deneme

25 Ağustos 2001 Cumartesi

“ANTİ-KÜRESELLEŞME HAREKETİ” VE ANTİEMPERYALİST MÜCADELE


 
Küreselleşme”, Marksist kavramla ifade edecek olursak sermayenin uluslararasılaşması yeni olmayan bir olgudur. Marks ve Engels, daha 1848’li yılların sonunda, somut olarak da “Komünist Manifesto”da sermayenin uluslararasılaşmasından, uluslararasılaşma olmaksızın kapitalist üretim biçiminin gelişemeyeceğinden, dünya pazarının, ticaretinin kurulamayacağından bahsederler.
Sermayenin uluslararasılaşması, kapitalizmin emperyalist aşamasında gerçek anlamına bulmuştur.
Emperyalizmin oluşumundan bugüne veya da son birkaç yıldan bu yana “anti-küresel hareket” kavramıyla ifade edilen protesto hareketinin gelişmesine kadar dünya politikası ve sınıf mücadelesinde böyle bir hareket görülmemişti. Bugüne kadar bütün dünyada emperyalizme karşı mücadele, yığınsal antiemperyalist mücadeleyi geliştirmişti. Bugün ise antiemperyalist mücadeleden bahsedilmeksizin yüzbinlerce insanı harekete geçiren bir “anti-küresel hareket” gelişti.

Bu hareketin hedefi ve bileşenleri nedir/ nasıldır ? Antiemperyalist mücadelede bütün yönleriyle emperyalizme karşı mücadele söz konusuyken, “anti-küresel hareket” bu mücadeleyi IMF, Dünya Bankası (DB), Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) karşı mücadeleyle; neredeyse salt çok uluslu tekellere karşı mücadeleyle sınırlandırıyor. Bunun böyle olması siyasi yetersizlikten, kavrayışsızlıktan kaynaklanmıyor. Tam tersine, bu sınırlandırma bu hareketin belirleyici bileşenlerinin siyasi anlayışını ifade ediyor. Bu hareket içinde sendikacılar, küçük ve orta köylü üreticiler, aydınlar, gençlik, işçiler, siyasi şekillenme bakımından ifade edecek olursak anarşistler/otonomcular, troçkistler, hükümet dışı örgütler, çevreciler, feministler, revizyonistler, küçük burjuva devrimci akımlar ve komünistler yer alıyorlar. Bunların bir kısmı, örneğin komünistler, mücadelenin salt IMF, DB, DTÖ ve çok uluslu tekellere karşı mücadeleyle sınırlandırılmamasını, bütün yönleriyle emperyalizmin hedef alınmasını savunurlarken, hareketin bileşenlerinin önemli bir kesimi reformist çizgideler. Bu kesim, emperyalist ülke hükümetlerine reform yapın, küreselleşmenin “‘kötülük”lerini ortadan kaldırın çağrısı yapıyor. Bu kesim, hareketin seyrini belirleyecek derecede güçlü olduğundan dolayı, bu hareketin antiemperyalist yönü arka planda kalıyor ve sorun IMF, DB ve DTÖ ile sınırlandırılmış oluyor.

Öne sürülen talepler, bu çevrelerin hayal dünyasında yaşadıklarını gösteriyor. Troçkistler, her zaman olduğu gibi bu sefer de bu hareketi vesile ederek Marksist teoriye saldırıyorlar ve aynı zamanda bu hareketi “antikapitalist” ilan ederek, onun üzerinden “dünya devrimlerini” gerçekleştirme hayaliyle yaşıyorlar.
Anarşistler ve otonomcular, her türlü örgütlü mücadeleye kesinlikle karşı geliyorlar. Örgütlü mücadeleyi, bireyin özgürlüğünün ortadan kaldırılması olarak anlıyorlar.
Geniş bir yelpazeden oluşan reformist kesim ise, başka bir hayal dünyasında yaşıyor. Farklı çevrelerden oluşmasına rağmen reformist çevrelerin temel görüşleri aynı. Bunlar, küreselleşmeye karşı alternatif ekonomiler geliştirmeyi hedefliyorlar. Küreselleşme yerine bölgeselleşme diyorlar. Bölgeselleşmeyi, küresel olarak koruyalım diyorlar. Yerel ekonomilerle küresel tekellere, çok uluslu tekellere karşı mücadeleyi savunuyorlar. Sundukları alternatif bu. Bu anlayışlarıyla reformist kesim, kapitalizmin küçük üretim aşamasını, yani 200-300 sene önceki aşamasını -kapitalizmin gelişmesinin ilk aşamasını- savunuyor.

Bu çevreler, gerçek anlamda ütopyacı ve siyasi olarak da gericidir. Üretici güçlerin bugünkü gelişmişliğini, geleceğin düzeninin, sosyalizmin maddi temeli olması gerektiğini görmüyorlar (sınıfsal yapıları gereği göremezler de). Tersine, üretici güçlerin geriletilmesini, 200-300 sene önceki seviyesine çekilmesini savunacak derecede siyasi gerici konumdalar.

Bu çevreler, nasıl oluyor da bu türden görüşleri pervasızca savunabiliyorlar? Onlar, meydanı boş buldular. Uluslar arası komünist ve devrimci hareketin örgütsüzlüğü ve güçsüzlüğü bunlara yarıyor. Komünistlerin, devrimcilerin, antiemperyalist güçlerin uluslar arası planda dağınık olmaları, bu hareket içinde etkili olmamalarını beraberinde getiriyor. Bu dinamik ve ilerinin temsilcisi güçlerin uluslar arası planda örgütlenmeleri, bu harekete örgütlü katkıları ve hareketi yönlendirmeleri, reformistlerin ve troçkistlerin savundukları deli saçması görüşlerin geriletilmesi, etkisizleştirilmesi anlamına gelecektir.