deneme

10 Kasım 2018 Cumartesi

"KRİZ MRİZ YOK, İNANMAYIN, HEPSİ MANİPÜLASYON"


KRİZ MRİZ YOK, İNANMAYIN, HEPSİ MANİPÜLASYON

EKONOMİNİN GÜNCEL SEYRİ (II)

Kriz kavramı çok, ama pek çok kolay kullanılıyor. Tamam, şunu anlıyorum; sorunun teorik muhtevasına, kapitalist sistemin iç çelişkilerine vakıf olmayanların, kendilerine göre ekonomide her olumsuz gelişmeyi kriz olarak tanımlaması anlaşılır. Bu türden olup da teori adına, sınıf adına, ideoloji adına; veya toplamında Marksizm-Leninizm adına görüş açıklayanların sayısı bu topraklarda hiç de az değildir. Ama bunların; ideolojik, sınıfsal, örgütsel, teorik duruştan ve mücadeleden bahsedenlerin kriz kavramını çok kolay kullanmaları oldukça düşündürücüdür. Bunun birçok nedeni olabilir, ama başlıca nedenler şunlar olabilir: Ya bunlar -bunlar örgütlü olanlardır- kapitalist sistemin siyasi yapısıyla baş edemeyecekleri düşüncesinden hareketle sistemi yıkma umutlarını krize bağlamışlardır ve bu nedenle kriz patlak verir Erdoğan giderde ısrar ediyorlar veya da Marksist kriz kavramının da birtakım nesnel yasaları içerdiğinden, daha genel anlamda ifade edersek; kapitalist ekonominin nesnel yasalarının olduğundan ve sermaye çevriminin de bu nesnel yasaların bir yansıması olduğundan bihaberler. Kriz veya değil, ne derseniz deyin, sermaye kendi yolunda ilerler. Önemli olan o yolu; sermayenin hangi yolda hareket ettiğini; çevriminin hangi aşamasında olduğunu anlamaktır. Bunun için de oldukça can sıkıcı, şevk kırıcı verileri ele almanız ve yüzde şu kadar arttı, yüzde şu kadar daraldı türünden açıklamalar yapmanız gerekir. Hele hele bir ekonomik krizin başlangıcından, ilk göstergelerinin analizinden bahsediyorsanız, o sıkıcı işten hiç kurtulamazsınız. Ama başka bir yol da yok değil: Kısa yolu, istatistiğin de bir bilim olduğunu reddedip, kolaycılığı seçip, önsel olarak herkesin kendiniz gibi düşündüğünden hareketle o sıkıcı işi atlarsınız ve burjuva basında işinize geleni alırsınız, bir de bunu uluslararası Post-marksist avane sürüsünün Marksizmin içini boşaltan, Marksizm-Leninizmi reddeden “yeni” görüşleriyle birleştirirseniz ekonomide kriz patlak verir ve diktatör gideri açıklamış olursunuz. Laf aramızda şunu da belirteyim; bu memlekette bu görüş son yıllarda, daha doğrusu sınıf mücadelesinde uzaklaşıldıkça sık sık dillendirilmeye başlandı ve hala da, hiçbir şey olmamış gibi savunuluyor. Tecrübe göstermiştir ki, bu türden dehşetli değerlendirmelerin ömrü çok kısadır. Doların TL karşısında hızlı değer kazanmasının ekonomi çökecek, diktatör gidecek umudunu nasıl yeşerttiğini unutmuş olamayız. Şimdi ne olacak? Yeşertilen o “umut”tan geriye ne kaldı? “Umut” yerini kısa zamanda hüsrana bıraktı. Aslında bu düşüncenin arkasında çok parlak bir zeka yatmakta! Düşünebiliyor musunuz, tek taş atmadan, toplumsal değişimi, altüst oluşu gerçekleştirecek özne diye gördüğün sınıfı örgütlemeden diktatörü gönderen, Saray’ını başına yıkan bir anlayış. Peki, dolar 10, 20, biraz da abartalım 30 TL’ye çıkar ve diktatör gider. Sonra ne olacak? İktidara mı geleceksin? Hayır. Aynı içerikli başka söylemlerle başka bir diktatör iktidara gelecek; bu burjuva sınıfın, sermayenin diktatörlüğüdür. Yoksa böyle olmayacak mı?

1 Kasım 2018 Perşembe

BİR DE DÖRTLÜ ZİRVE VARDI - ROJOVA DEVRİMİ TEHLİKEDE!



BİR DE DÖRTLÜ ZİRVE VARDI - ROJOVA DEVRİMİ TEHLİKEDE!

Suriye savaşı, daha doğrusu bu savaşta uzun süren bir durum söz konusu olduğunda insanlar nesnel durumdaki değişimi, olası gelişmeleri ele almaktan imtina etmeye başlıyorlar ve değerlendirmelerin merkezine aktörlerin vücut dilini, çaresizliklerini, mimiklerini vb. koyuyorlar. Bundan da anlaşılıyor ki, o konuda söylenecek fazla bir şey kalmamış ve sanki konunun “hali pür melali”, bizi, aktörlerin “hali pür melali” perspektifi zemininde ilgilendiriyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Aslında bu, genel anlamda “sol”un Suriye savaşı değerlendirmelerindeki “hali pür melali”dir.