deneme

22 Eylül 2021 Çarşamba

GERİYE DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOL


GERİYE DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOL

ÇİN’İN ABD’YE MEYDAN OKUMASI-

KAPİTALİZMİN GENEL KRİZİNİN YENİ BİR AŞAMASINA GEÇİŞ


Bütün dünyayı etkileyen ve hala da devam eden Covid-19 salgını da emperyalist ülkeler arsındaki çelişkilerin derinleşmesini ve yeni adımların şekillenmesini engelleyemedi.

Salgının beraberinde getirdiği ve hala devam eden sağlık, işsizlik, ekonomik kriz vb. sorunlar uluslararası sermayenin, emperyalist ülkelerin rekabet ve tahakküm iştahını törpülemedi. Dünyanın belli başlı jeopolitik çatışma alanlarında emperyalistler arası çelişkilerin keskinleşmesinde gerileme olmadı.

Sosyal emperyalist Sovyetler Birliği ve kontrolündeki revizyonist sistemin 1990/1991’de dağılmasından sonra oluşan çok rekabet merkezli dünyada ittifaklardan ziyade tekil emperyalist güçlerin rekabet gücüne dayanarak attıkları adımlar şimdi yeni bir aşamaya, yeni ittifaklaşma sürecine girdi.

Suriye eksenli Ortadoğu, Libya, Doğu Akdeniz ve Ukrayna barut fıçısı olmaya devam ederken, Amerikan emperyalizmi Afganistan’dan apar topar, arkasına bakmadan çıktı, kaçtı. Vietnam’dan, Saygon’dan kaçışın benzeri sahneler Afganistan’dan, Kabil’den kaçış sırasında da görüldü. ABD ikinci bir Viertnam sendromu yaşar mı, orası ayrı bir sorun. Ancak, arkasında bıraktığı enkaz, o kaçış hali Afganistan’a bir daha girmesi pek mümkün olamayacak gibi gözükmektedir.

Amerikan emperyalizminin Afganistan yenilgisi aynı zamanda NATO’nun da bir yenilgisidir. NATO üyelerinin, bu askeri ittifak içinde ülke gruplaşmalarının çıkar kavgasına bakılırsa, kuruluş amacına uygun hareket eden bir NATO’nun da tarihe karıştığı görülür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra varlığını sürdürebilmek için “baş” düşman arayan NATO, bu düşmanı “uluslararası teröre karşı mücadele” olarak tanımladı ve Amerikan çıkarları için Sırbistan’a, Afganistan’a, Irak’a, Libya’ya saldırdı. Aldığı sonuçlar ortada...

Amerikan emperyalizmi Afganistan sonrası “işsiz” kalmadı; Çin’e karşı jeopolitik adımlarını ete buda büründürmeye başladı. Çin’e karşı rekabetinde güçlü olmak için kuvvetlerini Çin Denizi’ne yığacağını ve Çin’i ablukaya alacağını çoktan açıkladı. Bunun diğer anlamı, Avrupa’daki, Ortadoğu’daki güçlerini Çin yönüne kaydırmaktır ve şimdi onu yapıyor. Bu nedenden dolayı olsa gerek Baltık ülkeleri-Ukrayna hattını, yani bu hattaki Rusya cephesini İngiliz emperyalizmine; Ortadoğu ve doğusu da dahil Akdeniz’i de Fransız emperyalizmine bırakacağı üzerine tartışmalar da yapıldı. Ancak unutulan bir şey var: Günümüzdeki Fransa ve İngiltere 100 sene öncesinin Fransa’sı ve İngiltere’si değiller. 1916’da Sykes-Picot Anlaşması’sıyla Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre bölen bu iki emperyalist ülke bugün “kurt kocayınca köpeğin maskarası olur”a çok benziyorlar. Ukrayna’da, Libya’da, Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de bölgesel güçlere, Rusya’ya ve NATO içinde müttefiklerine diş geçiremeyen, kendi çıkarlarına koşamayan ABD’nin yerini bu ülkelerin dolduramayacağı açıktır. Nitekim Avustralya ile denizaltı krizinden sonra bu iş hiç olmayacak yoluna girmiştir.

Amerikan emperyalizminin Dedeağaç (Yunanistan) merkezli askeri yığınağı, Yunanistan’da çok sayıda üs kurması ve şimdi de Ege adalarına (Ege Denizi’nden Çanakkale Boğazı girişi) üsler kurmaya çalışması ne Türkiye’yi çevreleyecek ve ne de Rusya’nın Boğazlardaki trafiğini engelleyebilecektir.

ABD, Çin’e karşı dünya jeopolitik hakimiyeti dalaşında iki cephede savaşacak durumda değildir.

Hatırlatalım:



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu harita, Brzezinski’nin, Mackinder ve Spykman’ın SB’ni çembere alma teorisini, Rusya’yı çembere almak olarak geliştirdiği gösteriyor.

II. Dünya Savaşından sonra kapitalist dünyanın jandarması olan ABD, sosyalist SB’ni, Çin de dahil sosyalist dünyayı çembere almak, sosyalizmin yayılmasını engellemek ve geriletmek için “çember” teorisini geliştirdi. Aşağıdaki haritada da görüldüğü gibi sosyalist blok, tam anlamıyla abluka altına alınmıştı.

II. Dünya Savaşı sonrasında sosyalist dünyayı, Kruşçev revizyonistlerinin siyasi iktidarı gasp etmelerinden sonra Revizyonist Bloğu çembere alma teorisi, SB’nin dağılmasından sonra da Rusya’yı çembere alma olarak uygulandı.

Şimdi bu teori, dünya hakimiyeti için jeopolitik kurgu iflas etti. “Avrupa Kıyı Bölgesi” veya “Batı” cephesi son sınavını Ukrayna krizinde verdi. ABD, yüklenmesine rağmen ne Karadeniz’de ve ne de Ukrayna sahasında istediğini alamadı ve şimdi Çin yolunu tuttu. Dolayısıyla bu cephede güçlerini çekmek ve alanı başka güçlere bırakmak zorunda kalacak. Bu durumda, ne söz konuksu olan Polonya Amerikan emperyalizminin bekçiliğini yapabilir, ne de Rusya ile kendi çıkarları için farklı ilişkiler geliştiren Almanya böyle bir göreve talip olur. Yani bu cephede ABD, AB ile iş yapamaz. Ancak NATO üzerinden İngiltere’yi devreye sokabilir. Bu durumda AB bu ülkeyi kabullenmez. Bütün bunların ötesinde İngiltere, Ukrayna cephesinde Rusya’ya karşı duracak; NATO müttefiklerini harekete geçirecek durumda değildir.

Yakın Ortadoğu” veya “Güney” cephesinde de durum aynı. Bu cephede de Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitiği iflas etmiş durumdadır. Ortadoğu ve Afganistan’da yıllarca işgal savaşları yürüttü, İran’ı her zaman tehdit etti. Sonuç ortada: İran teslim olmadı. Afganistan’dan kaçmak zorunda kaldı. Irak’da çıkmak üzere. Suriye'deki gücü, Suriye’deki sorunlarıyla sınırlı. Bu cephe de iflas etti.

Aşağıdaki haritadaki kesik çizgiler, şu veya bu şekilde Mackinder-Brzezinski bölge ayrımını gösteriyorlar. Kalın çizgi ise Sovyetler Birliği ve Çin’in çembere alınmasını gösteriyor. Kareli yerler –Afganistan-Kamboçya- Revizyonist Blok döneminde kapitalist dünyadan uzaklaşıyorlar (çalışmayı, Revizyonist Bloğun-SB’nin dağılmasından sonra çizilen harita üzerinde yaptık.)

Aşağıdaki haritada Batı ve Güney cephelerinin iflas ettiğini, geriye Güneydoğu (Hindistan) ve Doğu (Çin) cephelerinin kaldığını görüyoruz.

 



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Amerika’nın dünya hakimiyetinin, dolayısıyla Avrasya hakimiyetinin neden gerekli olduğunu 20. yüzyılın ilk yarısındaki faşist, ırkçı jeopolitikacılara, sosyologlara adeta nazire yaparcasına Samuel Huntington şöyle açıklıyor:

ABD’nin hakimiyeti olmaksızın dünyada, Birleşik Devletlerin, uluslararası politikanın şekillenmesi üzerinde üstün etkisi altında olduğundan daha çok zor ve düzensizlik ve daha az demokrasi ve iktisadi büyüme olacaktır. Amerikan hakimiyetinin devamı, hem Amerikalıların refah ve güvenliği için, hem de dünyada özgürlüğün, demokrasinin, serbest pazarın ve uluslararası düzenin geleceği için merkezi önemi haizdir.” (İbrahim Okçuoğlu; Emperyalist Küreselleşme ve Jeopolitika, Ceylan Yayınları, Şubat 2009. Aktaran Z. Brzezinski; “Die einzige Weltmacht, Amerikas Strategie der Vorherrschaft”, s. 53/54. Weinheim-Berlin 1997)

Yukarıdaki anlayışı Huntington şöyle yazmalıydı: “ABD’nin hakimiyetinin olduğu dünyada, Birleşik Devletlerin, uluslararası politikanın şekillenmesi üzerinde üstün etkisi altında daha çok zor ve düzensizlik ve daha az demokrasi ve iktisadi büyüme olacaktır. Amerikan hakimiyetinin devamı, hem Amerikalıların refah ve güvenliği için, hem de dünyada özgürlüğün, demokrasinin olmayacağı uluslararası düzensizlik için merkezi öneme haizdir.”

Şimdiki durum

Birkaç gün önce, 16 Eylül 2021’de ABD Başkanı J. Biden, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Avustralya Başbakanı Scott Morrison, yeni bir askeri ittifak (AUKUS) kurduklarını açıkladılar. Paktın amacı Hint-Pasifik bölgesine odaklanarak Çin’i denizde çembere almaktır. Paktın kurulması Amerikan emperyalizminin Çin’e karşı bütün kozları oynayacağına açık bir işarettir. Kısa bir zaman önce Biden Rusya’yı düşman, Çin’i de rakip olarak gördüğünü açıklamıştı. Şimdi işler tersine döneceğe benzemektedir.

Amerikan emperyalizmi ne istiyor? Dünya hakimiyetinin devam etmesini ve bu hakimiyeti tehdit edecek, kendisine rakip olacak güç veya güçlerin yükselişini engellemek.

İkinci Dünya Savaşından sonra dünya hakimiyetini kapitalist dünyayı kendine bağlayarak önce sosyalist dünyaya, sonra da revizyonist dünyaya karşı konuşlandırarak; Sovyetler Birliği’ni çembere alarak sürdürmüştü.

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra tek kutup olarak kalan ABD, “soğuk savaş” döneminin kurumlarıyla, örneğin NATO ile hakimiyetini sürdürmeye çalışmış, ancak dünyanın çok rekabet merkezli bir dünyaya evrilmesini engelleyemedi. Bunun anlamı şudur: ABD artık eskisi gibi söz geçiremez, her ülkeyi istediği gibi kendi çıkarları için kullanamaz duruma düşmüştür. Bunun ötesinde Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra geliştirdiği Avrasya jeopolitikası, yukarıda da bahsettiğimiz gibi yenilmiş, Rusya parçalanmamış, ABD Orta Asya’da umduğunu bulamamıştır. Aynı zamanda ABD şimdi , iki büyük rakiple karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan birisi Rusya, diğeri de Çin’dir.

İlerisi için bir şey söylenemez ama şimdi Rusya’yı yanına çekme, Çin’i yalnızlaştırma politikası da işe yaramamıştır. ABD, iki “baş” düşmanıyla aynı anda rekabet etmek, onara karşı askeri adımlarını, ittifak ilişkilerini örgütlemekle karşı karşıya kalmıştır.

Şimdi Çin’in “bir kuşak bir yol projesi”nin bir ahtapot gibi dünyayı sarmasını engellemek, çevreleme politikasını gerçekleştirmek için adımlar atmaya başlamıştır.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi Amerikan emperyalizmi sadece Ortadoğu’dan güç çekmekle kalmayacak, Avrupa’dan da güç çekecektir; yığınak alanı Hint-Pasifik bölgesi olacaktır.

Aşağıdaki harita dünyanın yeni jeopolitik şekillenmesinin merkez üssünü göstermektedir.

 


 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: https://www.gisreportsonline.com/opinion-military-situation-heats-up-on-chinas-perimeter,defense,2166.html

Ne görüyoruz? Pakistan’dan Japonya’ya Çin’i denizden sarmalayan bir ileri savunma halkası oluşturulmaktadır. Bu savunma hattının tutulmasında, işe yarar olmasında öncelikle AUKUS belirleyici olacak. Ancak bu halkanın içinde Amerikan yanlısı ülkeler olduğu gibi Çin yanlısı olanlar da vardır. Daha doğrusu haritada belirtildiği gibi ABD ile askeri işbirliği yapan (Hindistan, Tayland, Filipinler, Tayvan, Güney Kore, Japonya), Çin ile askeri işbirliği yapan (Laos, Myanmar) veya her iki ülke ile askeri işbirliği yapan ülkeler (Pakistan, Sri Lanka, Bangladeş, Malezya) var. Bunun ötesinde bu halkanın içinde Amerikan üsleri de var (Pakistan, Singapur, Tayland, Güney Kore, Japonya.)

Bu potansiyel çatışma yayını oluştururken Amerikan emperyalizmi kendine sadık iki ülkeyi doğrudan yanına almıştır. Bunlardan birisi İngiltere, diğeri de II. Dünya Savaşında Japonya’ya karşı üs olarak kullanılan Avustralya.

Sömürgeleştirdiği adalardan dolayı hem Pasifikte hem de Hint Okyanusunda söz sahibi olduğunu sanan Fransa, Avustralya’ya satacağı 90 milyar dolarlık denizaltı ticaretinden dışlanınca ABD ve Avustralya’yı neredeyse din düşmanı ilan edecek duruma geldi. Her halükarda Fransa Hint-Pasifik ekseninde umduğu ikinci keman olamayacak.

Ancak, yukarıdaki harita mevcut durumu tam yansıtmıyor. Ortada bir Afganistan sorunu var. Harita Afganistan’ı ABD yanlısı, ABD ile askeri işbirliği içinde olan ülke olarak gösteriyor.

 


 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: https://www.gisreportsonline.com/opinion-military-situation-heats-up-on-chinas-perimeter,defense,2166.html

Haritanın başlığı Çin-Pakistan ekonomik koridorunun gerçekleşmemesinde Afganistan'daki istikrarsızlığın rolü olacağına ve Çin'in Pakistan'daki yatırımlarının risk altında kalacağına dikkat çekmekte. Olabilir, bu mümkündür. Ancak, Afganistan’daki gelişmeleri Pakistan'ın bu ülke üzerindeki etkisi göz önünde tutularak değerlendirilmelidir. Diğer taraftan Pakistan bugün ABD’den ziyade Çin ile daha sıkı ilişki içindedir. Çin-Pakistan koridoru demek Çin’in Pakistan'a yatırımı demektir.

Her şey Amerikan emperyalizminin planladığı gibi gerçekleşiyor olsa da bu plan Çin’i durduramaz. Ancak denizde durdurur; ABD, Çin’in deniz yolunu kesebilir. Ancak, Çin’in kara yolu açık; gerek Afganistan, gerekse de Orta Asya Türk cumhuriyetleri üzerinden Çin Avrupa’ya ulaşır, ulaşıyor da. Bu güzergahı engellemek için ABD’nin Agfanistan-İran-Türkiye hattını işlemez hale getirmesi gerekir. Bunun yanı sıra, Türk Cumhuriyetleri-Hazar Denizi-Azerbaycan- Gürcistan-Türkiye hattını da işlemez hale getirmesi gerekir. Bu şimdilik mümkün gözükmemektedir.

Amerikan emperyalizmi, Çin’i çembere almak için rekabetin, çatışmanın ağırlık merkezini Hint-Pasifik sahasına kaydırması belli bir dönem Rusya’yı rahatlatabilir ve aynı zamanda Çin ile daha sıkı ilişki kurmaya itebilir. Ancak Rusya, Çin’in Orta Asya’daki faaliyetlerinden, “bir kuşak bir yol projesi”nin Orta Asya’dan geçmesinden, İstanbul’dan sonra Moskova’ya, oradan da Avrupa’ya açılışından pek memnun değildir. Rusya aynı zamanda Çin’in Rusya’nın uzak doğusunda gözünün olduğunun, bu sorunun bir gün patlak vereceğinin de farkındadır. ABD, Çin-Rusya rekabetinin derinliklerinde yatan bu yarayı kaşıyabilir ve Rusya’yı Çin’e karşı yanına çekebilir. Bu durumda Çin, Rusya tarafından da çevrelenmiş olur. Ancak, Çin-Orta Asya Türk cumhuriyetleri-Hazar Denizi-Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye koridoru veya Çin-Afganistan-İran-Türkiye koridoru açık kalır.

Bu proje Çin emperyalizminin hakimiyetini yaymak, dünya jeopolitikasında söz sahibi olmak için hayati bir öneme sahiptir. Çin bu projeyi mümkün olduğunca ABD’nin ayağına basmadan gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

Bu proje bağlamında gelişmelerin nasıl olacağını göreceğiz.

Sonuç itibariyle şunu söyleyebiliriz:

Amerikan emperyalizmi gerileyen, çöküş sürecinde olan bir güçtür, ama hala ekonomik ve askeri bakımından dünyanın en güçlü ülkesi konumundadır.

Çin, ABD’ye meydan okuyan emperyalist ülkedir. Bugün olmasa da yarın bu meydan okuma ekonomide, politikada, askeriyede çelişkileri derinleştirecek ve keskinleştirecektir. Söz konusu anlaşmayla ABD bu yönlü müttefikleşmenin ilk adımını atmıştır.

Bu iki ülke arasındaki rekabet yeni bir iki kutuplu dünyaya götürür mü orası pek bilinmez. Ancak, ne Çin ne de Rusya ABD’nin hakimiyetinde tek kutuplu bir dünyadan yana değiller. Rekabet dürtüsünden dolayı olamazlar da. Rusya’nın bir kutup olma özelliği yok. Çin de henüz olamadı. Geriye aralarında güç dengelerinin çok farklı olduğu çok rekabet merkezli dünya kalmaktadır.

Kapitalizmde eşitsiz gelişme yasası ya bu ülkeler arasında savaşa (bu, belli bir süre vekalet savaşlarıyla da yürütülebilir) veya da devrimlere yol açacaktır.

Çin emperyalizminin amerikan emperyalizmine meydan okuması kapitalizmin genel krizinin yeni bir aşamasına geçiştir. bu konuyu ayrıntılı olarak ele alacağız.