deneme

1 Haziran 2005 Çarşamba

AB’NİN DERİNLEŞEN KRİZİ


AB’NİN DERİNLEŞEN KRİZİ

AB-zirvesinde anayasanın onanmasının belli bir süre durdurulması kararı alındı. Bunun üzerine bazı ülkeler (Danimarka, İsveç, Finlandiya ve Portekiz) referandum sürecini durdurdular. Daha önce de İngiltere oylama işlemini rafa kaldırmıştı.

Durumu kurtarmaya çalışan Almanya Başbakanı Schröder, zirvede hiç kimsenin anayasaya karşı gelmediğini ve isteyen onu önümüzdeki aylarda onaylayabilir, isteyen de onaylamaz diyerek, AB açısından geleceğin ne denli umutsuz olduğunu açıkladı.

Bu gelişmelerden sonra, Kasım 2006’ya kadar anayasanın onaylanması planı da rafa kaldırılmış oldu. Zirvede kabul edilen anlayışa göre anayasanın onaylanması süreci, belli bir düşünme molasından sonra yeniden başlatılacak.

Anayasa bağlamlı krize bütçe krizi de eklendi.
2007 ile 2013 dönemi için öngörülen 868 milyar avro tutarındaki bütçe üzerine zirvede genel bir anlaşma sağlandı, ama görüşmeler iki noktada çıkmaza girdi.
İngiltere, 1984’ten bu yana AB bütçesinden aldığı beş milyar avro tutarındaki miktarın iptal edilmesi önerisine şiddetle karşı çıktı. Bu öneride bulunan ülkeler, başta da Fransa, Tony Blair’i ikna edemediler.
Hollanda, AB bütçesine yaptığı katkının azaltılmasını talep etti. Bu talebi de diğer üye ülkeler kabul etmediler.
Bunu ötesinde Fransa da tarım sektörü için aldığı sübvansiyonlardan vazgeçmedi

Zirvede İngiltere, Hollanda ve İsveç, “bloke etme” ortaklığı oluşturdular. Bu ortaklığa İspanya ve Finlandiya da katıldı. Krizi yumuşatma çabaları, krizi derinleştirmekten başa bir sonuç vermedi.

Peki sorun ne?
AB, şimdiye kadarki gelişmesinde birçok krizle karşı karşıya kalmış ve bir biçimde çözüm bularak engellerini aşmıştı. Şimdiye kadarki kriz nedenleri genellikle ekonomik sorunların çerçevesini pek aşmıyordu ve AB’nin önde gelen ülkeleri, ağırlıklarını koyarak sorunu çözüyorlardı. Şimdi durum tamamen değişik. Sorun siyasi içerikli. Ekonomi alanında taviz veren ülkeler, siyasi alanda buna hiç yanaşmıyorlar. Şüphesiz, bütçe sorunu da mali (ekonomik) bir sorun, ama anayasa sorunundan doğan kriz döneminde ele alınması, çözümsüzlüğe neden olmuştur.

Bu anayasa, neoliberalizmin ve militarizmin; kapsamlı ve yoğunlaştırılmış sömürü ve talanın ve dünya hegemonyasında iddialı olmak için militarizmi geliştirmenin anayasasıdır. Bu anayasa, AB’nin değil, AB-tekellerinin değil, AB-sermayesinin değil ve nihayetinde AB-emperyalizminin değil, AB içinde önde gelen her bir emperyalist ülkenin; bu ülke tekellerinin çıkarları için hazırlanmış bir anayasadır. Bu anayasayı hazırlayanlar, üye ülke halklarını, uygulanan neoliberal politikaların sonuçlarından dolayı işçi sınıfı ve emekçi yığınların tepkilerini hesaba katmamışlardı. Tekellerin anayasasına evet dedirteceklerini sanılıyorlardı. Bunun böyle olmayacağını Hollanda ve Fransa’daki referandum sonuçları gösterdi.

Son zirve veya AB’de son birkaç hafta içinde yaşananlar, AB’nin ekonomik bir entegrasyon olmaktan öteye henüz geçmediğini ve kolay kolay da geçemeyeceğini göstermiştir.
AB, “ulusal” siyasi çıkarlara çarpmıştır. 


Haziran 2005