deneme

27 Mart 2018 Salı

İŞÇİ SINIFINI ANLAMANIN, İLİŞKİ KURMANIN VE ÖRGÜTLEMENİN YOL VE YÖNTEMLERİ ÇOKTUR


BU DA BİR YOL DEĞİL Mİ?

İŞÇİ SINIFINI ANLAMANIN, İLİŞKİ KURMANIN VE ÖRGÜTLEMENİN
YOL VE YÖNTEMLERİ ÇOKTUR

Türkiye'de tarihi misyonun devrim yapmak olan örgütlerin sayısı bayağı çoktur. İrili-ufaklı bu örgütlerin hemen hepsinin siyasi programı veya en azından bir program anlayışı vardır. Bu örgütlerden, hangi türden ve kapsamda olursa olsun demokratik devrimden başlamak gerektiğinden bahsedenlerin programları iki aşamalıdır. Önce demokratik devrim (demokratik devrim programı) sonra da sosyalist devrim. Doğrudan sosyalist devrimden bahsedenlerin ise sosyalist devrim programları vardır. Programlar içerik bakımından birbirine çok benzer. Bu doğaldır. En fazlasıyla öncelikle hangi sınıfa hitap edildiği konusunda ayrılık vardır. Örneğin “yarı-feodal üretim ilişkileri”ni (“yarı-feodal üretim tarzını” yıkmak isteyenler kaçınılmaz olarak feodal sınıfa bağımlı köylülüğü öncelikle örgütlemek ve “ulusal kapitalizmi” geliştirdikten sonra işçi sınıfıyla sosyalizme geçmek isterler. Diğerlerinde ise öncelik işçi sınıfını örgütlemektir. Hitap edilen sınıf belirlendikten sonra toplumun diğer sınıf ve sosyal tabakaları ile nasıl bir ittifak kurulacağı ikincil -önemsiz değil- bir sorun olur.

Burada bir sorun yok. Esas sorun, hitap edilen, örgütlenmek istenen sınıfla onu örgütlemek isteyen öznel güç (devrimci ve komünist örgütler) arasındaki bağdadır, ilişkidedir. Bu ilişkinin kurulmaması için siyasi öznenin sınıfa giden yolu üzerinde gerçekten de sayısı engel vardır. Birinci ve esas engel burjuvazidir. Burjuvazi devlet mekanizmasıyla; polisiyle, mahkemeleriyle, zindanlarıyla, 24 saat çalışan yazılı, görsel, dijital yayınlarıyla, “fıtrat” hikayesinde olduğu gibi hurafeleriyle, kendine yedeklediği sendikalarıyla ve daha birçok araçlarıyla karşımızdadır. Bunun yanı sıra sermaye de boş durmaz; o da kendi tedbirleriyle siyasi öznenin, çalıştırdığı, sömürdüğü işçilerle ilişki kurmasının önünde aşılması güç bir engel oluşturur. Bu da yetmez; siyasi öznenin bizzat kendisi, hitap ettiği sınıfa giden yolda kendi kendine engel olur. En tehlikelisi, en kötüsü de budur. Neden? İster devlet biçiminde isterse de sermaye (işletme) biçiminde olsun; isterse de her ikisinin ortaklığı (genel geçerli olan da budur) biçiminde olsun, bunlar sınıf düşmanıdır. Siyasi öznenin sınıfa ulaşmaması, onunla örgütsel kucaklaşmaması için her şeyi yapacaktır. Bunu biliyoruz. Ama siyasi özne olarak biz ne yapıyoruz?
Gördüğüm kadarıyla kendimizle sınıf arasına aşılmaz dağlar koyuyoruz; biz koymuyorsak da bizim gibi düşünüyor sandıklarımız koyuyor. Bu aşılmaz dağlar nasıl şekilleniyor? İdeolojik olarak, teorik olarak ve pratik olarak şekilleniyor.

İşçi sınıfının ideolojisinden; dünya görüşünden sapmalar olabilir. Nihayetinde sınıflı toplumda yaşıyoruz ve burjuvazi de siyasal özneyi ideolojik olarak etkileme konusunda hiç boş durmuyor. Siyasal özne olarak işçi sınıfının dünya görüşünü; Marksizm-Leninizmi iyi veya doğru kavramadığımız için bu alandaki her “yenilik” çekici oluyor. Öyle ki, zaten sınıfı örgütleyemedik, bir de bu yolu deneyelim türünden düşüncelerle beynimizde fırtınalar esiyor. Bir de bakıyorsunuz -tarihin derinliklerine dalmaya gerek yok- A. Negri diye birisi, sosyal emperyalist Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla doğan uluslararası alandaki o dumanlı ortamda ortaya” bir “çokluk” atıyor.

Sanki kurtarıcı. İtalyan A. Negri ve Amerikan M. Hardt adında iki küçük burjuva teorisyen dünya Marksist-Leninistlerinin gözünün içine baka baka 2000 yılında yayınladıkları “İmparator” kitabıyla adeta (ne adetası), düpedüz Leninist emperyalizm analizine meydan okuyorlar ve bu analizin, dolayısıyla Lenin'in “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm” eserinin zamanı geçmiştir tespitiyle ideolojimizin bir tarafına; en güncel olan yanına saldırıya geçiyorlar. Böylece, Post-Markistlerin “zafer” kutlaması bir yana, uluslararası alanda Marksist-Leninistler arasında da ideolojiye yan bakmaya başlayıp da bunu bir türlü açığa vurma fırsatı bulamayanlar için de gün doğmuş oluyor. Bu iki küçük burjuva teorisyen kurguladıkları “emperyalizm ötesi aşama”da -yani “İmparatorluk”ta dünyayı ikiye bölüyorlar; bir tarafta “tekçi” hakim, her şeye muktedir uluslararası mali sermaye, diğer tarafta da onun hükmettiği geriye kalan dünya; yani bir avuç bile olmayan azınlığın karşısında ezici çoğunluğu oluşturan “çokluk”.

Ve yine gözümüzün önünde en azından 1970'lerden bu yana bilinen birisi olmasına rağmen Negri'nin “İmparatorluk” ve “çokluk” teorisi, derin ideolojik anlamı olan bu teori, bu post-marksist anlayış, yolunu şaşırmışların kurtuluşu oluyor. Sınıfla zaten ilişkinin olmadığı bir ortamda Negri'nin “çokluk”unu sınıf yapmak, örgütlemek ve devrim yapmak işi devrimcilere veya kendine Marksist-Leninist diyenlere kalıyor. Negri'nin, “çokluk”unu örgütlemek ve devrim yapmak diye bir derdi yok. O, bu derdi kendine Marksist-Leninist diyen avanak küçük burjuvaziye devretti. Şimdi ne oldu? Negri unutuldu, ama “çokluk”u yaşıyor. Nerede yaşıyor ve kimler yaşatıyor? Post-marksist akımlarda pek yaşamıyor. Onlar Marksizm-Leninizmi, Marksizm-Leninizm olmaktan çıkartmak için başka alanlarda kulaç atıyorlar. Peki, kimler yaşatıyor? İşçi sınıfından umudunu kesenler; toplumsal tabakaları işçi sınıfıyla aynılaştıranlar ve hepsinin toplamından bir sınıf icat edenler. Onlar yaşatıyorlar. Bu sadece bir örnektir.

Tabii ki, işçi sınıfını “çokluk” yapmanın başkaca da yol ve yöntemleri vardır. Ama bir de işçi sınıfını yok edenler var. Bu da çok dehşetli bir “Marksist” düşüncedir. Bu düşünce hiç de yeni olmamasına rağmen, işçi sınıfını ortadan kaldırmanın ve sermaye karşısında toplumu aynı sınıflaştırmanın en rezil yöntemidir. Efsunlu bir yöntemdir, dikkatli olmak gerekir! R. Kurz diye bir Alman “filozofu” -rahmetli eski bir Maucuydu- 1990'lı yıllarda kapitalizmin sonunu getirdi ve makinelere artı değer ürettirmeye başladı! Yani düşünsenize, teknoloji o kadar gelişmiş ki, artık her şeyi düğmeye bir basmakla makinelere ürettiriyorsunuz; makine artı değer üretiyor falan. Bu durumda -işçi sınıfını düşünürsek- karşımıza iki engel çıkıyor: Her şeyi makineler ürettiğine ve artı değeri de ürettiğine göre işçi sınıfının işgücünün sermaye tarafından sömürülmesi, artı değerin yegane kaynağı olması bakımından hiçbir işlevi kalmıyor; sınıf birden bire yok oluyor. Kurz'un bu dehşetli teorisinin ideolojik arka planı sizi mest ediyor, efsunlanıyorsunuz. Ne de olsa bir anda sınıf da, onu var eden kapitalizm de yok oluyor. Düşünmeyi birazcık derinleştirirseniz siyasi özne olarak varlık nedeninizin ortadan kalktığını görürsünüz; Kurz Efendi, bir çırpıda kapitalizmi ve işçi sınıfını ortadan kaldırdığına göre sizin de o sistemi yıkmak ve sosyalizmi kurmak ve bunun için de işçi sınıfını örgütlemek diye bir derdiniz kalmamış olacaktır.
Bu durumda sınıfı örgütlemek diye bir pratiğe de gerek kalmaz; işçi sınıfına ulaşmak, ona düşünce aktarmak, transmisyon kayışı olmak, onun için gazete, dergi çıkartmak ve ona ulaştırmak diye pratiklere hiç gerek kalmaz.
Kurz Efendi, sadece kapitalizm ve işçi sınıfını ortadan kaldırmış olmuyor, aynı zamanda ideolojisi, teorisi ve pratiği (örgütlenmesi) ile siyasi özneyi de ortadan kaldırıyor. Ama buna rağmen ben varım diyorsanız, Marksist-Leninist olmanız için bir neden kalmadığından dolayı ve dünya görüşünüz Marksizm-Leninizm de “bir zamanların dünya görüşüne”, “dinozor bir dünya görüşüne” dönüşerek hatıralarınızda kalır ve geriye sizden en fazlasıyla parayı reddeden, ayni mübadeleyi sistemleştirmeye çalışan bir Ludist, küçük burjuva radikali kalır. Küçümsemeyin, bunların sayısı (grup olarak) bayağı çoktur. Şimdi günü geçti, ama bir zamanların dünya ve Avrupa sosyal forumlarında belirleyici güç bunlardı.

Sınıfa yabancı düşünce elbette sadece bu akımlardan ibaret değildir. Uzatabilirsiniz. Ama sonuç değişmeyecektir; her akım bir biçimde Marksizm-Leninizme saldırmakla; onun başkalaştırmakla, içini boşaltmakla meşguldür. Ama bence, hala inanıyorum ki, Marksizm-Leninizm güçlüdür; “her şeye muktedirdir”, çünkü o doğrudur. Her ne kadar “kirli”, bakımsız, 100-150 sene öncesinde olduğu gibi “cahil” olmasa da, her ne kadar arabası, evi olsa da hala işçi sınıfı var; üretiyor, sömürülüyor, baskı altında tutuluyor vs. Hala inanıyorum ki, kapitalizm var olduğu müddetçe bu sınıf olmaksızın yaşam da olamaz. Bu sınıf ve onun dünya görüşü olan Marksizm-Leninizm olmasaydı, Negri ve Kurz gibileri de olmazdı.

Yapılması gereken, bu sınıf ile, tarihi misyonunu yerine getirmesi için ilişkiyi ciddiye almaktır. Onu ciddiye almak için öncelikle yapılması gereken onu tanımaktır. Her bakımdan tanımaktır. Tanımak kavramından ne anlıyorsunuz, bunu bilemem, ama tanımak çok yönlüdür ve tanıyamazsanız o sınıfla bağ da kuramazsınız. Ve örgütlemek istediğiniz sınıf, yığın yığın AKP'nin, başkaca burjuva faşist partilerin oy “küpü” olmaya devam eder.

İşçi sınıfını tanımak sıradan bir iş olarak görülmemelidir. Bu işin ne denli önemli olduğunu Marks'tan, hani o “dinozor” Marks var ya, işte ondan öğreniyoruz. Ama bu sınıf nasıl örgütlenir meselesin de Lenin'den öğreniyoruz. Ve bu sınıfın iktidarı nasıl kurulur, sosyalizm nasıl inşa edilir meselesini de Stalin'den öğreniyoruz. Lenin ve Stalin'den öğrendiklerimizi başka bir zaman ele alabiliriz. Bu makalede Marks'ın işçi sınıfını örgütlemek için onu tanımanın ne denli önemli olduğunu gösteren bir anlayışını, “İşçi Anket”ni buraya aktarmak istiyorum.. Tamam eskidir, 1880'den kalmadır, yani 137 sene öncesinden kalma “dinozor” bir ankettir, ama ne gariptir ki, sanki dün yazılmış, bizim için yazılmış gibi günceldir. Sadece günümüz koşullarına uygulamak yeterlidir.

İşte o anket:


I

1- Mesleğiniz ne? Hangi işte çalışıyorsunuz?

2- Çalıştığınız işyeri bir özel kapitaliste mi, yoksa, bir anonim ortaklığa mı ait? Özel kapitalistin veya ortaklık yöneticisinin adlarını veriniz.

3- Çalışanların sayısını bildiriniz.

4- Çalışanların yaşlarını, erkek mi kadın mı olduklarını belirtiniz.

5- İşyerinizde en küçük kaç yaşında çocuklar (erkek veya kız) çalıştırılmaktadır?

6- Vasıfsız işçi olmayan gözetmenlerin ve diğer ücretlilerin sayısını bildiriniz.

7- Çırak çalıştırılıyor mu? Kaç kişiler?

8- Genellikle ve düzenli çalışan işçiler dışında belli dönemlerde istihdam edilen başka işçi var mı?

9- İşvereninizin işletmesi sadece veya da öncelikle yerel müşteriler, genel iç pazar veya ihracat için mi çalışıyor?

10- İşyeri şehirde mi, kırsal alanda mı bulunuyor?

11- İşyeriniz kırsal alanda faaliyet sürdürüyorsa: Buradaki çalışmanız esas geçim kaynağınızı mı oluşturuyor yoksa bunu tarımdaki çalışmanıza ek olarak veya onunla birlikte mi yapıyorsunuz?

12- İşiniz tamamen veya esasen elle mi yoksa makine ile mi yapılıyor?

13- Çalıştığınız sanayideki iş bölümü üzerine bilgi veriniz.

14- Buhar, işletme gücü olarak kullanılıyor mu?

15- Çalıştığınız sanayinin çeşitli dallarına hizmet eden çalışma mekanlarının sayısını belirtiniz. İş sürecinin çalıştığınız kısmını sadece teknik bakımdan değil, aynı zamanda, gerektirdiği kol ve sinir gerginliği ve işçilerin sağlığı üzerindeki genel etkileri bakımından anlatınız.

16- İş yerinizdeki sağlık şartlarını, işçi başına düşen alanın büyüklüğü, havalandırma durumu, duvarların badanası, helalar, genel temizlik, makinelerin gürültüsü, metal tozu, rutubet, vs. bakımından anlatınız.

17- İş yerindeki sağlık koşulları belediye veya hükümet tarafından denetleniyor mu?

18- Çalıştığınız işte, işçiler arasında özel hastalıklar neden olan herhangi özel zararlı etkiler var mı?

19- İş yeriniz makinelerle hınca hınç dolu mu?

20- İşletme gücü, iletim sistemleri ve çalışan makineler kazalara karşı yeterli korumalı mıdır?

21- Kendi tecrübenizden hareketle işçilerin yaralanmasına veya da ölümüne denen olan kazalar hakkında bilgi veriniz.

22- Madende çalışıyorsanız, işvereninizin, yeterli havalandırmayı sağlamak ve patlamaları ve diğer tehlikeli kazaları önlemek için aldığı önleyici tedbirler hakkında bilgi veriniz.

23- Bir kimya işinde, bir fabrikada, madeni eşya sanayisinde ve özellikle tehlikeli olan herhangi bir işte çalışıyorsanız işvereninizce alınmış bulunan güvenlik tedbirleri hakkında bilgi veriniz.

24- İşleriniz nasıl aydınlatılır? Gaz ile mi, petrol ile mi vs.?

25- Yangın halinde iş binası içinde ve dışında yeterli çıkış kapısı var mı?

26- Kazalarda işveren, işçiye veya ailesine tazminat ödemeye yasal olarak zorunlu mu?

27- Değil ise, kendisini zengin etmek için çalışırken kazaya uğramış kimselere bir biçimde tazminat veriyor mu?

28- İşyerinizde bir sağlık servisi var mı?

29- Evinizde çalışıyorsanız, çalışma yerinin durumunu anlatınız; sadece el aletleri mi kullanırsınız, yoksa, ufak çapta makineler de kullanır mısınız? Eşiniz, ve çocuklarınız veya başka yardımcılar, yetişkin veya çocuklar (kadın veya erkek) size yardım eder mi? Özel Tek tek müşteriler için mi yoksa bir girişimci için mi çalışıyorsunuz? Girişimci olduğunda doğrudan doğruya mı iş görürsünüz, yoksa bir aracı var mı?

II

1- Günde kaç saat, haftada kaç gün çalışıyorsunuz?

2- Yıl içindeki kaç tatil gününüz var?

3- İş günü içinde verilen aralar ne kadar?

4- Yemekler için belli düzenli aralar tespit edildi mi yoksa yemekler düzensiz mi alınıyor?

5- Yemek yeme süresinde çalışmaya devam ediliyor mu?

6- İş yerinizde buhar enerjisi kullanılıyorsa, istim ne zaman verilir, ne zaman kesilir?

7- Gece çalışması var mı?

8- Çocuklar ve 16 yaşından küçük gençler kaç saat çalışıyorlar?

9- İş saatleri içinde, çocuklarla gençlerin yer değiştirdiği vardiyalar var mı?

10- Çocukların çalıştırılması üzerine yasal belirlemelerin -şayet böyle bir şey varsa- korunmasını hükümet teminat altına alıyor mu ve bunlar işverenler tarafından dikkatlice uygulanıyor mu?

11- İş kolunuzda çalışan çocuklar ve gençler için okullar var mı? Varsa okul saatleri kaçtan kaça? Bu okullarda ne öğretilir?

12- Şayet geceli gündüzlü çalışılıyorsa vardiya değişimi nasıl ayarlanıyor?

13- İş hacminin özellikle hızla arttığı dönemlerde, normal iş saatlerine ne kadar ek iş saati ilave edilir?

14- Makineler, özel olarak bu iş için istihdam edilmiş işçiler tarafından mı temizlenir, yoksa, iş günü içinde, bu makinelerde çalışan işçiler tarafından ücretsiz olarak mı temizlenir?

15- İşbaşında ve yemek molalarından sonra işçilerin tam zamanında işbaşı yapmalarını sağlamak için hangi belirlemeler ve cezalar vardır?

16- İşe gidiş ve dönüşte ne kadar zaman harcarsınız?

III

1- İşvereninizle aranızda ne çeşit bir sözleşme var? Gündelikçi misiniz haftalıkçı mısınız, aylıkçı mısınız, vs.?

2- İşveren tarafından veya tarafınızdan işten çıkış bildirimi için ne kadar süre konulmuştur?

3- İşveren suçlu taraf ise sözleşmenin ihlali ne türden cezalar öngörmektedir?

4- Suçlu taraf işçi ise onu hangi cezalar beklemektedir?

5- Şayet çıraklar çalıştırılıyorsa, sözleşme koşularını belirtiniz.

6- Sürekli mi yoksa aralıklarla mı çalışıyorsunuz?

7- Sektörünüzde çalışma mevsimlik midir, yoksa normal zamanlarda, bütün yıla aşağı yukarı aynı yoğunlukta mı dağılır? İşiniz belli bir sezona bağlıysa, geriye kalan zamanda nasıl yaşıyorsunuz?

8- Size parça başına mı ödeme yapılır, zaman hesabıyla mı?

9- Zaman hesabıyla ödeme yapılmaktaysa, çalıştığınız saat başına mı, gün başına mı para alırsınız?

10- Fazla mesai durumunda özel bir ödeme yapılır mı -yapılırsa nasıl bir ödeme yapılır?

11- Parça başına ödeme yapılıyorsa, ücretin nasıl tespit edildiği hakkında bilgi veriniz. Emeğin niceliğe veya ağırlığa göre hesap edildiği bir sanayi dalında (örneğin kömür ocaklarında olduğu gibi) çalışıyorsanız, kazancınızın bir kısmını gasp etmek için işverenin veya temsilcilerinin dolandırıcılığa baş vurum vurmadıkları üzerine bilgi veriniz.

12- Şayet parça başına ücret alıyorsanız; ücretinizden hileyle kesinti yapmak için ürünün kalitesi bahane ediliyor mu?

13- İster parça başına, ister zaman hesabı ödeme yapılıyor olsun, size ne vakit ödeme yapılır? Başka bir ifadeyle; yaptığınız iş karşılığında işverenin size ücretinizi vermesi için ne kadar beklemek zorundasınız? Ücretiniz hafta sonu mu, ay sonu mu vs. ödenir?

14- Ücretinizin ödenmesindeki böylesi gecikmelerden dolayı sık sık tefeciye gitmek, orada yüksek faizler ödemek ve üstelik ihtiyacınız olduğu bir nesneden mahrum olmak zorunda kaldınız mı? Veya da dükkan sahiplerine borçlandınız mı ve borçlu olarak onun kurbanı oldunuz mu?

15- Ücretler doğrudan doğruya işveren tarafından mı, yoksa aracı ustalar vs. eliyle mi ödeniyor?

16- Ücretler aracı ustalar veya başka aracılar eliyle ödenmekteyse, sözleşmenizin şartları nelerdir?

17- Nakit olarak, gündelik veya haftalık ücretiniz ne kadar?

18- Sizinle aynı işyerinde çalışan kadınlar ve çocukların ücretleri ne kadar?

19- Geçen ayda işyerinizdeki en yüksek ve en düşük gündelik ücret ne kadardı?

20- Geçen ayda işyerinizdeki en yüksek ve en düşük parça başı ücret ne kadardı?

21- Bu zaman zarfı içinde gerçek geliriniz ne kadardı ve eğer aileniz varsa, eşinizin ve çocuklarınızın geliri ne kadardı?

22- Ücretler tamamen nakit olarak mı ödenir, yoksa, başka bir şekilde mi?

23- Oturduğunuz yeri işverenden kiralamışsanız, kira şartları nedir ? Kirayı ücretinizden mi kesiyor ?

24- Aşağıdaki gerekli şeylerin fiyatlarını belirtiniz:

a) Kira ve kira koşulları; oda sayısı, oturanların sayısı; onarım ve sigorta; mobilyaların satın alımı ve bakımı; uyuma yeri; ısınma; aydınlatma; su vs. .

b) Gıda maddeleri; ekmek, et, sebze (patates vs.), süt ürünleri, yumurta, balık; tereyağı, sıvı yağ, katı yağ, şeker, tuz, baharat, kahve, meyve suyu, bira, elma suyu (şarabı, çn.), şarap vs., tütün.

c) Giyim (anne baba ve çocuklar); çamaşır; vücut bakımı, banyo, sabun.

d) Posta, borçlar ve tefeci faizleri, çocukların okul veya çıraklık masrafları, eğitim masrafı, gazete ve kitap alımı gibi çeşitli masraflar; üyelik aidatları, yardım derneklerine veya grevlere, kooperatiflere ve işçi haklarını koruyan örgütlere katkılar.

e) Şayet varsa, işinizin neden olduğu masraflar.

f) Vergiler.

25- Kendinizin ve varsa ailenizin haftalık ve yıllık gelir ve gider bütçesini çıkarmaya çalışın.

26-Kendi tecrübenizden hareketle yiyecek ve konut gibi hayati ihtiyaçların fiyatında ücretlerdekinden daha yüksek bir artış olduğunu tespit ettiniz mi?

27- Hatırlayabildiğiniz kadarıyla ücret dalgalanmaları üzerine bilgi veriniz.

28- İktisadi durgunluk ve ekonomik kriz dönemlerinde yapılan ücret indirimleri üzerine bilgi veriniz.

29- Refah diye adlandırılan dönemlerde ücretlerin artışı üzerine bilgi veriniz.

30- Güncelliğin değişimlerinden ve kısmi ve genel krizlerden dolayı işe ara vermeler (işsizlik, çn.) üzerine bilgi veriniz.

31- Ürettiğiniz metaların veya sunduğunuz hizmetlerin fiyatındaki değişmeler üzerine bilgi veriniz ve aynı zamanda ücretinizin de değişip değişmediği veya eskisi gibi kaldığı üzerine kıyaslama yaparak bilgi veriniz.

32- Makine kullanımından veya başka iyileştirmelerden dolayı işçilerin işten çıkarılmasıyla ilgili olarak bildiğiniz bir durumu anlatınız.

33- Makinelerin gelişmesi ve iş verimliliğinin artmasıyla, çalışmanın yoğunluğu ve süresi artmış mıdır, azalmış mıdır?

34- Üretimin artması sonucu ücretlerin arttığı bir durum biliyor musunuz?

35- Hiç, elli yaşında emekli olup da, kendi ücretli çalışmasından edindikleriyle geçinen vasıfsız işçiler biliyor musunuz?

36- Sağlık durumu normal bir işçi, sektörünüzde kaç yıl çalışmaya devam edebilir?

IV

1- İş kolunuzda sendikalar var mı ve bunlar nasıl yönetilirler?

2- Kendi tecrübelerinize göre (şimdiye kadar) kaç grev gerçekleşti ?

3- Bu grevler ne kadar sürdü?

4- Bunlar kısmi grevler miydi, genel grevler miydi?

5-Grevlerin amacı ücret artışı mıydı, yoksa, bir ücret indirimine karşı koymak için mi düzenlenmişti? Yoksa, çalışma gününün uzunluğu ile mi ilgiliydi, yahut da, başka nedenlerden dolayı mıydı?

6- Bu grevler sonucunda neler elde edildi?

7- İş kolunuz başka iş kolunda çalışan işçilerin grevlerini desteklemiş midir?

8- İşçileri üzerinde hakimiyet kurmak için işvereninizin, ihlal edilmeleri durumunda kabul edilen belirlemelerini ve cezalarını belirtiniz?

9- İşverenlerin, ücret indirimleri yapmak, çalışma saatlerini arttırmak veya grevleri önlemek yahut da, genel olarak, istediklerini elde etmek amacıyla birlikleri var mı?

10- Hükümetin, silahlı gücü kötüye kullandığı durumları ve bu gücü işçilerine karşı kullansın diye işverenin tasarrufuna bıraktığı durumlar biliyor musunuz?

11- Aynı hükümetin, işverenler saldırdığında ve yasal olmayan birlikler oluşturduklarında işçilerin çıkarına müdahale ettiğin, hiç yaşadınız mı?

12- Aynı hükümet, işverenlere karşı, mevcut iş kanunlarını (şayet varsa) uyguluyor mu? Müfettişleri görevlerini vicdani olarak yapıyorlar mı?

13- İş yerinizde veya iş kolunuzda, kaza, hastalık, ölüm, geçici iş göremezlik, yaşlılık halleri, vesair haller için yardım dernekleri var mı?

14- Bu derneklere üyelik gönüllü mü, mecburi mi? Örgüt fonları yalnızca işçiler tarafından mı kontrol edilir?

15- Aidatlar mecburi ve işverenlerin kontrolü altında ise, ücretlerden mi kesilir? Bu aidatlar için faiz ödüyor mu? İşten çıktığı veya çıkarıldığı zaman işçiye geri verilir mi?

16- İş kolunuzda işçi kooperatifleri var mı? Nasıl yönetilirler? Buralarda aynen kapitalistlerin yanında çalışıldığı gibi başka işçiler de çalışırlar mı?

17- İş kolunuzda, işçilerin ücretlerinin bir kısmının ücret adı altında diğer kısmının da işvereninizin karına sözde ortaklık adı altında verildiği işletmeler var mı? Bu işçilerin toplam gelirlerini sözde kar ortaklığının olmadığı diğer işçilerin toplam gelirleriyle karşılaştırınız. Bu koşullarda çalışan işçilerin yükümlülükleri üzerine bilgi veriniz. Grevlere katılabilirler mi veya sadece işvereninin itaatkar “hizmetçisi” mi olabilirler vs.

18- İş kolunuzda çalışan kadın ve erkek işçilerin genel bedeni, zihni ve ahlaki durumları
nedir?
*
Karl Marks, işçi sınıfının dünya görüşünü oluşturan teorik çalışmalarının yanı sıra, bu mücadelesinden kopuk olmayan sınıfın durumunu; yaşam ve çalıma koşullarını tespit etmek için de çaba harcamıştır. Anket hazırlama talebi Fransız sosyalistlerinden geldiği için bu işçi anketi doğal olarak öncelikle Fransa koşulların göz önünde tutmaktadır.

Soruların mantığı şunu göstermektedir: İşçi sınıfını, hangi koşullarda bulunduğu; çalıştığı ve yaşadığı üzerine aydınlatmak ve aydınlatma üzerinden bilinçlendirmek.

Anket diğer taraftan şunu da göstermektedir: Bütün sorular, Marks'ın soruna taraflı yaklaştığını; bir sınıfın -bu durumda işçi sınıfının- sorunlarını dile getirdiğini ve bu anlamda çalışma/iş dünyasına tarafsız yaklaşılamayacağını göstermiştir.

Diğer bir nokta da şu: Bu soruları tespit ederken Marks'ın beklentisi, sorulan işçilerin bütün sorulara cevap vermesinden ziyade işçileri sorular üzerinden kendi konumuna, durumuna eleştirel yaklaşımını sağlayabilmektir; Marks bu sorularla işçilerin kendi sınıfsal durumları üzerine eleştirel düşünmelerinin bir yolunu gösteriyordu.

Bu anketin başka bir özelliği/önemi de şu: Marks, işçilerin sosyal ve ekonomik durumları üzerine analiz etmek için veri toplamayı başka kurumlar üzerinden yapmamış, doğrudan işçilere hitap etmiştir; ankete işçiler doğrudan katılmıştır. Oysa o zaman genel geçerli olan, ankette hedef kitle hakkında birtakım kurumların vereceği bilgilerden hareket ediliyordu. Bugün de aynı burjuva yöntem belki biraz modifize edilerek hala geçerlidir. Hedef kitlenin doğrudan cevap vermediği, doğrudan katılmadığı anketlerin sonuçları çarpıtmaya açıktır. İşçiler hakkında kapitalistin, fabrika direktörünün, sermaye yanlısı sendikanın vereceği cevapla, sorulara bizzat işçilerin verecekleri cevap arasında herhalde fark vardır.

Hedef kitlenin istenilen açıdan durumunu analiz etmek için kullanılan anket yönteminin oluşmasında Marks'ın payı küçümsenmemelidir. Nihayetinde bu, işçi sınıfının her bakımdan/açıdan durumunu tespit edebilmek için geliştirmiştir.
Anket sorunu; işçi sınıfının durumunu istatistik verilerle tespit etme sorunu 1864'te kurulan I. Enternasyonal'de ele alınmış ve tartışılmıştır. 1880'de “La Revue Socialiste” dergisinin yayımcısı Benoit Malon Marks'tan Fransız proletaryasının durumunu tespit etmeye hizmet edecek bir anket hazırlamasını istemişti. Fransa'da sınıf mücadelesini yakından tanıyan Marks, ütopyacılığın yaygın olduğunu, tumturaklı kavramlarla bir yere varılamayacağını gördüğü için Fransa'da sınıf mücadelesinin gerçek zemin üzerinde yükselebilmesine katkıda bulunmak amacıyla bu soruları hazırlamıştır. Dört bölüm ve 100 sorudan oluşan bu anket, Fransa'nın bütün işçi derneklerine, bütün sosyalist ve demokratik guruplara, gazetelere ve tekil kişilere gönderilmesi için 25 bin adet basılmıştır. Marks ve Engels'in toplu eserlerinde yer alan (Cilt 19, s. 230-237) anket, 1960-1970'li yıllarda İtalyan'da operaistler (işçiciler) (”Quaderni Rossi” ve “Quaderni del Territorio” dergileri) tarafından fabrikalarda ve semtlerde farklılık gösteren sömürü ve hakimiyet biçimlerini analiz etmek için araç olarak değerlendirilmiştir.

Bu soruların bazıları bugün için anlamsız olabilir. Önemli olan soruların mantığından hareket ederek güncelliği ifade eden sorular formüle edebilmektir.

Anket sorularını tespit etmek başlı başına bilimsel bir çalışmayı gerekli kılar. Çünkü sorulan sorular, yanlış tespit edilmişe bizi yanlış sonuçlara götürür. Anketle neyin amaçlandığı önceden bilinmeli ve ona göre sorular tespit edilmelidir.

Anket çalışması aynı zamanda toplumsal, ekonomik, üretim ilişkileri bakımından, fabrikaların ülke çapında dağılımı ve buna bağlı olarak işçi sınıfının da dağılımı; bu anlamdan “demokratik sistem” içinde nasıl örgütlenmeleri gerektiği konusunda bir “fizibilite” çalışmasıdır. Bu çalışmayı bir kente, bir semte uygulayabileceğimiz gibi bir fabrikaya da uygulayabiliriz.

Anket çalışmasını kırsal alanda da uygulamak gerekir. En azından Türkiye’nin hala yarı-feodal olduğunu, yarı-feodal ilişkilerin önemli olduğunu veya da Türkiye’de “yarı-feodal üretim ilişkilerinin” hakim olduğunu ve bundan dolayı de toprak sorunu temelinde bir demokratik devrimin gerçekleştirilmesi gerektiğini savunanlar ve bu amaç için de öncelikle köylüleri örgütleyenler açısından Marks’ın bu “işçi anketi” “köylü anketi”ne dönüştürülmeye oldukça uygundur. Bu konuda şöyle düşünmek gerekir: Her bir siyasi özneye göre hitap edilen ayrı ayrı sınıflar yoktur. Nihayetinde siyasi öznelerin hemen hemen hepsi öncelikle işçi sınıfını bir biçimde örgütlemek istemektedir. Bunu ya fabrikada ya da semtte yapacaktır. Sorularını da ona göre hazırlayabilir. Doğrudan köylülüğe hitap edenler de var. Onlar da, sosyo-ekonomik yapının “yarı-feodal” olduğuna inandıkları ve kırsal alanda feodal beylerin karşısında serfleri (bağımlı köylüleri) örgütlemek istedikleri için bu ilişkiyi ele alarak bağımlı köylülerin ufkuna açacak, yaşam koşularını sorgulamalarına yardımcı olabilecek sorular tespit edebilirler. Örneğin “haftada kaç gün beyin tarlasında ve kaç gün kendin için çalışıyorsun; çalışmayın karşılığı para olarak mı yoksa ayni olarak mı ödeniyor; hangi türden ulaşım araçları kullanıyorsun; örneğin Hakkari'den Diyarbakır'a at, eşek, katır sırtında mı gidiyorsun, yoksa şehirler arası otobüsleri mi kullanıyorsun veya özel araban var mı? Van'dan İstanbul'a at, eşek, katır sırtında gidersen kaç güne ihtiyacın var veya uçakla gidersen kaç saate ihtiyacın var? Örneğin haberleşmek için hangi araçları kullanıyorsun; mektup, telgraf mobil telefon? Köyde, dünyada olup bitenleri ağanın odasında ağadan mı öğreniyorsun, yoksa radyodan mı, televizyondan mı öğreniyorsun? Köylüler arasında bu anketle Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kaç feodal bey olduğunu, bunların kaç bağımlı köylü çalıştırdıklarını ve feodal beyler arasında çalıştırdıkları bağımlı köylü sayısına göre bir ayrım yapma ve feodal beyleri büyük, orta ve küçük kategorilerinde toplama olanağına sahip oluruz. Kırsal alanda ittifak sorununda bu ayrıştırma önemli olabilir. Bu türden sorular uzatılabilir. Böylece Marks’ın “işçi anketi”, “işçi-köylü anketi”ne dönüştürülmüş olur.

Burjuvazinin çok yönlü “anketleri”, işçi sınıfı ve emekçi yığınların mevcut politik ve ekonomik sistem hakkında hayaller kurmalarına hizmet etmektedir; sorulan bütün sorular burjuvazinin ve sermayenin çıkarlarına hizmet eden sorulardır; burjuva “anket” sistemi başlı başına bir algı operasyonudur.

Marks'ın anketi bir sınıf anketidir. Sonuçta sorulan sorulara verilen cevaplar çerçevesinde bir sınıf; işçi sınıfı olgusu; yapılanması, halet-i ruhiyesi açığa çıkar. Ama istiyorsanız aynı sorularla, köylülüğün yanı sıra bir de “çokluk” anketi yapabilirsiniz. Bakalım sorulara verilen cevaplardan hareketle ortaya ne çıkacak! “Çokluk” adı altında toplumsal sınıf ve tabakalar çıkacaktır ve her birinin siyasi amacının farklı olduğu da görülecektir.

Marks'ın bu anketini çevirme derdinden kurtulmak için Türkçesinin olup olmadığını araştırırken “Özgürlük Dünyası” dergisinde bir çevrisinin olduğunu gördüm. Hangi yılda, hangi sayısında çıkmış ve hangi dilden çevrilmiş olduğunu bilmiyorum. Birtakım tuhaflıklar görünce Almancasıyla karşılaştırdım. Çevri hakkında şunu söyleyebilirim: Marks, böyle bir çevriyle okura ulaştırılmayı hak etmiyor!

8 Eylül 2017