Doğumunun
140. yılı vesilesiyle
“BÜYÜK
ANAVATAN SAVAŞINDA STALİN VE GENERALLERİ”
çalışmasından
bir kesit
Sovyet
Generallerinin Anılarında Stalin...
Şimdiye
kadar Stalin’in büyük ve geniş omuzlu ve dış görünümünün
de halkın onu sarmaladığı o şöhretine uygun olduğuna sürekli
inanmıştım. Ama karşımda ancak orta boylu, oldukça mütevazı
giyinmiş birisinin durduğunu görünce şaşırdım, hatta biraz da
hayal kırıklığına uğradım. Dış görünümü ve duruşu onu
diğerlerinden hiç farklı kılmıyordu.
...
Bazı
yoldaşlar, tartışmaz, başkomutanların ve Savaş Konseyinin
önerilerini dinlemez ve itirazlara tahammül etmez düşüncesini
dillendirdiler. Stalin’le bütün savaş boyunca bu türden üç
görüşmeye katıldım ve her seferinde söz konusu olan,
birliklerin savaşa katılımıydı. Bu, az ama daha güçlü
hafızamda kalan karşılaşmalardan tamamen farklı bir resim
görüyorum: Stalin, her seferinde dikkatlice ve zaman zaman da
olağanüstü bir sabırla askeri uzmanların görüşünü
dinliyor...
...
Savaştan
sonra sıkça, Stalin’in itiraza tahammül edip etmediğini
sordular. Bu
sorun, basitçe, kısa bir evet veya hayırla cevaplandırılamaz.
Ama
itirazları sık sık sabırlıca dinlerdi.
Ve hatta kendine
özgü
görüşü olanlardan
hoşlanırdı.
Bu, sadece benim görüşüm değil...
Tabii
ki, Stalin’in muhatabının sözünü kestiği, hatta
çok sert kestiği durumlar olmuştur. Ama o, bunu sadece, problemin
özünün kavranmadığı düşüncesinde olduğu zaman yapardı.
Sağlam kurgulanmış, ikna
edici, düşünülmüş sunumları severdi.
Stalin
çok çalışırdı. Nadir olan dinlenme anlarında bile çalışmadan
duramazdı. Bir görüşme bazen uzardı. Bu durumda saate bakardı
ve “Akşam yemeği zamanı, sizi davet ediyorum” derdi.
Evi,
Kremlin’de, çalışma odasının da bulunduğu binadaydı. Kendisi
genellikle iç koridoru kullanırken biz, vestiyere gitmek için
aşağıya iner, paltolarımızı giyer ve avludan kemerli kapıyı
geçerek eve giderdik.
İlk
defa davet edildiğimde merakla birinci kata çıktım. Lüks
bir şekilde döşenmiş bir daire beklemiyordum, ama buna rağmen
mütevazı döşenme üzerine oldukça şaşırdım. Küçük koridor
ahşap kaplamalıydı. Buradan, kapılar açıksa, bütün odalar
görülebilirdi. Bu odaların pencereleri Çar Puşka ve
Uspenski-Katedrali'ne işaret ediyorlardı. Yatak odasından basit
bir yatak vardı. Gereksiz hiçbir şey yoktu.
Stalin'in
eskiden beri bu döşemeye ve basit kıyafetlere (üniforma ceketi ve
paltosu, siperli kasket) alıştığı ve hiçbir değişikliği
sevmediği düşünülebilir. Öyle ki, devrik yakalı gri yarı
askeri ceketi giyindiği dönemde onu, sadece bir defa, koyu renkli
bir ceketi giyinmiş olarak gördüm. Savaşın sonuna doğru
ceketini, Başkomutan olarak giyindiği mareşal üniformasıyla
değiştirdi.
...
Mareşal
Şukov kitabında Stalin’i emektar Başkomutan olarak tanımlar.
Diğer ordu komutanları da benzer görüşteler. Stalin, bir devlet
adamı için çok önemli olan otoritesiyle enerjik bir insandı.
Askeri açıdan cephedeki durumu doğru değerlendirebilen, esasa
özgü olanı görebilen, karar verebilen ve kararın uygulanmasını
sağlayabilen durumdaydı. Kabul edilmelidir ki, Stalin savaşın
seyri içinde hızla onun karakterini ve özelliklerini tanıdı,
cesaretle genç ve yetenekli ordu komutanları atadı, onların
tavsiyelerini dinledi ve ilgiyle ayrıntılara nüfuz etti.
Bu
olağan dışı karmaşık kişiliğin detaylı bir portresini çizmek
niyetinde değilim. Ancak bir şey kesin: O da hata yaptı, ama onun
önderliğinde ülkenin Büyük Anavatan Savaşı döneminde elde
ettiği büyük kazanımlar inkar edilmemelidir, olağanüstü rolü
değersizleştirilmemelidir.
Stalin
ile beraber çalışan çok sayıda insanla sohbet ettim ve onun
aklını, bilgisini ve demirden iradesini hakkettiği gibi taktir
etmeyen hiç kimseyi hatırlamıyorum. Stalin’in doğası çok
karmaşıktı; kişiliğinin sadece bir yönünü dikkate almak,
gerçeklikten uzaklaşmak anlamına gelir.
...
Aslında
Stalin, sadece temel sorularla uğraşmakla kalmadı, aynı zamanda
ilgilenmesine gerek olmayan ayrıntılara da girdi. Bundan
bahsediyorum, çünkü bazı yayınlarda Stalin’in operasyonları
güya küreye bakarak yönettiği görüşü savunulmaktadır. Bu,
gerçek değildir. Savaş esnasında rapor sunmak için sık sık ana
karargahta ve Stalin’in çalışma odasında bulundum. Çok sayıda
görüşmelere katıldım ve sorunların görüşüldüğü
toplantılarda bulundum. Tabii ki Stalin, uygun sorunlar olduğunda
küreyi de yardımcı olarak kullanırdı. Ancak, normal olarak
harita ile çalışır ve bazen gelecekteki operasyonları ayrıntılı
olarak tartışırdı. Yaşam ve savaş pratiği, olayların seyrinin
en son noktasına kadar planlanamayacağını öğretmektedir. Doğru
olan, genel çizgiyi belirlemek, ama somut ayrıntıları ast
komutanların inisiyatifine bırakmaktır; bu komutanlar daha baştan
engellenmemelidir. Stalin de, çoğunlukla bu ilkeye göre hareket
ediyordu ... Ayrıntı konusunda Stalin’in anlayış eksikliği
olduğunu söylemek doğru değildir. Askeri sorunlarda bile küreye
göre hareket etmedi. Bu iddiayı, açık görüşlü olduğu taktiğe
kadar genişletmek daha da saçmadır.
Başkomutan’ın
davranışı için tipik olan, önceden planlanmış bir operasyonda
değişikliklerin olduğunu öğrendiğinde cephe başkomutanlarını
daima Moskova’ya çağırmasıdır. Düşünceme göre, insanlarla
şahsen konuşmayı tercih etmesinin üç nedeni vardı: Birincisi;
kişisel konuşma, bir sorunu daha iyi tanımasına olanak
sağlıyordu. İkincisi; bu vesileyle insanlar üzerine bir görüş
oluşturmak için onları sınamayı seviyordu. Üçüncüsü; savaş
yıllarında sıkça görüldüğü gibi, önemli gördüğünde
başkalarında öğrenmeyi anlıyordu. Cephe başkomutanlarının,
ana karargah, Genel Kurmay çalışanlarının ve başka askerlerin,
modern savaşın sorunları bağlamında ona çok şey öğrettikleri
düşüncesindeyim. Diğer taraftan onlar da, her şeyden önce genel
devlet, ekonomi ve siyasi sorunlarda ondan öğrenmişlerdir. Bunda
ben de istisna değilim. Ana karargaha her ziyaretim beni
zenginleştirmiştir. Önder devlet ve parti görevlileriyle her
buluşma, ufkumu genişletmiştir. Bu konuşmalar benim için her
zaman öğretici ve yararlı olmuştur.
...
Savaşta
olduğu gibi, sonrasında da Stalin’in kendisi için hemen hemen
hiç boş zamanı olmadı. Alışkanlığını devam ettirdi; saat
03’e, 04’e kadar veya da daha uzun çalışmak ve saat 10’da
yeniden çalışmaya başlamak. Genelkurmay da dahil olmak üzere,
onunla ilişki içinde olan herkese bu günlük programı empoze
etti.
Genellikle
festival oturumları sonrasında gerçekleşen festival etkinlikleri
ve gala gösterileri dışında Stalin hiçbir yere gitmedi. Radyonun
müzik yayınları ve plaktan müzik ile dinleniyordu. Kendisine
gönderilen çok sayıda plakları bizzat çalardı ve sonrası için
notlar düşerdi. Her plakta dört değerlendirme notları ve
kısaltmaları bulunurdu: İyi, orta, kötü ve berbat. Başucu
masasında ve yemek salonundaki Amerikalıların 1945’te Stalin’e
hediye ettikleri korkunç plak çaların yanındaki masada sadece ilk
iki notun düşüldüğü plaklar kalırdı, diğerleri ise oradan
çıkartılırdı. Plak çaların dışında bir de Sovyet kollu
gramafonu vardı.
...
Ev
sahibinin önünde her zaman içinde renksiz bire sıvının olduğu
çok güzel ince bir kristal sürahi dururdu; bu sıvı açık ki,
çok soğuk olduğu için sürahi buğuluydu.
Stalin
yemekten önce genellikle bir-iki kadehcik konyak, ama sonra da
sadece buruk Gürcü şarabı içerdi... Bardağın dörtte üçünü
şarapla doldurur ve sonra dikkatlice kristal sürahiden ekleme
yapardı.
İlk
zamanlar orada her şeyi dikkatlice izledim ve hemen sürahiyi fark
ettim. Aslında bu gülünçtü, ama beni ilgilendiren onun içinde
neyin olduğuydu. Şarabı daha güçlendirmek için herhangi bir
özel votka olduğunu düşündüm. Fırsatını bulunca bunu
denemeliyim! Sürahiden oldukça uzakta oturduğum için uzun süre
bu planımda başarılı olamadım.
Ama
talihsiz bir akşam, yemeğe geç kaldım, çünkü yan odada
Stalin’in direktifi üzerine bir cepheden bilgi almak için
telefonun başındaydım. Yemek odasında geri döndüğümde ve
bilgilendirme yaptığımızda herkes masada yerini almıştı ve her
zamanki yerim doluydu. Stalin bunu fark etti ve
yanındaki boş sandalyeyi işaret etti.
Akşam
yemeği uzun sürdü. Her zaman olduğu gibi konuşma cepheyle
ilgiliydi. Herkes kendi yemeğini alıyordu; bir şey istiyorsa
duvarın dibindeki küçük masaya gidiyor bir sonraki yemeği
alıyordu.
Nihayet,
şimdi bu votkayı deneyeceğim diye düşündüm!
Yeni
bir tabak almak için Stalin de bir kez kalktığında özlemi
(duyulan) sürahiye süratle el attım ve bardağımı ağzına
kadar doldurdum. Görgüye uyarak bir sonraki kadeh kaldırmayı
bekledim ve içtim. Bu, su idi! Ve buz gibi soğuk su! Felaket bir
bozuntu! Şimşek hızıyla kendime gelmeme ve hatta kadehten sonra
yapıldığı gibi bir parça atıştırmama rağmen şaşkınlığımı
gizleyemedim.
Gizli
bir gülümsemeyle ev sahibi bana göz kırparak baktı ve bir süre
sonra kimse duymasın diye sessizce sordu: “Sert miydi bari?”
Yüzüm kıpkırmızı oldu, utandım ve merakımı lanetledim...
Operatif
belgeleri Başkomutan genellikle tek başına imzalamazdı. İstisna
olan, yüksek askeri önderliğin temsilcilerini sert eleştirdiği
durumlardı...
Stalin,
genellikle, savaşın önemli konuları hakkında tek başına karar
vermek istemedi; aksine bu zor durumda kolektif çalışmaya acilen
ihtiyaç olduğundan hareket ederdi. Askeri sorunlarda otorite
olanların düşüncesini kabul eder ve onların her birinin
konuşmasını sağlardı...
...
Savaş
sonrasının ilk yıllarında da benimle Kruşçev arasında iyi
ilişki vardı. Onun, Stalin operatif-stratejik alanda fikir sahibi
değildi ve Başkomutan olarak birliklerin eylemlerine vasıfsız
önderlik etti açıklamalarını desteklemediğim için aramız
açıldı. Böyle bir şeyi nasıl iddia edebildiğini şimdiye kadar
anlamadım. Merkez komitesi siyasi büro üyesi, çok sayıda
cephenin savaş konseyi üyesi olarak ana karargahın ve Stalin’in
savaş eylemlerinin önderliğinde nasıl bir yüksek saygınlığa
sahip olduklarını bilmiş olması gerekirdi. Keza, orduların ve
cephelerin başkomutanlarının ana karargaha ve Stalin’e çok önem
verdiklerini ve silahlı mücadelenin önderliğinde olağanüstü
becerilerinden dolayı saygı duyduklarını bilmiş olması
gerekirdi...
...
Başkomutan
olarak Stalin üzerine birkaç kelime daha söylemek isterim. Savaş
sırasında yaptığım hizmet, Stalin'le sürekli temas halinde
olmam ve nihayetinde Siyasi Büro ve Devlet Savunma Komitesinin
toplantılarına katılmam bana bunu yapma hakkını verdiğine
inanıyorum. Fakat, savaş sırasında parti görevlisi, politikacı
ve devlet adamı olarak faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi
veremiyorum çünkü kendimi yetkili görmüyorum.
Mesleği
askerlik olmayan Stalin'in başkomutanlığın başında olması
doğru muydu?
Evet,
kesinlikle.
O
olağanüstü zor dönemde –Lenin’in iç savaş döneminden
tecrübeleri esas alınırsa- parti, devlet, ekonomi ve askeri
önderlik işlevlerinin bir kişide birleştirilmesi en iyi çözümdü.
Bize kalan imkan sadece şuydu: Ülkeyi hemen bir savaş kampına
dönüştürmek, iç bölgeyi ve cepheyi bir bütünlük haline
getirmek ve tüm güçlerimizi faşist işgalcilerin yok edilmesine
tabi kılmak. Ve Stalin, Merkez Komitesi Genel Sekreteri, Halk
Komiserleri Konseyi Başkanı ve Devlet Savunma Komitesi Başkanı
olarak ayrıca Başkomutan ve Savunma Komiseri olunca, zafer için
başarılı mücadelenin elverişli koşulları ortaya çıktı.
Bu
işlevlerin birleşmesi, Stalin'in savaş sırasında tüm sorulara
tek başına karar verdiği anlamına gelmiyordu...
Elbette
ki Stalin, silahlı kuvvetlerin önderliğini devraldığında
operatif maharet alanında gerekli olan askeri bilgilere sahip
değildi. Ama iç savaş deneyimleri vardı, Sovyet askeri inşası
sürecini ve askeri sistemin gelişmesini biliyordu. Sanıyorum ki,
belirleyici olan, Stalin’in büyük siyasi otoritesi, halkın ve
silahlı kuvvetlerin ona duydukları güvendi.
Stalin,
özellikle Büyük Anavatan Savaşının ikinci yarısında stratejik
önderliğin en güçlü figürüydü.
Partinin
çizgisi temelinde ülkenin cephelerini ve askeri çabalarını
başarıyla yönetti ve müttefik ülkelerin önder liderleri ve
askerleri üzerinde önemli etkide bulundu. Onunla beraber çalışmak
enteresan ve aynı zamanda, özellikle savaşın ilk döneminde
inanılmaz derecede zordu. Sert, güçlü iradeli bir askeri lider
olarak hafızamdadır ama aynı zamanda çekicilikten de yoksun
değildi.
Stalin,
büyük bir akla ve büyük bir idrak yeteneğine sahipti. Analitik
düşünebilme yeteneğini siyasi büro ve Devlet Savunma Komitesinin
toplantılarında ve ana karargahdaki işlerde fark ettim. Bir sunu
veya rapor dinlerken, hafifçe öne eğik olarak odada volta atardı,
sorular sorar ve itirazlarda bulunurdu. Daha sonra sonuç çıkartır
ve eksiksiz sonuçlar formüle ederdi. Kapanış sözleri kısa, ama
önemli olurdu; genellikle merkez komitenin veya da Devlet Savunma
Komitesinin kararlarına ve Başkomutan emirlerine veya da
talimatlarına dayanak teşkil ederdi. Oturumun ortasında bir taslak
hazırlamak için birini görevlendirdiği durumlar olurdu. Stalin
sonra taslağı okur, düzeltmeler yapar ve taslaktan
hoşlanmadıysa, kendisini dikte ederdi.
...
Stalin’in,
Sovyet silahlı kuvvetlerinin stratejik saldırısı sırasında bir
askeri komutanın bütün temel niteliklerini sahip olduğunu
düşünüyorum. Cephelerin eylemlerini ustaca yönetti ve savaş
yıllarında Sovyet savaş sanatı, batıda kutsanmış faşist savaş
okulundan çok üstün olduğunu gösterdi.
...
Başkomutan
olarak Stalin, yüksek taleplerde bulunurdu. Ama bu talepler sadece
sert değildi; ki, bu da savaşta şaşılacak bir şey değildir.
İşte savsaklık, ve bir işi sonuçlandırma yeteneksizliği onun
asla affetmediği ve bu konuda kimseyi affetmediği şeylerdi...
Başkomutan
olarak Stalin taleplerinde sertti, ama adildi. Talimatlarında ve
emirlerinde cephe başkomutanlarının dikkatine hata ve eksiklikler
üzerine çekti ve onları savaş eylemlerinin usta önderliği
(konusunda) eğitti. Ana karargahın temsilcileri olarak bizler de
zaman zaman uygun talimatlar aldık. Buna birçok örnek vermiştim
ve burada hem ilginç olduğundan dolayı hem de belli ölçülerde
Stalin’in askeri düşünmesini ve kararların kavranmasındaki
esnekliğini karakterize ettiği için yeni bir örnek vermek
istiyorum.
...
Stalin
büyük örgütsel yeteneklerine sahipti. Çok fazla çalışırdı,
ama aynı zamanda başkalarını da çalışmaya teşvik etmeyi ve
onları, çalışma yeteneklerinin sınırlarına kadar teşvik
etmeyi bilirdi.
Ancak,
Stalin'i sadece tek bir açıyla değerlendirmek yanlış olurdu. Zor
bir karakterinin olduğunu açıkça söylüyorum, çabuk kızan ve
sağı solu belli olmayan birisiydi. Bir insanla zor ilişki kurardı
ve ona uzun süre dikkatlice bakardı. Genel Kurmay başkanı
yardımcısı A. İ. Antonov’u Genel Kurmayda hemen işe
başlatmadığını daha önce yazmıştım. Ama onu tanıdıktan
sonra ona saygı gösterdi ve 1945’te, cephe başkomutanı
olduğumda, onun Genel Kurmay Başkanı olarak atanmasını onayladı.
...
Stalin'in
özel hayatı hakkında söylenecek neredeyse hiçbir şey yoktu.
Gözlemleyebildiğim kadarıyla, zaman zaman tiyatro ve film
ziyaretleri dışında, dinlenmek ve kültür için çok az zaman
vardı. Stalin, devlet işlerinin tamamen meşgul ettiği bir yaşam
sürdürüyordu.
...
Zavallı
küre üzerine Şukov’un yazdığı tamamen doğrudur. Küre
Stalin’in çalışma odasında değil, dinlenme odasında
bulunuyordu ve oraya da hemen hemen hiç kimse girmiyordu. Stalin,
her zaman Genel Kurmay tarafından hazırlanmış bütün yönler ve
savaş alanları için haritalara sahipti.
...
Stalin'in
savaş tarihinde kesin bir yeri var. Onun tartışılmaz yararlılığı,
Sovyet silahlı güçlerinin onun önderliğinde savunma
savaşlarında dayanıklı olmaları ve bütün saldırı
operasyonlarını cesaretle sürdürmeleridir. Kendisi kendi
katkıları üzerine asla konuşmamıştır. Her halükarda ondan
böyle bir şey asla duymadım. Sovyetler Birliği Kahramanı ve
mareşal unvanı ona, cephe başkomutanlarının siyasi büroya
sundukları yazılı bir öneri üzerine verilmiştir. Onun, cephe ve
ordu başkomutanlarından daha az ödülleri vardı. Savaş
esnasındaki hatalar üzerine Kremlin’de cephe başkomutanlarını
kabul konuşmasında açık ve samimi olarak şunu açıklamıştır:
“Hükumetimiz
az hata yapmadı, 1941-1942 yıllarında, ordumuz başka çare
olmadığı için gerilerken ve Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldavya,
Leningrad bölgesi, Baltık ülkeleri ve Kareli-Fin Cumhuriyeti'nin,
bizim için sevgili ve değerli köy ve şehirlerini terk ederken,
ümitsiz bir durum anlarını yaşadık. Başka bir halk hükümetine
şöyle diyebilirdi: Beklentilerimizi yerine getirmediniz, çekip
gidin, Almanya'yla barış imzalayıp, bize dinginlik garantileyecek
olan başka bir hükümeti göreve getireceğiz. Ama Rus halkı böyle
davranmadı, çünkü hükümetinin politikasının doğru olduğuna
inanıyordu ve Almanya'nın yenilgiye uğratılmasını sağlamak
için özveride bulundu. Ve Rus halkının Sovyet hükümetine bu
güveni, insanlığın düşmanı üzerinde, faşizm üzerinde tarihi
zaferi garantileyen belirleyici
faktör oldu”.
“BÜYÜK
ANAVATAN SAVAŞINDA STALİN VE GENERALLERİ”
II.
Bölümden