deneme

1 Kasım 1996 Cuma

EKİM DEVRİMİ'NDEN XIX. PARTİ KONGRESİ‘NE SOVYETLER BİRLİĞİ‘NDE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI


EKİM DEVRİMİ'NDEN XIX. PARTİ KONGRESİ‘NE SOVYETLER BİRLİĞİ‘NDE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI
"Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi'nin Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin 20. Yıldönümü İçin Çağrısı"

Komünist Enternasyonal'in Yürütme Komitesi, büyük sosyalist Ekim Devrimi'nin 20. yıldönümü vesilesiyle bütün dünya proleterlerine, emekçilerine ve halklarına yönelik bir çağrı yayınlar. Bu çağrıyı "Ekim Devrimi'nden XIX. Parti Kongresi'ne SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları" yazı dizisine giriş olarak buraya aktarıyoruz. (Çeviri biraz kısaltılmıştır)


"Proleterler, emekçiler, bütün dünya halkları!
Büyük sosyalist Ekim Devrimi'nden bu yana 20 sene geçti. 20 sene önce Lenin ve Stalin'in partisi önderliğinde Rusya'nın işçileri ve köylüleri kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerinin hakimiyetini yıktılar ve proletarya diktatörlüğünü, işçilerin ve köylülerin Sovyetleri hakimiyetini kurdular. 20 senelik Sovyet iktidarı ve sosyalist inşa, sadece SB'nin emekçilerinin eşsiz bir zaferi değil, bilakis bütün dünya işçilerinin, bütün dünya halklarının da muazzam bir zaferidir.
Sosyalist devrimin daha ilk gününde yeminli düşmanlar bölük bölük Sovyet ülkesinin üstüne çullandılar. Sosyalist devrimciler, Menşevikler ve beyaz gardist (karşıdevrimci-çn) güruhun desteğiyle çar generalleri, enternasyonal müdahaleciler güneyden, doğudan, kuzeyden ve batıdan Sovyet ülkesine karşı savaşa giriştiler. İşçiler ve köylüler kendi devrimlerini, ülkelerini, bağımsızlıklarını kahramanca savundular. Ölümsüz Lenin'in yönetiminde onun yoldaşı ve değerli arkadaşı Stalin bütün cephelerde iç ve enternasyonal karşıdevrime karşı muzaffer direnişi örgütledi. Ölçüsüz yokluklar ve fedakarlık altında enternasyonal proletarya tarafından desteklenen Sovyet ülkesinin işçileri ve köylüleri, karşıdevrimci generalleri ve müdahalecileri tamamen yerle bir ettiler. Bir elde silah, diğerinde mala, işte sosyalizmi böyle inşa ettiler.
Sovyetler Birliği'nde kapitalizmin yeniden inşası için çaba harcayan halkın bütün düşmanlarına karşı, yorulma tanımaz mücadelede, sabotajcılara, zarar vericilere, kulaklara, troçkist-buharinist casuslara ve hainlere karşı mücadelede Bolşeviklerin partisi, sosyalist inşa cephesinde yeni zaferler kazandı. Stalin'in bilge önderliğinde Sovyetler Birliği, kendini oldukça fakir, geri bir tarım ülkesinden ilerlemiş bir sanayi ülkesine dönüştürdü. Bu ülke, sanayi üretimiyle Avrupa'da ilk sırayı ve bütün dünyada da ikinci sırayı aldı. Büyük Stalin, bütün zorlukları ve tehlikeleri aşarak, Sovyet ülkesini ve halklarını, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin nihai ve geriye dönüşümsüz zaferine götürdü.
Bütün ülkelerin işçileri, şimdi sosyalizm yaşamın (bütün) bolluğuyla gözlerinizin önündedir! Yaşayan sosyalizm; bu, insanın insan tarafından sömürüsünün yok edilmesi demektir. Yaşayan sosyalizm; bu, işsizliğin ve sefaletin yok edilmesi, emekçi kitlelerin maddi ve kültürel yaşam standartlarının durmaksızın yükseltilmesi, işgünün devamlı kısaltılması, en geniş sosyal sigorta demektir. Yaşayan sosyalizm; bu, her Sovyetler Birliği vatandaşına garanti edilen iş hakkı, dinlenme hakkı, eğitim hakkı demektir.
Bütün dünyanın halkları, bugün muzaffer sosyalizmin bu ülkesi, yeni şehirlerinin devasa fabrikalarının, toprağın derinlerinden çıkartılan yeraltı zenginliklerinin, rekor rekoltenin ihtişamıyla gözlerimizin önünde duruyor. O, çalışma coşkusunun kahramanlığının, harika Stohanov hareketinin, kültürünün, gençliğinin pırıltısıyla önümüzde duruyor… O, büyük sosyalist Ekim Devrimi'nin kazanımlarının ve dünya barışının bekçisi olan yenilmez kızılordunun tankında önümüzde duruyor.
Köyün milyonlarca emekçileri, bugün, sosyalizmin ülkesi, köylülüğü karanlık yoksulluktan kolektif ekonominin mutlu kültür dolu yaşamına yükselten tarımın kolektifleştirilmesiyle pekişen işçilerin ve köylülerin tahrip edilemez ittifakının cisimleşmesi olarak önümüzde duruyor.
Sömürge ülkelerin halkları, bugün sosyalizmin ülkesi Sovyetler Birliği halkları dost ortak yaşamları ve kardeş birliğiyle, iktisadi güçlerinin ve kültürel yaratıcılıklarının bütün verimiyle önümüzde duruyor.
Sosyalizmin ülkesi her gün, büyük Stalinist Anayasa'da tespit edilmiş açılıp-serpilmiş sosyalist demokrasisiyle bütün dünya önünde duruyor. Bu anayasa, bütün ülkelerin halkları için bir mücadele programıdır; "Faşizme karşı, sosyalizm ve demokrasi yenilemez diyen bir dava eylemidir" (Stalin). Sosyalizmin ülkesinin seçim kampanyasında bütün halkların coşkusu, Sovyetler Birliği halklarının Sovyet hükümetiyle çözülmez bağını, sosyalist sistemin sarsılmazlığını ve sağlamlığını gösteriyor.
Ve yerkürede devamlı yeni milyonlarca insan, bakışlarını sosyalizme çeviriyorlar. Onlar, Sovyetler Birliği işçi ve köylülerinin, devrimci düşüncenin ve fiilen Lenin ve Stalin gibi devleri tarafından yönetilen Bolşeviklerin partisi önderlik ettiği için muzaffer olduklarını görüyorlar. Bu parti, Ekim 1917'de işçileri ve köylüleri muzaffer ayaklanmaya götürdü. O, köylülüğü kendine çeken işçi sınıfını kendi etrafında toplamıştı. Sovyetler Birliği emekçileri muzaffer oldular. Çünkü işçi sınıfı proletarya diktatörlüğünü kurmuştu. Çünkü o, bu diktatörlükle karşıdevrimci sınıfların direncini bastırmıştı, Sovyet ülkesinin savunma gücünü güçlendirmişti, sosyalizmin inşasını muzafferce sonuçlandırmıştı.
Ama Avrupa'nın diğer ülkelerinin emekçileri Bolşeviklerin 1917'de işçileri ve köylüleri yönelttikleri zaferin aynı yolunda gidemezler miydi? İşçiler, emperyalist savaşın son günlerini hatırlayınız. Emekçi halkın milyonları (milyonlarca emekçi -çn) silahlanmış durumdaydılar. Devrimci hareketin dalgası kapitalist ülkeleri basmıştı. Almanya, Avusturya-Macaristan devrim tarafından sarılmıştı. Ama o zaman proletaryanın kitle örgütleri üzerinde belirleyici nüfuza sahip olan sosyal demokrasinin gerici önderleri, işçileri yenilginin yoluna yönelttiler. Onlar, devrimci hareketin kapsamından korkan burjuvaziye, bu hareketi geçici reformlarla frenleyerek yardıma koştular. Bu önderler, burjuvaziyle birlikte Avrupa'da proleter devrimi boğdular. Onlar, burjuvazi ile, işçi sınıfının çıkarlarına ters düşen koalisyon politikası icra ettiler. Bu politika ile işçi hareketini böldüler, proletaryayı ve onun köylülük ve şehirlerin küçük halkı (küçük burjuvazi kastediliyor -çn) üzerindeki etki gücünü zayıflattılar. Onlar, faşizme güçlerini cezasız (engelsiz –çn) örgütlemek için müsaade ettiler. Onlar, kitleleri faşizm karşısında geri çekilmeye sevk ettiler. Onlar, nihayet, faşizm karşısında teslim oldular.
Bugün işçiler, gerici sosyal demokrat önderlerin politikasının kendilerini hangi uçuruma götürdüğünü görüyorlar. Bazı kapitalist ülkelerde faşist diktatörlük kuruldu. Oluk oluk işçi kanı akıyor. Alçak faşist çeteler, halk kitleleriyle alay ediyorlar. Faşizm, işçileri köleleştiriyor… Ama parlamenter sistemin hala var olduğu yerlerde de burjuvazi, gücü yettiği oranda… faşizmin, halk kitlelerine karşı saldırısını örgütlemeye çalışıyor. Emperyalist savaştan 20 sene sonra, insanlık, yeniden daha korkunç bir dünya boğazlaşmasıyla (katliamıyla –çn) karşı karşıya. Burjuva-demokratik devletlerin teslimiyetçiliğinden yararlanarak faşist caniler, insanlığın dörtte birini daha şimdiden savaşa soktular.
Sadece Sovyetler Birliği, dünya proletaryasına ve bütün emekçi insanlığa bu cehennemden çıkış yolunu gösteren bir fener kulesi gibi yükseliyor ve Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin yıldızı ne kadar çok pırıl pırıl parlarsa, hakim sınıflar, Sovyet ülkesine karşı, işçi hareketine ve kendi halklarının her özgürlük çabasına karşı o denli fena kuduruyorlar. (ve) bütün dünya emekçileri Soveyteler Birliği etrafında o denli sıkı birleşiyorlar. Sovyetler Birliği'nin sosyalizmi, alevlenen coşkunluğuyla kapitalist ülkelerin halk kitlelerini tutuşturuyor. O, onların mücadeleye hazır oluşluklarını artırıyor. O, onları zafer güveniyle dolduruyor…
Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin zaferi, kapitalist ülkelerdeki milyonlarca köylüye ve şehir emekçilerine… kurtuluşlarının yolunun sadece, işçi sınıfı ile ittifaktan geçtiğini gösteriyor…" ("Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi'nin Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin 20. Yıldönümü İçin Çağrısı", Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 11-12, 15 Aralık 1937, S. 1035-1037, Almanca).


EKİM DEVRİMİ'NDEN XIX. PARTİ KONGRESİ'NE SB'DE
SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI - I


Bu sayımızdan itibaren SB'de sosyalizmin inşasını çeşitli açılardan ele alan bir makale dizisini yayımlayacağız. Bu yıl, Ekim Devrimi'nin 79. yıldönümü. Bu yıl aynı zaman da, 5-14 Ekim 1952'de gerçekleştirilen SBKP(B)'nin 19. Parti Kongresi'nin de 44. yıldönümü. Ekim 1917'de Rus proletaryası, müttefikleriyle birlikte burjuvaziyi siyasi iktidardan uzaklaştırdı ve dünyanın altıda birini kapitalist/emperyalist ekonomiden kopartarak, kendi diktatörlüğünü, proletarya diktatörlüğünü kurarak sosyalist inşanın yolunu açtı. Bu anlamda Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, tarihi sürecin çok şanlı, kısa bir anıydı ve sosyalist inşanın "olmazsa olmaz" ön koşuluydu. Bu makale dizimizde, açılan yolda nasıl yüründüğünü; sosyalizmin nasıl inşa edildiğini, hangi sorunlarla karşılaşıldığını ve bunların üstesinden nasıl gelindiğini; sosyalizmin inşa ediliyor oluşunun veya inşa edilmişliğinin kıstaslarının neler olduğunu ele alarak, 1917'den itibaren başlayan bu süreci 1952'ye, 19. Parti Kongresi'ne kadar getireceğiz ve son olarak da bu kongrenin hem SB hem de dünya proletaryası açısından tarihi anlamını analiz edeceğiz.
Neden böyle bir yazı dizisi ve neden bugün diye sorulabilir. Söyleyelim:Türkiye'de, komünistler tarafından SB'de sosyalizmin inşa süreci; 1917'den 19. Parti Kongresi'ne kadar olan süreç belirleyici öneme haiz yönleriyle belli bir bütünsellik içinde ele alınmamıştır. Ele alındığı kadarıyla da çok genel ve yetersiz kalmıştır. Biz bu soyutluğu oldukça somutlaştıracağız, adeta "elle tutulur, gözle görülür" hale getireceğiz.
Neden bugün? Bu süreç üzerine her zaman yazılır. Bu süreç her zaman, her gün aktüeldir. Öyleki bu süreç, bütün dünya komünistleri için bitmez-tükenmez bir kaynaktır, her seferinde belli bir yönünden dersler çıkartılacak bir tecrübe; ilk tecrübe denizidir. Biz bu tecrübe denizinden önemli gördüğümüz bazı noktaları, Ekim Devrimi'nin ve 19. Parti Kongresi'nin aynı döneme rastlayan yıldönümlerinin anlamını ele alarak bilince çıkartmaya çalışacağız.
Bu açıdan bakılınca, marksist leninist komünistler için, gecikmiş bir görevin yerine getirilmesidir. Diğer yandan, revizyonist sistemin toptan çöküşü ile emperyalizm, sosyalizme karşı ideolojik saldırı kampanyası daha bir yoğunlaştı. Bu toz duman ortamında bir zamanlar, Rusya'da sosyalizmin inşa edildiği ve yaşadığı gerçeği, neredeyse unutturulmaya çalışıldı. Ki, bu atmosfer hala kırılmış da değildir. Rusya işçi sınıfının ve Sovyet insanının, paha biçilmez tarihsel başarılarının ve tabii zorluk ve sorunlarının altını bir kez daha çizmek gerekiyor. Revizyonizmin hakimiyetinden bu yana yaşanan değişimi bilimsel olarak açıklamak ve her türden burjuva çarpıtmayla hesaplaşmak için de, bu işi yapmamız gerekiyor.
Baş tarafa koyduğumuz çağrıda, bu yazı dizisinde ele alacağımız hemen hemen bütün önemli noktalar kısa ve sade olarak ifade ediliyor ve devrim yapmaya gerçekten niyetli olan herkes için hala öğretici yönleri var.
Ekim Devrimi ve SB'de sosyalizmin inşa süreci, o zamana kadar devrim ve sosyalizm üzerine yapılan teorik tespitlerin pratikte sınanmasıydı. Teorinin pratiğe dökülmesi ve bu pratikten yeni teorik sonuçların çıkartılmasıydı. Ama bu basit gerçeğe rağmen, burjuvaziyi ve Marksizm-leninizmin açık düşmanlarını bir kenara bırakırsak, SB'de sosyalizmin inşa sorunları, eleştirisel yaklaşım adı altında siyasi yön değiştirmenin, kişinin içine düştüğü siyasi çıkmazının kılıfı oluyor ve böylesi "eleştirisel" yaklaşımlar, sonuç itibariyle antimarksizm olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki, insanlar, SB'de sosyalizmin inşa sorunlarını, sanki birkaç defa devrim yapmış, bir kaç ülkede sosyalizm inşa etmiş bir havada "eleştirisel" olarak ele alıyorlar. Nedendir bilmiyoruz, ama soruna böylesi "eleştirisel" açıdan yaklaşan hiçbir insan veya da örgüt, marksist-leninist konumda kalamıyor. Nedendir bilmiyoruz ama, böylesi "eleştirisel" yaklaşımlar SB'de sosyalizmin inşasını redde, ona saldırıya ve tabii ki Stalin'i de Marksizm-leninizmin defterinden silmeye götürüyor. Şüphesiz, bu işler birden bire değil, adım adım oluyor.
Dizideki yazıları, önemlerine göre değil, tarihi süreç içinde ortaya çıktıkları zamana göre sıralıyoruz.

Kapitalizmde Eşit olmayan Gelişme Yasası ve Tek Ülkede Sosyalizmin Zaferi Sorunu

Lenin'in devrim anlayışının ilk dönemlerinde (1905) sosyalist devrimin tek ülkede zaferi sorunu henüz gündemde değildi. Lenin, ancak seneler sonrası, emperyalizmi tahlil ettiği dönemde, tek ülkede sosyalizmin zaferi sorununu ele almıştır. Lenin, emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi yasasının, bu eşitsizliğin kaçınılmaz kıldığı emperyalist savaşlar sonunda, şu veya bu gücün zayıflamasının ve diğerlerinin güçlenmesinin doğrudan sonucu olarak, sosyalizmin zaferinin tek ülkede mümkün olacağı, aynı anda bütün ülkelerde veya Marks ve Engels'in kabul ettikleri gibi gelişmiş birkaç ülkede mümkün olamayacağı görüşüne vardı.
Lenin, sosyalizmin tek ülkede zaferi sorununu ilk defa 1915 yılında, kaleme aldığı "Avrupa Birleşik Devletleri Şiarı Üzerine" makalesinde ele alır. O, orada konuyla ilgili olarak şöyle yazıyordu:
"Ekonomik ve siyasi gelişmenin eşitsizliği kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Buradan, sosyalizmin zaferinin önce az sayıda kapitalist ülkede veya hatta tek başına bir ülkede mümkün olacağı sonucu çıkar." (Lenin, C. 21, s. 345, Alm.)
Lenin'in vardığı bu anlayış, Marks ve Engels dönemindeki anlayıştan oldukça farklıydı. O dönemde sosyalist devrimin, bütün gelişmiş ülkelerde aynı dönemde gerçekleşeceği anlayışı hakimdi. F. Engels bu anlayışı, "Komünizmin Temel İlkeleri" yazısında şöyle açıklar:
"Komünist devrim… sadece ulusal değil, bütün medeni ülkelerde, yani en azından İngiltere, Amerika, Fransa ve Almanya'da aynı anda gerçekleşen bir devrim olacaktır." (C. 4, s. 374)
Emperyalist çağda, kapitalizmin eşit olmayan gelişme yasasının bir sonucu olarak bu anlayışın geçerliliği kalmamıştı; ülkelerin gelişmesinde, sosyalist devrimin koşullarının olgunlaşmasında şu veya bu şekilde eşitlik değil, eşitsizlik esas olmuştu.
Emperyalizm gerçeğinden hareketle Stalin, "Leninizmin Sorunları"nda konuya şöyle yaklaşıyordu.
"Önceleri tek ülkede devrimin zaferi mümkün görülmüyordu. Çünkü burjuvazi üzerine zafer için bütün ülkelerin veya en azından bu ülkelerin çoğunluğunun proleterlerinin ortak bir eylemi gerekli görülüyordu. Şimdi bu anlayış artık gerçeğe tekabül etmemektedir. Şimdi böyle bir zaferin mümkün olduğundan hareket edilmelidir. Çünkü emperyalizm koşullarında çeşitli kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşit olmayan ve sıçramalı karakteri, emperyalizm koşullarında kaçınılmaz olarak savaşlara yol açan korkunç çelişkilerin gelişmesi, dünyanın bütün ülkelerinde devrimci hareketin büyümesi bütün bunlar, tek tek ülkelerde proletaryanın zaferini sadece mümkün değil, bilakis zorunlu kılıyor." (Stalin, C. 6, s. 94).
Büyük sosyalist Ekim Devrimi'yle tek ülkede sosyalizmin zaferi anlayışı doğrulandı. Tabii, önce siyasi iktidarın ele geçirilmesi olarak; Rus proletaryası siyasi iktidara gelmiş, kendi iktidarını kurmuştu. Onun, ülke içi müttefiklerinden ve uluslararası planda da dünya proletaryasından ve ezilenlerinden başka dayanacağı bir güç yoktu. O, her şeyi kendi gücüne dayanarak gerçekleştirmek zorundaydı ve gerçekleştirmek zorunda olduğu da, sosyalizmin inşasıydı. Esas itibariyle bu; sosyalizmin inşası, devrimi gerçekleştirmekten de zor bir görevdi. Aşağıda ayrıca ele alağımız gibi, mevcut güçlükler yetmiyormuş gibi, troçkistler ve başkaları, sosyalizmin tek ülkede inşa edilemeyeceğini öne sürerek mücadeleyi saptırmaya, sosyalist inşa adımlarına darbeler vurmaya başladılar.
İç savaşın bitiminden sonra Bolşevikler, "Yeni Ekonomik Politika"ya geçtiler. Bu dönemde, sosyalizmin inşa hazırlıklarının tamamlanması amaçlanıyordu; bu dönem işçi sınıfı ve köylü kitleleri arasında ekonomik bir ittifaktı, ekonominin yeniden kurulmasını hedefliyordu.
Taktik açıdan geri bir adımı da içeren NEP döneminde sosyalizme ekonomik geçişin bir dizi teorik sorunları ortaya çıktı. Bunlar, çözümü bulunmadan ilerlemenin mümkün olamayacağını ortaya koyan sorunlardı. Lenin ve Stalin önderliğinde Bolşevikler, gündeme gelen teorik sorunları çözümlediler.
NEP, 1925 yılına kadar ekonominin yeniden inşa edilmesini öngörüyordu. Nitekim 1925'e gelindiğinde ülkede sanayi üretimi 1913'teki seviyesine yaklaşmıştı.
Bu dönemde, yıkılmış ekonominin yeniden inşası gündemde olduğu için, sosyalizmin tek ülkede zaferi sorunu pek ön planda olan, güncel olan bir sorun değildi. Ama yeniden inşa döneminin sonuna doğru tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunu, ertelenemez bir sorun olarak gündeme geldi. Bu dönemde Bolşeviklerin beklentileri, kapitalist ülkelerde devrimlerin gerçekleşmesi de boşa çıktı. Kısaca; SB'de sosyalizm ya inşa edilecekti ya da yok olunacaktı. Bunun ortasında üçüncü bir yol yoktu.
Aşağıda ele alacağımız gibi bu konuda, parti içinde oldukça şiddetli teorik mücadeleler verildi. Bu mücadelelerde Stalin, sorunun iki yanına işaret ediyor ve ön plana çıkartıyordu:

a)İç gelişme açısından sosyalizmin tek ülkede zaferi
Burada söz konusu olan, ülke içi sınıf düşmanı sorunuydu. Bu konuda Stalin şöyle diyordu:
"Tek bir ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olması ne anlama gelir?
Bu ülkemizin iç güçleri ile, proletarya ile köylülük arasındaki çelişkileri aşmamızın mümkün olduğu anlamına gelir; (bu), proletaryanın iktidarı ele geçirebileceği ve bu iktidarı, diğer ülkelerin proleterlerinin sempatilerine ve desteğine dayanarak –diğer ülkelerde proleter devrimin daha önceki zaferi olmaksızın– ülkemizde tamamlanmış sosyalist toplumu kurmak için kullanabileceğinin mümkün olduğu anlamına gelir.
Bu olanak olmaksızın sosyalizmin inşası, perspektifsiz bir inşadır, sosyalizmin inşa edildiğine inancın olmadığı bir inşadır. Sosyalizm, onun inşasının mümkün olduğuna inanmadan, ülkemizin teknik geriliğinin tamamlanmış sosyalist toplumun kurulması için aşılır bir engel olduğuna inanmadan inşa edilemez. Bu olanağa hayır demek, sosyalizmin inşa davasına inançsızlıktır, Leninizmden dönmek demektir." (Stalin, C. 8, s. 58/59)

b-Dış gelişme açısından sosyalizmin tek ülkede zaferi
Stalin bu konuda da şöyle diyor:
"Başka ülkelerde devrimin zaferi olmaksızın tek ülkede sosyalizmin tam, nihai zaferinin mümkün olmaması ne anlama gelir?
Bu; şayet devrim, en azından bir dizi ülkede zafere ulaşmamışsa, müdahaleye karşı ve dolayısıyla da burjuva düzenin restorasyonuna karşı tam bir garantinin mümkün olamayacağı anlamına gelir. Bu tartışılmaz ilkeye hayır demek, enternasyonalizmden dönmek, Leninizmden dönmek demektir." (C. 8, s. 59)
Burada söz konusu olan, silahlı dış müdahale tehlikesine karşı sosyalizmin tek ülkede teminat altına alınması, savunulması sorunudur. Stalin, dış düşmanların silahlı saldırısına karşı tek ülkede sosyalizmin savunularak inşa edileceğini savunmuştur.
SSCB'de sosyalizmin inşası Stalin'in bu iki yönünü ön plana çıkardığı anlayışını, tek ülkede sosyalizmin inşasını doğrulamıştır. Ama aynı zamanda, başka formda da olsa, iç düşmanlar vasıtasıyla da yıkılabileceğini de doğrulamıştır. (a şıkkı).
Stalin'in, dolayısıyla Bolşeviklerin tek ülkede sosyalizm inşa edilir demeleri ve bu noktada da şiddetli teorik mücadelede muzaffer çıkmaları; bir bütün olarak sorunun ele alınışı, SB'de Sovyet insanının sosyalizmin inşasına coşkulu bir sarılmasını beraberinde getirmiş ve bütün ülke, bütün olanaklarını seferber ederek sosyalizmin inşasına koyulmuştur.
Ne yapılmalıydı?Bu soruya Marks ve Engels cevap vermemişlerdi. Veremezdiler de. Çünkü böyle somut bir durumla karşı karşıya kalmamışlardı. Sosyalizmin inşası için olmazsa olmaz ön koşul, üretimin toplumsallaştırılmasıydı. Üretimin toplumsallaştırılması herhangi bir üretimle değil büyük sanayi üretimiyle mümkün olabilirdi. Demek oluyor ki, büyük sanayi üretimi olmaksızın, sosyalizmden bahsedilemezdi; sosyalizm kurulamazdı. Bunun içindir ki bütün SB, ülkenin en kısa zamanda sanayileşmesi, dış ülkelerden, kapitalizmden bağımsızlığın sağlanması için kolları sıvamıştı.
Böylelikle 20'li yılların ikinci yarısında, somut olarak da XIV ve XV. parti kongrelerinde sanayinin ve tarımın nasıl geliştirileceği konusuna temel teorik açıklık getirildi ve bu temelde fevkalade başarılar elde edildi. İlk beş yıllık planlar, bu gelişmenin, bu inisiyatifin devasa örnekleridir. Bu yazı dizisinin başka makalelerinde somutlaştıracağımız gibi;
SB tarım ülkesi olmaktan çıkarak sanayi ülkesi olmuştur.
Sosyalist ekonomi sistemi, sanayide kapitalist unsurları tasfiye etmiştir.
Sosyalist ekonomi sistemi tarımda zengin köylülüğü tasfiye etmiştir.
Sanayide ve tarımda sosyalist ekonomi sistemi mutlak belirleyici olmuştur.
Ekonominin bütün alanlarında sosyalizmin zaferiyle insanın insan tarafından sömürüsü ortadan kaldırılmıştır. (Bkz. SBKP(B)'nin Kısa Tarihi, s. 398-399, Alm)
Böylelikle SB'de üretimin toplumsallaştırılması gerçekleştirilmiş oluyordu.
30'lu yıllar SB açısından hem kesin zaferin, hem de şiddetli mücadelelerin yılları olmuştu. İkinci Beş Yıllık Plan ve savaştan dolayı yarım kalan Üçüncü Beş Yıllık Plan döneminde ülkede sosyalizmin kesin zaferi sağlandı. SB, kapitalizmi yenmişti; bütün dünya, tek ülkede sosyalizmin zaferini görüyordu. Teoriler, pratikte teker teker doğrulanmış ve yeni teorilere çıkış noktası olmuştu Sovyet pratiği. Yenik düşen kapitalist dünya, son kozunu da oynadı. Ülke içindeki bütün hainlerle, döneklerle işbirliği içinde, kaleyi içten fethetmeye ağırlık verdi. Ama bu da olmadı. SB, Stalin ve Bolşevik parti etrafında kenetlenerek, bu alanda da kesin zafer kazandı.
Bütün bunlar, iç gelişme açısından sosyalizmin tek ülkede zafere ulaştığını kanıtlamıştı.
Dış gelişme açısından, tek ülkede sosyalizmin zaferi, ikinci emperyalist paylaşım savaşının sonucuyla doğrulandı. Dış silahlı müdahaleye karşı verilen mücadele, aynı zamanda bütün saldırganlara; bütün kapitalist dünyaya verilen bir ders oldu.
Böylelikle Stalin'in, tek ülkede sosyalizmin zaferi sorununda ön plana çıkardığı ve cevaplandırdığı her iki yan (yukarıdaki a ve b noktaları) pratikte doğrulandı.
Tek ülkede sosyalizmin zaferini anlamamak veya buna karşı mücadele etmek ne anlama gelir?
Bunun altında yatan, emperyalizmi; Leninist emperyalizm teorisini anlamamaktır veya tek ülkede sosyalizmin zaferine inanmamayı Marksizm-leninizmden sapmanın siyasi bir kılıfı yapmaktır.
Tek ülkede sosyalizmin zaferine inanmamak, emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişmesine ve bunun sosyalist devrim açısından beraberinde getirdiği sonuçlara inanmamak demektir.
Her kim ki, Leninist emperyalizm teorisine inanıyorsa, bu teoriyi gerçekten kavrıyorsa, bu teorinin bir sonucu olan, kapitalizmde eşit olmayan gelişmeye ve tek ülkede sosyalizmin zaferi anlayışına da inanmak zorundadır. Çünkü a diyen b de demek zorundadır; çünkü bunlar, birbirlerinin birer sonucudur.
Leninist emperyalizm teorisinin ve emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişmesinin doğru tespitler olduğundan şüphe etmeyen birisi, bu şüphe etmediği tespitlerin kaçınılmaz bir sonucu olan tek ülkede sosyalizmin zaferine de inanmak, bundan da şüphe etmemekle karşı karşıyadır. Eğer tek ülkede sosyalizmin zaferine inanıyorsak, ileride göstereceğimiz gibi, tek ülkede komünizmin sorunlarını da tartışmayı sineye çekmek zorundadır.
Bu işin "şakası" yok: Emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi tespiti, Leninist emperyalizm teorisinin bir sonucudur; tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunu emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişmesinin bir ifadesidir; tek ülkede komünizm olasılığı da tek ülkede sosyalizmin zaferi anlayışının doğrudan bir sonucudur. Demek ki, her şeyin çıkış noktası, Lenin'in emperyalizmi tahlil anlayışındadır.
O halde; Stalin'e ve SB'e, sosyalizme inşasına saldıranlar neye saldırdıklarının farkındaydılar ve bugün açısından da farkında olmalıdırlar: Saldırının hedefi dün de bugün de Lenin'di. Lenin'e bu konuda şimdiye kadar hiçbir hain, oportünist, revizyonist açıktan saldıramadı. Onun yerine Stalin, "şamar oğlanı" yapıldı. Ama Stalin'i "şamar oğlanı" yapmak isteyenlerin bizzat şamar oğlanı oldukları açığa çıktı. Hainleri şamar oğlanı yapanlar, emperyalist burjuvaziydi, Alman faşistleriydi vs.
Aşağıda ele alacağımız gibi bu hainler, başka ülkelerde devrim olmadığı için; dünya devrimi olmadığı için Rus proletaryasına, yaptığın devrimden vazgeç, iktidarı yeniden burjuvaziye ver mesajını verecek kadar alçaldılar.
Soruna bugün açısından baksak da, özde değişen bir şey yoktur. Bugün de tek ülkede sosyalizmin zaferine inanmamak, en azından dünkü hainlik ve alçaklık kadar hainlik ve alçaklıktır. Bu gün tek ülkede sosyalizmin zaferine inanmamak düpedüz şu anlama gelir:Şu veya bu ülkenin proleterleri, sakın tek başınıza devrim yapmaya kalkışmayın. Diğer ülkelerdeki sınıf kardeşleriniz de sizin gibi gelişene kadar bekleyin. Bir cahillik yapıp, Lenin'e,Stalin'e, Sovyet deneyine inanıp siyasi iktidarı ele geçirmişseniz, hemen burjuvaziye geri verin. Çünkü bu işin sonu yoktur.
Türkiye açısından bu çağrının anlamı şudur:Türkiye proletaryası müttefiklerini peşine takıp da bugünden demokratik bir devrim yapmaya kalkışma. Nasıl olsa orada durmayıp, sosyalizme geçeceksin. Tek ülkede sosyalizm olmaz. Bunun için, devrim yapacak duruma gelmiş de olsan, bu işten vazgeç!
Tek ülkede sosyalizmin zaferi anlayışından; SB deneyiminden çok yönlü –olumlu/olumsuz– öğrenmek başkadır, bu anlayışa, deneyime "eleştirisel" yaklaşımla saldırmak başkadır.
Çağımızın emperyalist karakterine; eşit olmayan gelişmeye ve tek ülkede sosyalizmin zaferine inanmamanın, insanı marksist-leninist olmaktan nasıl çıkardığını ve karşıdevrimci yaptığını somutlayalım. O günün örneklerinin bugün de geçerli olduğunu unutmayalım.
Emperyalizm yapıtıyla Lenin, kapitalizmin serbest rekabetçi aşamasından emperyalist aşamasına geçtiğini, bu aşamanın, onun nihai aşaması olduğunu ortaya koymuştur. Lenin'in emperyalizm tahlili, aynı zamanda, bir ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olmayacağı tezinin; kapitalizmin serbest rekabetçi dönemine tekabül eden bu Marksist tezin eskidiğinin, emperyalist çağda geçersiz olduğunun; şimdi emperyalist çağda tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olacağının, ama bütün ülkelerde olmayacağının ifadesiydi.
Marks ve Engels dönemindeki devrim anlayışını eskiten Lenin değildi, kapitalizmdi. Kapitalizmin gelişmesi o gün geçerli olanı bugün geçersiz kılmıştı. Eskiyen devrim anlayışının yerini yenisi almalıydı. İşte bunu keşfetmek, ortaya koymak; yeni bir bütünlüklü sosyalist devrim teorisi formüle etmek Lenin'e nasip olmuştu. Bu, onun Marksizme, onun gelişmesine en büyük katkılarından birisidir.
Rusya'da Ekim Devrimi'nin zaferi ve sosyalizmin inşası, sosyalist devrimin yeni, Leninist teorisini doğrulamıştır. Doğrulanması Rus devrimiyle olduğu için bu devrim teorisi Rus koşullarıyla sınırlanır mı?Hayır. Bunun böyle olduğuna inananlar, proletaryanın gücüne inanmıyorlar demektir. Marksizmi biraz daha zenginleştiren bu teorinin bir anlamı da şudur:Bu teori, proletaryanın kendi gücüne olan güvenini, proletaryanın sosyalist devrime olan inancını pekiştirir. Tek tek ülkelerde proletaryayı kendi burjuvazisine karşı saldırısında; şiddetli mücadelelere girmesinde ve nihayetinde burjuvaziyi alt ederek siyasi iktidarı ele almasında teşvik eder, güçlü kılar.
Bir taraftan Rus proletaryasını, SB'de sosyalizmin inşasını örnek almak, proletaryayı, emekçileri bu örnekle coşkulandırmak ve aynı zamanda tek ülkede sosyalizmin zaferine inanmamak birbiriyle çelişir. Örnek almada samimiysek, alınan örneğin tek ülkede sosyalizmin zaferi örneği olduğunu da söylemede samimi olunmalıdır. Aksi taktirde, siyasi ikiyüzlülük söz konusu olur. Bir taraftan tek ülkede sosyalizmin zaferine; somutta da SB'de sosyalizmin zaferine inanmayacaksın, ama o tarihi süreci örnek olarak alacaksın! İşte bu olmaz.
Hainler, Marksizmin, Bolşevizmin yeminli düşmanları durumuna gelmiş olan troçkistler, zinovyevciler vs., emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişmesini; bu oldukça önemli Leninist anlayışı/tezi revizyona uğratmayı defalarca denemişlerdir. Hainler, bu sorundaki ilk kampanyalarını ekonomiyi yeniden inşa döneminin sonunda (1925) açtılar.
Kampanya niçin bu dönemde açılıyordu?Bunun nedeni vardı:1925-1926 döneminde SB'de ekonominin yeniden inşa süreci esas itibariyle sonuçlanmıştı/kapanmıştı ve bu sürecin kapanmasından sonra, SB'de sosyalizmin geleceği; gelişmenin hangi perspektif altında olacağı, aktüel, ertelenemez bir sorun olmuştu. O zamana kadar sosyalizmin inşa sorunu, teorik bir sorundu. Ama şimdi aynı zamanda pratik bir sorun, geleceği belirleyen pratik bir sorun olmuştu. Konuyu oluşturan bir dizi soru vardı: SB'de sosyalizmin inşasında hangi yol takip edilecekti, sosyalist inşaya nerede, nasıl başlanacaktı?Bunlar, o dönemin, açıklık isteyen belirleyici sorularıydı. Bolşevik parti, yararlanabileceği hiçbir tecrübe olmadığı için, her sorunu bizzat pratikte deneyerek çözümlemekle karşı karşıyaydı.
Öyle de yaptılar. Bolşevik parti, SB'de sosyalist ekonomiyi örgütlemek ve sosyalist toplumu inşa etmek için bütün ön koşulların mevcut olduğu anlayışındaydı. İktidar, Ekim Devrimi'yle proletaryanın eline geçmişti. Yani kapitalizm, siyasi olarak yıkılmıştı. Şimdi sorun; I. Dünya Savaşı ve iç savaş döneminde yıkılan ekonominin yeniden canlandırılmasından sonra, ekonominin sosyalist örgütlenmesini ele almak ve kapitalizmi ekonomik olarak da yıkmaktı. Bolşevik parti, bu görevin üstesinden gelebilmek için, öncelikle ülkenin sanayileştirilmesiyle işe başlaması gerektiği anlayışındaydı. Bolşevik parti, aynı zamanda Batı Avrupa'da beklenen devrimlerin gerçekleşmemesinin, bunun ötesinde kapitalizmin görece bir istikrar sürecine girmesinin, SB'de sosyalizmin inşasına başlamayı engelleyemeyeceği anlayışındaydı.
Troçkistler ve Zinovyevciler, XIV. Parti Kongresi'nden sonra bir blokta birleşirler ve hemen ardından da leninizme karşı yeni bir saldırıya başlarlar. Proletarya diktatörlüğü, var olmak-yok olmak mücadelesiyle karşı karşıyadır. Çünkü troçkistler ve zinovyevciler, bu sefer, oldukça açık bir şekilde Lenin tarafından keşfedilmiş, kapitalizmde eşit olmayan gelişme yasasına, leninist devrim teorisine ve bunların doğal sonucu olarak da SB'de sosyalizmin inşasına saldırmaya başladılar. Bu saldırıda troçkistlerin ve zinovyevcilerin bütün hainlikleri ortaya çıkıyordu. Çünkü onlar, Menşeviklerden devraldıkları anlayışa sarılarak, işçi sınıfının ve köylülüğün gücüne güvenerek sosyalizmin inşasına girişilemeyeceğini, bu güçlerle SB'de sosyalizmin inşa edilemeyeceğini savundular. Troçkistler, zinovyevciler ve SB'de sosyalizmin inşasına karşı olan her türlü hainin soruna karşıdevrimci yaklaşımı oldukça basitti; onlar şunu diyorlardı:biz, Lenin'in tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olacağı tezine karşıyız. Çünkü başka ülkelerde en kısa zamanda devrimler olmazsa, proletarya, bırakalım sosyalizmin inşasını bir kenara, iktidarda dahi kalamaz. Hainler bu anlayışlarıyla bir taraftan, proletaryanın kendi gücüne olan güvenini sarsmaya çalışıyorlar, diğer taraftan da burjuvaziye ve emperyalist ülkelere davetiye çıkartıyorlardı; daha yolun başında sosyalizmin yenilgisini ilan ediyorlardı.
Troçkist ve zinovyevci hainler, neleri inkar etmiyorlardı ki? Öyle ki, Rusya'da Ekim Devrimi'nin boşuna yapıldığını, yanlış olduğunu, erken doğmuş bir çocuk olduğunu, yani yaşama şansının olmadığını savunacak kadar alçalmışlardı. Bu hainlere göre, SB'de sosyalist ekonomi, Avrupa'nın diğer ülkelerinde devrim olmazsa mümkün olamazdı. Hainlerin amacı, sosyalist inşayı gerçekleştirecek olan güce yönelikti, demagojiyle proletaryanın sosyalizmin zaferine olan inancını, SB'de sosyalizmin inşa edileceğine inancı; Marksizmin yenilmezliğine olan inancı kırmak, sınıfı inançta çöküntüye uğratmak istiyorlardı. Onlar, SB'de ekonominin yeniden inşasını kapitalist ilişkilerin süreklilik kazanması olarak kavrıyorlar ve bütün olanaklarını kullanarak sosyalizmin inşasını engellemeye/çarpıtmaya çalışıyorlardı. Böylelikle ülkeyi umutsuzluk kaplayacak, ülke zayıf düşecek, emperyalist ülkeler için kolay bir av olacak ve tabii ki bütün bunlar olurken, emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişme yasası ve bu yasanın bir ifadesi olan tek ülkede sosyalizmin inşası çürütülmüş olacak!
Devrim düşmanlarının Leninist teoriye; kapitalizmde eşit olmayan gelişme yasası ve tek ülkede sosyalizmin zaferi, saldırıları esas itibariyle genel olarak parti politikasına, özel olarak da partinin, ülkede sosyalizmin inşasını öngören politikasına saldırıydı. Amaç açıktı:Başta troçkistler olmak üzere bütün devrim düşmanları, parti politikasını uygulanamaz hale getirmeyi, işçi sınıfını demoralize eden, dağıtan ve aynı oranda dünya burjuvazisi önünde diz çökmeyi, teslimiyeti hazırlayan bir ideolojik çöküntüyü gerçekleştirmeyi amaçlıyorlardı. Bu, ideolojik bir sabotajdı.
Bu ideolojik sabotajın dünya proletaryası açısından da anlamı oldukça önemliydi:Bütün dünya proletaryası, emekçileri ve ezilen halklar, SB'ye; Sovyet proletaryasına bakıyorlar ve oradaki zaferi kendi zaferleri olarak kavrıyorlardı. SB'de sosyalizmin inşası, diğer ülke proleterleri üzerinde oldukça devrimcileştirici bir etkide bulunuyordu. Çünkü oradaki zafer, bu işin kendi ülkelerinde de olacağının kanıtıydı. Troçkist ve zinovyevist devrim düşmanları tam da bunu engellemek istiyorlardı. SB'de sosyalizmin inşası akamete uğrarsa, tek ülkede sosyalizmin zaferinin olamayacağı açığa çıkar. Böylelikle dünya proletaryasının "fener kulesi" söner, kimseye yol gösteremez, sosyalizmin tek ülkede inşa "gemisi" karaya oturur ve enternasyonal proletaryanın da devrime olan inancı tamamen söner.
Yukarıda "bu işin şakası yok" demiştik. Bu işin şakası gerçekten yok. Tek ülkede sosyalizmin zaferine dün inanmayanlarla, bugün inanmayanlar arasında önemli bir fark yoktur. Çünkü buna inançsızlık, demagojinin çapı ne olursa olsun, karşıdevrimciliktir. Nitekim SB'de sosyalist inşanın düşmanları savlarının karşıdevrimci içeriğini gizleyebilmek için Marks ve Engels'in eserlerinden "derledikleri" alıntılardan medet umar olmuşlardır.
Hainlerin alıntı demagojilerini çürüten, teşhir eden Stalin olmuştur. Hainler Marks ve Engels'in başka koşullarda yaptıkları tespitleri, tamamen başka koşullarda geçerli kılmaya çalışmışlardır. O dönem, Marks ve Engels'in yaşadıkları dönem kapitalizmin serbest rekabetçi dönemiydi. O dönemde kapitalizmin gelişmesinde yükselen bir çizgi vardı. 1948'de devrimin Avrupa çapında patlaması ve sönmesi olgularına bakan Marks ve Engels'in tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olamayacağını savunmalarının maddi temeli vardı ve bu anlayışta olmakta da haklıydılar. Onlar, bu anlayışta olmakta haklıydılar, çünkü, kapitalizmin serbest rekabetçi döneminde kapitalizmde eşit olmayan gelişme yasası bütün çıplaklığıyla etken değildi; kapitalist ülkelerin sıçramalı gelişmesinin ve bunun sonucu olarak da tek ülkede sosyalist devrimin zaferinin maddi koşulları henüz olgunlaşmamıştı.
Bütün bunlar; çağın değişmesini; kapitalizmin serbest rekabetçi döneminden nihai aşaması olan emperyalizme geçişini ve bu geçişin beraberinde getirdiği değişmeleri gören ve bütün çıplaklığıyla açıklayan Lenin olmuştu. Lenin'in bu konudaki açıklığını, kararlılığını ve korkusuzluğunu Stalin şöyle anlatır:
"Marks ve Engels'in eserinin devamcısı olarak Lenin'in büyüklüğü, onun hiçbir zaman Marksizmin harflerine kölece bağlı kalmamasıdır… Lenin'in büyüklüğü açıkça, samimice, yalpalamaksızın… tek tek ülkelerde proleter devrimin zaferinin mümkün olduğunu ifade eden… yeni formülü bütün ülkelerin oportünistlerinin kendi oportünist yapıtlarını Marks ve Engels'in adıyla haklı çıkartma çabasıyla eski formüle sarılacaklarından korkmaksızın ortaya attı." (Stalin, C. 8, s. 233)
Lenin'in ölümünden sonra, bütün sorunlarda olduğu gibi tek ülkede sosyalizmin zaferi sorununda da esas mücadele Stalin'in önderliğinde sürdürülmüştür. Öyle ki, SB'de tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olacağı konusunda önce teorik zafer elde edilmiş ve sonra da bu teori başarılı bir şekilde pratiğe uygulanmıştır. Stalin, sorunun öneminden dolayı her zaman, sorunla ilgili her vesilede, yukarıda açtığımız gibi, sorunun iki yönüne –iç ve enternasyonal yön– dikkati çekmiştir. Çünkü bu iki alandaki başarı, SB'de sosyalizmin inşasında başarı demekti.
Tek ülkede sosyalizmin inşa sorunu ve SB'de sosyalizmin inşa edilmesi, kaçınılmaz olarak başka sorunları da gündeme getirmiştir. Soru şuydu: Sosyalizmi inşa ediyoruz ve bu inşa bir yerde sonuçlanacak. Sonra ne olacak?Komünizme geçmek için, başka ülkelerdeki devrimleri ve oralarda sosyalizmin inşasını mı bekleyelim? Böyle bir durum söz konusu olamayacağına; istense dahi söz konusu olamayacağına göre, ne yapılmalıydı?Dünyanın siyasi durumu –emperyalizm olgusu, diğer ülkelerde devrimlerin olmaması– ve SB'de sosyalizmin inşa edilmişlik durumunu göz önünde tutan Stalin ve Bolşevik parti, komünizme geçiş için iç koşulların olgunlaştığından hareketle, kapitalizm tarafından çevrili olunmaya rağmen komünizme geçişin mümkün olacağı, tek ülkede komünizme geçiş, sonucuna varmışlardır. Bu yazı dizisinde bu konuyu ayrı bir makalenin konusu olarak ele alacağız. Burada şu kadarını söyleyelim ki, dış kapitalist koşullara rağmen komünizme geçişin mümkün olacağı anlayışı ve bunun beraberinde getirdiği sorunlara –örneğin devlet– kafa yormak, çözüm aramak ve bu geçişin mümkün olacağı sonucuna varmak bizim açımızdan tartışılmaya değer bir konudur.
Emperyalist çağ, kapitalizmin serbest rekabetçi dönemindeki devrim anlayışını eskitmişti. Bunu, nedenleriyle birlikte açıklayan ve emperyalist çağda tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olacağını ortaya koyan Lenin, sadece ve sadece objektif koşulları, tarihin özelliklerini keşfetmiş oluyordu. Emperyalist savaşlar ve SB'de sosyalist inşanın zaferi Lenin'i doğruladı. Stalin, Lenin'in doğrulanan teorisini bir adım daha ileriye götürdü:Tek ülkede inşa edilen sosyalizmin geleceğinin hangi yönde gelişebileceğini açıklamaya çalıştı. Günümüzün devrim kaçkınları, Stalin'e böyle bir açıklamayı çok görüyorlar; onlara göre şöyle olmalıydı:SB'de sosyalizm inşa edildi. Başka ülkelerde henüz devrim olmadı; o halde SB'de sosyalizm biraz daha inşa edilmeli, "sağda-solda" ufak tefek eksiklikler varsa onlar da giderilmeli, ta ki diğer ülkelerde proleter devrimler olana ve kapitalist abluka ortadan kalkana kadar. İşte o zaman SB'de komünizme geçişe başlanabilir. Çünkü teori, komünizmde devlet olmaz diyor. Ve teoride, devlet olmaz dendiği için de dış koşullardan dolayı var olması gereken devlet nedeniyle SB'de komünizme geçişin tartışmasını dahi yapamazsın.
İşin açığı şu:Lenin, her türden oportünizme/revizyonizme ve devrim düşmanlarına rağmen, teoride olmaz denmesine rağmen, o olmazın olur olacağını; tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olacağını kanıtladı. Bunun somut örneği SB'dir.
Stalin de teoride olmaz denenin değişik koşullarda olur olabileceğini, yani teoride anlatılanın dışındaki koşullarda komünizme geçişin olabileceğini, bunun bir dizi koşullu bir geçiş olabileceğini açıkladı.
Tartışma götürmez gerçek, komünizmin tek başına bir dünya sistemi olduğu ve sosyalizmin de onun alt evresini oluşturduğudur. SB'de, '30'lu yılların ikinci yarısında yapılan komünizme geçiş tartışmaları, komünizmin başlı başına bir dünya sistemi olduğu anlayışını ortadan kaldırmıyor. Bolşevikler, SB'de sosyalizm inşa ediliyor, diğer ülkelerde henüz devrimler gerçekleştirilemedi, bu durumda komünizme geçiş söz konusu olabilir mi tartışmasında bunun ancak ve ancak koşullu bir geçiş olabileceğini savunmuşlardır. Bu, teorik bir tartışmadan öteye gitmemiştir. Burada vurgulanması gereken bir nokta var:Bizim burada tartışmak istediğimiz, Stalin ve Bolşeviklerin komünizme geçişle ilgili olarak vardıkları bazı koşullar altında olabilir sonucu değildir. Esas olan, SB'de sosyalizmin inşasının gelişmişlik durumudur. Evet, sosyalizm inşa edildi. Ama bu nasıl bir sosyalizmdi?Sosyalizmin inşasının kıstasları neydi? İnşa edilmiş sosyalizmin 20. Parti Kongresi'nde aldığı geçici yenilgi neyin ifadesiydi? İşte önemli olan bu ve benzeri sorulara verilecek cevaplardır.
Bundan sonraki makalelerde değişik konular üzerinde sosyalizmin inşa sorunlarını incelemeye başlıyoruz.

Proleter Doğrultu, Sayı 8, Kasım - Aralık 1996