TÜRKİYE’DE
EKONOMİNİN GÜNCEL DURUMU
KRİZİN EVRİLME
YÖNÜ
Bu
yazıda Türk ekonomisinde krizin gelişme seyrine bakacağız. Yani
ekonomik kriz veya fazla üretim krizi derinleşiyor mu, yerinde mi
sayıyor veya da ekonomide, somutta da maddi değerlerin üretiminde
krizden çıkma işaretleri var mı sorularına cevap bulmaya
çalışacağız.
Aylık
sanayi üretimi bazında şimdiki kriz 2018’in Temmuz ayından
sonra patlak verdi. Temmuz ayında sanayi üretimi, sonraki aylara
göre en yüksek seviyesindeydi. Dolayısıyla aylık sanayi üretim
bazında ekonominin krizden çıkıp çıkmadığı veya genel
gelişme seyrini ölçmek için Temmuz ayı verisini kıstas olarak
alıyoruz; sanayi üretiminin bu ayın üretim değerini aşması ve
bu aşmanın en azından birkaç ay arka arkaya devam etmesi; belli
bir süreklilik kazanması ekonominin krizden çıktığını
gösterir.
Yılın
çeyrekleri bazında sanayi üretiminin gelişme seyri de krizin
başlangıcını, gelişmesini (derinleşmesi veya üretimin
büyümesi) tespit etmek için önemli bir kıstastır. Bu verileri
de ele alacağız. Yılın çeyrekleri bazında kriz, 2018’in ilk
çeyreğinde başlıyor. Bu çeyrekte toplam sanayi üretimi bir
önceki çeyreğe göre yüzde 0,7 mutlak gerilemişti.(2017’in 4.
çeyreğinde toplam sanayi üretiminin büyüme oranı yüzde 3,3
idi. Bu durumda yılın çeyrekleri bazında krizden çıkıldığını
söyleyebilmek için üretimin bu yüzde 3,3’ü aşması gerekir.
Her
halükarda kriz başlangıcının gerçeğe en yakın verisi, ne
zaman patlak verdi sorusunun en doğru cevabı yılın çeyrekleri
bazındaki değerlerde değil, aylık değerlerde aranmalıdır.
Kriz
olgusunun tespitinde sanayi üretimi sonuçları yeterli olabilir,
ama bu sonuçlar, başka faktörler dikkate alınmadan gösterge
yapılırsa tespit yanılgıya daha çok açık olabilir. Bu nedenle
sanayi üretiminin yanı sıra örneğin ara malları üretimini,
sermaye malları üretimini, imalat sanayinde kapasite kullanım
oranlarının seyrini de incelemek gerekir.
Daha
önceki yazılarda bu faktörleri göz önünde tutarak kriz ne zaman
patlak verdi sorusuna cevap aramıştık (1)
Şimdi
2018’den bugüne ekonomideki gelişmeye bakalım.
1-
Aylara göre sanayi üretiminin seyri
1.1-
Aylara göre toplam sanayi üretimi
Aşağıdaki
grafikte de görüldüğü gibi, toplam sanayi üretimi Eylül
2018-Ağustos 2019 arasında 12 ay boyunca sürekli mutlak küçülme
içinde olmuştur.
Bu
veriler toplam sanayi üretimi bazında krizin dip noktasına yüzde
9,9 oranında mutlak küçülmeyle Aralık 2018’de ulaştığını
ve sonraki aylarda dip noktadan çıkıldığını ancak Eylül
2019’da üretim artışı eğilimine girildiğini
göstermektedir.(2)
1.2-
Aylara göre ara malları üretimi
Ağustos
2018-Ağustos 2019 arasında, 13 ay boyunca ara malları üretimi
mutlak küçülmüştür. Ancak Eylül 2019’da belirli-belirsiz
(yüzde 0,1) bir üretim artışı trendine girilmiştir.
Bu
sektörde kriz dip noktasına 15,2 oranında küçülmeyle yine
Aralık 2018’de ulaşmıştır. (3)
1.3-
Aylara göre sermaye malları üretimi
Bu
sektörde istikrarsızlık 2018’in Şubat ve Mart aylarında
kendini gösteriyor: 2018’in Ocak-Ağustos ayları arasında
üretimde sert inişler ve çıkışlar yaşanıyor. Üretimde sert
düşüş ve çıkışlar, ekonominin seyrini etkileyen durum ve
faktörlerin olduğunu gösterir. Bu sektörde üretim Eylül
2018-Nisan 2019 arasında 8 ay boyunca sürekli mutlak küçülme
içinde olmuştur. Ancak 2019’un Mayıs ayından itibaren üretimde
mutlak küçülmenin yerini yeni bir istikrarsızlık seyri almıştır.
2019’un Mayıs ayında yüzde 3 oranında artan üretim, Haziran
ayında yüzde 5,6 oranında daralırken Temmuz ayında yüzde 2,1
oranında büyüyor, bir ay sonra Ağustos ayında yüzde 5 oranında
daralıyor, ama Eylül ayında yüzde 6,9 oranında yeniden artıyor.
Bu
sektörde de üretim yüzde 9 oranında küçülmeyle Aralık 2018’de
dip noktayı görmüştür.(4)
Yukarıdaki
verilerde; üç grafikten çıkartılması gereken sonuçlar
şunlardır:
a-Türkiye
ekonomisinde kriz, Temmuz 2018’de patlak vermiştir.
b-Kriz
dip noktasında Atalık 2018’de ulaşmıştır. Krizin dip
noktasında üretimin mutlak küçülmesi yüzde 9,9 idi.
c-Krizin
dip noktasından sonraki süreçte iki gelişme söz konusu olabilir.
Birinci
gelişme: Verilerin
de gösterdiği gibi üretimde belli bir canlanma
var ve üretim artışı krizden çıkma eğilimini
güçlendirmektedir. Gerçekten de kriz başlangıcını; üretimin
en yüksek seviyesini 100 olarak alırsak, yani Temmuz 2018’in 2015
= 100 verisine
(116,7 – ilk
grafik) 100 dersek (ikinci
grafik) aşağıdaki eğilimi
ele
ederiz.
Temmuz
2018’deki üretimin en üst seviyesinde (100) sanayi üretimi
Aralık 2018’de yüzde 93,1’e geriliyor ve Eylül 2019’da da
yüzde 99’a çıkıyor. Bu durumda üretim, krizin dip noktası
değerinden artış, krizden çıkma yönünde gelişmektedir.
Yukarıdaki grafikten çıkartılması gereken ilk sonuç budur.
İkinci
gelişme: Bu,
bazı koşullara bağlı bir olasılıktır.
Dünya ekonomisinde krizin patlak vermesi ve bunun Türk ekonomisine
yansıması,
krizden çıkma sürecinde olan Türk ekonomisinde olumsuz etki
yaparak krizin yeniden canlanmasını
beraberinde getirebilir. Bu durumda Türk ekonomisi kriz-canlanma
aşamalarında bir W
hareketi yapabilir; yani yukarıdaki grafikte gördüğümüz Eylül
2019 verisinden (yüzde 99) gerilere düşebilir. Bu, bir
olasılıktır. Daha ziyade dünya ekonomisinin gelişme seyrine ve
bunun Türk ekonomisi
üzerindeki etkisine bağlı olan bir olasılık. Yukarıdaki
grafikten çıkartılması
gereken ikinci sonuç budur.
1.4-
Yılın çeyreklerine göre sanayi üretiminin seyri
Yılın
çeyreklerine göre sanayi üretiminin seyrini, aynı sonucu gösteren
iki grafik anlatımıyla gösterelim:
İlk
grafik (Bir önceki çeyreğe göre hesaplama):
Yukarıdaki
grafikte kriz öncesinde üretimin 2017’nin dördüncü çeyreğinde
en yüksek seviyede olduğunu ve üretimin 2018’in bütün
çeyreklerinde bir önceki çeyrek verilerine göre gerilediğini,
ancak 2019’un çeyreklerinde üretimde belli bir artışın,
canlanmanın olduğunu, krizin dip noktasına 2018’in son
çeyreğinde (-4,7)ulaştığını görüyoruz.(5)
İkinci
grafik (2015=100 hesaplamasına göre):
Yukarıdaki
grafikte üretimin 2015=100 bazında verili dönemde çeyrekten
çeyreğe değişimini büyüme oranı olarak görüyoruz. Her iki
grafik arasında bir fark yok; birincisi, ikincisinin zincirleme
endeksidir. İkinci grafikte üretimin seyrini canlandırabiliyoruz.
Bu grafikte krizin dip noktası 2018’in üçüncü çeyreğine göre
yüzde 9,6’ya gerileyen dördüncü çeyrektir. (6)
1.5-
Yıllara göre sanayi üretiminin seyri
2000-2018
arasında iki kriz, üç kriz yılı görüyoruz. 2001 krizinde
üretim yüzde 8,7, 2008-2010 krizinde 2008’de yüzde 0,6 ve
2009’da da yüzde 9,9 oranlarında mutlak geriliyor. Şimdiki
krizde, 2019’un bir kriz yılı olup olmayacağını henüz
bilemiyoruz, ama muhtemelen olmayacak. Çünkü 2019’un çeyrek
verileri, üretimin aylara göre seyri, sanayi üretiminin 2019
toplamında art-eksi sıfır büyüme civarında olacağını
göstermektedir. (7)
2-Kapasite
kullanım oranındaki durum
İmalat
sanayinde kapasite kullanım oranının seyri ekonominin durumunu
gösteren en önemli kıstaslardan birisidir. Kısaca, imlalat
sanayinde kapasite kullanım oranının düşmesi, üretimdeki
daralmayı, artması da üretimdeki artışı, canlanmayı gösterir.
Bu
krizde kapasite kullanım oranı, Ocak 2019’u hesaba katmazsak,
Kasım-Aralık 2018’de yüzde 74,1 ve Şubat 2019’da da yüzde 74
oranında gerçekleşmiştir; yani bu aylarda imalat sanayinin mevcut
kapasitesinin yüzde 25,9’u (Kasım-Aralık 2018) ve yüzde 26’sı
(Şubat 2019) kullanılmamıştır. Mevcut veriler veya üretimin
mevcut durumu, krizde kapasite kullanım oranı bakımından dip
noktaya Kasım 2018-Şubat 2019 arasında ulaşılmış olduğunu
göstermektedir. Şubat 2019’dan sonraki artış, Haziran 2019’da
yüzde 77,1’e kadar çıkmış, Temmuz-Ekim 2019 arasında da yüzde
76 bandında kalmıştır.
Kapasite
kullanım oranının dip nokta olarak yüzde 74’ler civarında
kalması bu krizin kapsamlı sabit sermaye kıyımını, yok
edilmesini beraberinde getirmediğini; ağır bir kriz olmadığını
gösterir. 2008-2010 krizinde imalat sanayi kapasite kullanım oranı,
2009’un Ocak ayında yüzde 61,6’ya, Şubat ayında yüzde 60,9’a
ve Mart ayında da yüzde 58,7’ye düşmüştü. Diktatörün,
“teğet geçti” dediği o kriz, ağır bir krizdi.
Ara
malları üretiminde kapasite kullanım oranı Haziran 2018-Şubat
2019 arasında 6,8 puan geriliyor; yüzde 80’den yüzde 73,2’ye
düşüyor. Ancak 2019’un Mart ayından itibaren sürekli artarak
Haziran ayında yüzde 76,8’e çıkıyor. Haziran-Ekim ayları
arasında da yüzde 75 bandında kalıyor.
Yatırım
malları
üretiminde kapasite kullanım oranı,
2018’in
Mart ayından itibaren
dengesiz de olsa sürekli düşerek
Şubat 2019’da yüzde 73,3’e geriliyor. Sonraki aylarda sürekli
artarak Haziranda yüzde 77,2’ye kadar çıkıyor. Temmuz-Ekim
2019 arasında ise yüzde 75-76 bandında kalıyor.
İmalat
sanayi, ara malları ve sermaye malları (yatırım malları)
üretiminde kapasite kullanım oranları, verilerin de gösterdiği
gibi, Şubat 2019’da dip noktasına ulaşıyor. Her üç sektörde
de kapasite kullanım oranları Mart 2019’dan itibaren inişli
çıkışlı da olsa sürekli artıyor. Bu artış kendini sanayi
üretimindeki artışta göstermektedir. Bütün bu veriler krizin
dip noktasının, en derin noktasının geride kaldığını
göstermektedir.
3-Dış
borç durumu
Türkiye
brüt dış borç stokunun GSYH’ya oranı:
Bu
oran 2017’nin ilk çeyreğinde yüzde 49,4; ikinci çeyreğinde
yüzde 52,8; üçüncü çeyreğinde yüzde 52,7; dördüncü
çeyreğinde yüzde 53,4; 2018’in ilk çeyreğinde yüzde 52,9 ve
ikinci çeyreğinde de yüzde 51,8 oranlarında gerçekleşir.
2019’un
ilk iki çeyreğinde ise bu oran yüzde 60 bandına girer; ilk
çeyrekte yüzde 60’dan ikinci çeyrekte yüzde 61,9’a çıkar.
Alınan
dış borç artmasına
rağmen, bu artışı bazı
yıllarda dış
borç stokunda görmüyoruz;
tersine
dış
borç stokunun GSYH’ya oranı bazı
yıllarda düşüyor.
Bunun nedeni o yıllarda ekonomide
büyümenin yüksek oranlarda
gerçekleşmiş
olmasıdır.
Dış
borçlanmada dikkati çeken bir nokta şudur: Dış borçlarda artış
sürekli, ama bu inişli-çıkışlı oluyor. Bunun ötesinde son
dönemde, özellikle de 2018’in ikinci yarısından bu yana
borçlanmanın
artış hızı düşmüş, öyle
ki borçlanma, daha önceki dönemlere göre oransal olarak
gerilemiştir.
2017’nin
ilk çeyreğinden 2018’in ilk çeyreğine toplam dış borç stoku
418,89 milyar dolardan 455,85 milyar
dolara çıkarak yüzde 11,4 oranında artıyor. Ama 2018’in ilk
çeyreğinden 2019’un ikinci çeyreğine dış borç stoku 466,85
milyar dolardan 446,86 milyar dolara düşerek yüzde 4,3
oranında azalıyor.
2017’in
ilk çeyreğinden 2019’un ikinci çeyreğine kamu borçu 127,899
milyar dolardan
146,093
milyar dolara çıkarak yüzde 14,2 oranında; aynı dönemde TCMB
borcu 1,390
milyar dolardan 6,500 milyar dolara çıkarak
367,6
oranında, yani 4,67 misli artmıştır. Keza
aynı
dönemde özel sektör borcu da 289,599 milyar dolardan 294,267
milyar dolara çıkarak ancak yüzde 1,6 oranında artmıştır.
Dış
borç stokunun oransal gerilemesinde özel sektör borcundaki
hareketlilik
belirleyici bir rol oynamıştır.
Özel
sektör dış borç stokunun 2017’in ilk çeyreğinden
2018’in ilk çeyreğine 289,599 milyar dolardan 324,419 milyar
dolara çıkarak yüzde 12 oranında artarken, 2018’in ilk
çeyreğinden 2019’un ikinci çeyreğine 294,267 milyar dolara
düşerek yüzde 9,3 oranında geriliyor. (8)
Bundan
çıkartılması gereken sonuç:
Veriler
göre özel
sektör borçlanma konusunda
sorun yaşamıyor.
Toplam
dış borç stokunun oransal gerilemesinde
belirleyici oluyor.
Esas
borçlanan kamu sektörü ve TCMB’dir.
Merkez
Bankasının borş miktarı az olduğu
için bütün borçlanma yükü kamuda kalıyor.
Açık
ki, kriz döneminde borçlanan özel sektör değil, devlettir.
Brüt
dış borç stokunun GSYH’nın yüzde 60’ını oluşturması,
burjuva politik ekonomiye göre borçlanmanın o ülke için tehlike
oluşturmaya
başlamasıdır. Bu,
ekonomik
krizi
tetikleyen bir neden olabilir.
Bundan şu sonuç çıkartılmamalıdır; bir ülkede dış borç
stoku, GHYH’nın yüzde 60’ına ulaştıysa o ülke ekonomisinde
mutlaka kriz
patlak verecektir anlamına gelmez. Şimdiye kadar Türk ekonomisinde
böyle bir sorun yoktu. Ama şimdi ekonomi, dış borçlanmanın
sorun olabileceği bir sürece girmiştir.
Yukarıdaki
grafiklerde özel sektör dış borç stokunun 2018’den itibaren
mutlak olarak gerilediğini ve kamu borç stokunun da mutlak olarak
arttığını görüyoruz. Özel sektör dış borç stokunda kısa
vadeli olanın payı 2018’in ilk çeyreğinde yüzde 30,4’ten
2019’un ikinci çeyreğinde yüzde 31,4’e çıkıyor. Önemli bir
değişim yok. Kamu
dış borş stokunda ise
kısa vadeli olanın payı 2018’in ilk çeyreğinde yüzde 17’den
2019’un ikinci çeyreğinde yüzde 16,1’e düşüyor. Burada da
önemli bir değişim yok. Ancak, kısa
vadeli dış borç stokunun hemen hemen aynı oranlarda kalması,
ekonominin dış borçtan dolayı kısa vadeli sorun
yaşamayabileceğine bir işaret olabilir. Bunu zaman içinde
göreceğiz.
4-
İşsizlik
Bu
konuda, özellikle kriz dönemlerinde söylenecek fazla bir şey yok!
Kriz,
kaçınılmaz olarak işgücü durumunu da etkileyecekti.
İşsizler ordusunun büyümesini aşağıdaki verilerde görüyoruz.
DİSK-AR’ın
hesaplamasına göre işsizlik oranı Nisan 2018’den Temmuz 2019’a
yüzde 10,3’ten yüzde 14,3’e çıkarak 4 puan; aynı dönemde
tarım dışı işsizlik oranı yüzde 12,2’den yüzde 16,7’ye
çıkarak 4,5 puan ve genç nüfusta işsizlik oranı da yüzde
18,6’dan yüzde 27,3’e çıkarak 8,7 puan artıyor.
Soruna
işsizlik türleri açısından baktığımızda aşağıdaki
sonuçları görüyoruz.
Temmuz
2018’den Temmuz 2019’a bütün işsizlik türlerinde işsizlik
oranı yükseliyor.
İşsizlik,
teknolojik gelişmeye ve yeni, modern teknolojinin üretim, dolaşım
ve hizmet sektörlerinde kullanılmasına bağlı olarak kriz
konusunda tam geçerli bir gösterge olmaktan artık çıkmıştır.
Şüphesiz, ekonomi krizdeyse, işsizlik oranı da yükselir. Ama
kapitalist, yeni teknoloji kullandığı zaman işçileri sokağa
atar. Bu durumda da işsizlik oranı yükselir. Genel anlamda geçen
yüzyılın ‘29’li yıllarından bu yana önce önde gelen
emperyalist ülkelerde, çok sonraları da, yine geçen yüzyılın
son çeyreğinden bu yana kapitalizmin nispeten gelişmiş olduğu
hemen bütün ülkelerde farklı boyutlarda da olsa belli bir
kitlesel kronikleşmiş işsizlik olgusuyla karşı karşıyayız. Bu
nedenle işsizlik olgusuna bu açıdan da bakmak gerekir. Ekonomi
krizden çıksa da işsilik oranlarında gerileme hemen olmaya bilir.
Bugün açısından kapitalizmin gelişmişlik seviyesi, kronik
kitlesel işsizliğin burjuva toplumun ayrılmaz bir sorunu olduğunu
ve sınıf mücadelesinde bu gerçeğin hesaba katılması
gerektiğini unutmamak gerekir. Marks’ın “eğilim” olarak
bahsettiği kitlesel kronik işsilik çağımızda kapitalizmin bir
nesnel yasası olmuştur.
5-Kriz
karşılaştırması
5.1-Aylık
sanayi üretimi bazında kriz karşılaştırması
Daha
önceki krizlerle karşılaştırarak yaşanmakta olan krizin
etkisini, seyrini, süresini vs. görebiliriz. Gerçeği yansıtmayan
kriz değerlendirmelerini göz önünde tutarsak yaşanmakta olan
krizi, daha önceki kriz ve krizlerle karşılaştırmak yerinde
olur. Şimdi aşağıdaki grafiğe bakalım.
Şimdiki
krizle 2008-2010 krizini karşılaştırdığımızda şunu
görüyoruz:
1-
Şimdiye kadarki seyri içinde yaşanmakta olan ekonomik kriz, sanayi
üretimi bazında 2008-2010 krizinden daha ağır, sonuçları daha
şiddetli olan bir kriz değildir.
2-
Önceki kriz Mart 2008’den Aralık 2010’a kadar sürmüştür,
yani 2 sene 10 ay.
3-Şimdi
ise ekonomi (sanayi üretimi) 2019’un Ekim ayında kriz aşamasından
çıkma sürecine girmiştir. Yani ekonomi 16 ay kriz aşamasında
kalmıştır. Ekonomi krizden çıktı değerlendirmesi şimdiden,
üretimin bu aşamasında yapılamaz, ama gelişmenin yönü krizden
çıkılıyor olduğuna işaret etmektedir (9).
5.2- Kriz dönemlerinde
imalat sanayinde kapasite kullanım oranları
karşılaştırması
Yukarıdaki
grafik, krizin seyri bağlamında önemli bir göstergedir.
Birincisi:
Kapasite kullanım oranları her iki kriz için 2008 ve 2018’in
Kasım ayında yaklaşık aynı orana (Haziran 2008=74 ve Haziran
2018=74,1) geliyor. 2008’in Haziran-Kasım ayları arasında
kapasite kullanım oranı yüzde 82,2’den yüzde 74’e düşerek
8,2 puan geriliyor. Yaşanmakta olan kriz sürecinin 2018 yılı için
aynı ayları arasında kapasite kullanım oranı yüzde 78,3’ten
yüzde 74,1’e düşerek 4,2 puan geriliyor. Bu durumda kapasite
kullanım oranı bazında 2008 krizi daha etkili olmuştur.
İkincisi:
2008 ve 2018 Kasım ayından sonra kapasite kullanım oranları hızla
farklılaşıyor. Kasım 2008’den Mart 2009’a kapasite kullanım
oranı yüzde 74’ten yüzde 60,8’e düşüyor; 13,2 puanlık bir
gerileme. 2018 ve 2019’un aynı dönemlerinde kapasite kullanım
oranı yüzde 74,1’den yüzde 74,3’e çıkıyor.(10)
Üçüncüsü:
Yukarıdaki grafik, kapasite kullanım oranlarının seyri bazında
yaşanmakta olan krizin 2008-2010 krizi kadar ağır, şiddetli
olmadığını gösterir.
Ekonomik
kriz veya fazla üretim krizi konusunda Marksizm-Leninizmin veya daha
dar anlamda Marksist-Leninist politik ekonominin öğretisi,
ekonominin krizde olup olmadığının tespiti ancak ve ancak maddi
değerlerin (somutta da sanayi üretiminin) seyri temelinde
yapılabilir, esas olan üretimdir. Zaten kapitalizme özgü olan,
onun nesnel bir yasası olan tek bir kriz vardır; fazla üretim
krizi. Diğer kriz türleri, örneğin mali kriz, para krizi vb.
olmasa da kapitalizm var olur. Ama fazla üretim krizinin olmadığı
bir kapitalizm düşünülemez.
Bu
bağlamda yaşanmakta olan kriz ve dünya ekonomisinin karşı
karşıya olduğu kriz, anlaşılmak isteniyorsa öncelikle maddi
değerlerin üretimine bakılması gerekir. Para, döviz veya bir
bütün olarak mali sektörde hareketlenmenin, “kriz” diye
tanımlanan gelişmelerin nedenini öncelikle maddi değerlerin
üretiminde aramak gerekir. Üretimden bağımsız mali kriz, nadir
patlak veren bir krizdir; hele hele günümüzde üretimin
uluslararasılaşma boyutlarını göz önünde tutarsak mali kriz
görüntüsünün ardında maddi değerlerin üretimindeki
hareketlilik olduğu anlaşılır. Bu nedenle, özellikle geçen
yüzyılın son çeyreğinden bu yana, o neoliberalizm rüzgarı
eşliğinde bazı “Post-Marksizm” sevdalılarının, bu
tasfiyecilerin mali kriz-fazla üretim krizi ayrımı yapmaları,
bilinçli olarak mali krizi önplana çıkartarak kapitalizmi
anlaşılmaz kılmaya çalışmaları kriz değerlendirmelerinde
akılda tutulmalıdır. Mali kriz fantezisiyle, bu safsatayla
Marksist-Leninist kriz teorisi sulandırılmak istenmektedir. Bu,
ideolojik bir saldırıdır. Hesaplaşması, krizden krize
hesaplaşmaya sığdırılamayacak kadar önemlidir. Bu, ideolojik,
sınıfsal sorun krizden krize değerlendirmesine bırakılamaz.
Sorunu böyle ele alanların sınıfla (işçi sınıfı) emekçi
yığınlarla ilişkisi, bağı yoktur. Şatafatlı kavramlarla
kendini örgüt, parti olarak tanımlayanlar, hitap ettikleri,
örgütleyerek devrim yapmak istedikleri sınıf ve sosyal
tabakalardan bihaber oldukları için krizin ne anlama geldiğini
onlar; işçi sınıfı ve emekçi yığınlar kadar anlayamazlar.
Ekonominin
kriz aşamasında işçi sınıfı mücadeleye, örgütlenmeye en
yatkın durumdadır; işsizliğe, yoksulluğa, haksızlığa,
sermayenin keyfi hareketine karşı en duyarlı olunan dönem
ekonominin kriz aşamasıdır. Ama önce bunu anlamak gerekir değil
mi? Sonra da sınıfa hitap eden, onun taleplerini içeren bir
“kriz-programı” olmalıdır değil mi? Bunu yapabilmek için de
ekonomik kriz olgusu öncelikle gündemimizde olmalıdır!
Sonuç
itibariyle:
1-
Mevcut haliyle, olağanüstü bir gelişme olmazsa (örneğin Marmara
depremi gibi bir deprem, Rojava’da işgalin ABD veya daha az
ihtimalle Rusya ile doğrudan savaş boyutuna taşınması gibi) veya
krize ha girdi ha girecek durumda olan dünya ekonomisinin Türk
ekonomisini derinden olumsuz etkilemesi olmazsa, ekonomi, yaşanmakta
olan kriz aşamasından çıkma sürecine girmiş diyebiliriz. Aksi
taktirde; yani söz konusu “olmazsa”lar gerçekleşirse, Türk
ekonomisi bir W yaparak yeniden kriz aşamasına evrilebilir.
2-Temmuz
2018’den bu yana klasik bir ekonomik kriz süreci yaşanmaktadır;
ekonomi mali kriz görünümü olmaksızın doğrudan maddi
değerlerin üretiminde patlak verdi.
3-
Ekonomiyi doğrudan etkileyecek büyüklükte sarsılan, batan, iflas
eden banka, mali kuruluş olmadı. Dahası, yukarıdaki verilerin de
gösterdiği gibi özel sektör dış borç stoku bakımında
rahatlar duruma geldi.
4-
Kamu borç stokunun GSYH’ya oranı, Türkiye’de dış borcun
sorun oluşturacak boyutlara vardığını göstermektedir. Dış
borç stokunun GSYH’nin yüzde 60’na varması ve aşması dış
borcun çevrilebilirliğinin tehlike sınırını gösterir. Bunun
başka bir anlamı yoktur. Ancak borçlanma devam eder ve aynı
zamanda ekonomide büyüme olmazsa dış borç krize dönüşebilir.
Ama ekonomide büyüme olursa; yani GSYH büyürse ve yeni dış
borçlanma da GSYH’nin büyüyen değerinin altında kalırsa (yani
GSYH’nin büyümesine yeni katkı diyelim ki, 10 birim olursa ve
yeni dış borçlanma da 5 birimde kalırsa) dış borç stokunun
GSYH’ya oranı yeniden düşer. Bunların hepsi birer ihtimaldir.
Türk
ekonomisinde kriz bağlamında kapsamlı bir analizi 2019 verilerinin
açıklanmasından sonra, 2019 yılı itibariyle verileri dikkate
alarak yapmaya çalışacağım. Şimdilik bu kadar.
*
Not
ve kaynaklar:
1)
Bu konun ayrıntısı için bkz.:
-DÜNYA
VE TÜRKİYE EKONOMİSİNDE GENEL GELİŞME EĞİLİMİ (II),
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2017/08/dunya-ve-turkiye-ekonomisinde-genel_19.html
-YENİ
BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (I); TEORİ SORUNU, EKONOMİK
KRİZ VE MARKSİST KONJONKTÜR TEORİSİ, 15 Temmuz 2018.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-YENİ
BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (II), II-KAPITALIZMDE EKONOMIK
KRIZIN OLASILIĞI, 20 Temmuz 2018.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-YENİ
BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (III), III- EKONOMİK KRİZLERİN
ZORUNLULUĞU/KAÇINILMAZLIĞI, 5 Ağustos 2018.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-YENİ
BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (IV), IV- MARKSİST KONJONKTÜR
POLİTİKASI, 23 Ağustos 2018.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-YENİ
BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (V), VI-EKONOMİK KRİZ
TEORİLERİ, 28 Ağustos 2018.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-YENİ
BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (VI), DÜNYA
VE TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GÜNCEL SEYRİ ÜZERİNE,11 Eylül 2018.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-MARKS’I
KENDİMİZE BENZETMEYE ÇALIŞMAYALIM - MARKS’A BENZEMEYE
ÇALIŞALIM!, 1 Ekim 2018.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-EKONOMİNİN
GÜNCEL SEYRİ (I), 21 Ekim 2018.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-"KRİZ
MRİZ YOK, İNANMAYIN, HEPSİ MANİPÜLASYON, EKONOMİNİN GÜNCEL
SEYRİ (II), 10 Kasım 2018.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-ENFLASYON
DEDİĞİN NE Kİ, İKİ AYDA BİTİRİRSİN!,
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2018/10/enflasyon-dedigin-ne-ki-iki-ayda.html
-GÜNCEL
KRİZ TEORİLERİ (I), BURJUVA KRİZ TEORİLERİ (I), 22 Ocak 2019.
-“DİNOZOR”
MARKS’I TAKİP EDELİM - BİR BURJUVA EFSANE: MALİ KRİZİ!
GÜNCEL
KRİZ TEORİLERİ (II), BURJUVA KRİZ TEORİLERİ (II)
BİR
BURJUVA EFSANE: MALİ KRİZİ!, 5 Şubat 2019.
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com
-ALÇAK,
ÇUKUR, SEÇİM, EKONOMİK KRİZ!
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2019/04/alcak-cukur-secim-ekonomik-kriz.html
-“REFORM
PAKETİ” VE EKONOMİK KRİZ
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2019/04/reform-paketi-ve-ekonomik-kriz.html
-GÜNCEL
KRİZ TEORİLERİ (III),
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2019/06/guncel-kriz-teorileri-iii.html
2)
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=30844
3)
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=30844
4)
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=30844
5)
Bkz.: 21 Kasım 2019 itibariyle OECD verileri:
https://stats.oecd.org/index.aspx?queryid=21758#
6)
Bkz.:21 Kasım 2019 itibariyle OECD verileri:
https://stats.oecd.org/index.aspx?queryid=21758#
7)
21 Kasım 2019 itibariyle OECD verileri:
https://stats.oecd.org/index.aspx?queryid=21758#
8)
Dış
borçlar için
bkz.:https://www.hmb.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri
9)
Veriler için bkz.:14 Kasım 2019 itibariyle Tüik ve OECD
verilerinden:
-http://tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=30844
-https://stats.oecd.org/Index.aspx?DataSetCode=MEI_REAL#
10)
Veriler için
bkz.:https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/portlet/FNYLFW4ykjc%3D/tr