deneme

19 Temmuz 2000 Çarşamba

FİLİSTİN-İSRAİL-BU KAÇINCI GÖRÜŞME!


 
Dünya ve Ortadoğu siyasi konjonktürünün hiç de uygun olmadığı bir dönemde ABD Başkanı B. Clinton’ın inisiyatifi sonucu İsrail-Filistin sorunlarını nihai olarak çözümlemek için yedi günden beri Camp David’de görüşmeler, daha doğrusu pazarlık sürdürülüyor.

B. Clinton’ın günleri sayılı. Bir daha seçilme olanağı olmadığı için gidecek. Bu anlamda da fazla bir siyasi olanağı kalmadı. E. Barak’ın parlamentodaki durumu hiç iç açıcı değil. 52 parlamenter yanında, ama 50’si de karşısında. Sadece Filistin tarafı, görüşmelerin nihai anlaşmayla sonuçlanmasını talep ediyor, Oslo’da başlayan sürecin artık sonuçlandırılması gerektiğini dile getiriyor, verilen sözlerin tutulmasını ve “bağımsız” devletin kurulması önündeki engellerin yıkılmasını talep ediyor.

Filistin-İsrail görüşmeleri, Y. Arafat önderliğinde FKÖ’nün, Filistin’in geleceğini Amerikan emperyalizminin “barış” anlayışına havale etmesinden; anti-emperyalist, anti-siyonist mücadeleden vazgeçmesinden sonra Oslo’da başladı (1994). Amerikan emperyalizmi, Ortadoğu’daki hakimiyetini pekiştirmek ve kapsamlaştırmak için sadece İsrail-Filistin değil, bir bütün olarak İsrail-Arap sorununu çözmeyi amaçlıyor. Amerikan emperyalizminin dilinde barış, Ortadoğu’da diğer emperyalist ülkelerin dışlanması ve kendi hegemonyasının sürekli kılınmasıdır. ABD-Mısır, ABD-Ürdün, ABD-Suriye, kısmen de ABD-Türkiye ve Türkiye-İsrail ilişkileri hep Amerikan emperyalizminin çıkarlarına göre gelişen ve şekillenen ilişkilerdir.

Oslo’dan bu yana ABD’nin patronluğu gözetiminde İsrail ve Filistin arasında çok sayıda görüşme gerçekleştirildi. Her seferinde, bir önceki görüşmede alınan kararların yerine getirilmesi için kararlar alındı. Görüşmelerin, esasa ilişkin sonuçsuz kalması ve yılan hikayesine benzemesi, ABD ve Filistin açısından, dünya ve iç politika bağlamında olumsuzluğun ifadesiydi. Arafat, Otonomi’nin bir an önce bağımsız Filistin devletine dönüşmesi için Filistin halkına söz vermişti. Filistin halkı, Arafat’tan verdiği sözü tutmasını bekliyor. Bu baskı altında ve gerçekleşmemesi durumunda doğacak muhalefetten çekinen Arafat, bir an önce bağımsızlık ilan etmek için çabalıyor. Nitekim, son görüşmeler sonuçsuz kalırsa Filistin devletinin kurulduğunu ilan edeceğini açıkladı.

Amerikan emperyalizmi, İsrail-Filistin görüşmelerinin başarısız kalmasının uluslar arası politikada kendisi açısından olumsuz algılanacağını, “barış” sağlayıcı güç olmadığı şeklinde yorumlanacağını ve İsrail-Filistin ilişkilerinde ve dolayısıyla Ortadoğu’da başka güçlerin, öncelikle de AB’nin devreye gireceğini ve böylece bölgedeki hegemonyasının sarsılacağını görüyor. Esasen bu nedenlerden dolayı Amerikan emperyalizmi, Filistin-İsrail görüşmelerinin her iki tarafı tatmin edici bir şekilde sonuçlanmasından yana.

İsrail de görüşmelerin sonuçlanmasından yana. O da bu saatten sonra Arap dünyasını karşısına almak istemiyor. Niçin istesin ki? Arap ülkelerinin bir kısmıyla “iyi komşuluk” ilişkileri kurmuş. Suriye ile de “barış” görüşmesinden yana. Yani devlet olarak varlığını kabul ettirmiş durumda. FKÖ, İsrail’i devlet olarak tanıyor. İsrail de, Filistin’de Filistinlilerin devlet kurmalarına karşı değil artık. Ama onun bütün sorunu, Filistin devletinin kuruluşunu mümkün olduğunca geciktirmek, birkaç parçadan kurulmuş (zaten daha şimdiden iki parçadan oluşan bir otonomi durumunda), sürekli İsrail'in “hüsnü niyeti”ne bağlı bir devlet olması için ortam hazırlamaktır. İsrail, ‘bana bağımlı Filistin devleti, en iyi devlettir’ anlayışından hareket ediyor. İsrail, iç politika açısından hazır olduğunda böyle bir devletin kurulmasını onaylayacak ve tanıyacaktır. Ama gelişmeler, İsrail’in bu adımı atmaya henüz hazır olmadığını gösteriyor. Kudüs ve başka bölgelerin statüsü üzerine görüşmelerin çetin olması, detayda anlaşamama, işin sadece görünen yönü. Esas olan, hükümetin güçsüzlüğü, bir kısım İsraillinin işgal edilen Filistin topraklarını terk etmek istememesi vb. nedenlerin İsrail iç politikasının seyrini belirliyor olmasıdır.

ABD Başkanı Clinton, giderayak Ortadoğu’nun “barış meleği” olmak sevdasıyla zorladığı bugünkü görüşmelerden istenilen sonucun alınamayacağını görüyor. Ama en azından yeni başkan ve ABD’nin bölgedeki çıkarları bakımından başka güçlerin (örneğin AB’nin) devreye girmesini engelleyen bir ortam hazırladı.

İsrail’de ve Filistin’de, görüşmelerin olumlu ve de olumsuz sonuçlanması için gösteriler yapılıyor. Filistin’de, gerekirse yeniden mücadeleye, intifadaya döneriz sözleri ve eylemler yükseliyor. Buna karşın İsrail’de kamuoyu ikiye bölünmüş durumda; Filistin ile barışı isteyenler ve istemeyenler.

Camp David görüşmeleri, büyük bir ihtimalle, İsrail ve Filistin’deki muhalefeti yatıştırıcı, gelecek için umut verici birtakım vaatler ile sonuçlanacaktır. ABD’nin, İsrail’in ve FKÖ nezdinde Arafat’ın istediği “bağımsız” Filistin devleti Camp David’de kurulmayacak ve ilan edilmeyecektir.