deneme

7 Haziran 2013 Cuma

“ÇAPULCULAR” İŞ BAŞINDA!



ÇAPULCULAR” İŞ BAŞINDA!

Aslında her şey yolunda gidiyordu. Başbakan ABD'ye gidip gelmiş, orada ilham ve dersle karışık güç almıştı. Kükremesi için hiçbir neden yoktu; ne güzel sultanlaşıyordu, padişahlaşıyordu...
Üç-dört ağaç için memleket birden bire karıştı. İstanbul Taksim'den başlayarak Türkiye'de bir hayalet dolaşıyor oldu - çapulcu hayaleti. Rejimin bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere saldırdılar: Başbakanı, bakanları, valisi, polisi, medyası vs.


“Çapulcu” diye aşağıladıkları bu baldırı çıplaklardan çok korkmuş olmaları gerekir. Haksız da değiller. Zaten burjuvazinin başına ne geldiyse hep bu baldırı çıplakların, “çapulcular”ın mücadelesinden gelmiştir. Ekim Devrimini de baldırı çıplak diye aşağıladıkları Rus işçi sınıfı ve emekçi yığınları gerçekleştirmişti. Nerede bir devrim, nerede bir kalkışma, ayaklanma varsa, orada mutlaka ve mutlaka o “çapulcular” vardır. “Arap Baharı”nda, Kürt ulusal mücadelesinde, Yunanistan'da hep o baldırı çıplaklar, o “çapulcular” baş rolü oynamışlardı.
Dünyanın lanetlileri”nin ayak sesleri bu memlekette de duyulmaya başlayınca hükümet korkmaya, darbe kokusu almaya, dış güçlerden bahsetmeye başladı.
*
Hükümet, güç kullanarak itiraz edenin kafasına vurmaya, ezmeye, susturmaya, coplamaya, sulamaya, gazlamaya bayağı alışmıştı. Ama bu sefer tutmadı, baldırı çıplaklar, o “çapulcular”, “dünyanın lanetlileri” yeter artık dedi ve yapılması gerekeni de yaptı. Mayısın son günlerinde İstanbul Taksim meydanında çakılan kıvılcım, ateş oldu bütün Türkiye'yi tutuşturdu. Taksim'in bu işaret fişeği, faşist polis kuşatması ve saldırılarına karşı emekçilerin, gençlerin ve kadınların devrimci uyanışı, eylemi, isyanı ve ayaklanmasının startını verdi. Ayaklanma dalgası, başta İstanbul Taksim meydanı, Ankara Kızılay meydanı, İzmir Gündoğdu meydanı olmak üzere Türkiye'nin 70'den fazla iline yayıldı. 300 bin kişilik polis ordusu, gaz bombaları, plastik mermiler, tazyikli su, cop ve kalas darbeleriyle bir hafta içinde iki eylemciyi katletti, yüzlercesini yaraladı. Binlerce gösterici ise gözaltına alındı.

Bu ayaklanma, yıllardır faşist zulme karşı emekçiler, gençler ve kadınlarda biriken tepki ve öfkenin patlamasıdır! Dün Kürt halkı “Edi Bese” diyerek serhildanları büyüttü. Bugün ise Batı'da “Artık Yeter!” sloganları yükseliyor!

Faşist AKP hükümeti, Taksim alanını “yayalaştırma” gerekçesiyle 1 Mayıs gösterileri için yasakladı. Adeta sıkıyönetim ilan etti. Köprüleri, yolları ulaşıma kapattı. On binlerce polis ve güvenlik gücüyle İstanbul'u kuşatma altına aldı. Devrimci ve komünist güçler, ilerici partiler, sendikalar ve kitle örgütleri fiili meşru mücadele çizgisinde faşist polis ablukası ve saldırılarına karşı militanca direndi. Taksim'i yeniden kazanma iradesi ve kararlılığı gösterdi.

Taksim AKP hükümetinin saldırı menziline koyduğu baldırı çıplakların, suçladığı “çapulcuların, sarhoşların, ahlaksızların”, yani halkın alanıydı alanıydı.

AKP hükümeti ve işbirlikçi tekelci sermaye, aynı zamanda emekçilerin yaşam alanlarına da saldırıyor. Yeşil alanlara, emekçilerin tarihsel ve kültürel değerlerine yöneliyor, bunları “kentsel dönüşüm” adına yağmalıyor. Emekçileri kent merkezlerinden kent dışına kaçırtmak, siyasetin, eylemin ve yaşamın dışına itmek istiyor. Dolayısıyla kapitalist barbarlığın emekçileri ve gençleri sürüklediği geleceksizlik, onları bugün sokağa döküyor.

İsyan, yönetime ve politikalarına karşıdır. İsyan edenler, yeni gerici-faşist yasalara, kurumlaşmalara yönelen hükümete “dur” diyor. Bu bir demokrasi isteği ve arzusunun yakıcılığıdır. Faşist diktatörlükten kurtulma iradesi ve eylemidir.

Ayaklanmaya katılan bütün toplumsal kesimlerin ortak paydası siyasal özgürlük talebidir. Türkiye'de işçi sınıfı ve emekçiler, örgütsüzleştirme ve sendikasızlaştırma saldırılarına karşı direniyor. Zaten sınırlı olan ama çok görülerek gasp edilen sendika, grev, toplantı ve örgütlenme özgürlüğü istiyor. THY grevi, bütün zorluklara rağmen devam ediyor. DİSK ve KESK iş bırakarak genel direnişe katılıyor. Kadınlar, kadına yönelik şiddete, hükümetin kürtaj yasağı ve “üç çocuk doğurma” politikasına dur diyor. Aleviler inanç özgürlüğü, okullarda zorunlu din dersinin, kendilerini sünnileştirerek asimile eden Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılmasını istiyor. Kürtler ulusal demokratik talepleri ve anadilde eğitim haklarını istiyor. Öğrenciler parasız, özerk, özgür ve bilimsel eğitim istiyor.

Halkın birleşik mücadelesi biçiminde gelişen bu hareketi, egemen sınıf kliği şovenist CHP ve diğer ulusalcı-faşist güçler, çeşitli slogan ve sembollerle yedeklemek, sistem içinde tutmak istiyorlar ve bu hareketi hükümetle hesaplaşmanın aracı yapmanın politika ve taktiklerine başvurmaktadırlar. Demokrasi ve özgürlük düşmanı bu güçlerin hareketi geriye çekme, aşındırma ve rotasından çıkarma girişimlerine devrimci ve ilerici örgütlü güçler izin vermeyecektir.
*
Çapulcu” dediğiniz halkın her sınıf ve tabakasından insanlara, gücünüzün yetemeyeceğini gösterdiniz. Aslında sizi çok iyi tanıyoruz. Neye muktedir olduğunuzu, mayanızda neyin olmadığını çok iyi biliyoruz. Mayanızda insanlığın i’si, demokrasinin d’si yoktur. Mayanızda baskı, sindirme, işkence ve katliam vardır. Faşistsiniz, işkencecisiniz, katliamcısınız, linççisiniz, uşaksınız. Bu gerçek yüzünüzü, sizi böyle tanımayanlara veya tanımak istemeyenlere de gösterdiniz. “Tencere, tava, hep aynı hava” pahalıya mal oldu!

Sizi iyi tanırız: Karadeniz’de 15 komünisti katletmekle “bu işi” bitireceğinizi sanmıştınız...
Aldığımız yara büyüktü, ama “bir yanımızda Suphi, bir yanımızda Nejat…” yolumuza devam ettik.

Takrir -i Sükun ve “İstiklal Mahkemeleri”nizle farklı düşünenleri, devrimcileri, komünistleri ve Kürt halkını susturacağınızı, teslim alacağınızı sanmıştınız...
Olmadı…Susturamadınız, teslim alamadınız… Onlarca Kürt isyanının patlak vermesini engelleyemediniz…

Amacınız ülkede “mezar suskunluğu” yaratmaktı. Yaratamadınız. Ama işkence ve katliamda “üstün” olduğunuzu kanıtladınız...

Yolumuza devam ettik…

Kavel’de hak arayan işçileri katlederken bizi korkutacağınızı, bir daha hak arama mücadelesine kalkışmayacağımızı sandınız, ama bu sefer de yanıldınız.

Gençliği prangaya vurarak bağımsızlık ufkunu karartacağınızı ve işçi sınıfı ve emekçi yığınlarla kaynaşmasını engelleyeceğinizi sanmıştınız. Darbe yaptınız…Mahirleri, Denizleri, İboları bombalarla, darağacıyla, işkenceyle katletmesini becerdiniz. Ama Anadolu toprağı binlerce, on binlerce Mahir, Deniz, İbo doğurdu. İşçi sınıfının, emekçi yığınların ve Kürt ulusunun sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesini engelleyemediniz. Gücünüz yeni bir darbe yapmaya yetti. On binleri zindanlara attınız, işkenceden geçirdiniz. Yeniden idam sehpaları kurdunuz. Gücünüz sokakta kurşuna dizmeye, işkencede öldürmeye, idam etmeye yetiyordu. Cellatlıkta ve işkence mesleğinde ne denli “üstün” olduğunuzu gösterdiniz.

Bizim bildiğimizi siz de biliyorsunuz: Aramızdaki savaş, aynı zamanda bir irade savaşıdır. Her yol ve yöntemle irademizi kırmaya çalıştınız, ama olmadı! Başaramadınız ve başaramayacaksınız da...
*
Ama o kadar da korkmanıza gerek yok! “Gezi”den, Taksim'den bir devrim çıkmaz. “Gezi”, Taksim sadece ve sadece bir mesafedir. Korkuyu yenmenin, onbinler, yüzbinler olarak sokağa çıkmanın, evet baskınıza, dayatmalarınıza, su ve gazınıza karşı koymanın mesafesidir.

Korkmanız gereken bir şey varsa, o da o “kırmızılı kadın”ın korku duvarını yıkmış duruşudur...

Korkmayın, korkmayın, “Gezi”den, Taksim'den bir devrim çıkmaz. Bu mücadele uzun bir yürüyüştür, irade savaşıdır. Nefes ister. Bu yol, düz değildir, engebelidir. Düşebilirsin. Önemli olan, kalkıp yola devam etmektir. “Gezi”, Taksim bu uzun yürüyüşün sadece bir durağıdır, içinde “işe yaramazlar” da olsa bu böyledir...

Gazi’de ödünüz patlamıştı. Şimdi de Gezi'den korkuyorsunuz. Gezi'den o kadar korkmuşsunuz ki, size muhalefet eden sistemin savunucusu yazılı ve görsel medyanın diğer kısmı, birkaç gün sustuktan sonra “çapulcuları” şirinleştirmeye, hep o “çocuklar”dan bahsetmeye başladı. Ne kadar da şirinlermiş, ne kadar da yeteneklilermiş, ne kadar da yaratıcılarmış! “Provokatörler”le kendileri arasına mesafe koymasını biliyorlarmış, sadece kendi özgürlüklerini istiyorlarmış vs. vs.

O “çapulcular”a gücünüz yetmez...Yeniyi, geleceği onlar temsil ediyor. Siz, geçmişi temsil ediyorsunuz. Layık olduğunuz yer tarihin çöplüğüdür ve o “çapulcular”ın sizi oraya göndereceğinden emin olabilirsiniz…
Mayanız, baskıdan, talandan, sömürüden, işkenceden, katliamdan ibarettir. Zavallısınız, güçsüzsünüz veya gücünüz yaptığınızdan ibarettir!

O “çapulcular”, özgürlüktür, demokrasidir, kurtuluştur, sosyalizmdir. Onlar işçi sınıfıdır, emekçi yığınlardır. Sömürüsüz, baskısız düzeni henüz dillendiremiyor olabilirler, ama yarın dillendirmeyeceklerinin hiçbir garantisi yok. İşte korkunuz bu.

Bir adamınız sizi şöyle tanımlıyor:
“…Yeterli kâr olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde 10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır: yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insanal yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile, sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılmayacağı tehlike yoktur. Eğer kargaşalık ile kavga kâr getirecek olsa, bunları rahatça dürtükler. Kaçakçılık ile köle ticareti bütün burada söylenenleri doğrular" (T. J. Dunning. Aktaran; Marks, Kapital, C. I, s., 788).

İşte siz busunuz. Yok edilmekten başka hak ettiğiniz hiçbir şey yok. Ve o “çapulcular”ın, baldırı çıplakların düzeninizi yıkacağından emin olabilirsiniz. Ama bugün, ama yarın!