deneme

13 Ekim 2003 Pazartesi

PAX AMERİCANA'YA KARŞI PAX EUROPA!

Irak’a karşı savaş döneminde ABD ve AB arasındaki çelişkilerin keskinleşmesi yerini görünüşte yumuşamaya bıraktı. Ama sadece görünüşte. AB, dünyanın yeniden şekillendirilmesini, yeni bir dünya düzeninin kurulamasını ABD’ye bırakmayacağını geliştirdiği politikalar ve yaptığı hazırlıklarla göstermektedir. AB, dünyanın yeniden şekillendirilmesinde en önde gelen, en azından ABD kadar önemli mimarlardan birisi olmak niyetinde. Bu nedenle AB, ABD’yi örnek alarak yeni bir güvelik politikası geliştirmektedir

AB, Selanik toplantısında yeni bir güvenlik politikasının temel ilkelerini kabul etmiş ve bu ilkeler doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Irak Savaşı döneminde AB’nin savaş yanlıları ve savaş karşıtları olarak ikiye bölünmesi, AB’nin Selanik kararlarının geleceğini karanlıkta bırakmıştı. Şimdi bu krizin aşıldığı anlayışına varılmış olacak ki, alınan kararlar doğrultusunda hareket etmek için çaba harcanmaktadır. AB, dünya çapında rekabet eden bütün güçlere, özellikle de Amerikan emperyalizmine adete meydan okuyan yeni bir rotaya girme çabası içinde.

AB, Amerikan emperyalizminin dünya hâkimiyeti için kullandığı savaş ve zor kullanma yöntemlerini benimsiyor, aynen onun gibi, „terörizmi“, siyasi hareketlerin zor kullanma eylemlerini bahane ediyor ve bütün bunları AB’nin çıkarlarına zarar veren gelişmeler olarak, dünya „barışını“ zedeleyen eylemler olarak görüyor.

Amerikan emperyalizminin „kötü niyetli“ (Bush) dediğine Alman Dışişleri Bakanı Fischer „insan düşmanı“, „saçma“ diyor. Bu durumda, ABD’nin ve AB’nin yeni dünya düzeni kurma çabalarına ve bunun için sürdürdükleri baskı, talan ve savaşa karşı çıkmak veya emperyalizmden bağımsızlık için mücadele etmek, “saçmalık” oluyor, “insan düşmanı” hareketlerde bulunmak oluyor.

AB, kitle imha silahlarını da, aynen ABD gibi, yeni güvenlik politikasının bir faktörü yapmıştır. AB emperyalistlerine göre bu silahlar ancak ve ancak, yeni bir dünya düzeni kurma iddiasında olan ülkelerin elinde olmalıdır. Kitle imha silahları, emperyalist çıkarlara boyun eğmeyen, yeni dünya düzeninin kurulması önünde engel olan veya stratejik konumundan ve sahip olduğu yeraltı zenginliklerinden dolayı emperyalist ülkelerle işbirliği yapmayan ülkeleri tehdit etmek için günümüzün en geçerli vesilesi olmuştur. Bu nedenle olsa ki Alman emperyalizmi, Almanya’nın çıkarlarının Hindikuş’ta savunulması gerektiğini açıklıyor.

Bunun ötesinde, emperyalist güçlere göre “başarısız” kalmış, dünya toplumuna katkısı olmayan, sınırları içinde hâkimiyet kuramayan ve bu nedenden dolayı da „teröristler“ için üs konumunda olan devletler de yeni bir dünya düzeninin kurulması önünde engel konumundadırlar. Bu devletler ya yıkılmalılar ya da emperyalistlerin istedikleri gibi hareket etmeliler. Buna en tipik örneği Suriye oluşturmaktadır.

Böylece emperyalist ülkeler; özellikle de ABD, AB emperyalistleri, Rusya ve Çin, kendi aralarındaki dünya hegemonyası için sürdürdükleri rekabeti, rekabet olarak göstermeme, dünya barışı için hareket ediyoruz deme, dünya barışı için terörizme karşı mücadele ediyoruz deme olanağına kavuşuyorlar ve Rusya ve Çin’de olduğu gibi bağımsızlık mücadelesi veren ulusların ezilmesine göz yumuluyor. Özellikle AB ve ABD, ortak hareket ederken kendi çıkarları için rekabet ediyorlar.
“Önleyici savaş“ anlayışı da AB’nin bir anlayışı oldu. Afganistan ve Irak savaşlarında AB, sürekli ABD’nin destekçisi durumunda olmuştu, daha doğrusu kalmıştı. Şimdi –ne olduysa?- “Eski” ve “Yeni” Avrupa devletleri, bir bütün olarak AB, aynen ABD gibi düşünüyor ve „terörizm“in kendi güvenliklerini de tehlikeye soktuğunu söyleyerek, bu terörizmi yok etmek için „önleyici savaş“ yöntemine başvurmanın doğru olduğunu savunuyorlar. “Önleyici savaş”, aslında uluslararası alanda etkili olmanın, dünya hâkimiyeti için mücadele etmenin veya ABD’ye karış uluslararası rekabetin bir göstergesi olarak görülmektedir. Bu nedenle AB de, dünyanın hangi köşesinde olursa olsun AB’nin güvenliğini tehdit eden bütün güçlere karşı silahlı mücadele için hazırlanmaktadır.

”Terörizme” karşı mümkün olan bütün araçların devreye sokulması, kitle imha silahları bahane edilmesi ve dolayısıyla “askeri yaptırım”, AB tarafından sadece onanmıyor, bunun ötesinde teşvik ediliyor. AB, bunlara karşı; potansiyel tehlikelere karşı „bütün araçları geliştirmeliyiz ve onların içinde en etkili olanlarını kullanmalıyız“ diyor. Ama Irak savaşı döneminde aynı anlayışla hareket eden Amerikan emperyalizmine bu anlayışından dolayı karşı çıkıyor ve bu nedenle de Uluslararası Protesto Hareketinin Avrupa kesiminin desteğini alıyordu.

Bugünkü anlayışıyla; gerçek anlayışıyla AB, hiç de barışsever olmadığını Amerikan emperyalizminin açtığı yoldan devam etmek istediğini, onu kendisine örnek aldığını göstermektedir. Irak’a karşı “önleyici savaşı”, uluslararası hukuka aykırı bulan, bunu emperyalist bir maceracılık olarak değerlendiren AB’nin “Yaşlı Avrupa” üyesi ülkeleri, başta da Almanya ve Fransa, şimdi aynı anlayışı doğru buluyorlar. Tabii kendini savunma adı altında. Dün, ‘terörizm ve kitle imha silahı ile bağ kurmak için yeterli kanıt yok’ diyen AB emperyalistleri, bu gün bu anlayışlarını bir kenara ittiler ve olasılıktan, potansiyel bağlardan bahsetmeye başladılar, aynen Amerikan emperyalizmi gibi.

Ama her şeye rağmen (!), AB’nin ABD gibi, hemen bugünden Suriye’ye, İran’a veya Libya’ya saldırma veya bu ülkelerde iktidarları değiştirme gibi özel yoğun bir çabası yok. Bunu yapacak gücü de yok. AB’nin elinde AB ülkelerine saldırıda “uzmanlaşmış”, AB’yi hedef alan ne bir „şer üçgeni“ ve ne de „terörist gruplar“ var. Bütün bu nedenlerden dolayı AB’nin ekonomik ambargo uyguladığı, siyasi ve askeri yaptırımlar uyguladığı ülkeler de yok. Bütün bunlara rağmen AB, „Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası“nı geliştirmek ve kurumlaştırmak istiyor. Amerikan emperyalizmi, durumu ve niyeti bildiği için buna karşı çıkıyor ve rahatsızlığını de geçenlerde ABD’de düzenlenmiş olan NATO Bakanlar toplantısında dile getirdi.

AB, ABD ile rekabetini gizlemek ve „dünya barışı“ için mücadele ediyor yaftası altında dünyanın yeniden şekillenmesinde söz sahibi olmak için Amerikan yöntemlerini uygulamaya yöneliyor. AB, bu nedenle silahlanıyor. AB üyeleri, özellikle de Almanya ve Fransa, AB’nin silahlanmasının ne denli önemli olduğunu ve bütün üyelerin silahlanmaya katkıda bulunmaları gerektiğini her fırsatta dile getiriyorlar. Dünya politikasında ABD tarafından yönlendirilmek istemiyorsak, silahlanmamız gerekir diyorlar. Böylece AB, gözüne kestirdiği, AB çıkarları için mutlaka elde edilmesi, işgal edilmesi gereken ülkeleri işgale hazırlanıyor. Böylece kim daha önce vuracak; AB mi ABD mi, yarışı başlıyor.
AB, Doğu Genişlemesini gerçekleştirdi. NATO da, Avrupa’dan baktığımızda, keza Doğu Genişlemesini gerçekleştirdi. Bu durumda „Yeni Avrupa“nın AB üyeleri, aynı zamanda NATO’nun da üyeleri. Böylece „Yeni Avrupa“, iktisadi olarak AB’nin ve askeri olarak da ABD’nin kontrolü altına girdi. Tam da bu durum AB’nin „başını ağrıtıyor“. AB, „Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası“ vasıtasıyla bu yeni üyelerini de kendine bağlayarak, NATO’yu işlevsizleştirmek istiyor. Bunun için de silahlanıyor.
AB, ABD’nin dünya hâkimiyeti için öne sürdüğü savları, demagojileri aynen kabullenerek, aynı yolda ilerlemek istiyor, ABD’nin kendisi için düşündüğü bu rolü tartışma konusu yapıyor.

AB dünya sorunlarında, daha doğrusu dünyanın yeniden şekillendirilmesinde ABD ile aynı konumda, aynı seviyede ele alınması gerektiğini vurguluyor.
Bu nedenle AB, „daha iyi bir dünyada güvenli bir Avrupa“nın sorumluluğunu üstlenmeye hazır olduğunu açıklıyor. Bunun ötesinde ABD ile birlikte ulusal ve uluslararası „terörizme“ ve „kitle imha silahlarına“ karşı“ „ortak açıklamalara“ imza atıyor. ABD ile birlikte Demokratik Halk Cumhuriyeti Kore’yi „nükleer silah programları“ndan dolayı mahkûm ediyor. İran’a „ nükleer programından“ dolayı duyduğu „endişeyi“ iletiyor. Amerikan taklitçiliğinde ilk adımını da „Kongo Misyonu“, daha doğrusu serüveni oluşturuyor.
AB, bütün dünyaya, ABD gibi bizi de her yerde görebilirsiniz diyor.
Pax Americana ile „Pax Europa“ rekabet ediyor.