deneme

türkiye ekonomisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türkiye ekonomisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2020 Pazar

KOVİD-19 KARIŞIMLI DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNİN SEYRİ


KOVİD-19 KARIŞIMLI DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNİN SEYRİ

Komünist parti bayrağının çekici, değdiği her yerde iz bırakır” (von Pöti)

Kovid-19’dan dolayı dünya ve Türkiye ekonomisinin somut seyrini ayrıntılı olarak analiz etme imkanı olmadı. Zaman açısından değil, Kovid-19’un kapitalist ekonomi üzerindeki etkisinin, yani krizin boyutlarının henüz tam, bütün sektörlerde görülmemesinden dolayı. (Önümüzdeki dönemde bu sorunları ayrıntılı olarak ele alacağız) Bu nedenle, bu makalede dünya ve Türkiye ekonomisini verilerin açıklandığı Şubat-Mart 2020’ye kadarki gelişmesini analiz ederek ele almış olacağız. Sonuçlar şaşırtıcı, özellikle de Türk ekonomisi açısından oldukça şaşırtıcı olabilir. Bunun nedeni, “sol”un ekonomi üzerine sürekli maval okumasıdır, desteksiz atmasıdır; kapitalizm çöktü-çöküyor sarhoşluğu içinde kıyamet gününün yakın olduğunu dünya baldırı çıplaklarına muştulamasıdır. Bu türden haberlerden dolayı yanlış siyasi tespitler yaptığınıza inanıyorsanız, hesabını sizi yanıltanlardan sormalısınız.

10 Kasım 2018 Cumartesi

"KRİZ MRİZ YOK, İNANMAYIN, HEPSİ MANİPÜLASYON"


KRİZ MRİZ YOK, İNANMAYIN, HEPSİ MANİPÜLASYON

EKONOMİNİN GÜNCEL SEYRİ (II)

Kriz kavramı çok, ama pek çok kolay kullanılıyor. Tamam, şunu anlıyorum; sorunun teorik muhtevasına, kapitalist sistemin iç çelişkilerine vakıf olmayanların, kendilerine göre ekonomide her olumsuz gelişmeyi kriz olarak tanımlaması anlaşılır. Bu türden olup da teori adına, sınıf adına, ideoloji adına; veya toplamında Marksizm-Leninizm adına görüş açıklayanların sayısı bu topraklarda hiç de az değildir. Ama bunların; ideolojik, sınıfsal, örgütsel, teorik duruştan ve mücadeleden bahsedenlerin kriz kavramını çok kolay kullanmaları oldukça düşündürücüdür. Bunun birçok nedeni olabilir, ama başlıca nedenler şunlar olabilir: Ya bunlar -bunlar örgütlü olanlardır- kapitalist sistemin siyasi yapısıyla baş edemeyecekleri düşüncesinden hareketle sistemi yıkma umutlarını krize bağlamışlardır ve bu nedenle kriz patlak verir Erdoğan giderde ısrar ediyorlar veya da Marksist kriz kavramının da birtakım nesnel yasaları içerdiğinden, daha genel anlamda ifade edersek; kapitalist ekonominin nesnel yasalarının olduğundan ve sermaye çevriminin de bu nesnel yasaların bir yansıması olduğundan bihaberler. Kriz veya değil, ne derseniz deyin, sermaye kendi yolunda ilerler. Önemli olan o yolu; sermayenin hangi yolda hareket ettiğini; çevriminin hangi aşamasında olduğunu anlamaktır. Bunun için de oldukça can sıkıcı, şevk kırıcı verileri ele almanız ve yüzde şu kadar arttı, yüzde şu kadar daraldı türünden açıklamalar yapmanız gerekir. Hele hele bir ekonomik krizin başlangıcından, ilk göstergelerinin analizinden bahsediyorsanız, o sıkıcı işten hiç kurtulamazsınız. Ama başka bir yol da yok değil: Kısa yolu, istatistiğin de bir bilim olduğunu reddedip, kolaycılığı seçip, önsel olarak herkesin kendiniz gibi düşündüğünden hareketle o sıkıcı işi atlarsınız ve burjuva basında işinize geleni alırsınız, bir de bunu uluslararası Post-marksist avane sürüsünün Marksizmin içini boşaltan, Marksizm-Leninizmi reddeden “yeni” görüşleriyle birleştirirseniz ekonomide kriz patlak verir ve diktatör gideri açıklamış olursunuz. Laf aramızda şunu da belirteyim; bu memlekette bu görüş son yıllarda, daha doğrusu sınıf mücadelesinde uzaklaşıldıkça sık sık dillendirilmeye başlandı ve hala da, hiçbir şey olmamış gibi savunuluyor. Tecrübe göstermiştir ki, bu türden dehşetli değerlendirmelerin ömrü çok kısadır. Doların TL karşısında hızlı değer kazanmasının ekonomi çökecek, diktatör gidecek umudunu nasıl yeşerttiğini unutmuş olamayız. Şimdi ne olacak? Yeşertilen o “umut”tan geriye ne kaldı? “Umut” yerini kısa zamanda hüsrana bıraktı. Aslında bu düşüncenin arkasında çok parlak bir zeka yatmakta! Düşünebiliyor musunuz, tek taş atmadan, toplumsal değişimi, altüst oluşu gerçekleştirecek özne diye gördüğün sınıfı örgütlemeden diktatörü gönderen, Saray’ını başına yıkan bir anlayış. Peki, dolar 10, 20, biraz da abartalım 30 TL’ye çıkar ve diktatör gider. Sonra ne olacak? İktidara mı geleceksin? Hayır. Aynı içerikli başka söylemlerle başka bir diktatör iktidara gelecek; bu burjuva sınıfın, sermayenin diktatörlüğüdür. Yoksa böyle olmayacak mı?

11 Eylül 2018 Salı

YENİ BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (VI)


YENİ BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (VI)

DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GÜNCEL SEYRİ ÜZERİNE

Yeni bir dünya fazla üretim krizi patlak vermeden ve “ayrık otu” yaygaraları başlamadan önce...

Ekonomik Kriz ve “Ayrık Otları”

19 Ağustos 2017 Cumartesi

DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNDE GENEL GELİŞME EĞİLİMİ (II)


DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNDE GENEL GELİŞME EĞİLİMİ (II)

II-TÜRKİYE EKONOMİSİ

Türkiye’de ekonomi üzerine yazıp çizenlerin bir kısmı hakkında artık belli bir görüşe vardım. Bunlar için nesnel gerçekliğin beş para değeri yok. Ekonomi beyazsa siyah; siyahsa beyaz demeyi ilke edinmişler. Bunların temel özellikleri de şu: Ekonomiden anlamıyorlar ama öznel görüşlerini gerçeklik yerine koyuyorlar. Örneğin ibre biraz aşağıya dönünce kriz patlatıyorlar ve hükümeti de devirme umutlarını canlandırıyorlar. Eski dönemlerde ekonomiyi hep krizde tutanlar vardı. O dinozorlara şimdilerde pek rastlamıyoruz veya da varlıklarından benim haberim yok.

11 Ağustos 2017 Cuma

DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNDE GENEL GELİŞME EĞİLİMİ (I)


DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNDE GENEL GELİŞME EĞİLİMİ (I)

I-DÜNYA EKONOMİSİ

1- Dünya sanayi üretimi
Bu yazıda dünya ekonomisi üzerine ayrıntılı bir analiz yapmayacağız. Mayıs-Temmuz 2015 tarihli makaleden (BİR AYRIK OTU HİKAYESİ! Dünya Ekonomisinde Çevrim (Konjonktür) Seyri) buyana dünya ve ülke grupları bazında ekonomin seyrinde dikkate değer değişimlerin olup olmadığını ele alacağız. Bu nedenle bu yazının “BİR AYRIK OTU HİKAYESİ” yazısıyla birlikte ele alınması doğru olur. (O makalede veriler 2005 = 100 ve bu makalede de 2010 = 100 bazında değerlendirildi). Bu makalede yeni olan, sanayi üretiminin Mayıs 2015-Nisan 2017 arasındaki seyrinde ne türden değişimin olduğudur.

28 Eylül 2016 Çarşamba

EKONOMİNİN GÜNCEL SEYRİ VE MOODY’S’İN TÜRKİYE NOTU



EKONOMİNİN GÜNCEL SEYRİ VE MOODY’S’İN TÜRKİYE NOTU

15 Temmuz darbe girişiminden sonra aynı ay içinde Standard & Poor’s, bu girişim sonrasında siyasi kutuplaşma arttı, kurumsal denetim mekanizmaları zayıfladı diyerek Türkiye’nin kredi notunu birkaç gün önce bir kademe düşürdüğünü ve BB+’dan BB’ye indirdiğini açıklamıştı. 23 Eylülde ise uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Türkiye'nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviye olan "Baa3"ten 1 basamak aşağı "Ba1" seviyesine düşürdü. Daha 3-4 gün önce, Küresel Ülke Riskleri Birimi Kıdemli Müdürü Alastair Wilson’un ağzından, "Başarısız darbe girişiminin ekonomide yarattığı şok etkisi büyük ölçüde bertaraf edildi" diye açıklayan aynı kuruluştu. Bu açıklamanın mürekkebi dahi henüz kurumadan, yeni bir açıklamayla, üç gün önce söylediğinin tam tersini iddia etti. 2003'te "Tezkere geçmezse notu indiririm" tehdidini savuran bu kuruluş, Mayıs 2013'te Türkiye'nin notunu yatırım yapılabilir seviyeye çıkarmıştı. Biraz garip bir değerlendirme! Ekonominin gelişme seyrinden daha hızlı hareket edebilen bir kuruluş!
Şimdiki değerlendirmesine neden olarak Moody's Türkiye ekonomisinde dış finansman yükümlülüklerine yönelik risklerin artmasıyla kurumsal yapıların ve büyümenin zayıflamasını göstermiştir.
Bu ise biraz değil, oldukça garip bir değerlendirme!

20 Aralık 2015 Pazar

BİR AYRIK OTU HİKAYESİ! (II)*


BİR AYRIK OTU HİKAYESİ! (II)*

Dünya Ekonomisinde Çevrim (Konjonktür) Seyri

IV-KRİZ ÇEVRİMİ-SERMAYE HAREKETİ (KONJONKTÜR HAREKETİ) VE İNİŞLİ-ÇIKIŞLI DURGUNLUK AŞAMASI

22 Haziran 2014 Pazar

21. YÜZYILDA TÜRKİYE EKONOMİSİNİN KONJONKTÜR HAREKETİ*



21. YÜZYILDA TÜRKİYE EKONOMİSİNİN KONJONKTÜR HAREKETİ*

Bu yazıda krizde olmayan ekonominin gelişme seyrini ele alacağız. Emperyalizme bağımlı, yeni sömürge bir ülkede üretimin, işsizliğin, borçlanmanın durumunu, Türkiye ve benzeri durumda olan ülkelerle önde gelen emperyalist ülkelerin farklı açılardan karşılaştırmasını yapacağız.

3 Nisan 2003 Perşembe

EKONOMİK KRİZ VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

DİE’nin, ekonominin seyrine ilişkin son verileri göre 2002 yılı itibariyle reel üretimde önemli boyutlara varan bir artış, mutlak ir büyüme gerçekleşmiştir. 2001 yılına göre 2002 yılında (12 aylık ortalama) toplam sanayi üretimi, devlet sektöründe yüzde 0,7 oranında küçülürken, özel sektörde yüzde 13,3 oranında büyüyor. Madencilik sektöründe üretim, devlet kesiminde yüzde 12,5 oranında küçülüyor, özel kesimde ise yüzde 6,4 oranında artıyor. İmalat sanayinde devlet kesimi üretimi yüzde 4,7 ve özel kesim üretimi de yüzde 12,3 oranında artıyor. Elektrik, gaz ve su sektöründe üretim, devlet kesiminde yüzde 7,9 oranında düşerken, özel kesimde yüzde 5,4 oranında artıyor. Sadece bu veriler, özel sektörün ekonominin motoru olduğunu göstermektedir.

Verile göre: 2001’e göre 2002 yılı itibariyle toplam sanayi üretimi yüzde 9,4, imalat sanayi üretimi yüzde 10,8 ve elektrik, gaz ve su sektörü üretimi de yüzde 5,4 oranında mutlak büyürken, madencilik sektöründe üretim yüzde 8,3 oranında mutlak küçülmüştür.
Soruna üç aylık veriler bazında baktığımızda bir yıl önceki döneme göre sanayi üretimi 2002’nin I. çeyreğinde yüzde 3,1; II. çeyreğinde yüzde 11,8; III. çeyreğinde yüzde 10 ve IV. çeyreğinde de yüzde 12,3 oranında artmış olduğunu görüyoruz.

1997=100 bazında toplam sanayi endeksi 2000’de 103,4; 2001’de 94,4 ve 2002’de de 103,3 olarak, imalat sanayi endeksi de 2000’de 102,1; 2001’de 92,4 ve 2002’de de 102,4 olarak gerçekleşiyor.
Bunun anlamı şudur: 1997=100 bazında toplam sanayi üretimi 2002’de 2000’deki seviyesine yaklaşıyor (103,4-103,3= -0,1). İmalat sanayi üretimi de 2002’de 2000’deki seviyesini aşıyor (102,1-102,4= +0,3).
Bunun diğer anlamı şudur: Bir yıl öncesine göre toplam sanayi üretimi 2000’de yüzde 6,1 oranında büyüyor, 2001’de 2000’e göre yüzde 8,7 oranında küçülüyor ve 2002’de ise 2001’e göre yüzde 9,4 oranında büyüyor. Aynı şekilde imalat sanayide 2000’de yüzde 6,5 oranında artarken, 2001’de yüzde 9,5 oranında küçülüyor ve 2002’de de yüzde 10,8 oranında artıyor.
Toplam sanayi üretiminin 2001’deki mutlak küçülmesi ile 2002’deki mutlak büyümesi arasındaki fark 0,7 puan eder (9,4-8,7=+0,7). İmalat sanayinde bu 1,3 puan ediyor (10,8-9,5=+1,3). Her halükarda toplam sanayi ve imalat sanayi üretimi, 2001 yılındaki mutlak gerilemesini 2002’de telafi ederek, mutlak büyüme trendine girmiştir.

Sabit fiyatlar üzerinde Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla, bir yıl öncesinin aynı dönemine göre 2002’nin I. çeyreğinde yüzde 2,1; II. çeyreğinde yüzde 8,9; III. çeyreğinde yüzde 7,9; IV. çeyreğinde yüzde 11,4 ve 2002 yılı itibariyle de yüzde 7,8 oranında artıyor.

İmalat sanayinde üretimde çalışan başına verimlilik, 1997=100 bazında 2000’de yüzde 14,5, 2001’de yüzde 13,1 ve 2002’de de yüzde 24,6 oranında artıyor. 2001 yılında verimlilik, 2000 yılına göre önemsiz oranda düşüyor. Ama 2002 yılında 2001 yılına göre neredeyse iki misli artıyor (yüzde 87,8 oranında). Demek oluyor ki, işsizlik sayısında olağanüstü bir azalma olmadığına göre veya iş bulan/yeniden çalışmaya başlayan işçilerin sayısında olağanüstü bir artış olmadığına göre, verimliliğin bu denli artması ancak ve ancak sabit sermaye yenilemesiyle açıklanabilir. Kapitalistler, kriz dönemini sabit sermaye yok etmek ve yenileme için kullanmışlardır.

İmalat sanayinde çalışanların sayısı 1999’a göre 2000’de yüzde 2,4 ve 2000’e göre de 2001’de yüzde 8,3 oranında gerilerken, 2002’de 2001’e göre ancak yüzde 0,5 oranında artıyor. Bu oranda bir istihdam artışıyla 2002’deki yüzde 10,8 oranında bir üretim artışı sağlanamayacağına göre, açık ki kapitalistler, belirttiğimiz gibi, kriz sürecinde teknoloji; sabit sermaye yenilemesini gerçekleştirmişler.

İhracat: Yıllar itibariyle ihracat 1999’a göre 2000’de yüzde 4,5; 2000’e göre 2001’de yüzde 12,5 ve 2001’e göre de 2002’de yüzde 12 oranında artıyor. İthalat ise 2000’de 1999’a göre yüzde 34 oranında artıyor, 2000’e göre 2001’de yüzde 24 oranında geriliyor ve 2002’de de 2001’e göre yüzde 22,8 oranında artıyor. (İthalatın belirtilen yıllarda bu boyutlarda artmasının nedenini 1999’daki ara krizde, depremin üretim araçları üzerindeki tahribatında ve 2001’deki krizde aramak gerekir).
Ekonomik krizin en ağır olduğu 2001 yılında ihracat yüzde 12,8 oranında artarken ithalat da yüzde 24 oranında geriliyor.
İthalatın bileşimi, ekonominin, ithalat hacmi çapında sermaye yenilemesi gerçekleştirdiğini göstermektedir:
Tüketim mallarının ithalattaki payı 2000’de yüzde 13,2’den 2001’de yüzde 0,0’a düşüyor, yani 2001 yılında tüketim malları ithalatının ithalat hacminde hiçbir önemi yok. 2002 yılı ithalatında ise tüketim mallarının payı ancak yüzde 0,3 oranındaydı.
Üretim araçlarının payı 2000’de yüzde 20,8; 2001’de yüzde 18,8 ve 2002’de de yüzde 16,5, ara mallarının payı ise sırayla aynı yıllarda yüzde 65,5, yüzde 72,4 ve yüzde 72,3 idi. Demek oluyor ki kriz yıllarında, 2001 ve 2002’de önemli boyutlarda sabit sermaye kıyımı ve yenilenmesi gerçekleştirilmiş.

Yeni kurulan ve kapanan firma sayısı açısından: 2002’nin Ocak-Şubat döneminde toplam 4101 firma kurulmuş ve 3852 firma kapanmış. Yeni kurulan firmaların 401’i ve kapananların da 282’si imalat sanayinde. 2003’ün aynı aylarında toplam kurulan firma sayısı 7837 ve kapanan firma sayısı da 2765. Kurulanların 655’i ve kapananların da 163’ü imalat sanayinde. 2002’nin Ocak-Şubat döneminden 2003’ün aynı dönemine göre kurulan firma sayısı neredeyse iki misli artıyor (%90). 2002’nin verilen döneminde kapanan firmaların açılanlara oranı yüzde 94. 2003’ün aynı döneminde ise kapanan firmaların açılanlara oranı ancak yüzde 35. Demek ki 2002’nin verilen dönemine nazaran 2003’ün verili döneminde kapanan firma sayısı yaklaşık üçte iki azalıyor.

2000 yılında Türkiye’nin brüt yurt içi üretim değeri 1995 fiyatları ve OECD verilerine göre 204,1 milyar dolardı. Fiyatların sabit kaldığı koşullarda brüt yurt içi üretimin 2000’deki seviyesine ulaşmış olması gerekir. En azından 1997=100 bazında toplam sanayi üretimi endeksi 2000’de 103,4 ve 2002’de de 103,3, imalat sanayi üretimi endeksi de 2000’de 102,1 ve 2002’de de 102,4 idi.

Ekonomik krizden, bir fazla üretim krizinden bahsedebilmek için reel üretimin, daha önceki yıllara göre mutlak olarak gerilemesi gerekir. Örneğin, 2000’de üretim değeri 100 TL ise, 2001’de, ekonomik kriz var diyebilmek için, üretimin yıllık bazda 100 TL’nin altında, 90, 95 TL vb. olması gerekir. Şayet ekonomik krizden çıkılmıştır tespiti yapılıyorsa, bu durumda üretimin 2001’deki seviyesine göre değil, 2000’deki seviyesine göre artmış olması gerekir. Yani en azından 100 TL’den fazla olması, 105, 1010 TL, vb. olması gerekir. Kıstas alınan seviyeye ulaşılmadığı müddetçe, üretim artsa da, ekonomi krizden çıkmış olmaz.

Kapitalist ekonominin seyri, maddi değerlerin üretimine göre belirlenir ve dolayısıyla ekonominin krizde olup olmadığının yegâne bağlayıcı temel kıstası da reel üretimin büyüme/küçülme seyridir. Diğer göstergelerin (dış ticaret, istihdam, iflaslar, yatırımlar vs.) hepsi reel üretimin gelişme seyri tarafından belirlenir veya reel üretim, temel gösterge olmak üzere bu faktörler, birbirlerini tamamlarlar/etkilerler.
Bu duruma göre Türkiye ekonomisinin 2002 yılı sonu itibariyle kriz içinde olduğunu söyleyemeyiz. 2002 yılı sonu itibariyle diyoruz. Çünkü soruna aylık gelişmeler bazında bakarak daha ayrıntılı sonuçlara varılabilir ve ekonominin hangi aydan itibaren krizden çıkma trendine girdiği tespit edilebilir.
1997=100 bazında aylık toplam sanayi üretimi endeksi 2001’in aylarında şöyleydi: Ocak 91,4; Şubat 88,4; Mart 85,8; Nisan 87,0; Mayıs 93,4; Haziran 93,5; Temmuz 90,1; Ağustos 92,3; Eylül 95,2; Ekim 98,7; Kasım 98,2; Aralık 90,2 ve ortalama 92 olarak gerçekleşmişti. 2002’de ise aylık endeks şöyleydi: Ocak 89,6; Şubat 84,3; Mart 102,5; Nisan 99,9; Mayıs 103,9; Haziran 100,3; Temmuz 101,1; Ağustos 98,8; Eylül 105,5; Ekim 110,5; Kasım 106,3; Aralık 102,5 ve ortalama 100,4. 2003 Ocak endeksi: 101,4.
Bu veriler şunu göstermektedir: Toplam sanayi üretimi 2002’nin Mart ayından itibaren krizden çıkma trendine girmiştir. Bu trend Ağustos ayına kadar sürüyor. 2002’nin Eylül ayından itibaren ekonomi, toplam sanayi üretimi bazında krizden çıkmıştır.

1997=100 bazında toplam sanayi üretimi (1997’nin aynı aylarına göre) 2002’nin Eylül ayında yüzde 5,5, Ekiminde yüzde 10,5, Kasımında yüzde 6,3, Aralığında yüzde 2,5 ve yıllık ortalama olarak da yüzde 0,4 oranında büyüyor. 2001’in aynı aylarına göre toplam sanayi üretimi 2002’nin Eylülünde yüzde 10,8, Ekiminde yüzde 12, Kasımında yüzde 8,2, Aralığında yüzde 13,5 ve yıllık ortalama olarak yüzde 9,1 oranında ve 2003’ün Ocağından 2002’nin Ocağına göre de yüzde 13.2 oranında büyüyor.
Bütün bunlar, ekonominin krizde olduğunu değil, olmadığını gösteren verilerdir.

Ekonomi, 2001/2002 krizinden çıkmasına çıktı, ama ekonomiyi krizden çıkartacak derecedeki bu büyüme, topluma yansıyor mu? Bu büyümeyi toplumun bütün yönlü hissettiğini söyleyemeyiz. İhracatta da olağanüstü bir artış yok. Yani üretim, ne iç pazara ve ne de dış pazara olağanüstü boyutlarda sürülüyor. Bu durumda geriye bir olasılık kalıyor: stok üretim. Hal böyle olunca ekonomi, daha ziyade stok üretimle krizden çıkmış oluyor. Bu stok üretimin nasıl ve ne dereceye kadar eritileceğini veya stok üretimin daha ne kadar süreceğini göreceğiz.

Bu kriz, toplam sanayi üretimindeki 2000’e göre 2001’de yüzde 8,7 oranında mutlak gerilemesinden dolayı ağır bir kriz olmamıştır. Şüphesiz, üretimin bu denli gerilemesi 1950’den sonra ve Türkiye ekonomisinde devrevi kriz koşullarının oluşmuş olduğu dönemden (‘70’li yıllar) bu yana ve bu türden krizlere (1979/81, 1994) göre ilk defa bu düzeyde mutlak düşmüştü. Bu krizi, aynı dönemde borçlanma krizine ramak kalınması, krizi teşvik edici olarak yaşanan borsa krizi ve aynı dönemde patlak veren hükümet bazında siyasi kriz, ağırlaştırmıştır. Bu faktörlerin hepsinin bir araya gelmesi ve IMF’nin neoliberal dayatmaları, krizin, kırsal alanda küçük üreticileri ve esnafı harekete geçirecek derecede ağır olduğunu göstermektedir.

Ekonomik krizle istihdam arasında bağ kurarak kriz değerlendirmesi artık genel geçerli bir yöntem değil. Kriz varsa, işçiler yoğun olarak sokağa atılırlar, kriz yoksa yoğun olarak işe alınırlar değerlendirmesi artık Türkiye gibi ülkelerde dahi kıstas olmaktan çıkmaktadır. Modern teknoloji, otomasyon, Türkiye gibi ülkelerde de kullanılıyor ve kapitalistler kriz sürecinde bolca sabit sermaye yenilediler. Bu demektir ki, ekonominin krizden çıkması, daha önce işten atılan işçilerin hepinin yeniden işe alınacakları anlamına gelmez. Modern teknoloji kullanımından dolayı, krizden çıkış, giderek daha az sayıda istihdam alanının açılacağı ve işçiler ordusunun sürekli büyüyeceği anlamına gelir. Emperyalist ülkelerde kitlesel kronik işsizlik, Türkiye gibi ülkelerde de kaçınılmaz olmaktadır.
2001/2002 krizi, mali sektörde birçok bankayı götürmüştür, ama reel üretimde tekelci sermayeden ziyade orta ve küçük ölçekli işletmeleri yok etmiştir.

2000 yılı sonlarında ABD’de ve giderek diğer emperyalist ülkelerde patlak veren dünya ekonomik krizinden Türkiye ekonomisi pek olumsuz etkilenmemiştir. Ayrıntısı bir yana, dünya ekonomik krizi hala devam ediyor, ama Türkiye ekonomisi kriz sürecinden çıkmış durumda.

Ekonominin krizde olmaması, krizin beraberinde getirdiği bütün sorunların ortadan kalktığı anlamına gelmez. Kriz, milyonlarca insanın, işçi ve emekçinin yıkımına, işsiz kalmasına neden olmuştur. Tarımda neoliberal dayatmalardan dolayı küçük üretici köylülüğün mülksüleşmesine ve sayısız esnafın iflasına neden olmuş ve bu sosyal katmanlar işçi sınıfı saflarına katılmışlardır.

Her ekonomik kriz, devrevi patlak veren fazla üretim krizi, kapitalist üretimin daha yüksek bir seviyede örgütlenmesini ve kendini yenilemesini kaçınılmaz olarak beraberinde getirir. Türk ekonomisinde de olan budur. Sermaye, kendini yenileyerek yeniden örgütlenmiş olarak ekonomik deveviliğin kriz aşamasından çıkmıştır, kendini krize sokan çelişkilerini, önümüzdeki yeni krizine girene kadar çözmüştür. Her ekonomik kriz, bir sonrakinin çelişkilerinin maddi koşullarını hazırlayan yenilenmenin, dinamikleşmenin ifadesidir. Bu, kapitalist üretimin çelişkisidir.

1 Mayıs 1999 Cumartesi

TÜRKİYE EKONOMİSİ VE EKONOMİK KRİZ SORUNU


TÜRKİYE EKONOMİSİ VE EKONOMİK KRİZ SORUNU

Anlaşılan o ki, Marksist politik ekonomiyi ve bunun coğrafyamızda şekillenişini kavramadan,- bundan sonuçlar çıkarmadan devrim yapmak isteyenler var. Marks'ın 25 yıl çalışarak hazırladığı, ancak birinci cildinin baskısını görebildiği "Kapital", zorlandığı zaman kullanılan bir alıntı kaynağına indirgenmiş. Lenin'in "Emperyalizm..." yapıtı Maocu-troçkist anlayışlara Marksist renk vermek ve somut durumun analizi yerine genel lafızları/formülasyonları güncelleştirmek için kullanılır olmuş. Öyle ki, bazı küçük burjuva çevreler, "teori"yi doğrulamak için Marksizmi istediği gibi yorumlamaya yönelmiş. Bunlar, yaptıkları siyasi tespitlerini sorgulamıyorlar, yanlışı doğru göstermek için Marksist teoriyi çarpıtmaktan çekinmiyorlar. Marksist teori adına nelerin yapıldığını göstermek için birkaç örnek verelim. Partizan Sesi, 1997'de, "kapitalist görüntülere kanmayın, sömürü feodal karakterlidir," diyordu. (Bkz. Partizan Sesi, 16-31 Ocak 1997, syf. 28).