadığını göstermektedir.

Bush’un açıkladığı “tedbirler paketi” de sonucu değiştirmeyecektir. 50 ila 150 milyar dolarlık bir sermayenin piyasaya (bankalara ve mali kurumlara) pompalanması bu kurumlara nefes aldırmaya dahi yetmeyecektir.

Önceki kriz tecrübeleri tekrarlanacak: 2008 yılı bankaları ve başkaca mali kurumları kurtarmak için art arda kurtarma paketlerinin hazırlandığı ve uygulamaya konduğu yıl olacaktır. Her bir kurtarma eyleminin ardından olumlu yönde yeni tahminler yapılacaktır. Hükümetler, yeniden yeni, acil tedbirler alacaklar. Bu tedbirlerin çoğu da “ulusal” sermayeyi koruma kararlarından oluşacaktır. Her kriz döneminde böyle olur. İşlerin iyi gittiği dönemde dünyanın her yanına yayılan, yani küreselleşen; uluslararasılaşan, azami getiri için dünyayı sürekli dolaşan mali sermaye, “evine”, “ulusal” emin liman olarak gördüğü ülkeye geri döner. Geriye ise küreselleşme, uluslararasılaşma adına yıkıntı kalır.

Gelişmeler, 2008 yılının uluslararası sermaye, özellikle de bankalardaki ve spekülasyon alanındaki sermaye açısından bir felaket yılı olacağını göstermektedir.

Açık ki Amerikan banka sektörü tarihinin en büyük çöküşünü yaşayacaktır. (Wall-Street-işletmelerinin hemen hepsi daha şimdiden yara almış durumdalar). Bu durum kaçınılmaz olarak Amerikan reel üretimini de etkileyecektir. Amerikan ekonomisindeki bu gelişmelerin dünya ekonomisini etkilemeyeceğini düşünmek saflık olur.

Sürekli büyüyen Çin ekonomisi krizi soğutucu bir rol oynamaktadır. Ama bu soğutuculuk da sınırlıdır.

2008 yılında “yükselen ülkeler” de dâhil bütün ülkeler, farklı düzeyde de olsa bu krizden etkilenecekler. Zaten birçoğu daha şimdiden bu krizin etkisi altındalar. Çok büyük bir olasılıkla mali kriz, 2008 yılında dünya çapında reel sektörü etkileyecek ve ekonomik krizin patlak vermesinde tetikleyici bir rol oynayacaktır.
2008 yılında bir kısım “anlı-şanlı” Amerikan ve Avrupa bankalarının ve mali kurumların el değiştirmesi büyük bir olasılıktır.

Şüphesiz ki hangi biçiminde olursa olsun mali kriz, ekonomik kriz değildir. Ekonomik kriz reel sektörde; üretim sektöründe patlak veren krizdir. Fazla/aşırı üretim krizi denen ekonomik krizin patlak vermesinde mali alandaki kriz tetikleyici bir rol oynar. Mali kriz (banka-kredi, spekülasyon) ekonomik krizin refakatçisidir, ama patlak vermesinin nedeni değildir. Mevcut mali krizin reel üretimi etkilemeyeceğini düşünmek ancak en fazlasıyla burjuva iktisatçıların işi olabilir.

Gelişen mali krizin etkisinin dünya reel üretiminde şimdilik pek görülmemesi doğaldır. Bu etki kendini sonradan gösterecektir. Ama daha şimdiden Amerikan inşaat sektörü doğrudan bu krizin etkisi altındadır.

Dünya sanayi üretimi verileri önde gelen ekonomilerin farklı bir gelişme içinde olduklarını göstermektedir (2000-2004 dünya ekonomik krizinden sonrasını göz önünde tutuyoruz):

Amerikan sanayi üretimi 2000=100 bazında 2004’ten 2005’e yüzde 3,2 ve 2005’ten 2006’ya da yüzde 3,9 oranında büyüdü. Ama 2007’den itibaren büyüme oranları düşmeye başladı. Toplam sanayi üretimindeki bu gelişme imalat sanayi üretiminde daha belirgindir. İmalat sanayinde üretim 2007’nin Ocak ayından Şubat ayına yüzde 0,1 oranında daralmıştır. Şubat ayından Mart ayına yüzde 0,7, Mart ayından Nisan ayına yüzde 0,3, Nisan ayından Mayıs ayına yüzde 0,1, Mayıs ayından Haziran ayına yüzde 0,6, Haziran ayından Temmuz ayına yüzde 0,8 oranlarında büyümüştür. Ama Temmuz ayından Ağustos ayına yüzde 0,3 oranında daralmıştır.
Veriler Amerikan sanayi üretiminde 2006’ya göre 2007 yılında büyüme oranlarının sürekli küçüldüğünü ve üretimin durma noktasına geldiğini göstermektedir.

Japon sanayi üretimi 2000=100 bazında 2004’ten 2005’e ancak yüzde 1,2 oranında ve 2005’ten 2006’ya da yüzde 4,5 oranında büyüdü. Şubat-Temmuz arasında mutlak küçülen sanayi üretimi, diğer aylarda dengesiz ve önemsiz oranlarda büyüdü.
Verilerin gösterdiği gibi Japon sanayi üretimi 2007 yılı itibariyle durgunluk içindedir.

Alman sanayi üretimi
2000=100 bazında 2004’ten 2005’e yüzde 3,3 oranında, 2005’ten 2006’ya da yüzde 5,8 oranında büyüdü.
Sanayi üretimi Mart-Haziran arasında mutla küçülmüş ve diğer aylarda önemsiz oranlarda artmıştır.

Fransız sanayi üretimi
2000=100 bazında 2004’ten 2005’e yüzde 0,2 ve 2005’ten 2006’ya da yüzde 0,4 oranında büyüdü. Sanayi üretimi 2007’nin bazı aylarında mutlak küçülmüştür, ama genel olarak yüzde 0,2 ila yüzde 1 arasında büyümüştür.
Fransız sanayi üretimindeki gelişme, bu ekonominin durgunluk içinde olduğunu göstermektedir.

İngiliz sanayi üretimi 2000=100 bazında 2004’te yüzde 2,9, 2005’te yüzde 4,8 ve 2006’da da keza yüzde 4,8 oranında mutlak küçüldü. İngiliz sanayi üretimi 2007 yılı sonu itibariyle 2000 yılındaki üretim seviyesine dahi ulaşamamıştır.
İngiliz sanayi üretimindeki bu kriz, 2007 yılında da devam etmiştir.

İtalyan sanayi üretimi 2000=100 bazında 2005’te yüzde 4,1 ve 2006’da da yüzde 1,6 oranında mutlak küçüldü. 2007 yılı itibariyle bu ülkede sanayi üretimi 2000’deki seviyesine ulaşamamıştır.
Bu veriler İtalyan ekonomisinin de kriz içinde olduğunu göstermektedir.

Veriler 2000-2004 dünya ekonomik krizinden bu yana Fransa’da, İtalya’da ve İngiltere’de sanayi üretiminin sürekli durgunluk ve kriz içinde olduğunu görmektedir.

OECD ekonomileri 2000=100 bazında ve bir yıl öncesine göre 2004’te yüzde 3,5, 2005’te yüzde 2,1 ve 2006’da da yüzde 4,3 oranında büyümüştür.

Toplam sanayi üretimi, 15 ülkeli AB, Avro Alanı, OECD-Avrupa, OECD (toplam) ve G-7 ülkeleri bazında 2004 2006 arsında ve 2006 yılının ilk çeyreğinden 2007 yılının ilk çeyreğine sürekli büyümüştür. Ama 2007 yılı itibariyle sanayi üretiminin büyümesinin giderek yavaşladığını görmekteyiz.

Hindistan sanayi üretimi 2000=100 bazında 2004’te yüzde 24,5, 2005’te yüzde 34,4 ve 2006’da da yüzde 48,5 oranında, bir önceki yıla göre de 2005’te yüzde 7,8 ve 2006’da da yüzde 10,5 oranında büyümüştür.

Rus sanayi üretimi 2000=100 bazında 2004’te yüzde 21,9, 2005’te yüzde 26,7 ve 2006’da da yüzde 32,7 oranında, bir önceki yıla göre de 2005’te yüzde 3,9 ve 2006’da da yüzde 4,7 oranında büyümüştür.

Çin sanayi üretimi 2000=100 bazında 2004’te yüzde 67,8, 2005’te yüzde 94,5 ve 2006’da da yüzde 124,4 oranında ve bir yıl öncesine göre de 2005’te yüzde 15,9 ve 2006’da da yüzde 15,4 oranında büyümüştür.

Bu veriler İngiliz, Fransız, İtalyan ekonomilerinin kriz, ABD, Japonya ve bir bütün olarak AB ekonomilerinin durgunluk ve “yükselen ekonomi”lerin de durgunluk ve kriz içinde olmadıklarını göstermektedir.

Mevcut mali krizin tetiklemesiyle bir bütün olarak dünya ekonomisinin krize girip girmeyeceğini bilemeyiz. Ama gelişme bu yönde.

Yeni bir fazla üretim krizi patlak verdiğinde bunun, tahribatı ağır olmayan, büyük uluslararası tekelleri pek etkilemeyen kısmi bir dünya krizi olup olmayacağı, Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya gibi ülke ekonomilerini de krize sürükleyip sürüklemeyeceğini veya belirtilen son dört ülke ekonomilerinde görülen büyüme dinamiğinin yeni bir dünya ekonomik krizini şimdilik önleyip öneyemeyeceğini (erteleyip ertelemeyeceğini) bilemeyiz.

Her halükarda 2008’de kapitalist sistemin politik/sosyal ve ekonomik çelişkileri dünya ölçeğinde keskinleşecektir. Dünya mali piyasalarındaki yaşanan altüst oluşun, bu mali krizin, konjonktürel bir sorun olmadığı tartışma götürmez. 2007’nin ortalarında bu yana dünya çapında görülen “kredi yetersizliği” dünya kapitalist sistemi çarkının dönmesini oldukça olumsuz etkilemektedir. Dünya ekonomisinde son krizden bu yana ekonomik kriz döneminde geçici olarak çözülen çelişkilerin yeniden keskinleşmeye başladığı tartışma götürmez. Bu gelişme daha şimdiden uluslararası politikayı istikrarsızlaştırmaktadır, emperyalistler arası çelişkileri keskinleştirmektedir.

Şimdiki etkisiyle mali kriz önde gelen emperyalist ülkelerin korumacı tedbirler almasına yol açmıştır. Yeni bir fazla üretim krizinin patlak vermesi durumunda bu türden tedbirler kapsamlaştırılacaktır ve “ulusal” sermayesini koruma derdine düşen ülkeler arasında çelişkiler keskinleşecektir.

Yeni bir fazla üretim krizinin emperyalist küreselleşmeyi nasıl etkileyeceğini göreceğiz.

2008 yılı dünya ölçeğinde işsizlerin sayısının ve işçi sınıfı ve emekçi yığınların eylemlerinin artacağı bir yıl olacaktır.
Kapitalist dünya ekonomisi, yeni bir fazla üretim krizinin değil, mali krizin başlangıç aşamasındadır. Mali piyasalardaki gelişmeler bu krizin doruk noktasında birkaç ay sonra ulaşacağını göstermektedir.