deneme

6 Şubat 2001 Salı

“DAVOS RUHU”


 
Davos’ta kim neyi tartıştı veya “Davos ruhu” neyin ifadesidir?
1998’deki Davos toplantısında tartışmalara Asya krizi damgasını vurmuştu. 1999’da Rusya krizi ve Euro’nun değer kaybı ön plandaydı. 2000 yılında toplantılarda belirleyici tema İnternet tutkunluğuydu. Bu yılkı toplantıya da enformasyon ve komünikasyon teknolojisindeki ilerleme damgasını vurdu.

Davos’ta herhangi bir deklarasyon yayınlanmaz. Her yıl düzenlenen bu “Dünya Ekonomik Forumu”nun (DEF), herhangi bir bağlayıcı, yaptırımcı özelliği yoktur. DEF, bir IMF, Dünya Bankası veya DTÖ değildir. DEF, bir kuruluş da değildir. Özel bir inisiyatiftir. İnisiyatifçisi K. Schwab tarafından dünya burjuvazisinin; siyasetinin, ekonomisinin, maliyesinin vs. “elit” temsilcileri 31 senedir Davos’a çağrılırlar. Görünüşte o yılki dünya ekonomisi sorunları değişik toplantılarda ele alınır. Ama amaç, gündemde olan dünya çapında iktisadi sorunların çözümünü sağlamak değildir. Bu, “Davos ruhu”na aykırıdır.

Davos’ta, ana hatlarıyla çerçevesini belirlersek, iki şeyin yapıldığını görürüz: Her seferinde, dönemin dünya çapında önemli sorunlarına bağlı olarak, kapitalist ekonominin “erdemleri”nden bahsetmek, yani emperyalist ülkelerin geri kalmış, bağımlı, yeni sömürge ülkeleri talan etmesini haklı çıkartmak, ama bunu yaparken de inkar edilemez boyutlara varmış olan “olumsuzluk”ların da “üzerine gitmek”! İkincisi ise, kapalı kapılar ardında ticaret yapmak, ortaklıklar kurmak, kredi olanakları aramak ve tabii ki “fikir alış verişi” adı altında siyasi yoklama yapmak. Davos’un ruhunu her dönem bu iki nokta oluşturmuştur.

Böylesi toplantıların birkaç seneden beri uluslar arası çapta şiddetli, militan protestolarla karşılanması, katılımcıları “anlayışlı” olmaya da zorlamıştır. Örneğin Davos’ta, geçen yıl olduğu gibi bu sene de Hükümet Dışı Örgütlerin temsilcileriyle diyalog yolları aranmıştır. Bunun anlamı şudur; ister DEF’de, ister IMF’de ve isterse de Dünya Bankası’nda olsun tekelci sermayenin temsilcileri, neden oldukları işsizlik, açlık, sefalet, çevre kirliliği vb. sorunları, bu sorunları ön plana çıkartarak onlara karşı mücadele eden yığın temsilcileriyle tartışmak istenildiği havasının uyandırılması!
Tabii demokrasi ufku, burjuvazinin çizdiği sınırları aşmayanlar, örneğin reformistler, düzenden umudunu henüz kesmemiş olanlar tarafından emperyalist burjuvazinin bu mesajı “doğru” algılanıyor. Emperyalist burjuvazi bu yöntemle bir kısım protestocuları yedeklemeye çalışıyor.

Davos’a K. Annan geldi. IMF başkanı oradaydı. Yine günah çıkardılar. Örneğin IMF başkanı Hort Köhler şöyle diyordu: “ Küreselleşmenin yararları eşit dağıtılmamıştır ve en yoksul ülkelerin çoğunluğu, en zengin olanların çok gerisine düşmüştür”. Bu tespit hiç de yeni değil. Ama ister IMF olsun, isterse de başka uluslar arası kuruluşlar olsun, bu açıklamayı adeta standart bir açıklama olarak her yerde yaparlar ve böylece "küreselleşme"in herkese yarar sağlaması, "küreselleşme"den herkesin eşit yararlanması için mücadele edilmelidir mesajı verilir. “Küreselleşme” bu seferki Davos toplantısının doğrudan konusu değildi. Ama “küreselleşme”nin sonuçları ortadayken ve bu sonuçların üstüne gidiliyor mesajı verilmeden bir kısım protestocu nasıl susturulabilir ve bağımlı, yeni sömürge ülkeler “pazar ekonomisi”ne tartışmasız nasıl bağlanabilir ve neoliberal politika ve ekonomiyle bu ülkeler nasıl talan edilebilir? Emperyalist ülkeler kendi ülke sınırlarını aşılamaz kalelere çevirirlerken, devleti daha da güçlendirirlerken, bağımlı ülkelere, sınırları yıkın, ulus-ulusal devletten vazgeçin mesajı nasıl verilir? Bunun bir yolu bulunmalıdır. Tabii bunun bir yolu yok, ama Davos, olmayan yolu bulmak için düzenleniyor! “Küreselleşme”den, yani sermayenin uluslararasılaşmasından çıkarı olan sadece ve sadece emperyalist burjuvazidir, tekelci sermayedir. Davos, sorunları konuşma, tartışma adı altında nesnel gerçekliği; yoksulun daha da yoksullaşmasını, zenginin daha da zengin olmasını bir dahaki toplantıya kadar “fukara dünyası”na kabul ettirmenin, gerekirse dayatmanın bir platformudur. “Davos ruhu”nun bir ayağı budur.

Hükümetin yeni kurulmuş olmasından dolayı olsa gerek bu seferki Davos toplantısına Amerikan emperyalizminin siyasi temsilcileri az sayıda katıldılar. Ama Doğu Avrupa ülkelerinden, Arap ülkelerinden ve LatinAmerika’dan katılım yoğundu. Siyaset adına devlet ve hükümet temsilcileri, yanlarında bir işadamları ordusuyla geldiler, her yıl olduğu gibi. Siyasi temsilciler, çeşitli toplantılarda şu veya bu konu üzerine ahkam keserlerken veya, özellikle bağımlı ülkelerin siyasi temsilcilerinin yaptığı gibi, yabancı sermayeyi çekmek için ülke tanıtımı yaparlarken, yani ülke zenginliklerini pazarlarlarken, kredi olanaklarını ve koşullarını konuşurlarken, işadamları ordusu da ortaklıklar kurma, ticaret yapma vb. faaliyetini kapalı kapılar ardında sürdürür. Bu anlamda Davos, tam bir pazardır, daha doğrusu, senede bir kere düzenlenen bir panayırdır. Orada alan ve satan karşı karşıya gelir. Kazanan, satan, hep güçlü olandır, yani tekelci sermaye. Davos, bu ortamı sağlar. “Davos ruhu”nun ikinci ayağı da budur. Ama emperyalist burjuvaziye, bu toplantıya katılan “elit” tabakaya sorarsanız, Davos ruhu’nun siyasi liberalizm, toplumsal hoşgörü, özel mülkiyeti ve Pazar ekonomisini tanıma ve kabul etme olduğunu söyleyecektir. “Davos ruhu”, ne siyasi liberalizm ne de toplumsal hoşgörüdür. Tam tersidir. “Davos ruhu”, neoliberalizmin bağımlı, yeni sömürge ülkelere dayatılmasının ifadesidir. Bu dayatma, neoliberalizm ve “küreselleşme”nin kendisi, siyasi liberalizm ve toplumsal hoşgörünün reddidir. Doğrudur, “Davos ruhu”, özel mülkiyet ve pazar ekonomisini kabul etmektir, tanımaktır. Pazar ekonomisi, özel mülkiyet, diğer bir ifadeyle kapitalizm, sömürüden, güçlünün daha güçlü, yoksulun daha yoksul olmasından başka neyin ifadesidir? "Küreselleşme" ve neoliberalizm, özel mülkiyet ve pazar ekonomisinin ifadesi olarak kapitalizmin nesnel yasalarının ekonomide ve toplumsal yaşamda sömürü ve talanı haklı çıkartmaya hizmet eden yorumlanışıdır.

Gelecek sene de toplanacaklar ve 2001 yılının önemli sorunlarını tespit edecekler ve “Davos ruhu” doğrultusunda hareket edeceklerdir, 31 seneden buyana yaptıkları gibi.
Davos bir çukurdur ve onun ruhu, emperyalist tahakkümdür.