deneme

15 Nisan 2003 Salı

“PİRÜS ZAFERİ“



Amerikan emperyalizmi, bütün olanaklarını seferber ederek, Irak’a karşı savaşında haklı olduğunu kanıtlamaya çalıştı. Ama dünya çapında milyonlarca insanı savaş arabasına koşamadı. Tam tersine geniş yığınların savaşın nedenleri üzerine, barış ve emperyalist barış üzerine düşünmelerine neden oldu.

Irak’a karşı Amerikan saldırganlığı, emperyalist dünya sisteminin vurulabilirliğini, istikrarsızlığını gözler önüne sermiştir. Her ne kadar, yoğun askeri güç kullanımıyla Saddam rejimi yıkılmış olsa da bu, Amerikan emperyalizmi açısından bir “Pirus Zaferi”nden öte bir anlam taşımamaktadır. Amerikan emperyalizmi siyasi ve ahlaki anlamda yenilmiştir. Sadece Amerikan emperyalizmi değil, bütün emperyalist ülkeler, Amerikan saldırganlığı karşısındaki tavırlarından dolayı, dünya işçi sınıfı ve emekçi yığınları nezdinde yenilmişlerdir. Çünkü emperyalist ülkelerin hepsi, soruna kendi çıkarları açısından yaklaştıklarını gizleyememişlerdir. Barıştan yana olduğunu söyleyen emperyalist ülkeler, başta da Almanya, Fransa ve Rusya, Amerikan emperyalizminin tek başına savaşmasına, kendilerini ganimete ortak etmeyeceğini bildikleri için karşı çıkmışlardır. Barış hareketini de kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan bu emperyalist güçler, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme planında BM’e ve dolayısıyla da kendilerine yer verilmesini hala ummaktadırlar.

Dünya çapında geniş emekçi yığınlar, emperyalist ülkeler arasındaki bu çelişkinin barış eksenli olmadığını, çıkar eksenli olduğunu görmüşlerdir. Bu anlamda emperyalist dünya sistemi teşhir olmuştur.

Üstün savaş tekniğine dayanarak 48 saatte Bağdat’a gireceğini açıklayan Amerikan ordusu, savaşın seyrinde belirleyici olanın yüksek teknolojiye dayanan silahların olmadığını, aksine savaşın karakterine ilişkin bilinçli tutumuyla insan gücünün olduğunu ve bu anlamda strateji ve taktiklerinin pek işe yaramadığını görmüştür.

Devasa savaş gücüyle, dünya çapında işçi sınıfı ve emekçi yığınları korkutacağını, sindireceğini sanan Amerikan emperyalizmi, her şeye muktedir olmadığını görmek zorunda kalmıştır. Daha da görecektir. Saddam rejimini karşı savaş bitmiştir, ama Irak halkına, Ortadoğu halklarına karşı savaş yeni başlamıştır. Genel olarak emperyalizme, özel olarak Amerikan emperyalizmine ve yerli işbirlikçilerine karşı duyulan kin ve nefret örgütlü mücadeleye dönüşecektir. Irak halkı, ABD’nin Irak’a özgürlük getirmediğinin işgalin daha ilk günlerinde görmüşlerdir. Saddam rejimine duyulan nefrit, Amerikan işgaline yönelmektedir.
II. Körfez Savaşı bir taraftan emperyalist ülkeler arasındaki, diğer taraftan da başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler ile geniş yığınlar arasındaki çelişkilerin keskinleştiğini göstermektedir. Revizyonist blokun ve SB’nin dağılmasından sonra, Lenin belirttiği gibi, "... bütün emperyalistlerin ittifakını kaçınılmaz” yapan koşullar ortadan kalkmış ve yerini, yeni koşullar; “bir emperyalisti diğerlerinin karşısına diken” koşullar almıştır. (c. 27, s. 363. "Dış Politika Üzerine Rapor").

Emperyalistler arası güçler dengesi veya dengesizliği, eşit olmayan gelişmenin bir sonucu olarak, rekabet merkezlerinin oluşmasına neden olmuştur. Bugün dünyayı yeniden paylaşma mücadelesi, I. ve II. Dünya Savaşları öncesinde ve “Soğuk Savaş” döneminde olduğu gibi emperyalistler arası ittifaklar arasında sürdürülmemektedir. Emperyalistler arası ittifakın koşulları henüz oluşmadığı veya böyle bir ittifak olmadığı için, mevcut durumda en güçlü olan emperyalist ülke, diğerleri karşısında istediği sonuçları alabilmektedir. Bu dengesizliğin boyutlarını veya Amerikan emperyalizmini dünya emekçileri ve diğer emperyalist ülkeler karşısında bu denli pervasız hareket etmesinin nedenini silahlanma harcamalarında görüyoruz. 21. yüzyılda da Amerikan hegemonyasını devam ettirebilmek için sürekli savaşmak zorunda olduğunu bilen Amerikan emperyalizmi, bu doğrultudaki hazırlıklarını yıllardan beri sürdürmektedir. Bunun böyle olduğunu savaş bütçesi gösteriyor. 2001 yılı itibariyle Almanya’nın savaş bütçesi 27,5; Fransa’nınki 33,6; İngiltere’ninki 35,4; Japonya’nınki 40,3; Çin’inki 47; Rusya’nınki 65 ve ABD’ninki de 329,1 milyar dolardı. İlk 6 ülkenin silahlanma harcamalarının toplamı 248,8 milyar dolar tutuyor. Bu miktar tek başına ABD’nin silahlanma harcamasının yüzde 75,6’na denk düşmektedir.

Amerikan emperyalizmi bu gücüne ve olanaklarına dayanarak sadece Ortadoğu’yu değil, bütün dünyayı kendi çıkarlarına göre yeniden yapılandırmaya çalışıyor. Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması, Balkanlardaki ve Afganistan’daki yeniden yapılandırma girişimlerini pek benzemiyor. Balkanlarda ve Afganistan’da Amerikan emperyalizmi NATO ve BM’i, AB’yi, Rusya’yı hesaba katmak zorunda kalmıştı veya işine öyle geldiğin için hesaba katıyordu. Ortadoğu’da ise farklı bir durum söz konusu. Irak’a karşı tek başıma savaştım ve ganimeti de istediğim gibi toplarım tavrıyla hareket eden Amerikan emperyalizmi açısından Irak, esas hedefi Orta Asya açısından önemli, tek başına hakim olması gereken bir üs konumundadır. Bu nedenle o, diğer emperyalist ülkeleri bu bölgeden ve bölgenin enerji kaynaklarından uzak tutmaya çalışmaktadır.