deneme

6 Ocak 2019 Pazar

ROSA LUKSEMBURG NASIL SAHİPLENİLEMEZ!



ROSA LUKSEMBURG NASIL SAHİPLENİLEMEZ!

ROSA LUKSEMBURG’UN SAHTE SAVUNUCULARI; TROÇKİSTLER, REFORMİSTLER, ÇÖKERTMECİLER, FEMİNİSTLER

Rosa Luksemburg’un mirasçıları çoktur; gerçek Marksist-Leninistlerden troçkistlere, feministlerden genel anlamda “sol”a uzanan yelpazede yer alanların hemen hepsi Rosa Luksemburg’u sahiplenirler. Almanya’da bu yelpazeye sosyal demokratları da katmak gerekir. Ama sosyal demokratlar için Rosa Luksemburg, kendi geçmişlerinden kalma bir yüktür, bir kamburdur. Rosa gibi devrimci bir miras ile ilişkilendirilmek istemezler. İşçi sınıfını kapitalist sistemin uysal kölesi yapmak isteyen sosyal demokratlar, 1919 Alma devriminin yenilgiye uğratılması ve Rosa ile K. Liebknecht’in katledilmesiyle kapitalist sisteme karşı mücadeleyi bastırmak için ne denli kararlı olduklarını kanıtladılar.

Bir kısım “sol”da ise Rosa’nın mirasına onurlandırarak sahip çıkmak modadır. İşte bu “sol”lar, bunlara kendi kendine Marksist-Leninistler de dahildir, o mirası önemsizleştirmeyi, burjuvazi için tehlike olmaktan çıkartmayı, burjuva ideolojisine yamamayı; Rosa’nın düşüncelerini içini boşaltmayı, çarpıtmayı meslek haline getirmişlerdir. Rosa, şu veya bu konuda yazdığı için değil, eylemiyle devrimci olduğu için katledildi. Rosa’yı güya sahiplenenler, onun devrimciliğini, ondan kopartarak, çarpıtarak bir daha katlediyorlar. Herhalde Rosa’nın düşüncelerini geliştirdiklerini sanıyorlardır. Bu savunucuların arasında reformistler; burjuva düzen içinde barış ve demokrasi için mücadele edenler de var. Bunlar Rosa Luksemburg’u barış ve demokrasinin öncü savaşçısı olarak görürler. Kapitalist sistemi yıkmak için mücadele eden Rosa, böylece kapitalist sistemi reforme eden birisine dönüştürülmüş oluyor.

Rosa Luksemburg’dan vazgeçemeyenler arasında troçkistler de var. Şimdiye kadar Rosa’dan bir troçkist çıkartamadılar, ama Rosa’nın “Sermaye Birikimi” yapıtını kapitalizmin kendiliğinden çökeceği teorilerine dayanak yaptılar.

Rosa’ya sahip çıkanlar arasında feministler de var. Rosa’nın feminist olmadığı onları pek ilgilendirmiyor. Bazı feministlerin “geçim ekonomisi”yle ilgili görüşleri daha1970’li yıllarda ortaya çıkmaya başlamıştı. En azından Maria Mies, Claudia von Werlhof ve Veronika Bennholdt-Thomsen tarafından temsil edilen Bielefeld ekolünde bu yıllarda dillendirilmeye başlanmıştı. Bu tanınmış feministler “kadın sorunu” anlayışları ile “üçüncü dünya” sorunu arasında bir bağ kurdular ve sonrasında da bu sorunu “ekoloji sorunu”na kadar uzattılar. Bu feminist anlayışa göre küçük köylü üretimi ve küçük esnaf faaliyetinin yanı sıra çeşitli ev işleri de geçim ekonomisine (veya geçimlik ekonomiye, asgari geçim ekonomisine) dahildir. “”Çeşitli ev işleri” arasında “cinselliğin fiziksel ve zihinsel faaliyeti”, doğurmak ve çocukları yetiştirmek de yer alıyor. Veronika Bennholdt-Thomsen’a göre bu türden “kadın işleri”, değer oluşturma sürecine dahil olan, dolayısıyla artı değerin söz konusu olduğu karşılığı ödenmemiş iştir (1). Bu anlayışa göre cinsiyet ilişkisi, üretim ilişkisine dönüştürülüyor; yani kadın işi ve ücretlendirilmemiş iş, sermayeye tabi kılınıyor ve böylece kapitalist sömürü sürecinin bir ögesi yapılıyor. Sorun, sadece bunu söylemekle kalsa, saflıktır denebilir. İşin “ama”sı var...

Feministler bu anlayışlarıyla değer kavramını altüst ediyorlar. Daha doğrusu, Marks tarafından geliştirilen ve Rosa tarafından da hiçbir yazısında tartışma konusu yapılmayan değer kavramını yok ediyorlar. Diyelim ki, Marks’ın Kapital’ini anlamadılar. Günay savundukları Rosa’nın birikim teorisini de mi anlamadılar? Feministler sömürüyü, artı değer oluşumunu ücretli işten kopartarak “ev işi” alanına taşıyorlar. Feministler, sömürünün merkezine “ev işi”ni koyuyorlar.
Bunu, Rosa’nın “ev işi”, sömürü, artı değer oluşumu konusunda görüşlerini bile bile yapıyorlar. Bu konuda Rosa’nın görüşü oldukça açık:
...Proletaryanın kadınları iktisadi olarak bağımsızdır. Toplum için erkekler kadar üretken faaldirler. Erkeğe ev işinde yardım etmek, kıt ücretle ailenin günlük varlığını güç bela devam ettirmek ve çocukları eğitmek anlamında değil. Bin türlü küçük çabalarla kendini feda etme anlamında devasa bir katkı ve güç kullanımı ortaya koyabilse de bu iş, bugünkü kapitalist düzene göre üretken değildir. Bu iş, sadece proleterin özel bir meselesidir... Kapitalist ekonomi ve ücret sistemi var olduğu müddetçe, sadece artı değer yaratan, kapitalist karı üreten iş, üretken olarak geçerlidir”(2).
Durum böyle; Rosa, “ev işi üretken değildir” diyor, feministler ise “ev işi” üretkendir diyorlar ve “ev işi”ni sömürünün merkezine koyuyorlar.

Çökertmeciler iş başından
Rosa, Marks’ın Kapital’de ele aldığı yeniden üretim şemasını tartışmalı bulur. Sonuçta şu görüşe varır: Kapitalist üretim biçiminin devamı için “kapitalist olmayan çevre”nin var olması gerekir. Rosa açısından “kapitalist olmayan çevre”, artı değerin birikime ayrılmış kısmının gerçekleştirilmesi için mutlaka zorunludur. Ama veya aynı zamanda kapitalizm, var olmak için ihtiyaç durduğu “kapitalist olmayan çevre”yi sürekli tahrip eder, yok eder ve böylece kendi sürüm, pazar sınırlarına toslamaya başlar ve sonuçta da krizlerden kurtulamayarak çökebilir.
“Hareketi için sermaye birikimi, kendi çevresi olarak kapitalist olmayan sosyal formasyonlara ihtiyaç duyar. Bu formasyonlarla sürekli madde değişimi içinde ilerler ve sadece, bu çevreyi bulduğu müddetçe var olabilir” (3).

Kapitalist olmayan sosyal formasyonlar”la Rosa Luksemburg, sömürge, feodal, yarı feodal ülkeleri; kapitalizmin henüz gelişmediği alanları ifade etmektedir. İşte bu “kapitalist olmayan çevre” tamamen değere dönüştürüldüğünde; “kapitalist olmayan çevre” olmaktan çıkıp bizzat iç olduğunda -kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu alana dönüştüğünde ve böylece sermaye birikimini besleyen çevrenin yok olması durumunda “sermaye hakimiyeti son sınırına varmış olacaktır”(4).

Rosa'ya göre kapitalist üretim biçiminin büyüme imkanı, aynı üretim biçiminin geri üretim biçimlerini yıkmasına bağlıdır. Gelişme bu yöndedir. Ama geri üretimin yerini kapitalist üretim aldıkça pazar sorunu da büyür. Rosa'ya göre bütün metalar, ücretli işçiler tarafından kapitalist işletmelerde üretilince kapitalizmin imkansızlığı da açığa çıkar. Böylelikle Rosa, kapitalizmin gelişmesini ve akıbetini, onun, kapitalist olmayan alanlardaki/bölgelerdeki topraksal ve sosyal genişleme olanağına bağlar. Bu olanak, yani pazar olacak alan; dünyada kapitalizmin hakim olmadığı yer kalmayınca kapitalizm de “son aşaması”na gelmiş olur.
Rosa'da kapitalizmin kendiliğinden çöküşü esprisi budur!

Her şeye rağmen! Rosa, kendisine atfedildiği gibi, hiçbir zaman ve hiçbir yerde ekonomik zorlamalardan dolayı kapitalizmin otomatikman çökeceğini açıkça savunmamıştır. Ne var ki, O'nun yukarıda belirttiğimiz anlayışları, başkaları tarafından “geliştirilerek” Rosa'ya mal edilmiştir. Evet, Rosa'nın emperyalizmi teorik açıklama denemesi bir macerayla, anti-marksist bir anlayışla bitmiştir. Ama bu deneme Rosa'nın proletaryanın devrimci mücadelesini ilerletmek için “Marksist” bir çabasıdır ve öyle de kalacaktır.

Ama bir kısım troçkist çökertmeci, Rosa’nın bu yanlış anlayışını, “geliştirerek” işi, kapitalizmin ne zaman, kaç sene sonra çökeceği hesabının çıkış noktası yapmıştır. Dünya ekonomisindeki yeni bir fazla üretim krizine doğru gelişme, bu türden unsurların kapitalist ekonominin kaç sene sonra çökeceği hesabını yeniden yapmalarına vesile olacaktır. 2008 dünya krizi döneminde, tabii daha öncesinde de bunun hesabını yaptılar, ama bir türlü tutturamadılar. Rosa’nın görüşlerini yine evirip çevireceklerdir.

Rosa’nın bu anlayışı bağlamında feministler de durumdan vazife çıkartıyorlar: Rosa’nın vurguladığı “kapitalist olmayan çevre”nin, ‘kapitalist birikimin mutlak ihtiyaç duyduğu görünümdür’ün tam tersi bir tanımlamasını yapıyorlar. Rosa, kapitalizmde gelişmiş üretici güçlerin “kapitalist olmayan çevre”yi yok etmesiyle son sınırına dayanacağından bahsederken, feministler geçim ekonomisinden bahsediyorlar; geriye dönük bir ütopya peşinde koşuyorlar; ademi merkeziyetçi, yerel, karşılıklılığa dayanan sosyal ve ekonomik ilişkilerden bahsediyorlar. Feministlere göre geçim ekonomisi artı değer gerçekleştirmemelidir, değer yaratmalıdır. Kapitalist yeniden üretim sürecinin dışında değil, içinde olmalıdır. Çözülüp yok olma yerine, geçimlik üretim olarak sadece varlığını sürdürmemeli, geleceğin yolunu da göstermelidir. Bu durumda gelecek, geri teknolojiye dayanan, o köyün ekmek, bu köyün tuz ürettiği ve karşılıklı olarak mübadele edilen sosyal ve ekonomik ilişkilerin belirlediği geçim ekonomisidir.

David Harvey de Rosa Luksemburg’un devrimci içeriğini boşa çıkartmaya çalışanlardan birisidir. Harvey, önce Rosa’nın sermayenin birikim yapabilmesi için “kendi dışında bir alana”, Rosa’nın deyimiyle “kapitalist olmayan çevre”ye ihtiyacı var görüşünü kabul eder (5). Ama “kendi dışındaki bu alan”ın neye yarayacağı konusunda hiç de Rosa gibi düşünmez: Rosa “kapitalist olmayan çevre” artı değerin gerçekleştirildiği; ürünlerin satıldığı alandır derken Harvey bu alanı, aşırı birikmiş sermayenin yatırım alanı olarak görür.

Rosa’yı yeniden yorumlama konusunda Harvey’in troçkistlerden ve feministlerden geri kalan yanı yoktur. Kapitalist olmayan alanlar, Rosa’nın sermaye birikimi teorisinde merkezi bir yere sahiptir. Bu alanı Harvey iki bakımdan yeniden tanımlar: Kapitalist olmayan toplumlara” kapitalizm içindeki mevcut bölgeler dahil edilir ve ikinci olarak da kapitalizmin böylesi bölgeleri aktif olarak oluşturma yeteneğine sahip olduğu iddia edilir Harvey tarafından. Rosa Luksemburg, dünyada “kapitalist olmayan çevre” kalmazsa, kapitalist birikim, kapitalist üretim biçimi son sınırına gelir ve çökebilir diyor. “Rosa”cı Harvey ise kapitalizmi kurtarma derdinde; ona göre kapitalizm sürekli ve kendi kendine sınırsız olarak yeni dış çevreler oluşturacak yetenekte olduğu için, oluşturacağı her yeni “dış çevre”yle sürekli dinamik kalır, varlığını sürdürür. Harvey, burada Rosa’nın devrimci perspektifini yok saymaya çalışmaktadır.

Rosa’nın feminist yorumlanmasına göre ücretli iş, sömürüsünün normal biçimi, sadece buzağının görünen kısmıdır; ama bu dağ, ödenmemiş geçimlik iş üzerinde yükselmektedir. Harvey de, bu “şehir efsanesi”ni bir biçimde kabul eder ama “mülksüzleştirmeyle birikimin talancı araçlarını” şehirsel alanlarda görür (6). Harvey buna “sömürünün tali biçimleri” der (Agk, s. 225). Tamam, “sömürünün (böyle) tali biçimleri” şurada, burada görülebilir. Böylesi istismar durumlarını Harvey, gayrimenkul piyasasındaki sahtekarlıklarda, meta mübadelesinde, kira ilişkilerinde, kredi işlemlerinde, işgücü satışında görmektedir. Böylesi sahtekarlıklar, istismar durumları kapitalizmde her zaman görülür. Feministlerin sömürünün kaynağını Rosa’nın deyimiyle “üretken iş” alanında “üretken olmayan iş” alanına kaydırmaları gibi, Harvey de burada başka bir hileye baş vuruyor: Harvey, bahsettiği istismar durumlarını ön plana çekerek kapitalizmin var oluş koşulunu geri plana itiyor ve istismar durumlarıyla kapitalizmi açıklamaya çalışıyor. Böylece bütün gelişmesiyle, çelişkileri ve çatışmalarıyla kapitalist üretim, nihayetinde artı değer üretimi ve sömürü, mümkün olduğunca karartılıyor. Harvey, son dönemin bu tipten ekonomistlerinin önde gelenlerinden birisidir.
Harvey, kapitalizmin temel çelişkilerini gizleme, dolayısıyla kapitalizmi kurtarma, güya savunduğu Rosa da kapitalizmin temel çelişkilerini açığa çıkartma ve onu yıkma derdinde...

Rosa sınıftan, devrimden bahseder ve bundan dolayı katledilmiştir. “Rosa”cı Harvey ise tam bir ezilencidir. Harvey’de mülksüzleştirmenin biçimleri çok çeşitlidir; onun mülksüzleştirme kavramına çok çeşitli birincil ve ikincil sömürü süreçlerinin dışında, mali manipülasyonlarla veya ekonomik krizlerle değersizleşmiş ve başka kapitalistler tarafından yok pahasına satın alınan sermaye varlıkları da dahildir. Öyle ki, Harvey, okuru, mülksüzleştiren ve sömürülen konusunda hayal edemeyecek durumda bırakabilir. Harvey’in mülksüzleştirilenler “sınıfı”na girenlere bir bakalım: İşçiler, işsizler, toprağından kopartılmış köylüler, aldatılmış kiracılar, “yerli” halklar, talan edilen sermaye sahipleri, kapitalistler, işletme sahipleri. Kapitalist toplumun bütün sınıf ve sosyal tabakalarının üyeleri, bunun ötesinde eski toplumların kalıntıları da Harvey’in yeni “sınıf”ını oluşturuyorlar. Harvey, her sınıftan gelme bu kalabalığın, bu “ezilenler”in “devrimci ve kararlı anti-kapitalist hareket”te bir araya geleceğini düşünen hayalperesttir. Aslında Harvey, tüm ezilencilerin günümüzdeki ilham kaynağı ve lideridir. Ama günümüz ezilencileri Harvey kadar dürüst ve açık değiller. Harvey, ne olduğunu söylüyor, ezilenciler ise ne olduklarını saklıyorlar (7).
İşte bu Harvey ile Rosa Luksemburg arasında bir bağ kurmak, gerçekten de yetenekli olmanın bir göstergesi sayılmalıdır.

Parasal değer teorisi ve Rosa Lüksemburg
Riccardo Bellofiore Rosa’yı parasal değer teorisinin öncüsü yapıyor. Bu teori, paraya metadan daha üstte, hakim bir rol veriyor. Para, öyle Marks’ın tanımladığı gibi metanın bir sonucu olamaz, aksine bağımsız hareket eder ve değer oluşumu ve birikim sürecini kredi ile birlikte belirler (8).

R. Bellofiore şunu iddia ediyor: Rosa Luksemburg, aynen parasal değer savunucuları gibi, yani örneğin Riccardo Bellofiore ve Michael Heinrich gibi, soyut işi ve böylece meta değerinin kaynağını doğrudan üretim sürecinin dışında bir yerde arıyor ve buluyor. Doğrudan üretim sürecinin dışında bir yer, üretimin yapılmadığı; yani işgücü harcamasının (çalışmanın) olmadığı, dolayısıyla meta değerinin de oluşturulamayacağı bir yerdir. Bu konuda R. Bellofiore, Rosa Luksemburg’u olmayacağı yerde; üretim ile dolaşım arasındaki, kesişme noktasında arıyor. R. Bellofiore, değer oluşumunu; meta üretimini ne üretim sürecinde ve ne de dolaşım sürecinde arıyor; iki sürecin kesişme noktasında arıyor. Böyle bir kesişme noktasını Marks’ta bulmak imkansız, ama Marks’In Kapital’ini eleştirel ele alan Rosa üzerinden Marks’ı “yenilemek” mümkün olabilir!

Bu denemesinde Riccardo Bellofiore yalnız değildir. Michael Heinrich ile birlikte 1970’li yıllardan bu yana parasal değer teorisi üzerine çalışırlar. Bu teoriyle güdülen amaç, Marks’ı geliştirmek, yenilemektir. Bu işin nasıl yapıldığını bu konuya ilişkin ayrı bir makalede ele alacağız. Burada şunu belirtmekle yetinelim: “Marks tarafından keşfedilen soyut-insansal çalışma, gelişmiş biçiminde paradan başka bir şey değildir (aç. Rosa). Ve bu, Marks’ın dahi ekonomik keşiflerinden birisidir”. (9) (Rosa Luksemburg; Toplu Eserleri, C. 1/1, s. 414, 415, Dietz Verlag Berlin, 1974).

Rosa böyle diyor, bu konuda Marks’tan ayrı düşünmüyor. Ama Riccardo Bellofiore, Rosa’yı parasal değer teorisinin öncüsü yapmayı ve Marks ile çelişkili duruma düşürmeyi kafasına koymuş.
Bellofiore, soyut iş ve değerin para tarafından yaratıldığını veya oluşturulduğunu savunuyor. Rosa ise, Marks’ı takip ederek “Gelişmiş biçiminde” soyut iş, paradan başka bir şey değildir diyor. Rosa’nın değer teorisi üzerine söylediği fazla bir şey yok. Değer yasasını gündemleştirdiği “Ulusal Ekonomiye Giriş”inde Marks’ın değer teorisi yorumunu kabul eder. Bunun böyle olduğunu Marks’ın değer teorisi üzerine yeni yorum, açıklama yapmadığından dolayı da anlıyoruz.

Rosa Luksemburg’un bu türden bütün savunucuları, onun görüşlerindeki devrimciliği, onun devrimci yanlarını, sistem karşıtlığını birer birer karartıyorlar, uzaklaştırıyorlar. Hiçbir şey yapamazlarsa, en azından onun teorik açılımlarını sakatlıyorlar, çarpıtıyorlar. Tabii çoğu kez bu, Rosa’yı geliştirme adına yapılmaktadır. Özellikle bu türden “geliştirme” çabaları onun birikim teorisinde yapılmaktadır. Yöntem şu: Önce birikim teorisi göklere çıkartılıyor sonra da geliştirme adına çarpıtılıyor. Yukarıda verdiğimiz örnekler bu türden çabaların sadece birkaçıdır.


Kaynaklar:

1)Bkz.:Veronika Bennholdt-Thomsen; “Subsistenzproduktion und erweiterte Reproduktion. Ein Beitrag zur Produktionsweisendiskussion”, in: Gesellschaft. Beiträge zur Marxschen Theorie 14, 1981, Frankfurt a.M.

2)Rosa Luxemburg; “Frauenwahlrecht und Klassenkampf”, Toplu Eserleri, C. 3, s. 163, Dietz Verlag Berlin, 1973.

3) Rosa Luxemburg; “Die Akkumulation des Kapitals. Ein Beitrag zur ökonomischen Erklärung des Imperialismus”. C. 5, s. 315.

4) Rosa Luxemburg; agk., s. 365.

5)Bkz.: D. Harvey; “Der neue Imperialismus”, 2005, s. 140.

6) Bkz.: Harvey; “Rebellische Städte”, s. 109, 2013.

7) Harvey eleştirisi için bkz.; İ. Okçuoğlu; “Günümüzde Emperyalizm”, Kasım 2011, Akademi Yayınları.

8) Bellofiore, Riccardo; “Rosa Luxemburg – Kritik der politischen Ökonomie und die politische Perspektive”, in: Ingo Schmidt (Yayınlayıcı): Rosa Luxemburgs “Akkumulation des Kapitals”, s. 41, 2013.