“Bürokratın
en tehlikeli tipi, komünist bürokrattır” (Stalin)
SOVYETLER
BİRLİĞİ’NDE KAPİTALİZMİN YENİDEN
İNŞASI
ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER IV
Sovyetler
Birliği’nde Sınıf Mücadelesinin Yönü
1.
Sömürücü sınıfların kalıntılarına karşı mücadele
Ekim
Devrimi olgusu, Rusya'da sömürücü düzenin yıkıldığını ve
proletarya diktatörlüğünün kurulduğunu ifade eder. Proletarya
diktatörlüğünün kurulmasıyla birlikte sömürücü sınıflar
siyasi iktidardan hemen uzaklaştırılmışlardı. Bu sınıfların
ekonomiden; sanayi ve tarımdan tamamen uzaklaştırılmaları
Rusya'nın ekonomideki geri durumundan ve proletarya diktatörlüğünün
karşılaştığı zorluklardan dolayı biraz zaman almıştı.
Kısaca
özetlersek Ekim Devriminden sonra Sovyet halkı
ve genç Sovyet devleti, daha, tarihinin başlangıcında emperyalist
gericiliğin desteğini alan iç ayaklanmalarla yüz yüze geldi.
Şahlanan gericiliği alt etmekle uğraşan Sovyet devleti, aynı
zamanda iktisadi yıkım ve yokluklara yol açan gerici direnişlerle
de karşı karşıya idi. Yaklaşık üç yıl süren bu süreçte,
ekmeklik tahıl bile bulunamaz hale geldiğinden, yalnızca savaş
vurguncularının, spekülatörlerin değil, yaygın küçük üretici
köylünün de ürün fazlası tahılına el koyan bir iktisadi
politika izlemek durumunda kalmıştı. “Savaş komünizmi” adı
verilen “şehir ve kırdaki kapitalist unsurların kalesini
baskınla, cepheden ele geçirme” politikası sona erdirildiğinde
ülkede iktisadi yaşam, ticaret neredeyse “ölüm” noktasına
varmıştı. Ülkede büyük bir iktisadi yıkım ve onun ağır
sonuçları, sosyalizmin inşasını imkansız kılacak bir ortam
oluşturmuştu. Bu durumda Bolşevik Parti ve Sovyet devleti, NEP
(Yeni Ekonomik Politika) ile kendisine yol açmaya çalıştı. NEP,
sosyalist devletin, iktisadi alanda kapitalizmin unsurlarının kendi
denetiminde gelişmesine izin veren, kimi ayrıcalıklar tanıyan bir
politikaydı. NEP, sosyalist devletin iktisadi zorunluluklar
nedeniyle geçici bir adımıydı. 1921’de ilan edilen NEP,
iktisadi yaşamı ve özellikle ticareti canlandırdı.
Bir
yıl sonra, 1922’de toplanan XI. Parti Kongresi, “kapitalizm
ile sosyalizm arasında ölüm kalım mücadelesi anlamına gelen”
NEP’in ilk sonuçlarını
değerlendirdi. “NEP’le amaçlanan
sonuçlara ulaşıldığını” tespit
ederek özel sermayeye karşı taarruza hazır olun şiarıyla
partinin ve ülkenin önüne sosyalizmin inşasının yeni planını
koydu; tarımda sosyalizmin inşa ortak çalışmasına köylülüğün
çekilmesine ilişkin kooperatif planı, sanayide Rusya’nın
elektrifikasyonu gerek NEP, gerekse kooperatif planları, parti ve
devlet örgütlenmesi dahil her cephede büyük mücadelelerle
sürdürüldü. NEP’le önce, zorunlu teslim yükümlülüğü
kaldırılan köylülerin işçi sınıfıyla ittifakı güçlendirildi
ve kulak çetelerine karşı mücadelede Sovyet hükümetinin yanına
çekildiler. Daha sonra kırdaki kapitalist sınıfı, kulakları
tasfiye savaşına (1929) başlama olanakları yaratıldı. 1930’un
hemen başında, ekonominin bütün alanlarında kapitalizm tasfiye
edilmiştir.
Yani
ülke, Ekim devriminin 1930’ların başına kadar, kapitalizmin
unsurlarıyla sürekli bir savaşım içinde, endüstrinin eski, geri
ve yetersiz tekniğe dayalı halinden, tarımda ise geri, ortaçağ
tekniklerinin kullanıldığı küçük köylü çiftçiliğinden,
ticari alanda; tüccar ve spekülatörlerin egemenliğinden,
sosyalist ekonomi ve sosyalist üretim ilişkilerinin kesin
hakimiyetine, sosyalist sanayi ve sosyalist kolektif tarıma
ulaştı. 1930’larda Stalin’in değerlendirmesiyle
durum şuydu:
"Şimdi
ekonominin bütün safhalarında sosyalist sistemin tam zaferi gerçek
oldu…
Bu,
insanın insan tarafından sömürüsünün yok edildiği,
kaldırıldığı, üretim araçları ve aletlerinin sosyalist
mülkiyetinin Sovyet toplumunun sarsılmaz temeli olarak gerçeklik
kazandığı anlamına gelir…
Toprak
beyleri sınıfı, bilindiği gibi daha iç savaşın muzaffer
bitişiyle yok edilmişti. Diğer sömürücü sınıflara gelince;
onlar da toprak beyleri sınıfının kaderini paylaştılar.
Sanayide kapitalistler sınıfı kayboldu. Tarımda kulaklar sınıfı
kayboldu. Ticaret alanında tüccarlar ve spekülatörler kayboldu.
Böylelikle bütün sömürücü sınıflar kayboldu.
Geriye
işçi sınıfı kaldı.
Geriye
köylüler sınıfı kaldı.
Geriye
aydınlar kaldı"
(Stalin; "SSCB Anayasa Taslağı Üzerine", C.14. s.
60/61).
Stalin,
burada 1930'lu yılların ilk yarısına kadar olan dönemdeki SB'nin
sınıfsal yapısını tanımlıyor. Bu dönemde yukarıdaki şekilde
değişime uğrayan sınıfsal yapının yerine hangi sınıfsal
yapının geldiğini ve bu yapının karakterini de şöyle
açıklıyor:
"Bu
değişmeler, birincisi, işçi sınıfıyla köylülük arasındaki,
keza bu sınıflarla aydınlar arasındaki sınır çizgilerinin
silindiğini, eski sınıfsal kapalılığın yok olduğunu
göstermiyor. Bu, bu sosyal gruplar arasındaki mesafenin giderek
azaldığı anlamına gelir.
İkinci
olarak bu değişmeler, bu sosyal gruplar arasındaki ekonomik
zıtlıkların giderek yok olmaya başladığını ve silindiklerini
kanıtlıyor.
Bu
değişmeler, nihayet onlar arasındaki siyasi zıtlıkların da
giderek yok olmaya başladığını ve silindiğini gösteriyor"
(Age. C.14, s.63/64)
Üretim
araçları üzerinde sosyalist mülkiyetin gerçekleşmesi, sömürücü
sınıfların, sınıf olarak yok olmaları ve geriye kalan "sosyal
tabakalar" arasındaki siyasi ve ekonomik zıtlıkların da
giderek kaybolması, Sovyet toplumunu komünizme götürecek olan
yolun açılmış olması cephesindeki durum böyleydi.
SB'de
sınıf mücadelesinin bu cephesinde yapılması gerekenin
yapıldığına inanıyoruz. Kapitalist restorasyonun gündeme
geldiği dönemi ve bu restorasyonu gerçekleştiren güçleri göz
önüne getirdiğimizde, bu güçlerin, bu çevreden; genel olarak
eski sömürücü sınıfların artıklarından kaynaklanmadıklarını
görmemiz de, SB'de sınıf mücadelesinin bu cephesinde verilen
mücadelenin ne denli doğru olduğunu da ayrıca gösterir.
Karşıdevrime
karşı mücadelenin bir yönü daha vardır: Cebinde parti üyelik
defteriyle dolaşan hainler; bunlar, hem yıkılmış yerli sömürücü
sınıfların kalıntılarıyla, hem de emperyalistlerle işbirliği
içinde hareket ederek SB'de proletarya diktatörlüğünü yıkmak
için hayatın her alanında karşıdevrimci faaliyet
sürdürmüşlerdir. Partinin genel çizgisini saptırmaktan,
sabotajlara, komünistleri katletmeye, emperyalistler adına ajanlık
yapmaya varana kadar her türlü karşıdevrimci faaliyet içinde
olmuşlardır.
Sovyet
iktidarı, Ekim Devrimi'nden 1925'e kadar olan dönemde sayısız
karşıdevrimci ayaklanmaları bastırmış, sabotajları açığa
çıkarmış ve sorumlularını mahkum etmiştir. Örneğin, sağ ve
"sol" sosyal devrimcilerin karşıdevrimci faaliyetleri;
cumhuriyetlerde gerici, şoven ayaklanmalara karşı mücadele
(Azerbaycan, Türkistan, Tacikistan), anarşist grupların
bastırılması vs.
Sabotaj
şeklindeki karşıdevrimci faaliyet e 1928'de açığa çıkartılan
Schachty (Şahti) davasını örnek olarak verebiliriz. Şahti
şehrinde (Donetz kömür havzası) burjuva aydınların, sosyalist
inşayı baltalamaları açığa çıkartılmıştı. 1934'te
Kirow'un katledilmesi, 1936'da Troçkist-Zinovyevist karşıdevrimci
merkez ve, 1937'de Troçkistlere ve 1938'de de Troçkistlerden ve
sağcılardan oluşan karşıdevrimci bloka karşı gerçekleştirilen
Moskova Mahkemeleri bu cephede verilen sert sınıf mücadelesinin
boyutlarını gösteriyorlar.
Sovyet
iktidarının bu alanda verdiği sınıf mücadelesi, eski hakim
sınıfların kalıntıları ve emperyalist güçler adına
proletarya diktatörlüğünü yıkmayı hedeflemiş olan
karşıdevrimcileri tam anlamıyla darmadağın etmiştir/ezmiştir.
SB'de
kapitalizmin restorasyonu sürecini göz önüne getirirsek, geriye
dönüşün dinamikleri arasında bu türden karşıdevrimcilerin
olmaması, bu hainlere karşı verilen mücadelenin ne denli önemli
olduğunun bir ifadesidir.
Buna
göre; SB'de kapitalist restorasyonu gerçekleştiren güçler
arasında eski sınıfların, kapitalist unsurların ve hainlerin
kalıntılarının olmadığını veya da hiç belirleyici
olmadıklarını görüyoruz. O halde, geriye dönüşün toplumsal
dinamiğini nasıl tanımlayabiliriz. Bunu tanımlamak için,
büroktarizm/küçük burjuva olgusunu ve büroktarizme/küçük
burjuvaziye karşı mücadeleyi ele almamız gerekir.
2.
Küçük burjuvazi
"Komünist
Manifesto'dan başlayarak bütün modern sosyalizm, kapitalist
toplumun gerçekten yegane devrimci sınıfının proletarya olduğu
(üzerine) tartışma götürmez gerçeğe dayanır. Diğer sınıflar
devrimci olabilirler ve bazen de öyledirler. Ama kısmen ve sadece
belli koşullarda" (Lenin, C.6, s.190).
Burada
söz konusu olan, küçük burjuvazidir. İşçi sınıfı ile
burjuva (kapitalist) sınıf arasında bir ara tabaka olan küçük
burjuvazinin ara tabaka oluşunu Marks ve Engels şöyle anlatırlar.
"Çağdaş
uygarlığın gelişmiş olduğu ülkelerde proletarya ile burjuvazi
arasında yalpalayan ve burjuva toplumun tamamlayıcı bir parçası
olarak kendini durmadan yenileyen yeni bir küçük burjuva sınıfı
oluşmuştur. Bu sınıfın üyeleri, rekabetin etkisiyle sürekli
olarak proletaryanın arasına itilirler; dahası, modern sanayi
geliştikçe modern toplumun bağımsız bir kesimi olarak tümüyle
yok olacakları ve imalatta, tarımda ve ticarette yerlerini
kontrolcülere kahyalara ve tezgahtarlara bırakacakları anın
yaklaştığını görmektedirler." (K. Manifesto'dan)
Buna
göre; kapitalizmin doğmasına ve gelişmesine paralel olarak küçük
burjuvazi de doğuyor. Ortaçağın küçük burjuva tabakaları ve
küçük köylüleri giderek proletarya ile burjuvazi arasında kalan
bir ara tabakayı oluşturuyorlar.
Toplumdaki
konumları giderek kötüleşen küçük burjuva tabakalar
arasında, bu kötüleşmenin nedeni olan kapitalizme, burjuvaziye
karşı sesler de yükseliyordu: küçük burjuvazi, aydınlarını,
şairlerini, ideologlarını vs. yetiştiriyordu ve bunlar,
"sosyalizm" için mücadele bayrağı açıyorlardı.
"Pozitif
içeriğine göre bu sosyalizm ya eski üretim ve değişim
araçlarını ve onlarla birlikte eski mülkiyet ilişkilerini ve
eski toplumu geri getirmeyi amaçlar, ya da modern üretim ve değişim
araçlarını, bu araçlar tarafından paramparça edilmiş ve
paramparça edilmesi kaçınılmaz olan eski
mülkiyet
ilişkilerinin sınırları içine hapsetmeyi istiyor. Her iki
durumda da o, (aynı zamanda) hem gericidir, hem de ütopiktir"
(K. Manifesto'dan).
Proletarya
ile burjuvazi arasında ara tabakayı oluşturan küçük burjuvazin
in karakterini Lenin şöyle tanımlıyor;
"Rusya
gibi bir ülkede küçük burjuva unsurun muazzam ağırlığından
dolayı ve savaş yüzünden kaçınılmaz olarak ekonomik sarsılma
ve yoksullaşma, salgınlar ve ürünün kötü olması, halkın
sıkıntılarının ve ihtiyaçlarının tam keskinleşmesi,
özellikle küçük burjuva ve yarı proleter kitleler arasında
güçlü yalpalanmalara…neden oldu. Bu yalpalanmalar (bazen) bu
kitlelerin proletarya ile olan ittifakını güçlendirme yönünde
oluyor, bazen de burjuva restorasyon yönünde ve 18, 19 ve 20.
yüzyılın bütün burjuva devrimlerinin bütün tecrübesi mutlak
açıklık ve inandırıcılık gücüyle bu yalpalanmalardan, şayet
proletaryanın devrimci öncüsünün nüfuzu, gücü ve birliği en
az bir zayıflama gösterirse, toprak beyleri ve kapitalistlerin
mülkiyeti ve iktidarının restorasyonundan (yeniden kurulmasından)
başka bir şeyin çıkmayacağını gösteriyor.
Bundan
dolayı "işçi muhalefeti"nin ve onların benzeri
unsurlarının görüşleri, sadece teorik olarak yanlış değil,
bilakis pratikte de küçük burjuva ve anarşist yalpalamaların
ifadesi olarak hizmet görüyorlar, fiilen komünist partisinin
tutarlı ve yön verici çizgisini zayıflatıyorlar ve fiilen,
proleter devrimin sınıf düşmanlarına yardım ediyorlar"
(Lenin C. 32, s.252)
Lenin,
bu görüşünü 1921 yılında yazıyor; Rusya'da devrim
gerçekleşmiş ve Rusya'da küçük burjuva kesimlerin büyük
kitlesi bu devrime katılmışlardı. Devrimden sonra ise bu
tabakalar, proletarya diktatörlüğünü iki tehlikeyle karşı
karşıya getirmişlerdir.
Birinci
tehlike; devrimden sonra umduğunu bulamayan bu tabakaların bir
kısmı, doğrudan karşıdevrimci faaliyete yönelmişlerdir. Buna,
sosyal devrimciler tipik örnektir.
İkinci
tehlike; başlangıçta küçük burjuvazi bütün olarak, sonra da
devrim saflarında kaldığı kadarıyla kendi dünya görüşünü
SB'de sosyalizmin inşa sürecine taşımaya başlamıştır. Diğer
bir ifadeyle; SB'de proletarya, sadece bahsettiğimiz düşmanlara
karşı mücadele ile değil, aynı zamanda
parti,
ordu, devlet, sendikalar içinde var olan küçük burjuvazinin dünya
görüşüne; sınıf bilincine, düşünce tarzına karşı da
mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu mücadele küçük burjuva
dünya görüşüne ve bürokratizme karşı mücadeledir.
2.1.
Bürokratizm ve küçük burjuva dünya görüşü
"Kötü
olan, söz konusu olanın eski bürokratların olmadığıdır. Söz
konusu olan, yeni bürokratlardır. Yoldaşlar, söz konusu olan,
Sovyet iktidarına sempati duyan bürokratlardır. Söz konusu olan,
nihayet komünistlerin saflarından gelme bürokratlardır. Komünist
bürokrat, bürokratın en tehlikeli tipidir. Niçin? Çünkü o,
bürokratizmi parti üyeliği ile maskeliyor." (Stalin,
C.11, s.63)
Sovyet
yazarı D.Graniin, "Bahnbrecher" (Çığır Açan) adlı
kitabında bir bürokratın ruh halini çok güzel anlatıyor;
"İdari
(bürokratik-çn)
işler, Victor'un hoşuna gidiyordu. İnsanlara talimat vermek,
talepte bulunmak, bir şeyler yapmak, yönetmek tam da onun zevkine
göreydi. Sahip olduğu yeteneği onu, şimdi bölüm başkanı olmak
için her şeyi harekete geçirmesine neden oldu. 'İdari kariyeri
seçtiğime göre, duraksamamak için hızlı ilerlemeliyim' dedi
kendi kendine. Victor, istediğini elde etti. O, bölüm başkanı
oldu, övüldü, ona yetenekli yönetici gözüyle bakılıyordu. O,
aktivistler toplantılarında örnek olarak gösteriliyordu ve
bakanlığın sirküler yazılarında ondan övgüyle bahsediliyordu.
Gazeteler, makalelerini yayınlıyorlardı. Ona yüksek bir ücret
veriliyordu.
Victor
çokça ilişki kuruyordu. Şakavari olarak 'elektrik çağında
yaşıyoruz' diyordu. Lisa'ya zor bulunan manto kumaşı veya eve
meyve gönderilmesi için bir telefon yetiyordu.
Pazar
günleri, antikacıları dolaşıyorlardı. Lisa için el altından
ucuza kristal veriliyordu. O, sadece aldıklarına değil, Victor'un
arzularını yerine getirmesinden bizzat memnun olması üzerine de
seviniyordu.
Mühendis
olarak tecrübeye sahipti. Bilgisi de vardı ve geriye kalan her şey,
görüşüne gör e, yönetme sanatına bağlıydı. Bölümünde
yetenekli insanlara tahammülü yoktur ve etrafını dalkavuklarla
çeviriyor gibi karanlık söylentiler, sadece, atlanmış olanların
kinci kıskançlığını ifade ediyordu.
Kendisi
ise kendini kıskananların entrikaları üzerine şikayetçiydi.
O'na (Lisa'ya- çn)
şeflerle ilişkinin inceliklerini anlatıyordu ve o (Lisa-
çn) kendini, onun dünyasında artık yabancı ve lüzumsuz
hissetmiyordu.
Evi,
artık O'nun için, sonsuz toplantılardan, yazışmalardan kaçılan
bir yer olmuştu.
Refah
gelmişti."
Victor,
bir bürokratın bütün özelliklerini taşıyor; burjuva hırs,
kendini dünyanın merkezinde görmek, övgü beklemek, kişisel
amaçlar için mücadele etmek, konumunu kişisel çıkar için
kullanmak, daha fazla ücret almak vs. vs.
Bütün
bunlar, böyle birisini yaşadığı genel toplumsal koşullardan,
hakim olan dünya anlayışından, yani sosyalist toplumdan
kopartıyor, sorunlara veya üstesinden gelmekle karşı karşıya
olduğu işlere proletaryanın bakış açısından değil, kendi
kişisel bakış açısından yaklaşmasını beraberinde getiriyor.
Victor
ve onun gibi olanlar, artık sosyalist topluma; proleter dünya
görüşüne yabancı olan, bu düzeni yozlaştıran düşüncelerin
savunucuları ve uygulayıcıları olmuşlardır. Viktor ve onun
gibilerine yön veren, artık, proleter dünya görüşü, proleter
bilinç değil, küçük burjuva dünya görüşü ve küçük
burjuva bilinçtir.
Sosyalizmin
inşası içinde idari mekanizmalara kaçınılmaz olarak ihtiyaç
vardır. İdari iş, bürokratizmdir ve orada çalışan da
bürokrattır.
Şimdiye
kadarki anlatımdan Sovyet toplumunda iki türden, bürokratın
geliştiğini görüyoruz. Komünist yönetici ve burjuvalaşan
bürokrat.
Komünist
yönetici;
Bu
türden idarecide hakim olan, proleter iddialılık, tutku. Proleter
iddialılık, sürekli yapılan işin merkezinde proletaryanın
davasını görmektir. Her şey bu davanın hizmetinedir. Orada
kişisel çıkar, Viktor'da görülen özellikler yoktur. Bu türden
yönetici özeleştiride açıktır, cesaretlidir, eleştiride
dürüsttür, kırıcı değildir. Bu türden yönetici kolektif
çalışmayı esas alır, kişisel yeteneğini ve örnek olma
konumunu, yoldaşlarını teşvik etmek için değerlendirir. Böyle
bir idareci sosyalist toplumun ayrılmaz bir parçasıdır,
fedakardır; sürekli devrimin hizmetindedir. Bu türden idareciye
yön veren, proleter bilinç, proleter dünya görüşü/düşünce
tarzıdır.
Burjuvalaşmış
bürokrat;
Bu
konuda Stalin'in düşüncelerine başvuralım;
"Aydınlar,
asla sınıf olmamışlardır ve olamazlar da. O, toplumun bütün
sınıflarından gelme bir ara tabakadır ve öyle kalır. Eski
zamanda aydınlar, soylulardan, burjuvaziden, kısmen köylülükten
ve sadece az bir ölçüde de işçi sınıfından
kaynaklanıyorlardı. Bizim dönemde, Sovyet döneminde aydınlar,
esas itibariyle işçilerin ve köylülerin saflarından geliyorlar.
Ama aydınlar, nereden kaynaklanırlarsa kaynaklansınlar ve hangi
karakteri taşırlarsa taşısınlar bir ara tabakadır ve sınıf
değildir" (Stalin, C.14, s.80)
Bu
ara tabaka, sınıf olmayan tabaka ileride SB'de kapitalist
restorasyonun toplumsal dinamiklerinden biri olarak, sınıf
olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu
tabaka nasıl gelişti ve iktidarı gasp edebilecek bir revizyonist
güç olabildi?
Sovyet
tarihine, Lenin ve Stalin'in uyarılarına baktığımızda şunu
görürüz. Genç Sovyet iktidarı, burjuva aydınlardan uzmanlardan
yararlanmıştır. Evet, uzman güç olarak onlara ihtiyaç
duyulmuştur. Onları, sosyalizmin inşasına çekmek için birtakım
tavizler vermiş, imtiyazlı konuma getirmiştir. [Örneğin,
önceleri, partide en yüksek maaş, kırsal alan için 180 ruble,
büyük şehirler için 250 ruble idi. Bu 20'li yılların sonuna
kadar böyle kaldı. Burjuva aydınlar ise bu miktarın birkaç
mislini alıyorlardı ve imtiyazlıydılar (Örneğin konut temini)].
İmtiyazlı
konumlarının teşvik edici rol oynamasından dolayı bu burjuva
aydınlar, şüphesiz ki verimli çalışma da yapmışlardır;
üretimin gelişmesinde ve örgütlenmesinde yararlı olmuşlardır.
Ama, bu sorunun sadece bir yönüdür. Bu aydınlar aynı zamanda
sürekli konumlarını korumaya, geliştirmeye, yapılaştırmaya
çalışmışlar; sorunlara, ilişkilere yaklaşımda burjuva dünya
görüşleri belirleyici olmuştur. Bu ikili özelliklerinden dolayı
bu türden aydınlar, üretimin gelişmesinde yararlı olurlarken,
burjuva ilişki anlayış ve düşünce tarzlarını topluma, en
azından ilişkide oldukları kesimlere aktararak da Sovyet insanının
yozlaşmasında önemli bir kaynağı oluşturmuşlardır.
Bunların
dışında, Stalin'in bahsettiği komünist bürokratlar gündeme
gelmiştir. Ücret limitinin kaldırılmasıyla komünist
idareciler de birtakım imtiyazlar elde etmişlerdir. Bunlarda da,
burjuva aydınlarda/bürokratlarda görülen yaşam ve dünyaya bakış
tarzı gelişmeye başlamıştır.
Elde
edilen imtiyazlar ve bunun sonucu sağlanan refah; cepte parti
üyeliği defteri, üretimden sürekli kopuk olmak ve bu bağlamda
sınıf bilincinin zayıflaması; kitlelerden kopmak, bunun ötesinde,
kendini kitlelerin üzerinde görmek, onlara yukarıdan bakan tavır
ve anlayışlar içinde olmak vs. vs. Bütün bu özellikler,
bürokrat/küçük burjuva kesimde ortaya çıkan birliğin maddi
temellerini oluşturmuşlardır. Mevcut imtiyazları, sağlanmış
çıkarları korumak bütün küçük burjuvazinin/bürokratların
ortak amacı olmuştur.
Demek
ki, aydınlardan başka pekala yönetici konumlara gelen işçi ve
teknik elemanlar da burjuvalaşma-bürokratlaşma eğilimi doğuyor.
Restorasyona bir temel araç da buradan geliyor. Aynı zamanda işçi
sınıfı saflarından da ücret ve vasıf farkları gibi nedenlerin
sağladığı olanaklarla ayrıcalıklı bir tabakada revizyonizmin
toplumsal dinamiklerine katılmıştır.
Garip
gelmesin; onlar, imtiyaz ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek
için örgütlenmemişlerdir bile! Bu, hem tehlikeliydi, hem de
gereksizdi; parti, devlet, ordu, sendika, gençlik kurumları bu
bürokratları zaten örgütlüyordu. Onlar buralarda artık ortak
konum, çıkar ve imtiyazlar temelinde faildirler. Hangi kurum olursa
olsun, bürokrasinin kendisi bu unsurları örgütlüyordu. Sosyalist
inşa ne kadar ilerlemiş olursa olsun, sosyalizm, komünizme geçişte
bir geçiş toplumudur. Bunun için, bu
toplumda
işçi sınıfı da kendine yabancı anlayış ve düşüncelerden
kaçınılmaz olarak etkilenme ortamı ile karşılaşabilir ve
bürokratlar/küçük burjuva aydınlar, bu etkilemede belirleyici
rol oynarlar. Partide devlet kurumlarında, sendikalarda, kültürel
alanlarda vs. zehir saçmaya başlarlar, proleter dünya görüşünü
yozlaştırırlar. Sosyalist inşanın maddi ve manevi kaynaklarını
yıpratırlar, kendi dünya görüşlerini, dünyaya bakış
tarzlarını hakim kılmaya çalışırlar ve bunların hepsini tabii
ki sosyalist toplumun şekillenmesinin gelişmesi adı altında
yaparlar.
Toplumsal
örgütlenmenin bütün alanlarını örgüt olarak kullanan
bürokratlar/küçük burjuvazi zamanla mevcut olanla, elde etmiş
olduklarıyla yetinmemeye başlarlar; daha çoğunu, daha rahat
hareket etmeyi ve düşüncelerini dile getirmeyi isterler. Bu
kaçınılmazdır. Sosyalist toplumun her bir gelişme sürecinde
dayattığı yaşam normlarından kopuk olmak; kendine özgü bir
yaşam tarzı sürdürmek, bu tabakaların karakteri icabı küçük
burjuva yaşam tarzına tekabül eden bir yaşam tarzı içinde olmak
anlamına gelir. Giderek, kök salan bu yaşam tarzı, kaçınılmaz
olarak bu yaşama tekabül eden düşünce tarzını da beraberinde
getirir, geliştirir. Bu, küçük burjuvazinin ara tabaka olma
özelliğine tekabül eden bir geçiş sürecidir. Küçük
burjuvazi, burjuva olmak için çaba harcar, burjuva olmanın
özlemini çeker ve öyle olmak için de her fırsatı değerlendirir.
Sovyet bürokrasisindeki küçük burjuva da, burjuva olmanın
özlemini çekmiştir. Burjuva olmak için mücadele etmiştir. Bu
mücadele kapitalist sınıfı oluşturmaktan, kapitalizmi yeniden
inşa etmekten başka bir anlam taşımıyordu.
Sovyet
bürokratı, burjuva bürokratın bütün karakterleri ve eylem
anlayışıyla hareket etmiştir. Daha yüksek mevkilere gelmek için
çalışmış; sonuçta bu mevkileri sosyalist inşayı yıkmak ve
kapitalizmi restore etmek için kullanmıştır.
3.
SBKP'nin XX. Parti Kongresi, Burjuva Bürokratların Zaferi
Bürokratizme
karşı mücadeleyi buradan sonraki bölümde ele alacağız. Bunun
için, bu alandaki mücadeleye değinmeden Sovyet bürokratlarının
zaferini ele alalım.
SBKP(B)'nin
XX. Kongresi, Stalin'in bahsettiği o en tehlikeli bürokratların,
"komünist bürokrat"ların bir zaferidir. Kapitalizmi
restore etme darbelerinin meşrulaştırıldığı arenadır.
Stalin'in
ölümünden son a Kruşçev, MK'nın 1. sekreteri olmayı başardı.
Tabii ki, kendi adamlarını da beraberinde getirdi. Dürüst
devrimciler, komünistler önemli görevlerden adım adım
uzaklaştırıldılar, ülkenin uzak köşelerine daha tali görevleri
"ifa etmek" için gönderildiler. Bu, bir nevi sürgündü.
SBKP
MK'nın 18, 19 ve 20. parti kongrelerindeki dokümana baktığımızda
bazı eğilimleri görüyoruz. 1938'de yapılan 18. Parti
Kongresi'nde MK üyesi sayısı 71'di. Bu sayı 19. Kongre’de
(1952) 125'e çıkmıştır. 18. Kongrede MK üyeliğine seçilen 31
kişi 1952'de yeniden MK üyeliğine seçildi. Böylelikle 18. Parti
Kongresi'nde MK üyeliğine seçilenlerin %43'ü yeniden seçilmiş
oluyordu.
(Ölenleri
dikkate almıyoruz).
20.
Kongre’de (1956) MK üyesi sayısı 133'e çıkartıldı. 1952'de
MK üyesi seçilenlerin 52'si 1956'da yeniden seçilmediler. Yan i
1952'deki MK üyelerinin %41'i 1956'da elendi.
22.
Kongre’de (1961) MK üyesi 175'e çıkartıldı. 1952 MK'nın 92
üyesi, 1961 MK'sında yoktu. Yani 1952 MK üyesinin %74'ü 1961'de
elendi. Ama 1956'nın toplam 133 MK üyesinden 60'ı 1961'de yeniden
MK üyeliğine seçildi. Yan i %45'i. Görüyoruz ki 1952'den 1961'e
kadar eleme adım adım olmuştur. 1938'in MK'sından 1956'nın
MK'sına 18 kişi, 1961'in MK'sınada sadece 8 kişi yeniden
seçilmiştir. 1952'nin MK'sınd an 1961'in MK'sına gelenlerin
sayısı da 29'du.
Dahası
var. 22. Parti Kongresi'nde (1961) F.R. Koslow, "SBKP-Tüzüğü'nde
değiştirmeler üzerine" raporunda şöyle der;
"Birlik
Cumhuriyetleri, komünist partileri merkez komitelerinin, partinin
bölge komitelerinin, reyon komitelerinin bileşimi son seçimlerde
%45, şehir komitelerinin ve reyon komitelerinin bileşimi de %40
yenilendi" (Bkz; SBKP XXII. Parti Kongresi. “Presse der
Sovyetunion" No:140, s.3148)
Koslow,
devamla şöyle diyordu;
"Kadroların
seçiminde, görevlendirilmelerinde ve eğitiminde büyük çalışma
yapılmıştır ve bu, olumlu sonuçlar vermiştir. Parti
kadrolarının ezici çoğunluğu yeterli bilgilere ve örgütsel
tecrübelere sahiptirler. Birlik cumhuriyetleri komünist partileri
merkez komitelerinin, bölge komitelerinin sekreterlerinin onda
dokuzundan çoğu ve partinin reyon ve şehir komiteleri
sekreterlerinin yaklaşık dörtte üçü yüksek okul eğitimine
sahiptir. Geçen son beş sene içinde yüksek okul eğitimi görmüş
reyon ve şehir komiteleri sekreterlerinin sayısı üç mislinden
fazla artmıştır. Yönetici parti örgütlerinde, mühendislerin,
ekonomistlerin, ziraatçıların… ve diğer uzmanların sayısı
her yıl artıyor" (Agy. s.3151).
Evet,
böylelikle partide devlette ve başka kurumlarda yönetici
konumundaki işçiler, köylüler, komünistler adım adım
dışlanmışlar, bunların yerini, yukarıda da ifade edildiği gibi
aydınlar almaya başlamıştır. Aydınlar, bürokrasiyi (partiyi,
devleti ve başka kurumları) ele geçiren küçük burjuva
bürokratlardır.
Her
halükarda Kruşçev ve şürekası, siyasi iktidarı gasp ettikten
sonra güçlü bir direnişe yol açmamak için, partide, devlet
kurumlarında, bütün toplumsal örgütlenmelerde dikkatli bir
temizlik hareketine girişmişlerdir. 1961'deki 22. Parti Kongresi'ne
gelindiğinde bu temizlik hareketi kapanmış, 1956'da başlatılan
kapitalist restorasyonun üst yapı kurumlarındaki gerçekleşmesi
sağlanmıştı.
1956'dan
sonra partide, devlette ve ekonomik kurumlarda önderlik burjuva
unsurların eline geçmiş, proleter dünya görüşü, ilişkileri,
idare yöntemleri, geri plana itilmiştir. Hala proleter olanlar,
hala komünist olanlar mahkum edilmişler, direnenler de takibata
maruz kalmışlardır.
Kruşçev
ve şürekası, şüphesiz ki, doğrudan doğruya klasik kapitalizmi
kuramazlardı, onların kurdukları, yeni tipten bir kapitalizmdi. Bu
kapitalizm, klasik burjuvazinin tanıdığı özel mülkiyete, çıplak
burjuva özel mülkiyete dayanmıyordu. O, iktidarı ele geçiren
bürokrasinin ortak sömürüsüne dayanıyordu. Yani
bürokratların kapitalizmiydi. Bürokrat kapitalizmi. Bu
kapitalizmin sınıfsal temelini de, yeni tip burjuvazi/bürokratlar
oluşturuyorlardı.
Önderliğini
Kruşçev ve şürekası nezdinde somutlaştırdığımız bu yeni
sınıfın anlayışını, dikkat edildiyse, modern revizyon izm
olarak tanımlamadık. Bun un nedeni vardır. Bu unsurlar, ne daha
önceleri, 1956'daki kongreye kadar, ne Marksizm-leninizmi revizyona
uğratma ve dolayısıyla partinin genel çizgisinde sapma eğilimine
girmişler miydi? Kesin bir şey söylenemez. Ama, hangi nedenden
olursa olsun, bu unsurlar 19. Parti Kongresi'ne kadar doğru olanı
savunuyor gözükmüşlerdir. Birisinin hain olması,
oportünist olması veya revizyonist olması için, o
hainliğini, oportünizmini veya revizyonizmini sözlü ifadesinde
(teorisinde) ve eyleminde (pratiğinde) sergilemesi gerekir. Örneğin,
Troçki devrimci mücadeleye hain olarak başladı denmez. Böyle
denebilmesi için Troçki'nin daha baştan karşıdevrim tarafından
devrimci saflara gönderilmiş bir ajan olduğunun kanıtlanması
gerekir. Aynı şey, Buharin, Kamenev, Zinovyev için de geçerlidir.
Bu şahıslar, devrim öncesi ve devrim yıllarında büyük
yalpalamalar, kararsızlıklar geçirmişler, mücadelelerinin
belli aşamalarından kimi daha erken, kimi daha geç, teori ve
pratiklerinde Marksizm-leninizme ve onun somut uygulamasına ihanet
etmeye başlamışlardır. Aynı durum Kruşçev ve şürekası için
de geçerlidir. Biz şunu biliyoruz; bu şahıslar fırsat bulana
kadar kendilerini saklamışlardır. Bu bir gerçektir.
Şunu
da biliyoruz. SB'de kapitalist restorasyonun toplumsal dinamikleri
iki türde bürokratların saflarından gelmedir. Bunun için, bu
unsurların iktidarı gasp eden e kadarki süreçlerini, özellikle
partili bürokratlarının gelişme süreci olarak görmek gerekiyor.
Ama, ne zamanki bu unsurlar, siyasi iktidarı gasp ettiler ve
Marksizm-leninizmi, partinin genel çizgisini revizyona tabi
tuttular, işte onlar bu andaki teori ve pratikleriyle modern
revizyonizmin savunucuları, kendileri de birer modern revizyonist
oldular. SB'de modern revizyonistler, cepte parti üyeliği
defteri olan bürokratlardan, Stalin'in deyimi ile "komünist
bürokrat"lardan kaynaklanmışlardır ve bu unsurların
önderliğinde sosyalizm, bürokrat kapitalizmine, küçük burjuva
bürokratlar da modern revizyonistlere dönüşmüşlerdir. Bu,
niceliğin birikerek, belli bir aşamadan sonra nitelik dönüşümüne
uğramasıdır. Bu küçük burjuva dünya görüşünün yaşam
tarzının vb. bürokratizm formunda gelişerek (nicel gelişme) 1956
darbesiyle modern revizyonizme (nitelik sıçraması) kızıl maskeli
burjuva karşıdevrime dönüşmesidir.
3.
SB'de Kapitalizmin Restore Sürecinin Belirleyici Aşamaları
(1956-1961)
‘Sovyetler
Birliği’nde geri dönüş, bir başka ifadeyle üst yapı ve alt
yapıda kapitalist/burjuva restorasyon 1950'den önce mi başlamıştı,
yoksa 1956 darbesinden sonra mı başlamıştı?’ sorusu,
revizyonist/kapitalist blokun yıkılışından sonra da güncelliğini
korudu. Olguların ortaya çıkardığı gerçek, restorasyonun 1956
darbesinden sonra başladığıdır. Kısa da olsa, bu süreçten
bahsedelim (aşağıda oldukça kısa olarak belirteceğimiz
noktalar, söz konusu restorasyon sürecinin çıkış noktaları
olarak kavranmalıdır.)
Kruşçev
kliği işe Marksizm-leninizmi revizyona uğratmakla, Stalin'i mahkum
etmekle başladı.
20.
Parti Kongresi şubat 1956'da yapıldı. Kongrede ne Kruşçev ne
başka birisi ve ne de bütün olarak MK, Stalin hakkında olumsuz
bir şey söylemişlerdir. Kruşçev ve şürekası, Sovyet
proletaryasından, Sovyet köylüsünden, bir bütün olarak Sovyet
insanından düpedüz korkuyorlardı. Bu korkudan dolayıdır ki
Kruşçev ancak gizli bir toplantıda, bir avuç seçilmiş unsur
önünde Stalin'i eleştiri adına mahkum etmeye çalışmıştır.
Kruşçev önderliğinde siyasi iktidarı gasp eden hainlerin
eleştiri adı altında Stalin'e yönelttikleri her anlayış,
Stalin'in adı altında Marksizm-leninizmi çarpıtmaya revizyona
uğratmaya yönelikti. Onların bu konuda neler söyledikleri, genel
hatlarıyla biliniyor. Bundan ziyade, revizyonistlerin SBKP-MK adına
30 Haziran 1956'da "kişiye tapıcılık ve sonuçlarının
aşılması üzerine" aldığı karar oldukça ilginç, orada
şöyle deniyor.
"Bu
insanlar (sözüm ona doğruyu
savunanlar, parti önderleri çn.) niçin açıktan açığa
Stalin'e karşı gelmediler ve onu önderlikten uzaklaştırmadılar?
O zamanki şartlarda bu mümkün değildi. Şüphesiz ki gerçekler,
Stalin'in özellikle yaşamının son döneminde işlenen birçok
kanunsuzlukta suçunun olduğunu gösteriyor. Ama aynı zamanda
unutulmamalıdır ki; Sovyet insanları Stalin'i devamlı, düşmanın
vuruşlarına karş ı SSCB'yi korumak için, sosyalizm davası için
mücadele eden bir insan olarak tanıyorlar… Bu koşullarda
Stalin'e karşı olan her çıkış, halk tarafından kavranamazdı
ve burada söz konusu olan, asla kişisel cesaretin eksikliği
değildir. Açık ki, bu atmosfer altında Stalin'e karşı çıkmış
hiç kimse halktan destek alamazdı" (MK Plenumlarının,
Konferansların ve Parti Kongrelerinin Kararlarında ve
Bildirgelerinde SBKP, Cilt XII s.274/275)
Biz
korkak değildik diyen Kruşçev ve şürekası, bahsedilen o dönemde
(1937-381952 arası kast ediliyor) Stalin'e övgüler yağdırmakla
meşguldüler. Diğer taraftan, o dönemde bürokrasi içinde
bürokratik mekanizma vasıtasıyla örgütlenen küçük burjuvazi,
"komünist bürokrat"lar, henüz güçlü değillerdi,
henüz darbe yapacak konuma gelmekten çok uzaktılar.
Bu
sözler aynı zamanda, revizyonistlerin iktidara gelmelerine rağmen,
Stalin ölmüş olmasına rağmen, O'ndan hala ne denli korktuklarını
da göstermektedir. Bu korku onları, Stalin'i mahkum etmede dikkatli
hareket etmeye götürmüştür.
Stalin
ve sosyalist inşa! özdeşleşmiş bu iki olgu SB'de adım adım
mahkum edilmiş, revizyona uğratılmıştır. Bir taraftan Stalin'i
mahkum edip, diğer taraftan teori ve pratikte gerçek sosyalizmden
bahsedilemezdi. Bir taraftan Stalin'i mahkum edip, diğer taraftan
gerçek proleter enternasyonalizminden bahsedilemezdi. Bunun tersi
olarak; SB'de kapitalizmin yeniden inşası,
Stalin
mahkum edilmeden gerçekleştirilemezdi.
Revizyonistlerin
bolca propagandasını yaptıkları "reel sosyalizm"e
gelince;
Revizyonistlerin
bahsetmiş oldukları "reel sosyalizm" lafta sosyalizmden,
pratikte de kapitalizmden başka bir şey değildir.
Aralık 1956; bu tarihte düzenlenen "bilimsel oturum"da
sosyalizmde değer kanunu anlayışı yerine, kapitalizmde değer
kanunu anlayışının getirilmesi için karar alınmıştır.
Bilindiği
gibi, o zamana kadar SB'de devletin esas gelir kaynağını "muamele
vergisi" (satış üzerinden vergi) oluşturuyordu. Muamele
vergisi, bir ürünün fabrika çıkış fiyatıyla gerçek vergi
fiyatı arasındaki farka tekabül ediyordu. SB'de genel olarak
üretim araçları ürünleri için muamele vergisi alınmıyordu.
Çünkü bu makinaların pahalanmasını beraberinde getiriyordu.
Makinaların pahalanması da diğer sanayi sektörlerinde pahalılığa
neden oluyordu.
Söz
konusu "bilimsel oturum"da bu anlayış bir kenara itildi
ve yerine, üretim araçları fiyatlarının yapay yükselişi
getirildi. Üretim araçları fiyatlarının bu şekilde yapay
yükseltilmesi sonucu "kar" elde edilmiştir. Artık esas
olan, “muamele vergisi" değil, "kar"dı. Örneğin
devlet işletmelerinde elde edilen muamele vergisi tutarı 1940'da
10.6 milyar rubleden 1950'de 23,6, 1960'da 31,3 ve 1970'te de 49.4
milyar rubleye çıkmıştı. Ama aynı yıllarda "kar” ise
3,3 milyar rubleden 5,2'ye, 25,2'ye ve 87 milyara çıkmıştı.
1940'dan 1950'ye "kar"ın büyüme oranı ancak %57,5 iken,
bu 1950'dan 1960'a %384,6 oranına varmıştı. Aynı dönemde
"muamele vergisi"nin büyüme oranı da %122,6'dan %32,6'ya
düşmüştü. 1950-60 arasında "kar"ın %384,6 oranında
büyümesine karşın "muamele vergisi"nin %32,6 oranında
büyümesi!
Elde
edilen kar nasıl paylaşılıyordu? Bunun %40'ı işletmelerde
kalıyordu. Yani işletme yönetiminin eline geçiyordu. Geriye kalan
%60'lık kısım da, merkezi ve bölgesel bürokratik yapıya
ayrılıyordu.
Mayıs
1957; bu tarihte yüksek Sovyet, merkezi sanayi bakanlıklarının
birçoğunu dağıtma kararı alır. Böylelikle, bu
bakanlıkların o zaman kadar üstlenmiş oldukları sorumluluklar,
yerel ekonomik konseylere devredilir.
Bu
karar neden alınmıştır? Diyelim ki bu bakanlıklar büyük/kapsamlı
ve ağır/hantal çalışan bir bürokrasiyi ifade ediyorlar ve
bundan dolayı da pratikte istenilen netice alınamıyor. Bu durumda
yapılması gereken o devlet bürokrasisini yeniden örgütlemek ve
çalışır hale getirmektir. Ama bu yapılmamış, tersine bölgesel
bürokrasinin gelişmesini, güçlenmesini ve söz sahibi
olmasını sağlamak için adımlar atılmıştır. Böylelikle
ekonomik planlamada merkezi planlama önemini yitirmiş, onun
yerini bölgesel planlama almıştır. Bu, Sovyet işletmelerinde
işletme egoizmini, giderek de işletmeler arasında çıkar
rekabetini geliştirmiştir.
25-26
Şubat 1958; Bu tarihte toplanan SBKP-MK Plenumunda
Makina-Traktör-İstasyonlarının dağıtılması kararı alındı:
"Bugünkü
koşullarda… SBKP-MK Plenumu… Makina-Traktör-İstasyonlarının
yeniden örgütlenmesi anlayışındadır. Şimdi bu makinaların
doğrudan kolektif ekonomilere satışına geçmek yerindedir"
(MK Plenumlarının, Konferansların, Parti Kongrelerinin… Cilt
XIII s.92/93)
Bu
adım, Sovyet tarımında kapitalizme dönüş için atılmış köklü
bir adımdı. Bu tarihe kadar kolhozlar söz konusu bu istasyonlardan
makina kiralayabiliyorlardı/ödünç alıyorlardı. Artık durum
değişmişti ve bu makinalar, tarımdaki üretim araçları metaya
dönüştürülmüşlerdi. Nitekim kısa bir zaman içinde kolhozlar,
bu makinaları satın aldılar ve 1 Ocak 1959'a gelindiğinde 8000
MTİ'den geriye sadece 385'i kalmıştı. Tarım, kaos/gerileme
sürecine girmişti. Bunu açıklamak için biraz gerilere gidelim.
SB'de tarımın kolektifleştirilme temelinde yeniden örgütlenmesi
1933'te başlar. 1933'ten 1940'a kadar (savaşın başladığı yıl)
Sovyet tarımı muazzam bir gelişme gösterir. Savaştan dolayı,
tarımda üretim doğal olarak gerilemiş, ama 1950'de önemli tarım
araçlarının üretimi 1940'dakini 4,5 misli aşmıştır.
1958/59'da ise önemli tarım araçları sayısı, o zamanki
seviyesinin yarısı kadar azalmıştır. Kolhozlar, tarım
makinalarını satın almak için büyük miktarlarda para ödemek
zorunda kalmışlardır. Bu da, tarım üretiminin gerilemesine neden
olmuştur, yeni projeler in finansmanı imkansızlaşmış, tarımda
çalışanların ücretlerinde düşmeler olmuştur.
Teşvik
kar ve emeğin verimliliği:
Sovyet
revizyonistleri ve tabii diğer ülkelerdeki revizyonistler de şu
anlayıştaydılar. Özel sermayenin olmadığı yerde kapitalizm
yoktur! Yani kapitalizm olgusuyla özel sermayenin eş anlamlı
olarak yorumlanması. Bu anlayışın daha 1877'de çürütüldüğünü
biliyoruz.
Engels
şöyle diyor;
"O
(devlet-çn) ne kadar
çok üretici gücü kendi mülkiyetine geçirirse, o kadar çok
ekonomik kolektif/devlet kapitalist olur. O kadar çok vatandaşı
sömürür." (Marks-Engels, Toplu Eserleri, C.20, s. 260).
Şüphesiz
ki, SB'de, 1956 darbesinden sonra özel sermaye, klasik kapitalizm
olgusu doğmamıştır. Bu, sonraki dönemlerde de görülmemiştir.
Bu konuda modern revizyonistler gerçekten haklıydılar! Ama 1956
darbesinden sonra kapitalizmin restore süreci, SB'de devletin
ekonomik olarak umumi kapitalist dönüşme sürecidir. 1956
darbesinden sonra Sovyet bürokrasisinin, tek tek bürokratların,
çaplarına/konumlarına göre yararlandıkları kolektif/devlet
kapitalizmin idaresi olmuştur.
Kolektif/devlet
kapitalist olmak için değişmesi gereken neydi? Bunun için, üretim
amacının kökten değişmesi gerekiyordu. Üretimdeki amaç,
sosyalizmde ve sömürüye dayanan toplumlarda tamamen farklıdır.
Bütün toplumun çıkarı, sosyalizmde üretimin amacıdır. Yani
sosyalizmde işçinin emeği, üretimi, artık ürünü bütün
toplumun yararınadır. Kapitalizmde ise, bu artı değere kapitalist
el kor. Revizyonizmde ise, bu artı değer bürokrasinin, “kolektif”
kapitalistin çıkarları için kullanılmıştır. Bunun
gerçekleştirilmesi için yapılması gereken, kar kaynaklarının,
Sovyet somutunda da karlarının ve bütçenin "emin ellerde"
olması gerekir. Yani bürokrasinin siyasi iktidara hakim olması
gerekir. SB'de bu adım adım gerçekleştirilmiştir.
Şimdi
iki dünya görüşünü karşılaştıralım:
F.
Engels;
"Komün,
devletin ve devlet organlarının toplum un hizmetçisinden toplumun
efendilerine doğru şimdiye kadar ki bütün devletlerdeki
kaçınılmaz bu dönüşüme karşı yanılmaz iki araç kullandı.
Birincisi, o katılanların genel oy hakkı temelinde seçimle ve
aynı katılanların (seçilenlerin) yeniden görevden alınmaları
vasıtasıyla bütün yerleri (idare eden, hukuki karar veren,
öğreten) ele geçirdi ve ikincisi, o, yüksek veya aşağı bütün
hizmetler için diğer işçilerin aldığı ücreti verdi."
(Marks, Engels Toplu Eserler C.22, s.198)
N.
Kruşçev;
"Yönetici
bir parti görevlisinin faaliyeti her şeyden önce, ekonominin
gelişmesindeki neticelere göre belirlenmelidir. Plan gerçekleşmişse
veya hedef aşılarak gerçekleşmişse, daha fazla ücret
alınmalıdır, plan gerçekleşmemişse ücret, düşük olmalıdır."
(XX. Parti Kongresi.)
Birbirinden
temelden farklı iki anlayış. Engels, idari görevde olanlar için
bir ayrıcalığın olamayacağından bahsederken, Kruşçev bu
ayrıcalığı koyuyor. Bunun ötesinde, hangi şartlarda olursa
olsun, planın gerçekleşmesi durumunda belirlenen limitte
alınacağını, planın hedefi aşarak gerçekleşmesi durumunda
daha fazla ücret alınacağını, ama planın hedefin altında
gerçekleşmesi durumunda ise, ücretin düşeceğini
sistemleştiriyor. Bunun anlamı şudur. Planı aşmak ve böylece
daha fazla ücret almak için, sosyalist işletme adı altında
işçiye baskı yapacaksın. Baskı yapacaksın ki, ölesiye
çalışsın, daha çok çalışsın. Kendisine de birtakım
kırıntıların düşeceğini anlatarak, onu teşvik de edeceksin!
Bir
örnek daha verelim:
Lenin;
"Sıradan
bir işçinin fedakarca, zor işi aşarak emeğin verimliliğinin
artırılması için çalışanların veya 'yakınlarının' kişisel
çıkarına değil, bilakis 'uzakta duranların' yani bütünlüğün
içinde tüm toplumun bir dizi ve milyonlarca insanın çıkarına
yarayan her put tahılın, kömürün, demirin ve diğer ürünlerin
korunması için kafa yormaya başladığı yerde komünizm başlar".
SBKP;
1956
"Emeğin
ve ücretin örgütlenmesindeki mevcut eksiklikleri mümkün mertebe
hızlı bir şekilde ortadan kaldırmak ve emekçilerin, ilerinin
sonuçlarına şahsi maddi ilgilerini artırmak için… tedbirler
alınmalıdır. Yeni tekniğin (üretime) sokulması emeğin
verimliliğinin artırılması için… güçlü bir şekilde prim
sisteminden yararlanılmalıdır”. (25 Şubat 1956'da kabul
edilen SBKP
Parti Kongresi talimatlarından).
Lenin,
fedakarca çalışmaktan, kişisel çıkar için değil, toplumun
çıkarı için çalışmaktan bahsediyor. Ama revizyonistler, ürünü
meta yapıyorlar. İşçinin yaptığı işe ilgi duyması için,
onda kişisel materyal çıkar anlayışını teşvik ediyorlar.
Onlara göre, işçinin verimli çalışabilmesi için, üründe
kişisel çıkarı olmalıdır, bu çıkar teşvik edilmelidir. Bu
teşvik yollarından birisi de prim sistemidir.
Sovyet
revizyonistlerinin bu anlayışlarından çıkartılması gereken
sonuçlar nedir?
-Ürünün
kalitesi, üretildiği şartlar önemli değildir.
-Ürün,
kullanım değerinden dolayı üretilmiyor.
-
Materyal teşvik esas alınıyor.
-Ve
nihayet ürün, metalaştırılıyor. Kar elde etmek için
üretiliyor, o böylelikle mübadele değeri kazanıyor.
Bu,
kapitalizmin restorasyonundan başka bir şey değildir.
Yeri
gelmişken iki dünya görüşü arasındaki farkı, kapitalizmde
emeğin verimliliği ve sosyalizmde emeğin verimliliği temelinde
gösterelim;
Kapitalizmde
emeğin verimliliği;
Azami
karın elde edilmesi için emeğin verimliliğinin artırılması
gerekir. Bunun için kapitalistler, bir taraftan gelişen tekniği
üretim sürecine sokarlarken, diğer taraftan da işgücünün yoğun
sömürüsünü sağlamaya çalışırlar. Kapitalizmde emeğin
verimliliğinin arttırılması, en çok kar, son kertede işçinin
daha fazla sömürülmesi, daha çok baskı altına alınması ile
sağlanır.
Sosyalizmde
emeğin verimliliği;
Sosyalizmde
emeğin verimliliğinin artırılmasında çıkış noktasını kar
değil, bütün toplumun çıkarları oluşturur. Yani bütün
toplumun maddi ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi ve
yükseltilmesi esastır. Teknik gelişme üretime bu amaçla sokulur
ve işçinin daha verimli çalışmasında sosyalist bilinç itici
güç olur.
Sovyet
revizyonistleri, sosyalizmde emeğin verimliliğini artıran
olguları/koşulları kaldırmışlar, yerine kapitalizmde emeğin
verimliliğini artıran koşulları getirmişlerdir. Bunun nasıl
başladığını yukarıda, önemli gördüğümüz geriye dönüş
adımlarıyla gösterdik.
SB'de
Ekim Devrimi'yle birlikte üretim ilişkileri ile üretici güçlerin
karakteri arasındaki mutlak uyumluluk yasası, sosyalist üretim
ilişkileri temelinde gerçekleştirilerek hakim kılınmıştı.
Bunun gerçekleşmesi için yaratılması gereken koşullar neydi?
Üretim araçlarına olan özel mülkiyetin
sömürünün
kaldırılması, proletarya diktatörlüğünün kurulması vs.
1956
darbesiyle birlikte revizyonistler bu uyumluluk yasasının devamını
sağlayan koşulları revizyona uğratmışlar/çarpıtmışlar ve
giderek ortadan kaldırmışlardır ve yeni üretim ilişkileri, yeni
üretici güçleri, yeni karakterde üretici güçleri kaçınılmaz
kılmıştır. Bu, bürokratik kapitalizme tekabül eden üretim
ilişkileri ile üretici güçlerin karakteri arasındaki uyumluluğun
sağlanmasından başka bir şey değildi.
Bu
dönüşümü sağlayan güç, parti ve devlet kurumlarını ele
geçiren, bürokrasiydi. Bu bürokrasi (bürokratlar) 1956'dan sonra
esas hakim sınıf olmaya başlamıştır. Bu merkezi bürokrasi,
cumhuriyetlerdeki, bölgelerdeki, işletmelerdeki, bürokratlar
tarafından destekleniyordu. Böylelikle bürokrasinin etkinliği,
salt merkezle sınırlı kalmıyordu. Kruşçev revizyonistlerinin
siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra ilk adımlarından birisi
olarak yerel bürokrasiye yetkiler vermeleri boşuna değildi.
1956'dan
sonraki SB tarihi, lafta sosyalizmin, pratikte ise kapitalizmin
yeniden inşası ve sosyalizm tabelası altında
kapitalist/emperyalist (sosyal emperyalist) olmanın tarihidir.
Revizyonistlerin
"sosyalizmi" sosyalizmin bir karikatürüdür, o,
kitlelerin yoksulluğu, baskı altına alınmaları ve bir avuç
bürokratın yaşam şartlarının yüksek olması üzerine
kurulmuştu. 1934'te Stalin, bu karikatür üzerine şöyle diyordu;
"Sosyalizmin,
yoksulluk ve mahrumiyetler temelinde şahsi ihtiyaçların
kısıtlanması temelinde ve insanların yaşam şartlarının
fakirlerin (ki bunlarda fakir kalmak istemiyorlar ve refah içinde
yaşamayı amaçlıyorlar) yaşam şartlarına indirgenmesi
(temelinde) inşa edilebileceğine inanmak aptallıktır. Sözüm
yabana böyle bir sosyalizme kim ihtiyaç duyuyor? Bu, sosyalizm
olamaz, bilakis sosyalizm üzerine bir karikatürdür."
(Stalin, XVII Parti Kongresi, C.13, s.319, İnter Yayınları, s.
312)
Böyle
bir "sosyalizm"e revizyonistler ihtiyaç duymuşlardı.
Sosyalizm üzerine olan bu karikatür, gerçekte, bürokratik
kapitalizmden başka bir şey değildi.
Bürokratik
kapitalizm, bir geçiş süreciydi. O yerini, klasik kapitalizme
bırakmak zorundaydı. Öyle de oldu. Gorbaçov iktidara geldiğinde
yapılması gerekeni yaptı. İflas eden bürokratik kapitalizmin
(sosyal emperyalizmin) bir an önce klasik kapitalizme dönüşme
sürecini hızlandıran adımlar attı. Ama SB'de sistem o denli
çürümüş ve kokuşmuştu ki, Gorbaçov dahi klasik kapitalizme
geçişte önemli bir engel olmuştu. Kokuşmuş olan revizyonist
kapitalist sisteme son tekmeyi B. Yeltsin vurdu. 1956'dan 1990'a
kadar olan nicel birikim kapitalizmin kendine yabancı idari formlar
altında gelişmesiyle, bürokratik kapitalizm/revizyonist sistem
dönüşüme uğradı ve klasik formunu aldı.
Aynı
süreci halk demokrasisi ülkelerinde de görüyoruz. Sosyalizmin
inşası doğrultusunda ilk başarılı adımların atıldığı bu
ülkelerde de Kruşçev revizyonizmiyle birlikte geriye dönüş
başladı. Bu ülkelerdeki dönüşümün tarihi de Sovyet
revizyonizmi üzerine bir karikatürden başka bir şey değildi.
4.
Bürokratizme Karşı Mücadele
1956'ya
kadar olan Sovyet tarihi veya da Lenin ve Stalin döneminde Sovyet
tarihi, aynı zamanda bürokrasiye karşı mücadelelerle dolu olan
bir tarihtir. Bürokrasinin ne denli büyük bir tehlike kaynağı
olduğunu Lenin ve Stalin'in uyarılarında görüyoruz. Daha 1921'de
bürokrasi, 4 senelik tarihi olan proletarya diktatörlüğü için
büyük bir tehlike kaynağı olmuştu. Bu konunun daha önce de
MK'da ele alındığını söyleyen Lenin, X. Parti Kongresi’nde
(8-16 Mart 1921) şöyle diyordu;
"Şüphesiz
ki bürokrasi çıbanı mevcuttur. Teşhis konmuştur ve buna karşı
gerçek bir mücadele yürütülmelidir. Tabii ki, şahidi olduğumuz
tartışmada bu sorun, bazı platformlarda, en azından hafife
alındı… ve ona, küçük burjuva bakış açısından bakıldı.
Şüphesiz ki, son dönemde partisiz işçiler arasında
memnuniyetsizlik ve heyecan görüldü. Moskova'da partisizlerin
toplantıları yapıldığında onların, demokrasiyi, özgürlüğü,
Sovyet iktidarını devirmeye götüren slogan yaptıkları açıktı.
‘işç i muhalefetinin çoğu, en azından bazı temsilcileri bu
kötülüğe karşı, bu küçük burjuva karşıdevrimci anlayışa
karşı mücadele ettiler ve ‘buna karşı birleşeceğiz’
dediler ve gerçekten de onlar, azami birliktelik göstermeyi
kavradılar… Bu parti kongresinde… bürokratizme karşı
mücadelenin mutlak zorunlu bir mücadele olduğunu ve onun, küçük
burjuva unsura karşı mücadele görevi gibi karmaşık olduğunu
kavramak zorundayız. Devlet düzenimizde bürokratizm, öyle bir
yara noktası oldu ki, parti programımız da ondan bahsediyor. Çünkü
o, bu küçük burjuva unsurla ve onun dağınıklığıyla bağlam
içindedir." (Lenin, C.32, s.190)
Burada
iki noktayı göz önünde tutalım. Bürokratizmin tehlike kaynağı
oluşu ve bürokratizm ile küçük burjuva unsurun ilişkisi.
9
Temmuz 1925'te Stalin, Sverdlov Üniversitesi'nde öğrenciler önünde
onların sorularına cevap teşkil eden kapsamlı bir konuşma yapar.
Bu konuşmada bürokratizm tehlikesine değinen Stalin, şöyle der.
"Beşinci
zorluk. Bu zorluk, parti örgütlerinin ve sendikaların işçi
sınıfının geniş kitlelerinden kısmen kopma ve bu kitlelerin
ihtiyaçlarına ve sıkıntılarına karşı kulaklarını tıkama
tehlikesinden doğmaktadır. Bu tehlike hücreler ve işletme
komiteleri de dahil bir dizi parti ve sendika organlarında
bürokratik unsurların tehlikeli bir şekilde artması yüzünden
doğuyor ve büyüyor…
Bu
tehlikenin emareleri nedir?
Birincisi,
işçi sınıfının geniş kitlelerinin ihtiyaçları ve sıkıntıları
karşısında parti ve sendika örgütlerimizin azalan dikkati ve
hassasiyet kaybı. İkincisi, işçiler arasında şahsiyet hissinin,
hakim sınıf olma hissinin güçlendiğini ve onların, parti ve
sendika örgütlerinin bürokratik-idari tavrı ne anlayacakları, ne
de kabul edecekleri karşısında anlayış eksikliği, üçüncüsü
işçilere, enine boyuna düşünülmemiş talimatlarla
gidilemeyeceği şimdi ağırlık noktasının bu 'tedbirlerde'
olmadığı, bilakis, parti için bütün işçi sınıfının
güvenini kazanmada olduğu (konusundaki) anlayış eksikliği."
(Stalin,
C.7, s.181)
Lenin
Ocak 1924'te öldü. Ekim Devrimi'nden ölümüne kadar olan dönemde,
o, birçok yazısında bürokratizm tehlikesinden, ona karşı
mücadeleden bahsetti. Birçok uyarılarda bulundu. Proletarya
diktatörlüğü koşullarında, işçi sınıfının siyasal yaşama
katılımı ve sert işçi denetimini öngörmesi, “ilkel
demokratizm” ile nitelendirildi. Bürokratizm tehlikesi o kadar
büyük boyutlara varmıştı ki, parti 1921'de kendini
"bürokratlaşmış, dürüst olmayan, tutarlı olmayan,
sahtekar unsurlar"dan temizlemekle karşı karşıya kaldı ve
170 bin unsur, yani parti üyelerinin dörtte biri partiden atıldı.
Stalin
döneminde ise bürokratizme karşı mücadele şiddetlenerek devam
etti. Baş tarafta belirttiğimiz gibi, iki türden bürokrasiye
karşı mücadele veriliyordu. Birinci türden bürokrasi, çarlık
döneminden gelme unsurlardan (aydınlardan, uzmanlardan,
idarecilerden vs.) oluşuyordu.. Bu unsurlar, çarlık döneminde
küçük burjuvazinin önder tabakasını oluşturuyorlardı ve
kapitalist sın ıfla bütünleşmişlerdi. Ekim Devrimi'nden sonra
ise, bu tabaka, şu veya bu şekilde yeni düzenle uyum içinde
olduğunu gösteriyordu. Ama o, bütün küçük burjuva
alışkanlığını, tavrını ve dünyaya bakışını da Sovyet
bürokrasisine, kurumlarına taşıyordu.
Bu
küçük burjuva unsurlara, Sovyet kurumlarındaki bu köstebeklere,
Menşeviklerin, sosyal devrimcilerin ve başka siyasi şekillenmelerin
aktif kesimlerini de katmak gerekir. Ekim Devrimi'nden sonra bunların
birçoğu, hem parti üyesi olmuşlar, hem de bürokraside yer
almışlardır. Siyasi ve ideolojik yapıları gereği bunlar da
kapitalizmle bağ içindeydiler ve dolayısıyla antisosyalist küçük
burjuva anlayışlarını Sovyet kurumlarında, bürokrasisinde
yayabiliyorlardı.
SB'de
sertleşen sınıf mücadelesi, bu birinci türden bürokratların
birçok sabotajını açığa çıkartmış, birçok temizleme
hareketini gündeme getirmiştir. Kısaca, Sovyet iktidarı, bu
unsurlardan gelebilecek her türlü restorasyon tehlikesini ezmiş,
yok etmiştir.
Bürokratların
ikinci türünü Stalin'in, tanımladığı "komünist bürokrat"
türü oluşturur. Komünist bürokrat, parti üyesidir. Belki de çok
eski, çok değerli, büyük sınavlardan geçmiş bir parti
üyesidir. Üretimden, kitlelerden kopukluk, parti ve devlet
örgütlerinde sahip olduğu iktidar gücü, onda yozlaşmanın
tohumlarını oluşturmuştur. Böyle bir bürokrat, Sovyet idarecisi
yozlaşma sürecindedir. Bu yozlaşma küçük burjuva bir
fenomendir. Yaşam tarzı, dünyaya bakışı, çalışma metodu vs.
değişmeye başlar. Bu, birinci türden bürokratların yanı sıra
ikinci türden bürokratların gelişmesidir ve SB'de birinci türden
bürokrasi yok edilirken, ikinci türden bürokrasi sosyalist yönetim
biçimi adı altında gelişme olanağı bulmuştur.
Bu
gelişmeyi Stalin şöyle anlatır;
"İlerlememizin
en kötü düşmanlarından birisi, bürokratizmdir. O, bütün
örgütlerimizde, hem parti örgütlerinde hem de komünist gençlik
birliği örgütlerinde hem sendikalarda, hem de ekonomi örgütlerinde
yaşıyor. Bürokratlardan bahsedildiğinde genel olarak… eski
partisiz memurlar gösterilir…Yoldaşlar, bu tam doğru değildir.
Şayet, sadece eski bürokratlar söz konusu olsaydı, bürokratizme
karşı mücadele dünyanın en kolay meselesi olurdu. Kötü olan,
söz konusu olanın, eski bürokratların olmadığıdır. Söz
konusu olan, yeni bürokratlardır. Yoldaşlar, söz konusu olan
Sovyet iktidarına sempati duyan bürokratlardır. Söz konusu olan
nihayet komünistlerin saflarından gelme bürokratlardır. Komünist
bürokrat, bürokratın en tehlikeli tipidir. Niçin? Çünkü o,
bürokratizmi parti üyeliği ile maskeliyor." (Stalin,
C.11, s.63)
Yukarıda,
1925'e kadar olan dönemdeki ayaklanmalardan, sabotajlardan, ayrıca
1928'de açığa çıkartılan Şahti sabotajından bahsetmiştik.
Bütün bunlar, emperyalist güçlerin yerli hakim sınıfların
kalıntılarına ve siyasi arenada "devrimci" olarak yer
almış grupların aktif unsurlarına dayanılarak yürütülmüştü.
Silahlı karşıdevrimci ayaklanmanın ötesinde, diğer bütün
karşı devrimci faaliyet, sosyalist inşanın akamete uğratılmasını
içeriyordu ve bürokrasi içinde çöreklenmiş eskiden kalma
bürokratlar tarafından örgütleniyordu.
Şahti
olayından sonra, 1930'da "Sanayi Partisi" olayı açığa
çıkartıldı. Bu parti, yıkıcı faaliyet sürdüren bir örgüttü.
Eski bürokratlardan oluşan bu örgüt, yabancı sermaye tarafından
besleniyor ve Fransız Genel Kurmayı tarafından da
yönlendiriliyordu. 1930 yılı sonunda sürdürülen dava ile bu
örgüt ve böylelikle, eski dönemden kalma bürokratların,
sosyalist inşayı yıkma faaliyetine kalıcı darbe indiriliyordu.
Buna
göre, 1930'un sonuna gelindiğinde eski dönemden kalma
bürokratların tehlikeli olma durumu ortadan kaldırılıyordu. Ama
bu tehlikenin yerini yeni bürokratlar alıyorlardı. Yukarıya
Stalin'den aktardığımız anlayış, bu gelişmeyi çok açık bir
şekilde gösteriyor. Eski düzenden kalma bürokratların giderek
tehlike olmaktan çıkmaları, onların yerini "komünist
bürokrat"ların alması. Böylelikle Stalin, sosyalist düzeni
yıkmada, kapitalizmi restore etmede dış güçlerin yanı sıra iç
tehlikenin Sovyetler Birliği somutunda yeni ve önemli boyutunu
açıklıyordu, yeni tipte bürokrat.
Şu
soru akla gelebilir. Madem ki bürokrasi tehlike demektir, o halde
neden geliştiriliyor, yaygınlaştırılıyor? Her şeyden önce,
ülke büyük dolayısıyla da idare mekanizması büyük. Bunun yanı
sıra, ülke içindeki siyasi gelişme; parti içi tartışmalar
bürokrasinin özellikle de yeni bürokrasinin gelişmesini sağlayan
neden oldu. Özellikle hangi platformdan olursa olsun muhalefetin
(Troçkistler, Buharinciler, Zinovyevciler vs.) doğru olan parti
çizgisine saldırması, parti-devlet ve ekonomi kurumlarını ele
geçirmeye ve yıkmaya çalışması bütün bu süreçlerde
merkeziyetçiliğin ağır basması, bürokratizmin gelişmesi için
uygun zeminin doğuşuna katkıda bulundu. Sonuç itibariyle
parti-devlet ve ekonomi kurumlarında bürokrasinin güçlenmesini
kolaylaştırmıştı. Böylelikle güçlenen bürokrasi parti
devlet, ordu, ekonomi, gençlik vs. örgütlerini ayrık otu gibi
sardı.
Stalin
XVI. Parti Kongresi’ne sunduğu, siyasi raporda bürokratizm
hakkında şöyle
diyordu.
"4.
Bürokratizme karşı mücadelenin sorunu: Bürokratizm her şeyden
önce toplumsal düzenimizin bağrında mevcut olan muazzam
rezervleri kullandırtmayarak, değerlendirilmesini engelleyerek,
kitlelerin yaratıcı inisiyatifini felce uğratmaya çalışarak,
onu kağıt bolluğuna boğarak ve partinin her yeni başlangıcını
yüzeysel ve faydasız müşkülperestliğe dönüştürerek
tehlikelidir. İkinci olarak bürokratizm, icranın kontrolüne
tahammül etmeyerek ve yönetici organların temel talimatlarını,
canlı bir yaşamla ilişkisi olmayan boş bir kağıt parçası
yapmaya çalışarak tehlikeli olmaktadır. Tehlikeli olanlar, sadece
ve esas en, kurumlarımızda takılıp kalmış olan eski bürokratlar
değildir. Bilakis ve özellikle de yeni bürokratlardır, Sovyet
bürokratlarıdır. Bunların arasında ‘komünist’
bürokratlar hiç de az rol oynamıyorlar. Burada fetiş gibi
inandıkları emirleri ve kararnameleri köylülüğün ve işçi
sınıfının milyonlarca kitlesinin bağımsız hareketi ve
inisiyatifi yerine koymaya çalışan ‘komünistleri’
düşünüyorum…" (Stalin, C.12, s. 287)
Burada
da, esas tehlikenin eski bürokratlardan değil, yeni bürokratlardan,
Sovyet bürokratlarından kaynaklandığını görüyoruz.
4.1.
Bürokratizme Karşı Mücadelenin Yolları
Stalin,
yukarıya aktardığımız anlayışının devamında bürokrasiye
karşı mücadele yollarından da bahseder.
"Parti,
bürokrasiye karşı mücadeleyi, dört çizgiden yürütüyor.
Özeleştirinin yaygınlaştırılması çizgisi, icraatın
kontrolünün örgütlenmesi çizgisi, mekanizmanın temizlenmesi
çizgisi ve nihayet değerli güçlerin aşağıdan işçi sınıfından
mekanizmaya terfi ettirilmesi çizgisi. Görev, bütün güçleri,
bütün
bu tedbirlerin yerine getirilmesi için harekete geçirmekten
ibarettir." (Agk. s. 287/288)
Şimdi
soru şu; Parti, bürokratizme karşı bu dört çizgi üzerinde, bu
dört cephede mücadele vermiş midir? 30'lu yılların sonuna
kadar bu dört cepheden mücadele tam anlamıyla verilmiştir. 40'lı
yıllarla birlikte bu dört cephede verilen mücadelede birtakım,
kısmen savaşın dayattığı objektif nedenlerden dolayı da
gevşeme olmuştur. (Bu konuya ileride geleceğiz.)
Alalım
birinci çizgiyi; özeleştirinin yaygınlaştırılması; Lenin ve
Stalin'in yazılarına baktığımızda, Lenin'den ziyade Stalin'in
özeleştiri üzerinde durduğunu görürüz. Bu, Lenin'in bu konuyu
önemsemediği anlamına gelmez. Gelişen sosyalist inşa, bu süreç
içinde iç ve dış düşmanlara karşı her cephede mücadelenin
şiddetlenmesi ve yine bu süreçte ortaya çıkan hatalar Lenin
döneminde değil, Stalin döneminde gündeme gelmiştir. Stalin,
"RKP (B)'nin XIV. Konferansı Çalışmaları Üzerine"
olan konuşmasında (9 Mayıs 1925); SBKP(B)'nin XV. Parti
Kongresi’ndeki konuşmasında (3 Aralık 1927); MK ve Merkezi
Kontrol Komisyonu'nun (bundan sonra MKK/Birleşik Nisan Plenumu'nun
çalışmaları üzerine konuşmasında (13 Nisan 1928; "özeleştiri
şiarının kabalaştırılmasına karşı" yazısında (26
Temmuz 1928) eleştiri ve özeleştiri üzerinde durmuş, sosyalizmin
inşası sürecinde düşmanlara karşı mücadelede işlenen
hatalara karşı komünistlerin tavrının ne olması gerektiğini
anlatmış ve özeleştirinin, küçük düşmenin değil,
gelişmenin, güçlü olmanın, yeni ufukları açmanın itici
gücü/motoru olduğunu vurgulayarak, özeleştiriyi yaygınlaştırmaya
çalışmıştır. Bürokratizme karşı bu cephede verilen
mücadelede eksikliğinin olduğunu, vurdum duymazlığa müsaade
edildiğini, sınıf bilincinin köreltildiğini söyleyemeyiz.
İkinci
ve dördüncü çizgi, icraatın kontrolünün örgütlenmesi ve
değerli güçlerin aşağıdan işçi sınıfından mekanizmaya
terfi ettirilmeleri;
Bu
alanda SB'de çok önemli bir adım atılmıştır. Merkezi Kontrol
Komisyonu. Bu anlayış Lenin'den kaynaklanmaktadır. (Bkz.
Tamamlayıcı cilt, 1917-1923, s. 206-207, 24-29.09.1920) Bu
anlayışını Lenin, başka önerilerinde ve yazılarında da
geliştirir. (Bkz. "Siyasi Büro Üyeleri İçin Mektup" C.
33, s. 339-341, 5.5.1922) "Çifte
Tabilik ve Kanunsallık üzerine" (C. 33, s. 349-353,
20.5.1922) "İşçi-Köylü Müfettişliği
Yeniden Nasıl Örgütlemeliyiz" (C.33, s.468-473, 23 Ocak
1923); "Az Olsun, ama en iyisi olsun" (C. 23, s. 474490, 2
Mart 1923). Bu yazılarında Lenin, MK üyelerinin otoritesine sahip
olan üyelerden oluşan bir MKK'nın hayata geçirilmesini önerir ve
böyle bir kurumlaşma da gerçekleştirilir. Lenin için esas olan,
MK ile aynı seviyede olan, sadece parti kongresine karşı sorumlu
olan ve bundan dolayı da bağımsız olan MKK'dır. Bu komisyonun
esas görevi, partinin bölünmesini engellemek ve parti faaliyetini
sürekli tahlil etmekti. Lenin'in önerisi üzerine XII. Part i
Kongresi’nde MKK ile işçi-köylü müfettişliği
birleştirilmiş ve böylelikle bu müfettişlik
de büyük otorite sahibi olmuştur. Böyle bir kurumlaşmanın
mücadelesinden bazı örnekler verelim. Troçkist tasfiyecilere
karşı mücadele, partinin ideolojik-siyasi seviyesinin
yükseltilmesine, proletarya diktatörlüğünün
sağlamlaştırılmasına katkı. Troçkizmeve oportünizme karşı
siyasi ideolojik saldırı, MK ve MKK'nın ortak plenumunda (Ekim
1923) alınan kararla başlar. (Bkz. MK'nın Plenumlarının,
Konferanslarının ve Kongrelerinin Bildirgelerinde ve Kararlarında
SBKP, Cilt IV s. 245-249) Troçki Kasım 1927'de yine MK ve MKK'nın
ortak kararıyla MK'dan atılır. XV. Parti Kongresi’nde bir karar
alınır. Bu karara göre MK ve MKK oportünizme ve Troçkizme karşı
ideolojik mücadeleyi derinleştirecek ve muhalefetten mümkün
olduğunca çok sayıda insanı Bolşevik çizgiye kazanacaktı. Bu
mücadele de başarıyla yürütülmüştür.
MKK,
bürokratizme karşı da şanlı bir mücadele yürütmüştür. XII.
Parti Kongresi, MKK ve işçi köylü müfettişliğine
üç görev yüklemiştir. Bunlardan birisi, "Sovyet
devleti mekanizmasın
mükemmelleştirilmesi"ni
içeriyordu. Bu alanda da başarılı mücadele sürdürülmüş ve
XII. Parti Kongresi MKK'nın sunduğu raporu onaylamıştır.
Nisan
1926'da MK ve MKK "tasarruf rejimi" üzerine ortak bir
çağrı yayınlamış ve kitleler bu çağrıya uymuşlardır. Bu
çağrıdaki amaç, birikimi artırmaktı.
MK
ve MKK, Mart 1930'da ortak bir karar alır. Bu karar işçilerin
devlet mekanizmasına terfi ettirilmeleri ve işçilerin Sovyet
devletini kitlesel kontrol etmelerini içeriyordu.
Üçüncü
çizgi, mekanizmanın (kurumların) temizlenmesi;
Bu
konuda fazla bir şey söylemeye gerek yok. Parti, devlet, ordu ve
ekonomik kurumların saflarında yapılan haklı temizlikler
bilinmektedir.
Burada
bir noktayı açmak gerekir. Stalin'in bürokratizme karşı saydığı
bu mücadele çizgileri, yukarıdan aşağıya, talimatlarla
yürütülen bir mücadele miydi, yoksa kitlesel katılımın, kitle
inisiyatifinin bir eseri miydi? Bunun cevabını yine Stalin'den
alalım;
"Mesele,
partinin, kitlelerin dikkatini inşamızdaki eksikliklere,
kurumlarımızın ve örgütlerimizin eksikliklerine konsantre ederek
geniş bir özeleştiri geliştirmesiyle başlamıştı. Daha XV.
Parti Kongresi’nde güçlü bir özeleştirinin zorunluluğu
açıklandı. Şahti olayı ve çeşitli sanayi dallarındaki zararlı
faaliyet partide devrimci sezgi yeteneğinin kısmen eksildiği
gerçeğini açığa çıkardı…bu, özeleştiriye bir iticilik
verdi. MK 2 Haziran 1928'deki çağrısında parti ve işçi
sınıfının bütün güçlerini, ‘kişinin itibarına’
bakmaksızın ‘yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya’
özeleştiri geliştirmeye çağırarak, özeleştiri kampanyasına
nihai şekillenme verdi… İnşa faaliyetimiz mükemmelleşsin,
Sovyet iktidarı sağlamlaşsın diye parti, faaliyetimizdeki
eksiklikleri acımasızca ortaya koymayı özeleştirinin görevi
olarak açıkladı. Partinin çağrısının köylü ve işçi sınıfı
kitlelerinde çok canlı bir yankı bulduğu bilinmektedir.
Devamla
parti, bürokratizme karşı kapsamlı bir kampanya örgütledi. O,
parti, sendika-kooperatif ve Sovyet örgütlerinin yabancı ve
bürokratlaşmış unsurlardan temizlenmesi sloganını attı. Bu
kampanyanın devamı MK ve MKK'nın 6 Mart 1930 (tarihli) işçilerin
devlet mekanizmasına terfi etmeleri ve Sovyet mekanizmasının işçi
kitleleri tarafından kontrolü üzerine bilinen kararıdır. Bu
kampanyanın işçi kitleleri arasında büyük coşku ve aktiviteye
neden olduğu bilinmektedir. Bu kampanyanın sonucu, emekçi kitleler
arasında partinin otoritesinin muazzam büyümesidir; işçi
sınıfının ona olan güveninin büyümesidir, yüz binlerce yeni
işçinin partiye girmesidir, bütün işletmelerde ve bölümlerde
işçilerin toplu olarak partiye alınmak için müracaat
bildirgesidir. Nihayet, örgütlerimizin bir dizi dar kafalı ve
bürokratik unsurlardan kurtulması, sendikaların merkezi konseyinin
eski oportünist yönetimden kurtulması bu kampanyanın sonucudur."
(Stalin, C.12, s. 274/275)
Stalin'in
bu sözlerinde, bürokratizme karşı mücadelenin dört çizgisini
de görmekteyiz ve bu çizgilerin hepsi de nihayetinde ve doğrudan
doğruya kitle katılımına, kitlelerin inisiyatifine dayanmaktadır.
Kitle
inisiyatifi! Acaba bu, sosyalizmi inşa mücadelesinde önemsiz,
münferit bir fenomen miydi? Tabii ki değil. Bu, enginleri
fethetmek, sosyalizmi gerçekleştirmek ve komünizme geçmek için
ayağa kalkmış proletaryanın kitlesel hareketiydi, inisiyatifinin
dizgin tanımamasıydı.
Subbotnik
(cumartesi günleri ücretsiz ve gönüllü çalışma) hareketi,
Lenin'in tanımlamamasıyla, "münferit fenomen" olmaktan
çıkan ve "muazzam anlamı olan ilkesel bir fenomen" olan
bir hareketti. Kitleleri kucaklayan, onları harekete geçiren bir
hareketti. (Bkz. Lenin, C.30, s. 277)
Kitle
hareketi ve inisiyatifi konusunda Stalin;
"Diğer
taraftan parti, sanayi işletmelerinde kapsamlı bir sosyalist
yarışmayı ve iş coşkunluğunu örgütledi. XVI. Parti
Kongresi’nin yarışma çağrısı start verdi." (C. 12,
s. 275) Bu çağrı üzerine başlayan öncü faaliyet, kitlesel
harekete dönüşür. Bu hareketin en önemli sonuçlarından
birisini de Stalin şöyle tanımlar.
"Yarışta
dikkati çeken, yarışın insanların iş üzerine olan
anlayışlarında radikal altüst oluşa neden olmasıdır. Çünkü
o, işi eskiden olduğu gibi kötü ve ağır bir yük olmaktan çık
art arak, bir şeref meselesi, yiğitlik ve kahramanlık meselesi
yaptı." (Agk. s.276)
Alalım
Stachanov Hareketini;
"Bu
hareket, ifadesini, sosyalist yarışa yeni bir yükseliş vermekte,
sosyalist yarışın yeni, yüksek bir aşamasını dile getirmekte
buluyor. Böyle bir hareket, yüksek sosyalist bilince, teknolojinin
gelişmişliği ne ve kitleleri harekete geçirmede kitlesel öncü
hareketi olma özelliğini taşıyordu.” (Stalin, C.14, s.
31/32)
"Stachanov
Hareketi sosyalizme doğru, bütün gelişmemizin neticesidir.
Ülkemizde sosyalizm in zaferinin sonucudur." (SBKP(B)-MK
Plenumu, 21-25 Aralık 1935)
Bütün
bunlar bize neyi gösteriyor? Gerek Lenin ve gerekse de Stalin
döneminde bürokratizm tehlikesinin ne anlama geldiği görülmüş,
kavranmış ve bu alanda mücadele verilmiştir. Özellikle
Stalin'in, genel olarak bürokratizm tehlikesinden değil de,
komünist bürokratların esas tehlikeyi oluşturduğundan bahsetmesi
önemlidir.
Bürokratizme
karşı mücadele, yukarıda kısa kısa belirttiğimiz gibi, salt
talimatlarla, yukarıdan düzenlemelerle, salt güvenlik güçlerinin
eylemleriyle yürütülmemiştir. Bu mücadelede kitle hareketi,
siyasi-ideolojik seviyenin yükseltilmesi, sınıfsal uyanıklığın
sürekli kılınması/keskinleştirilmesi esas alınmıştır.
Moskova
mahkemelerinde; karşıdevrimci grupların yıkıcı faaliyetlerinin
açığa çıkartılmasında ve bu unsurların cezalandırılmasında
güvenlik güçlerinin haklı temelde oynadığı rolden dolayı,
bürokratizme karşı mücadelede Stalin'in salt güvenlik güçlerine
dayandığını, idoelojik-siyasi mücadeleye önem vermediğini,
kitle inisiyatifini kırdığını söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz.
Sosyalist SB tarihinde, som ut olarak da Stalin döneminde kitlelerin
inisiyatifi hiçbir zaman siyasi mücadele, II. Dünya Savaşı
dönemi hariç, hiçbir zaman geri plana itilmemiştir.
Burada
şu soru akla gelebilir. 'İyi hoş da 1956'da siyasi iktidarı gasp
edecek kadar güçlenmiş olan bürokratlar nereden çıktılar?’
Şüphesiz ki onlar, SB'de sosyalizmi yıkmak için başka bir
gezegenden veya da kapitalist ülkelerden özel olarak
gönderilmemişlerdir. Bu unsurlar, Sovyet toplumu içinde doğup
gelişmişlerdir.
Sosyalist
toplumda, sosyalizmi yıkacak güçlerin doğması ve gelişmesi! Bu,
bazı hataların, işlendiğine bir işaret değil midir? Evet öyle.
Stalin döneminde komünist bürokratların gelişmesine zemin
hazırlayan hatalar işlenmiştir. Ama aynı zamanda II. Dünya
Savaşı gibi objektif bir dayatma, var olmak ve yok olmak
mücadelesinin kaçınılmaz olması, Sovyet toplumunda geriye
dönüşün güçlerinin gelişmesi için uygun bir ortam
oluşturmuştur.
Şimdi
bu sürece bakalım;
5.
SB'de Sosyalizmin Zaferinin Üç Yanlış Yorumu
30'lu
yılların ilk yarısında SB'de kapitalist unsurlar tasfiye
edilmişlerdi; onların sınıf olarak varlıkları ortadan
kaldırılmıştı. 1935'te tartışılan Sovyet Anayasası-Stalinist
Anayasa- bu zaferin bir ifadesidir.
SB'de
sosyalizmin zaferi gerçeği, bürokratizme karşı mücadelede
SBKP(B)’de önemli hatalara yol açan anlayışların doğmasına
da neden olmuştur. Bu anlamda MKK'nın akıbeti de oldukça
öğreticidir.
MKK,
30'lu yılların ilk yarısına kadar başarıyla çalışan bir
örgütlenmeydi. Dolayısıyla böyle bir örgütlenmenin daha da
geliştirilmesi gerekirdi. Ama ne yazık ki tam tersi yapılmış ve
MKK, o zamana kadar başarıyla yerine getirdiği görevleri devam
ettirme koşullarından yoksun kılınmıştır. MKK, iki açıdan
revizyona tabi tutulmuştur.
a.
MKK'nın karakterini değiştiren birinci adım;
Burada
esas olan, bürokratizme karşı mücadelenin kapsamlı kontrolünü
sağlamak, yani büroktarizme karşı mücadelede kontrolü daha da
mükemmelleştirmekti. SBKP(B)'nin XVII. Kongresi’nde (1934)
Stalin
bu konuda şöyle diyordu;
"İcraatın
kontrolünün doğru örgütlenmesi, bürokratizme ve kırtasiyeciliğe
karşı mücadele için belirleyici anlam taşır. Yönetici
örgütlerin kararları hayata geçiriliyor mu veya bürokratlar ve
idareci er tarafından dosyaya mı konuyor? Doğru mu hayata
geçiriliyorlar veya çarpıtılıyorlar mı? Mekanizma dürüst ve
Bolşevik tarzda mı çalışıyor veya boşta mı kalıyorlar? Bütün
bunlar, sadece icraatın kontrolü iyi örgütlendiğinde
öğrenilebilir. İcraatın iyi örgütlenmiş bir kontrolü,
mekanizmanın çalışma durumunu istenilen her anda aydınlatmak ve
bürokratları ve idarecileri
ışığa
çekmek için bize yardım eden bir fardır. Kesinlikle söylenebilir
ki, eksikliklerimizin ve başarısızlıklarımızın onda dokuzu
icraatın doğru örgütlenmiş kontrolünün olmamasıyla açıklanır…
İcraatın
kontrolünün amacına ulaşması için, en azından iki koşul
zorunludur. Birincisi, icraatın kontrolü sistematik olmalıdır ve
münferit olmamalıdır. İkincisi, icraatın kontrolünün başında
parti, Sovyet ve ekonomik örgütlerin organlarında ast kişiler
değil, bilakis yeterli otoritesi olan, bizzat örgütün yöneticisi
bulunmalıdır.
Yöneten
merkezi kurumlar için icraatın kontrolünün doğru örgütlenmesi
büyük anlam taşır. İşçi-köylü müfettişliği,
örgütlenişinden dolayı, icraatın iyi örgütlenmiş kontrolünün
gereksinimlerini yerine getirecek durumda değildir… şimdi
ekonomik alanda çalışmamız büyüdüğü ve daha karmaşıklaştığı
için onları merkezi noktadan denetlemenin ne gerekliliği ne de
olanağı bulunmadığı için …şimdi merkezi mercilerin
kararlarının icraatı üzerine kontrole ihtiyacımız vardır."
(Stalin, C.13, s.330/331, İnter Yayınları s. 323)
Burada
iki anlayış dikkatimizi çekiyor. Sovyet ekonomisi, bir bütün
olarak Sovyet toplumu 20'li yıllardaki gibi değildir. O dönemde
geçerli olan ve doğru bir örgütlenme olan işçi-köylü
müfettişliği artık
yetersiz kalmaktadır. Bunun için o, değiştirilmeli, kontrol,
kontrol edilmesi gereken tarafından yürütülmelidir. Ancak
"icraatın kontrolünün başında…ast kişilerin değil de,
yeterli otoritesi olan, bizzat örgütün yöneticisinin durması"
anlayışının getirilmesiyle kont ol kurumu bağımsızlığını
kaybediyor ve o zamana kadar yönetici kadrolar içine sızmış olan
hainlere, bürokratlara kendi kendini kontrol hakkı tanınıyordu.
Bürokrasiyi ve bürokratları düşünelim; yaptıkları işlerin,
kontrolünü de kendilerinin yapmaları!
Stalin
ve SBKP(B) burada kararların tespitini kontrolden dışlıyor.
"Şimdi merkezi mercilerin kararlarının icraatı üzerine
kontrole ihtiyacımız var". Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı
şudur; merkezi merciler karar alır. Bu kararlar kontrol edilmezler,
ama o kararların icraatı kontrol edilmelidir. Buradaki anlayış
şudur; kararların kavranmasında ve hayata geçirilmesinde hatalar
doğabilir. Kontrol, bu hataları engellemelidir. Peki kararların
olmuş ve tespit edilişinde hata doğmaz mı? Pekala doğabilir.
Pekala, merkezi mercilerin aldıkları kararlar da hatalı olabilir.
Stalin'in yukarıdaki anlayışı, bu hata doğmasını yeterince
dikkate almıyor. Bu anlayıştan dolayı da MK'nın kontrolü
dışlanıyor. Dolayısıyla, MK'nın aldığı her karar,
otomatikman doğru kabul ediliyor. O dönemde MK'nın kararları,
partinin genel çizgisi doğruydu, ama pekala hatalı kararlar da
alınmış olabilirdi. İşte Stalin'in bu anlayışı, kararların
tespitinde de hataların doğabileceği olgusunu dışlıyor. MK'yı
kontrol dışı bırakıyor ve MKK'yı bu noktada işlevsizleştiriyor.
b.
MKK'nın karakterini değiştiren ikinci adım;
Stalin
şöyle diyor;
"Merkezi
kontrol komisyonuna gelince; bilindiği gibi o, her şeyden önce ve
esas itibariyle partinin bölünmesini engellemek amacıyla
kurulmuştu. Bölünme tehlikesinin bizde belli bir dönem var
olduğunu biliyorsunuz. Bölünme tehlikesini engellemede merkezi
kontrol komisyonunun ve örgütlerinin başarılı olduklarını
biliyorsunuz. Ama şimdi bizde bölünme tehlikesi yoktur. Şimdi çok
acilen, esas dikkatini partinin ve onun merkez komitesinin
kararlarını denetlemeye konsantre edebilen bir örgüte ihtiyacımız
vardır." (Stalin, İnter Yayınları C. 13, s. 342)
Burada
anlatılan şudur; o zamana kadarki işlevi ve karakteriyle bir
MKK'ya ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü bölünme tehlikesi
kalkmıştır. Şimdi ise partinin ve MK'nın aldığı kararların
hayat geçirilmesini denetleyen bir örgütlenmeye ihtiyacımız
vardır. Burada yukarıda olduğu gibi, kararların alınışında
hata doğabileceği olgusu dışlanıyor. Eski dönemde böyle bir
ihtimalden dolayı da MKK'ya ihtiyaç vardı. Ama şimdi buna gerek
kalmamıştır.
MKK,
SB somutunda sınıf mücadelesinin gelişmesinin bir sonucu olarak
doğmuş doğru bir örgütlenmedir. Bu örgütlenme, ülkede
sosyalist inşanın gerçekleştirilmesinde, proletarya
diktatörlüğünün sağlamlaştırılmasında önemli bir rol
oynamıştır. Stalin ve Sovyet komünistleri, 30'lu yılların ilk
yarısında sosyalizmin inşası ve sömürücü sınıfların sınıf
olarak yok edilmeleri gerçeğinden hareketle, sosyalizmde, somutta
da SB'de sınıf mücadelesinin bu anlamda sonuçlandığı
anlayışına varmışlardır. Bu, sosyalizmde sınıf
mücadelesinin yanlış yorumundan başka bir şey değildir. Bu
noktada, bizzat Stalin'in uyarıları, bürokratizme karşı
mücadele, komünist bürokratlara karşı mücadele fiilen,
sosyalizmde sınıf mücadelesinin bir yansıması olarak basite
alınmış, esas olarak idarede yabancı bürokratlaşmış unsurlara
karşı mücadele olarak görülmüştür.
XVII.
Parti Kongresi, Stalin'in bu konudaki anlayışını onaylar ve MKK,
SBKP(B)-MK nezdinde pari-kontrol komisyonuna dönüştürülür.
MKK'nın bağımsızlığı artık kalkmıştır ve partinin verdiği
görevler temelinde faaliyet göstermektedir. Ama Stalin, MKK
üyelerinin, parti kongresi tarafından seçilmeleri ve görevden
alınmaları anlayışını terk etmemiştir. Bu, MK karşısında
MKK otoritesinin korunmasına hizmet ediyordu.
XIX.
parti kongresinde MKK'nın bu otoritesi de kaldırılır ve bu
komisyon, parti disiplininin korunmasını, şikayetlerin ele
alınmasını kontrol eden bir parti komisyonuna dönüştürülür.
Bu konuda konuşma yapan da Kruşçev'dir.
Şüphesiz
ki, MKK'nın bu hale getirilmesinden dolayı 1956 darbesi
gerçekleştirilmiştir sonucuna varmıyoruz. Ama şu sonucu
çıkartıyoruz; yapılması gereken, MKK'nın, bu kontrol sisteminin
geliştirilmesiydi. Bu yapılmadı. Tersine, başlangıçtan beri
başarılı faaliyet sürdüren bu örgütlenme giderek amacından
saptırıldı, işlevsiz kılındı.
Komünist
bürokratların tehlike kaynağı olmaları her ne kadar
vurgulandıysa ve onlara karşı mücadele sürdürüldüyse de (Bkz.
XVIII. Parti Kongresi) bu, sadece, sosyalist inşayı aksatan olgu
olarak görüldü. Komünist bürokrat tehlikesi geriye dönüşün
toplumsal gücü olarak yeterince algılanamadı ve tam da bundan
dolayı, bu unsurlara karşı mücadele, giderek, güvenlik
güçlerinin bir işi, hatta rutin bir işi olarak görülmeye
başlandı. MKK, bu alandaki mücadelede başlangıçtaki bağımsız
karakteriyle harekete geçirilmedi.
Denetim,
yöneticilerin eline verildi (a noktası) ve bunun ötesinde MK'nın
da denetimi kaldırıldı. Burada önemli olan, yüksek seviyedeki
yöneticilerin MK üyelerinin yozlaşmayacakları anlayışına
varılmasıdır veya bu anlayıştan hareket edilmesidir. Ama 1956
darbesi, esas yozlaşmanın MK'da olduğunu çok açık bir şekilde
göstermiştir.
Sonuç
itibariyle;
MKK;
bürokratizme karşı mücadelede çok önemli bir silahtır. MKK,
bürokrasiye karşı mücadelede, aynı zamanda denetimde tabanın
sesi, tabandan denetim, kitlelerin harekete geçirilmesiydi. 30'lu
yılların ilk yarısına gelindiğinde, bu örgütlenme ile ilgili
olarak alınan kararlardan dolayı SB'de proletarya diktatörlüğü,
bürokratizm tehlikesine karşı oldukça etkili bu silahtan mahrum
kılınmıştı.
SB'de
bürokratizme karşı mücadele giderek küçümsenmeye başlandı.
Bunlar; MKK'nın akibeti ve bürokratizme karşı kitleleri harekete
geçiren mücadelenin zayıflaması ve bu temelde bürokratizme karşı
mücadelenin küçümsenmesi SB'de sosyalizmin zaferinin ilk iki
yanlış yorumlanmasını oluştururlar.
Üçüncü
yanlış yoruma gelince;
XVIII.
Parti Kongresi’nde SBKP(B)'nin tüzüğünde bazı değişmelerin
gerektiği gündeme gelir. Bu konuda konuşma yapan A. Shdanow'dur.
Parti tüzüğü üzerin bu konuşmada/tartışmada çok ilginç
pratiklerin olduğu açığa çıkıyor. Bunun ötesinde, yine SB'de
sosyalizmin zaferi gerçeğinden hareketle parti tüzüğünde yer
alan bazı anlayışların değiştirilmesi için maddi koşulların
oluştuğu saptanıyor. Bur ad a konumuz ve doğurduğu sonuçlar
açısından önemli olan bazı anlayışlar şöyledir.
Kitlesel
temizlik;
Bu
kongrede yeniden gündeme gelen, ama kaldırılması için daha
önceleri [Bkz. SBKP(B)-MK Plenumları, 1937-1938] kararı alınan
kitlesel temizlik neyin bir ifadesiydi?
Bu
türden parti temizliğinin gerekliliği ve gereksizliği konusunda
Shdanow, XVI II. Kongre’de şöyle diyordu;
"NEP
(Yeni Ekonomik Dönem- çn.)
başlangıcında, kapitalist unsurların yeniden canlandığı
dönemde, partiyi, saflarına sızarak NEP'le bağlam içinde yıkmak
isteyenlerden korumak için uygulanan kitlesel temizlik metodu,
kapitalist unsurların tasfiye edildiği şimdiki koşullarda
haklılığını yitirmiştir.
Kitlesel
temizliklerin, partinin sağlamlaştırılmasında muazzam bir rol
oynadığı burada vurgulanmalıdır. Partimizin bugün, öncesinden
oldukça daha örgütlü bir gücü temsil etmesinde, partinin
saflarının bütün süprüntüden temizlenmesiyle oldukça
güçlenmesinde kitlesel temizlikler büyük anlam taşımışlardır.
Ama
şimdi kapitalist unsurların tasfiye edildiği, parti ekonomisinde
Bolşevik düzenin kurulduğu, partinin kendisini güvenilmez ve
şüpheli unsurlardan kurtardığı (şartlarda) açık ki kitlesel
temizlik metodu, değişen ilişkilere tekabül etmiyor, amacını
doldurmuyor.
Parti,
saflarını parti programına ve tüzüğüne ters düşen
unsurlardan normal yolla temizleyebilir." (Shdan ow, XVII I.
Parti Kongresi. Kommunistische Internationale; özel sayı, s. 243,
1939)
"Partinin,
safların normal yoldan temizlemesi"! Bu, güvenlik güçlerine
dayanmak, güvenlik güçlerinin faaliyetini esas almak eğilimini de
birlikte getirebilir.
Kitlesel
temizlik metodunun kaldırılmasına yaklaşım yanlıştır. Ülkede
kapitalist unsurlar tasfiye edildiği için, sosyalizm inşa edildiği
için bu yöntem, eskiyor, geçerliliğini yitiriyor!
Kitlesel
temizlikte, partinin de bizzat tespit ettiği gibi, bir dizi komünist
bir dizi dürüst partili de işgüzarların veya sorunu kavramayan
temizleyicilerin kurbanı olmuşlardır. Kitlesel temizlik, bu türde
hataların, kurbanların olacağını daha baştan kabullenmek
anlamına gelir. Ve SBKP(B) ülkede sınıf mücadelesinin
keskinleştiği o 20'li yıllarda ve 30'lu yılların başlarında
partiyi içten yıkmak isteyen unsurlara karşı mücadelede kitlesel
temizlik yapmıştır. Bu temizliklerde, bir dizi örneklerin
verildiği gibi, bir çok komünist de partiden atılmışlardır.
İşte bu türden haksızlıkları engellemek için kitle temizliği
metodunu kaldırmak doğrudur. Nitekim bu anlayıştan hareket
edildiğini, hem Shdanow'un söz konusu konuşmasında, hem de MK'nın
1937-38 plenum kararlarında görüyoruz.
Ne
var ki bu metodun kaldırılma nedenleri arasında yukarıya da
aktardığımız gibi, esas olan, kapitalist unsurların tasfiye
edilmeleri ve partinin eskiye nazaran çok güçlü olmasıdır.
Doğru, kapitalist unsurlar parti saflarından temizlendi, onların
nüfuzu kırıldı. Ama aynı zamanda 18. Kongre’de söz konusu
olan bir dizi ve hiç de münferit olmayan olaylar gösteriyor ki,
parti içinde kalan yabancı unsurlar, hiç de kapitalist unsur, eski
düzenin kalıntıları olarak hareket etmiyorlar. Parti, kendini
kapitalist unsurlardan temizledi, ama "komünist bürokrat"lardan
da temizledi mi? Hayır. Durumu kavrayan bu unsurlar kendilerini
saklamayı, "kraldan çok kralcı" olmayı becerdiler.
Yönetici konumlara geldiler ve partinin yabancı unsurlardan
temizlenmesi, sosyalizmin inşası adı altında yıkıcı
faaliyetlerini engelleyen, durumu sezen bir dizi komünistin partiden
atılması için "normal temizlik yoluna" baş urdular.
Birçok komünisti partiden attırdılar, birçoğunu tutuklattılar.
SBKP(B)'nin belgelerinde bu türden olayların ne denli yaygın
olduğunu görüyoruz. (XVII. Parti Kongresi.)
Bir
söz vardır. "Yavuz hırsız ev sahibinden baskın çıkar"!
SB'de olan da aynen buydu. Duruma ayak uyduran bürokratlar,
kendileri gizlemenin en iyi yolunu, partiye,ülkeye sahip çıkar
gözükmekte, komünistleri, kendilerine engel olanları gövdeye
yabancı unsurlar olarak damgalayıp, onları partiden dışlamakta
buldular. Hem de Shdanow'un dediği yoldan; "mutat yoldan",
yani güvenlik güçlerine dayanarak.
Bu
anlayışın altında yatan, partinin o dönemde sosyalizmde sınıf
mücadelesini salt kapitalist unsurları tasfiye etmekle sınırlı
görmemiş, bir dizi uyarılara ve mücadelelere rağmen komünist
bürokrata karşı mücadelenin SB'de sınıf mücadelesinin esasını
oluşturduğunun görülmemesidir.
Parti
tüzüğünde bazı noktaların değiştirilmesi anlayışı da
yukarıdaki anlayışın bir yansımasıdır. A. Shdanow, aynı
konuşmasında bu konu hakkında şöyle diyordu.
“XVIII.
Parti Kongresi Sovyetler Birliği ekonomisinde ve sınıfsal
yapısında radikal değişmelerin gerçekleştiği bir zamanda
toplanmıştır...
Sovyetler
Birliği'nde sosyalizmin zaferi sosyalist ekonomi sisteminin
hakimiyetini garantiledi. Ekonomideki radikal değişmelere paralel
olarak Sovyetler Birliği’nin sınıfsal yapısı da değişti.
Sosyalist inşa yıllarında bütün sömürücü unsurlar
-kapitalistler, tüccarlar, kulaklar, spekülatörler, tasfiye
edildiler. Sovyetler Birliği emekçileri, işçiler, köylüler,
aydınlar-sosyalist inşa yıllarında tamamen değiştiler..
…
Partinin
çizgisini kitleler arasında pratiğe geçiren parti etrafında bir
dizi partisiz Bolşevik kadro, ileri işçilerden, köylülerden ve
aydınlardan kadrolar, aktif ve bilinçli mücadeleciler yetiştiler.
Sovyetler
Birliği ekonomisindeki ve sınıfsal yapısındaki bu radikal
değişmelerden dolayı, SBKP(B)'nin partiye yeni üye kabulünde söz
konusu olan şartların değiştirilmesi zorunluluğu
olgunlaşmıştır." (Agy. s.235)
Evet,
burada da söz konusu olan, SB'de kapitalist unsurların tasfiye
edildiği ve dolayısıyla sosyalizmde sınıf mücadelesinin salt
kapitalist unsurlara karşı sürdürülen mücadeleden ibaret
görülmesidir.
A.
Shdanow devamla şöyle diyor;
"Partiye
yeni üye kabulü için parti tüzüğü temelinde şimdi geçerli
olan tespitler -kabulde partiye alınmanın sosyal durumuna göre
dört kategori vardır- açık ki Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin
zaferinden dolayı değişen Sovyet toplumunun sınıfsal yapısına
tekabül ediyorlar. Artık, partiye kabul için çeşitli kategoriler
ve çeşitli adaylık süresi tespit etmenin zorunluluğu
kalmamıştır.
Kabulde
çeşitli kategoriler -partiye kabul edilenin sosyal durumuna göre-
bilindiği gibi 1922'de X. Parti Kongresi’nde, NEP dönemi
başında, proleter olmayan unsurların partiye girişini
zorlaştırmak için tespit edilmişti. O zamanki durum,
bugünkünden temelden farklıdır. O zaman proletarya, kısmen
sınıfından kopmuştu. O zaman köylülük, bireysel köylülerden
ibaretti. Sömürücü sınıflar, henüz tam anlamıyla tasfiye
edilmemişlerdi. NEP, parti üyelerinin bir kısmı üzerinde yıkıcı
etki yapıyordu. Bu şartlarda kararsız, küçük burjuva unsurların
partiye sızmalarına karşı, parti öncü rolünü başarıyla
gerçekleştirsin diye kabulde, farklı kategorilerin tespiti gibi
bir engel zorunluydu. Bu bariyer, partinin sağlamlaştırılmasında
ve tarihi misyonunu yerine getirmesinde mükemmel bir anlam
taşıyordu.
Ama
böylesi sınırlamaların zorunluluğu, ülkemizde sosyalizmin
zaferinden dolayı kalkma durumuna gelmiştir. Bu engeller, daha
şimdiden parti saflarının ilerici işçi sınıfı davasına sadık
işçilerin, köylülerin ve aydınların kabulünü sekteye vurmakta
ve engellemekteler. Artık parti, eski çerçevesini, eski normlarını
muhafaza edemez. Partiye kabuldeki çeşitli kategoriler zorunluluğu
kalkmalıdır. " ( A g y. , s.235/236)
XI.
Parti Kongresi’nde gündeme gelen söz konusu kategorilerin esası,
proleter olmayan unsurların partiye girişinde dikkatli bir sınavı,
deneme süresini elzem kılıyordu. Bu sürede partiye girmek
isteyenin işçi, köylü, genç, aydın veya eski/başka partilerden
gelme olup olmadığına göre (sosyal durum) değişiyordu. (Bkz.
XI. Parti Kongresi, MK Plenumlarının, Konferanslarından. C.IV.
s.35-39)
"Sovyetler
Birliği emekçileri arasındaki sınıf farklılıkları siliniyor
ve kayboluyor. Köylüler, işçiler ve aydınlar arasındaki
ekonomik ve siyasi zıtlıklar siliniyor. Tam da bu temel üzerinde
Sovyet toplumunun moral-siyasi birliği büyüyor."
(Shdanow, Agy., s.235)
Bu
anlayış, sosyalizmde sınıf mücadelesinin zaman zaman ne denli
yanlış kavrandığını, kapsamının daraltıldığını ve salt
kapitalist unsurlara karşı mücadele ile sınırlandırıldığını
göstermektedir. Bu anlayışın sonucunda partinin kapıları ardına
kadar açılır. Partiye, onun programını ve tüzüğünü kabul
eden ve bir parti biriminde faal olan "herkes", bütün
işçiler, köylüler ve aydınlar kabul edilir. Bu kapıdan içeri
gerçek komünistlerin, dürüst işçilerin, köylülerin ve
aydınların yanı sıra, sayısız hain, kendini gizleyen unsur, o
sözü edilen bürokratlar ve bürokrat adayları da girerler. Parti
komünistleri, dürüst işçileri, köylüleri, aydınları,
hainler, kendini gizleyenler, bürokratlar vs. ile cepteki parti
üyeliği defteri temelinde eşitlemiştir artık, öyle ki Reyon,
bölge, şehir komiteleri sekreterliklerine, parti üyeliği yeni
olan/kısa bir döneme dayanan yeni unsurlar getirilirler.
"Sovyet
toplumunun moral-siyasi birliği”ni yozlaştıracak, yıkacak ve
1956'da da gerçekten amaçlarına ulaşacak olan unsurlar için,
kendilerini partide saklama olanakları, ne yazık ki, sosyalizmde
sınıf mücadelesi anlayışının yanlış kavranmasından dolayı
bizzat Sovyet komünistleri tarafından hazırlanmış olur.
Ve
bürokratlar da, bürokratizme karşı mücadelede gerçek
komünistler kadar "titiz" davranırlar, tavizsiz olurlar!
Parti üyeliği defteri cebinde olan "komünist bürokrat"ın
bürokratizme karşı mücadeleden anladığı, sosyalizmin inşasına
karşı Bolşevik idare yöntemlerine karşı mücadeleydi, gerçek
komünistlere karşı mücadeleydi. Bu bürokratlar, safların
yabancı unsurlardan, bürokratlardan temizlenmesi yaftası altında
adeta komünist avına çıkmışlardı.
Hiç
de münferit olmayan olaylar şunu gösteriyor: Bürokratizme karşı
mücadelede hem komünistler ve bürokratizme karşı mücadele adı
altında komünistlere karşı mücadelede hem de "komünist
bürokratlar" "mutat temizlik yoluna" başvuruyorlar;
yani güvenlik güçlerine!
XVII.
Parti Kongresi döneminde (1939) parti üye sayısı 1.583.852 idi. 1
Ekim 1952'de ise parti üye sayısı 6.013.259'a fırlamıştı.
(Bkz. 19. Parti Kongresi’ne sunulan siyasi rapor, s.88, 1952)
Aşağıda
da ayrıca ele alacağımız gibi savaş şartlarında da düşünürsek
üye sayısındaki bu denli bir artış neyin bir ifadesidir? Daha
önce alınan kararların, adeta herkesin parti üyesi olma
şartlarının sağlanmasının. Bu şartlardan gerçek komünistler
kadar, kendini saklamayı beceren hainlerin, küçük-burjuva
unsurların, bürokratların da yararlanmadığını kim savunabilir?
Hiç kimse. Nitekim XIV. Parti Kongresi’nde bu durumun sonuçları
üzerinde çok açık konuşuluyor.
Buraya
kadar anlattıklarımız Stalin döneminde komünist bürokratların
gelişmesine zemin hazırlayan bazı hataların işlendiğini
gösteriyor. Bu hatalar sosyalizmde sınıf mücadelesinin yanlış
kavranmasından; en azından kapitalist unsurlara karşı mücadele
ile sınırlandırılmasından, komünist bürokratların
oluşturabileceği tehlikenin zamanında tam anlamıyla
kavranamamasından ve dolayısıyla onlara karşı mücadelenin
çoğunlukla güvenlik güçlerinin görevi olarak görülmesinden
kaynaklanıyordu. Bu anlayış, söz konusu hataların kaynağı
partide siyasi-ideolojik mücadelenin ve bilinçlenmenin
giderek, 30'lu yılların ortalarından itibaren, ihmal edilmeye
başlandığını gösterir.
Bir
başka cepheden sorunlara değinelim.
SSCB’nin
2. anayasa tartışmaları ve sonuçta anayasanın üzerinde
yükseldiği gerçekler, sosyalizmin her ekonomik siyasal ve
toplumsal süreçlerde gerçekleşmesidir. Bu yüzden, Anayasa’nın
hareket noktasını Stalin’in tanımlamasıyla; “uzlaşmaz
sınıfların olmadığı, toplumun iki dost sınıftan (işçi ve
köylü) oluştuğu, iktidarda bütün emekçilerin olduğu, toplumun
siyasi yönetiminin (diktatörlük) en ileri sınıf olan işçi
sınıfına düştüğü, anayasanın emekçilerin yararına olan
toplumsal ilişkileri pekiştirmektir.” Kuşkusuz bu durum, bir
gerçekliktir. Ancak her şey bu değil. Sosyalizm inşasını,
özellikle iktisadi alanda başarıyla götüren Sovyet halklarının
önünde henüz daha büyük zorluklar ve sorunlar vardır. Dahası
pek çok parti üyesinin ekonomik başarılardan başı dönmüş ve
politikanın dünya ve Sovyet ülkesi çapındaki sorunlarına karşı
ilgisizlik ve duyarsızlık gelişmeye başlamıştır.
Bu
durumu, 1937 yılında MK Plenumunda yaptığı konuşmada şöyle
dile getiriyor: “Bazı yoldaşlarımızın son yıllarda
kendilerini tamamen ekonomik görevlere vermeleri, ekonomik
başarılara kapılmaları ve bu çalışmanın coşkusuyla diğer
her şeyi unutmaları, ihmal etmeleridir… Uluslararası durum,
kapitalist kuşatma, partinin politik çalışmasının
güçlendirilmesi, zararlı unsurlara karşı mücadele vs. ikincil,
üçüncül derecede sorunlar olarak düşünmeleri…” (Stalin
C. 14, s. 147)
Stalin
parti kadrolarının, ekonomik başarılara kapılarak politikayı
“unutur” hale gelmelerini oldukça vahim bir durum olarak
değerlendiriyor. Çünkü bu partililer, artık eski sömürgeci
sınıfların ortadan kaldırılmış olması gerçeğine sırtlarını
dayayarak, sosyalist yolla kapitalist yol arasında her alanda,
kıyasıya, ölümüne bir sınıf savaşının sürmekte olduğunu
algılamakta zorlandıkları görülüyor. Hatta, troçkizmin yeni
durumda iç gericiliğin kalıntı halindeki dinamiklerine uymadığı
bile fark edilememektedir. Değişen koşullar içinde, troçkizmin,
parti üyesi kimliği taşımasına karşın, yabancı devletlere
ajanlık yapar hale geldiği de görülmemektedir. Yeni koşullarda,
troçkistlerin hiç de küçümsenmeyecek yedekleri içeride,
yenilmiş sınıfların zararsız gibi görünen kalıntıları ve
SSCB’nin düşmanı emperyalistlerdir ve troçkizm eskisi gibi,
“işçi sınıfı içinde politik bir eğilim” olmaktan çoktan
çıkmıştır; ama bu gerçek parti kadrolarınca pek de
anlaşılmamaktır.
Stalin,
partinin zafer sarhoşluğuyla ideolojik ve politik zayıflama içine
giren kadroları gerçeğinin tespitini ve bu duruma karşı mücadele
görevlerinin ihmal edilmiş olduğunu şöyle dile getiriyor: “…eğer
parti kadrolarımızı, ulusal ve uluslararası durumlarda
zorlanmadan yolunu bulabilecek gibi yukarıdan aşağıya ideolojik
olarak eğitip, politik olarak çelikleştirmeyi becerebilseydik,
eğer onları ülkeyi ciddi hatalar yapmadan yönetme yeteneğine
sahip tamamen olgunlaşmış Leninistler, Marksistler haline
getirmeyi başarabilseydik, görevlerimizin onda dokuzunu yerine
getirmiş olurduk.” (s. 158).
Bu
kapsamda 12 maddelik görevlerimiz tespiti, partide politik arlık,
ideolojik/görüş açısı zayıflamasına karşı saldırıya
geçmeyi ifade ediyor. Aslında burada dile getirilen, uluslararası
durum ve sosyalizmin anayurdunun karşı karşıya kaldığı
sorunlar, daha bir iki yıl önce, özel olarak Anayasa
tartışmalarında neredeyse “unutulmuş” sorunlar olduğunu
söyleyelim. Anayasa tartışmaları sosyalist inşanın arılarını
öylesine değişmez olarak ilan ediyorlar ki, bu arada, bir yıl
sonra bizzat Stalin tarafından dile getiril en, sosyalizmin yurdunun
kapitalist kuşatma altında olduğu, bunun da SB’nin temel bir
gerçeği olduğu; dolayısıyla SB’nin içten ve dıştan pek çok
saldırıya uğrayabileceğinin üzerinde bile durulmuyor. Tersine,
Stalin eski sömürücü sınıf kalıntılarına 1924 anayasasının
koyduğu yas akların artık kaldırılması gerektiğini
gerekçelendirirken, bu unsurların artık sosyalizm için tehlikeli
olmaktan çıktığını vurgular. Stalin, bir yıl sonra, kapitalist
kuşatma gerçeğinin yanı sıra içteki eski sınıf kalıntılarının
arz ettiği tehlikeyi dile getiriyor.
6.
Objektif Bir Dayatma Olarak II. Dünya Savaşı
II.
dünya savaşı, getirdiği diğer sonuçların yanı sıra,
sosyalist inşaya sekte vuracak, kapitalizmi restore edecek güçlerin
parti-devlet-ordu ve ekonomi kurumlarında gelişmelerini, buralarda
yuvalanarak güçlenmelerini sağlayan objektif bir durumun ifadesi
de olmuştur.
XIX.Parti
Kongresi’nde şu tespit yapılı yordu:
"Burada
söz konusu olan, savaş dönemi koşulları. Parti tarafından
önderlik yöntemlerinde bazı özellikleri (belirliyordu) ve bu
koşullar, parti organlarının ve parti örgütlerinin çalışmasında
büyük eksikliklere de neden oluyordu. Bu, her şeyden önce,
partinin örgütsel ve ideolojik çalışması için parti
organlarının ilgisinin gevşemesinde ifadesini bulmaktaydı.
(Bundan dolayı) çoğu parti örgütlerinde bu çalışma ihmal
edilmiştir. Parti organlarının kitlelerden uzaklaşmaları ve
siyasi önderlik organlarından mücadeleci ve inisiyatif geliştirici
organlardan çıkarak, klik çıkarlarını dikte
ettikleri,…başka,
devlet düşmanı çabalara karşı koyma, ekonomik inşada parti
politikasının doğrudan yozlaştırılmasını ve devletin
çıkarlarına karşı tecavüzleri fark etme yeteneğinde olmayan
idari kurumlara dönüşme tehlikesi vardı." (G. Malenkow,
XIX. Part i Kongresi’ne sunulan siyasi rapor. s.89/90)
Savaş
koşulları! Bu, var olmak, yok olmak mücadelesinin koşullarıydı.
Bu koşullarda bütün güçler, bütün enerji savaşın
kazanılmasına yöneldiği için, o zamana kadar birçok alanda
geçerli olan disiplin anlayışı gevşetilmiş veya ihmal
edilmişti. Parti disiplinindeki gevşeme de buna bir örnektir.
Savaş koşulları aynı zamanda, yığınlarca komünistin,
sosyalist anavatanı savunmak için cepheye koşmasını beraberinde
getirmişti. O cephelerde faşist kurşunlar, yüz binlerce
komünisti, Sovyet toplumunun yetiştirdiği değerli unsurları
katletti, onların, o zamana kadar doldurdukları yerler, partide,
devlette, orduda, gençlikte, ekonomi kurumlarında vs. üstlendikleri
görevler yeni gelenlere yeni yetişenlere kalmıştı. Bu, yeni
alanların arasında komünistlerin, dürüst unsurların yanı sıra
henüz tam proleter bilinçli olmayanlar, hainler, küçük burjuva
unsurlar, bürokratlar da vardı. Kontrol zayıflığı,
elemana/uzmana ihtiyaç da arttığı için, bu unsurlar, sınıfsal
yapıya, anlayışa fazla önem verilmeden hem partiye alındılar ve
hem de çeşitli kurumlarda yönetici konumuna getirildiler. Savaş
koşulları, bürokrat unsurların yükselmelerini, konumlarını
sağlamlaştırmalarını, belli çevreler oluşturmalarını ve
yandaşlarını bürokrasiye çekmelerini (torpil-iltimas vs.)
kolaylaştıran/teşvik eden koşullardı.
"Büyük
anavatan savaşı yıllarında üyelerin ve adayların sayısı,
partinin cephelerdeki büyük kayıplarına rağmen azalmamıştır,
bilakis 1.600.000'den daha fazla artmıştır." (G. M.
Malenkow, Agy. s.88)
Bunun
anlamı nedir? Bunun anlamı şudur; parti savaşta kaybedilen yüz
binlerin yerini doldurmak için veya genel olarak partiye katılmak
için gelenlerin, adeta baskınına uğramıştır ve "iyinin
yanı sıra bir dizi kötü" de gelmiştir ve o günün
şartlarında, bunun ötesinde 30'lu yılların sonuna doğru/sonundan
itibaren Stalin'in Mayıs 1928'de tanımladığı, bürokrasiye karşı
mücadele anlayışını uygulamanın ortamı da kalmamıştı.
Stalin
şöyle diyordu;
"Bütün
bu örgütlerimizde (parti,
gençlik örgütleri, sendikalar ve ekonomi örgütleri kastediliyor
-çn.) bürokratizm nasıl hezimete uğratılabilir?
Bunun
için, sadece bir yol vardır; aşağıdan kontrolün
örgütlenmesi, kurumlarımızdaki bürokratizme karşı, onların
eksikliklerine ve hatalarına karşı işçi sınıfının
milyonlarca kitlesinin eleştirisinin örgütlenmesi.
Emekçi
kitlelerin hiddetini örgütlerimizdeki bürokratik aksaklıklara
karşı alevlendirdiğimizde, aynı zamanda geçmişte hizmeti olan,
ama şimdi bürokratizm hastalığından muzdarip olan
bazı yoldaşlarımıza da dokunmak zorunda kalacağımızı
biliyor um. Ama bu, bizi aşağıdan kontrolü örgütlemekten
alıkoyabilir mi? Alıkoyamayacağını ve alıkoymaması gerektiğini
düşünüyorum." (Stalin, C.11, s. 65)
Kongreler
|
Tarih
|
Üye Sayısı
|
Artış Oranı(% )
|
VII. Kongre
|
6-8 Mart 1918
|
170 000
|
*, -
|
VIII. Kongre
|
18-23 Mart 1919
|
313 766
|
+84
|
IX. Kongre
|
29 Mart-5 Nisan 1920
|
611 978
|
+95
|
X. Kongre
|
8-16 Mart 1921
|
732 521
|
+19
|
XI. Kongre
|
27 Mart-2 Nisan 1922
|
532 000
|
-27
|
XII. Kongre
|
17-25 Nisan 1923
|
386 000
|
-27
|
XIII. Kongre
|
23-31 Mayıs 1924
|
735 881**
|
+90
|
XIV. Kongre
|
18-31 Aralık 1925
|
643 000
|
-12
|
XV. Kongre
|
2-19 Aralık 1927
|
887 233
|
+38
|
XVI. Kongre
|
26 Haziran-13 Temmuz 1930
|
1 260 847
|
+42
|
XVII. Kongre
|
26 Ocak-10 Şubat 1934
|
1 874 488
|
+48
|
XVIII. Kongre
|
10-21Mart 1939
|
1 588 852
|
-15
|
XIX. Kongre
|
5-10 Ekim 1952
|
6 013 259
|
+278
|
XX. Kongre
|
14-25 Şubat 1956
|
6 975 896
|
+13
|
XXI. Olağanüstü Kongre
|
27 Ocak-5 Şubat 1959
|
7 622 356
|
+12
|
XXII. Kongre
|
Ekim 1961
|
9 700 000
|
+27
|
*)Üye
sayısı aslında 300 binden fazladır. Ama işgal bölgelerinde
olanlar kongreye katılamamışlardı.
**)
Bunlardan 241 521’i Lenin Daveti”nden dolayı partiye
alındılar.
Kaynak;
“MK Plenumlarının, Konferanslarının Kararlarında Sovyetler
Birliği Komünist Partisi”, C. III-XIII.
|
İşte
bu anlayışın koşulları, yukarıda belirttiğimiz nedenlerden
dolayı artık kalmamıştı.
Bir
de devrimden sonra kongreden kongreye parti üyesi sayısındaki
gelişmeye bakalım.
Gerçi
bu veriler fazla bir şey ifade etmiyorlar. Ama en azından parti üye
sayısındaki gelişme seyrini, temizlik dönemindeki azalışı ve
1939-1952 arasındaki büyük şişmeyi gösteriyorlar.
Sonuç
itibariyle; II. Dünya Savaşı koşulları oportünist, küçük
burjuva, hain unsurların komünist bürokrat olarak, yönetici
olarak partiye, devlet ve ekonomi kurumlarına çöreklenmelerini
sağlayan objektif koşullar olmuştur. Daha da önemlisi parti, 13
yıl boyunca kongre yapmamış; böylece demokratik merkeziyetçi
işleyiş ihlali yanı sıra partide bürokratizme, oportünist
eğilimlere karşı mücadele sürecini de yaşamamış oluyor.
Kongre yapılamaması, aynı zamanda parti üyelerinin
ideolojik-politik eğitimlerinin gerçekleşmemesi gibi olgularla
daha da ağır sonuçları hazırlamıştır. Ancak, bu savaş
koşulları olmasaydı, emperyalist burjuvazinin açık yıkıcı
saldırganlığına muhatap olunmasıydı SB'de parti, devlet ve
ekonomi kurumları her şeye rağmen kendilerini komünist
bürokratlardan, küçük burjuva unsurlardan temizleyebilirlerdi.
Savaş, bu temizlik koşullarını ortada kaldırmış ve küçük
burjuva unsurlar da bu fırsatı değerlendirerek kendi dünya
görüşleri, yaşam tarzları vs. ile söz konusu kurumlarda etken
olacak kadar gelişmişlerdir. Böylece parti, “oportünizmden
arınarak güçlen”ememiştir.
7.
Sovyet Komünistlerinin Hataları ve Çıkartılması Gereken Dersler
Bürokratizme
karşı mücadelenin yanlış kavranması her ne kadar 30'lu yılların
ikinci yarısı ile sonu arasında belirginleşmişse de, SB'de
kapitalist restorasyonun yolunu açan gelişmelerin II. dünya savaşı
ve sonrası dönemde; bütün 40'lı yıllarda olduğunu görüyoruz.
Ayrıca bu, anlayışa varmak için XIX. Parti Kongresi’ne sunulan
siyasi rapora bakmak yetiyor. Çünkü bu raporda, bizi yukarıdaki
sonuca götüren gelişmeler açıkça konmaktadır. Biz de bunları,
burada rapordaki sırasına göre ele alacağız.
7.1.
Sovyet komünistleri partiye üyelik normlarını belli noktalarda
ihlal etmişlerdir.
Bu
Leninist normun ihlal edilmesinin nedenlerine yukarıda değindik.
SB'de sosyalizm zafere ulaşmıştır; kapitalist unsurlar tasfiye
edilmişlerdir. Ülkede işçiler, köylüler ve aydınlar arasındaki
sınıf farkları silinmektedir; artık parti üyeliği için,
eskiden doğru olan normlara gerek kalmamıştır. (Bkz. SBKP(B)-MK
Plenumları ve XVII I. Parti Kongresi) o halde partin in kapıları,
neredeyse herkese ardına kadar açılabilir!
Bu
anlayışın bir sonucu olarak bir çok düzene yabancı unsurun
parti, devlet ve ekonomi kurumlarında yuvalanmalarına fırsat
tanınmasının yanı sıra böyle çok sayıda üye kabulü, parti
saflarında siyasi bilinç, ideolojik anlayış seviyesinin düşmesini
de beraberinde getirmiştir. Bu ise, küçük burjuva bürokratların
düşünce tarzlarını ve yaşam anlayışlarını yaymada gerekli
maddi ortamı hazırlamıştır.
Malenkow,
söz konusu siyasi raporda şöyle diyor;
"Savaştan
sonra partinin MK'sı, partiye kabulü biraz sınırlama kararı
almıştır. Buna rağmen, partiye kabul hızlı bir tempoyla
ilerlemiştir, parti saflarının hızlı büyümesinin
olumsuz yönlerinin de olduğunu, bunun parti saflarında siyasi
bilinç seviyesinin belli bir düşüşüne, partinin
nitel bileşiminin belli bir kötülemesine
götürdüğünü dikkate almamazlık edemezdi. Parti saflarının
sayısal büyümesi ile üyelerinin ve adaylarının siyasi eğitim
seviyesi arasında belli bir dengesizlik doğdu." (Agk.,
s.88/89)
Parti
üyesi sayısındaki olağanüstü artışa paralel olarak, üyelerin
siyasi bilinç seviyesinin düşmesi! Bu, siyasi bilinç seviyesinin
düşmesi, küçük burjuva bürokrat unsurların, oportünistlerin
işine yaramıştır. Bilinç seviyesinin düşük olduğu ortam,
anti-marksist düşüncelerin, anlayışların, yaşam tarzının
gelişmesi için, beslenme ortamını oluşturmuştur.
Malenkow,
söz konusu bilinç seviyesini yükseltmek, söz konusu dengesizliği
gidermek için MK'nın karar aldığını, partiye kabulde daha titiz
davranılacağını anlatıyor. Ama ya o zamana kadar parti-devlet ve
ekonomi kurumlarına sızmış olanlar ne olacak! Bu konuda hiçbir
şey söylenmiyor, parti üyelerinin, üyeliklerinin yeniden gözden
geçirilmesi doğrultusunda adım atılarak temizliğe gidilmiyor.
Devamla
Malenkow, parti faaliyetinde idari, bürokratik hataların
yapıldığını ve buna karşı mücadele edilmesi gerektiğini
söylüyor.
"Parti
örgütlerimizde eksikliklerin ve hataların ortaya çıktığını,
parti örgütlerinin yaşamında hala hiç de az olmayan olumsuz,
hatta bazen yok etmek, aşmak ve başarılı olarak ilerlemeyi
garantilemek için bilinmesi, görülmesi ve açığa çıkartılması
gereken hastalıklı görünümlerin olduğu kabul edilmelidir.
Bu
eksiklikler, hatalar, bu olumsuz ve hastalıklı görünümler
nelerden ibarettir ve bununla bağlam içinde parti önünde hangi
görevler durmaktadır." (Agk., s.91)
Eksikler,
hatalar, hastalıklı görünümler konusunda yapılan tespitler ise
şöyledir.
7.2.
Sovyet komünistlerinde eleştiri ve özeleştiri konusunda Bolşevik
ruh zayıflamaya başlamıştır.
"Parti
örgütlerinde, devlet ve parti yaşamında eleştiri ve özeleştiri
rolünün küçümsendiği hala görülüyor. Partiye bağlılık
konusunda sonsuz çığlık atan, gerçekte ise aşağıdan
eleştiriye tahammülü olmayan, onu bastıran ve eleştirenden
intikam alan yöneticilere hiç de az rastlanmıyor. Eleştiri ve
özeleştiri konusunda partinin davasına büyük zarar veren, parti
örgütlerinin inisiyatifini boğan, parti kitleleri nezdinde
yönetimin otoritesini yıkan ve partinin ezeli düşmanı
bürokratların parti düşmanı alışkanlıklarını münferit
parti örgütlerinin yaşamında genelleştiren bürokratik
tavırların olduğu çok olay biliniyor.
…Bürokratizm,
çürüme ve hatta mekanizmamızın tek tek uzuvlarındaki bozulma
gibi açığa çıkan görünümler. Tabii ki, böylesi görünümler
bizde güçlü bir şekilde yaygınlaşmamıştır…
…Parti
saflarında, savaşın muzaffer sonuçlanması ve savaş sonrası
dönemde büyük ekonomik başarılarla bağlam içinde parti,
ekonomi ve diğer örgütlerin çalışmasında hata ve eksikliklere
karşı eleştirisiz bir tavır gelişti. Gerçekler, başarılar,
başarıların parti saflarında, yan gelip yatma ve geçmişin
kazançlarını yeyip tüketme isteği gibi hodperestlik,
göz boyacılığı ve küçük burjuva memnunluk hallerine neden
olduğunu kanıtlıyorlar.
Bizde,
'her şeye muktediriz', 'biz im için her şey kolay', 'her şey
yolunda gidiyor' anlayışında olan ve faaliyette hataların ve
eksikliklerin açığa çıkartılması, örgütlerimizde olumsuz ve
hastalıklı görünümlere karşı mücadelenin nasıl olduğu gibi
az hoş olan uğraşıyla yetinmeyen az yönetici yoktur. Sonuçları
itibariyle bu zararlı eğilimler, eksik eğitilmiş ve parti
açısından yalpalayan kadroların bir kısmını kapsamına aldı.
Parti, Sovyet ve ekonomi örgütlerinin yöneticileri, toplantıları,
plenum oturumlarını ve konferansları hiç de seyrek olarak,
gösteriye, kendi övgüleri için foruma dönüştürmüyorlar.
Bundan dolayı, faaliyette hatalar ve eksiklikler, hastalıklı
görüntüleri ve zaaflar açığa çıkartılmıyor ve
eleştirilmiyor… İhmalkarlık halleri parti örgütlerine nüfuz
ettiler. Parti, ekonomi, Sovyet ve diğer görevliler arasında
uyanıklığın gevşemesi ve miskinlik görülüyor; parti ve devlet
sırlarının ifşa edildiği görülüyor…" (Agy., s.
92/93)
Malenkow
bir taraftan yaraya parmak basıyor, hedefi gösteriyor, bürokratizm.
Ama o, aynı zamanda "tabii ki bizde böylesi görünümler
güçlü bir şekilde yaygınlaşmamıştır." diye bürokratizm
tehlikesini küçümsüyor.
Malenkow,
ayrıca bürokratizme karşı mücadeleden bahsediyor. Ama II. Dünya
savaşından sonra SB'de bürokratizme karşı geniş kitleleri
harekete geçiren bir mücadelenin sonuçlarından bahsetmiyor. Çünkü
böyle bir mücadele yürütülmemiştir. Dolayısıyla her ne kadar
tehlike doğru tanımlanmışsa da, ciddiye alınmamıştı ve
çıkartılması gereken sonuçlar; parti önderliğinde kitlelerin
harekete geçirilmesi, çıkartılmamıştır. Parti, sendikalar,
gençlik örgütü ve diğer örgütlenmeler bu konuda gerekli
uyanıklığı gösterememişlerdir.
7.3.
Sovyet komünistleri, parti ve devlet disiplininde görülen
zaafların üzerine bol şevik ruhla gitmemeye başladılar.
"Kadrolarımız
arasında parti ve hükümetimizin kararları karşısında şekli
tavır alan, onların gerçekleştirilmesi için mücadelede aktiflik
ve sebat gösteremeyen ve kendi sorumlulukları altındaki işlerin
iyi ilerlemediği ve bunun ülkenin çıkarlarını zedelediği
üzerine kafa yormayan bazı
yöneticiler
vardır…" (Agk., s.95)
Malenkow
devamla, bazı yöneticilerin sorumlulukları altındaki
işletmelerdeki, kurumlardaki gerçek durumu gizlediklerini,
klik-grup çıkarlarının ön plana çıkartıldığını,
korumacılığın söz konusu olduğunu vs. anlatıyor ve şöyle
diyor.
"…Bizde,
parti kararlarının ve Sovyet kanunlarının kendileri için
bağlayıcı olmadığına inanan, birisi sıradan insanlar için,
diğeri de yöneticiler için iki disiplinin olduğunu zanneden çok
yönetici vardır. Böylesi 'yöneticiler' her şeye müsaadeli
olduklarına, parti ve devlet düzenini dikkate alma gereklerinin
olmadığına, Sovyet kanunlarını ihlal edebileceklerine;
müdahalelerde bulunabileceklerine, keyfi hareket edebileceklerine
inanıyorlar." (Agk., s.96)
Malenkow
böylesi unsurlara karşı mücadeleden de bahsediyor, böylesi
unsurlar parti saflarında bırakılmamalıdır diyor (s.97). Ama
bizce sorun, salt böylesi unsurların parti saflarında
bırakılmamasından ibaret değildir. Devlet, parti ve hükümet
çıkarlarını ayaklar altına alan, klikler kuran, kayırmacılık
yapan, kendilerini her türden disiplinin dışında gören bu türden
unsurlar bize 20'li yıllardaki Sovyet toplumunu hatırlatıyor. O
dönemde bu türden unsurlara karşı mücadele, onları salt
partiden uzaklaştırmakla, cezalandırmakla sonuçlanmış
olmuyordu. Bu sadece bu unsurlara karşı mücadelenin sonuçlarını
ifade ediyordu. O dönemde parti, kitlelerin siyasi, ideolojik
seviyesini geliştirerek, onları seferber ederek böylesi, düzen
düşmanı bürokratların üzerine gidiyordu. Bürokratizme karşı
mücadelenin kendisi kitleler için bir eğitim yolu oluyordu.
Malenkow bu anlayıştan hiç bahsetmiyor. Anlaşılan o ki, bu
türden hastalıklı görünümler, münferit olaylar olarak
görülüyor ve çözümü de güvenlik güçlerinin eyleminde,
cezalandırmada ve idari tedbirde bulunuyor.
7.4.
Sovyet komünistleri, kadro seçiminde ve icraatın kontrolünde
Bolşevik anlayıştan sapıyorlar.
"Örgütlerimiz
ve makamlarımız, gereğinden çok fazla kararlar, direktifler ve
emirler veriyorlar. Ama onların nasıl yerine getirildikleriyle az
ilgileniyorlar. Ama meselenin özü, onları bürokratik olarak değil
de doğru olarak yerine getirmektir. Yönetici organların
direktiflerinin hayata geçirilmesi üzerine vicdansız, sorumsuz
tavır, bürokratizmin en tehlikeli ve en kötü niyetli
görünümüdür." (Agk., s.97/98)
Malenkow,
burada da tehlikeye parmak basıyor ve bürokratizme karşı doğru
ve yanlış mücadele metodundan bahsediyor. Bir taraftan aşağının,
kitlelerin denetiminden söz ediyor. Bu doğrudur. Ama diğer
taraftan yönetici organların aldıkları kararların da yanlış
olabileceğini, dolayısıyla bu organların da kontrolünü
dışlıyor. Kitleler, sadece alınan kararların uygulanmasını
denetlemeye çağrılıyorlar, aynı zamanda kararı denetlemeye de
değil.
Malenkow,
kadro ve insan seçiminde işlenen hatalardan; kayırmacılıktan,
torpilden, hemşehrilik
olgusundan bahsediyor. O, kadro seçiminde siyasi ve mesleki
yetişmişliğin/olgunluğun gözardı edildiğini anlatıyor tabii,
bu olumsuzluklara karşı mücadeleden de bahsediyor. Ama burada,
bizim için önemli olan, bu türden anlayışlara karşı
mücadeleden ziyade hiç de münferit olmayan bu türden unsurlar,
nasıl oluyor da yönetici konumuna gelebiliyorlar ve üstelik
istedikleri gibi hareket edebiliyorlar!
Açık
ki, parti kapılarının genişçe açılması ve II. dünya
savaşının objektif zorlamasının sonuçları ürünlerini vermeye
başlamış, sayısız bürokrat/küçük burjuva unsur partide,
devlette, ekonomi kurumlarında yönetici olmuş ve küçük burjuva
dünya görüşlerini, yaşam ve idare tarzlarını faaliyet
alanlarında geliştirmiş ve kurumlaştırmışlardır. Öyle ki
kendi adamlarını yanlarına almayı veya görevlendirmeyi de
unutmamışlardır! İşte korkunç olan da, "en tehlikeli, en
kötü bürokratizm görünümü"nün bu boyutlarda gelişmiş
olması ve bütün parti ve Sovyet kurumlarını ayrık otu gibi
sarmış olmasıdır.
7.5.
Sovyet komünistleri ideolojik faaliyeti giderek küçümsemeye
başlamışlardır.
Malenkow
şöyle diyor;
"Sosyalist
ideolojinin nüfuzunun zayıflatılmasının burjuva ideoloji
nüfuzunun güçlenmesi anlamına geldiğini devamlı göz önünde
tutmalıyız.
Bizim
Sovyet toplumumuzda, burjuva ideolojinin hakimiyeti için sınıfsal
taban yoktur ve olamaz da. Bizde sosyalist ideoloji hakimdir ve onun
sarsılmaz tabanı Marksizm-leninizmdir. Ama bizde hala burjuva
ideolojinin kalıntıları, özel mülkiyetten kaynaklanan psikoloji
ve moral kalıntıları vardır. Bu kalıntılar kendiliğin den yok
olup gitmiyorlar. Onlar, oldukça yedi canlıdırlar. Büyüyebilirler
ve onlara karşı kararlı mücadele yürütülmelidir. Biz
dışarıdan, kapitalist devletlerden ve içeriden; parti tarafından
tam anlamıyla yerle bir edilmiş Sovyet düşmanı gruplardan
kaynaklan an düşünceler, fikirler ve ruh hallerinin sızmasına
karşı sigortalı değiliz…ideoloji sorunları üzerine
dikkatin gevşediği yer, düşman düşüncelerin… canlanması
için uygun zemini oluşturur…
Parti
merkez komitesinin müdahalesiyle bilimin birçok sahasında Sovyet
insanına yabancı alışkanlıklar ve gelenekler açığa
çıkartıldı…burjuva ideolojisinin çeşitli görünüm formları
ve her türde vulgerleştirici çarpıtmalar teşhir ve yere bir
edildi." (Agy., s.101, 102, 103)
Burada
şu anlayışlara yer veriliyor:
-Bürokratik
yozlaşmanın, sosyal ist ideolojinin giderek altının kazınmasının
doğru tahlili yapılıyor.
-Ama
tehlike hala esas olarak açık sınıf düşmanlarında görülüyor,
mevcut komünist bürokratlar, yozlaşmış unsurlar burjuva
ideolojisinin taşıyıcıları olarak görülmüyorlar.
-Ne
gariptir ki, hangi cepheden/çevreden gelirse gelsin bürokratik
yozlaşma tehlikesi hala küçümseniyor. Alıntının son
paragrafında, tespit edilen ve yerle bir edilen burjuva
alışkanlıklardan, geleneklerden vs. bahsediliyor. Ama bu boyutlara
varmış bir tehlike hala küçümseniyor.
Söz
konusu bu tehlikeleri küçümsemenin, önemsememenin bu tehlikelere
karşı idari tedbirlerle yetinmenin acı sonucu, Stalin'in ölümünden
kısa zaman sonra etkisini göstermiştir. Malenkow, Kaganowiç,
Molotow ve daha bir dizi yönetici komünist, kendini sosyalizm
davasına adamış dürüst unsur, Kruşçev kliğinin darbesine
maruz kalmışlardır ve Kruşçevci revizyonistler, özellikle bu üç
komünisti yönetimden adım adım uzaklaştırmış ve nihayetinde
"parti düşmanı grup" olarak ilan etmişlerdir.
Marksizm-Leninizmi
savundukları için, "Malenkow, Kaganowiç ve Molotow
yoldaşlar, MK-Prezidyumu üyeleri olarak ve MK üyeleri olarak
görevden alınmışlardır. SBKP-MK Sekreteri olarak Sepilow yoldaş
görevinden alınmalıdır ve MK-Prezidyumu adayı ve MK üyesi
olarak görevden alınmalıdır." (SBKP-MK Plenumu’nda,
oybirliği ile alınan karar, 29 Haziran 1957)
Kruşçev,
revizyonizmine karşı gelen ve Marksizm-leninizmi savunan "Molotow,
Kaganowiç ve Malenkow'dan bütün parti düşmanı, hain
hareketlerinden dolayı parti ve halk tarafından sıkı bir şekilde
hesap sorulması üzerine burada konuşan delegelerin görüşüne
katılıyorum." (Koslow, SBKP-MK Sekreteri, XX. Parti
Kongresi’ndeki konuşmasından)
Soruna
yaklaşımımızın da gösterdiği gibi, küçük burjuvazi,
SB'de bürokratizmin sosyal-sınıfsal tabanını oluşturmuştur.
Bürokratizmin, proletarya diktatörlüğü üzerine zaferi, ancak
bir karşıdevrimci; Sovyet somutunda da darbeyle gerçekleşe
bilirdi. Öyle de oldu.
X.
Parti Kongresi’nde Lenin ne diyordu?
"Yaklaşmakta
olan ciddi bir tehlike geçiriyoruz. Söylediğim gibi küçük
burjuva karşıdevrimi Denikin'den daha tehlikelidir".
Sovyet
komünistleri; sosyalizmi inşa sürecinde gelişen ve giderek güçlen
en komünist bürokratların sömürücü sınıfların
kalıntılarından da, hainlerden de veya dıştan gelen
tehlikelerden de daha tehlikeli olabileceği; artık SB'de
karşıdevrimin kaynağının bu güçler olabileceğini ne yazık
ki, görememişlerdir.
Anlaşılan
o ki, karşıdevrim çok güçlüydü. Ama buna rağmen, Stalin'in
ölümünden sonra parti ve devlet yönetiminin Marksizm-leninizme
sadık kalmış olan kısmından, kitlelerin örgütlü karşı
koyuşundan korkuyordu. Bunun içindir ki, darbeden sonra temizlik,
bu sefer karşıdevrimin komünistleri yönetimden uzaklaştırması
adım adım gerçekleştirilmiştir.
Burjuva
karşıdevrimin aşamaları:
a.
Stalin'in mahkum edilmesi;
Bunun
gerçekleşmesi için Stalin'in otoritesinin/itibarının kırılması
gerekiyordu. Sadece Sovyet insanı önünde değil, bütün dünya
işçileri ve emekçileri önünde de özür dileme babında dünya
burjuvazisi önünde Stalin, bir "diktatör" olarak
gösterilmeli ve o'nun sınıf düşmanlarına karşı mücadelesi,
suçsuz insanların takibatı, kıyımı olarak lanse edilmeli ve bu
mücadele bir cinayet olarak gösterilmeliydi..
b.
Marksizm-leninizm revizyona uğratılmalıydı;
Marksizm-leninizmin
revizyona uğratılması Stalin'i mahkum etmekle başlamış
oluyordu. O'nun görüşlerini eleştirme yaftası altında
Marksizm-leninizm mahkum ediliyordu. Bu türden mahkum etmenin
somutlaştırılması da şöyle oluyordu;
-SB'de
sosyalizmin ekonomik temellerini yıkmak ve yerine kapitalist
ilişkileri koymak (yukarıda örneklemiştik.)
-Ülkede
sosyalizmin kurumlaşmasını; siyasi, ideolojik, kültürel,
felsefi, ahlaki vs. yozlaştırmak, Marksizm-leninizmi tabela olarak
kullanarak revizyonizmi geçerli kılmak.
-Dünya
işçi ve komünist hareketini parçalamak.
Bunlar,
adım adım gerçekleştirilmiştir. Adım adım gerçekleştirilen
karşıdevrimin gerçekleşme sürecinde esas itibariyle;
a.
Proletarya diktatörlüğü yıkılıyor, yerine bürokrat
kapitalizme tekabül eden revizyonist burjuva diktatörlük
kuruluyor.
b.
Temel üretim araçlarına olan sosyalist mülkiyet kaldırılıyor,
yerine toplam bürokrasinin çıkarlarına tekabül eden mülkiyet
getiriliyor.
Ele
aldığımız noktalar gösteriyor ki, SB'de karşıdevrim;
kapitalizmin restorasyonu çıkış noktasını üst yapıdan
almıştır.
SB'de
Stalin döneminde sosyalizmin inşa ediliyor olduğunu, sömürücü
sınıfların kapitalizmin restorasyonuna yol açmasının söz
konusu olmadığını, bu anlamda sömürü düzeninin tamamen
tasfiye edildiğini kategorik olarak savunuyor, tartışma konusu
dahi yapmıyoruz. Şayet bu alanda hatalar söz konusu olsaydı,
kapitalizmin restorasyonunu sağlayan toplumsal güçler bu
ilişkilerden, burjuva kapitalist veya bunun yozlaşmış/başkalaşmış
formlarından kaynaklanırlardı. Bu olmamıştır. Bunun yerine üst
yapı ve yeni tip bir burjuva sınıfı oluşarak ya da buraya
dönüşerek ‘56’da iktidar gasp edilmiştir.
SB'de
"işçiler, siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra, eski
bürokratik mekanizmayı paramparça edecekler, onu temelden
yıkacaklar, taş üstünde taş bırakmayacaklar" (Lenin). Ama
bunun tam anlamıyla gerçekleşmesi için işçilerin “hepsi
kontrol ve teftişin fonksiyonlarını yerine getirmelidirler, hepsi
hiç kimse bürokrat olmasın diye belli bir dönem
‘bürokrat’ olmalıdırlar”. (Lenin, C.25,
s.496)
SB'de,
gerçek bürokrat olunmaması için işçiler ve köylüler tam
anlamıyla "bürokrat" olamamışlardı. Bundan dolayıdır
ki bir küçük burjuva "komünist bürokrat" olgusu doğdu
ve yeni tipten burjuva karşıdevrimini gerçekleştirdi.