SOSYALİZM ÖLDÜ MÜ?
Marksizm,
doğduğundan beri "çürütülme"ye çalışılmış,
gerçekleşen ise tam tersi olmuştur; Marksizm, kendine karşıt
görüşleri çürüterek gelişmiştir. Dünya burjuvazisi, kendi
sınıfsal çıkarı ve geleceği açısından Marksizmin ne denli
ölümcül bir tehlike arz ettiğini çok erken kavramış ve tarihin
her döneminde Marksizme karşı mücadelesini başta; felsefe,
ekonomi ve teori olmak üzere, her alanda ve her bir tarihi dönemin
somut sorunları temelinde ele alarak sürdürmüştür. Burjuvazinin
ve onun uluslararası alanda işçi ve komünist işçi hareketi
içindeki ajanlarının (revizyonistlerin) hep değişik formlarda
açığa çıkması bunun açık ifadesidir. Burjuvazi, Marksizmi
çürütmek için somut durumun somut analizinden hareket etmiştir.
Bugün de öyle hareket ediyor. Revizyonist blokun çökmesiyle,
kesintisizce sürdürmekte olduğu antikomünizm mücadelesini
"Sosyalizm öldü" kampanyasına dönüştürdü. Bu
yazımızda bu alandaki gelişmeleri; dünya burjuvazisi ve onun
hesabına çalışan revizyonistlerin Marksizmi, sosyalizmi "öldürme"
operasyonlarını(!) güncel bakımdan inceleyeceğiz.
"Marksist öğreti
güçlüdür, çünkü doğrudur"
Marksizm veya çağımızdaki
anlamıyla Marksizm-leninizm, Marks, Engels, Lenin ve de Stalin'in
bilimsel görüş ve teorilerinin bütünlüklü sistemidir.
19. yy'ın '40'lı yıllarında
doğan Marksizm, işçi sınıfının temel çıkarlarının teorik
ifadesidir. Bu teori Marks ve Engels tarafından temellendirilmiş ve
sistemleştirilmiştir. Bu teori; felsefede, politik ekonomide ve
sosyalist öğretide gerçek anlamda bir devrimin ifadesidir.
"Marksist öğreti
güçlüdür, çünkü doğrudur; kapsamlı ve uyumludur ve insana
kör inancın, gericiliğin ve burjuva baskısını savunmanın
hiçbir biçimiyle bağdaşmayan, eksiksiz bir dünya görüşü
sağlar. Alman felsefesi, İngiliz ekonomi politiği ve Fransız
sosyalizminin temsil ettiği insanlığın 19. yy'da yarattığı en
iyi ürünlerin meşru mirasçısıdır"(Lenin;
Marksizmin Üç Kaynağı ve Üç Bileşeni";
Marks-Engels-Marksizm, s. 79.)
Marks ve Engels, devraldıkları
bu mirası, eleştirisel ve yaratıcı bir tarzda değerlendirerek ve
bu değerlendirmede işçi sınıfının sınıfsal bakışını esas
alarak bilimsel teorilerini oluşturmuşlardır. Şüphesiz ki, bu
teori bugünden yarına; hemen oluşuvermemiştir. Marksizm,
felsefede, politik ekonomide ve teoride burjuva-idealist akımlara
karşı çetin bir mücadeleyi içeren süreç içinde doğmuştur.
"Öyle ki; işçi
sınıfının mücadelesiyle bağlam içinde olan ve esasen
proletarya arasında yaygınlaşan öğretiler arasında dahi
Marksizm, öyle hiç de bir anda kendini kabul ettirmemiştir. Var
oluşunun ilk elli yılında (19. yy'ın '40'lı yıllarından
itibaren)Marksizm, kendine temelden düşman olan teorilere karşı
mücadele etti. '40'lı yılların ilk yarısında Marks ve Engels,
felsefi idealizm görüş açısına sahip olan radikal genç
Hegelcilerle hesaplaştılar. '40'lı yılların sonunda mücadele
ekonomik öğretiler alanında önplana çıktı –proudhonizme
karşı mücadele– '50'li yıllar bu mücadelenin sonuçlandığı
yıllar oldu:Fırtınalı 1848 yılında ortaya çıkan öğretilerin
ve partilerin eleştirisi. '60'lı yıllarda mücadele genel teori
alanından, doğrudan işçi hareketine yakın alana kaydı:Bakunizmin
Enternasyonal'den defedilmesi. '70'li yılların başında Almanya'da
kısa bir dönem için proudhonist Mülberger '70'li yılların
sonunda da pozitifist Dühring önplana çıktılar"(Lenin;
Marksizm ve Revizyonizm, C. 15, s. 20, Alm.)
Başka bir makalesinde de Lenin,
Marksizmin gelişme sürecini üç aşamada ele alır:"1848'de
yayınlanan Komünist Manifesto'dan… beri dünya tarihi, açık-seçik
üç ana döneme bölünmüştür. 1)1848 Devrimi'nden Paris komününe
(1871) kadar; 2)Paris komününden Rus Devrimi'ne (1905) kadar; 3)Rus
Devrimi'nden bu yana"(“Karl
Marks Öğretisinin Tarihsel Yazgısı"(Marks-Engels, Marksizm,
s. 84.)
Bu ana dönemlerin her birinde
Marksizm, felsefe, politik ekonomi ve teori alanlarında burjuva,
küçük burjuva akımlara karşı çetin mücadele içinde
gelişmiştir.
"Birinci dönemin başında
hiç de egemen olmayan, sosyalizmin birçok grup ya da eğilimlerinden
yalnızca birisi olan Marks'ın öğretisi… Birinci dönemin sonuna
doğru (1848-1871), bu fırtınalar ve devrimler döneminde Marks
öncesi sosyalizmi"(Lenin,
agk, s. 85.) öldürecek, tarihin çöplüğüne atacak derecede
gelişmiştir. Bu dönemdeki mücadelenin sonucunda bağımsız,
güçlü proleter karakterli partiler doğmuştu. Buna bir bütün
olarak 1. Enternasyonal'i (1864-1872) ve Alman Sosyal Demokrat İşçi
Partisi'ni örnek olarak verebiliriz.
"Fırtınalar ve devrimler
dönemi" olan birinci dönemin aksine ikinci dönem, devrimsiz
bir dönemi, "barışçıl" karakter taşıyan bir dönemi
karakterize ediyordu. Bu dönem, aynı zamanda, Batı'da burjuva
devrimlerinin tamamlandığı, Doğu'nun ise bu devrimlere henüz
hazır olmadığı bir dönemdi.
"Batı, gelmekte olan
değişimlerin 'barışçı' hazırlığı evresine girdi. Sosyalist
partiler, özellikle proleter nitelikte olanlar, her tarafta
kuruldular ve burjuva parlamentarizmini kullanmayı ve kendi günlük
basınını kendi eğitim kurumlarını, kendi sendikalarını ve
kendi kooperatif birliklerini kurmayı öğrendiler. Marks'ın
öğretisi tam bir zafer kazandı ve yayılmaya başladı"(Lenin,
agk, s. 86.)
Yine Lenin'in deyimiyle bu dönem,
proletaryanın güçlerini toparladığı, geleceğin meydan
muharebeleri için hazırlandığı yavaş ama sebatla ilerleyen
süreci ifade ediyordu.
Marksizmin, sınıf düşmanları
üzerine teorik zaferinin ifadesi olan bu dönemde, Marksizmin
düşmanları, ona karşı mücadele edebilmek için Marksizm
kılığına bürünmek zorunda kaldılar. Lenin'in deyimiyle bu
"tarihin diyalektiği"ydi. Dönemin "barışçıl"
özelliği, barışçıl, parlamenter mücadelenin kazanımlarının
hiç de küçümsenemeyecek boyutlarda olması; birtakım ekonomik ve
sosyal hakların elde edilmesi, oportünist güçlerin gelişmesine
neden oldu ve onlar, Lenin'in deyimiyle "sosyalist
oportünizm", "büyük meydan muharebelerine hazırlık
dönemini, bu muharebelerden vazgeçme anlamında yorumlamaya"
başladılar. Artık onlar, sınıf mücadelesinden vazgeçmeyi,
üç-beş kuruş için; ekonomik koşulların iyileştirilmesi için
mücadeleyi, bir bütün olarak "sosyal barışı" vaaz
ediyorlardı.
Üçüncü dönemin karakteri
ikinci döneminkinden oldukça farklıydı. Bu dönem, büyük meydan
muharebelerine hazırlık değil, büyük meydan muharebelerinin
gerçekleştirildiği dönemdi.
"…Oportünistler,
Asya'da dünya ölçüsünde önemli olan fırtınanın yeni bir
kaynağı ortaya çıkınca kendilerini, 'toplumsal barış' ve
'demokrasi' koşullarında fırtınanın gereksizliği konularında
pek kutlayamadılar. Sovyet devrimini, Türkiye'de, İran'da ve
Çin'deki devrimler izledi. İşte şimdi biz bu fırtınalar
döneminde ve bu fırtınaların Avrupa'daki 'yansımaları'
döneminde yaşıyoruz… Asya'dan sonra Avrupa da, Asya'daki gibi
olmamakla birlikte, karışmaya başladı, 1872-1904 'barışçı
dönemi' bir daha dönmemek üzere geçip gitti"(Lenin,
agk, s. 86/87.)
Gidiş o gidiş!
Sınıflı toplumların
tarihinde, hiçbir zaman, hiçbir hakim sınıf, kendi iktidarının
geçici olduğuna, bir gün başka bir sınıfın hakim güç
olacağına inanmamıştır. Köleci toplumda köle sahipleri,
düzenlerinin ebedi olduğuna inanırlardı. Ama onların düzeni, o
düzenin bağrında doğan feodal güçler tarafından yıkıldı.
Feodaller de, feodalizmin ebedi olduğuna inanıyorlardı. Ama
onların düzeni de o toplumun bağrından çıkan burjuva sınıf
tarafından yıkıldı. Bu sefer, iktidarını kuran burjuvazi kendi
düzeninin; kapitalizmin ebedi olduğuna inanıyordu. Şimdi sıra
burjuvazide. O da bir gün tarih sahnesinden silinecek, onu tarih
sahnesinden silecek olan güç proletaryadır. Ve onun ideolojisi de
Marksizmdir. Bu gerçeği gören burjuvazi her alanda ve her türlü
savaş hilesiyle Marksizme karşı mücadele etmektedir. Burjuvazi ve
ideologları, Marksizm yanlış bir düşünce olduğu için ona
karşı mücadele ettikleri vaazını veriyorlar. Oysa gerçek bunun
tam da tersidir. Burjuvazi ve ideologları, Marksizm doğru olduğu
ve onların sömürü ve zor yoluyla sürdürdükleri egemenliklerini
tehdit ettiği için, ona karşı mücadele ediyorlar. Siyasi
hakimiyetlerini korumak ve "ebedi"leştirmek için bu
mücadeleyi sürdürmek zorundadırlar.
Bu gerçeği Lenin şöyle dile
getirir:
"Uygar dünyanın tümünde
Marks'ın öğretisi, Marksizme bir çeşit 'zararlı mezhep' gözü
ile bakan, (resmi ve liberal) bütün burjuva biliminin aşırı
düşmanlığını ve nefretini uyandırmaktadır. Ve başka bir
tutum da beklenemez. Çünkü sınıfların savaşımı temeline
dayanan bir toplumda, 'tarafsız' toplumsal bilim yoktur. Bütün
resmi ve liberal bilim, şu ya da bu biçimde ücretli köleliği
savunmaktadır, oysa Marksizm, bu köleliğe karşı amansız bir
savaş açmıştır… Felsefe tarihi ve toplumsal bilim tarihi bize
tam bir açıklıkla gösteriyor ki; Marksizmde, dünya uygarlığının
gelişme çizgisi dışında doğmuş, dar görüşlü, taşlaşmış
bir öğreti olan 'sekterizm'e benzer hiçbir şey yoktur. Tam
tersine; Marks'ın dehası tamamen insanlığın en önde gelen
beyinlerinin getirdiği sorulara yanıtlar sağlamış olmasındadır.
Onun öğretisi felsefenin, ekonomi politiğin ve sosyalizmin en
büyük temsilcilerinin öğretilerinin doğrudan ve dolaysız bir
devamı olarak doğmuştur"(Lenin,
Marksizmin Üç Kaynağı ve Bileşeni, agk, s. 78/79.)
Marksizm, burjuvazinin baş
belasıdır. Burjuvazi, Marksizme karşı cepheden mücadelesinin
yanı sıra, onu çarpıtarak da mücadele eder. Bu çarpıtma
mücadelesinde, üniversitelerinde "bağımsız" bilim
yuvalarında yetiştirdiği uzmanlarını, "marksaloglar"ını
ve işçi sınıfı içindeki ajanları olan revizyonistleri
kullanır. Marks'ın, dolayısıyla da Marksizmin nasıl
çarpıtıldığını Lenin şöyle açıklar;
"Tarihte, kurtuluşları
için mücadele eden köleleştirilmiş sınıfların devrimci
düşünür ve önderlerinin öğretilerinin başına birçok kez
gelen şey bugün Marks'ın öğretisinin başına geliyor. Ezen
sınıfların, sağlıklarında büyük devrimcilere ardı arkası
gelmez takibatlardan başka verecekleri hiçbir şey yoktu; onların
öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın
yalan ve karalama kampanyalarıyla karşıladılar. Devrimci
öğretinin içeriğini boşaltarak, devrimci ucunu koparıp atarak
ve bayağılaştırarak, büyük devrimcileri ölümlerinden sonra
zararsız ikonalar haline getirmeye, deyim yerindeyse azizleştirmeye,
ezilen sınıfları 'teselli etmek' ve onları aldatmak için
adlarına belli bir şan vermeye çalışırlar. Burjuvazi ile işçi
hareketi içindeki oportünistler, Marksizmin işte böylesi bir
'işlenmesi'nde birleşiyorlar. Öğretinin devrimci yanı, devrimci
ruhu unutuluyor, bir kenara itiliyor, çarpıtılıyor. Burjuvazi
için kabul edilebilir olan ya da öyle görünen şeyler önplana
çıkarılıyor ve övülüyor. Şaka bir yana, bugün bütün sosyal
şovenistler 'marksist'tirler! Ve daha düne kadar uzmanlık konusu
Marksizmin kökünü kazımak olan burjuva Alman bilginleri, gittikçe
daha sık biçimde, soygun savaşının yürütülmesi için son
derece iyi örgütlenmiş o işçi sendikalarını eğitmiş
'Ulusal-Alman' Marks'tan söz ediyorlar"(Lenin,
Seçme eserler, C. 7, s. 17/18.)
Burjuvazinin, Marksizmi, Ekim
Devrimi'yle birlikte de gerçeklik olduktan sonra sosyalizmi
"öldürme", "yok etme" veya da "çarpıtma"
operasyonlarına geçmeden önce Marksizmin, Marksizm-leninizme
dönüşmesinin nedenlerine bakalım:
Bu konuda Stalin şöyle diyor;
"Marksizmin bir şey,
Leninizmin ise başka bir şey olduğu, marksist olunmadan da
Leninist olunabileceği akla gelebilir. Ama böyle bir düşünce
kesinlikle doğru sayılmaz. Leninizm, Lenin'in öğretisi eski
Marksizm
değildir. Leninizm emperyalizm ve proleter devrimleri çağının
Marksizmidir. Başka bir deyişle, Leninizm, Marks'ın yarattığı
bütün her şeyi, artı, Lenin'in Marksizmin hazinesine katarak onu
zenginleştirdiği ve Marks'ın yarattığı her şeyden zorunlu
olarak çıkan yeniyi (proletarya diktatörlüğü öğretisi, köylü
sorunu, ulusal sorun, parti, reformizmin sosyal kökenleri sorunu,
komünizmde belli başlı sapmalar sorunu vb.) kapsar. Bu nedenle,
sorunu, Marksizm ve Leninizmden değil de (temelde bir ve aynı şey
olan) Marksizm ya
da (abç.)
Leninizmden söz edecek şekilde formüle etmek daha iyi olurdu…
Leninizm, tüm ülkelerin işçilerinin devrimci hareketinin
deneyimlerinin genelleştirilmesidir"(Komünist
Gençlik Birliği'nin Görevleri, C. 7, s. 203.)
Yorumsuz kabullendiğimiz bu
saptamadan sonra şunu ilave etmeliyiz:Bir dönem, salt Marks ve
Engels'i, Marksizmi "çürütme", "öldürme",
"yok etme" ve "çarpıtma" mücadelesi veren
burjuvazi; her kılığa girmiş şekliyle burjuvazi emperyalist çağ
ile birlikte Marksizm-leninizmi, Ekim Devrimi'nden sonra sosyalist
inşayı, bazen tek başına Lenin'i (Marksizme "sarılarak"),
çoğu kez de Stalin'i (bazen Marks ve Engels'e, bazen de Lenin'e
veya dönem dönem "Marksizm-leninizme sarılarak")"çürütme",
"yok etme", "öldürme" ve "çarpıtma"
mücadelesini vermiştir. Bu mücadele; Marksizmin doğuşundan beri
süregelen bu mücadele günümüzde de somut koşulların kılığına
bürünerek devam etmektedir.
Dünya Burjuvazisinin Marksist
Teoriyi, Sosyalizmi Revizyona Uğratma, "Yok Etme"
Operasyonları
1-II. Enternasyonal
Oportünizmi (Revizyonizmi) ve Akıbeti
1889'da (Paris Kongresi) kurulan
II. Enternasyonal'in kuruluş amacı, tek tek ülkelerde Marksist
partilerin ve başka proleter örgütlenmelerin gelişmesini teşvik
etmek, işçi sınıfının ekonomik ve siyasi eylemlerini
uluslararası alanda koordine etmek, işçi hareketi içinde her
türden burjuva düşüncenin –ideolojisinin– olası etkilerine
karşı mücadele etmek ve nihayetinde proletaryayı ulusal ve
uluslararası alanda siyasi iktidar mücadelesi için hazırlamaktı.
II. Enternasyonal, belli bir
dönem, kuruluşundan sonraki ilk 10 yıl, daha da somutlaştıracak
olursak Engels'in ölümüne kadar (1895) olan dönemde tarihi
görevini yerine getirmek için mücadele etmiştir. Ama daha 19.
yy'ın '90'lı yıllarının ortasında uçlanmaya başlayan
–Engels'in de fark ettiği– oportünizme karşı kararlı bir
mücadele sürdürülememişti. II. Enternasyonal'in
oportünist-revizyonist bataklığa gömülmesinin ideolojik ön
koşulları bu dönemde oluşmuş ve yaygınlaşmıştı.
Oportünizm, emperyalizmin bir
ürünüydü, diyebiliriz ki; aynı zamanda emperyalizmin varoluş
koşullarından birisiydi. Bu karşılıklı ilişki veya birbiri ile
bağlam içinde olma olgusu emperyalizmin ekonomik, politik ve de
ideolojik koşullarında aranmalıdır. Oportünizm, ulusal ve
uluslararası alanda işçi hareketinin bölünmesi, parçalanması
demektir. Oportünizm, işçi sınıfına veya etkisi altına aldığı
kesimin kapitalist sisteme, burjuva düzene, siyasi ve ideolojik
olarak bağlanması demektir. Bu, oportünizmin temel siyasi
görevidir. Kapitalizmin, tekelci aşamasına (emperyalizm)
geçmesiyle birlikte oportünizmin görev alanı da genişledi.
Tekelci burjuvazi, tekel karının bir kısmını işçi sınıfını
satın almak için kullandı ve aynı zamanda birtakım ekonomik ve
demokratik (örgütlenme, siyasi mücadele vs.) tavizler vererek,
sınıfı, mücadele etmekten alıkoymaya çalıştı. Burjuvazi,
böylelikle işçi sınıfı içinde oportünist düşünce ve
tavırların doğmasını ve gelişmesini teşvik etmiş oluyordu.
Oportünizm, sınıf
mücadelesinin zorunluluğunu, dolayısıyla kapitalist sistemin işçi
sınıfı önderliğinde devrimci mücadele ile yıkılmasını
reddeder.
Oportünizm, belirttiğimiz bu
anlayışın kaçınılmaz sonucu olarak, proletarya diktatörlüğünü
de reddeder.
Oportünizm, açık veya örtülü
bir şekilde Marksizmden çark etmektir, işçi aristokrasisi ve işçi
bürokrasisi onun işçi sınıfı içindeki sosyal tabanını
oluşturur.
II. Enternasyonal partileri
içinde, daha ziyade bu yüzyılın başından itibaren gerçek
Marksistler ile oportünistler arasında şiddetli mücadeleler
sürdürülmüştür ve enternasyonal işçi hareketinde Marksizmin
elde ettiği zafer, uluslararası oportünizmi "Marksist"
görünmeye zorlamıştır. İşçi sınıfının, Marksizmin en
azılı düşmanları "Marksizmin genel zemininde"(Lenin)
durarak her alanda Marksist teoriye karşı mücadele etmişlerdir.
Oportünizm, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi dışındaki II.
Enternasyonal'in bütün partilerinde üstünlüğü ele geçirmişti.
Oportünizm bu mücadelesinde
revizyonizm formunda; Marksizmi temel konularda revizyondan geçirme
savını öne sürerek ortaya çıkmıştı.
Revizyonizm, etkisi altına
aldığı partileri, burjuva reformist işçi partilerine dönüştürdü.
I. dünya savaşı, oportünizmin
gelişmesini hızlandırdı. Lenin'in deyimiyle I. dünya savaşı
oportünizmi sosyal şovenizme dönüştürdü ve oportünizmin
burjuvazi ile olan gizli ittifakını açık bir ittifaka dönüştürdü
(Bkz. Lenin, C. 21, s. 321. Alm.)Nitekim; I. dünya savaşının
patlak vermesinden sonra da II. Enternasyonal partilerinin önder
kesimleri emperyalist burjuvazinin safına geçerek emperyalist
savaşı ve tekelci burjuvazinin ilhak politika ve planlarını
desteklemişlerdir.
"Sosyal şovenizm,
kusursuz oportünizmdir. O, burjuvazi ve genel kurmaylarla açık,
çoğu kez bayağı ittifak için olgunlaşmıştır"
(Lenin, C. 22, s. 112, Alm.)
II. Enternasyonal'de gelişen
Marksizmi revizyona uğratma ve burjuvalaştırma hareketinin iki
önemli temsilcisi vardır. Bunların her biri, revizyonizm,
oportünizm, sosyal şovenizm, kısaca antimarksist mücadele için
birer programdır. Bu şahsiyetler ne diyorlardı?
E. Bernstein (1850-1932), ulusal
(Almanya) ve enternasyonal alanda işçi sınıfı hareketi içinde
reformculuğun ve revizyonizmin başlatıcısı olmuştur. Bernstein
bir dizi yazısında (1897-1898; "Sosyalizmin sorunları ve
sosyal demokrasinin görevleri") Marksizmi her üç bileşeni
alanında; felsefe, politik ekonomi ve teori, temel konularda
revizyona tabi tutmuştur. "Kant'a dönüş" onun
sloganıdır. Hegel ile Marks'ın diyalektik anlayışlarını bir ve
aynı anlayışlar olarak gören yine Bernstein'dır. Felsefenin
temel sorununun; dünyayı değiştirme sorununa tutarlı materyalist
çözüm getirilemeyeceğini savunan Bernstein'dır. O, bu
anlayışının kaçınılmaz sonucu olarak; sosyalizmi ahlaki ve
etik bir ideale indirgemiştir.
Sosyalizm, sadece ahlak ve etik
bir ideolojiye indirgenince proletarya diktatörlüğünü savunmanın
da bir anlamı kalmayacaktı. Nitekim o, proletarya diktatörlüğü
anlayışını; Marksist olmanın bu mihenk taşını (Lenin)
reddetmiştir.
Bernstein, reformlar uğruna
mücadeleyi, reformlarla burjuva düzeni "mükemmelleştirme"yi
esas almış ve sınıf mücadelesini; burjuva düzeni yıkma
mücadelesini reddetmiştir. Onun "hareket her şey, sonuç
hiçbir şey" sözü bu anlayışından kaynaklanır.
K. Kautsky (1854-1938), nam-ı
diğer dönek Kautsky; II. Enternasyonal'in önde gelen
teorisyenlerinden birisi olan Kautsky, önceleri Marksistti ve
Marksist düşüncenin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynadı.
Ama o, oynadığı bu olumlu role rağmen, Marksizmi gerçekten
kavramış birisi değildi. Engels tarafından da eleştirilen
Kautsky, en ağır ve haklı eleştiriyi Lenin'den almıştır.
Lenin, Kautsky'nin "İktidarın yolu" yazısını
olumlamıştır, ama aynı zamanda da eleştirmiştir. Çünkü o, bu
yazısında proleter devrimden söz etmesine rağmen, burjuva
devletin yıkılmasından ve proletarya diktatörlüğünün
kurulmasından hiç söz etmemiştir. II. Enternasyonal'de gelişen
oportünizme paralel olarak Kautsky de Marksizmi bir kenara atmış
ve 1910'da Alman Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nde oluşturduğu
"merkezi" grupla Marksizme karşı açıktan saldırıya
geçmiştir. Kautsky, sınıf mücadelesi ve onun doğal sonucu olan
iktidar sorununu kavramamış, Ekim Devrimi'yle Rusya'da gündeme
gelen proletarya diktatörlüğünü reddetmiştir. Kautsky,
dönekleştikten sonra en ateşli antikomünist olmuştur.
Kautsky'nin bu hızlı "gelişme"sinde diyalektik ve tarihi
materyalizmi hiç anlamamış olmasının da etkisi büyüktür. Bir
örnek; Kautsky, 1898'de, revizyonistlerin, Marksist felsefeyi veya
bir bütün olarak Marksizmi yeni kantçılıkla birleştirmeye
çalıştıkları bu dönemde Plehanov'a yazdığı mektupta şöyle
diyordu:
"Her halükarda, açıkça
söylemeliyim ki; yeni kantçılık beni hiç de zor durumda
bırakmıyor. Felsefede hiçbir zaman güçlü olmadım ve bir bütün
olarak diyalektik materyalizm görüşünü benimsemiş olmama
rağmen, Marks ve Engels'in ekonomik ve tarihi bakış açıları son
kertede yeni kantçılıkla birleştirilebilir."
İşte bu denli "filozof"
olan Kautsky, bu anlayışını açıklamasından 10 sene sonra, yani
revizyonistlerin, Marksizmi Mach'ın felsefesiyle birleştirmeye
çalıştıkları dönemde şöyle diyordu:"Marksizmi
felsefi bir öğreti olarak görmüyorum. Bilakis onu, ampirik bir
bilim olarak, toplum üzerine özel bir görüş olarak görüyorum.
Tabii ki bu görüş, idealist felsefe ile birleştirilemez. Ama o
Mach'ın algılama teorisi ile çelişki içinde de değildir."
Oportünizmin, reformizmin ve
revizyonizmin ne denli çok, çeşitli türleri olursa olsun,
hepsinin ortak olduğu çıkış noktaları, belli görüşler
vardır:Somut durum ışığında şekillendirerek Marksizmi üç
bileşeni alanında reddetmek, çarpıtmak, burjuvazinin kabul
edeceği bir anlayışa indirgemektir. Bütün revizyonistler ve
oportünistler, bir kısmı -örneğin Mao- ne denli devrimci
gözükürlerse gözüksünler, son kertede sınıf işbirliğini,
proletaryanın, tarihi misyonundan vazgeçmesini, mevcut burjuva
düzen içinde kalınarak reformlar uğruna mücadeleyi esas alırlar
ve burjuvazinin siyasi iktidarının devrim yoluyla yıkılmasını
ve proletarya diktatörlüğünü reddederler.
Lenin önderliğinde
Bolşeviklerin mücadelesi sonucunda II. Enternasyonal oportünizmi
çökertildi. Bu mücadele içinde Lenin, Marksizmi yeni, emperyalist
koşullar ışığında geliştirdi, zenginleştirdi.
Marks ve Engels'in devlet ve
parti üzerine kaleme aldıkları başlı başına bir yazıları
yoktur. Onlar, şu veya bu yapıtlarında, makale ve mektuplarında
bu konuları ele almışlardır. Onların, yaşadıkları dönemin
koşullarına bağlı olarak gündeme gelen, gündeme geldiği
boyutta ele alınan bu konular emperyalist çağda, o "fırtına
ve devrimler çağı"nda oportünizme karşı mücadele içinde
geliştirilmiş ve yeni tipte Marksist parti anlayışı Bolşevik
partide somutlaşmış, Ekim Devrimi'yle de Marksist devlet anlayışı
yine oportünizme karşı mücadele içinde geliştirilmiştir.
Ulusların kendi kaderini tayin anlayışı, işçi hareketinin
enternasyonal örgütsel birliğinin sağlanması, felsefe alanındaki
mücadele (Ampriokritisizm eserinin doğuşu) Ekim Devrimi'yle
gündeme gelen tek ülkede sosyalist devrim sorunu yine oportünizme
karşı mücadele içinde geliştirilen ve Marksizme katkı olarak
gördüğümüz anlayışlardır. Bu liste uzatılabilir. Liste kısa
da olsa, uzun da olsa, gerçek olan; II. Enternasyonal
oportünizminin; o, Marksizmi revizyona uğratarak, onu devrimci
özünden kopartarak "çürütme", "öldürme",
"yok etme" operasyonlarının ağır bir yenilgi almasıdır.
Bu mücadelede çöken II. Enternasyonal oportünizmi oldu ve kazanan
da Marksizm, çağımızdaki adıyla Marksizm-leninizm.
2-Sosyalizmi, Stalin Nezdinde
Lenin'i "Yok Etme" Operasyonları
Ekim Devrimi'nden sonra Rusya'da
iktidara gelen proletarya diktatörlüğünü kurma ve sosyalizmi
inşa etme sürecinin henüz başında iki türden düşmanla
mücadele etmek zorunda kalmıştı.
Ekim Devrimi'nden ve emperyalist
ülkelerde komünist partilerin kurulmasından sonra bu ülkelerde
oportünizm, emperyalist/kapitalist sistemin dolaysız istikrar
faktörü oldu; mali sermayenin sarsılan iktidarının yeniden
kurulmasında ve Ekim Devrimi'nin işçi sınıfı üzerindeki
devrimci etkisinin kırılmasında oportünizme büyük iş düşüyordu
(Almanya'daki gelişme, en yalın örneği oluşturur.)Ekim
Devrimi'nden sonra oportünizm, ideolojik olarak antisovyetizm
formunu almış ve mücadelesinin merkezine antikomünizmi
oturtmuştu.
Yeni kurulan Sovyet ülkesine
saldırmakta ve proletarya diktatörlüğünü yıkmakta kararlı
olan 14 veya 16 ülke -başta da emperyalist ülkeler- bu niyetlerini
gerçekleştirmekte tereddütsüz olduklarını gösterircesine
Sovyet ülkesine saldırdılar. Çarlık kalıntılarının veya
sözümona "muhalefet"in de desteğiyle proletarya
diktatörlüğünü yıkacağını sanan avanak dünya burjuvazisi
iki sene süren iç savaş sonunda "süngüsü inmiş",
dersini almış olarak Sovyet topraklarını terk etmek zorunda
kaldı.
Bu mücadelede de yenilen
emperyalist burjuvazi ve anti-sovyetizm (antikomünizm), kazanan ise
Marksizm-leninizm oldu.
Sosyalist inşa ve bu inşa
içinde Marksist teori; (Marksizm-leninizm) tek ülkede sosyalizmin
inşasına karşı yürütülen mücadele içinde kuruldu ve
geliştirildi. Bu mücadelenin karşıdevrim odağında Troçki,
Kamenev, Zinovyev ve Buharin duruyordu. Şüphesiz ki, bunlar baştan
itibaren karşıdevrimci değillerdi ve Rusya'daki, sonra da Sovyet
ülkesindeki sınıf mücadelesinin gelişmesine katkıda
bulunmuşlardır. Ama üzerinde durduğumuz nokta, sorunun bu
yönünden ziyade, aynen Kautsky örneğinde olduğu gibi, bu
unsurların antimarksist (antileninist), anti-Sovyetik
(anti-Stalinist) dolayısıyla bir bütün olarak antikomünist
pozisyonda durarak, emperyalist, faşist burjuvaziyle işbirliği
içinde SB'de inşa edilen sosyalizmi yıkmaya çalışmalarıdır.
Daha Lenin sağ olduğu dönemde Troçki, sürekli devrim, köylülüğün
demokratik ve sosyalist devrimdeki devrimci potansiyeli ve tek ülkede
devrim sorunlarında gereken dersi almıştı. Ama Lenin öldükten
ve NEP döneminin sona ermesinden sonra, yine sosyalizmin inşasının
gündeme geldiği 1925'ten sonra Bolşevik parti içinde oluşan sağ
ve sol sapmacılardan –bu sapmalara sürekli Troçki, Zinovyev,
Kamenev ve Buharin önderlik ediyorlardı–Troçki, tek ülkede,
somutta da SB'de- sosyalizmin inşa edilemeyeceğini savunarak,
iktidarın burjuvaziye iade edilmesini -pratikte- savunmuş oluyordu.
Sosyalist sanayileşme konusunda -sanayileşmeyi baltalamak için
aynı unsurlar- bu sefer koro halinde ağır sanayi kurma girişimini
yanlış buluyorlar, belli bir (sermaye) birikimi sağlamak için
sanayileşmeye hafif sanayi ile başlanmasını öneriyorlardı.
Stalin önderliğinde Bolşevik parti bu konularda söz konusu
unsurlara gereken dersi vermişti. Tarımın tamamen
kolektifleştirilmesinde Buharin, sınıf işbirliğini savunarak,
kulakların -zengin köylülerin- mülksüzleştirilmesine karşı
çıkıyor ve Bolşevik parti, ona bu anlayışından dolayı da
gereken dersi veriyordu.
SB'de sosyalizmin inşası
sürecinde boş durmayan bu unsurlar, karşıdevrimci örgütlenmeye
gittiler. Muhalefetin, karşıdevrimci gerçekliğe dönüşmesinde
esas itibarıyla iki çelişki belirleyici rol oynamaktaydı.
Sanayileşme ve tarımın
kolektifleştirilmesi:Sosyalist sanayi ve sosyalist tarım,
burjuvazinin yeniden gelişme koşullarını ortadan kaldırıyordu.
Bundan dolayıdır ki, burjuvazinin artıkları, her araca
-emperyalizmle işbirliğine de- başvurarak mücadele ediyordu. Bu
mücadelede Troçki, Kamenev, Zinovyev ve Buharin SB'de kapitalizmin
restorasyonunu savunuyorlardı. Onlar, çarlık Rusya'sından kalıntı
burjuvazinin siyasi temsilcileri olmuşlardı artık.
Uluslararası alanda faşizm,
yükseliş dönemindeydi. Bir bütün olarak emperyalist burjuvazi,
özelde de faşizm ve Alman faşizmi SB'yi yok etmeyi planlıyordu.
Bunun için de Sovyet ülkesinde kendi hesaplarına çalışan 5.
kolları örgütlemeye çalıştılar. Alman faşizminin 5. kolu
olmayı da troçkist-zinovyevist unsurlar kabullendiler.
O dönem SB'de söz konusu olan,
var olmak-yok olmak mücadelesiydi, sosyalizmin geleceğiydi.Bu var
olmak-yok olmak mücadelesinde muzaffer olan, Stalin önderliğinde
Bolşevik parti ve bir bütün olarak Sovyet ülkesiydi.
Karşıdevrimci güçlerin yenilgisiyle sonuçlanan mücadele süreci
içinde Marksizm-leninizm, her bir bileşeni alanında Stalin
tarafından geliştirilmiştir. Stalin, Marksist felsefeyi, politik
ekonomiyi ve bilimsel sosyalizmi (teori) Lenin'in bıraktığı
yerden alarak,SB'de sosyalizmin inşası pratiği içinde,
emperyalist burjuvazi ve ülke içindeki karşıdevrimci unsurlara
karşı mücadele içinde geliştirdi.
Bu dönem (II. dünya savaşı da
dahil), Marksizm-leninizmin bütün emperyalist burjuvazinin her
türden oportünizmin ve Sovyet ülkesindeki karşıdevrimin
yenilgiye uğratıldığı dönemdi. Bu dönemde karşıdevrimci
emperyalist burjuvazinin inşa edilen sosyalizmi, bütün dünyayı
sarmış olan komünist hareketi, bir bütün olarak
Marksizm-leninizmi ve Stalin nezdinde de Lenin'i "yok etme"
operasyonları hüsranla sonuçlanmış ve II. dünya savaşı
sonunda birçok ülke kapitalist sistemden koparak, SB önderliğinde
sosyalist kampı oluşturmuşlardı.
3-XX. Parti Kongresi ve
Kruşçev Revizyonizminin Marksizm-Leninizmi, İnşa Edilen
Sosyalizmi Stalin'e
Saldırıyla "Yok Etme" Operasyonu
Tekrarlana tekrarlana artık
bıkkınlık getiren Kruşçev revizyonizmine veya sonraki
tanımlamasıyla bir bütün olarak Sovyet revizyonizmine ilişkin
eleştiri noktalarını belirtelim.
Kruşçev ile başlayan Sovyet
revizyonizminin veya da Sovyet antikomünizminin ayırt edici bazı
özellikleri vardı.
Her şeyden önce Sovyet
revizyonizmi siyasi iktidarı gasp ederek iktidara gelmiş ve siyasi
iktidardayken gelişmiş olan bir revizyonizmdi. Sovyet revizyonizmi,
revizyonizmi kurumlaştırmış, sosyalizmi yıkarak klasik
kapitalizme geçişin aşamasını, ara iktidar formunu
oluşturmuştur. Sovyet revizyonizmi, hem ülke içinde olası
muhalefeti engellemek, hem de uluslararası alanda etkili olabilmek
için sosyalizmi, sosyalist kurumları tabela olarak kullanmaya özen
göstermiştir. Sovyet revizyonistleri her şeyi sosyalizm adına
yapmışlardır; proletarya diktatörlüğünden, proleter
enternasyonalizminden, devrimden, sosyalist sanayi ve tarımdan; bir
bütün olarak sosyalist üretim biçiminden vs. hep sosyalizm adına
çark etmişler; bütün halkın devleti, sınıf işbirliği,
emperyalist ülkelerle barış içinde bir arada yaşamayı vb. yeni
koşullarda Marksizm-leninizmin geliştirilmesi olarak lanse etmişler
ve dünya komünist hareketini bölerek, ona tarihinin en ağır
darbesini vurmuşlardır. Sovyet revizyonistleri kurulmuş sosyalizmi
yıkma kötü ününe sahiptirler.
Sovyet revizyonizmi, sosyalizmi,
sosyalizmin geliştirilmesi adıyla yıktığı için, her türden
revizyonist faaliyeti sosyalizm olarak gösterdiğinden dolayı,
neredeyse bir nesil, içinde yaşadıkları ve şekillendikleri
revizyonist sistemi sosyalizm olarak algılamıştır (Revizyonist
basında bu "sosyalizm"e "reel sosyalizm"
deniyordu.)
Kruşçevcilerin siyasi iktidarı
gasp etmelerinden sonraki gelişmesini doğru tespit eden emperyalist
burjuvazi, "reel sosyalizm" kavramını benimseyerek bu
"sosyalizm"in çürüyüşünü, yozluğunu, burjuva
demokrasisinden de geri oluşunu antikomünist propagandasının
değişmez malzemesi yapmıştır. Bu noktada Sovyet revizyonizmiyle
-antikomünizmiyle emperyalist burjuvazinin antikomünizmi -her ne
kadar dünya politikasında rekabetin gereği karşılıklı olarak
birbirlerine atıp-tutsalar da- Stalin nezdinde inşa edilmiş
sosyalizme ve bir bütün olarak da Marksizm-leninizme saldırıda
aynı
cephede -ayrı pozisyonlarda olmalarına rağmen- birleşmişlerdir.
Marksist teoride yapılan tahribatın derinliği buradan
kaynaklanmaktadır. İktidarda olan revizyonizm, 1956'dan (XX.Parti
Kongresi'nden)çökene kadar (1989/'90), yani yaklaşık 35 yıl
boyunca sosyalizm adına bürokratik kapitalizmi uygulamış,
Marksizm-leninizm adına antimarksist, antikomünist teoriler üretmiş
ve bunları etkisi altına aldığı, bir dönemin "Halk
demokrasisi" ülkelerinde ve kapitalist ülkelerdeki "komünist"
partilerde ve dolayısıyla bütün dünyada maddi bir güce
dönüştürmüştür. Sovyet revizyonizmi, antikomünizmini özenle
saklamayı Stalin'e saldırıyla eş anlamda görmüştür. Ama onu,
bu özeni de kurtaramamış ve emperyalistleşen revizyonist sistem
(sosyal emperyalizm) hızla klasik kapitalizme doğru evrilmiş ve
nihayetinde blok olarak 1989/'90 döneminde çökmüştür. Bu, onun
kaçınılmaz sonuydu.
Bugün, milyonlarca, hatta yüz
milyonlarca insanın kafasında cevaplandırılmamış veya yanlış
cevaplandırılmış soru şudur:1989/'90 döneminde çöken neydi?
Sovyet revizyonizminin şekillendirdiği çevreler, 1989/'90'da
çökenin "reel sosyalizm" olduğunu söylerlerken, biz
marksist-leninist komünistler, bu dönemde çökenin revizyonist
sistem olduğunu söylüyoruz. Soruya verilen farklı cevap, bu
konuda kafa karışıklığının devam ettiğini ve bunun
giderilmesi için marksist-leninistlerin -ulusal ve uluslararası
alanda- kayda değer bir çaba sarf etmediklerini gösterir. Bu,
marksist leninist komünistlerin de bir gerçeğidir.
O halde; SB'de ve dünyada inşa
edilen, reel olarak var olan sosyalizmin; sosyalist sistemin Kruşçev
revizyonizminin 1956'da XX. Parti Kongresi'nde siyasi iktidarı gasp
etmesiyle ağır bir yenilgiye uğradığını, sosyalist blok olarak
çöktüğünü, ama tamamen yok edilemediğini (Arnavutluk) tespit
etmek, soruna yaklaşımın doğru olduğunu, sadece ve sadece
gösterir. Ama bunun neden böyle olduğunu açıklamaz, 30-35 yıl
öncesinin bu sorusuna komünistler henüz kapsamlı bir cevap
vermemişlerdir.
Öyleyse; sosyalizmin
yenilgisinin nedenleri sorusu, klasik kapitalizmle (emperyalizmle)
rekabetle yenik düşen revizyonist sistemin, bürokrat kapitalizmin
yenilgisinin nedenleri sorusuyla aynılaştırılamaz, birbirine
karıştırılamaz. Bu iki soru, birbirine antagonist iki sistemin
yenilgisinin açıklanmasını içerir.
Tekrarlayalım; sosyalizm,
Marksizm-leninizm tarihindeki en ağır yenilgisini 1956'da
SBKP(B)'nin XX. Parti Kongresi'nde Kruşçev revizyonistlerinin
siyasi iktidarı gasp etmesiyle aldı. İnşa edilen sosyalizm,
sosyalizmin politik ekonomisi ve teori olarak Marksizm-leninizm her
alanda tahrip edildi, çarpıtıldı, tersine çevrildi ve bu, "reel
sosyalizm", Marksizm-leninizmin günün koşullarına göre
"geliştirilmesi" adı altında koyu ve karanlık bir
antikomünizme, emperyalist burjuvaziye parmak ısırtan bir Sovyetik
antikomünizmine dönüştürüldü. İşte, revizyonist blokun
çökmesiyle, yenilen, çöken, yok olan buydu.
Dolayısıyla; 1989/'90'da çöken,
iflas eden Leninist emperyalizm teorisi değil, artık emperyalist
savaşların olamayacağından, emperyalist ülkelerde barışçıl,
parlamentarist yolla sosyalizme geçilebileceğinden, antileninist
anlamda kavranan barış içinde bir arada yaşama anlayışından
bahseden revizyonist tezlerdi. Çöken ve iflas eden, proletarya
diktatörlüğünü reddeden, sosyalizmde sınıf savaşımının
olacağını reddeden, tüm halkın devletinden ve partisinden
bahseden revizyonist tezlerdi. Çöken ve iflas eden, sanayi de ve
tarımda sosyalizm tabelası altında krize girmiş olan revizyonist
sınıfsal ve ekonomik ilişkilerdi. Sosyalizmin 1956'daki
yenilgisiyle bürokratik kapitalizmin; revizyonizmin-sosyal
emperyalizmin 1989/'90'daki iflasını ve çöküşünü birbirine
karıştırmamak ne kadar önemliyse, söz konusu yenilginin ve
çöküşün nedenlerini araştırmak ve bundan dersler çıkartmak
da o denli önemlidir.
4-Bugünkü Durum ve
Görevlerimiz
Revizyonist blokun yıkılmasıyla
birlikte emperyalist burjuvazi elindeki, adeta sınırsız her türlü
olanağı (tv, radyo, basın, konferanslar vs.) kullanarak,
ideologlarını, kalemşörlerini seferber ederek her zamanki
yaygarasını; kapitalizmin ebedi olduğunu ve sosyalizmden üstün
olduğunu daha güçlü ve daha yoğun bir şekilde dile getirmeye
başladı. Bu, olağanüstü kampanyanın başını ABD emperyalizmi
çekiyordu. Sovyet sosyal emperyalizminin yıkılmasıyla tek süper
güç konumuna gelen ABD, bu konumundan yararlanarak "yeni dünya
düzeni"ni kurmaya yöneldi. Bu düzen "sosyalizm"in
ölüsü üzerine yükseliyor, "özgür" dünya adına ABD
emperyalizmini ebedileştirmeyi amaçlıyordu. Ama hesap tutmadı,
çünkü yanlıştı. Revizyonist blokun varlığından dolayı her
alanda, her zaman ve güçlü bir şekilde ABD emperyalizminin
karşısında duramayan Alman ve Japon emperyalistleri; Amerika'nın
"yeni dünya düzeni"ni tanımadıklarını her
hareketleriyle belli ediyorlar ve dünya hegemonyası planlarını
pratiğe geçiriyorlardı. Bu, emperyalizmin-kapitalizmin
diyalektiğinin -rekabetin- bir gereğiydi. ABD'nin "yeni dünya
düzeni" kurulmadan çöktü. Ama Amerikan emperyalizmi,
sosyalizmi, Marksizm-leninizmi karalamak, dünya işçi sınıfı ve
emekçi kitlelerinin nezdinde gaddar, kötü bir sistem, cani bir
ideoloji olarak göstermek için her fırsatı değerlendirdi.
Stalin, ocak 1934'te, SBKP(B)'nin
17. Kongresi'ne sunduğu çalışma raporunda şöyle diyordu:
"Sosyalizmin,
kurulmasının, sefalet ve mahrumiyetler temelinde, ferdi
gereksinimlerin kısıtlanması ve insanların geçim düzeyini,
fakir fukaranın geçim düzeyine indirgeme temelinde olanaklı
olduğunu sanmak ahmaklıktır. Ki zaten onların kendileri yoksul
kalmak istemezler ve refahlı bir yaşam için çaba harcarlar. Sözüm
yabana, böyle bir sosyalizmi kim ister?Bu, sosyalizm değil,
sosyalizmin karikatürü olur"(C.
13, s. 319.)
'50'li yılların başında
sosyalist SB, Avrupa'da birinci, dünyada ise ABD'den sonra ikinci
-birçok alanda onu da geçmesine rağmen- konumda olan bir ülkeydi.
Alçak revizyonistler işte bu sosyalist potansiyeli harcaya harcaya
35 yıl içinde onu, sosyalizmin karikatürüne çevirdiler. İşte
dünya burjuvazisi ve onlarla birlikte revizyonist hainler sosyalizm
diye bu karikatüre saldırıyorlar ve bütün dünyaya bu karikatürü
"işte sosyalizm" diye tanıtıyorlardı. Bu karikatür,
hem revizyonist ülkelerdeki, hem de klasik kapitalist ülkelerdeki
insan yığınları nezdinde "sosyalizm"di. Tabii ki; bu
denli kötü bir sistemin, yoklar ve mahrumiyetler ve yasaklar
sisteminin peşinden kimse gitmez, onun uğruna kimse mücadele
etmezdi.
Bu demagojinin belli bir dönem
tutmadığını kimse iddia edemez. Kızıl ordu Nazi toplama
kamplarını kurtarırken kameramanları, faşizmin insanlığı ne
hale getirdiğini tespit etmişlerdi. Emperyalist medyanın
kameramanları da revizyonizmin insanlığı ne hale getirdiğini
tespit ettiler ve bu filmleri milyarlarca insana ulaştırdılar.
Faşizmin işlediği cinayet nasıl unutulmadıysa, revizyonizmin
"sosyalizm" adına işlediği cinayet de unutulmayacak.
İşte unutulmayacak olan bu cinayet, bütün insanlığı etkiledi.
Ama bu, uzun sürmedi. İnsanlar yeniden arayış içine girdiler ve
kapitalizmin alternatifsiz olmadığı kısa bir zaman içinde
anlaşıldı. Revizyonist ülkelerdeki seçimlerde, insanlar yeniden
"sosyalizm"e, "komünist" partilere, adlarını
değiştirdikleri için "sosyalist" veya sosyal demokrat
partilere yöneldiler. Bu partiler birçok ülkede yeniden hükümet
kurdular veya güçlü bir muhalefet oldular. Bu gelişme neyi
gösterir?Elbette ki revizyonizmin kapitalizme olan üstünlüğünü
değil. Bu gelişme eski revizyonist ülkelerde yığınların
sosyalizmi alternatif olarak gördüklerini, her şeye rağmen
sosyalizmin yok olmadığını, insanların beyninden sökülüp
atılamadığını gösterir. Moskova ve eski adıyla Leningrad
sokaklarında Lenin ve Stalin'in posterlerinin taşınması elbette
ki belli bir özlem ve eğilimin; sosyalizme olan inancın açık bir
ifadesiydi. Hiç kimse, Kafkas kökenli bir bayanın deyişiyle, hain
ve sahtekar Kruşçev ile hırsız Brejnev'in resmini taşımıyordu,
hiç kimse onların dönemine özlem duymuyordu.
Almanya'nın Doğu eyaletlerinde
(eski Alman Demokratik Cumhuriyeti toprakları)yapılan bir anketin
sonuçlarını 25 Ocak 1992 tarihli -Doğu Almanya'nın yıkılmasından
yaklaşık iki sene sonra- "Frankfurter Rundschau"
gazetesinde okuyoruz:
"Berlin'de çalışan
toplumbilimciler, Doğu Almanya'da yaşanan dönüşümden iki yıl
sonra, halkın, toplumsal dönüşüm sürecinin hangi boyutlara
ulaştığını, hangi sonuçlar getirdiğini tespit ettikten sonra,
halka, sosyalizmle ilgili görüşlerini sordu; sadece, yaklaşık
her dört sorulandan biri, sosyalizmi başından beri ve kökten bir
yanılgı sayarken, sorulanların yarıdan fazlası, iyi bir fikir
olduğu, ama iyi gerçekleştirilmediği kanısında. Ayrıca yüzde
58.8'i sosyalizmin iyi yönlerinin de olduğunu söylüyor. Yine
yüzde 12.6'sı ise, bir gün, daha ileri bir biçimle geri geleceği
umudunu taşıyor."
İnsanlar, kapitalist sistemden
"sıcağı sıcağına" böyle yüz çeviriyorlar ve
sosyalizmi alternatif olarak görüyorlar.
Revizyonist blokun çökmesinden
sonra hem bu ülkelerdeki, hem de klasik kapitalist ülkelerdeki
revizyonist partiler de çöktüler ve parçalandılar. Bu ülkelerde
gelişmeye açık, yönünü sosyalizme, Marksizm-leninizme çevirmiş
olan partiler ve örgütler kuruldu ve mücadele ediyorlar.
Keza klasik kapitalist ülkelerde
de durum aynı. Her tarafta sınıf mücadelesinde göze çarpan bir
canlanma var. Artık, sosyalizmin, Marksizm-leninizmin yeniden
yükselişi enternasyonal bir karakter taşıyor diyebiliriz.
Sosyalizm için mücadelenin sürdürülmediği ülke yok gibi. Açık
ki; yığınlar, kapitalist barbarlığın bataklığına gömülmek
istemiyorlar ve kurtuluşun yolunu sosyalizmde arama çabası içine
giriyorlar.
İşçi sınıfı dışında
hiçbir toplumsal sınıf ve tabaka mevcut sömürü sistemini
yıkarak sosyalizmi kuramaz ve işçi sınıfı, kendini var eden
koşullar var olduğu müddetçe de bu misyonu yerine getirecek
yegane sınıftır.
Sosyalizm ölmedi, çünkü onun
nesnel koşulları ortadan kalkmadı.
Ama bu tespiti yapmakla sorunumuz
çözümlenmiş olmuyor. Genel olanı, bilineni tekrarlamakla fazla
bir yol alamayız. Bugün, Anadolu coğrafyasında marksist leninist
komünistler ve uluslararası alanda da komünistler tarihi bir
görevle karşı karşıyalar: Bu tarihi görev, sadece ve sadece,
sosyalizmin ölmediğini adeta gelenekselleşmiş kavramlarla
açıklamak değildir.Bir yerde bu, tali bir sorundur. Esas olan,
Marksizm-leninizmin, Stalin'in ölümünden günümüze kadar
birikmiş olan sorunlarına cevap vermektedir. Burada sorun olan,
Marksizm-leninizmin kendisi değildir. Burada sorun olan; felsefe,
politik ekonomi ve bilimsel sosyalizm (teori) alanında birikmiş
olan sorunlara açıklık getirilmesidir. İşte tam da bu anlamda
biriken sorunlar Marksizm-leninizmin sorunlarıdır.
Stalin, 1953'te öldü. Üç sene
sonra da revizyonistler siyasi iktidarı gasp ettiler. Marksist
teorinin doğa ve toplumdaki gelişmelere verdiği cevap bu tarihle
sınırlı kalmıştır. Bu tarihten sonra, günümüze kadar olan
dönemde doğa ve toplumdaki gelişmeler materyalist diyalektik
açısından incelenmemiş ve bundan sonuçlar çıkartılmamıştır.
Biz bugünün sorunlarını, dünden kalma alıntılarla çözemeyiz.
Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in görüşleri, bugünün sorunları
için elimizde birer kılavuzdur. Biz bu kılavuz ışığında
hareket etmekle karşı karşıyayız. Örneğin, Lenin'in
emperyalizm teorisi, bugünkü durumda emperyalizmin gelişmesini
açıklamıyor, ama emperyalizmin bugünkü gelişmesini görmemiz ve
açıklamamız için çıkış noktamız, kılavuzumuz oluyor. Lenin,
aynen bu anlayıştan hareketle Marks'ın düşüncelerini
geliştirmedi mi?
Söz konusu zaman dilimi içindeki
felsefe, politik ekonomi ve bilimsel sosyalizm (teori) alanlarındaki
gelişmeleri çözümleme, açıkçası Marksizm-leninizmi Stalin'in
bıraktığı noktadan alarak günümüze kadar geliştirme görevi
hem uluslararası ve ulusal alanda marksist leninist komünistlerin
omuzlarındadır.
İnsanlar, yeniden sosyalizme
yöneliyorlar. Bu, doğru. Ama hangi perspektifle?Geçmişin
perspektifiyle ve o geçmiş (bu geçmişe "reel sosyalizm"
dönemi de dahil, çünkü enternasyonal alanda yığınların bir
kısmı revizyonizmi, sosyalizm olarak biliyor) hala incelenmemiş.
İnsanlar, yeniden sosyalizme
yöneliyorlar. Bu doğru. Ama bu yönelimin önünü somut koşullar
ışığında ve Marksizm-leninizmin üç bileşeni bazında ne
derece açıyoruz?
"Marksist öğreti güçlüdür,
çünkü doğrudur"! O halde günün sorunu; bu öğretinin
güçlü ve doğru oluşunu günümüzün sorunlarına çözümler
getirmek, kanıtlamaktır. Sosyalizmin ölmediği ancak böylelikle
en iyi, en çıplak, en doğru bir şekilde gösterilmiş olur.
Bu konuda Stalin'in şu sözleri
bize yol göstermelidir:"Marksizm,
doğanın ve toplumun gelişim yasalarının bilimidir; ezilen ve
sömürülen kitlelerin devriminin bilimidir, bütün ülkelerde
sosyalizmin zaferinin bilimidir, komünist toplumun kurulmasının
bilimidir. Bilim olarak Marksizm,
yerinde saymaz -kendisini sürekli geliştirmekte ve tanımlamaktadır.
Marksizm, gelişimi içinde elbette yeni deneylerle, yeni bilgilerle
zenginleşecektir; bunun sonucunda tek tek formülasyonları ve
vardığı sonuçlar zamanla elbette değişmek zorundadır. Bunların
yerine yeni tarihsel görevlere uygun olan yeni formüller ve
sonuçlar konulmak zorundadır. Marksizm, bütün çağlar ve
dönemler için zorunlu olan değişmez sonuçlar ve formülleri
reddeder. Marksizm, her türlü dogmatizmin düşmanıdır"(C.
15, s. 225, Marksizm ve Dilbiliminin Sorunları.")
Stalin'in yukarıya aktardığımız
anlayışına gelmek için sorunu bir kez daha baştan alalım:Dünya
burjuvazisi, revizyonist sistemin çökmesinden sonra zafer sarhoşu
olmuştu. O, bir taşla iki kuş vurduğunu sanıyordu:bir taraftan
revizyonizmi Marksizm olarak lanse ediyor, diğer taraftan da, bu
revizyonizmi kastederek "İşte Marksizm (sosyalizm) çöktü"
diyordu ve hala da diyor. Burjuvazinin ideologları da çok iyi
biliyorlar ki; SB ve Doğu Avrupa ülkeleri somutunda çöken ve
yıkılan sosyalizm değildir. Ve yine onlar biliyorlar ki; en etkili
antikomünist propaganda, çöken ve tarihin çöplüğüne atılan
revizyonizmi, o melun "reel sosyalizm"i, sosyalizm olarak
göstermektir.
Burjuvazi "Komünist
Manifesto"dan bu yana komünizmi çürütmeye çalışmıştır.
Ekim Devrimi'nden bu yana proletarya diktatörlüğünü ve inşa
edilen sosyalizmi yıkmaya çalışmıştır. Ama o, sürekli
yenilmiş, sürekli başarısız kalmıştır. Ancak revizyonist
ihanet (1956) burjuvaziyi dolaylı olarak amacına ulaştırmıştır.
Hiçbir bilim, Marksizm kadar
ihanete uğramamıştır ve hiçbir bilim, Marksizmin çarpıtıldığı
kadar çarpıtılmamıştır. Emperyalist burjuvazi ve revizyonist
düşünce artıkları, Marksizme karşı cepheden ve topyekun
saldırılarına devam edeceklerdir. Ve Marksizmin tamamen
çarpıtılmış olarak işçi hareketine taşınmasını sağlamaya
çalışacaklardır.
Marksizm katışıksız bir
bilimdir. Ama bu, sürekli, genel doğruları tekrarlamak anlamına
gelmez. Tam tersine, onu, günümüzün sorunlarına çözüm
getirmekte eylem kılavuzu olarak, çıkış noktası olarak
kavramalıyız. Yaşayan bir Marks, Engels, Lenin ve Stalin yok ki;
içinden çıkamadığımız sorunlar söz konusu olduğunda
siyasi-ideolojik çözüm bekleyelim. Her şeyi bizzat yapmak
zorundayız (Çağımızın Marksları, Engelsleri, Leninleri ve
Stalinleri aramızdan çıkacaktır.) Stalin'in ölümünden bu yana
geçen süreç içinde felsefe, politik ekonomi ve bilimsel sosyalizm
(teori) alanlarında teorik bir boşluk doğmuştur. İşte bu teorik
boşluğu kapatmak zorundayız. Bu görevi yerine getirebilmek için
Marksizmi, Stalin'in, yukarıya aktardığımız anlayışında
kavradığı gibi kavramalıyız.
Evet! Son otorite 1953'te
aramızdan ayrıldı. O dönemlerde "sıkışan",
çözümsüzlük içine düşen O'na, Bolşevik partiye, o, Lenin ve
Stalin'in partisine başvuruyordu. Sığınılacak, dayanılacak bir
yerler vardı. Bugün böyle bir otoritemiz, böyle bir partimiz yok.
Burada akla şu soru gelebilir; Enver Hoca ve AEPne oldu? Şüphesiz
ki; E. Hoca ve AEP, bizim açımızdan Marksizm-leninizmin savunucusu
ve uygulayıcısı olmuşlardır. E. Hoca önderliğinde Arnavutluk
komünistlerinin revizyonizme karşı mücadeleleri, kadro,
Marksist-leninist parti vb. anlayışlara öğreticiliğinden hiçbir
şey kaybetmemiştir. Tito revizyonizmine, Avrupa "komünizmine",
Sovyet modern revizyonizmine, üç dünya teorisine ve Mao
revizyonizmine karşı mücadeleye önderlik eden E. Hoca yoldaştı.
Ama dünya coğrafyasında marksist-leninistler, onların bir parçası
olarak da Anadolu coğrafyasında marksist leninist komünistler var.
Marksist teori, doğa ve toplumdaki gelişmelere çözüm getirme
temelinde 1950'lerin seviyesinde kaldı.½imdi sorun, bu seviyeyi
günümüze yükseltmektir. Bu devasa, bütün dünyaya meydan okuyan
mücadeleyi üstlenerek sosyalizmin ölmediğini, diyalektik ve
tarihi materyalizmin; Marksist-leninist dünya görüşünün ebedi
olduğunu en iyi bir şekilde kanıtlamış oluruz.
½imdi, son olarak, çözüm
bekleyen acil görevleri -teorik boşluğun doğduğu en önemli
alanları- belirtelim:
– Felsefe alanında
görevlerimiz:
Bu alanda yapılması gereken,
metafizik ve diyalektik düşünce tarzı ve metodu arasındaki
mücadeleyi yeni olgular temelinde güncelleştirmektir.
Burjuvazinin, doğa bilimine dayanarak -uzay bilimi- idealizmi yayma
(son bulgulara dayanarak dünyayı tanrının yarattığı anlayışı)
ve revizyonizmin Marksist felsefeyi çarpıtmasına karşı mücadele.
– Tarih bilimi alanında
görevlerimiz:
Materyalist tarih araştırması
ve yazımı, ülkemiz komünistlerinin pek önemsemedikleri, ama buna
rağmen en önemli ve acil sorunlarımızdan birisidir. Tarihin
materyalist yorumu, genel lafızlara sığdırılamaz. Bugün
elimizde, her zaman başvuracağımız, önereceğimiz Türkiye ve
Kürdistan tarihinin materyalist açıdan bir yazımı yoktur.
Burjuva aydınların, yabancıların bu alandaki çalışmalarını
küçümsemiyoruz. Ama unutmamalıyız ki, tarihin materyalist yorumu
söz konusu olduğunda komünistler ile onlara en yakın olan
devrimci, demokratlar arasında bile önemli yorum farkları vardır.
Diğerleriyle aramızdaki yorum farkı elbette daha da büyük
olacaktır.
– Devlet teorisi alanında:
Genel lafızları tekrarlamanın
hiçbir anlamı yok. İki tip devlet vardır; "burjuva
diktatörlüğüne tekabül eden burjuva devlet ve proletarya
diktatörlüğüne tekabül eden sosyalist devlet"
genelleştirmesi, sorunu basite indirgemektir. Sorun, devlet üzerine
soyut bir tartışma değildir.
II. Dünya Savaşı sonrasında
Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde gündeme gelen "Halk
demokrasisi" anlayışı, örneğin Osmanlılar'da nasıl bir
feodal devletin söz konusu olduğu, antiemperyalist mücadele içinde
oluşan bir devlet anlayışının olup olmadığı, 1923'ten
günümüze TC'nin devlet olarak gelişme aşamaları vs. ayrıntılı
olarak ele alınmalıdır.
– Politik ekonomi alanında:
Marks'ın Kapital'inden ve
Lenin'in emperyalizm analizinden bugüne kapitalist ekonomide bir
dizi yeni gelişmeler oldu. Bu yeni gelişmeler eski tahlillerle
açıklanamıyor. Ama açıklamamız için teorik temeli
oluşturuyorlar. Günümüzde devlet tekelci kapitalizminde görülen
yeni gelişmeler, ekonomi devreviliğinin yeni biçimlenişi,
ekonomik kriz dönemindeki değişmeler, özellikle II. dünya
savaşından bugüne kapitalist/emperyalist ekonomide görülen yeni
gelişmeler Marksist-leninist politik ekonomi çerçevesinde, bu
konuda Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in öğretilerine dayanılarak
açıklanmalıdır.
– Sosyalizme giden yol:
Yakın geçmişin (II. Dünya
Savaşından sonrası) devrimler tarihi kapsamlı bir şekilde
araştırılmalıdır.
– Antikomünizme karşı
mücadele alanında görevlerimiz:
Bu konu üzerinde yazı boyunca
duruldu. Burada sadece şunu hatırlatmakla yetineceğiz:Antikomünizm,
sadece burjuvazinin değil, Marksizme karşı revizyonistlerin de en
önemli siyasi ve ideolojik bir silahıdır. Antikomünizm toplumsal
yaşamın/ilişkilerin her alanında karşımıza çıkmaktadır. Ve
o, sınıf mücadelesinin gelişmesine paralel olarak yeni biçimler
alarak karşımıza çıkacaktır. Bugün antikomünizmin en
tehlikeli biçimi, emperyalist burjuvazinin ve revizyonist
kalıntıların ortaklaşa sürdürdükleri sosyalizm çöktü
anlayışıdır. Burada revizyonistler revizyonizmi, "reel
sosyalizm"i, gerçek sosyalizmin yenilgisi, çökmesi olarak
görüyorlar. Bunun böyle olmadığı 1956'dan 1989/'90'a kadar olan
süreç -revizyonizmin iktidar dönemi- ayrıntılı incelenerek
açıklanmalıdır.
Burada bir noktaya dikkati çekmek
isteriz:Revizyonist partilerin dağılmasından sonra kurulan,
Marksizm-leninizme yönelen, geçmişe (Stalin dönemi) olumlu
yaklaşan, ama XX.Parti Kongresi'nden Gorbaçov'a kadar olan dönemi
"kötü" de olsa sosyalizm olarak değerlendiren partiler
var (özellikle Rusya'daki iki parti.) Soruna böyle bir yaklaşım
yanlıştır ve bu anlayışta olanlar bu görüşlerinde ısrarlı
olurlarsa -ki öyle gözüküyor- yeni, modern bir revizyonist akım
doğar ve o bu akımın antikomünizmine (antimarksizm) karşı
mücadele de kaçınılmaz olur.
– Yeni bir enternasyonalin
kurulması alanındaki görevlerimiz:
Bu alandaki tespitlerimiz
doğrudur. Yeni bir komünist enternasyonalin kurulmasıyla bağlam
içinde, enternasyonal alanda faaliyet yürütmek gerekir.
Komünistler, enternasyonal birlikten, örgütsel birliği
anlıyorlar. III. Enternasyonal'in dağılmasından sonra kurulan
"Enformasyon Bürosu"(1947-1956) örgütsel birliğin bir
ifadesi değildi. Açık olan şu; III. Enternasyonal'in
dağılmasından sonraki dönemde uluslararası komünist hareketin
örgütsel birliğinin sağlanması için adım atılmamıştır.
Bugün daha yakıcı olarak, bu görev marksist leninist
komünistlerin önünde durmaktadır.
İşçi sınıfının dünya
görüşünü; diyalektik ve tarihi materyalizmi, Marks ve Engels
kuruyor (Marksizm), Lenin ve Stalin geliştiriyor
(Marksizm-leninizm), belli bir noktaya kadar getiriyorlar. Gelinen
noktadan bayrağı devralmak veya da devam etmek de bugünkü neslin
"olmazsa olmaz" görevidir ve bizler bütün dünyaya bu
görevi yerine getirdiğimiz oranda sosyalizmin ölmediğini,
çökmediğini, her şeye rağmen geleceğin sosyalizm olacağını
kanıtlar ve gösterebiliriz.