EKİM
DEVRİMİ'NDEN XIX. PARTİ KONGRESİ‘NE SOVYETLER BİRLİĞİ‘NDE
SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI
"Komünist
Enternasyonal Yürütme Komitesi'nin Büyük Sosyalist Ekim
Devrimi'nin 20. Yıldönümü İçin Çağrısı"
Komünist
Enternasyonal'in Yürütme Komitesi, büyük sosyalist Ekim
Devrimi'nin 20. yıldönümü vesilesiyle bütün dünya
proleterlerine, emekçilerine ve halklarına yönelik bir çağrı
yayınlar. Bu çağrıyı "Ekim Devrimi'nden XIX. Parti
Kongresi'ne SB'de Sosyalizmin İnşası Sorunları" yazı
dizisine giriş olarak buraya aktarıyoruz. (Çeviri biraz
kısaltılmıştır)
"Proleterler, emekçiler,
bütün dünya halkları!
Büyük sosyalist Ekim
Devrimi'nden bu yana 20 sene geçti. 20 sene önce Lenin ve Stalin'in
partisi önderliğinde Rusya'nın işçileri ve köylüleri
kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerinin hakimiyetini yıktılar
ve proletarya diktatörlüğünü, işçilerin ve köylülerin
Sovyetleri hakimiyetini kurdular. 20 senelik Sovyet iktidarı ve
sosyalist inşa, sadece SB'nin emekçilerinin eşsiz bir zaferi
değil, bilakis bütün dünya işçilerinin, bütün dünya
halklarının da muazzam bir zaferidir.
Sosyalist
devrimin daha ilk gününde yeminli düşmanlar bölük bölük
Sovyet ülkesinin üstüne çullandılar. Sosyalist devrimciler,
Menşevikler ve beyaz gardist (karşıdevrimci-çn)
güruhun desteğiyle çar generalleri, enternasyonal müdahaleciler
güneyden, doğudan, kuzeyden ve batıdan Sovyet ülkesine karşı
savaşa giriştiler. İşçiler ve köylüler kendi devrimlerini,
ülkelerini, bağımsızlıklarını kahramanca savundular. Ölümsüz
Lenin'in yönetiminde onun yoldaşı ve değerli arkadaşı Stalin
bütün cephelerde iç ve enternasyonal karşıdevrime karşı
muzaffer direnişi örgütledi. Ölçüsüz yokluklar ve fedakarlık
altında enternasyonal proletarya tarafından desteklenen Sovyet
ülkesinin işçileri ve köylüleri, karşıdevrimci generalleri ve
müdahalecileri tamamen yerle bir ettiler. Bir elde silah, diğerinde
mala, işte sosyalizmi böyle inşa ettiler.
Sovyetler Birliği'nde
kapitalizmin yeniden inşası için çaba harcayan halkın bütün
düşmanlarına karşı, yorulma tanımaz mücadelede, sabotajcılara,
zarar vericilere, kulaklara, troçkist-buharinist casuslara ve
hainlere karşı mücadelede Bolşeviklerin partisi, sosyalist inşa
cephesinde yeni zaferler kazandı. Stalin'in bilge önderliğinde
Sovyetler Birliği, kendini oldukça fakir, geri bir tarım
ülkesinden ilerlemiş bir sanayi ülkesine dönüştürdü. Bu ülke,
sanayi üretimiyle Avrupa'da ilk sırayı ve bütün dünyada da
ikinci sırayı aldı. Büyük Stalin, bütün zorlukları ve
tehlikeleri aşarak, Sovyet ülkesini ve halklarını, Sovyetler
Birliği'nde sosyalizmin nihai ve geriye dönüşümsüz zaferine
götürdü.
Bütün ülkelerin işçileri,
şimdi sosyalizm yaşamın (bütün) bolluğuyla gözlerinizin
önündedir! Yaşayan sosyalizm; bu, insanın insan tarafından
sömürüsünün yok edilmesi demektir. Yaşayan sosyalizm; bu,
işsizliğin ve sefaletin yok edilmesi, emekçi kitlelerin maddi ve
kültürel yaşam standartlarının durmaksızın yükseltilmesi,
işgünün devamlı kısaltılması, en geniş sosyal sigorta
demektir. Yaşayan sosyalizm; bu, her Sovyetler Birliği vatandaşına
garanti edilen iş hakkı, dinlenme hakkı, eğitim hakkı demektir.
Bütün dünyanın halkları,
bugün muzaffer sosyalizmin bu ülkesi, yeni şehirlerinin devasa
fabrikalarının, toprağın derinlerinden çıkartılan yeraltı
zenginliklerinin, rekor rekoltenin ihtişamıyla gözlerimizin önünde
duruyor. O, çalışma coşkusunun kahramanlığının, harika
Stohanov hareketinin, kültürünün, gençliğinin pırıltısıyla
önümüzde duruyor… O, büyük sosyalist Ekim Devrimi'nin
kazanımlarının ve dünya barışının bekçisi olan yenilmez
kızılordunun tankında önümüzde duruyor.
Köyün milyonlarca
emekçileri, bugün, sosyalizmin ülkesi, köylülüğü karanlık
yoksulluktan kolektif ekonominin mutlu kültür dolu yaşamına
yükselten tarımın kolektifleştirilmesiyle pekişen işçilerin ve
köylülerin tahrip edilemez ittifakının cisimleşmesi olarak
önümüzde duruyor.
Sömürge ülkelerin halkları,
bugün sosyalizmin ülkesi Sovyetler Birliği halkları dost ortak
yaşamları ve kardeş birliğiyle, iktisadi güçlerinin ve kültürel
yaratıcılıklarının bütün verimiyle önümüzde duruyor.
Sosyalizmin
ülkesi her gün, büyük Stalinist Anayasa'da tespit edilmiş
açılıp-serpilmiş sosyalist demokrasisiyle bütün dünya önünde
duruyor. Bu anayasa, bütün ülkelerin halkları için bir mücadele
programıdır; "Faşizme
karşı, sosyalizm ve demokrasi yenilemez diyen bir dava eylemidir"
(Stalin).
Sosyalizmin ülkesinin seçim kampanyasında bütün halkların
coşkusu, Sovyetler Birliği halklarının Sovyet hükümetiyle
çözülmez bağını, sosyalist sistemin sarsılmazlığını ve
sağlamlığını gösteriyor.
Ve yerkürede devamlı yeni
milyonlarca insan, bakışlarını sosyalizme çeviriyorlar. Onlar,
Sovyetler Birliği işçi ve köylülerinin, devrimci düşüncenin
ve fiilen Lenin ve Stalin gibi devleri tarafından yönetilen
Bolşeviklerin partisi önderlik ettiği için muzaffer olduklarını
görüyorlar. Bu parti, Ekim 1917'de işçileri ve köylüleri
muzaffer ayaklanmaya götürdü. O, köylülüğü kendine çeken
işçi sınıfını kendi etrafında toplamıştı. Sovyetler Birliği
emekçileri muzaffer oldular. Çünkü işçi sınıfı proletarya
diktatörlüğünü kurmuştu. Çünkü o, bu diktatörlükle
karşıdevrimci sınıfların direncini bastırmıştı, Sovyet
ülkesinin savunma gücünü güçlendirmişti, sosyalizmin inşasını
muzafferce sonuçlandırmıştı.
Ama
Avrupa'nın diğer ülkelerinin emekçileri Bolşeviklerin 1917'de
işçileri ve köylüleri yönelttikleri zaferin aynı yolunda
gidemezler miydi? İşçiler, emperyalist savaşın son günlerini
hatırlayınız. Emekçi halkın milyonları (milyonlarca
emekçi -çn)
silahlanmış durumdaydılar. Devrimci hareketin dalgası kapitalist
ülkeleri basmıştı. Almanya, Avusturya-Macaristan devrim
tarafından sarılmıştı. Ama o zaman proletaryanın kitle
örgütleri üzerinde belirleyici nüfuza sahip olan sosyal
demokrasinin gerici önderleri, işçileri yenilginin yoluna
yönelttiler. Onlar, devrimci hareketin kapsamından korkan
burjuvaziye, bu hareketi geçici reformlarla frenleyerek yardıma
koştular. Bu önderler, burjuvaziyle birlikte Avrupa'da proleter
devrimi boğdular. Onlar, burjuvazi ile, işçi sınıfının
çıkarlarına ters düşen koalisyon politikası icra ettiler. Bu
politika ile işçi hareketini böldüler, proletaryayı ve onun
köylülük ve şehirlerin küçük halkı (küçük
burjuvazi kastediliyor -çn) üzerindeki
etki gücünü zayıflattılar. Onlar, faşizme güçlerini cezasız
(engelsiz
–çn)
örgütlemek için müsaade ettiler. Onlar, kitleleri faşizm
karşısında geri çekilmeye sevk ettiler. Onlar, nihayet, faşizm
karşısında teslim oldular.
Bugün
işçiler, gerici sosyal demokrat önderlerin politikasının
kendilerini hangi uçuruma götürdüğünü görüyorlar. Bazı
kapitalist ülkelerde faşist diktatörlük kuruldu. Oluk oluk işçi
kanı akıyor. Alçak faşist çeteler, halk kitleleriyle alay
ediyorlar. Faşizm, işçileri köleleştiriyor… Ama parlamenter
sistemin hala var olduğu yerlerde de burjuvazi, gücü yettiği
oranda… faşizmin, halk kitlelerine karşı saldırısını
örgütlemeye çalışıyor. Emperyalist savaştan 20 sene sonra,
insanlık, yeniden daha korkunç bir dünya boğazlaşmasıyla
(katliamıyla
–çn)
karşı karşıya. Burjuva-demokratik devletlerin
teslimiyetçiliğinden yararlanarak faşist caniler, insanlığın
dörtte birini daha şimdiden savaşa soktular.
Sadece Sovyetler Birliği,
dünya proletaryasına ve bütün emekçi insanlığa bu cehennemden
çıkış yolunu gösteren bir fener kulesi gibi yükseliyor ve
Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin yıldızı ne kadar çok pırıl
pırıl parlarsa, hakim sınıflar, Sovyet ülkesine karşı, işçi
hareketine ve kendi halklarının her özgürlük çabasına karşı
o denli fena kuduruyorlar. (ve) bütün dünya emekçileri Soveyteler
Birliği etrafında o denli sıkı birleşiyorlar. Sovyetler
Birliği'nin sosyalizmi, alevlenen coşkunluğuyla kapitalist
ülkelerin halk kitlelerini tutuşturuyor. O, onların mücadeleye
hazır oluşluklarını artırıyor. O, onları zafer güveniyle
dolduruyor…
Sovyetler
Birliği'nde sosyalizmin zaferi, kapitalist ülkelerdeki milyonlarca
köylüye ve şehir emekçilerine… kurtuluşlarının yolunun
sadece, işçi sınıfı ile ittifaktan geçtiğini gösteriyor…"
("Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi'nin Büyük
Sosyalist Ekim Devrimi'nin 20. Yıldönümü İçin Çağrısı",
Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 11-12, 15 Aralık 1937, S.
1035-1037, Almanca).
EKİM
DEVRİMİ'NDEN XIX. PARTİ KONGRESİ'NE SB'DE
SOSYALİZMİN
İNŞA SORUNLARI - I
Bu sayımızdan itibaren SB'de
sosyalizmin inşasını çeşitli açılardan ele alan bir makale
dizisini yayımlayacağız. Bu yıl, Ekim Devrimi'nin 79. yıldönümü.
Bu yıl aynı zaman da, 5-14 Ekim 1952'de gerçekleştirilen
SBKP(B)'nin 19. Parti Kongresi'nin de 44. yıldönümü. Ekim 1917'de
Rus proletaryası, müttefikleriyle birlikte burjuvaziyi siyasi
iktidardan uzaklaştırdı ve dünyanın altıda birini
kapitalist/emperyalist ekonomiden kopartarak, kendi diktatörlüğünü,
proletarya diktatörlüğünü kurarak sosyalist inşanın yolunu
açtı. Bu anlamda Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, tarihi sürecin
çok şanlı, kısa bir anıydı ve sosyalist inşanın "olmazsa
olmaz" ön koşuluydu. Bu makale dizimizde, açılan yolda nasıl
yüründüğünü; sosyalizmin nasıl inşa edildiğini, hangi
sorunlarla karşılaşıldığını ve bunların üstesinden nasıl
gelindiğini; sosyalizmin inşa ediliyor oluşunun veya inşa
edilmişliğinin kıstaslarının neler olduğunu ele alarak,
1917'den itibaren başlayan bu süreci 1952'ye, 19. Parti Kongresi'ne
kadar getireceğiz ve son olarak da bu kongrenin hem SB hem de dünya
proletaryası açısından tarihi anlamını analiz edeceğiz.
Neden böyle bir yazı dizisi ve
neden bugün diye sorulabilir. Söyleyelim:Türkiye'de, komünistler
tarafından SB'de sosyalizmin inşa süreci; 1917'den 19. Parti
Kongresi'ne kadar olan süreç belirleyici öneme haiz yönleriyle
belli bir bütünsellik içinde ele alınmamıştır. Ele alındığı
kadarıyla da çok genel ve yetersiz kalmıştır. Biz bu soyutluğu
oldukça somutlaştıracağız, adeta "elle tutulur, gözle
görülür" hale getireceğiz.
Neden bugün? Bu süreç üzerine
her zaman yazılır. Bu süreç her zaman, her gün aktüeldir.
Öyleki bu süreç, bütün dünya komünistleri için
bitmez-tükenmez bir kaynaktır, her seferinde belli bir yönünden
dersler çıkartılacak bir tecrübe; ilk tecrübe denizidir. Biz bu
tecrübe denizinden önemli gördüğümüz bazı noktaları, Ekim
Devrimi'nin ve 19. Parti Kongresi'nin aynı döneme rastlayan
yıldönümlerinin anlamını ele alarak bilince çıkartmaya
çalışacağız.
Bu açıdan bakılınca, marksist
leninist komünistler için, gecikmiş bir görevin yerine
getirilmesidir. Diğer yandan, revizyonist sistemin toptan çöküşü
ile emperyalizm, sosyalizme karşı ideolojik saldırı kampanyası
daha bir yoğunlaştı. Bu toz duman ortamında bir zamanlar,
Rusya'da sosyalizmin inşa edildiği ve yaşadığı gerçeği,
neredeyse unutturulmaya çalışıldı. Ki, bu atmosfer hala kırılmış
da değildir. Rusya işçi sınıfının ve Sovyet insanının, paha
biçilmez tarihsel başarılarının ve tabii zorluk ve sorunlarının
altını bir kez daha çizmek gerekiyor. Revizyonizmin hakimiyetinden
bu yana yaşanan değişimi bilimsel olarak açıklamak ve her türden
burjuva çarpıtmayla hesaplaşmak için de, bu işi yapmamız
gerekiyor.
Baş tarafa koyduğumuz çağrıda,
bu yazı dizisinde ele alacağımız hemen hemen bütün önemli
noktalar kısa ve sade olarak ifade ediliyor ve devrim yapmaya
gerçekten niyetli olan herkes için hala öğretici yönleri var.
Ekim Devrimi ve SB'de sosyalizmin
inşa süreci, o zamana kadar devrim ve sosyalizm üzerine yapılan
teorik tespitlerin pratikte sınanmasıydı. Teorinin pratiğe
dökülmesi ve bu pratikten yeni teorik sonuçların çıkartılmasıydı.
Ama bu basit gerçeğe rağmen, burjuvaziyi ve Marksizm-leninizmin
açık düşmanlarını bir kenara bırakırsak, SB'de sosyalizmin
inşa sorunları, eleştirisel yaklaşım adı altında siyasi yön
değiştirmenin, kişinin içine düştüğü siyasi çıkmazının
kılıfı oluyor ve böylesi "eleştirisel" yaklaşımlar,
sonuç itibariyle antimarksizm olarak karşımıza çıkıyor. Öyle
ki, insanlar, SB'de sosyalizmin inşa sorunlarını, sanki birkaç
defa devrim yapmış, bir kaç ülkede sosyalizm inşa etmiş bir
havada "eleştirisel" olarak ele alıyorlar. Nedendir
bilmiyoruz, ama soruna böylesi "eleştirisel" açıdan
yaklaşan hiçbir insan veya da örgüt, marksist-leninist konumda
kalamıyor. Nedendir bilmiyoruz ama, böylesi "eleştirisel"
yaklaşımlar SB'de sosyalizmin inşasını redde, ona saldırıya ve
tabii ki Stalin'i de Marksizm-leninizmin defterinden silmeye
götürüyor. Şüphesiz, bu işler birden bire değil, adım adım
oluyor.
Dizideki yazıları, önemlerine
göre değil, tarihi süreç içinde ortaya çıktıkları zamana
göre sıralıyoruz.
Kapitalizmde
Eşit olmayan Gelişme Yasası ve Tek Ülkede Sosyalizmin Zaferi
Sorunu
Lenin'in
devrim anlayışının ilk dönemlerinde (1905) sosyalist devrimin
tek ülkede zaferi sorunu henüz gündemde değildi. Lenin, ancak
seneler sonrası, emperyalizmi tahlil ettiği dönemde, tek ülkede
sosyalizmin zaferi sorununu ele almıştır. Lenin, emperyalist çağda
kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi yasasının, bu eşitsizliğin
kaçınılmaz kıldığı emperyalist savaşlar sonunda, şu veya bu
gücün zayıflamasının ve diğerlerinin güçlenmesinin doğrudan
sonucu olarak, sosyalizmin zaferinin tek ülkede mümkün olacağı,
aynı anda bütün ülkelerde veya Marks ve Engels'in kabul ettikleri
gibi gelişmiş birkaç ülkede mümkün olamayacağı
görüşüne vardı.
Lenin, sosyalizmin tek ülkede
zaferi sorununu ilk defa 1915 yılında, kaleme aldığı "Avrupa
Birleşik Devletleri Şiarı Üzerine" makalesinde ele alır. O,
orada konuyla ilgili olarak şöyle yazıyordu:
"Ekonomik
ve siyasi gelişmenin eşitsizliği kapitalizmin mutlak bir
yasasıdır. Buradan, sosyalizmin zaferinin önce az sayıda
kapitalist ülkede veya hatta tek başına bir ülkede mümkün
olacağı sonucu çıkar." (Lenin,
C. 21, s. 345, Alm.)
Lenin'in
vardığı bu anlayış,
Marks ve Engels dönemindeki anlayıştan
oldukça farklıydı. O dönemde sosyalist devrimin, bütün gelişmiş
ülkelerde aynı dönemde gerçekleşeceği anlayışı hakimdi. F.
Engels bu anlayışı, "Komünizmin Temel İlkeleri"
yazısında şöyle açıklar:
"Komünist
devrim… sadece ulusal değil, bütün medeni ülkelerde, yani en
azından İngiltere, Amerika, Fransa ve Almanya'da aynı anda
gerçekleşen bir devrim olacaktır."
(C. 4, s. 374)
Emperyalist çağda, kapitalizmin
eşit olmayan gelişme yasasının bir sonucu olarak bu anlayışın
geçerliliği kalmamıştı; ülkelerin gelişmesinde, sosyalist
devrimin koşullarının olgunlaşmasında şu veya bu şekilde
eşitlik değil, eşitsizlik esas olmuştu.
Emperyalizm gerçeğinden
hareketle Stalin, "Leninizmin Sorunları"nda konuya şöyle
yaklaşıyordu.
"Önceleri
tek
ülkede devrimin zaferi mümkün görülmüyordu. Çünkü burjuvazi
üzerine zafer için bütün ülkelerin veya en azından bu ülkelerin
çoğunluğunun proleterlerinin ortak bir eylemi gerekli görülüyordu.
Şimdi bu anlayış artık gerçeğe tekabül etmemektedir. Şimdi
böyle bir zaferin mümkün olduğundan hareket edilmelidir. Çünkü
emperyalizm koşullarında çeşitli kapitalist ülkelerin
gelişmesinin eşit olmayan ve sıçramalı karakteri, emperyalizm
koşullarında kaçınılmaz olarak savaşlara yol açan korkunç
çelişkilerin gelişmesi, dünyanın bütün ülkelerinde devrimci
hareketin büyümesi bütün bunlar, tek tek ülkelerde proletaryanın
zaferini sadece mümkün değil, bilakis zorunlu kılıyor."
(Stalin,
C. 6, s. 94).
Büyük sosyalist Ekim
Devrimi'yle tek ülkede sosyalizmin zaferi anlayışı doğrulandı.
Tabii, önce siyasi iktidarın ele geçirilmesi olarak; Rus
proletaryası siyasi iktidara gelmiş, kendi iktidarını kurmuştu.
Onun, ülke içi müttefiklerinden ve uluslararası planda da dünya
proletaryasından ve ezilenlerinden başka dayanacağı bir güç
yoktu. O, her şeyi kendi gücüne dayanarak gerçekleştirmek
zorundaydı ve gerçekleştirmek zorunda olduğu da, sosyalizmin
inşasıydı. Esas itibariyle bu; sosyalizmin inşası, devrimi
gerçekleştirmekten de zor bir görevdi. Aşağıda ayrıca ele
alağımız gibi, mevcut güçlükler yetmiyormuş gibi, troçkistler
ve başkaları, sosyalizmin tek ülkede inşa edilemeyeceğini öne
sürerek mücadeleyi saptırmaya, sosyalist inşa adımlarına
darbeler vurmaya başladılar.
İç savaşın bitiminden sonra
Bolşevikler, "Yeni Ekonomik Politika"ya geçtiler. Bu
dönemde, sosyalizmin inşa hazırlıklarının tamamlanması
amaçlanıyordu; bu dönem işçi sınıfı ve köylü kitleleri
arasında ekonomik bir ittifaktı, ekonominin yeniden kurulmasını
hedefliyordu.
Taktik açıdan geri bir adımı
da içeren NEP döneminde sosyalizme ekonomik geçişin bir dizi
teorik sorunları ortaya çıktı. Bunlar, çözümü bulunmadan
ilerlemenin mümkün olamayacağını ortaya koyan sorunlardı. Lenin
ve Stalin önderliğinde Bolşevikler, gündeme gelen teorik
sorunları çözümlediler.
NEP, 1925 yılına kadar
ekonominin yeniden inşa edilmesini öngörüyordu. Nitekim 1925'e
gelindiğinde ülkede sanayi üretimi 1913'teki seviyesine
yaklaşmıştı.
Bu dönemde, yıkılmış
ekonominin yeniden inşası gündemde olduğu için, sosyalizmin tek
ülkede zaferi sorunu pek ön planda olan, güncel olan bir sorun
değildi. Ama yeniden inşa döneminin sonuna doğru tek ülkede
sosyalizmin zaferi sorunu, ertelenemez bir sorun olarak gündeme
geldi. Bu dönemde Bolşeviklerin beklentileri, kapitalist ülkelerde
devrimlerin gerçekleşmesi de boşa çıktı. Kısaca; SB'de
sosyalizm ya inşa edilecekti ya da yok olunacaktı. Bunun ortasında
üçüncü bir yol yoktu.
Aşağıda ele alacağımız gibi
bu konuda, parti içinde oldukça şiddetli teorik mücadeleler
verildi. Bu mücadelelerde Stalin, sorunun iki yanına işaret ediyor
ve ön plana çıkartıyordu:
a)İç gelişme açısından
sosyalizmin tek ülkede zaferi
Burada söz konusu olan, ülke
içi sınıf düşmanı sorunuydu. Bu konuda Stalin şöyle diyordu:
"Tek
bir
ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün
olması ne anlama gelir?
Bu ülkemizin iç güçleri
ile, proletarya ile köylülük arasındaki çelişkileri aşmamızın
mümkün olduğu anlamına gelir; (bu), proletaryanın iktidarı ele
geçirebileceği ve bu iktidarı, diğer ülkelerin proleterlerinin
sempatilerine ve desteğine dayanarak –diğer ülkelerde proleter
devrimin daha önceki zaferi olmaksızın– ülkemizde
tamamlanmış sosyalist toplumu kurmak için kullanabileceğinin
mümkün olduğu anlamına gelir.
Bu olanak
olmaksızın sosyalizmin inşası, perspektifsiz bir inşadır,
sosyalizmin inşa edildiğine inancın olmadığı bir inşadır.
Sosyalizm, onun inşasının mümkün olduğuna inanmadan, ülkemizin
teknik geriliğinin tamamlanmış sosyalist toplumun kurulması için
aşılır bir engel olduğuna inanmadan inşa edilemez. Bu olanağa
hayır demek, sosyalizmin inşa davasına inançsızlıktır,
Leninizmden dönmek demektir."
(Stalin, C. 8, s. 58/59)
b-Dış
gelişme açısından sosyalizmin tek ülkede zaferi
Stalin bu konuda da şöyle
diyor:
"Başka
ülkelerde devrimin zaferi olmaksızın tek
ülkede sosyalizmin tam, nihai zaferinin mümkün
olmaması ne anlama gelir?
Bu; şayet
devrim, en azından bir dizi ülkede zafere ulaşmamışsa,
müdahaleye karşı ve dolayısıyla da burjuva düzenin
restorasyonuna karşı tam bir garantinin mümkün olamayacağı
anlamına gelir. Bu tartışılmaz ilkeye hayır demek,
enternasyonalizmden dönmek, Leninizmden dönmek demektir." (C.
8, s. 59)
Burada söz konusu olan, silahlı
dış müdahale tehlikesine karşı sosyalizmin tek ülkede teminat
altına alınması, savunulması sorunudur. Stalin, dış düşmanların
silahlı saldırısına karşı tek ülkede sosyalizmin savunularak
inşa edileceğini savunmuştur.
SSCB'de sosyalizmin inşası
Stalin'in bu iki yönünü ön plana çıkardığı anlayışını,
tek ülkede sosyalizmin inşasını doğrulamıştır. Ama aynı
zamanda, başka formda da olsa, iç düşmanlar vasıtasıyla da
yıkılabileceğini de doğrulamıştır. (a şıkkı).
Stalin'in, dolayısıyla
Bolşeviklerin tek ülkede sosyalizm inşa edilir demeleri ve bu
noktada da şiddetli teorik mücadelede muzaffer çıkmaları; bir
bütün olarak sorunun ele alınışı, SB'de Sovyet insanının
sosyalizmin inşasına coşkulu bir sarılmasını beraberinde
getirmiş ve bütün ülke, bütün olanaklarını seferber ederek
sosyalizmin inşasına koyulmuştur.
Ne yapılmalıydı?Bu soruya
Marks ve Engels cevap vermemişlerdi. Veremezdiler de. Çünkü böyle
somut bir durumla karşı karşıya kalmamışlardı. Sosyalizmin
inşası için olmazsa olmaz ön koşul, üretimin
toplumsallaştırılmasıydı. Üretimin toplumsallaştırılması
herhangi bir üretimle değil büyük sanayi üretimiyle mümkün
olabilirdi. Demek oluyor ki, büyük sanayi üretimi olmaksızın,
sosyalizmden bahsedilemezdi; sosyalizm kurulamazdı. Bunun içindir
ki bütün SB, ülkenin en kısa zamanda sanayileşmesi, dış
ülkelerden, kapitalizmden bağımsızlığın sağlanması için
kolları sıvamıştı.
Böylelikle 20'li yılların
ikinci yarısında, somut olarak da XIV ve XV. parti kongrelerinde
sanayinin ve tarımın nasıl geliştirileceği konusuna temel teorik
açıklık getirildi ve bu temelde fevkalade başarılar elde edildi.
İlk beş yıllık planlar, bu gelişmenin, bu inisiyatifin devasa
örnekleridir. Bu yazı dizisinin başka makalelerinde
somutlaştıracağımız gibi;
–SB tarım ülkesi olmaktan
çıkarak sanayi ülkesi olmuştur.
– Sosyalist ekonomi sistemi,
sanayide kapitalist unsurları tasfiye etmiştir.
–Sosyalist ekonomi sistemi
tarımda zengin köylülüğü tasfiye etmiştir.
–Sanayide ve tarımda sosyalist
ekonomi sistemi mutlak belirleyici olmuştur.
–Ekonominin bütün alanlarında
sosyalizmin zaferiyle insanın insan tarafından sömürüsü ortadan
kaldırılmıştır. (Bkz. SBKP(B)'nin Kısa Tarihi, s. 398-399, Alm)
Böylelikle SB'de üretimin
toplumsallaştırılması gerçekleştirilmiş oluyordu.
30'lu yıllar SB açısından hem
kesin zaferin, hem de şiddetli mücadelelerin yılları olmuştu.
İkinci Beş Yıllık Plan ve savaştan dolayı yarım kalan Üçüncü
Beş Yıllık Plan döneminde ülkede sosyalizmin kesin zaferi
sağlandı. SB, kapitalizmi yenmişti; bütün dünya, tek ülkede
sosyalizmin zaferini görüyordu. Teoriler, pratikte teker teker
doğrulanmış ve yeni teorilere çıkış noktası olmuştu Sovyet
pratiği. Yenik düşen kapitalist dünya, son kozunu da oynadı.
Ülke içindeki bütün hainlerle, döneklerle işbirliği içinde,
kaleyi içten fethetmeye ağırlık verdi. Ama bu da olmadı. SB,
Stalin ve Bolşevik parti etrafında kenetlenerek, bu alanda da kesin
zafer kazandı.
Bütün bunlar, iç gelişme
açısından sosyalizmin tek ülkede zafere ulaştığını
kanıtlamıştı.
Dış gelişme açısından, tek
ülkede sosyalizmin zaferi, ikinci emperyalist paylaşım savaşının
sonucuyla doğrulandı. Dış silahlı müdahaleye karşı verilen
mücadele, aynı zamanda bütün saldırganlara; bütün kapitalist
dünyaya verilen bir ders oldu.
Böylelikle Stalin'in, tek ülkede
sosyalizmin zaferi sorununda ön plana çıkardığı ve
cevaplandırdığı her iki yan (yukarıdaki a ve b noktaları)
pratikte doğrulandı.
Tek ülkede sosyalizmin zaferini
anlamamak veya buna karşı mücadele etmek ne anlama gelir?
Bunun altında yatan,
emperyalizmi; Leninist emperyalizm teorisini anlamamaktır veya tek
ülkede sosyalizmin zaferine inanmamayı Marksizm-leninizmden
sapmanın siyasi bir kılıfı yapmaktır.
Tek ülkede sosyalizmin zaferine
inanmamak, emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişmesine
ve bunun sosyalist devrim açısından beraberinde getirdiği
sonuçlara inanmamak demektir.
Her kim ki, Leninist emperyalizm
teorisine inanıyorsa, bu teoriyi gerçekten kavrıyorsa, bu teorinin
bir sonucu olan, kapitalizmde eşit olmayan gelişmeye ve tek ülkede
sosyalizmin zaferi anlayışına da inanmak zorundadır. Çünkü a
diyen b de demek zorundadır; çünkü bunlar, birbirlerinin birer
sonucudur.
Leninist
emperyalizm teorisinin ve emperyalist çağda kapitalizmin eşit
olmayan gelişmesinin doğru tespitler olduğundan şüphe etmeyen
birisi, bu şüphe etmediği tespitlerin kaçınılmaz bir sonucu
olan tek ülkede sosyalizmin zaferine de inanmak, bundan da şüphe
etmemekle karşı karşıyadır. Eğer tek ülkede sosyalizmin
zaferine inanıyorsak, ileride göstereceğimiz gibi, tek ülkede
komünizmin sorunlarını
da tartışmayı
sineye çekmek zorundadır.
Bu işin
"şakası" yok: Emperyalist
çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi tespiti, Leninist
emperyalizm teorisinin bir sonucudur; tek ülkede sosyalizmin zaferi
sorunu emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişmesinin
bir ifadesidir; tek
ülkede komünizm olasılığı da tek ülkede sosyalizmin zaferi
anlayışının
doğrudan bir sonucudur. Demek ki, her şeyin çıkış noktası,
Lenin'in emperyalizmi tahlil anlayışındadır.
O halde; Stalin'e ve SB'e,
sosyalizme inşasına saldıranlar neye saldırdıklarının
farkındaydılar ve bugün açısından da farkında olmalıdırlar:
Saldırının hedefi dün de bugün de Lenin'di. Lenin'e bu konuda
şimdiye kadar hiçbir hain, oportünist, revizyonist açıktan
saldıramadı. Onun yerine Stalin, "şamar oğlanı"
yapıldı. Ama Stalin'i "şamar oğlanı" yapmak
isteyenlerin bizzat şamar oğlanı oldukları açığa çıktı.
Hainleri şamar oğlanı yapanlar, emperyalist burjuvaziydi, Alman
faşistleriydi vs.
Aşağıda ele alacağımız gibi
bu hainler, başka ülkelerde devrim olmadığı için; dünya
devrimi olmadığı için Rus proletaryasına, yaptığın devrimden
vazgeç, iktidarı yeniden burjuvaziye ver mesajını verecek kadar
alçaldılar.
Soruna bugün açısından baksak
da, özde değişen bir şey yoktur. Bugün de tek ülkede
sosyalizmin zaferine inanmamak, en azından dünkü hainlik ve
alçaklık kadar hainlik ve alçaklıktır. Bu gün tek ülkede
sosyalizmin zaferine inanmamak düpedüz şu anlama gelir:Şu veya bu
ülkenin proleterleri, sakın tek başınıza devrim yapmaya
kalkışmayın. Diğer ülkelerdeki sınıf kardeşleriniz de sizin
gibi gelişene kadar bekleyin. Bir cahillik yapıp, Lenin'e,Stalin'e,
Sovyet deneyine inanıp siyasi iktidarı ele geçirmişseniz, hemen
burjuvaziye geri verin. Çünkü bu işin sonu yoktur.
Türkiye açısından bu çağrının
anlamı şudur:Türkiye proletaryası müttefiklerini peşine takıp
da bugünden demokratik bir devrim yapmaya kalkışma. Nasıl olsa
orada durmayıp, sosyalizme geçeceksin. Tek ülkede sosyalizm olmaz.
Bunun için, devrim yapacak duruma gelmiş de olsan, bu işten
vazgeç!
Tek ülkede sosyalizmin zaferi
anlayışından; SB deneyiminden çok yönlü –olumlu/olumsuz–
öğrenmek başkadır, bu anlayışa, deneyime "eleştirisel"
yaklaşımla saldırmak başkadır.
Çağımızın emperyalist
karakterine; eşit olmayan gelişmeye ve tek ülkede sosyalizmin
zaferine inanmamanın, insanı marksist-leninist olmaktan nasıl
çıkardığını ve karşıdevrimci yaptığını somutlayalım. O
günün örneklerinin bugün de geçerli olduğunu unutmayalım.
Emperyalizm yapıtıyla Lenin,
kapitalizmin serbest rekabetçi aşamasından emperyalist aşamasına
geçtiğini, bu aşamanın, onun nihai aşaması olduğunu ortaya
koymuştur. Lenin'in emperyalizm tahlili, aynı zamanda, bir ülkede
sosyalizmin zaferinin mümkün olmayacağı tezinin; kapitalizmin
serbest rekabetçi dönemine tekabül eden bu Marksist tezin
eskidiğinin, emperyalist çağda geçersiz olduğunun; şimdi
emperyalist çağda tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün
olacağının, ama bütün ülkelerde olmayacağının ifadesiydi.
Marks ve
Engels dönemindeki devrim anlayışını eskiten
Lenin değildi, kapitalizmdi. Kapitalizmin gelişmesi o gün geçerli
olanı bugün geçersiz kılmıştı. Eskiyen devrim anlayışının
yerini yenisi almalıydı. İşte bunu keşfetmek, ortaya koymak;
yeni bir bütünlüklü sosyalist devrim teorisi formüle etmek
Lenin'e nasip olmuştu. Bu, onun Marksizme, onun gelişmesine en
büyük katkılarından birisidir.
Rusya'da Ekim
Devrimi'nin zaferi ve sosyalizmin inşası, sosyalist devrimin yeni,
Leninist teorisini doğrulamıştır. Doğrulanması Rus devrimiyle
olduğu için bu devrim teorisi Rus koşullarıyla sınırlanır
mı?Hayır. Bunun böyle olduğuna inananlar, proletaryanın gücüne
inanmıyorlar demektir. Marksizmi biraz daha zenginleştiren bu
teorinin bir anlamı da şudur:Bu teori, proletaryanın kendi gücüne
olan güvenini, proletaryanın sosyalist devrime olan inancını
pekiştirir. Tek tek ülkelerde proletaryayı kendi burjuvazisine
karşı saldırısında; şiddetli mücadelelere girmesinde ve
nihayetinde burjuvaziyi alt ederek siyasi iktidarı ele almasında
teşvik eder, güçlü kılar.
Bir taraftan Rus proletaryasını,
SB'de sosyalizmin inşasını örnek almak, proletaryayı, emekçileri
bu örnekle coşkulandırmak ve aynı zamanda tek ülkede sosyalizmin
zaferine inanmamak birbiriyle çelişir. Örnek almada samimiysek,
alınan örneğin tek ülkede sosyalizmin zaferi örneği olduğunu
da söylemede samimi olunmalıdır. Aksi taktirde, siyasi ikiyüzlülük
söz konusu olur. Bir taraftan tek ülkede sosyalizmin zaferine;
somutta da SB'de sosyalizmin zaferine inanmayacaksın, ama o tarihi
süreci örnek olarak alacaksın! İşte bu olmaz.
Hainler, Marksizmin, Bolşevizmin
yeminli düşmanları durumuna gelmiş olan troçkistler,
zinovyevciler vs., emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan
gelişmesini; bu oldukça önemli Leninist anlayışı/tezi revizyona
uğratmayı defalarca denemişlerdir. Hainler, bu sorundaki ilk
kampanyalarını ekonomiyi yeniden inşa döneminin sonunda (1925)
açtılar.
Kampanya niçin bu dönemde
açılıyordu?Bunun nedeni vardı:1925-1926 döneminde SB'de
ekonominin yeniden inşa süreci esas itibariyle
sonuçlanmıştı/kapanmıştı ve bu sürecin kapanmasından sonra,
SB'de sosyalizmin geleceği; gelişmenin hangi perspektif altında
olacağı, aktüel, ertelenemez bir sorun olmuştu. O zamana kadar
sosyalizmin inşa sorunu, teorik bir sorundu. Ama şimdi aynı
zamanda pratik bir sorun, geleceği belirleyen pratik bir sorun
olmuştu. Konuyu oluşturan bir dizi soru vardı: SB'de sosyalizmin
inşasında hangi yol takip edilecekti, sosyalist inşaya nerede,
nasıl başlanacaktı?Bunlar, o dönemin, açıklık isteyen
belirleyici sorularıydı. Bolşevik parti, yararlanabileceği hiçbir
tecrübe olmadığı için, her sorunu bizzat pratikte deneyerek
çözümlemekle karşı karşıyaydı.
Öyle de yaptılar. Bolşevik
parti, SB'de sosyalist ekonomiyi örgütlemek ve sosyalist toplumu
inşa etmek için bütün ön koşulların mevcut olduğu
anlayışındaydı. İktidar, Ekim Devrimi'yle proletaryanın eline
geçmişti. Yani kapitalizm, siyasi olarak yıkılmıştı. Şimdi
sorun; I. Dünya Savaşı ve iç savaş döneminde yıkılan
ekonominin yeniden canlandırılmasından sonra, ekonominin sosyalist
örgütlenmesini ele almak ve kapitalizmi ekonomik olarak da
yıkmaktı. Bolşevik parti, bu görevin üstesinden gelebilmek için,
öncelikle ülkenin sanayileştirilmesiyle işe başlaması gerektiği
anlayışındaydı. Bolşevik parti, aynı zamanda Batı Avrupa'da
beklenen devrimlerin gerçekleşmemesinin, bunun ötesinde
kapitalizmin görece bir istikrar sürecine girmesinin, SB'de
sosyalizmin inşasına başlamayı engelleyemeyeceği anlayışındaydı.
Troçkistler ve Zinovyevciler,
XIV. Parti Kongresi'nden sonra bir blokta birleşirler ve hemen
ardından da leninizme karşı yeni bir saldırıya başlarlar.
Proletarya diktatörlüğü, var olmak-yok olmak mücadelesiyle karşı
karşıyadır. Çünkü troçkistler ve zinovyevciler, bu sefer,
oldukça açık bir şekilde Lenin tarafından keşfedilmiş,
kapitalizmde eşit olmayan gelişme yasasına, leninist devrim
teorisine ve bunların doğal sonucu olarak da SB'de sosyalizmin
inşasına saldırmaya başladılar. Bu saldırıda troçkistlerin ve
zinovyevcilerin bütün hainlikleri ortaya çıkıyordu. Çünkü
onlar, Menşeviklerden devraldıkları anlayışa sarılarak, işçi
sınıfının ve köylülüğün gücüne güvenerek sosyalizmin
inşasına girişilemeyeceğini, bu güçlerle SB'de sosyalizmin inşa
edilemeyeceğini savundular. Troçkistler, zinovyevciler ve SB'de
sosyalizmin inşasına karşı olan her türlü hainin soruna
karşıdevrimci yaklaşımı oldukça basitti; onlar şunu
diyorlardı:biz, Lenin'in tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün
olacağı tezine karşıyız. Çünkü başka ülkelerde en kısa
zamanda devrimler olmazsa, proletarya, bırakalım sosyalizmin
inşasını bir kenara, iktidarda dahi kalamaz. Hainler bu
anlayışlarıyla bir taraftan, proletaryanın kendi gücüne olan
güvenini sarsmaya çalışıyorlar, diğer taraftan da burjuvaziye
ve emperyalist ülkelere davetiye çıkartıyorlardı; daha yolun
başında sosyalizmin yenilgisini ilan ediyorlardı.
Troçkist ve zinovyevci hainler,
neleri inkar etmiyorlardı ki? Öyle ki, Rusya'da Ekim Devrimi'nin
boşuna yapıldığını, yanlış olduğunu, erken doğmuş bir
çocuk olduğunu, yani yaşama şansının olmadığını savunacak
kadar alçalmışlardı. Bu hainlere göre, SB'de sosyalist ekonomi,
Avrupa'nın diğer ülkelerinde devrim olmazsa mümkün olamazdı.
Hainlerin amacı, sosyalist inşayı gerçekleştirecek olan güce
yönelikti, demagojiyle proletaryanın sosyalizmin zaferine olan
inancını, SB'de sosyalizmin inşa edileceğine inancı; Marksizmin
yenilmezliğine olan inancı kırmak, sınıfı inançta çöküntüye
uğratmak istiyorlardı. Onlar, SB'de ekonominin yeniden inşasını
kapitalist ilişkilerin süreklilik kazanması olarak kavrıyorlar ve
bütün olanaklarını kullanarak sosyalizmin inşasını
engellemeye/çarpıtmaya çalışıyorlardı. Böylelikle ülkeyi
umutsuzluk kaplayacak, ülke zayıf düşecek, emperyalist ülkeler
için kolay bir av olacak ve tabii ki bütün bunlar olurken,
emperyalist çağda kapitalizmin eşit olmayan gelişme yasası ve bu
yasanın bir ifadesi olan tek ülkede sosyalizmin inşası çürütülmüş
olacak!
Devrim düşmanlarının Leninist
teoriye; kapitalizmde eşit olmayan gelişme yasası ve tek ülkede
sosyalizmin zaferi, saldırıları esas itibariyle genel olarak parti
politikasına, özel olarak da partinin, ülkede sosyalizmin inşasını
öngören politikasına saldırıydı. Amaç açıktı:Başta
troçkistler olmak üzere bütün devrim düşmanları, parti
politikasını uygulanamaz hale getirmeyi, işçi sınıfını
demoralize eden, dağıtan ve aynı oranda dünya burjuvazisi önünde
diz çökmeyi, teslimiyeti hazırlayan bir ideolojik çöküntüyü
gerçekleştirmeyi amaçlıyorlardı. Bu, ideolojik bir sabotajdı.
Bu ideolojik sabotajın dünya
proletaryası açısından da anlamı oldukça önemliydi:Bütün
dünya proletaryası, emekçileri ve ezilen halklar, SB'ye; Sovyet
proletaryasına bakıyorlar ve oradaki zaferi kendi zaferleri olarak
kavrıyorlardı. SB'de sosyalizmin inşası, diğer ülke
proleterleri üzerinde oldukça devrimcileştirici bir etkide
bulunuyordu. Çünkü oradaki zafer, bu işin kendi ülkelerinde de
olacağının kanıtıydı. Troçkist ve zinovyevist devrim
düşmanları tam da bunu engellemek istiyorlardı. SB'de sosyalizmin
inşası akamete uğrarsa, tek ülkede sosyalizmin zaferinin
olamayacağı açığa çıkar. Böylelikle dünya proletaryasının
"fener kulesi" söner, kimseye yol gösteremez, sosyalizmin
tek ülkede inşa "gemisi" karaya oturur ve enternasyonal
proletaryanın da devrime olan inancı tamamen söner.
Yukarıda "bu işin şakası
yok" demiştik. Bu işin şakası gerçekten yok. Tek ülkede
sosyalizmin zaferine dün inanmayanlarla, bugün inanmayanlar
arasında önemli bir fark yoktur. Çünkü buna inançsızlık,
demagojinin çapı ne olursa olsun, karşıdevrimciliktir. Nitekim
SB'de sosyalist inşanın düşmanları savlarının karşıdevrimci
içeriğini gizleyebilmek için Marks ve Engels'in eserlerinden
"derledikleri" alıntılardan medet umar olmuşlardır.
Hainlerin
alıntı
demagojilerini çürüten, teşhir eden Stalin olmuştur. Hainler
Marks ve Engels'in başka koşullarda yaptıkları tespitleri,
tamamen başka koşullarda geçerli kılmaya çalışmışlardır. O
dönem, Marks ve Engels'in yaşadıkları dönem kapitalizmin serbest
rekabetçi dönemiydi. O dönemde kapitalizmin gelişmesinde yükselen
bir çizgi vardı. 1948'de devrimin Avrupa çapında patlaması ve
sönmesi olgularına bakan Marks ve Engels'in tek ülkede sosyalizmin
zaferinin mümkün olamayacağını savunmalarının maddi temeli
vardı ve bu anlayışta olmakta da haklıydılar. Onlar, bu
anlayışta olmakta haklıydılar, çünkü, kapitalizmin serbest
rekabetçi döneminde kapitalizmde eşit olmayan gelişme yasası
bütün çıplaklığıyla etken değildi; kapitalist ülkelerin
sıçramalı gelişmesinin ve bunun sonucu olarak da tek ülkede
sosyalist devrimin zaferinin maddi koşulları henüz
olgunlaşmamıştı.
Bütün bunlar; çağın
değişmesini; kapitalizmin serbest rekabetçi döneminden nihai
aşaması olan emperyalizme geçişini ve bu geçişin beraberinde
getirdiği değişmeleri gören ve bütün çıplaklığıyla
açıklayan Lenin olmuştu. Lenin'in bu konudaki açıklığını,
kararlılığını ve korkusuzluğunu Stalin şöyle anlatır:
"Marks
ve Engels'in eserinin devamcısı olarak Lenin'in büyüklüğü,
onun hiçbir zaman Marksizmin harflerine kölece bağlı
kalmamasıdır… Lenin'in büyüklüğü açıkça, samimice,
yalpalamaksızın… tek tek ülkelerde proleter devrimin zaferinin
mümkün olduğunu ifade eden… yeni formülü bütün ülkelerin
oportünistlerinin kendi oportünist yapıtlarını Marks ve
Engels'in adıyla haklı çıkartma çabasıyla eski formüle
sarılacaklarından korkmaksızın ortaya attı." (Stalin,
C. 8, s. 233)
Lenin'in ölümünden sonra,
bütün sorunlarda olduğu gibi tek ülkede sosyalizmin zaferi
sorununda da esas mücadele Stalin'in önderliğinde sürdürülmüştür.
Öyle ki, SB'de tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olacağı
konusunda önce teorik zafer elde edilmiş ve sonra da bu teori
başarılı bir şekilde pratiğe uygulanmıştır. Stalin, sorunun
öneminden dolayı her zaman, sorunla ilgili her vesilede, yukarıda
açtığımız gibi, sorunun iki yönüne –iç ve enternasyonal
yön– dikkati çekmiştir. Çünkü bu iki alandaki başarı, SB'de
sosyalizmin inşasında başarı demekti.
Tek ülkede sosyalizmin inşa
sorunu ve SB'de sosyalizmin inşa edilmesi, kaçınılmaz olarak
başka sorunları da gündeme getirmiştir. Soru şuydu: Sosyalizmi
inşa ediyoruz ve bu inşa bir yerde sonuçlanacak. Sonra ne
olacak?Komünizme geçmek için, başka ülkelerdeki devrimleri ve
oralarda sosyalizmin inşasını mı bekleyelim? Böyle bir durum söz
konusu olamayacağına; istense dahi söz konusu olamayacağına
göre, ne yapılmalıydı?Dünyanın siyasi durumu –emperyalizm
olgusu, diğer ülkelerde devrimlerin olmaması– ve SB'de
sosyalizmin inşa edilmişlik durumunu göz önünde tutan Stalin ve
Bolşevik parti, komünizme geçiş için iç koşulların
olgunlaştığından hareketle, kapitalizm tarafından çevrili
olunmaya rağmen komünizme geçişin mümkün olacağı, tek ülkede
komünizme geçiş, sonucuna varmışlardır. Bu yazı dizisinde bu
konuyu ayrı bir makalenin konusu olarak ele alacağız. Burada şu
kadarını söyleyelim ki, dış kapitalist koşullara rağmen
komünizme geçişin mümkün olacağı anlayışı ve bunun
beraberinde getirdiği sorunlara –örneğin devlet– kafa
yormak, çözüm aramak ve bu geçişin mümkün olacağı sonucuna
varmak bizim açımızdan tartışılmaya değer bir konudur.
Emperyalist
çağ, kapitalizmin serbest rekabetçi dönemindeki devrim anlayışını
eskitmişti. Bunu, nedenleriyle birlikte açıklayan ve emperyalist
çağda tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olacağını
ortaya koyan Lenin, sadece
ve sadece
objektif koşulları, tarihin özelliklerini keşfetmiş oluyordu.
Emperyalist savaşlar ve SB'de sosyalist inşanın zaferi Lenin'i
doğruladı. Stalin, Lenin'in doğrulanan teorisini bir adım daha
ileriye götürdü:Tek ülkede inşa edilen sosyalizmin geleceğinin
hangi yönde gelişebileceğini açıklamaya çalıştı. Günümüzün
devrim kaçkınları, Stalin'e böyle bir açıklamayı çok
görüyorlar; onlara göre şöyle olmalıydı:SB'de sosyalizm inşa
edildi. Başka ülkelerde henüz devrim olmadı; o halde SB'de
sosyalizm biraz daha inşa edilmeli, "sağda-solda" ufak
tefek eksiklikler varsa onlar da giderilmeli, ta ki diğer ülkelerde
proleter devrimler olana ve kapitalist abluka ortadan kalkana kadar.
İşte o zaman SB'de komünizme geçişe başlanabilir. Çünkü
teori, komünizmde devlet olmaz diyor. Ve teoride, devlet olmaz
dendiği için de dış koşullardan dolayı var olması gereken
devlet nedeniyle SB'de komünizme geçişin tartışmasını dahi
yapamazsın.
İşin açığı şu:Lenin, her
türden oportünizme/revizyonizme ve devrim düşmanlarına rağmen,
teoride olmaz denmesine rağmen, o olmazın olur olacağını; tek
ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olacağını kanıtladı.
Bunun somut örneği SB'dir.
Stalin de teoride olmaz denenin
değişik koşullarda olur olabileceğini, yani teoride anlatılanın
dışındaki koşullarda komünizme geçişin olabileceğini, bunun
bir dizi koşullu bir geçiş olabileceğini açıkladı.
Tartışma götürmez gerçek,
komünizmin tek başına bir dünya sistemi olduğu ve sosyalizmin de
onun alt evresini oluşturduğudur. SB'de, '30'lu yılların ikinci
yarısında yapılan komünizme geçiş tartışmaları, komünizmin
başlı başına bir dünya sistemi olduğu anlayışını ortadan
kaldırmıyor. Bolşevikler, SB'de sosyalizm inşa ediliyor, diğer
ülkelerde henüz devrimler gerçekleştirilemedi, bu durumda
komünizme geçiş söz konusu olabilir mi tartışmasında bunun
ancak ve ancak koşullu bir geçiş olabileceğini savunmuşlardır.
Bu, teorik bir tartışmadan öteye gitmemiştir. Burada vurgulanması
gereken bir nokta var:Bizim burada tartışmak istediğimiz, Stalin
ve Bolşeviklerin komünizme geçişle ilgili olarak vardıkları
bazı koşullar altında olabilir sonucu değildir. Esas olan, SB'de
sosyalizmin inşasının gelişmişlik durumudur. Evet, sosyalizm
inşa edildi. Ama bu nasıl bir sosyalizmdi?Sosyalizmin inşasının
kıstasları neydi? İnşa edilmiş sosyalizmin 20. Parti
Kongresi'nde aldığı geçici yenilgi neyin ifadesiydi? İşte
önemli olan bu ve benzeri sorulara verilecek cevaplardır.
Bundan sonraki makalelerde
değişik konular üzerinde sosyalizmin inşa sorunlarını
incelemeye başlıyoruz.
Proleter Doğrultu, Sayı 8, Kasım - Aralık 1996