deneme

23 Aralık 2001 Pazar

ARJANTİN VE BAĞIMLILIK

Latin Amerika'nın üçüncü büyük ülkesi, toprakları verimli, madenleriyle zengin ülke, bir zamanların refah ülkesi, İngiltere’ye kredi veren ülke. Arjantin, kelimenin gerçek anlamıyla iflas etti. Arjantin yüzyılın başından itibaren yükselen bir ülke olarak tanımlanıyordu. '50'li yıllardan bu yana ise tedricen gerileyen bir ülke olarak görüldü. Bunun bir dizi nedeni var. En önemli neden, emperyalizme bağımlılıktır. Arjantin'in, daha doğrusu Arjantin krizinin son on senelik tarihi, IMF’ ye bağımlılığın, IMF dayatmalarının uygulama tarihidir. '90'lı yılların başında siper enflasyona karşı IMF'nin sunduğu reçete, ulusal para birimi pezonun bire bir karşılığında dolara bağlanmasıydı: bir pezo=bir dolar.
Bu reçeteyle paranın değer kaybı durduruldu. IMF'nin örnek öğrencisi Arjantin burjuvazisi, uygulamada kusursuzluğu ve kararlılığıyla övüldü, ödüllendirildi; Arjantin'e sürekli yabancı para akışı başladı. Pezo, dolara bağlandığı için Arjantin'in kredi güvenirliği artmıştı ve para akışını hiç kimse ne kontrol ediyor ne de engelliyordu. Alan da, veren de memnundu! Bir kaç yıl böyle geçti. Sonra, evet sonra, sanki bilinmiyormuş, önceden görülmezmiş gibi Arjantin metalarının, ticaret yapılan ülkelerin, özellikle komşu ülkelerin -başta da Brezilya'nın- metalarından pahalı olduğu anlaşıldı; Arjantin ürünleri pahalı olduğu için Latin Amerika pazarlarında satılamıyordu. Ama yabancı ürünler Arjantin'de daha ucuza geliyordu. Bu durum, dış pazara açılamama üretimin düşmesinin önemli nedenlerinden birisi oldu.
Birkaç yıllık rüya sona ermişti. Arjantin, borcunu ödeyecek durumda değildi ve yeniden IMF'nin kapısını çaldı. "Yardım" etmek için IMF, koşullarını sıraladı. Dolar paritesinden (bir pezo=bir dolar), ulusal paranın dolara bağlı kalmasından vazgeçilmeyecekti. Bunun ötesinde bütçe sıfır açık vermeliydi. Yani devlet, geliri kadar harcayacaktı. Devlet, tasarruf etmek, mali yüklerini sırtından atmak zorundaydı. Bu, IMF'nin adamı Arjantin Derviş'i Domingo Cavallo'nun IMF patentli reçetesiydi.
Devletin tasarruf etmesi, yani harcamalarından kurtulma tedbirleri, IMF tarafından ekonomik krize karşı bir faktör olarak algılandı. Reel sektörün; maddi değerlerin üretildiği sanayi ve tarım sektörlerinin sorunlarına çözüm aramak yerine IMF, yıllarca "açık vermeyen bütçe" ile uğraştı. Öyle ki "açık vermeyen bütçe" uğruna ücretlerle, emekli maaşlarıyla oynanmasına da göz yumuldu.
Hiper enflasyon (yüksek enflasyon) döneminde; '90'lı yılların başında ülkenin kuzeybatısında insanlar süper marketleri yağmaladılar. Sadece, karınlarını doyurmak için gerekli yiyecek maddelerini aldılar. On yıl sonra, enflasyonun önü alındı, ama sıkıyönetim ilan edilmişti, devlet, çalışanlarının ücretlerine, emeklilerin maaşlarına göz dikmişti. Gırtlağına kadar borçluydu. İflas etmişti. Hükümet ve devlet başkanı istifa etmek zorunda kalmıştı ve yığınlar, ülkenin her tarafında yeniden süper marketleri yağmalamaya başladılar. Bu sefer de sadece yiyecek maddelerini aldılar. Açlık, yoksulluk, emperyalist baskı ve talan, Arjantin halkını ayaklandırdı. Kendiliğindenci bir ayaklanma. Bunun örneğini, yine zengin bir ülke olan Endonezya'da bir kaç yıl önce görmüştük. Orada faşist diktatörlük yıkıldı, burada hükümet ve devlet başkanı istifa etmek zorunda kaldı, resme kaçtı; Devleti küçültmek, kamu harcamalarını sınırlandırmak, emeklilerin ve ücretlilerin maaşlarına el koymak ve özel kontoların bir kısmını dondurmak, birikmiş paralara el koymak isteyen hükümet ve devlet başkanı, kurtuluşu kaçmakta buldu.
İşsizlik oranı yüzde 18'e varan Arjantin'de yığınlar, aç ve polisle çatışıyor. Dış borcu 132 milyar dolara varan devlet, borcunu ödeyecek durumda değil.
Arjantin bir global player değil, tersine uluslararası mali oligarşinin bir oyuncağıdır.
Arjantin krizi, bir borçlanma krizidir, devletin resmen parasal iflasıdır.