“YENİ
KAPİTALİZM” - YENİ YÜZYIL
MAHİR SAYIN POLİTİK
EKONOMİ BİLİMİNİ ALTÜST EDİYOR
Mahir
Sayın “ Feodalizmi top yıktı, kapitalizmi de mürekkep!”
yazısında (21 Haziran
2020, Siyasi Haber) üzerinde
mutlaka durulması gereken konulara da değinmiş. Değinmiş
diyorum, çünkü bir makalede o kadar çok konu ele alınırsa,
ancak onlara değinebilirsin. Mahir
arkadaş da öyle yapmış.
“Önümüzdeki
on yıl bunalım yılları” ara
başlığı altında şunları yazıyor:
“2008
krizi henüz ortada yok iken 2006’da Prof. Dr. Nouriel Roubini,
ABD’de ev kredilerinin geri ödemelerindeki sıkıntılara bakarak
küresel bir ekonomik krizin gelmekte olduğunu haber vermişti.
Şimdi aynı “falcı” 1929 Büyük Buhranı’ndan daha büyük
bir buhranın kapıda olduğunu haber veriyor. Aslında bu laf daha
önce de edildi. Çapı itibariyle 2008 Krizi’nin 1929’dan büyük
olduğu ama müdahaleler sayesinde aynı yıkımın ortaya çıkmasına
imkan verilmediği beyan edilmişti. Ne var ki, bu kez Prof. Roubini
2008’de yapılan müdahalelerle etkisi azaltılan krizin bu kez
aynı biçimde frenlenemeyeceğini ve önümüzdeki bütün bir on
yılı kapsayabileceğini anlatıyor. Anlattıkları bana da makul
göründüğünden ...”
Mahir
Sayın’ın “makul görüp” benimsediği tespitlerin hiçbirisi,
gerçekten hiçbirisi “falcı” diyerek sevimli yapmaya çalıştığı
profesöre
ait değildir. Sıralanan on başlık (1)
2008 krizi öncesinde, kriz sürecinde ve sonrasında sürekli
tartışılan konular olmuştur. Hemen her tartışan da bir
biçimde genel
hatlarıyla aynı görüşleri dile getirmiştir.
ABD
Hazine Bakanlığı'na
ve IMF’ye
danışmanlık yapan
Amerikan
sermayesinin akıl hocalarından birisi olan Prof. Dr. Nouriel
Roubini, kahinlik sayılacak bir iş de yapmamıştır. 2008 dünya
ekonomik krizinin kaçınılmazlığını, geliyor
oluşunu ortaya koyanlar Marksist-Leninistlerdir. Bir kahin, falcı
aramaya gerek yok. Kriz
tespiti kahinlik, falcılık işi değildir; nesnel gerçekler,
gelişmeler ekonominin seyrini ele verir.
Mahir
arkadaşın yazısında bu profesörden ziyade başka konular dikkat
çekici.
“4.
Sanayi Devrimi, yıkım ve çözüm” ara başlığı altında Mahir
Sayın şu tespitleri yapıyor:
“Prof.
Roubini’nin belirtiği 10 yıl aslında süregelen gelişmelerin
normal bir sonucu gibi görünüyor. Zira 2008 krizinin üzerinden 12
yıl geçti ve kriz düzelecek iddialarına inat daha da derinleşerek
devam ediyor.”
Birinci
tespiti: 2008 krizi sonlanmamıştır “daha da derinleşerek
devam ediyor”.
“2008
krizi ... daha da derinleşerek devam ediyor”, “Çünkü artık
20. Yüzyıl kapitalizmi sermaye birikimini devam ettirme yeteneğini
kaybetti.”
İkinci
tespiti: 21. yüzyılda ”sermaye birikimini devam ettirme
yeteneği”nden yoksun bir kapitalizmle karşı karşıyayız.
Sermayenin
birikim yeteneği kazanmak için sürdürdüğü 100 yıllık serüven
sonlanıyor:
“Her
şey geçen yüzyılın başındaki gelişmeleri anımsatıyor.
Serbest rekabetçi kapitalizm gelebileceği son noktaya kadar gelip
derin bir bunalım içine sürüklenmiş (1873-1896 Büyük Bunalımı)
sömürgecilik sayesinde kendisine bir kanal açmış görünürken o
da kısa zamanda tükenmiş ve dünya pazarlarının yeniden
paylaşımı zorunlu bir hale gelmişti. Çözüm, 2. Sanayi
Devrimi’nin derinleştirilmesi, 1. Paylaşım Savaşı, sosyal
demokrasinin ihaneti, faşizm, 1929 Büyük Bunalımı ve 2. Paylaşım
Savaşı oldu.
Yıkılanlar
yıkıldı; dünya pazarı ayakta kalabilenlerin oldu ve kapitalizm
reel sosyalizmle rekabet içerisinde yeniden atağa geçti; ve
nihayet 3. Sanayi Devrimi ile birlikte de sosyalizmin kalıntılarından
da kurtularak tek kutuplu dünya, tarihin sonu, demokrasi, barış,
refah derken diktatörlükler, faşist akımların büyümesi,
vekalet savaşları, servetin daha az elde toplanması, toplam
gelirden çalışanların aldığı payın azalması ile 2008’e
kadar geldi.”
Üçüncü
tespiti: Kapitalizmde sermaye birikimi ancak “sanayi
devrim”leriyle gerçekleştirilebilir.
“Kapitalistlerin
bu krizi aşabileceklerini iddia ederken gördük ki, tarih 20.
Yüzyılın ilk yarısında olanları sanki tekrarlıyor. Benzerlik
aslında bir tesadüf değil; zira kapitalizmin 20. Yüzyıla ait
sermaye birikim modelleri işlemez oldu.”
Dördüncü
tespiti: Kapitalizmde sermaye birikim modelleri vardır.
“Kapitalizmin 20. yüzyıla ait sermaye birikim modelleri işlemez
oldu.”
“Kapitalizm
her yerde kapitalizm olduğundan gittikleri yerlerde de aynı yasalar
işlemekteydi. Kendi ülkelerindeki durumda da herhangi bir değişim
olmazken gidilen ülkelerde de kar oranları artık ilk gittikleri
noktada kalmamış, aşağı doğru bir seyre başlamıştı.
Bunlardan en önde giden gelişmekte olan ülkeler kısa zaman
içerisinde “orta
gelir tuzağı”
denilen kapana kısıldılar. Artık kar oranları bir kez daha dünya
çapında düşme eğilimine girmişti ve bunun yarattığı gerilim
2008 finansal kriziyle patladı.
Aslında
dünya burjuvazisi ne olduğunu elbette ki, herkesten iyi biliyordu
ve onun için de bu krizin cereyan ettiği tarihler etrafında yeni
bir sermaye birikim modelinin geliştirilmesinin peşine düşülmüştü.
Krizden üç yıl sonra Almanya Endüstri
4.0
diye
adlandırdığı yeni kapitalizmin dayanacağı temeli dünyaya
sundu. Aynı tür programlar başka adlarla bütün metropol
ülkelerinde de dillendirilmekteydi.”
Beşinci
tespiti:
21. yüzyıl “yeni
kapitalizm”in
yüzyılıdır ve “yeni
kapitalizm”
ancak ve ancak “yeni
bir sermaye birikim modelinin geliştirilmesi”yle
mümkün olacaktır. Bu birikim modeli de ifadesini “Endüstri
4.0”da
bulmaktadır.
Şimdi
bu tespitlere sırayla bakalım:
Birinci
tespiti: 2008 krizi sonlanmamıştır “daha da derinleşerek
devam ediyor”.
Mahir
arkadaş Marksist-Leninist kavramlara yabancı olan birisi değildir.
Ekonomik kriz, klasik kavramla ifade edecek olursak fazla üretim
krizini Marks’ın Kapital’de nasıl açıkladığını; bu kriz
konusunda Engels’in, Lenin’in, krizin aşamalarındaki değişim
konusunda Stalin’in analizlerini bilmiyor olamaz diye düşünüyorum.
Aynı zamanda fazla üretim krizinin neden dönemsel olarak, belli
aralıklarla patlak verdiğinin, krizin dönemselliğinin sabit
sermaye kıyımıyla doğrudan bağlantı içinde olduğunun ve bir
krizin aşılması ve yeni bir kriz çevriminin başlaması için
maddi değerler üretiminin kriz öncesindeki seviyesini aşmış
olması gerektiğinin de farkındadır diye düşünüyorum.
Marksist-Leninist
politik ekonominin ekonomik
kriz
konusundaki
öğretisi bir kenara atılarak Marksizm-Leninizme
yabancı
anlayış ve
kavramlarla,
Nouriel
Roubini gibi Amerikan sermayesinin bileşeni ve akıl hocalarının
görüşleriyle
ekonomik kriz Marksist-Leninist politik ekonomi zemininde
analiz edilmiş olmaz.
Söz
konusu profesörün aklı fikri balon nerede, hangi alanda şişiyor
ve patlayacaktırda. Onun ufku balon ve köpükle sınırlı. Bunun
ötesinde bu hoca ne dünya sanayi üretiminin ne de tekil ülkelerde
sanayi üretiminin seyrini analiz ederek maddi değerlerin üretimi
bazında kapitalist ekonominin konjonktür hareketini analiz
etmiştir. Etseydi zaten balonun, köpüğün, spekülasyonun maddi
değerler üretimindeki krize doğru gidişin birer göstergesi
olduğunu söylerdi. O, kendisinden bekleneni yapmıştır; ancak
genel geçerli burjuva, küçük burjuva, Post-Marksist çevrelerde
“kahin”liği ile yer bulabilir. Gerçekten buluyor da.
Kapitalizmin kriz içinde debelendiğini, kurtulamayacağını, 2008
krizinden de çıkamadığını, çökeceğini kanıtlamak için
Nouriel Roubini gibilerinden medet umulması çok şaşırtıcı.
Gerçekten çok şaşırtıcı.
Bu
hocanın doğru olmayan veya kendine has olmayan anlayışlarına bu
atıflar neden yapılıyor acaba?
2008
krizi ve sermayenin çevrimsel
hareketi
neyi
gösteriyor?
2008
kriziyle başlayan sermayenin çevrimselliği veya konjonktür
hareketi, 2020 yılında sonlanmıştır. Böylece sermaye, 2008-2020
arasında 12 sene süren konjonktür hareketini tamamlamış, 2020
yılı başında patlak veren yeni bir krizle yeni bir konjonktür
sürecine girmiştir. Bu, sermayenin 2008 krizinden sonraki çevrimsel
hareketidir.
Bir
ekonominin krize girmesinin ve çıkmasının göstergeleri
olmalıdır. Bu giriş ve çıkış ölçülebilir.
Belki
söz konusu profesöre
de
bir faydası olur diye sermayenin 2008 krizinden bu yana konjonktür
hareketini, abc’sine
indirgeyerek ele alalım.
Ekonominin
krize girmesi ve çıkması ölçülebilir; Marksist-Leninist politik
ekonomi sürekli, kriz konusunda esas analiz edilmesi gerekenin ne
olduğunu ve ölçülebilirliğin hangi verilerle yapılabileceğini
ortaya koymuştur. Her kriz sürecinde bu faktörleri tespit etmiş
ve analizini yapmıştır.
Bu
basit hesaplamayı yapmak; maddi
değerler üretimini ölçmek ve bir sonuca varmak
için Dünya Bankası’nın sabit fiyatlar üzerinden sanayi üretimi
ve GSH
verilerini
kullanacağız. İsteyen başka verileri, varsa
söz konusu “kahin” profesörün
verilerini
de kullanabilir. Sonuç aynı
olacaktır. Aşağıdaki
tabloda yer
alan verileri (toplama-çıkartma-çarpma-bölme)
sonuçlarına
göre değerlendirmiş olacağız.
Dünya
GSH’sı ve dünya sanayi üretimi bazında sermaye hareketi
çevrimi (2000yılı sabit fiyatlarına göre, ABD doları) (2)
|
|||
Dünya
GSH
|
Trilyon
dolar
|
Dünya
sanayi üretimi
|
Trilyon
dolar
|
2007
yılı
|
60,5
|
2007
|
17,8
|
2008
yılı
|
61,1
|
2008
|
18,0
|
2009
yılı
|
59,4
|
2009
|
17,1
|
2010
yılı
|
61,4
|
2010
|
18,2
|
2011
yılı
|
62,9
|
2011
|
18,9
|
2012
yılı
|
64,0
|
2012
|
19,3
|
2013
yılı
|
65,3
|
2013
|
19,8
|
2014
yılı
|
66,7
|
2014
|
20,5
|
2015
yılı
|
68,2
|
2015
|
21,0
|
2016
yılı
|
69,4
|
2016
|
21,6
|
2017
yılı
|
71,1
|
2017
|
22,4
|
2018
yılı
|
-
|
2018
|
23,1
|
61,1
trilyon dolar,
59,4 trilyondan dolardan
daha
büyüktür.
61,4 trilyon dolar
da
hem
61,1 trilyon dolardan
hem
de
59,4
trilyon dolardan
daha
büyüktür.
61,1 trilyon dolar,
59,4 trilyon dolardan
1,7
trilyon dolar
kadar
büyüktür. 61,4 trilyon dolar,
59,4
trilyon dolardan
2,2
trilyon dolar
kadar
ve 61,1 trilyon
dolardan da 0,3 trilyon dolar kadar
büyüktür.
2010
sonrasında 61,4 trilyon dolar giderek artmıştır; 61,4 trilyon
dolarlık üretim, 2008 ve 2009’daki miktarın gerisine
düşmemiştir. Büyümenin sürekli olduğunu göstermek için
2017’ye kadarki verileri de tabloya dahil ettim. Tablo, dünya
GSH’sının -sabit fiyatlar üzerinden- 2010’dan sonra sürekli
arttığını göstermektedir. Bu artıştaki süreklilik,
ekonominin krizden çıkması anlamına gelir.
18
trilyon dolar, 17,1 trilyon dolardan büyüktür,
ama 18 trilyon dolar 18,2 trilyon dolardan
küçüktür. 2010 sonrasında 18,2 trilyon dolar
giderek artmıştır; 18,2 trilyon dolar, 2008 ve 2009’daki
üretimin gerisine düşmemiştir. Büyümenin sürekli olduğunu
göstermek için 2018’e kadarki verileri de tabloya dahil ettim.
Tablo, dünya GSH’sının -sabit fiyatlar üzerinden- 2010’dan
sonra sürekli arttığını göstermektedir. Bu artıştaki
süreklilik, ekonominin krizden çıkması
anlamına gelir.
Tablodan
çıkan iki sonuç:
1-
Dünya GSH hesaplaması bazında kriz öncesi (2008) dünya GSH’nın
en yüksek seviyesi 2010’da aşılıyor.
2-
Dünya sanayi üretimi bazında kriz öncesi (2008) en yüksek üretim
seviyesi 2010’da aşılıyor:
Ya
Prof.
Dr. Nouriel Roubini gibilerinin balon, köpük, hayali sermaye,
spekülasyon hesaplarına göre kriz değerlendirmesi yaparsınız
veya da maddi değerler üretimindeki gelişmeyi kıstas alarak kriz
değerlendirmesi yaparsınız.
Bir
tarafta nesnel gerçeklik, diğer taraftan da ekonominin nesnel
yasalarından anlamayan Nouriel
Roubini
gibileri
duruyor.
Doğrudan
yabancı sermaye yatırımlara göre dünya ekonomisinin seyri:
Yıllar
|
Miktar (Milyon dolar)
|
%
artış-eksiliş - 2008 = 100 (3)
|
2008
|
1 818 834
|
100
|
2009
|
1
221 840
|
67,2
|
2010
|
1
422 255
|
78,2
|
2011
|
1 700 082
|
93,5
|
2012
|
1 330 273
|
73,1
|
2013
|
1 451 965
|
79,8
|
2014
|
1 403 865
|
77,2
|
2015
|
2 041 770
|
112,3
|
2016
|
1
983 478
|
109,1
|
2017
|
1 700 468
|
93,5
|
2018
|
1
495 223
|
82,2
|
2019
|
1 539 880
|
84,7
|
Doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarının seyri, sanayi üretiminde olduğu
gibi ekonominin durumunu o an için göstermeyebilir. Yukarıdaki
grafikte bu türden sermaye yatırımlarının 2008’deki en yüksek
seviyesini ancak 2015’te aşabildiğini ve 2017, 2018 ve 2019
yıllarında 2008’deki seviyesinin gerisine düştüğünü
göstermektedir. Bu grafik, kriz olgusundan ziyade dünya
ekonomisinin nasıl kırılgan olduğunu göstermek bakımından
önemlidir.
İşin
abc’si bu. Sabit fiyatlar üzerinden maddi değerler üretimi 2008
krizinin aşılmadığını göstermiyorsa neyi gösteriyor? Veya bir
ekonominin krizden çıkmasının temel kıstası nedir?
Yani
Mahir arkadaş, 2008 krizi sürecinde korkunç boyutlarda sabit
sermaye kıyımı ve yeni yatırımların yapılmadığını mı
iddia ediyor?
Dünya
ekonomisi 2008 krizi sonrasında belli bir canlanma aşamasından
inişli-çıkışlı durgunluk aşamasına ve bu aşamanın sonunda
da yeni bir kriz aşamasına geçmiştir. Böylece yeni bir çevrim
başlamış oldu.
İkinci
tespiti: 21. yüzyılda
”sermaye
birikimini devam ettirme yeteneği”nden
yoksun bir kapitalizmle karşı karşıyayız.
Aslında
bu, kapitalizmi hiç anlamamak demektir. Veya Marks’ın analiz
ettiği kapitalizmi hiç anlamamak demektir. Marks, “sermaye
birikimini devam ettirme yeteneği”nden yoksun kalacak bir
kapitalizm analizi yapmamıştır. Kapitalizm,
süreklilik arz eden formasyon dönüşümlerine tabidir; birikim
biçiminin genel çerçevesinde
ve regülasyonunda sürekli bir değişim söz konusudur. (Erken
kapitalizm, tekelci devlet kapitalizmi, neoliberalizm vb.) Bu
nedenlerden dolayı kapitalizm, “kaskatı
bir kristal olmayıp, değişebilen ve sürekli olarak değişen bir
organizmadır” (4)
Kapitalizmin
sermaye birikimi yeteneğini kaybetmesi, artı değer üretme
yeteneğini kaybetmesi anlamına gelir. Bu hale gelmiş kapitalizm,
çökmüş kapitalizmdir; üretim biçimi olarak varlığı sonlanmış
kapitalizmdir. Marks, Kapital’de böyle bir kapitalizmin analizini
yapmıyor.
“Artı
değerin sermaye olarak kullanılmasına veya artı değerin
sermayeye dönüştürülmesine sermaye birikimi denir” (5).
Mahir
arkadaş, artı değer artık sermaye olarak kullanılmıyor veya
kullanılamıyor ve artı değer artık sermayeye dönüştürülmüyor
veya dönüştürülemiyor diyor. Bu konuda yalnız değil; Bu
anlayışla kapitalizmi çökerten o kadar çok çevre var ki,
saymakla bitmez. Ancak, burada unutulmaması gereken bir nokta var:
Marks sermayenin birikim sürecini analiz ederken iki
aşamadan/momentten veya iki birikim sürecinden bahseder:
Birincisini
sermayenin basit yeniden üretimi, ikincisini
de sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi. İlkinde
yeniden üretim yerinde sayar;
sadece kullanılmış/tüketilmiş üretim ve tüketim araçları
yeniden temin edilir (yerine konur) ve artı değerin tamamı da
kapitalist tarafından kişisel ihtiyaçları için tüketilir. Bu
süreç kendini hep aynı seviyede yeniler. İkincisinde
yeniden üretim asla yerinde saymaz. Üretim süreci genişletilmiş
aşama olarak devam eder. Genişletilmiş yeniden üretimde
kapitalist, artı değerin bir kısmını kendi kişisel
harcamalarına ayırır (Marks
buna gelir der),
diğer kısmı ise birikime;
yani eski sermayeye eklenen sermayeye dönüşür.
Bu
süreç, dün de bugün de değişmemiştir, değişmeyecektir de.
Aksi taktirde artık dünyamızda Marks’ın tanımladığı bir
kapitalizm, sermaye
birikimi yoktur; başka bir kapitalizm vardır ve bu kapitalizmin de
Marks’ın tanımladığı sermaye birikimine göre hareket etmiyor
demektir. Mahir arkadaş bunu kast ediyorsa, açık açık
söylemelidir.
”Sermaye
birikimini devam ettirme yeteneği”nden yoksun kapitalizm, artı
değer üretiminden yoksun kapitalizm demektir. Mahir arkadaşın
böyle bir anlayışı savunduğunu düşünmüyorum.
Diğer
tespitlerine gelince:
Üçüncü,
dördüncü ve beşinci tespitleri birbirlerini tamamlıyorlar. Bu
nedenle bunları beraber ele almak gerekir.
Üçüncü
tespiti: Kapitalizmde sermaye birikimi ancak “sanayi
devrim”leriyle gerçekleştirilebilir.
Dördüncü
tespiti: “Kapitalizmin 20. yüzyıla ait sermaye birikim
modelleri işlemez oldu.” Yani
şu anda 12. yüzyılda olduğumuz için işlemez, batmış, çökmüş
bir kapitalizmle karşı karşıyayız.
Beşinci
tespiti:
21. yüzyıl “yeni
kapitalizm”in
yüzyılıdır ve “yeni
kapitalizm”
de
ancak
ve ancak “yeni
bir sermaye birikim modelinin geliştirilmesi”yle
mümkün olacaktır. Bu birikim modeli de ifadesini “Endüstri
4.0”da
bulmaktadır.
Bu
durumda:
-Marks’ın
analiz ettiği kapitalizm artık
tarihe karışmıştır.
-“Sanayi
devrimi”
olmaksızın sermaye birikimi olmaz; 21. yüzyıl “yeni
kapitalizm”in yüzyılıdır, bu “yeni kapitalizm” de ancak ve
ancak “Endüstri 4.0” diye tanımlanan “sanayi devrimi”
zemininde var olabilir.
O
zaman önce, sanayi devrimi ve “birikim modeli” yerine kullanılan
“sanayi devrimi”yle ifade edilen teknolojik devrim kavramlarına
bakalım.
Teknolojik
devrim, sanayi devrimiyle eş anlamlı kullanılamaz.
Sanayi
devrimi: “John
Wyatt 1735’te iplik makinasını icat ettiğinde ve onunla birlikte
18. yüzyılın sanayi devrimini ilan ettiğinde...18. Yüzyılda
sanayi devriminin çıkış noktası...iş makinasıdır”
(6).
Sanayi
devrimi sonucunda kapitalizmin iki ana sınıfı doğmuştur; İşçi
sınıfı ve kapitalist sınıf. Sanayi devrimi üzerinden kapitalist
sınıf kendi mezar kazıcılarının oluşmasını sağlamışlardı.
“İngiltere
için 18. yüzyılın en önemli sonucu, proletaryanın oluşmasıydı.”
(Marks)
Sanayi
devrimi derken Marks, bu kavramın içeriğini sadece teknolojik
gelişmeyle;
üretimin
teknik
yanıyla açıklamıyordu. Marks, sanayi devriminin sınıf
ilişkilerinde altüst edici etkisini önplana çıkartıyordu.
Teknolojik
devrim ile sanayi devrimini eş anlamlı kullanmak, her iki kavram
arasındaki farkın görünmez kılınmasını beraberinde getirir;
kavramların içeriğini birbirine karıştırır. Burjuvazi daha
ziyade 1900’dan sonrası için 2. sanayi devrimi kavramını
kullandı. Elektrik ve seri üretim; yani yeni teknoloji elektriğin
yoğun kullanımını ve seri üretimi sağladı. Burjuvazi 3. bir
sanayi devriminden bahseder oldu 1970’den sonra. Bunun nedeni de
mikro-elektroniğin yoğun kullanılmasıdır (7). Burjuvazi
şimdilerde ise 4. bir sanayi devriminden bahsetmektedir.
Marks,
kapitalizmde sanayi devrimi ve üretimin ve buna bağlı olarak
toplumsal ilişkilerin sürekli devrimci altüst oluşu arasında
farkın olduğunu anlatmaya çalışır.
“Burjuvazi
üretim araçlarını, yani üretim ilişkilerini ve yani tüm
toplumsal ilişkileri sürekli devrimcileştirmeden var olamaz...
Üretimin sürekli altüst oluşu, bütün toplumsal durumların
kesintisiz sarsıntıya uğratılması, sürekli çalkantı ve
güvensizlik, burjuva dönemi tüm ötekilerden ayırt eden
niteliklerdir.”(8).
Marks,
sanayi devrimi - teknolojik devrim ve toplumsal ilişkiler arasındaki
bağı böyle kuruyor. Ancak bu anlayış her “Marksist”, her
“Marksist-Leninist” tarafından kabul görmüyor. Daha ziyade
geçen yüzyılın ‘70’li yıllarından bu yana
Marksizm-Leninizme sirayet eden ve bugün son derece doğal sayılan
Marksizm-Leninizme yabancı birtakım kavramlar üzerinden ekonomi
analizleri yapılabilmektedir. (Bu sadece ekonomiyle de ilgili
değildir. Yaşamın bütün alanlarında kavram kargaşasını
görüyoruz). Bu bağlamda “sermaye birikim modeli” kavramıyla
bugün kapitalimin neden var olamayacağı ve hangi koşullarda var
olabileceği açıklanmaya çalışılıyor. Açık ki, Mahir
arkadaşın da dile getirdiği gibi, kapitalizm ancak günün
koşullarına uygun bir “sermaye birikim modeli”
ortaya çıkartabilirse varlığını sürdürebilir, çıkartamazsa
işi bitmiş demektir; çökecektir, yok olacaktır vs.
Ancak,
yukarıda belirttiğim gibi kapitalizmin varlığını devam
ettirebilmesi için sermaye birikimini; genişletilmiş yeniden
üretimi gerçekleştirmesi gerekir. Ne diyordu Marks? “Artı
değerin sermaye olarak kullanılmasına veya artı değerin
sermayeye dönüştürülmesine sermaye birikimi denir.” Bu da
ancak ve ancak genişletilmiş yeniden üretim sürecinde elde
edilebilir. Mahir arkadaş ve onun gibi düşünenler önce sermaye
birikimini sağlamak için elzem olan genişletilmiş yeniden
üretimin artık mümkün olmadığını söylemeleri gerekir. Yani,
kapitalimin üretme, artı değer elde etme ana damarlarının
tıkandığını; artı değer üretemediğini, Harvey-vari anlayışla
ifade edecek olursak varlığını ilkel birikimle sürdürmek
zorunda kaldığını veya Roza Luksemburg’la ifade edecek olursak
sanayi merkezleri ile çevre (sanayinin olmadığı ülkeler)
arasındaki ürün, hammadde mübadelesi sonlandığı için artık
sermaye birikimi gerçekleşmiyor; genişletilmiş yeniden üretim
tarihe karıştı demeleri gerekir. Aslında Mahir arkadaş bazen de
Luksemburg-vari yazıyor. “Kapitalizm her yerde kapitalizm
olduğundan gittikleri yerlerde de aynı yasalar işlemekteydi. Kendi
ülkelerindeki durumda da herhangi bir değişim olmazken gidilen
ülkelerde de kar oranları artık ilk gittikleri noktada kalmamış,
aşağı doğru bir seyre başlamıştı.” Belki
farkında olmadan veya da “orta gelir tuzağı”nı kendine dert
edindiğinden bunları yazıyor. Çevre ülkelerde de kapitalizm
geliştiği için Luksemburg’un kapitalizmin
var olması, sermaye birikiminin sağlanması için merkez-çevre
arasındaki mübadelenin
artık olmadığını anlatıyor Mahir arkadaşımız.
Kapitalizm
sürekli “sermaye birikim modeli” icat
ederek varlığını sürdürmüyor. Dünya proletaryasının büyük
önderlerinden R. Luksemburg’un “birikim modeli” icadı
da işe yaramadı. Ama onun bu hatasını acımasızca kullananlar
işbaşındalar; en azından her ekonomik kriz döneminde
işbaşındalar.
Aslında
kapitalizmin “birikim modeli” aramasına gerek yok;
birikim modeli arayanlar ve icat edenler, kapitalizme varlığını
sürdürmesi için yol ve yöntem gösteriyorlar. Ancak, kapitalizmin
buna ihtiyacı yok. Neden mi yok? Kapitalizm her dönem, her zaman
kendini yenileyebilecek, gerekli, esnekliği gösterebilecek yeteneğe
sahip olduğunu göstermiştir. Kapitalizm, varlığını bu
yeteneğine borçludur.
Dün
olduğu gibi bugün de kapitalizm bu yeteneğini sürekli
sergilemiştir. 19. yüzyılda, 20. yüzyılda ve bugün 21. yüzyılda
da kapitalizm genişletilmiş yeniden üretimini gerçekleştirdiği
için sermaye birikimi sağlayabiliyor.
Sermayenin
sermaye olabilmesi için amacı olan artı değeri üretemediğini
söyleme cüreti olan varsa buyursun, sermaye artık artı değer
üretemiyor ve bundan dolayı da sermaye olmaktan veya Marks’ın
tanımladığı sermaye olmaktan çıkmıştır desin...
Kapitalizmin
varlığını “birikim modeline” bağlamak
genişletilmiş yeniden üretim sürecini; artı değer
üretimi-sermaye birikimi ilişkisini anlamamak anlamına gelir. Hele
hele kapitalizmde sermaye birikimi ancak “sanayi devrim”leriyle
gerçekleştirilebilir demek kapitalizmi hiç anlamamak anlamına
gelir.
Sanayi
devrimi, bir ülkede kapitalizmin geriye dönüşümü mümkün
olmayan süreç içinde kapitalizmin hakimiyeti ile bağlam içinde
ele alınmalıdır. Sanayi devrimleri, İngiltere’de, ABD’de,
Fransa’da feodalizme karşı, ABD’de İngiliz sömürgeciliğine
karşı burjuva devrimler sonrasında gerçekleşmiştir. Almanya’da
devrim yerine uzun süren reformlar sürecinde gerçekleşmiştir (9)
Bugün emperyalist ülkelerin önde gelenleri olan bu ülkelere
yeniden sanayi devrimi yaptırmanın ne anlamı var onu bilemem, ama
bir anlamı olmalı ki, Mahir arkadaş bu konu üzerinde duruyor.
Ancak
teknolojik gelişme bakımından soruna baktığımızda durum şudur.
Ülkeler ve tekeller en modern teknolojiyi ne zaman kullanacaklarına
bizzat karar veriyorlar. Örnek: İçten yanmalı motor
teknolojisinde azami kar elde edildiği müddetçe, Mahir arkadaşın
anlattığı “sanayi:4” hiçbir zaman kullanılmayacaktır.
Unutmamak gerekir ki, kapitalizmde, büyük üretimde tekellerin
elindeki devrimci yenilikler azami kara, işçi sınıfının
sömürüsünün azami arttırılmasına hizmet etmek zorundalar. Bu
olmuyorsa o devrimci yenilikler çekmecede kalmaya mahkumdurlar.
Teknolojik
gelişmeyle kapitalizmde iniş-çıkışları açıklamak; yani
kapitalizmin varlığını “sanayi devrimi” diye tanımlanan
teknolojik yenilenmelere; teknolojik devrime bağlamak insanın
aklına “uzun dalgalar teorisi”ni getiriyor ister istemez.
Nedir
bu “uzun dalgalar teorisi”?
“Uzu
dalgalar“ teorisi kapitalizmin kendiliğinden çökeceği hesabı
üzerine kurulmamıştır. Ama aynı zamanda devrim hesabı üzerine
de kurulmamıştır. “Dalga“nın iniş ve yükselişine göre
işçi sınıfına surfing yaptırır, ama devrim yaptırmaz.
Uzun
dalgalar teorisinin önemi nedir?
Kapitalist
ekonominin sorunlarına çare bulmakta zorlanan ve iflas etmiş olan
burjuva politik ekonomi krizdedir, çaresizdir. Bu nedenle
kapitalizme ömür biçmeyen her teoriye sarılmaktadır. Bu nedenle
“uzun dalgalar teorisi”ni güncelleştirmiştir. Bu çabasında
burjuva politik ekonomi en büyük desteği bir kısım troçkist
çevreden ve küçük burjuva akımlardan almaktadır.
Özellikle Keynesçi uygulamaların sona erdiği 1970’li yıllardan bu yana üretilen veya yeniden canlandırılan hiçbir teori, kapitalizmin krizine çare olamamıştır. Neoliberal tezler, Sovyet revizyonizminin çöküşüne eşlik eden yoğunlaştırılmış küreselleşme propagandası ve bu merkezde oluşturulan sayısız küreselleşme teorisi ne kapitalizmin ebediliğini ve ne de Marksizm’in öldüğünü kanıtlayabilmiştir.
Ekonomik
kriz ortamı, teori arayışını daha da yoğunlaştırmıştır.
Her zaman olduğu gibi bu kriz döneminde de (2008 krizi) malum
teori; kapitalizmin kendiliğinden çökeceği teorisi umutsuz
“radikal sol” tarafından; yani şu oldukça keskin “Marksist”
küçük burjuva tarafından bir daha teori piyasasına sürülmüştür;
bunların bir kısmı kapitalizmi çökertirken, bir kısmı 20-30
senelik bir ömür biçmiş, Nelte gibi perişanlar da bir taraftan
kapitalizmin kendiliğinden çöktüğünü açıklarken, diğer
taraftan da –ne olur ne olmaz diye düşünmüş olabilirler- bu iş
“daha ne kadar sürer” diye sormak zorunda kalmışlardır. Ama
günün en akıllıları ise uzun dalgalar teorisinin savunucuları
olmuştur. Bunlar emperyalist burjuvazinin takdirini kazanmış
saygın unsurlar olmuşlardır. Emperyalist merkezlerde; düşünce
üretme fabrikalarında, üniversitelerde hiç kimsenin anlamayacağı
birtakım formüllerin, ipe sapa gelmez kanıtların eşliğinde uzun
dalgalar teorisi uzun uzun anlatılmaya başlanmıştır. Çünkü bu
teori nihayetinde kapitalizme ebedilik vermektedir. Şimdiye kadar
hiçbir burjuva teori bunu başaramadı, ama uzun dalgalar teorisi,
en azından lafta da olsa başardı. Emperyalist burjuvazinin oluk
oluk para akıtarak ayakta tuttuğu hiçbir iktisat kurumu, hiçbir
ekonomisti doğru analiz yapamadı; tahminlerini kısa bir zaman
sonra düzeltmek ve düzeltilmişi yeniden düzeltmek zorunda kaldı.
İnanırlıkları kalmadı. Tam da böyle bir zamanda uzun dalgalar
teorisi, kapitalizmin imdadına yetişti: Alçalan dalgayı yükselen
dalga takip eder; yükselen dalgayı alçalan dalga takip eder,
alçalan dalgayı yeniden yükselen dalga takip eder ve bu ebediyen
böyle gider. Uzun dalgalar teorisi nihayetinde bunu söylüyor. Yani
her çıkışın bir inişi veya her inişin bir çıkışı vardır
esprisi, uzun dalgalar teorisidir.
Uzun dalgalar teorisi, öyle sınıf mücadelesiyle falan ilgili değildir; kapitalizm bir çevriminden diğerine geçer; alçalan dalga aşamasındaysa yükselen dalga aşamasına geçer veya tersi, ama her halükarda bu böyle devam eder gider; sürekli gelişim, yükselme içindedir; bazen bir adım geri atar (alçalan dalga), sonra bir adım ileri atar (yükselen dalga); bu arada işçi sınıf da devrim yapacağı yerde dalganın iniş ve çıkışına göre “bir o yana bir bu yana” surfing yapar. Bütün toplum, kötü günleri (alçalan dalga) iyi günlerin (yükselen dalga) takip edeceğini bildiği için sabırla bekler!
Uzun dalgalar teorisi,
iradecilik ve kapitalist ekonominin nesnel yasaları:
-Kapitalist
ekonomide konjonktürel gelişme; 8-10 senelik çevrimlerin periyodik
olarak sürekli yinelenmesi kapitalist ekonominin yasal bir
yansımasıdır. Bunun böyle olduğu ve başka türlü olmadığı
Marks tarafından kanıtlanmıştır. Ama uzun dalgalarda; 40-60 yıl
süren gelişme eğrilerinde böyle bir yasallık yoktur ve bu
teorinin savunucuları da bunu kanıtlayamamışlardır.
Kondratieff’in konjonktür hareketinde çevrim olarak kabul
edilmesini istediği bu uzun dalgalar, kapitalist ekonominin nesnel
yasaları tarafından belirlenmemektedir; ne bu dalgaların
uzunluğunda ve ne de içsel yapısında kapitalist ekonominin nesnel
yasaları bir rol oynamaktadır. Örneğin yeni ülkelerin, evet
kıtaların işgal edilmesi, yeni hammadde kaynaklarının bulunması,
savaşlar, devrimler uzun dalgalara göre gerçekleşmedi,
gerçekleşmiyor. Ama uzun dalgalar teorisine göre gerçekleşiyor
deniyor; yani kapitalizmin gelişme sürecinde gündeme gelen dış
faktörler, uzun dalgaların karakterini belirleyen faktörler olarak
görülmektedir.”(10)
Ortada
ne “yeni kapitalizm” ne de onun yeni
bir yüzyılı vardır. Doğru
ortada yeni bir yüzyıl var; 21. yüzyıl. Doğrudur, yüzyıl yeni.
Ancak kapitalizm, kapitalist üretim biçimi emperyalist çağında
da olsa hala ve hala kendi iç nesnel yasalarına göre hareket
etmektedir; kendi nesnel
yasalarına göre dönemsel krizlerine girmektedir ve yine kendi
nesnel yasalarına göre krizlerinden çıkmaktadır. Bu gidişatı
değiştirecek olan da sınıf mücadelesi sonucunda bu sistemin
yıkılmasıdır. Alternatif sosyalizm derken onu yıkacak
olan sınıf ve sosyal tabakaların örgütlenmesi gerekir.
Mahir
arkadaşın
dile getirdiği
düşünceler,
göstermeye çalıştığım
gibi, ne yenidir ne de sadece ona özgüdür. Savunduğu düşünceleri
toplamı eklektiktir.
Nouriel
Roubini hayranlığından
giriyor, “uzun dalgalar teorisi”nden çıkıyor. Bu arada Roza
Luksemburg’a uğruyor, burjuvazinin “sanayi
devrimi”
anlayışını içselleştiriyor, yeni bir kapitalizm yaratıyor ve
bunu da “dördüncü
sanayi devrimi”ne
bağlıyor. Ve bu sanayi devrimi (“Endüstri
4.0”)
gerçekleşmezse kapitalizm de biter, sonu gelmiş olur diyor.
Aslından
söylenecek daha çok şey var. Örneğin şu anlayışı yenilir
yutulur cinsten değil:
“...fabrika
ve işyeri adım adım ... cansız emeğin canlısının yerini
aldığı ya da işbirliği içinde çalıştıkları yeni türden
fabrikalara bıraktı. Ama bu da 2008’e kadar sürdü. Çünkü bu
yeni biçim beklenen kar oranlarının sürekli yükselmesini
sağlayabilmesi için bu melezlikten kurtulup tümden cansız emekle
çalışan “fabrika”ya dönüşmek zorunluluğundaydı.”
Mahir
arkadaş makinelere sadece üretim yaptırmıyor, artı değeri de
makinelere ürettiriyor. Ne var ki, bu da yeni bir teori değil.
Geçen yüzyılın ‘70’li yıllarından bu yana savunulan bir
teoridir.
Bu
konuyu da ele almak isterim.
*
Kaynak/Açıklama:
1)“1-
Borç krizi iflasları tetikleyecek; 2- Salgın sağlık
harcamalarını...; 3- Emtia fiyatları ve ücretler düşecek...; 4-
Para birimlerinin değeri düşecek, stagflasyon olacak; 5-
Dijitalleşme işsizliği artıracak, ücretleri düşürecek; 6-
Korumacılık için kısıtlamalar sıkılaşacak; 7- Popülizm
yükselecek; 8- ABD ile ÇİN arasındaki ayrışma şiddetlenecek;
9- Siber savaş ve askeri çatışmalar olabilir; 10- 2030’larda
belki çözülebilir”.
3)
2008-2012
arası: World Investment Reoprt (WIR), 2014, s. 205.
2014-2019
arası: World Investment Reoprt (WIR), 2020, s. 238.
4)
Karl Marks; C. 23
(Kapital, C. I),
s. 16.
5)
Karl Marks; C. 23 (Kapital; C. 1), s. 605.
6)Karl
Marks;
C. 23 (Kapital I), s. 392/393
–
Sanayi
devrimi için bkz.: İ.
Okçuoğlu;
Kapitalizmde Eşitsiz Gelişmenin
ve Rekabetin Tarihi -1, Ceylan yayınları, Şubat 2000.
7)Bkz.:
İbrahim
Okçuoğlu; Kapitalizmin
Tarihi, Sınırsız
Kitap, 2016 Ankara.
8)K.
Marks-F. Engels; C.
4, s. 465, Komünist Manifesto.
9)
İ.
Okçuoğlu;
Kapitalizmde Eşitsiz Gelişmenin
ve Rekabetin Tarihi -1
10)
İbrahim
Okçuoğlu; DÜNYA EKONOMİK KRİZİ (VI) Dünya
Ekonomik Krizi (VI)
“UZUN
Dalgalar Teorisi” İle İşçi Sınıfına Surfıng Yaptırılıyor
-
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2009/08/2008-dunya-ekonomik-krizi-vi.html)
-Yeni
Bir Fazla Üretim Krizine Doğru (I)
Teori
Sorunu - Ekonomik
Kriz Ve Marksist Konjonktür Teorisi -
(http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2018/07/yeni-bir-fazla-uretim-krizine-dogru-i_15.html)