deneme

14 Aralık 2001 Cuma

NATO-AGSP VE TÜRKIYE


 
Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın (AGSP) amacının ne olduğunu anlamak için II. Dünya Savaşı'nın sonuçlarına ve emperyalistler arası rekabetin ve güçler dengesinin durumuna bakmak gerekir. Çünkü AGSP, belirtilen gelişmenin sadece bir sonucudur.

II. Dünya Savaşı sonucunda dünya iki kampa bölünüyor: Bir taraftan sosyalist Sovyetler Birliği önderliğinde sosyalist kamp, diğer taraftan da Amerikan emperyalizmi önderliğinde emperyalist/kapitalist kamp.

1956'da (SBKP-20. Kongresi) SB'nde Kruşçev modern revizyonistleri siyasi iktidarı gasp ediyorlar ve sosyalizmin dünya çapındaki bu kalesi yıkılıyor. Bu seferde dünya, SB önderliğinde revizyonist ve Amerikan emperyalizmi önderliğinde emperyalist/kapitalist kamplara bölünmüş oluyor.

Heri iki blok, jeopolitik çıkarlarını gerçekleştirmek; dünyayı kendi hegemonyaları altına almak için askeri güçlerini Varşova Paktı'nda ve NATO'da yoğunlaştırıyorlar. Süreç içinde Sovyet sosyal emperyalizmi önderliğinde Varşova Paktı, dünya "barışı"nın korunmasında ve "sosyalizm"in savunulmasında belirleyici askeri güç olurken, NATO da, keza dünya "barışı"nın ve Sovyet saldırganlığı karşısında "özgür" dünyanın korunmasında vurucu askeri güç görevini üstlenmiş oluyordu.

1989/91'de revizyonist bloğun yıkılmasıyla durum değişiyor; Soğuk savaş dönemine, iki süper güçlü dünyaya özgü uluslar arası örgütlerin bir kısmı dağılıyor, bir kısmı da işlevsizleşiyor veya işlevsizleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Varşova Paktı dağılıyor. NATO işlevsizleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Neden NATO işlevsizleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor ve bunun AGSP ile ilişkisi ne?
"Komünizm" tehdidinin ortadan kalkmasıyla Amerikan emperyalizminin iktisadi, siyasi ve askeri gücüne dayanarak kendi kontrolünde tuttuğu ve kendi jeopolitikasına göre yönlendirmeye çalıştığı AB'nin ve NATO'nun diğer emperyalist ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başladılar. Artık ikiye bölünmüş dünya değil, çok rekabet merkezli dünya söz konusuydu ve her bir rekabet merkezi de (ABD,AB, Rusya, Çin, Japonya) kendi çıkarı için mücadele ediyordu. Yani soğuk savaş döneminde emperyalist kampta bütün şiddetiyle açığa çıkmayan emperyalistler arası çelişkiler, konumuz somutunda da ABD-AB arasındaki çelişkiler, revizyonist blokun dağılmasından sonra dünya politikasında ve ABD-AB ilişkilerinde yönlendirici çelişkiler olarak etkide bulunuyorlardı.

Amerikan emperyalizmi 21. yüzyılda da dünya çapında hegemonal güç olarak kalmak için Avrasya stratejisini geliştirdi ve adım adım uyguluyor. Bu stratejisinde ABD, AB'yi bir "sıçrama tahtası" olarak görüyor. AB ve özellikle de Almanya ve Fransa gibi bileşenleri, her alanda ABD ile rekabete girişiyorlar ve çıkarlarını askeri güçle de korumak ve gerçekleştirmek için ABD'den, NATO'dan bağımsız bir askeri güç oluşturmaya çalışıyorlar. AGSP bu anlayışın; AB'nin ABD karşısında bağımsız, hegemonal bir güç olarak gelişme eğiliminin; dünyayı yeniden paylaşımına askeri güçle hazırlanmanın açık ifadesidir.
AB'nin emperyalist ülkeleri dünya politikasına, emperyalistler arası çelişkilerin en çok geliştiği/keskinleştiği alanlara (bugün açısından Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya/Hazar Havzası) NATO üyesi olarak değil, AGSP olarak, AB olarak müdahale etmek istiyorlar. Ama, bırakalım kuruluş aşamasındaki AGSP'yi, bir bütün olarak AB'nin askeri gücü, Amerika'nın askeri gücüyle boy ölçüşecek durumda değil. Bu nedenle AB, şimdilik, NATO'nun olanaklarını kullanarak askeri gücünü yapılandırmaya çalışıyor ve NATO'dan tamamen kopmaya ve askeri güç olarak bağımsızlaşmaya yanaşmıyor.

AB'nin bu durumunu ve geleceğe ilişkin niyetini Amerikan emperyalizmi de kendi açısından değerlendiriyor: Amerikan emperyalizmi, AGSP'nin gelişimini durduramayacağının bilincindi. Bu nedenle AB'nin askeri güç olarak da bağımsızlaşmasını mümkün olduğunca sürüncemede bırakmak, NATO üzerinden AB'nin askeri potansiyelini ve gelişme yeteneğini kontrol etmek istiyor. Bu nedenle, NATO olanaklarından yararlanan bir AGSP, Amerikan emperyalizmi için en uygun AGSP'dir. Böyle düşünün ABD, AB'nin NATO olanaklarından yararlanarak kuracağı bir askeri güce katkıda bulunmuş oluyor! Amerikan emperyalizminin bu politikası, AGSP'yi daha kuruluş aşamasında kendine bağımlı kılma ve NATO çerçevesinde etkisizleştirme ve eritme politikasıdır.

Türkiye bu gelişmenin; NATO-AGSP veya ABD-AB çatışmasının neresinde?
NATO-AGSP ilişkisini Türk burjuvazisi AB'ye girmek için bir koz olarak kullanmayı denedi. Söylenmek istenen şuydu: Madem ki AGSP NATO'nun yeteneklerini kullanmak istiyor, o halde AGSP'nin faaliyetinde biz de tam üye gibi söz sahibi olmalıyız. Yani AGSP, AB üyeleri tarafından oluşturulduğuna ve Türkiye de tam üye olmadığına göre, üye olmalıdır. Aksi taktirde NATO çerçevesinde veto hakkımızı kullanırız. Türk burjuvazisinin bu tavrı AB-Türkiye ilişkilerinde belli bir gerginliğe neden olmuştur. Ama sonuç itibariyle uzlaşma sağlanmıştır. Türk devleti, AGSP'nin, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde, Kıbrıs, Ege sorunlarında veya Kafkasya'daki olası gelişmelerde Türkiye'ye karşı kullanılmayacağı sözü üzerine veto hakkını kullanmayacağını açıklamıştır. Bu garantiyi verenler veya uzlaşmanın sağlanmasında belirleyici rol oynayanlar İngiltere ve ABD'dir. Uzlaşmanın sağlanmasının esas nedeni ise ABD-AB ilişkilerinde ve bölgemiz üzerindeki rekabetlerinde aranmalıdır. Türk burjuvazisinin çıkar alanı olarak gördüğü , söz sahibi olmak istediği Balkanlar, Ortadoğu (Kıbrıs da) ve Kafkasya/Hazar Havzası'nda diğer emperyalist ülkelerin yanı sıra ve özellikle ABD ve AB de rekabet içindeler. Bu bölgelerde hakimiyet, Türkiye olmaksızın olanaksız gözüküyor. 
 
Türkiye, stratejik konumundan dolayı ABD ve AB tarafından kazanılmak isteniyor, ama aynı zamanda ABD-AB rekabeti, iplerin tamamen kopartılmasını kaçınılmaz kılacak derecede keskinleşmiş değil. Bunun ötesinde İngiltere'den sonra Türkiye üzerinden de AGSP'nin denetimi Amerikan emperyalizmi açısından önemli. Türkiye-AB ilişkilerinde olduğu gibi, 
 
Türkiye-AGSP ilişkilerinde de belirleyici olan, Amerikan emperyalizmiyle AB emperyalistleri arasındaki rekabettir, bölgemiz üzerinde hegemonya mücadelesidir. Bu rekabetin seyri Türkiye'yi AB ve AGSP'ye yakınlaştıracağı gibi -bugün gelişme bu yönde- yarın uzaklaştırabilir de.