deneme

2 Şubat 2015 Pazartesi

YUNANİSTAN'DA “POST-MARKSİZM”İN ZAFERİ! EZİLENLERİN HÜKÜMETİ...


YUNANİSTAN'DA “POST-MARKSİZM”İN ZAFERİ!

EZİLENLERİN HÜKÜMETİ...

Yunanistan'da 25 Ocakta yapılan erken seçimlerde Syriza'nın en çok oyu alarak hükumeti kurması yeryüzünde bütün ilericileri, devrimcileri, komünistleri sevindirmiştir. Yunan halkının, daha doğrusu seçmenlerinin bu kararı, ülkelerini protektorata çeviren IMF, AB ve Avrupa Merkez Bankası'ndan oluşan Üçlü'nün diktasına, dayatmalarına indirilen bir tokat olmuştur. Bu Üçlü bütün dünyanın gözü önünde uluslararası sermayenin çıkarları için nelerin yapılabileceğini göstermiş; bütün Yunan halkını siyasi ve ekonomik olarak esir almıştı. Syriza, bu Üçlü'ye her şeye muktedir değilsiniz, bu gidişi değiştirebiliriz diyerek sürdürdüğü mücadeleden ve son olarak da seçimlerden büyük bir zafer elde etmiştir. Yunan işçi sınıfının, emekçilerinin, evet ezilenlerinin bu zaferi bizim de zaferimizdir. Ama unutmamak gerekir ki, bu bir seçimdir ve hükümet olmaya devam etmek de verilen vaatlerin yerine getirilmesine bağlıdır. Hal böyle olmasına rağmen yeryüzünden yükselen sevinç çığlıkları, o coşku adeta Yunan seçmenlerini ve bizzat Syriza'yı bile şaşırtmıştır. Küçük burjuvazi coştu, güce tapınmada sınır tanımadığını bir kez daha gösterdi, sınıfı falan unuttu! Sanki “Arap Baharı”nın ilk günlerini yaşıyoruz. O dönem de aynı çevreler coşkuda, güce tapınmakta sınır tanımıyorlardı, sınıfı falan bir kenara atmışlardı. Bu “bahar”ın aktörlerine bolca akıl veriyorlardı; neyi nasıl yapmaları gerektiğini ayrıntılı olarak anlatıyorlardı. Şimdi de öyle bir durum söz konusu; Syriza'nın koalisyon konusunda doğru adım atıp atmadığını, öne sürülen talepleri gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğini, programının nasıl olması gerektiğini, taktik açıdan şöyle mi böyle mi yapması gerektiğini yazıp çiziyorlar. Syriza ve Çipras'ın bundan haberi var mı, orasını bilemem, ama uluslararası alanda Post-Marksizm'in, yani “radikal demokrasi“nin savunuculuğunu yapan medyadan adı komünistlere kadar uzanan geniş bir yelpazede durumdan vazife çıkartmanın gereği yerine getiriliyor. Öyle ki, Eğe'nin batı yakasındaki zafer, doğu yakasında daha heyecan uyandırıcı oluyor. Belki de bu, bir şey yapamamaktan kaynaklanan çaresizliğin bir yansımasıdır. Kim bilir, belki de şimdi çare A. Çipras ve Syriza olacak.


Yunanistan'da “Post-Marksizm”in zaferi üzerine daha çok konuşulur, zaferin sahiplerini de şaşırtabilecek sonuçlar çıkartılabilir. Ama önce bu ülkede ezilenlerin hükümetine nasıl gelindiğini biraz açalım:
Yunan ekonomisi ve halkı kimler tarafından nasıl talan ediliyor sorusunun cevabını aşağıdaki verilerde görmekteyiz.

GSYİH yedi sene boyunca arka arkaya sürekli küçülmüştür. Öyle ki, 2013 itibariyle 2008'deki seviyesinin yüzde 75'ine gerilemiştir (-25). Yani mal ve hizmet üretimi dörtte bir azalmıştır.
2008'de patlak veren dünya ekonomik krizinden en çok etkilenen ülkelerden birisi de Yunanistan'dı. Sanayi üretiminin kriz öncesindeki en yüksek seviyesiyle (2000=100 bazında 2007'de 119,4) 2013'deki seviyesi (89,5, yani -10,5) arasında 29,9 puanlık bir fark var.
Yunan ekonomisinde maddi değerlerin, somutta da sanayi üretiminin GSYİH'daki payı da oldukça geridir. Bu pay, örneğin 2000'de yüzde 21'den 2013'de yüzde 13,8'e gerilemiştir. Bu durum Yunan ekonomisinin üreten bir ekonomi olmadığını veya üreten bir ekonomik yapıdan uzak bir ekonomi olduğunu göstermektedir. Bu verilerin 2000-2013 arasındaki dağılımını aşağıdaki grafikte görüyoruz.















OECD verilerine göre işsizlik oranı 2000'de yüzde 11,4'ten 2013'te yüzde 27,5'e çıkmıştır. Gençler (15-24 yaş grubu) arasındaki işsizlik oranı da ayn dönemde yüzde 29,2'den yüzde 58,3'e fırlamıştır. 24-54 yaş grubunda ise işsizlik oranı 2000'de yüzde 9,8'den 2013'te yüzde 26,9'a çıkmıştır.

Krizin başlangıcından bugüne bir milyondan fazla işyeri yok edilmiştir. Yüzde 50'den fazlası işsiz olan gençliğin geleceği uluslararası tekellerin çıkarı için resmen yok edilmiştir.
Şimdi “krizin çocukları” büyüyorlar; UNICEF'in (BM) hazırladığı bir rapora göre krizden bu yana OECD ülkelerinde yoksul çocuk sayısı 2,6 milyona çıkmış. Bunda Yunanistan'ın payı oldukça büyük; yüzde 40,5. Bu oran 2008'de yüzde 23 idi.

Nüfusu 11 milyon olan Yunanistan'da yaklaşık 2,6 milyon insan yoksulluk içinde kıvranmaktadır. Bunun dışında 1,4 milyon insan da yarı aç yarı tok yaşam sürdürmektedir. İşi olanlara da sürekli kemer sıktırılmaktadır; reel ücretler 2010'a göre 2013'te yüzde 25 gerilemiştir.

Eğitim ve sağlık alanlarındaki kötüleşme rakamlara sığdırılarak anlatılacak gibi değil. Toplumsal durumdaki kötüye gidiş bütün halk sınıf ve tabakalarını farklı boyutlarda da olsa doğrudan etkilemiştir. Üçlü'nün (IMF, AB ve AMB) baskısıyla devlet harcamaları 2010-2014 arasında yüzde 23 oranında düşürülmüştür; bunun sonucu olarak örneğin devletin yaptığı sağlık alanındaki harcamalar kriz başlangıcından bugüne yarı yarıya gerilemiştir. Yunanlıların büyük bir kısmı ilaçlarını ödeyecek durumda değildir. Devletin eğitim için ayırdığı bütçe 2009-2012 arasında yüzde 19,4 oranında kesilmiştir. 2010'dan bu yana emekli maaşları üçte bir ve kamu çalışanlarının da gelirleri dörtte bir oranında kesilmiştir.

Üçlü'nün Yunanistan'a dayattığı tasarruf politikası, ülkeyi krizden çıkarmak bir yana mevcut durumu daha da kötüleştirmekten, talanı kapsamlaştırmak ve derinleştirmekten başka bir işe yaramamıştır.
Adı “kurtarma eylemi”, “kurtarma paketleri” konan Üçlü'nün diktası sonucunda devlet borçlarının üstesinden gelmek bir yana borç, borç sarmalına dönüşmüştür. Şüphesiz kurtarılanlar da vardı; kurtarılanlar krize neden olan sermayeden başkası değildi; spekülasyon yapan Yunan bankaları, spekülasyon yapsın diye onlara borç veren Avrupa bankaları...

Aşağıdaki grafikte de gördüğümüz gibi Yunanistan'ın toplam kamu borcu 2014 sonu itibariyle 321,7 milyar avrodur. Bu borcun 141,8 milyar avrosu Avrupa-Kurtarma Fonu'ndan (EFSF); yaklaşık 60 milyarı özel kaynaklardan (Yunan ve Avrupa bankaları); 52,9 milyarı AB ülkelerinden; 35,4 milyarı IMF'den ve 30 milyarı da AMB'sından temin edilmiştir.
Bu paraların yüzde 95'i mali sektöre akmıştır. Sadece alınan borçların bu şekilde kullanılması esas amacın Yunan ve Avrupa bankalarını ve Hedgefon'ları kurtarmak olduğunu göstermektir; bu paralarla bankalar ve spekülasyon kurumları desteklenmiştir. Böylece bunlar Yunan tahvillerinin faizlerinin ve süresi dolan tahvillerin yeniden finanse edilmesi sağlanmıştır. Kamu finans olanaklarıyla bankalar ve spekülasyon kurumları zarar etmekten kurtarılmıştır.















Kamu borçlarının artmasında Yunan halkı sorumlu tutulmuş; Yunanlılar kendi koşullarının ötesinde yaşadıkları için kamu borçları arttı denebilmiştir. Oysa olan, karların özelleştirilmesinden ve zararların devletleştirilmesinden başka bir şey değildi. Açık ki, kamu borçları bankaların, mali kuruluşların kurtarılması için alınmış borçlardan dolayı artmıştır. Borçların ödenmesi ve yeni borçların alınması için de Yunan halkına tasarruf diktası uygulanmıştır, ama borçların artışı yine de engellenememiştir. GSYİH'ya oranla Yunanistan, Avrupa'nın en borçlu ülkesidir; borç GSYİH'nın yüze 177,7'ne denk düşmektedir. Bu oran “kurtarma paketleri” uygulamasından önce, yani 2010'da yüzde 129 ve kriz öncesinde de yüzde 104 oranındaydı.

Syriza böyle bir ekonomik enkaz ve bu enkazın beraberinde getirdiği toplumsal bir yıkım devralmıştır.

15 Eylül 2014'te Selanik'te açıklanan hükümet programında (“Selanik Programı“) Syriza önderi Aleksis Çipras, Yunanistan'ın geleceğini değiştirmek için hangi adımların atılması gerektiğini açıkladı (1).

Bu program, Yunanistan'ın Üçlü'nün dayattığı tasarruf politikasını kabul etmeyen bir kısım aydınlarıyla birlikte hazırlanmıştır. Orada iki temel talep dile getiriliyordu: a) borçların büyük bir kısmının silinmesi ve b) krizin üstesinden gelinmesi ve ekonominin yeniden canlandırılması için tedbirlerin alınması.
Bu programa göre yoksullaşmış 300 bin aileye ücretsiz elektrik verilecek; yoksul emekliler 13. maaş alacaklar; emekli ve memur maaşlarındaki kesintiler kaldırılacak; asgari ücret yüzde 28 oranında artırılacak; konut yapmak isteyenlerden gayrimenkul vergisi alınmayacak; vergiden muaf tutulan miktar 5 bin avrodan 12 avroya çıkartılacak; 5 milyar avroluk bir devlet konjonktür programıyla 300 bin yeni işyeri açılacak.
Syriza'nın hesaplamasına göre “Selanik Programı”nın uygulanabilmesi için toplam olarak 12 milyar avroya ihtiyaç var. Bu miktar Yunanistan GSYİH'nın yüzde 5'ine denk düşmektedir.

Para bulmanın yol ve yöntemlerinden de bahsedilmekte: Borçların yarısının silinmesi; zenginlerin daha yüksek vergilendirilmesi (bunların arasında şimdiye kadar vergilendirilmemiş olan armatörlerin de vergilendirilmesi var); vergi kaçakçılığı ile kapsamlı mücadele (kaçırılan vergi miktarının yıllık olarak ortalama 40 milyar avro olduğu tahmin ediliyor) vs.

Aleksis Çipras 13 Ocak 2015'te yaptığı açıklamada (Handelsblatt, Almanya) Avro Alanı'ndan ayrılma diye bir sorunlarının olmadığını ve krizin üstesinden gelebilmek için de dayatma politikası uygulamayacaklarını söylemekte: “Amacımız Avro Alanı çerçevesinde borcun ödenebilirlik durumuna getirilmesiyle ve büyümeyi finanse ederek krizden çıkışla Yunan halkının nefes almasını sağlayacak, verimliliğini açığa çıkartacak ve onur içinde yaşayabilecek bir anlaşmaya varmaktır” (2).
25 Ocak 2015'teki seçimlerin sonucu, Aleksis Çipras önderliğindeki Syriza'nın mutlak çoğunluğu (151) sağlayamadığı için koalisyon kurarak hükümet olabilecek güçte olduğunu göstermiştir.












 
Seçim sonuçlarının böyle olmasından çok farklı sonuçlar çıkartmak mümkündür. Örneğin, Yunanistan'da gelişmiş bir sol eğilim var diyebileceğiniz gibi A. Çipras'ın yeterli derecede “devrimci” “komünist” olmadığını da söyleyebilirsiniz. Daha da ileri gidip, Troçkistlerin yaptığı gibi “sol”dan eleştiri bombardımanına tutabilir ve akıl verebilirsiniz. Veya da en çok ve açık olarak coğrafyamızda dile getirildiği gibi “bizde neden Çipras, Syriza çıkmıyor”, “biz de Syriza'yız” diyerek hayıflanıp Ege'nin öte kayasına gıptayla bakabilirsiniz. Hatta olağanüstü sevinip, gurur duyabilirsiniz. Ne de olsa biraz yurtseverlikle, biraz sosyal politikayla, biraz adalet ve demokrasiyle AB'ye, o “Üçlü”ye kafa tutan bir parti hükümet olmuştur.
Hatta biraz daha ileri gidip hayal dünyanızın ufuklarını öznel “Post-Marksist” genişleterek Avrupa ve Dünya Sosyal Forumlarının yeniden canlandırılabileceğinin umudunu da taşıyabilirsiniz. Lula'nın inisiyatifini şimdi Çipras üstlenebilir diye de düşünmenizde radikal demokratik, “Post-Marksist” bir sakınca yoktur. Öyle ki, Eğe'nin doğu ve batı yakasını sol radikal, radikal demokratik bir zincirle birleştirip, kopmasın diye halkalarını “Post-Marksist” kaynak yapabilirsiniz.
Hayal dünyanızda CHP'yi, HDP'yi bir araya getirip “Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz“ da diyebilirsiniz. İdeolojiler, sınıflar dünyasına ve parti anlayışına bir kere daha lanet okuyabilirsiniz. Ama ne Syriza ne de A. Çipras olamazsınız.

Yunanistan şimdi gerçekten de “sol” radikal, radikal demokratik, “Post-Marksist” bir hükümet tarafından yönetilmektedir. Her ne kadar 2012'de Yeni Demokrasi partisinden ayrılan, AB politikasını reddeden, ama aynı zamanda göçmenlere karşı yabancı düşmanlığı ve Syriza'nın oylarının hemen hemen yarısını aldığı Türk azınlığa karşı da ırkçılık politikasını açıktan savunan; programı “sağ milliyetçi” temelde yükselen “Bağımsız Yunanlılar” (ANEL) ile koalisyon yapmış olsa da.
Syriza neyin ürünüdür? Tek cümleyle ifade edecek olursak AB politikalarının ürünüdür; Yunanistan'ın adeta bir protektorata dönüştürülmesinin, talan edilmesinin, halkının aşağılanmasının, açlığa ve sefalete sürüklenmesinin doğrudan bir sonucudur.

Samaras hükümeti (koalisyon hükümeti) AB, IMF ve Yunan sermayesi için bir rüyasal hükümetti; Üçlü'nün bütün taleplerini yerine getirmekte kusur etmeyen bir hükümetti. Bu anlamda hem AB ve IMF hem de Yunan sermayesi Samaras hükümetinin icraatından oldukça memnunlardı. Ama Üçlü'nün politikası Yunanistan'da adeta örgütlenmiş bir yoksullaştırma anlamına geliyordu. Kemer sıkma, sosyal ve ekonomik hakların tırpanlanması, işsizlik, kaçınılmaz olarak yoksulluğun kitlesel örgütlenmesi anlamına geliyordu. Syriza bu örgütlenmiş yoksulluğu, siyasi olarak Üçlü'nün bu politikasına karşı harekete geçirmeyi başarmıştır. Bu politikasındaki başarısı Syriza'yı kitle partisi yapmıştır. Onun kitleselleşmesinde AB politikalarını ve son iki hükümeti reddetmesi önemli bir rol oynamıştır.

Syriza Yunanistan'da geniş emekçi yığınlarda temel değişimlerin olabileceği umutlarını uyandırdı; seçim sonuçları bunun doğrudan bir ifadesidir. Ama diğer taraftan da, işçi sınıfı ve emekçi yığınların temel değişimler için mücadele ettikleri bir süreçte gündemleşen ve bu mücadelelere önderlik eden Syriza'nın uyandırdığı değişim umutlarının sadece seçim sonuçlarıyla gerçekleşmeyeceği de bir gerçekliktir.

Yunanistan'da AB politikaları iflas etmiştir. AB, krizin yükünün işçi sınıfı ve emekçi yığınların sırtına nasıl yıkılacağının bir modeli olacaktı. Yunan halkı, geniş yığınlar buna karşı sürekli direndi, örnek mücadeleler verdi. Öyle ki, üç kez denendi, ama bir devlet başkanı seçilemedi. Sonucu parlamento seçimleri oldu. Yunanistan gerçekten de ekonomik krizin yanı sıra bir de siyasi kriz içindeydi. Syriza'nın hükümet olması bu krizin aşıldığı anlamına gelmez. Esas siyasi kriz AB ile görüşmelerde ortaya çıkacaktır. Her şeyden önce AB veya Üçlü, Yunanistan'daki seçim sonuçlarını hazmetmekte güçlük çekecektir. Çünkü bu sonuçlar doğrudan kendi politikalarının iflas ettiğini; Yunan halkına verecekleri bir şeyin kalmadığını ve inandırıcı olmaktan başka her şey olduklarını göstermektedir.

Sorun sadece Yunanistan'la sınırlı kalsa, korkuları biraz “küçük” olurdu. Yunanistan şimdi başka bir açıdan örnek olma durumundadır: AB, Yunan örneğinin başka ülkelere de yayılabileceğinden ve bunun AB'yi temelinden sarsabileceğinden korkmaktadır. Sırada İspanya, Portekiz, İtalya gibi ülkeler ve oralarda da “radikal demokrasi” savunucuları, Syriza benzeri örgütlenmeler var ve hızla gelişiyorlar.
AB'de Syriza korkusu o kadar büyüktü ki, seçim öncesinde Yunan seçmenleri, Syriza'nın zafer kazanması Yunanistan'ın bitişidir türünden tehditlerle korkutulmaya çalışıldı. Davos'ta açıktan, Syriza kazanırsa Yunanistan yaptırımlarla karşı karşıya kalır diye tehdit edildi. Borç silmesine gidilmeyeceği açıklandı. AB, kendi kurallarına göre Yunanistan'a borç verdi ve bu hale getirdi. Bu kuralları belirleyen de uluslararası mali sermayedir. Şimdi yeni hükümet ile AB arasında borçların bir kısmının silinmesi, yeniden yapılandırılması için devasa bir mücadelenin verilecektir.

A. Çipras'ın açıkladığı Syriza programı kitlelerin umutlarıyla uluslararası tekelci sermayenin çıkarları ve baskısı arasında gidip gelen ılımlı bir programdır. Bu program, bir taraftan “başka alternatif yok” diye Yunan işçi sınıfı ve geniş yığınları baskı altına alarak AB'ye teslim olmaya, AB kurumlarının diktasını uygulamaya mahkumiyeti; özelleştirmeleri, sosyal hakların tırpanlanmasını vb. reddeden ve böylece Avrupa'da hakim sınıfları tedirgin eden bir politika ile geniş kitlelerde umutlar uyandıran ve bu nedenle Syriza'yı destekleyen bir politika harmanlamasının ifadesidir.

Ancak, hükümet etmek için kitleler nezdinde belirleyici bir alternatif olmaya başlayınca Syriza'nın tavizsiz politikasında da belli değişimler görülmüştür. A. Çipras önderliğinde Syriza “sorumlu” politika, “sorumlu” bir program geliştirmeye başlamıştır; örneğin KKE'nin “sol rotası” karşısında Syriza'yı “sadık muhalefet” olmaya çağırmış ve AB ve Yunanistan hakim sınıflarının kabul edebilecekleri ve hükümet sorumluluğu taşıyabilecek saygın bir parti olunması gerektiği doğrultusunda hareket etmiştir. Avrupa turuna çıkan A. Çipras, sadece reformist işçi bürokratlarıyla değil, AB'deki uluslararası büyük sermaye ile de ilişki kurmaya çalışmıştır. Çipras Avrupa'da Keynesçi bir model ile dolaşırken, AB'de büyük sermaye bu modelin takipçilerinin çıkabileceği korkusu içindeydi. Tam da bu nedenle Yunanistan'da kitlelerin taleplerine taviz verilmemesi gerektiğini savunuyordu.
“Avrupa Sol Partisi” ve Avrupa'daki sayısız “sol”lar; açıkçası ne kadar Post-Marksist, “radikal demokrasi”, “radikal sol” varsa hemen hemen hepsi, A. Çipras'ın politikasından memnundular, onun politikasıyla kendilerinin de kanıtlanmış olduğu anlayışındaydılar. Gerçekten öyle miydi diye sorarsak, öyle olmadığı cevabını alırız: Syriza, muhalefet döneminde, dönemin mevcut hükümetlerine Üçlü'nüm hiçbir dayatmasını geri aldıramamıştır. Ancak, bu dayatmalar olmayacak vaadiyle, geniş yığınlara umut verme politikasıyla büyük bir başarı elde etmiştir.

A. Çipras, Syriza hükümetinin nasıl bir hükümet olacağını açıklıyor: Bu, bir kar hükümeti olmayacak, halkı koruyan, onun çıkarlarını geçerli kılan bir hükümet olacak. Bunun böyle olduğunu yukarıda bahsettiğimiz “Selanik Programı”nda açıklar: Yoksul ailelere bedava elektrik, adaletli bir vergi sistemi, sosyal ve ekonomik alandaki kısıtlamaların kaldırılması, kamu borçlarının bir kısmının silinmesi ve borç ödemenin yeniden yapılandırılması, ekonomiyi yeniden canlandırmak için bir yatırım programı vs. Bu taleplerinden dolayı Syriza, Yunan işçi sınıfının ve emekçi yığınların yoğun desteğini almıştır. Ama burada sorun, söz konusu bu programın anti-kapitalist veya sosyalist olmaması değil. Bu açıdan bir eleştiri yersizdir, en azından bugün için. Esas sorun, AB üyesi ve Avro Alanı ülkesi Yunanistan'da bu Keynesçi programla Yunanistan'da kapitalizmin yeniden yapılandırılıp yapılandırılamayacağıdır. Neoliberal AB karşısında Keynesçi bir parti durmaktadır.

Çipras, kapitalist sistemi sorgulamadığını defalarca açıklamıştır. Bu nedenle Syriza açısından kapitalizme karşı mücadele söz konusu değildir. Ama AB engelini aşabilmek için de bir yolun bulunması gerekmektedir. İşte tam da bu noktada A. Çipras taviz vermekte ve taviz vermek zorunda kalacak; Syriza'nın hükümet etme başarısı, neoliberal AB dayatmalarına rağmen Keynesçi anlayışlara göre dağıtmış olduğu, kendini hükümet olmaya taşıyan umutları gerçekleştirebilmektir.
Bu noktada AB, IMF ve AMB'ndan oluşa Üçlü ile Çipras önderliğinde Syriza hükümeti arasında açık bir meydan muharebesi verilecektir. Tabii Syriza'nın da kendine göre birtakım kozlarının olduğu açıktır; AB'nin Rusya politikasına karşı çıkması ve Rusya'ya karşı yaptırımlarda Yunanistan'ın imzasını geri çekmesi, Çin ile ilişkiler ve bütün bunların ötesinde uluslararası alanda duyarlı olanların, ilericilerin, anti-emperyalistlerin, devrimcilerin ve komünistlerin desteğinden emin olması. Diğer taraftan AB ülkeleri arasındaki bir çatlak, Podemos türünden oluşumların gelişmesi vb. de Syriza hükümetinin programını gerçekleştirmesinde bir koz olabilir.

Her halükarda Syriza Keynesçi politikalara; emek-sermaye uzlaşmasına evet diyecek sermaye bulmak zorundadır. Yani sömürüyü “tadında bırakan”, sömürülenlere kırıntı vermeyi kabul eden sermaye. AB'deki büyük sermaye böyle bir anlayışa sahip değil.

Veya da Syriza sermaye ve emek arasında bir arabulucu olarak kalacak; bu da her iki taraf arasında ezilmekten, sürekli “tokatlanmak”tan başka bir anlam taşımaz. Burada birbiriyle uzlaşmaz çelişki içinde olanlar (sermaye-emek), yani kapitalistler ile işçi sınıfı, her iki tarafın belirleyici gücü olarak önplana çıktıkları için arabuluculuk yapmak da pek uzun ömürlü ve başarılı olamaz. Aslında bu durum, bir ezilenler partisi hükümet etmeye başladığında nelerle karşı karşıya kalabileceğini göstermektedir.

Kısaca: Syriza'nın, halktan, daha doğrusu seçmenlerinden aldığı destekle Üçlü'nün taleplerine/dayatmalarına karşı koyarak Yunanistan'ı krizden çıkartabilir mi? Tabii, perspektifi belirleyen bakış açısıdır. Perspektif krizden çıkmaksa bunun temellendirilmesi gerekir. Tam da bu noktada bakış açısı anlamına gelen program gündeme gelmektedir. Program, bir taraftan tasarruf politikasının -Üçlü'nün dayatmalarının- sonlandırılmasını, ama diğer taraftan da Avro Alanı'nda kalmayı, AB ile işbirliğine devam etmeyi talep ediyor. Açık ki, oldukça çelişkili bir programla karşı karşıyayız. Bu çelişkili durum, her iki tarafında güçlü bir dirençle karşı karşıya geleceğini göstermektedir.

Her iki tarafın da gücünü küçümsememek gerekir: Söz konusu bu Üçlü, bugün dünyanın veya Avrupa ve Amerikan mali sermayesinin en güçlü yürütme organı konumundadır. Bu sermayenin çıkarlarını korumak ve taleplerini gerçekleştirmek için elinden geleni yapacaktır; Yunanistan'daki uygulamalarının devamını savunacaktır. Diğer taraftan Syriza bu dayatmalara karşı kendi seçmen desteği ve uluslararası destek ile ve aynı zamanda emperyalist kamptaki çelişkileri de (örneğin Rusya-AB/ABD vs.) kullanarak direnmeye çalışacaktır.

Uluslararası sermayenin, somutta da bu Üçlü'nün dayatmalarına boyun eğme-eğmeme mücadelesi, Syriza saflarında şiddetli fraksiyon mücadelelerine de neden olabilir: Örneğin Üçlü'nün dayatmaları karşısında bir teslimiyet eğilimi, bir sağa kayış gelişebileceği gibi, Syriza'nın seçimlerde verdiği sözlerin yerine getirilmesini talep eden bir radikalleşme eğilimi de oluşabilir. Mücadelenin radikalleşmesinden en çok bu Üçlü korkmaktadır. Seçimlerde sözü verilen taleplerin gerçekleşmesi için kitlelerin “sokağa inmesi” Avrupa'nın başka ülkelerinde de örnek alınabilir, alınacaktır da.
Bu mücadelenin ne denli tutarlı sürdürüleceğinde Syriza'nın programını gerçekleştirmek için kiminle koalisyon yaptığı ve Syriza'nın toplumsal bileşenlerinin tavrı da belirleyici olacaktır.

Koalisyon bileşeni olan ANEL: ANEL ile koalisyon uzun bir dönem boyunca yapılan görüşmelerin bir sonucudur. Syriza'nın koalisyon ortağı ANEL, Üçlü'nün politikasını reddetmenin dışında gerici, “sağ popülist”, milliyetçi güçlerden oluşan bir partidir. Türkiye ve Makedonya karşısında sergilediği şoven tavrı, Yunanistan'da Türklere (azınlık), göçmenlere karşı açık ırkçı anlayışları bilinmektedir.

ANEL'in koalisyon içinde kabul etmeyeceği “kırmızı çizgileri” var; dış politika, kilise, göçmen politikası; bu alanlarda taviz vermesi pek beklenemez. Bu “çizgiler” tamamen ırkçı ve gericidir.

Syriza'nın toplumsal bileşenlerinin tavrına gelince: Syriza sınıf derdi, ideoloji sorunu olmayan bir partidir, çoğulcu bir partidir, ittifaklardan oluşan; kelimenin gerçek anlamıyla bir ezilenler partisidir. “Avrupa komünizmi” cenahından Synaspismos tarafından 2004'te kurulan Syriza ideolojik beslenme kaynakları oldukça farklı olan örgüt ve gruplardan oluşmaktadır. [Solların koalisyonu, ekoloji hareketleri (Synaspismos); Avrupa komünizmi ve ekoloji eğilimli Yenileyen Komünist ve Ekoloji Solu (AKOA) sosyalist demokrasi eğilimli Demokratik Sosyalist Hareket (DIKKI); Troçkist Enternasyonal Emekçi Sol (DEA); Yunanistan Komünist Partisinden kopma Solların Birleşik Eylemi Hareketi (KEDA); ICOR üyesi Yunanistan Maoist Komünist Örgütü (KOE); Troçkist Kızıl Grup (Kokkino); Manilos Glezos önderliğinde Aktif Vatandaşların Seçmenler Derneği; Yunanistan Ekolojik Sosyalistleri; “Politik ve Sosyal Haklar” ağının siyasi kolu olan sol radikal Roza; Anti-kapitalist Siyasi Grup (APO) ve Radikaller; yani bildik bütün Avrupa-komünistler, Maocular, Anarşistler, sol sosyal demokratlar, Troçkistler, feministler, çevrecilerden oluşan Post-Marksist bir yapılanma].

Seçim ittifakı 2012'de partiye dönüştürülmüştür. Syriza içinde yer alan örgütlerin kendi görüşleri,(eski görüşleri) doğrultusunda hareket etmeleri önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. Bütün bu örgütleri birleştiren Üçlü'nün dayattığı politikaya ve uygulayıcı yerli siyasi yapılara (hükümetlere) karşı olmaktır. Belirleyici ortak yön budur. Syriza önderi ve Başbakan A. Çipras, yaptığı açıklamaların da gösterdiği gibi, partinin real politik kanadına dahildir. Şüphesiz, retorik olarak AB'ye, Üçlü'ye karşı radikal söylemleri var, ama partinin mevcut ulusal ve enternasyonal sistemle uzlaşmasını öngören bir hattan yürümesi için mücadele etmektedir. Yunanistan'ın Avro Alanı'ndan, AB'den çıkmasını talep etmemektedir; aksine partisinin de katkısıyla AB'nin sosyal bir dönüşümden geçmesini savunmaktadır. Bu nedenle AB açısından Yunanistan'la bağlam içinde radikal bir değişim olmayacaktır ve en fazlasıyla güçler dengesine göre şu veya bu konuda yeni uygulamalar için müzakereler yapılacaktır. Böyle bir yol izleneceğini A. Çipras “Selanik Programı”nda açıklar: Önemli olan, Syriza'nın ne istediği değil, önemli olan real politik olarak ne yapılabileceğidir. Yani, biz Syriza olarak şu bu radikal taleplerde bulunabiliriz, ama hükümet olunca güçlen dengesine göre neyi yapabiliyorsak onu yaparız denmektedir!
Syriza'nın ezilenlerin partisi, “radikal demokrasi”, yani Post-Marksist bir parti olması onun burjuva bir parti olduğu gerçeğini gözardı etmemizi beraberinde getirmemeli. Syriza bir burjuva partisidir, bugün Avro Alanı'ndan, ABD'den NATO'dan çıkmayı düşünmüyor, yarın düşünebilir. Ama açıktan Keynesçi formatta bir kapitalizmi savunan bir partidir.
Financial Times'taki yazısında “kurallara uyacağız” diyen Syriza önderi A. Çipras'tan başkası değildi.
Syriza en fazlasıyla “sosyal bir Avrupa” istemektedir.
Syriza'nın Yunanistan'daki seçim zaferi, Avrupa'da sosyalist Avrupa için olmasa da “sosyal Avrupa” için mücadeleye ivme kazandıracaktır. Bu, AB'ye karşı değil, ama AB'nin politikalarına, dayatmalarına karşı bir mücadele olacaktır. Bu türden mücadeleler; radikal demokrasi çıkışları ve düzen içilik hiç görülmedi değil. Bu türden mücadelelerin en ileri olanını Şili'de gördük (Seçimleri kazanarak 3 Kasım 1970'de başkanlığı devralan Allende iktidarı 11 Eylül 1973'te faşist darbeyle yıkıldı), 2002'de Brezilya’da devlet başkanı seçilen Brezilya İşçi Partisi (PT) önderi Lula, Çipras'tan farklı olarak radikal sosyalist söylemlerle hükümet olmuştur. Bugün aynı parti ve devlet başkanı olan önderi Dilma Rousseff'in nerede durduğu bilinmiyor değil. 1980'li yıllarda Almanya'da ekoloji ağırlıklı hareketi geliştiren ve radikal demokrasi söylemini kullanan Yeşiller'in hükümet ortağı olması ve Alman tekelci sermayesini savunuşu da ortada duruyor (3). Şimdi sıra İspanya'da. Dokuz ay önce kurulan Podemos (Yapabiliriz), anketlerde birinci parti konumunda. Madrid’de düzenlediği son yürüyüşe yüzbinlerce insan katıldı. Podemos, 2012’deki “Öfkeliler” eylemlerinin partileşmesidir; gerçek anlamda bir ezilenler partisidir; gerçek anlamda bir Post-Marksist partidir.

Syriza'nın hükümet olmasından bu yana Yunanistan şöyle gözükmektedir: Sınıf yok, ideoloji yok, kitle var, yığın var, hepsini kapsayan bir parti var. Bundan daha “devrimci”, daha “komünist” bir şey olabilir mi? Herkesin kendini gördüğü; burası benim yerimdir dediği, ortaklaştığı yer! İşte burası Çipras önderliğinde Syriza'nın hükümet ettiği radikal demokrasinin uygulandığı Post-Marksist Yunanistan'dır.

Post-Markist oluşumlar (hareketler, partiler) radikal değişim, radikal demokrasi adına sosyal demokrasinin bilinen temel taleplerini; “sosyal“, “adaletli” bölüşümü, ekonomik krizin devlet eliyle “adaletli” yönetilmesini savunuyorlar ve savunacaklar. Bu, ezilenlerin partilerinin sol radikalizmden anladıkları klasik sosyal demokratizmin sol Keynesçilik formatında savunulmasından başka bir şey değildir. İsterseniz buna sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasına; emperyalist küreselleşmeye karşı Keynesçiliğin yeniden dirilişi de diyebiliriz. Bu dirilişin klasik sosyal demokrat partilerden farkı, direnişin parlamento dışı, sokak hareketiyle gelişmesidir. Kitlelerin parlamento dışı örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi olmasaydı ne Syriza ne de Podemos olurdu. Şimdi Syriza ve muhtemelen de hükümet olunca Podemos, parlamento dışı hareketin taleplerini parlamento içi mücadeleyle gerçekleştirmeye çalışacaklardır. Başka bir yol da yok. Çünkü devrimci bir talepleri yok; sistemin sınıfsal yapısına dokunmuyorlar, aksine savunuyorlar. Ezilenlerin bu partileri nerede durduklarının farkındalar mı, bunu onlara sormak gerekir. Ama niyetlerinden bağımsız olarak durdukları yer ya radikalizm, yani devrimci dönüşüm; bu anlamda sisteme karşı mücadele veya da düzen içilik, mevcut düzeni başka formatlarda savunmak. Bu partilerin oluşumunu sağlayan kitleler bu partileri böyle bir ikilemle karşı karşıya bırakacaklardır; ya kalkışmaya devam veya da kalkışmanın sonu.

Avrupa fırtına öncesi sakinliği yaşıyor!

*

1)


SYRIZA'nın Selanik Programı
(Aleksis Çipras'nın 15 Eylül 2014’te, Selanik’te açıkladığı Program)

SYRIZA HÜKUMETİ NE YAPACAK

MÜZAKERENİN ÇERÇEVESİ
Aşağıdaki amaçlar için derhal parlamenter seçim ve güçlü bir müzakere vekâleti talep ediyoruz:
“Avrupa Borç Konferansı” çerçevesinde kamu borcunun sürdürülebilir olması için nominal değeri üzerinden büyük bir kısmının silinmesi. 1953’te Almanya için yapılmıştı. Güney Avrupa ve Yunanistan için de yapılabilir.
Borcun kalan kısmının geri ödemesinin bütçe fazlasıyla değil de büyümeyle finanse edilebilmesi için “büyüme şartının” getirilmesi.
Kaynakların büyüme için kullanılabilmesi amacıyla borç ödemede ciddi bir öteleme süresi verilmesi.
Kamu yatırımlarının İstikrar ve Büyüme Paktı kısıtlamalarından muaf tutulması.
Kamu yatırımları için Avrupa Yatırım Bankası’nın kaynak sağlayacağı yeni bir “Avrupa Anlaşması” yapılması.
Avrupa Merkez Bankası’nın, devlet tahvillerinin doğrudan satın alınması yoluyla parasal genişleme sağlaması.
Son olarak bir kere daha Nazi işgalcilerinin Yunanistan Merkez Bankası’ndan zorla aldığı krediler konusunun bizim için kapanmadığını açıklıyoruz. Ortaklarımız bunu biliyor. İktidarımızın ilk günlerinden itibaren ülkenin resmi görüşü olacak.
Bu plan temelinde, ülkemiz kalan borcu toplumu gelirden mahrum bırakacak faiz dışı fazladan değil de yeni zenginlik yaratarak ödeyebilsin diye borç sorununa toplumsal olarak uygulanabilir bir çözüm için savaşacağız ve bunu sağlayacağız.
Bu planla birlikte;
Kamu yatırımlarını derhal en az 4 milyar € arttırarak
Memorandumun tüm adaletsizliklerini kademeli olarak tersine döndürerek
Tüketimi ve talebi arttırmak için emekli ve çalışan maaşlarını kademeli olarak arttırarak
Küçük ve orta ölçekli işletmelere istihdam için teşvikler sağlayarak ve çevre ve istihdam şartları karşılığında sanayinin enerji maliyetini sübvanse ederek
Geçtiğimiz yıllarda göç eden çok sayıda genç bilim insanını geri getirmek için bilgi, araştırma ve yeni teknolojilere yatırım yaparak
Refah devletini yeniden inşa ederek, hukukun üstünlüğünü yeniden sağlayarak ve liyakate dayalı bir devleti kurarak
toparlanması ve üretici bir şekilde yeniden inşa edilmesi için ülkeye güvenle rehberlik edeceğiz.
Müzakere etmeye hazırız ve Avrupa çapında en geniş olası ittifakları kurabilmek için çalışıyoruz.
İktidardaki Samaras hükumeti, bir kere daha kredi verenlerin kararları kabul etmeye hazır. Kurmaya önem verdiği tek ittifak, Alman hükumetiyle kurmak istediği ittifak.
Bu bizim farkımız ve çelişki de şu:
Bir SYRIZA hükumetiyle Avrupa çapında müzakere etmek ya da Samaras hükumetiyle kredi verenlerin Yunanistan’a dayattığı koşulların kabul etmek.
Müzakere etme ya da kabullenme
Büyüme ya da sıkı tasarruf
SYRIZA ya da Yeni Demokrasi
Müzakereler sonuçlanana kadar ne olacak?
Ulusal Yeniden İnşa Planı için: SYRIZA.
Sorumluluğu üzerimize alıyoruz ve bu nedenle müzakerenin sonucundan önce ve sonucunda ne olursa olsun iktidarımızın ilk günlerinden itibaren Memorandumun yerini alacak bir Ulusal Yeniden İnşa Planı için Yunan halkına söz veriyoruz.
Ulusal Yeniden İnşa Planı, toplumsal ve ekonomik çözülmeyi tersine çevirmek için, ekonomiyi yeniden inşa etmek ve krizden çıkmak dört ana noktaya odaklanıyor.

ULUSAL YENİDEN İNŞA PLANI’NIN DÖRT NOKTASI
1: İnsani krizle mücadele etmek
2: Ekonomiyi yeniden harekete geçirmek ve vergi adaletini sağlamak
3: İstihdamı yeniden sağlamak
4: Demokrasiyi derinleştirmek için siyasi sistemi dönüştürmek

1. NOKTA: İnsani krizle mücadele etmek
Toplam öngörülen maliyet 1.882 milyar €
Öngörülen maliyeti 2 milyar € olan insani krize derhal müdahale programımız, en kırılgan toplumsal tabakaya koruma kalkanı sağlamak için kapsamlı bir acil müdahaleler sistemi anlamına geliyor.
Yoksulluk sınırı altında yaşayan 300.000 haneye aile başına ayda 300 kWh (yılda 3.600 kWh) ücretsiz elektrik. Toplam maliyet: 59,4 milyon €.
Geliri olmayan 300.000 aileye gıda desteği programı. Yerel yöneticiler, Kilise ve dayanışma örgütleriyle işbirliği içinde kamu koordinasyon idaresi yoluyla uygulanacak. Toplam maliyet: 756 milyon €.
Konut güvencesi programı. Hedef, başlangıçta 30.000 daire (30, 50 ve 70 m2) için m2 başına 3 € sübvansiyon sağlanması. Toplam maliyet: 54 milyon €.
13. maaş olarak 1.262.920 emekliye verilen 700 €’ya varan Noel ikramiyesinin geri getirilmesi. Toplam maliyet: 543,06 milyon €.
Sigortasız işsizler için ücretsiz tıbbi yardım ve ilaç yardımı. Toplam maliyet: 350 milyon €.
Yoksulluk sınırı altında yaşayanlar ve uzun süreli işsizler için özel toplu taşıma kartı. Toplam maliyet: 120 milyon €.
Isınma ve dizel benzin üzerindeki özel tüketim vergisi düzenlemesinin iptal edilmesi. Haneler için ısınma bedelinin başlangıç için litre başına 1.20 €’dan 0.90 €’ya indirilmesi. Kazanç bekleniyor.

2. NOKTA: Ekonomiyi yeniden harekete geçirmek ve vergi adaletini sağlamak
Toplam öngörülen maliyet: 6,5 milyar €
Toplam öngörülen kazanç: 3 milyar €
İkinci nokta ekonomiyi yeniden harekete geçirecek önlemleri merkezine alıyor. Öncelik gerçek ekonomi üzerindeki vergi baskısını azaltmak, yurttaşları mali yüklerden kurtarmak, likidite enjekte etmek ve talebi arttırmak.
Orta sınıfın ve vergi kaçırmayanların haddinden fazla vergilendirilmesi yurttaşların büyük bir kısmını, doğrudan istihdam durumlarının, ne kadar küçük olursa olsun özel mülklerinin ve hatta intihar vakalarındaki belirgin artışın da kanıtladığı gibi fiziksel varlıklarının tehdit altında olduğu bir tuzağa düşürdü.
Devlete ve sosyal güvenlik fonlarına olan mali yükümlülüklerin 84 taksitte yerine getirilmesi için uzlaşı.
Öngörülen kazanç: 3 milyar €.
Yıllık olarak toplamayı düşündüğümüz gelir (borçlanılan toplamın %5 ile %15’i arasında) aşağıdaki tedbirlerle elde edilecektir:
Banka hesapları, birincil konutlar, ücretler vb. ilgili davaların ve hacizlerin derhal durdurulması, uzlaşı sürecinde olanlar da dâhil olmak üzere hepsine vergi borcu yoktur belgesi verilmesi.
Uzlaşı sürecinde olanlar da dâhil olmak üzere sıfır gelire sahip olan borçlulara yönelik haciz ve icra işlemlerinin 12 ay ertelenmesi.
Devlete olağanüstü mali yükümlülükler getiren anayasaya aykırı işleyişin yürürlükten kaldırılması.
Dava açabilmek için ön koşul olarak ödenmemiş borcun %50’sinin ön ödeme olarak alınması zorunluluğunun iptal edilmesi. Ön ödemeye hâkim tarafından karar verilecek ve borçlunun durumuna göre %10-%20 civarında olacak.
Yürürlükteki Birleşik Mülkiyet Vergisi’nin derhal kaldırılması. Büyük mülkiyet üzerine vergi uygulanması. Metrekare başına oranların derhal aşağıya doğru azalacak şekilde ayarlanması.
Öngörülen maliyet: 2 milyar €.
Bu vergi, yüksek bir vergiden muaf tutma barajıyla birlikte kademeli olacak. Lüks evler hariç, birincil konutlara uygulanmayacak. Ek olarak küçük ve orta ölçekli mülkleri içermeyecek.
12.000 €’luk yıllık gelir vergisi eşiği yeniden getirilmesi. Kademeli vergilendirmeyi sağlamak için vergi dilimlerinin sayısını arttırılması.
Öngörülen maliyet: 1.5 milyar €.
Dönmeyen kredilerin yeniden yapılandırılmasıyla bireyler ve işletmeler için borç ertelemesi.
Bu yeni erteleme düzenlemesi; şu anda yoksulluk sınırının altında bulunanlar tarafından alınmış olan borcun olay bazında değerlendirilerek silinmesi gibi bankalara, devlete ve sosyal güvenlik fonlarına olan toplam ödemenin borçlunun gelirinin 1/3’ünü geçmemesi için ödenmemiş borcun yeniden yapılandırılması genel ilkesini de içerecek.
Özel borçları ele alması için, “kötü banka” olarak değil ama hem bankalara ödemelerin gecikmesini takip edecek hem de varılan anlaşmaların uygulamasında bankayı kontrol edecek bir kamu arabulucu örgütü kuruyoruz.
Önümüzdeki günlerde SYRIZA, değeri 300.000 €’dan az olan birincil konutlar üzerindeki hak kayıplarının askıya alınmasını süresiz olarak uzatmak için bir yasa teklifinde bulunacak.
Yasa teklifi aynı zamanda, kredileri sağlama almak için krediler veya gayrimenkuller üzerindeki hakların banka olmayan mali kuruluşlara veya şirketlere satışını veya devredilmesini yasaklamayı da içerecek.
Özel amaçlı bankalar ve kamu yatırım bankası kurulması:
Başlangıç sermayesi: 1 milyar €
Asgari ücretin yeniden 751 € yapılması.
Sıfır maliyet.

3. NOKTA: İstihdamı yeniden sağlamak
Öngörülen maliyet: 3 milyar €
İki yıllık istihdamı yeniden sağlama planımızın sonucunda özel, kamu, sosyal olmak üzere ekonominin tüm sektörlerinde 300.000 iş yaratılması bekleniyor. Böylesi bir plan uzun süreli işsizliği, büyük ölçüde ekonomik büyüme yoluyla aşarak genç işsizler için olduğu gibi, 55 yaş üstü için de düşürecek. Planımız işsizlik sigortasını daha fazla kişiye ulaştırmak için tasarruf sağlayacak.
Memorandum hükumetleri tarafından yok edilen çalışan haklarını korumak için kurumsal çerçevenin yeniden kurulması.
Toplu sözleşmelerin ve hakemlik yolu ile uzlaşmanın yeniden etkin hale getirilmesi;
Kitlesel işten çıkarmalara ve çalışan kiralamaya izin veren tüm düzenlemelerin iptal edilmesi.
Sıfır maliyet
300.000 yeni iş için istihdam programı.
Öngörülen ilk yıl maliyet: 3 milyar €

4. NOKTA: Demokrasiyi derinleştirmek için siyasi sistemi dönüştürmek
Toplam öngörülen maliyet: 0 €
SYRIZA hükumetinin ilk yılından itibaren devletin kurumsal ve demokratik yeniden yapılanması için çalışmaya başlayacağız. Temsili demokrasinin kurumlarını güçlendireceğiz ve doğrudan demokrasi için yeni kurumları getireceğiz.
01
Devletin bölgesel örgütlenmesi. Belediyelerin ve bölgelerin şeffaflığı, ekonomik özerkliği ve işleyişlerinin etkinliğinin geliştirilmesi. Doğrudan demokrasinin kurumlarını güçlendireceğiz ve yenilerini getireceğiz.
02
Yurttaşların demokratik katılımının geliştirilmesi. Halkların yasama inisiyatifi, halkların veto ve referandum gitme inisiyatifi gibi yeni kurumların getirilmesi.
03
Parlamentonun güçlendirilmesi, parlamenter dokunulmazlığın daraltılması ve milletvekillerinin takipsizlik gibi ayrıcalıklı yasal düzenlerinin kaldırılması.
04
Tüm yasal ön koşulları inceleyerek ve sıkı mali, vergisel ve sosyal güvenlik ölçütlerine bağlı kalarak radyo/televizyon sektörünün düzenlenmesi. ERT’nin (Kamu Radyo ve Televizyonu) sıfırdan yeniden kurulması.

Toplumu yeniden yapılandırmak için gereken tartışmasız acil önlemlerin öngörülen maliyeti
İnsani krize derhal müdahale edecek programın ve acımasız vergi önlemlerinin kaldırılmasının toplam maliyetini hesapladık:
1. İlk olarak uzlaşma ve ibra prosedür ve önlemlerinden, yedi yıllık dönem boyunca geri de kalan 68 milyar €’luk borcun 20 milyar €’sunu toplamayı planlıyoruz. Böylece ilk yılda kamu kasasına yaklaşık 3 milyar € girecek.
2. İkinci olarak vergi kaçakçılığı ve (petrol ve sigara gibi) kaçakçılıklarla kararlı bir şekilde mücadele edilecek. Bu, oligarşik çıkarlarla çatışmak için kararlılık ve siyasi niyet gerektiriyor.
3. Kamu arabulucu örgütünün başlangıç sermayesi ve özel amaçlı bankalar ve kamu yatırım bankası kurmanın 3 milyar €’luk maliyetini bankacılık sistemi için ayrılan 11 milyar €’luk Yunan Mali İstikrar Fonu’ndan sağlayacağız.
4. İstihdamı yeniden sağlama planının toplam maliyetine bakarsak 3 milyar €’su ilk yıla ait olmak üzere 5 milyar €’ya ulaşıyor. İlk yıl boyunca maliyet şöyle karşılanacak: 1 milyar € Ulusal Stratejik Referans Çerçevesi 2007-2013 “köprü projeleri”; 1.5 milyar € 2014-2020’e denk gelen kısmından ve 500 milyon € da istihdam alanında uzmanlaşan diğer Avrupa araçlarından.
Ek olarak emekli maaşlarını eski haline getirmek için gerekecek büyük çabayı dikkate alırsak, hükumetimiz, kamu mülklerini satmak yerine bir kısmını sosyal güvenlik fonlarına aktaracak.
Bunlar, emeklilik fonları ve bireysel tahvil sahipliğine Özel Sektör Katılımı’nın yıkıcı sonuçlarını tersine çevirmek ve emeklilik maaşlarını kademeli olarak eski haline getirmek için alınacak önlemlerin asgarisini oluşturuyor.

SELANİK PROGRAMININ ÖNGÖRÜLEN TOPLAM MALİYETİ:
11,382 milyar €
ÖNGÖRÜLEN TOPLAM KAZANÇ
12 milyar €

Çeviri: Kontra Salvo
Kaynak: http://kontrasalvo.blogspot.com.tr/2014/12/syrizann-selanik-program-15-eylul-2014.html#more

*
Syriza Programı, 2012


1. Gründliche Untersuchung der öffentlichen Schulden sowie Neuverhandlung der fälligen Zinsen unter Aussetzung von Zahlungen, bis die Wirtschaft wieder belebt ist und Wachstum und Beschäftigung eintritt.
2. Die Europäische Union muß aufgefordert werden, die Rolle der Europäischen Zentralbank so zu ändern, dass sie Staaten und Programme für öffentliche Investitionen finanziert.
3. Erhöhung der Einkommensteuer auf 75% für alle Einkommen über 500.000 Euro.
4. Ändern der Wahlgesetze zu einem proportionalen System.
5. Erhöhung der Steuern großer Unternehmen auf das Niveau europäischen Durchschnitts.
6. Einführung einer Steuer auf Finanztransaktionen und einer Sondersteuer auf Luxusgüter.
7. Verbot des Handels mit spekulativen Finanzderivaten.
8. Abschaffung von finanziellen Privilegien für die Kirche und Schiffbauindustrie.
9. Bekämpfung aller Bestimmungen des Bankgeheimnisses, welche die Kapitalflucht ins Ausland begünstigen.
10. Drastische Beschneidung der Militärausgaben.
11. Erhöhung des Regelmindestlohn auf 750 Euro pro Monat.
12. Verwendung von Gebäuden der Regierung, von Banken und der Kirche für Obdachlose.
13. Öffnen der Kantinen in öffentlichen Schulen für kostenloses Frühstück und Mittagessen für Kinder.
14. Kostenloser Nutzung der Gesundheitseinrichtungen für Erwerbslose, Obdachlose und Menschen mit niedrigen Einkommen.
15. Bis zu 30%iger Zuschuss bei Hypothekenschulden für arme Familien, die nicht zahlen können.
16. Erhöhung der Zahlungen für Erwerbslose. Steigerung des sozialen Schutzes für Familien mit einem Elternteil, für die Alten, Behinderten und Familien ohne Einkommen.
17. Senkung des Steueranteils für Güter des täglichen Bedarfs.
18. Verstaatlichung der Banken.
19. Wiederverstaatlichung der ehemals öffentlichen Unternehmen in für das Wachstum des Landes strategisch wichtigen Sektoren (Eisenbahnen, Flughäfen, Post, Wasser).
20. Präferenz für erneuerbare Energien und Schutz der Umwelt.
21. Gleiche Bezahlung für Männer und Frauen.
22. Beschränkung der prekären Anstellung und Unterstützung für Verträge ohne Befristung.
23. Erweiterung der Arbeiterschutzrechte und Erhöhung der Gehälter von Teilzeitbeschäftigten.
24. Wiederherstellung der kollektiven (Arbeits-) Verträge.
25. Unternehmen, die sich um öffentliche Aufträge bemühen, müssen sich verstärkt staatlichen Inspektionen stellen.
26. Reformen der Verfassung, welche die Trennung von Kirche und Staat garantieren sowie den Schutz des Rechts auf Bildung, der Gesundheitsversorgung und der Umwelt.
27. Referenden über Verträge und andere Abkommen mit Europa.
28. Abschaffung von Privilegien für Abgeordnete. Beseitigung von besonderen rechtlichen Schutz für die Minister und die Erlaubnis für die Gerichte, um gegen Mitglieder der Regierung vorzugehen.
29. Entmilitarisierung der Verbände des Küstenschutzes und der Anti-Aufstands– Spezialtruppen. Verbot für die Polizei, Masken zu tragen und Verwendung von Schusswaffen bei Demonstrationen. Die Polizei muß in sozialen Themen wie Einwanderung, Drogen u.a. sozialen Fragen geschult werden.
30. Garantie der Menschenrechte in den Wohnheimen der Einwanderer.
31. Erleichterung der Familienzusammenführung von Menschen mit Migrationshintergrund.
32. Straffreiheit für den Konsum von Drogen zugunsten des Kampfes gegen den Drogenhandel und von Mitteln für die Drogen-Reha-Zentren.
33. Für ein Gesetz, welches das Recht auf Kriegsdienstverweigerung festschreibt.
34. Aufstockung der Mittel für die öffentliche Gesundheit bis zu dem durchschnittlichen europäischen Niveau. (Der europäische Durchschnitt liegt bei 6% des BIP;. In Griechenland sind es 3%).
35. Die Bürger sollen nicht für die nationalen Gesundheitsdienste zahlen müssen.
36. Verstaatlichung der privaten Kliniken. Beseitigung der privaten Beteiligung am staatlichen Gesundheitssystem.
37. Rückzug der griechischen Truppen aus Afghanistan und dem Balkan. Keine griechische Soldaten jenseits unserer Grenzen.
38. Abschaffung der militärischen Zusammenarbeit mit Israel. Unterstützung für die Schaffung eines palästinensischen Staates in den Grenzen von 1967.
39. Aushandlung eines stabilen Verhältnisses zur Türkei.
40. Schließung aller ausländischen Basen in Griechenland und Austritt aus der Nato.

http:/web.rifondazione.ithomeindex.php12-home-page7794-programma-di-syriza


*
Syriza Programı 2012

The daily bulletin of Italy’s Communist Refoundation Party published the apparently official program of Greek radical left coalition, Syriza.

1. Audit of the public debt and renegotiation of interest due and suspension of payments until the economy has revived and growth and employment return.

2. Demand the European Union to change the role of the European Central Bank so that it finances States and programs of public investment.

3. Raise income tax to 75% for all incomes over 500,000 euros.

4. Change the election laws to a proportional system.

5. Increase taxes on big companies to that of the European average.

6. Adoption of a tax on financial transactions and a special tax on luxury goods.

7. Prohibition of speculative financial derivatives.

8. Abolition of financial privileges for the Church and shipbuilding industry.

9. Combat the banks’ secret [measures] and the flight of capital abroad.

10. Cut drastically military expenditures.

11. Raise minimum salary to the pre-cut level, 750 euros per month.

12. Use buildings of the government, banks and the Church for the homeless.

13. Open dining rooms in public schools to offer free breakfast and lunch to children.

14. Free health benefits to the unemployed, homeless and those with low salaries.

15. Subvention up to 30% of mortgage payments for poor families who cannot meet payments.

16. Increase of subsidies for the unemployed. Increase social protection for one-parent families, the aged, disabled, and families with no income.

17. Fiscal reductions for goods of primary necessity.

18. Nationalization of banks.

19. Nationalization of ex-public (service & utilities) companies in strategic sectors for the growth of the country (railroads, airports, mail, water).

20. Preference for renewable energy and defence of the environment.

21. Equal salaries for men and women.

22. Limitation of precarious hiring and support for contracts for indeterminate time.

23. Extension of the protection of labor and salaries of part-time workers.

24. Recovery of collective (labor) contracts.

25. Increase inspections of labor and requirements for companies making bids for public contracts.

26. Constitutional reforms to guarantee separation of Church and State and protection of the right to education, health care and the environment.

27. Referendums on treaties and other accords with Europe.

28. Abolition of privileges for parliamentary deputies. Removal of special juridical protection for ministers and permission for the courts to proceed against members of the government.

29. Demilitarization of the Coast Guard and anti-insurrectional special troops. Prohibition for police to wear masks or use fire arms during demonstrations. Change training courses for police so as to underline social themes such as immigration, drugs and social factors.

30. Guarantee human rights in immigrant detention centers.

31. Facilitate the reunion of immigrant families.

32. Depenalization of consumption of drugs in favor of battle against drug traffic. Increase funding for drug rehab centers.

33. Regulate the right of conscientious objection in draft laws.

34. Increase funding for public health up to the average European level.(The European average is 6% of GDP; in Greece 3%.)

35. Elimination of payments by citizens for national health services.

36. Nationalization of private hospitals. Elimination of private participation in the national health system.

37. Withdrawal of Greek troops from Afghanistan and the Balkans. No Greek soldiers beyond our own borders.

38. Abolition of military cooperation with Israel. Support for creation of a Palestinian State within the 1967 borders.

39. Negotiation of a stable accord with Turkey.

40. Closure of all foreign bases in Greece and withdrawal from NATO.

http:/steinbergrecherche.comregriechenland.htm#Syriza

Aus dem Italienischen übersetzt von Gaither Stewart, Countercurrents.org, 29. Mai 2012

*

Syriza Programı, 2012 
 
A. Programma di Syriza

1. Realizzare un audit del debito pubblico. Rinegoziare gli interessi e sospendere i pagamenti fino a quando l’economia si sarà ripresa e tornino la crescita e l’occupazione.

2. Esigere dalla Ue un cambiamento nel ruolo della Bce perché finanzi direttamente gli Stati e i programmi di investimento pubblico.

3. Alzare l’imposta sul reddito al 75% per tutti i redditi al di sopra di mezzo milione di euro l’anno.

4. Cambiare la legge elettorale perché la rappresentanza parlamentare sia veramente proporzionale.

5. Aumento delle imposte sulle società per le grandi imprese, almeno fino alla media europea.

6. Adottare una tassa sulle transazioni finanziarie e anche una tassa speciale per i beni di lusso.

7. Proibire i derivati finanziari speculativi quali Swap e Cds.

8. Abolire i privilegi fiscali di cui beneficiano la Chiesa e gli armatori navali.

9. Combattere il segreto bancario e la fuga di capitali all’estero.

10. Tagliare drasticamente la spesa militare.

11. Alzare il salario minimo al livello che aveva prima dei tagli (751 euro lordi al mese).

12. Utilizzare edifici del governo, delle banche e della chiesa per ospitare i senzatetto.

13. Aprire mense nelle scuole pubbliche per offrire gratuitamente la colazione e il pranzo ai bambini.

14. Fornire gratuitamente la sanità pubblica a disoccupati, senza tetto o a chi è senza reddito adeguato.
15. Sovvenzioni fino al 30% del loro reddito per le famiglie che non possono sostenere i mutui.

16. Aumentare i sussidi per i disoccupati. Aumentare la protezione sociale per le famiglie monoparentali, anziani, disabili e famiglie senza reddito.

17. Sgravi fiscali per i beni di prima necessità.

18. Nazionalizzazione delle banche.

19. Nazionalizzare le imprese ex-pubbliche in settori strategici per la crescita del paese (ferrovie, aeroporti, poste, acqua …).

20. Scommettere sulle energie rinnovabili e la tutela ambientale.

21. Parità salariale tra uomini e donne.

22. Limitare il susseguirsi di contratti precari e spingere per contratti a tempo indeterminato.

23. Estendere la protezione del lavoro e dei salari per i lavoratori a tempo parziale.

24. Recuperare i contratti collettivi.

25. Aumentare le ispezioni del lavoro e i requisiti per le imprese che accedano a gare pubbliche.

26. Riformare la costituzione per garantire la separazione tra Chiesa e Stato e la protezione del diritto alla istruzione, alla sanità e all’ambiente.

27. Sottoporre a referendum vincolanti i trattati e altri accordi rilevanti europei.

28. Abolizione di tutti i privilegi dei deputati. Rimuovere la speciale protezione giuridica dei ministri e permettere ai tribunali di perseguire i membri del governo.

29. Smilitarizzare la guardia costiera e sciogliere le forze speciali anti-sommossa. Proibire la presenza di poliziotti con il volto coperti o con armi da fuoco nelle manifestazioni. Cambiare i corsi per poliziotti in modo da mettere in primo piano i temi sociali come l’immigrazione, le droghe o l’inclusione sociale.

30. Garantire i diritti umani nei centri di detenzione per migranti.

31. Facilitare la ricomposizione familiare dei migranti. Permettere che essi, inclusi gli irregolari, abbiano pieno accesso alla sanità e all’educazione.

32. Depenalizzare il consumo di droghe, combattendo solo il traffico. Aumentare i fondi per i centri di disintossicazione.

33. Regolare il diritto all’obiezione di coscienza nel servizio di leva.

34. Aumentare i fondi della sanità pubblica fino ai livelli del resto della Ue (la media europea è del 6% del Pil e la Grecia spende solo il 3).

35. Eliminare i ticket a carico dei cittadini nel servizio sanitario.
36. Nazionalizzare gli ospedali privati. Eliminare ogni partecipazione privata nel sistema pubblico sanitario.

37. Ritiro delle truppe greche dall’Afghanistan e dai Balcani: nessun soldato fuori dalle frontiere della Grecia.

38. Abolire gli accordi di cooperazione militare con Israele. Appoggiare la creazione di uno Stato palestinese nelle frontiere del 1967.

39. Negoziare un accordo stabile con la Turchia.

40. Chiudere tutte le basi straniere in Grecia e uscire dalla Nato.

Rifondazione Comunista, Ende Mai 2012

http:/steinbergrecherche.comregriechenland.htm#Syriza

2)http://faszinationmensch.com/2015/01/30/fiskalisches-waterboarding/

3) Bir radikal demokrat, bir Post-Marksist nasıldır diye soracak olursak bunun en tipik örneğini “Realo” Joscka Fischer oluşturur. “Ekolojik-fundamantalist” (Fund'iler) görüşe karşı “real politik” (Realo) görüşü savunan J. Fischer, Almanya'da Yeşiller'in kurucularından biri olarak “sokak mücadelesi”nden gelmiştir, Almanya'nın ilk ve şimdiye kadar da tek spor ayakkabılı Dışişleri Bakanıdır. Safi radikaldir; sokakta polisi taşlarken ve Molotov kokteyli atarken de, Almanya başbakan yardımcısı ve Dışişleri bakanıyken de; yani Alman sermayesinin çıkarlarını savunurken de safi radikaldi. Polis dövme eylemine maskeli katılırken de, Alman emperyalizminin çıkarlarını maskesiz savunurken de Post-Marksistti. Realo Yoşka, Alman ordusunun Kosova'da, Afganistan'da savaşa katılmasında “Post-Marksist” bir sakınca görmemiştir.