KİTAP
TANITIMI
BÜYÜK ANAVATAN SAVAŞINDA STALİN VE
GENERALLERİ
Mayıs,
2019
ÖNSÖZ
Bu
derlemenin amacı yeni bir Stalin değerlendirmesi değildir. Esasen
iki nedenden dolayı böyle bir derleme yapmak gerekli oldu:
Birincisi, SSCB'nin faşist Almanya’ya karşı savaşında, Sovyet
tanımlamasına göre o “Büyük Anavatan Savaşı”nda
sosyalizmden, devrimden, faşizme karşı mücadeleden bahseden güya
devrimcilerin, “Bolşevik Leninistler”in (nam-ı diğer
troçkistlerin), her türden post-marksistlerin; bu ve başkaca
devrimci olmayan, duruşlarıyla, pratikleriyle karşıdevrimci olan
güçlerin Stalin hazımsızlığını göstermektir. İkincisi de
Alman faşizminin, yok etmek amacıyla giriştiği bu savaşı
sosyalist bir ülkenin nasıl yönettiğidir. Dünya tarihinde ilk
kez yaşanan bu gerçeklikten çıkartılması gereken derslerin
olduğuna inanıyorum.
Atıp
tutmak, ezbere konuşmak kolay... Hele bunu bir de yedi düvelde
sayısız devrimlere katılmış, önderlik etmiş, nice sosyalist
inşalara katkı sunmuş, nice devrimlerin ilerlemesini omuzlamış,
savaş sanatını geliştirmiş havalarında anlatırsanız, sizin
Marks’tan, Engels’ten ve Lenin’den öğreneceğiniz bir şey
yoktur ve bu insanlar için Stalin ve SSCB anlamsızdır.
Tarihin
“yeni” yorumcuları, “dinozorlar” döneminden kalma görüş
ve pratikten uzak durmayı, yok saymayı meslek edinmişler. Onlar
için her şey, ama gerçekten herşey “yeni” olmalıdır! Peki,
bu yeni’yi nerede arıyorlar? Eski’nin içinde, tarihin
çöplüğünde arıyorlar, ve hem de döne döne arıyorlar. Nasıl
arıyorlar? Marksizm-leninizmi, Marksizm ve Leninizm diye
ayrıştırarak. Önce bunu yapıyorlar. Sonra “suyun başına”,
kaynağa inmeliyiz diyorlar ve “Devrimci Marksizmi”
keşfediyorlar. “Devrimci Marksizm”, bizim bildiğimiz; daha
doğrusu Marksist-Leninistlerin bildiği Marksizmden başka bir
“Marksizm”. Aksi taktirde neden Marksizmin önüne bir “Devrimci”
sıfatı eklesinler ki? Sanki, Marksizm en yeni, en devrimci
ideoloji, teori değil. Amaç açık: Amaç, Marks ve Engels’in
geliştirdiği ve temellendirdiği Marksizmden kopmak.
Bunu
kimler yapıyor? E. Bernstein’dan başlayarak bilumum
revizyonistler. Bunların bir de Leninizmden, Marksizm-Leninizmden
bahseden türleri vardır. Bunun klasik örneğini Sovyet modern
revizyonistleri oluşturur.
Sorunumuz
bunlardan ziyade “Devrimci Marksizm” savunucularıdır. Bunları
da en, ama gerçekten en kaba hatlarıyla iki ana kola ayırabiliriz.
Bu kollardan birisini, geçen yüzyılın ‘20’li yıllarında
oluşan ve bugün karşımıza neredeyse sayısız “Post-marksizm”
olarak çıkanlar oluştururken, diğerini de Troçkistler
oluşturmaktadır. Bunların da Troçkizm olarak gelişmesi yine
geçen yüzyılın ‘20’li yıllarında başlamıştır. Tabii,
bunların her birinin kendine göre bir Troçki’si vardır; aksi
taktirde binbir parçaya bölünüp kanlı-bıçaklı olmazlar.
Ancak, hepsini; bu binbir parçayı birleştiren, yekvücut eden üç
gerçeklik vardır:
1)
Sosyalizm düşmanlığı;
2)
Marksizm-Leninizm düşmanlığı;
3)
SSCB düşmanlığı;
4)
SSCB’de sosyalizmin inşası düşmanlığı;
5)
Stalin düşmanlığı ve bu düşmanlıkların götürdüğü yer;
6)
Faşist Almaya ile, Hitler ile SSCB’nin o büyük Anavatan
Savaşında yenilmesi için işbirliği.
Binbir
parçaya bölünmüş Troçkizmi ayakta tutan bu ortaklaştırılmış
düşmanlıklardır.
Gerek
“Post-marksizm”in ve gerekse de Troçkizmin ortak noktası da,
Leninizmin, SSCB’de sosyalizmin ret ve inkarıdır. Dünya
burjuvazisinden, ideologlarının, “Marskologları”nın
karşıdevrimci faaliyetlerinden bahsetmeye hiç gerek yok.
Ama
Stalin söz konusu olduğunda bu üç odağın (“Post-marksizm,
troçkizm ve burjuva ideolojisi (emperyalist burjuvazi) ortak hareket
ettiklerini, aynı görüşleri savunduklarını hem de birbirleriyle
yarışırcasına savunduklarını görüyoruz. Burada
“Post-marksizm” ve dünya burjuvazisinin esin kaynağı bizzat
Troçki’den başkası değildir. Stalin’in gaddarlığından,
cahilliğinden, devrimcileri katlettiğinden, Hitler Almanya’sının
saldırdığında paniklediğinden, yani savaşı yönetemediğinden
tutun da sosyalist olmayan SSCB’ye kadar burjuva karşıdevrimci
propagandanın içeriğini oluşturan ne kadar saçmalıklar varsa,
bunların hepsi,
Lenin’in
deyimiyle Rus devriminin “hergele”si Troçki’den
kaynaklanmaktadır.
Bu
arada “arşivler açılsa” daha neler çıkacak ortaya söyleminin
de bir anlamı kalmamıştır. Birincisi, ulaşmak isteyen arşivlere
ulaşıyor. İkincisi de Rus burjuvazisi, mademki arşivlerde çok
dehşetli belgeler var, onları anti-komünizmini temellendirmek için
neden kullanmak istemesin ki?
Bu
karşıdevrimci furya içinde karşıdevrimi susturmanın en önemli
aracı devrimci mücadeleyi yaşamın her alanında sürdürmektir.
Bu mücadeleyi sürdürmüş olan partilerin tecrübelerinden bugün
yolumuzu aydınlatabilecek dersler çıkartmaktır. Bunlardan birisi
de önderlik sanatıdır. Stalin, o Büyük Anavatan Savaşında
sadece Kızıl Ordu’ya değil, aynı zamanda Sovyet devletine,
Bolşevik Partiye; bütün Sovyet insanına da önderlik etmiştir.
O’nun bunu nasıl gerçekleştirdiği üzerine çok şey
söylenebilir. Ancak, sorunları ele alışı daha da öğreticidir.
Sorunları nasıl ele aldığını, ikna gücünü, önderlik
sanatını, O’nun Büyük Anavatan Savaşı döneminde verdiği
emirlerde ve her gün yaklaşık ilişkide bulunduğu; tartıştığı
20-30 kişilik önder kadro grubuyla ilişkilerinde; özellikle de
generalleriyle ilişkisinde görmekteyiz.
Emir
vermekle, emir vermek arasında fark vardır. Troçki’nin Ekim
Devriminden sonra iç savaş döneminde o dehşetli kibirliliği,
emirlerine yansıyan nesnel gerçekliği tanımama durumu,
emirlerindeki eğiticilikten yoksunluk bilinmiyor değil.
Diğer
taraftan bir de Lenin ve Stalin’in emirlerindeki, direktiflerindeki
yönlendirme, kabul ettirme, izah etme ve sonuç alam gücüne bakın.
Birbirine benzemeyen, ama hiç benzemeyen iki dünya göreceksiniz.
Stalin’in
o Büyük Anavatan Savaşı döneminde Başkomutan olarak verdiği
emirlere, direktiflere, önderlik, eğiticilik, ikna etme, askeri
strateji, aynı zamanda ülkenin diğer bütün sorunlarını ele
alma, tartışma sanatı açısından bakmak gerekir. Bu açıdan
bakmayı kolaylaştırmak için bu derleme yapıldı.
Burada
yer alan yazılar, konuşmalar “Sovyetler Birliği’nin Büyük
Anavatan Savaşı Üzerine” J. Stalin adı altında “Almanya’da
Sovyet Askeri Yönetim Yayınevi” tarafından 1945’te Berlin’de
basılmıştır.
Bu
baskıda yer almayan yazı ve konuşmalarla birlikte aynı adı
taşıyan derleme “Marksizm-Leninizm Kitapları” serisinden 9.
cilt olarak Dietz Verlag Berlin tarafından 1952’de basılmıştır.
Burada,
derlemede yer alan yazı ve konuşmaların tamamının da yer aldığı
Stalin’in eserleri 16 cilt halinde Almanya Komünist
Partisi/Marksist-Leninist’in Merkez Komitesi’nin aldığı bir
karar üzerine Batı Almanya’da 1976’da (Dortmund) Kızıl Şafak
Yayınevi tarafından basılmıştır. KPD/ML’in baskısı, Almanya
Sosyalist Birlik Partisi’nin kararıyla Almanca olarak ‘50’li
yıllarda yayınlanmıştır. Bu da SBKP (B)’in Stalin’in
eserlerinin Rusçasından çevrilmiştir. Stalin’in eserleri cilt
halinde 1946’da basılmaya başlanmıştır.
Generallere
gelince:
II.
Dünya Savaşından sonra Büyük Anatavan Savaşında yer alan ve
Stalin ile yakın mesai içinde olan Sovyet mareşalleri ve
generalleri, geçen yüzyılın ‘60’lı yıllarından itibaren
anılarını yayınlamaya başladılar. Stalin ile ilgili olarak
Sovyet modern revizyonistlerinin, emperyalist burjuvazinin, bunlara
ek olarak Troçkistlerin akıl almaz iftiraları karşısında bu
mareşal ve generaller kayıtsız kalmayarak anılarında Stalin’e
yönelik birtakım densizliklere de cevap vermişler ve böylece kısa
da olsa bir Stalin değerlendirmesi yapmışlar.
Tabii
bu mareşal ve generallerin eksiksiz hepsinin genel ve özelde de
savaş anılarını okuduğumu söyleyemem. Ama okuduklarım, not
aldıklarım da buraya aktardığım ile sınırlı değildir.
Derlemede yer verilenlerin sayısını sınırlı tutmamın nedeni
şudur: Sonuç itibariyle bu mareşal ve generaller, Stalin ile
nadiren yalnız görüşüyorlar; çoğu kez grup olarak toplantı
yapılıyor. Yani birinin yaşadığını, diğeri de yaşıyor.
Dikkat edilirse Stalin hakkında, O’nun önderliği, yetenekleri,
yönetme konularındaki görüşlerin aynılaşması generallerin
anılarında apaçık görülmektedir.
Diğer
taraftan Sovyet mareşal ve generallerinin anılarını yakın
geçmişte okumadım. Hemen hemen hepsini 1975’lerden bu yana
buldukça, elime geçtikçe okudum ve notlar aldım. Bu derlemeden
yer alan çevri(Şukov hariç) yaklaşık 1975-2000 arasında
okunmuştur. Bu derlemede sadece o zaman okunmuş ve not alınmış
(çevri) olanlara yer verildi. Marksist Teoriye Katkıda J. W. Stalin
çalışmamda (Şubat 1977, Varyos Yayınları) generaller ile ilgili
olarak şöyle deniyordu:
“II.
Dünya Savaşı’nda Stalin’i mücadele içinde her yönüyle
tanıyan SSCB’nin o meşhur ve kahraman mareşalleri anılarını
yayınlamaya başlıyorlar. Bu anılarda Stalin savunuluyor, örneğin
kişiye tapmaya göz yummadığı, diktatör olmadığı vs.
vurgulanıyor, ama aynı zamanda onun hatalarından ve bu hataların
nedenlerinden de bahsediliyor”.
Demek
istediğim şudur ki, bu çalışma aslında yarım kalan bir işti.
Çok önceleri bitirilmesi gerekirdi. Ama olmadı. Eski okumanın ve
notların güncellemesi yapılmış oldu.
Mareşal
ve generallerin görüşlerine yer vermemin açık bir nedeni var. O
da şudur:
Önemli
olan, generallerin Stalin’e övgüler düzmeleri veya tamamen
olumsuz bir perspektiften bakarak değerlendirme yapmaları değil.
Sorun bana göre, savaşın o yoğunluğu içinde Stalin’in
devleti, orduyu; savaşı nasıl yönettiğini, en azından burada
savaşı, orduyu nasıl yönettiğini generallerin anlatmalarıdır.
Ne
dediğinden, neyi emrettiğinden ziyade nasıl dediği, nasıl
emrettiği, sorunu nasıl ele aldığı generallerin anlatımında
görülmektedir. Stalin’in generaller ile hangi atmosferde görüş
alışverişinde bulunduğu, durumu, gelişmeleri nasıl yönettiği,
kolektife verdiği önemi generallerin anlatımında görüyoruz.
Bazı
komutanların anılarında Stalin hakkında doğrudan
değerlendirmelerinin ötesinde, komutanlarla tartışmaları da
Stalin’in savaşı nasıl yönettiği, orduyu nasıl örgütlediği
hakkında bilgi vericidir. Bu nedenle komutanlarla bazı
konuşmalarını, tartışmalarını bağlamından koparmadan buraya
aktarmakta yarar gördük.
Komutanlarla
kurduğu ilişki ve komutanların bu ilişkinin nasıl olduğunu
anlatımları, hemen hemen aynı. Bu nedenle ilişkilerin hepsini
buraya aktarmanın biranlamı olmayacağı için birkaç örnek
vermekle yetindim. Aslında bu karşılıklı konuşmalar
toplandığında birkaç yüz sayfalık bir kitap çıkar.
Komutanların
bulabildiğim Stalin değerlendirmelerini aynen aktardım. Tabii şunu
da dikkate almak gerekir: Bazı generallerin açıklamaları
çelişkili. Bunun ötesinde bu generallerin XX. Kongre sonrasında
revizyonist düzen ile bağları da bilinmiyor değil. Anılarında
ve Stalin üzerine açıklamalarında dikkatli oldukları,
revizyonist düzen çerçevesinde kaldıkları tartışma götürmez.
Amaç bunların değerlendirmesini eleştirmek olsaydı, söylenecek
çok şey olurdu. Örneğin Şukov’un açıklamaları. Örneğin
Sovyetler Birliği Mareşali, Rokosovski’nin “Asker Görevi”
(Almanca, 4. baskı 1986, Rusça baskısı 1968) kitabında Stalin’e
ancak birkaç sayfa ayırabilmesi, ister istemez Büyük Anavatan
Savaşında Stalin’in rolünün küçümsenmesine hizmet etmiştir.
Bu
anılarda veya savaşı anlatan anılarda Stalin’e yönelik
eleştiriler de dahil öğrenilmesi gereken, kafamızda şu veya bu
konuya açıklık gerebilecek değerlendirmeler de var
İbrahim
Okçuoğlu
Mayıs,
2019
İçindekiler: