deneme

29 Ekim 2022 Cumartesi

AMERİKAN EMPERYALİZMİ HER ŞEYE MUKTEDİR DEĞİL


AMERİKAN EMPERYALİZMİ HER ŞEYE MUKTEDİR DEĞİL

Önceki makalede tanımlanan ABD-Türkiye çatışma alanlarını, başka bir ifadeyle her iki ülke arasındaki jeopolitik kaynaklı çelişkileri ele almadan önce Amerikan jeopolitik doktrininde, bu doktrinin gerçekleşmesi için “olmazsa olmaz” kenar-kuşak hakimiyeti bakımından durumun ne olduğuna bakmak gerekir.

Kenar-kuşak teorisinde yeni bir şey yok. Amerikan jeopolitikacısı (sosyolog, tarihçi, coğrafyacı) Nicholas J. Spykman tarafından 20. yüzyılın ortasında ortaya atılan “Kenar Kuşak Teorisi”ni (Rimland), yine Amerikan jeopolitikacısı Zbigniew Kazimierz Brzezinski aynı yüzyılın sonunda başka kavramlarla ifade etmiştir. Mackinder-Haushofer’in kavramıyla Avrasya “çekirdek ülke” veya “dünya adası” ve Brzezinski’nin tanımlamasıyla da orta bölge oluyordu.(Bkz.: İbrahim Okçuoğlu; Emperyalist Küreselleşme ve Jeopolitika, Ceylan Yayınları, Şubat 2009)

Önemli olan "Kalpgâh" diye tanımlanan Avrasya’nın hakimiyet altına alınması, çevrelenmesi için bu devasa kara parçasını kuşatan kenar ülkelerin/bölgelerin kontrol edilmesidir. Bu durumda dünya hakimiyetinin garantisi kenar-kuşak ülke ve bölgelerin kontrolünden, hakimiyet altına alınmasından, gerekirse zor kullanarak “hizaya” getirilmesinden geçiyordu, geçiyor. II. Dünya Savaşından sonra Amerikan jeopolitikasında; dünya hakimiyeti stratejisinde bu anlayışta değişen bir şey olmamıştır.

Mackinder’in, Spykman’ın, Haushofer’in, Hessler’in; bu faşist Amerikan ve Alman jeopolitikacılarının anlayışlarının günümüze uygulanışını Brzezinski’de görüyoruz.

Brzezinski ve Samuel P. Huntington, günümüz koşullarının Mackinder’i, Spykman’ı, Haushofer’i, Ratzel’i ve Hessler’leridir.

Mackinder-Haushofer ve Spykman’ın jeopolitik haritalarında yer alan coğrafi ayrımlar, Brzezinski’nin jeopolitik haritasında başka kavramlarla anlatılıyor.

Brzezinski’nin jeopolitik haritasında:

-Mackinder’ın “dünya adası”nın çekirdeği, “kalbi” dediği Rusya toprakları Brzezinski’de “Orta Bölge” adını alıyor.

-Mackinder’ın “kıyı ülkeleri kuşağı”, yani

-Avrupa kıyı bölgesi Brzezinski’de “Batı”,

-Yakın ve Ortadoğu’nun kurak bölgeleri “Güney” ve

-Asya’nın muson ülkeleri de “Doğu” oluyor.

Mackinder’ın merkez dediği Sibirya, Brzezinski de Rusya, yani “kara delik” oluyor.

Brzezinski’de Mackinder’ın “dış kuşağı” yer almıyor ve bu jeopolitik haritasına “Avrasya Satranç Tahtası” diyor.

Brzezinski, Mackinder’ın “teorisi”ne atıfta bulunuyor. Ama onun hakimiyet formülasyonunu aynen benimsemiyor. Brzezinski’nin hakimiyet formülü şöyle:

-Avrasya’nın doğusuna, batısına ve güneyine, yani kıyı kuşağına hakim olan, Orta bölgeyi kontrol eder; Avrasya’ya hakim olur.

-Orta bölgeyi kontrol eden, bütün dünyaya hakim olur.” (Agk., s. 179-180)

Harita üzerinde gösterecek olursak:

 

Görüyoruz ki haritalar, jeostratejik ve jeopolitik açıdan neredeyse birbirinin “tıpatıp” aynısı. (Agk., s. 180)

Ancak bugün hedef değişmiştir. Daha doğrusu Çin de hedef olmuştur. Şimdilik Rusya “düşman”, Çin “rakip” dense de aslında Rusya, Çin’den kopartılarak, yalnızlaştırılarak kuşatılmak istenmektedir. Ancak kuşatma bağlamında hedef değişmemiştir.

Amerikan jeopolitik doktrini II. Dünya Savaşından sonra sosyalist Sovyetler Birliği’ne karşı uygulanmıştır. SSCB’de sosyalizmin yıkılmasından sonra da (1956, SBKP(B)-XX. Parti Kongresinde iktidarın sınıfsal karakterinin değişmesi) revizyonist, giderek sosyal emperyalist Sovyetler Birliği’ne karşı uygulanmıştır. Bu dönemde Batı Avrupa-Ege-Türkiye-İran hattı Amerikan emperyalizmi açısından sağlamdı. Bu çevrelemeye sonraları Çin de katılmıştır.

Ancak SSCB, bu kuşatmadan dolayı değil (şüphesiz etkisi olmuştur), kendi iç çelişkilerinden dolayı 1990’lı yılların başında dağılmıştır. Bu dağılmadan sonra oluşan çok rekabet merkezli bütünlüklü dünya ekonomisi koşullarında Amerikan emperyalizmi tek başına dünyada hegemon gücü olduğunu sanmıştır. Öyle olmadığını, Rusya’nın yeniden toparlanmasından ve Çin'in kısa zamanda beklenmedik sıçramalı gelişmesinden sonra bu yüzyılın ilk yıllarından itibaren Amerikan emperyalizmi de anlamıştır. Mackinder, Spykman, Haushofer, Hessler gibi faşist Amerikan ve Alman jeopolitikacılarının anlayışları Brzezinski tarafından Amerika’nın en azından bu yüzyılın yarısına kadar dünya hegemon gücü olarak kalması için ısıtılarak yeniden teorileştirilmiştir. Önemli olan ana hedefe, dün Çin hariç Avrasya’ya, yani Rusya’ya, bugün Çin dahil Avrasya’ya hakim olmak için -bu, dünya hakimiyetidir- kenar-kuşak bölgelerine; kuşatma bölgelerine hakim olmaktır.

Peki, bu bölgelere ABD hakim mi, bu bölgeleri kuşatma stratejisine uygun bir biçimde dizayn edebildi mi? Hayır, Amerikan emperyalizmi Çin’i kuşatmak, Rusya’yı Çin’den koparmak ve zayıflatmak için kenar-kuşak bölgelerinde hakim olduğu tek alan şimdilik Baltık ülkelerinden Bulgaristan’a kadar uzanan alandır. Bu alanın içinde AB de var.

Kuzey Denizi’nden Akdeniz’e uzanan hattan Spykman da bahseder veya Mackinder’in “kıyı ülkeleri kuşağı”, Brzezinski’nin Avrupa kıyı bölgesi “Batı”da, yani İskandinav ülkelerinden, doğu ve Batı Avrupa'ya uzanan hatta durum ne?

Arktik’te Çin ve Rusya’nın önünü kesmek ve kuşatmak için NATO üyelikleri “olmazsa olmaz” olan İsveç ve Finlandiya henüz üye olamadılar. Anlaşıldığı kadarıyla koparacağı tavizlerden dolayı değil de, Amerikan baskısından daha fazla bunalmamak için Türkiye bu iki ülkenin NATO üyesi olmaları önünde engel olmaktan vazgeçme eğiliminde. Bu durumda sadece Arktik Denizi’nin Rusya-Finlandiya-Norveç kıyı şeridi değil, aynı zamanda Baltık Denizi de Çin ve Rusya’ya kapatılmış olacaktır. Çin açısından Arktik Denizi rotası özellikle Avrupa pazarlarına en kısa zamanda ulaşma bakımından hayati öneme sahipken, Baltık Denizi’nin Rusya’ya kapatılması Rus deniz ticareti ve donanması için jeopolitik bir felaket olacaktır.

ABD baskı ve şantajla AB’yi kendi çizgisine çekti. Şimdi AB Amerikan çıkarlarına boyun eğmenin ceremesini çekiyor. Yaşanan enerji krizine ne kadar dayanacağı belli değil, ama homurtular göğe çıkıyor. Amerikan baskısıyla Rusya’ya karşı alınan tavrı Çin’e karşı almayacaklarını Alman Başbakanı Scholz’un ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Şi(Xi) ile görüşmek için sıraya girmelerinden anlıyoruz.

Batı cephesinde bir bütün olarak AB’nin Amerikan jepolitikasının uygulanmasında güvenilir müttefik olup olmayacağını zaman gösterecektir. Almanya ve Fransa olmaksızın Baltık ülkelerinin, Polonya’nın Amerikancılığıyla bu saha tutulamaz. Buna İngiltere’nin de gücü yetmez. ABD-Almanya/Fransa arasındaki enerji, Rusya ve Çin bağlamında çıkar çelişkilerinin nasıl çözümleneceği bu hattın geleceğinde belirleyici olacaktır.

Ege Denizi-Doğu Akdeniz hattında Amerikan emperyalizminin Yunanistan üzerinden kışkırtmaları şimdiye kadar sonuç vermedi. Türkiye’yi dışlayan bu hat, aynı zamanda ABD/NATO’nun Karadeniz’de de iddiasızlaşmasını beraberinde getirmektedir. Türkiye’siz bu hat tutulamaz, ama bu hat aynı zamanda Türkiye’nin de kuşatılması anlamına gelmektedir.

Ne Ege Denizi’nde ne de Doğu Akdeniz’de hiçbir şey ABD’nin çıkarlarına göre şekillenmiyor. Yani Amerikan jeopolitiği açısından bu hattın da geleceği belirsiz.

ABD Başkanı Joe Biden'ın bizzat Suudi veliaht prensiyle görüşmesine rağmen OPEC’in petrol üretimini günde iki milyon varil azaltması artık Suudi Arabistan’ın da Amerikan çıkarları doğrultusunda hareket etmediğini göstermektedir. S. Arabistan bu konuda Rusya’nın talebine uygun hareket etmiştir. ABD, S. Arabistan’ın bu tavrını kendine bir meydan okuma olarak görmüştür. Bu tavır birkaç sene önce S. Arabistan’da darbeye neden olurdu.

S. Arabistan’ın bu tavrı Ortadoğu’da “sadık” bir müttefikin artık sadık olmaktan çıktığı ve güvenilmez olduğu anlamına gelir. Bu hattı S. Arabistan ve Türkiye olmaksızın tutmak imkansız olmakla eş anlamlıdır.

Hindistan cephesinde de belirsizlik devam etmektedir. Başta Çin olmak üzere Rusya’nın da çabalarıyla Pakistan ve Hindistan aralarındaki çelişkileri ŞİÖ’ye yansıtmayarak bu örgütün üyesi oldular. Bu bölgede Pakistan’ın Çin yanlı tavrına karşı Hindistan’ın Çin karşıtlığı söz konusudur. Rusya-Hindistan arasındaki ilişkilerin sıcaklığının bu denklemde ne derece tayin edici olacağını zaman gösterecektir. Kendi bölgesinde hegemon güç olmak isteyen Hindistan, ABD’ye güvenerek Çin ve Rusya’yı karşısında alır mı? Bu henüz bilinmiyor, ancak bunu yaparsa güçlenecek olanın Pakistan olduğunu biliyor.

Bu cephede de Amerikan jeopolitikası lehine bir gelişme yok.

Toplamda:

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri ile Arktik Denizi/İskandinavya’dan başlayarak, Baltık Denizi’ni Rusya’ya kapatarak, Baltık ülkeleri üzerinden Doğu Avrupa’ya, oradan da Batı Karadeniz (Romanya-Bulgaristan), Ege ve Yunanistan üzerinden Doğu Akdeniz’e kadar uzanan kenar-kuşak hattı hala her türlü gelişmeye açıktır.

ABD’nin Almanya, Türkiye, S. Arabistan gibi ülkelerle keskinleşen çelişkileri bağlamında nasıl bir ilişki geliştireceği bilinmiyor. Ancak, her geçen gün elindeki olanaklarının da care olmadığını gösteriyor. Bu bağlamda esas hedefe gelmeden önce ABD, kenar-kuşakta henüz çözemediği çelişkiler yumağıyla karşı karşıyadır.

Bu şu anlama gelir: ABD, artık her ülkeyi kendi çıkarına göre yönetemiyor, uluslararası koalisyonlar kurarak istediği gibi işgallere girişemiyor. O günler artık geride kaldı. Bundan dolayıdır ki, hala kenar-kuşak sorunlarını halletmekle uğraşıyor.

Karadeniz-Ege Denizi-Doğu Akdeniz hattında, Güney Kafkasya’da Rusya’yı çevreleyen bu kenar-kuşak bölgelerinde ABD, Türkiye’yi “sopa”yla “döverek” sindirmek, teslim almak, eski haline döndürmek istiyor. Kaybetmek istemiyor, çünkü Türkiye'nin kaybının bu bölgelerde Amerikanın etkisizleşmesi anlamına geldiğini ABD çok iyi biliyor.

Kenar-kuşak bölgelerinde ABD ne Türkiye’yi, petrol örneğinde açığa çıktığı gibi ne S. Arabistan’ı daha doğu da ne Pakistan ve ne de Hindistan’ı yönetebiliyor.

Amerikan emperyalizmi söz konusu bu kenar-kuşak bölgelerinde hakimiyet kuramaması; bu bölgeleri/ülkeleri Rusya ve Çin’i çevrelemek için yeniden dizayn edememesi, örgütleyememesi durumunda kendine meydan okuyan Çin’e karşı “kurallara dayalı uluslararası düzeni”ni savunamayacaktır, Çin’i geri püskürtüp, “rakip” olmaktan çıkartamayacaktır.

Bu demektir ki, Amerikan emperyalizmi, mevcut hegemon konumunu korumak için daha da saldırgan olacaktır.

Devam edecek