deneme

1 Ekim 2001 Pazartesi

AMERİKA’NIN “YENİ SAVAŞ”I

Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a saldırıdan sonra, bu saldırıları vesile eden ABD Başkanı W. Bush, “terörizm”e karşı dünya çapında savaşacaklarını açıkladı. Savaşın adı da kondu: “New War”, yani “Yeni Savaş”!
Böyle bir saldırıyı kimin gerçekleştirdiği bilinmiyor. Ama çok iyi korunan hava sahasında saldırı uçaklarının dolaşması, saldırıdan yaklaşık yarım saat sonrasında ilk tutuklamaların gerçekleşmesi ve zanlının tespiti, saldırıda CIA da dâhil kimlerin parmağı olabileceği konusunda oldukça düşündürücü ip uçları veriyor.
Amerikan emperyalizmi saldırı sonrasında, binlerce insanın ölmesinin neden olduğu ortamı da değerlendirerek, hemen hemen bütün ülkelerin desteğini aldı ve Usame Bin Laden ve Afganistan’a karşı savaş hazırlığına başladı. NATO Konseyi’nin de desteğini alan Amerikan ordusu, “Yeni Savaş” için yığınağını sürdürüyor. Psikolojik savaş ise saldırıdan hemen sonra başlatıldı.
Amerikan emperyalizminin “New War” anlayışı hiç de yeni değil. Bu, uzun bir dönemden beri hazırlanan stratejinin uygulanmaya konmasıdır. Revizyonist bloğun çökmesinden ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra varlığı anlamsızlaşan NATO’nun geleceği ‘90’lı yıllar boyunca tartışıldı. Sonunda NATO’ya yeni bir görev verildi. 1999 yılında alınan kararla NATO, dünyanın neresinde olursa olsun “terörizm”e karşı mücadelede kullanılacaktı. Terörizmle kast edilen devrimci ulusal kurtuluş hareketlerine karşı mücadeleydi. Yeni göreviyle donatılan NATO, sorumluluk alanı (üye ülkeler sahası) dışında ilk güç gösterisine Balkanlarda (Yugoslavya) girişti.
“New War”ün esas amacı, dünya çapında yeniden canlanmaya başlayan sosyal ve ulusal kurtuluş için mücadeleyi engellemektir.
Körfez Savaşı’nda Amerikan emperyalizmi, Irak’ın Kuveyt’e saldırısını bahane ederek en geniş emperyalist ittifakı kurmuştu. Bu ittifak, Ekim Devrimi’ni, genç Sovyetler Birliği’ni yıkmak için saldıran emperyalist-kapitalist ittifaktan daha kapsamlıydı. Şimdi ise terörizm bahane edilerek emperyalizmin tarihinde görülmüş en kapsamlı ittifakı arkasına aldı. Ulusal, etnik vb. sorunu olan bütün ülkeler, “terörizm”e karşı dünya çapında mücadeleyi selamladılar. Rusya’dan Çin’e kadar bütün ülkeler dolaylı veya dolaysız bu ittifakın içindeler ve “terörizm” bahane edilerek baskı altında tutulan uluslar ve azınlıkların ulusal kurtuluş mücadelesini ezmek için kendilerine göre meşru ortam elde ettiler.
Afganistan, Usame Bin Laden tesadüfî bir seçim değil. Saldırıyı U. Bin Laden ve örgütünün gerçekleştirdiği kanıtlanmamasına rağmen, onun hedef seçilmesi, Afganistan’da olduğu için de bu ülkeye saldırı çok anlamlıdır.
Taliban rejiminin yıkılmasını, kökten dinciliğe karşı olan bütün İslam ülkeleri istiyorlar. Bu, Amerikan emperyalizminin dolaylı desteklenmesi, en azından İslam ülkelerinden fazla ses çıkmaması anlamına gelir.
En önemlisi, Afganistan’ın stratejik konumudur. Bu ülke, dünya petrol rezervlerinin yüzde 75’nin bulunduğu bölge kıyısındadır. Son birkaç on yıldaki araştırmalar sonucunda Azerbaycan, Çeçenistan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan’da, yani bu Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinde dünyanın en zengin petrol, doğal gaz, kömür ve başka önemli madenleri bulundu. Afganistan bu ülkelere komşu veya yakın.
SB’nin dağılmasından sonra emperyalistler arası çelişkilerin en çok keskinleştiği üç alan söz korusu: Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya/Hazar Havzası. Körfez Savayı adı altında sürdürülen, bölgenin petrolünü paylaşım dalaşı, Irak’a konan ambargo ile şimdilik dondurulmuş durumda. AB ve özellikle de Alman emperyalizmi ve Orta Asya petrollerinin dünya pazarlarına taşınması bakımından stratejik önemi alan Balkanlarda “it dalaşı”, Amerikan emperyalist “barışı”yla şimdilik donduruldu. Anlaşılan o ki sıra şimdi Kafkasya ve Orta Asya’nın yeraltı zenginliklerinin kontrolüne geldi.
21.yy’da da dünya hâkimiyetini sürdürmeyi planlayan ABD, dünya petrol rezervlerinin yüzde 75’ni ve dünya doğal gaz rezervlerinin de yüzde 33’rü barındıran bu bölgeyi kontrol etme amacında. Amerikan emperyalizmi, Avrasya stratejisini ve bu stratejiyi ifade eden jeopolitikasını adım adım gerçekleştirme peşinde.
Bilinen petrol ve doğal gaz kaynaklarının paylaşılması yetmiyor. Bu paylaşımda Amerikan ve İngiliz tekelleri aslan payını aldılar. Şimdi sıra, bu enerjinin dünya pazarlarına taşınmasına geldi. Yani Güzergâh sorunu. Amerikan emperyalizmi bu güzergâhın Rusya ve Çin dışında ve onların kontrolünden uzak olması için elinden geleni yapıyor.
Taliban rejiminden dolayı şimdiye kadar olasılığı neredeyse imkânsız gözüken Afganistan üzerinden geçen hat yeniden gündemde.
Böylece “dünya çapında terörizm”e karşı mücadelenin, “New War”ün esas nedeni açığa çıkıyor. Anlaşılan o ki, günümüzde emperyalistler arası çelişkilerin en çok keskinleştiği Balkanlar-Ortadoğu-Kafkasya/Hazar Havzası üçgeninin Orta Asya ayağı ısıtılıyor. Nasıl ki Körfez Savaşı’nda bütün emperyalist ülkeler, Kuveyt’e saldırıyı bahane ederek bölgeye üşüşmüşlerse, şimdi de terörizmi bahane ederek Afganistan ve bölgede cirit atıyorlar, yığınak yapıyorlar.
Amerikan emperyalizmi Afganistan’a yerleşmekle (Yerleşme, “Kuzey İttifakı”nı iktidara taşımakla olabileceği gibi Taliban’ı müttefik olacak derecede yumuşatmakla veya da kıpırdayamayacak derecede abluka altına almakla da olur) aynı zamanda, Avrasya stratejisinin en zayıf karnı olan güney şeridini güçlendiriyor, bu anlamda, olası Rusya-Çin ittifak alanının yakınında oluyor ve Hindistan’ın Kuzey (bölge) hesaplarının önünü kesiyor.
Afganistan’a olası saldırının sadece bu ülkeyle sınırlı kalacağını ve kısa zamanda sonuçlanacağını düşünmek yanlış olur. Bir defa bu bölge, belirttiğimiz nedenlerden dolayı bütün emperyalist ülkelerin çıkar alanıdır. Her biri kendi çıkarı için “it dalaşı”na karışıyor/karışacak. Bunun ötesinde ABD’nin olası başarısı, onu Ortadoğu’ya, yani Irak’a saldırı ve Saddam rejiminin yıkılması için de cüretlendirecektir. Bu kaçınılmazdır. Irak üzerinde ambargonun kalkması, ABD ve İngiliz tekellerinin “hava alması” anlamına geliyor. Çünkü Irak rejimi bu iki ülke dışında hemen hemen bütün emperyalist ülkelerle petrol anlaşması yaptı. Anlaşmaların yürürlüğe girmesi için tek koşul, ambargonun kaldırılması.
Amerikan emperyalizminin uzun sürecek bir savaştan bahsetmesini, çok güçlü bir düşmanla karşı karşıya olduğu şeklinde yorumlamak oldukça yanıltıcıdır. Amerikan emperyalizmi, silah ve teknik gücüyle Taliban’ı kısa zamanda dize getirir. Ama o, uzun sürecek savaşla bunu kast etmiyor, sadece bunun kast edilmesini istiyor.
Uzun süreli savaşla ABD, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesine karşı savaşı kast ediyor. O, antiemperyalist mücadeleyi, sosyalist devrim mücadelesini ezmek için dünyanın neresinde olursa olsun savaşacağını ilan ediyor. Amerikan hegemonyası altında kurulu düzenin devamı için ve bu düzeni yıkmak isteyenlere karşı savaşacağını ilan ediyor. Kime karşı? Ezilen uluslara karşı, emekçi yığınlara karşı, dünya işçi sınıfına karşı. Yani antiemperyalist, antifaşist ve komünist güçlere karşı. Uzun süreli savaş, kapitalizmle sosyalizm; devrimci proletarya ile burjuvazi arasındaki savaştır Uzun süreli savaştan anlaşılması gereken budur.
Amerikan emperyalizminin savaş narası atmasının ekonomik nedenleri de var. Amerikan ekonomisinin yeni bir fazla üretim krizine doğru evrilmesi, savaş olanaklarıyla durdurulmak istenebilir. Bunun ötesinde savaş, silah tekellerinin ve başka savaş araç ve gereçlerini üreten tekellerin kasalarını yeniden doldurur, yığınları kendi sorunlarından uzaklaştırır. Bugün açısından daha ziyade tali olan bu düşünceye –savaş ve ekonomi- başka bir yazımızda ele alacağız.
Olası savaş, Türk burjuvazisini de doğrudan ilgilendiriyor. Körfez Savaşı’nda olduğu gibi bir koyup üç alırız diye 35-40 milyar dolarlık kaybı göze alabilir mi, bunu bilmiyoruz. Ama koşulların değişik olması, sonuçlarının da değişik olacağını göstermektedir.
Türk burjuvazisi, “dışarıdan gelen teröre karşı yıllardan beri savaşıyoruz, ama bunu şimdiye kadar bazı müttefiklerimize kabul ettiremedik” anlayışından hareketle bazı Batılı emperyalist ülkelerin Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi karşısındaki tavrını bir daha sergilemelerinin önünü alma hesabı içinde. Bunun ötesinde ve en önemli olarak, Kafkasya-Orta Asya ile ilişkili olarak Afganistan, faşist diktatörlüğün, Amerikan şemsiyesi altında jeopolitik amacının, yani yayılmacı, emperyalist politikasının vazgeçilmez bir noktasıdır. Bu, Enver Paşa macerasından sonra ele geçen ilk fırsattır ve bu fırsatı, olası savaş durumunda sonuna kadar değerlendirmeye çalışacaktır. Buradaki sorun, üç-beş milyar dolarlık “yardım” değildir. Olası savaş, bütün bölgeyi etkiler ve bölgede sonuçlanmamış hesaplar var: Gürcistan, Azerbaycan karışır. Karabağ sorunu oldu-bittiye getirilebilir. Bölgede gözü olan İran ile Türkiye gerginliği had aşamaya gelebilir. Azerbaycan’a ve diğer Türk devletlerine saldırı veya terörizme karşı mücadele bahanesiyle NATO, öncelikle de Türk ordusu bölgeye girebilir. Bölgenin karışması, tetikte bekleyen Rusya ve Çin’in müdahale olasılığı, Türkiye’yi ABD için daimi üs yapabilir. Her halükarda olası savaş, Türkiye açısından Körfez Savaşı sonuçlarını getirmez.