deneme

15 Mayıs 2019 Çarşamba

BÜYÜK ANAVATAN SAVAŞINDA STALİN VE GENERALLERİ


KİTAP TANITIMI

BÜYÜK ANAVATAN SAVAŞINDA STALİN VE GENERALLERİ

                          Mayıs, 2019


ÖNSÖZ
Bu derlemenin amacı yeni bir Stalin değerlendirmesi değildir. Esasen iki nedenden dolayı böyle bir derleme yapmak gerekli oldu: Birincisi, SSCB'nin faşist Almanya’ya karşı savaşında, Sovyet tanımlamasına göre o “Büyük Anavatan Savaşı”nda sosyalizmden, devrimden, faşizme karşı mücadeleden bahseden güya devrimcilerin, “Bolşevik Leninistler”in (nam-ı diğer troçkistlerin), her türden post-marksistlerin; bu ve başkaca devrimci olmayan, duruşlarıyla, pratikleriyle karşıdevrimci olan güçlerin Stalin hazımsızlığını göstermektir. İkincisi de Alman faşizminin, yok etmek amacıyla giriştiği bu savaşı sosyalist bir ülkenin nasıl yönettiğidir. Dünya tarihinde ilk kez yaşanan bu gerçeklikten çıkartılması gereken derslerin olduğuna inanıyorum.
Atıp tutmak, ezbere konuşmak kolay... Hele bunu bir de yedi düvelde sayısız devrimlere katılmış, önderlik etmiş, nice sosyalist inşalara katkı sunmuş, nice devrimlerin ilerlemesini omuzlamış, savaş sanatını geliştirmiş havalarında anlatırsanız, sizin Marks’tan, Engels’ten ve Lenin’den öğreneceğiniz bir şey yoktur ve bu insanlar için Stalin ve SSCB anlamsızdır.
Tarihin “yeni” yorumcuları, “dinozorlar” döneminden kalma görüş ve pratikten uzak durmayı, yok saymayı meslek edinmişler. Onlar için her şey, ama gerçekten herşey “yeni” olmalıdır! Peki, bu yeni’yi nerede arıyorlar? Eski’nin içinde, tarihin çöplüğünde arıyorlar, ve hem de döne döne arıyorlar. Nasıl arıyorlar? Marksizm-leninizmi, Marksizm ve Leninizm diye ayrıştırarak. Önce bunu yapıyorlar. Sonra “suyun başına”, kaynağa inmeliyiz diyorlar ve “Devrimci Marksizmi” keşfediyorlar. “Devrimci Marksizm”, bizim bildiğimiz; daha doğrusu Marksist-Leninistlerin bildiği Marksizmden başka bir “Marksizm”. Aksi taktirde neden Marksizmin önüne bir “Devrimci” sıfatı eklesinler ki? Sanki, Marksizm en yeni, en devrimci ideoloji, teori değil. Amaç açık: Amaç, Marks ve Engels’in geliştirdiği ve temellendirdiği Marksizmden kopmak.
Bunu kimler yapıyor? E. Bernstein’dan başlayarak bilumum revizyonistler. Bunların bir de Leninizmden, Marksizm-Leninizmden bahseden türleri vardır. Bunun klasik örneğini Sovyet modern revizyonistleri oluşturur.
Sorunumuz bunlardan ziyade “Devrimci Marksizm” savunucularıdır. Bunları da en, ama gerçekten en kaba hatlarıyla iki ana kola ayırabiliriz. Bu kollardan birisini, geçen yüzyılın ‘20’li yıllarında oluşan ve bugün karşımıza neredeyse sayısız “Post-marksizm” olarak çıkanlar oluştururken, diğerini de Troçkistler oluşturmaktadır. Bunların da Troçkizm olarak gelişmesi yine geçen yüzyılın ‘20’li yıllarında başlamıştır. Tabii, bunların her birinin kendine göre bir Troçki’si vardır; aksi taktirde binbir parçaya bölünüp kanlı-bıçaklı olmazlar. Ancak, hepsini; bu binbir parçayı birleştiren, yekvücut eden üç gerçeklik vardır:
1) Sosyalizm düşmanlığı;
2) Marksizm-Leninizm düşmanlığı;
3) SSCB düşmanlığı;
4) SSCB’de sosyalizmin inşası düşmanlığı;
5) Stalin düşmanlığı ve bu düşmanlıkların götürdüğü yer;
6) Faşist Almaya ile, Hitler ile SSCB’nin o büyük Anavatan Savaşında yenilmesi için işbirliği.
Binbir parçaya bölünmüş Troçkizmi ayakta tutan bu ortaklaştırılmış düşmanlıklardır.
Gerek “Post-marksizm”in ve gerekse de Troçkizmin ortak noktası da, Leninizmin, SSCB’de sosyalizmin ret ve inkarıdır. Dünya burjuvazisinden, ideologlarının, “Marskologları”nın karşıdevrimci faaliyetlerinden bahsetmeye hiç gerek yok.
Ama Stalin söz konusu olduğunda bu üç odağın (“Post-marksizm, troçkizm ve burjuva ideolojisi (emperyalist burjuvazi) ortak hareket ettiklerini, aynı görüşleri savunduklarını hem de birbirleriyle yarışırcasına savunduklarını görüyoruz. Burada “Post-marksizm” ve dünya burjuvazisinin esin kaynağı bizzat Troçki’den başkası değildir. Stalin’in gaddarlığından, cahilliğinden, devrimcileri katlettiğinden, Hitler Almanya’sının saldırdığında paniklediğinden, yani savaşı yönetemediğinden tutun da sosyalist olmayan SSCB’ye kadar burjuva karşıdevrimci propagandanın içeriğini oluşturan ne kadar saçmalıklar varsa, bunların hepsi,
Lenin’in deyimiyle Rus devriminin “hergele”si Troçki’den kaynaklanmaktadır.
Bu arada “arşivler açılsa” daha neler çıkacak ortaya söyleminin de bir anlamı kalmamıştır. Birincisi, ulaşmak isteyen arşivlere ulaşıyor. İkincisi de Rus burjuvazisi, mademki arşivlerde çok dehşetli belgeler var, onları anti-komünizmini temellendirmek için neden kullanmak istemesin ki?
Bu karşıdevrimci furya içinde karşıdevrimi susturmanın en önemli aracı devrimci mücadeleyi yaşamın her alanında sürdürmektir. Bu mücadeleyi sürdürmüş olan partilerin tecrübelerinden bugün yolumuzu aydınlatabilecek dersler çıkartmaktır. Bunlardan birisi de önderlik sanatıdır. Stalin, o Büyük Anavatan Savaşında sadece Kızıl Ordu’ya değil, aynı zamanda Sovyet devletine, Bolşevik Partiye; bütün Sovyet insanına da önderlik etmiştir. O’nun bunu nasıl gerçekleştirdiği üzerine çok şey söylenebilir. Ancak, sorunları ele alışı daha da öğreticidir. Sorunları nasıl ele aldığını, ikna gücünü, önderlik sanatını, O’nun Büyük Anavatan Savaşı döneminde verdiği emirlerde ve her gün yaklaşık ilişkide bulunduğu; tartıştığı 20-30 kişilik önder kadro grubuyla ilişkilerinde; özellikle de generalleriyle ilişkisinde görmekteyiz.
Emir vermekle, emir vermek arasında fark vardır. Troçki’nin Ekim Devriminden sonra iç savaş döneminde o dehşetli kibirliliği, emirlerine yansıyan nesnel gerçekliği tanımama durumu, emirlerindeki eğiticilikten yoksunluk bilinmiyor değil.
Diğer taraftan bir de Lenin ve Stalin’in emirlerindeki, direktiflerindeki yönlendirme, kabul ettirme, izah etme ve sonuç alam gücüne bakın. Birbirine benzemeyen, ama hiç benzemeyen iki dünya göreceksiniz.
Stalin’in o Büyük Anavatan Savaşı döneminde Başkomutan olarak verdiği emirlere, direktiflere, önderlik, eğiticilik, ikna etme, askeri strateji, aynı zamanda ülkenin diğer bütün sorunlarını ele alma, tartışma sanatı açısından bakmak gerekir. Bu açıdan bakmayı kolaylaştırmak için bu derleme yapıldı.
Burada yer alan yazılar, konuşmalar “Sovyetler Birliği’nin Büyük Anavatan Savaşı Üzerine” J. Stalin adı altında “Almanya’da Sovyet Askeri Yönetim Yayınevi” tarafından 1945’te Berlin’de basılmıştır.
Bu baskıda yer almayan yazı ve konuşmalarla birlikte aynı adı taşıyan derleme “Marksizm-Leninizm Kitapları” serisinden 9. cilt olarak Dietz Verlag Berlin tarafından 1952’de basılmıştır.
Burada, derlemede yer alan yazı ve konuşmaların tamamının da yer aldığı Stalin’in eserleri 16 cilt halinde Almanya Komünist Partisi/Marksist-Leninist’in Merkez Komitesi’nin aldığı bir karar üzerine Batı Almanya’da 1976’da (Dortmund) Kızıl Şafak Yayınevi tarafından basılmıştır. KPD/ML’in baskısı, Almanya Sosyalist Birlik Partisi’nin kararıyla Almanca olarak ‘50’li yıllarda yayınlanmıştır. Bu da SBKP (B)’in Stalin’in eserlerinin Rusçasından çevrilmiştir. Stalin’in eserleri cilt halinde 1946’da basılmaya başlanmıştır.
Generallere gelince:
II. Dünya Savaşından sonra Büyük Anatavan Savaşında yer alan ve Stalin ile yakın mesai içinde olan Sovyet mareşalleri ve generalleri, geçen yüzyılın ‘60’lı yıllarından itibaren anılarını yayınlamaya başladılar. Stalin ile ilgili olarak Sovyet modern revizyonistlerinin, emperyalist burjuvazinin, bunlara ek olarak Troçkistlerin akıl almaz iftiraları karşısında bu mareşal ve generaller kayıtsız kalmayarak anılarında Stalin’e yönelik birtakım densizliklere de cevap vermişler ve böylece kısa da olsa bir Stalin değerlendirmesi yapmışlar.
Tabii bu mareşal ve generallerin eksiksiz hepsinin genel ve özelde de savaş anılarını okuduğumu söyleyemem. Ama okuduklarım, not aldıklarım da buraya aktardığım ile sınırlı değildir. Derlemede yer verilenlerin sayısını sınırlı tutmamın nedeni şudur: Sonuç itibariyle bu mareşal ve generaller, Stalin ile nadiren yalnız görüşüyorlar; çoğu kez grup olarak toplantı yapılıyor. Yani birinin yaşadığını, diğeri de yaşıyor. Dikkat edilirse Stalin hakkında, O’nun önderliği, yetenekleri, yönetme konularındaki görüşlerin aynılaşması generallerin anılarında apaçık görülmektedir.
Diğer taraftan Sovyet mareşal ve generallerinin anılarını yakın geçmişte okumadım. Hemen hemen hepsini 1975’lerden bu yana buldukça, elime geçtikçe okudum ve notlar aldım. Bu derlemeden yer alan çevri(Şukov hariç) yaklaşık 1975-2000 arasında okunmuştur. Bu derlemede sadece o zaman okunmuş ve not alınmış (çevri) olanlara yer verildi. Marksist Teoriye Katkıda J. W. Stalin çalışmamda (Şubat 1977, Varyos Yayınları) generaller ile ilgili olarak şöyle deniyordu:
II. Dünya Savaşı’nda Stalin’i mücadele içinde her yönüyle tanıyan SSCB’nin o meşhur ve kahraman mareşalleri anılarını yayınlamaya başlıyorlar. Bu anılarda Stalin savunuluyor, örneğin kişiye tapmaya göz yummadığı, diktatör olmadığı vs. vurgulanıyor, ama aynı zamanda onun hatalarından ve bu hataların nedenlerinden de bahsediliyor”.
Demek istediğim şudur ki, bu çalışma aslında yarım kalan bir işti. Çok önceleri bitirilmesi gerekirdi. Ama olmadı. Eski okumanın ve notların güncellemesi yapılmış oldu.
Mareşal ve generallerin görüşlerine yer vermemin açık bir nedeni var. O da şudur:
Önemli olan, generallerin Stalin’e övgüler düzmeleri veya tamamen olumsuz bir perspektiften bakarak değerlendirme yapmaları değil. Sorun bana göre, savaşın o yoğunluğu içinde Stalin’in devleti, orduyu; savaşı nasıl yönettiğini, en azından burada savaşı, orduyu nasıl yönettiğini generallerin anlatmalarıdır.
Ne dediğinden, neyi emrettiğinden ziyade nasıl dediği, nasıl emrettiği, sorunu nasıl ele aldığı generallerin anlatımında görülmektedir. Stalin’in generaller ile hangi atmosferde görüş alışverişinde bulunduğu, durumu, gelişmeleri nasıl yönettiği, kolektife verdiği önemi generallerin anlatımında görüyoruz.
Bazı komutanların anılarında Stalin hakkında doğrudan değerlendirmelerinin ötesinde, komutanlarla tartışmaları da Stalin’in savaşı nasıl yönettiği, orduyu nasıl örgütlediği hakkında bilgi vericidir. Bu nedenle komutanlarla bazı konuşmalarını, tartışmalarını bağlamından koparmadan buraya aktarmakta yarar gördük.
Komutanlarla kurduğu ilişki ve komutanların bu ilişkinin nasıl olduğunu anlatımları, hemen hemen aynı. Bu nedenle ilişkilerin hepsini buraya aktarmanın biranlamı olmayacağı için birkaç örnek vermekle yetindim. Aslında bu karşılıklı konuşmalar toplandığında birkaç yüz sayfalık bir kitap çıkar.
Komutanların bulabildiğim Stalin değerlendirmelerini aynen aktardım. Tabii şunu da dikkate almak gerekir: Bazı generallerin açıklamaları çelişkili. Bunun ötesinde bu generallerin XX. Kongre sonrasında revizyonist düzen ile bağları da bilinmiyor değil. Anılarında ve Stalin üzerine açıklamalarında dikkatli oldukları, revizyonist düzen çerçevesinde kaldıkları tartışma götürmez. Amaç bunların değerlendirmesini eleştirmek olsaydı, söylenecek çok şey olurdu. Örneğin Şukov’un açıklamaları. Örneğin Sovyetler Birliği Mareşali, Rokosovski’nin “Asker Görevi” (Almanca, 4. baskı 1986, Rusça baskısı 1968) kitabında Stalin’e ancak birkaç sayfa ayırabilmesi, ister istemez Büyük Anavatan Savaşında Stalin’in rolünün küçümsenmesine hizmet etmiştir.
Bu anılarda veya savaşı anlatan anılarda Stalin’e yönelik eleştiriler de dahil öğrenilmesi gereken, kafamızda şu veya bu konuya açıklık gerebilecek değerlendirmeler de var
İbrahim Okçuoğlu
Mayıs, 2019

İçindekiler: