deneme

1 Temmuz 1997 Salı

Bürokratın en tehlikeli tipi, komünist bürokrattır” (Stalin)



Bürokratın en tehlikeli tipi, komünist bürokrattır” (Stalin)

SOVYETLER BİRLİĞİ’NDE KAPİTALİZMİN YENİDEN
İNŞASI ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER IV


Sovyetler Birliği’nde Sınıf Mücadelesinin Yönü
1. Sömürücü sınıfların kalıntılarına karşı mücadele
Ekim Devrimi olgusu, Rusya'da sömürücü düzenin yıkıldığını ve proletarya diktatörlüğünün kurulduğunu ifade eder. Proletarya diktatörlüğünün kurulmasıyla birlikte sömürücü sınıflar siyasi iktidardan hemen uzaklaştırılmışlardı. Bu sınıfların ekonomiden; sanayi ve tarımdan tamamen uzaklaştırılmaları Rusya'nın ekonomideki geri durumundan ve proletarya diktatörlüğünün karşılaştığı zorluklardan dolayı biraz zaman almıştı.

Kısaca özetlersek Ekim Devriminden sonra Sovyet halkı ve genç Sovyet devleti, daha, tarihinin başlangıcında emperyalist gericiliğin desteğini alan iç ayaklanmalarla yüz yüze geldi. Şahlanan gericiliği alt etmekle uğraşan Sovyet devleti, aynı zamanda iktisadi yıkım ve yokluklara yol açan gerici direnişlerle de karşı karşıya idi. Yaklaşık üç yıl süren bu süreçte, ekmeklik tahıl bile bulunamaz hale geldiğinden, yalnızca savaş vurguncularının, spekülatörlerin değil, yaygın küçük üretici köylünün de ürün fazlası tahılına el koyan bir iktisadi politika izlemek durumunda kalmıştı. “Savaş komünizmi” adı verilen “şehir ve kırdaki kapitalist unsurların kalesini baskınla, cepheden ele geçirme” politikası sona erdirildiğinde ülkede iktisadi yaşam, ticaret neredeyse “ölüm” noktasına varmıştı. Ülkede büyük bir iktisadi yıkım ve onun ağır sonuçları, sosyalizmin inşasını imkansız kılacak bir ortam oluşturmuştu. Bu durumda Bolşevik Parti ve Sovyet devleti, NEP (Yeni Ekonomik Politika) ile kendisine yol açmaya çalıştı. NEP, sosyalist devletin, iktisadi alanda kapitalizmin unsurlarının kendi denetiminde gelişmesine izin veren, kimi ayrıcalıklar tanıyan bir politikaydı. NEP, sosyalist devletin iktisadi zorunluluklar nedeniyle geçici bir adımıydı. 1921’de ilan edilen NEP, iktisadi yaşamı ve özellikle ticareti canlandırdı.
Bir yıl sonra, 1922’de toplanan XI. Parti Kongresi, “kapitalizm ile sosyalizm arasında ölüm kalım mücadelesi anlamına gelen” NEP’in ilk sonuçlarını değerlendirdi. “NEP’le amaçlanan sonuçlara ulaşıldığını” tespit ederek özel sermayeye karşı taarruza hazır olun şiarıyla partinin ve ülkenin önüne sosyalizmin inşasının yeni planını koydu; tarımda sosyalizmin inşa ortak çalışmasına köylülüğün çekilmesine ilişkin kooperatif planı, sanayide Rusya’nın elektrifikasyonu gerek NEP, gerekse kooperatif planları, parti ve devlet örgütlenmesi dahil her cephede büyük mücadelelerle sürdürüldü. NEP’le önce, zorunlu teslim yükümlülüğü kaldırılan köylülerin işçi sınıfıyla ittifakı güçlendirildi ve kulak çetelerine karşı mücadelede Sovyet hükümetinin yanına çekildiler. Daha sonra kırdaki kapitalist sınıfı, kulakları tasfiye savaşına (1929) başlama olanakları yaratıldı. 1930’un hemen başında, ekonominin bütün alanlarında kapitalizm tasfiye edilmiştir.

Yani ülke, Ekim devriminin 1930’ların başına kadar, kapitalizmin unsurlarıyla sürekli bir savaşım içinde, endüstrinin eski, geri ve yetersiz tekniğe dayalı halinden, tarımda ise geri, ortaçağ tekniklerinin kullanıldığı küçük köylü çiftçiliğinden, ticari alanda; tüccar ve spekülatörlerin egemenliğinden, sosyalist ekonomi ve sosyalist üretim ilişkilerinin kesin hakimiyetine, sosyalist sanayi ve sosyalist kolektif tarıma ulaştı. 1930’larda Stalin’in değerlendirmesiyle durum şuydu:

"Şimdi ekonominin bütün safhalarında sosyalist sistemin tam zaferi gerçek oldu…
Bu, insanın insan tarafından sömürüsünün yok edildiği, kaldırıldığı, üretim araçları ve aletlerinin sosyalist mülkiyetinin Sovyet toplumunun sarsılmaz temeli olarak gerçeklik kazandığı anlamına gelir…
Toprak beyleri sınıfı, bilindiği gibi daha iç savaşın muzaffer bitişiyle yok edilmişti. Diğer sömürücü sınıflara gelince; onlar da toprak beyleri sınıfının kaderini paylaştılar. Sanayide kapitalistler sınıfı kayboldu. Tarımda kulaklar sınıfı kayboldu. Ticaret alanında tüccarlar ve spekülatörler kayboldu. Böylelikle bütün sömürücü sınıflar kayboldu.
Geriye işçi sınıfı kaldı.
Geriye köylüler sınıfı kaldı.
Geriye aydınlar kaldı" (Stalin; "SSCB Anayasa Taslağı Üzerine", C.14. s. 60/61).
Stalin, burada 1930'lu yılların ilk yarısına kadar olan dönemdeki SB'nin sınıfsal yapısını tanımlıyor. Bu dönemde yukarıdaki şekilde değişime uğrayan sınıfsal yapının yerine hangi sınıfsal yapının geldiğini ve bu yapının karakterini de şöyle açıklıyor:
"Bu değişmeler, birincisi, işçi sınıfıyla köylülük arasındaki, keza bu sınıflarla aydınlar arasındaki sınır çizgilerinin silindiğini, eski sınıfsal kapalılığın yok olduğunu göstermiyor. Bu, bu sosyal gruplar arasındaki mesafenin giderek azaldığı anlamına gelir.
İkinci olarak bu değişmeler, bu sosyal gruplar arasındaki ekonomik zıtlıkların giderek yok olmaya başladığını ve silindiklerini kanıtlıyor.
Bu değişmeler, nihayet onlar arasındaki siyasi zıtlıkların da giderek yok olmaya başladığını ve silindiğini gösteriyor" (Age. C.14, s.63/64)
Üretim araçları üzerinde sosyalist mülkiyetin gerçekleşmesi, sömürücü sınıfların, sınıf olarak yok olmaları ve geriye kalan "sosyal tabakalar" arasındaki siyasi ve ekonomik zıtlıkların da giderek kaybolması, Sovyet toplumunu komünizme götürecek olan yolun açılmış olması cephesindeki durum böyleydi.

SB'de sınıf mücadelesinin bu cephesinde yapılması gerekenin yapıldığına inanıyoruz. Kapitalist restorasyonun gündeme geldiği dönemi ve bu restorasyonu gerçekleştiren güçleri göz önüne getirdiğimizde, bu güçlerin, bu çevreden; genel olarak eski sömürücü sınıfların artıklarından kaynaklanmadıklarını görmemiz de, SB'de sınıf mücadelesinin bu cephesinde verilen mücadelenin ne denli doğru olduğunu da ayrıca gösterir.

Karşıdevrime karşı mücadelenin bir yönü daha vardır: Cebinde parti üyelik defteriyle dolaşan hainler; bunlar, hem yıkılmış yerli sömürücü sınıfların kalıntılarıyla, hem de emperyalistlerle işbirliği içinde hareket ederek SB'de proletarya diktatörlüğünü yıkmak için hayatın her alanında karşıdevrimci faaliyet sürdürmüşlerdir. Partinin genel çizgisini saptırmaktan, sabotajlara, komünistleri katletmeye, emperyalistler adına ajanlık yapmaya varana kadar her türlü karşıdevrimci faaliyet içinde olmuşlardır.

Sovyet iktidarı, Ekim Devrimi'nden 1925'e kadar olan dönemde sayısız karşıdevrimci ayaklanmaları bastırmış, sabotajları açığa çıkarmış ve sorumlularını mahkum etmiştir. Örneğin, sağ ve "sol" sosyal devrimcilerin karşıdevrimci faaliyetleri; cumhuriyetlerde gerici, şoven ayaklanmalara karşı mücadele (Azerbaycan, Türkistan, Tacikistan), anarşist grupların bastırılması vs.

Sabotaj şeklindeki karşıdevrimci faaliyet e 1928'de açığa çıkartılan Schachty (Şahti) davasını örnek olarak verebiliriz. Şahti şehrinde (Donetz kömür havzası) burjuva aydınların, sosyalist inşayı baltalamaları açığa çıkartılmıştı. 1934'te Kirow'un katledilmesi, 1936'da Troçkist-Zinovyevist karşıdevrimci merkez ve, 1937'de Troçkistlere ve 1938'de de Troçkistlerden ve sağcılardan oluşan karşıdevrimci bloka karşı gerçekleştirilen Moskova Mahkemeleri bu cephede verilen sert sınıf mücadelesinin boyutlarını gösteriyorlar.
Sovyet iktidarının bu alanda verdiği sınıf mücadelesi, eski hakim sınıfların kalıntıları ve emperyalist güçler adına proletarya diktatörlüğünü yıkmayı hedeflemiş olan karşıdevrimcileri tam anlamıyla darmadağın etmiştir/ezmiştir.

SB'de kapitalizmin restorasyonu sürecini göz önüne getirirsek, geriye dönüşün dinamikleri arasında bu türden karşıdevrimcilerin olmaması, bu hainlere karşı verilen mücadelenin ne denli önemli olduğunun bir ifadesidir.

Buna göre; SB'de kapitalist restorasyonu gerçekleştiren güçler arasında eski sınıfların, kapitalist unsurların ve hainlerin kalıntılarının olmadığını veya da hiç belirleyici olmadıklarını görüyoruz. O halde, geriye dönüşün toplumsal dinamiğini nasıl tanımlayabiliriz. Bunu tanımlamak için, büroktarizm/küçük burjuva olgusunu ve büroktarizme/küçük burjuvaziye karşı mücadeleyi ele almamız gerekir.

2. Küçük burjuvazi

"Komünist Manifesto'dan başlayarak bütün modern sosyalizm, kapitalist toplumun gerçekten yegane devrimci sınıfının proletarya olduğu (üzerine) tartışma götürmez gerçeğe dayanır. Diğer sınıflar devrimci olabilirler ve bazen de öyledirler. Ama kısmen ve sadece belli koşullarda" (Lenin, C.6, s.190).

Burada söz konusu olan, küçük burjuvazidir. İşçi sınıfı ile burjuva (kapitalist) sınıf arasında bir ara tabaka olan küçük burjuvazinin ara tabaka oluşunu Marks ve Engels şöyle anlatırlar.

"Çağdaş uygarlığın gelişmiş olduğu ülkelerde proletarya ile burjuvazi arasında yalpalayan ve burjuva toplumun tamamlayıcı bir parçası olarak kendini durmadan yenileyen yeni bir küçük burjuva sınıfı oluşmuştur. Bu sınıfın üyeleri, rekabetin etkisiyle sürekli olarak proletaryanın arasına itilirler; dahası, modern sanayi geliştikçe modern toplumun bağımsız bir kesimi olarak tümüyle yok olacakları ve imalatta, tarımda ve ticarette yerlerini kontrolcülere kahyalara ve tezgahtarlara bırakacakları anın yaklaştığını görmektedirler." (K. Manifesto'dan)

Buna göre; kapitalizmin doğmasına ve gelişmesine paralel olarak küçük burjuvazi de doğuyor. Ortaçağın küçük burjuva tabakaları ve küçük köylüleri giderek proletarya ile burjuvazi arasında kalan bir ara tabakayı oluşturuyorlar.

Toplumdaki konumları giderek kötüleşen küçük burjuva tabakalar arasında, bu kötüleşmenin nedeni olan kapitalizme, burjuvaziye karşı sesler de yükseliyordu: küçük burjuvazi, aydınlarını, şairlerini, ideologlarını vs. yetiştiriyordu ve bunlar, "sosyalizm" için mücadele bayrağı açıyorlardı.

"Pozitif içeriğine göre bu sosyalizm ya eski üretim ve değişim araçlarını ve onlarla birlikte eski mülkiyet ilişkilerini ve eski toplumu geri getirmeyi amaçlar, ya da modern üretim ve değişim araçlarını, bu araçlar tarafından paramparça edilmiş ve paramparça edilmesi kaçınılmaz olan eski
mülkiyet ilişkilerinin sınırları içine hapsetmeyi istiyor. Her iki durumda da o, (aynı zamanda) hem gericidir, hem de ütopiktir" (K. Manifesto'dan).

Proletarya ile burjuvazi arasında ara tabakayı oluşturan küçük burjuvazin in karakterini Lenin şöyle tanımlıyor;
"Rusya gibi bir ülkede küçük burjuva unsurun muazzam ağırlığından dolayı ve savaş yüzünden kaçınılmaz olarak ekonomik sarsılma ve yoksullaşma, salgınlar ve ürünün kötü olması, halkın sıkıntılarının ve ihtiyaçlarının tam keskinleşmesi, özellikle küçük burjuva ve yarı proleter kitleler arasında güçlü yalpalanmalara…neden oldu. Bu yalpalanmalar (bazen) bu kitlelerin proletarya ile olan ittifakını güçlendirme yönünde oluyor, bazen de burjuva restorasyon yönünde ve 18, 19 ve 20. yüzyılın bütün burjuva devrimlerinin bütün tecrübesi mutlak açıklık ve inandırıcılık gücüyle bu yalpalanmalardan, şayet proletaryanın devrimci öncüsünün nüfuzu, gücü ve birliği en az bir zayıflama gösterirse, toprak beyleri ve kapitalistlerin mülkiyeti ve iktidarının restorasyonundan (yeniden kurulmasından) başka bir şeyin çıkmayacağını gösteriyor.
Bundan dolayı "işçi muhalefeti"nin ve onların benzeri unsurlarının görüşleri, sadece teorik olarak yanlış değil, bilakis pratikte de küçük burjuva ve anarşist yalpalamaların ifadesi olarak hizmet görüyorlar, fiilen komünist partisinin tutarlı ve yön verici çizgisini zayıflatıyorlar ve fiilen, proleter devrimin sınıf düşmanlarına yardım ediyorlar" (Lenin C. 32, s.252)

Lenin, bu görüşünü 1921 yılında yazıyor; Rusya'da devrim gerçekleşmiş ve Rusya'da küçük burjuva kesimlerin büyük kitlesi bu devrime katılmışlardı. Devrimden sonra ise bu tabakalar, proletarya diktatörlüğünü iki tehlikeyle karşı karşıya getirmişlerdir.

Birinci tehlike; devrimden sonra umduğunu bulamayan bu tabakaların bir kısmı, doğrudan karşıdevrimci faaliyete yönelmişlerdir. Buna, sosyal devrimciler tipik örnektir.

İkinci tehlike; başlangıçta küçük burjuvazi bütün olarak, sonra da devrim saflarında kaldığı kadarıyla kendi dünya görüşünü SB'de sosyalizmin inşa sürecine taşımaya başlamıştır. Diğer bir ifadeyle; SB'de proletarya, sadece bahsettiğimiz düşmanlara karşı mücadele ile değil, aynı zamanda
parti, ordu, devlet, sendikalar içinde var olan küçük burjuvazinin dünya görüşüne; sınıf bilincine, düşünce tarzına karşı da mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu mücadele küçük burjuva dünya görüşüne ve bürokratizme karşı mücadeledir.

2.1. Bürokratizm ve küçük burjuva dünya görüşü
"Kötü olan, söz konusu olanın eski bürokratların olmadığıdır. Söz konusu olan, yeni bürokratlardır. Yoldaşlar, söz konusu olan, Sovyet iktidarına sempati duyan bürokratlardır. Söz konusu olan, nihayet komünistlerin saflarından gelme bürokratlardır. Komünist bürokrat, bürokratın en tehlikeli tipidir. Niçin? Çünkü o, bürokratizmi parti üyeliği ile maskeliyor." (Stalin, C.11, s.63)

Sovyet yazarı D.Graniin, "Bahnbrecher" (Çığır Açan) adlı kitabında bir bürokratın ruh halini çok güzel anlatıyor;
"İdari (bürokratik-çn) işler, Victor'un hoşuna gidiyordu. İnsanlara talimat vermek, talepte bulunmak, bir şeyler yapmak, yönetmek tam da onun zevkine göreydi. Sahip olduğu yeteneği onu, şimdi bölüm başkanı olmak için her şeyi harekete geçirmesine neden oldu. 'İdari kariyeri seçtiğime göre, duraksamamak için hızlı ilerlemeliyim' dedi kendi kendine. Victor, istediğini elde etti. O, bölüm başkanı oldu, övüldü, ona yetenekli yönetici gözüyle bakılıyordu. O, aktivistler toplantılarında örnek olarak gösteriliyordu ve bakanlığın sirküler yazılarında ondan övgüyle bahsediliyordu. Gazeteler, makalelerini yayınlıyorlardı. Ona yüksek bir ücret veriliyordu.
Victor çokça ilişki kuruyordu. Şakavari olarak 'elektrik çağında yaşıyoruz' diyordu. Lisa'ya zor bulunan manto kumaşı veya eve meyve gönderilmesi için bir telefon yetiyordu.

Pazar günleri, antikacıları dolaşıyorlardı. Lisa için el altından ucuza kristal veriliyordu. O, sadece aldıklarına değil, Victor'un arzularını yerine getirmesinden bizzat memnun olması üzerine de seviniyordu.

Mühendis olarak tecrübeye sahipti. Bilgisi de vardı ve geriye kalan her şey, görüşüne gör e, yönetme sanatına bağlıydı. Bölümünde yetenekli insanlara tahammülü yoktur ve etrafını dalkavuklarla çeviriyor gibi karanlık söylentiler, sadece, atlanmış olanların kinci kıskançlığını ifade ediyordu.

Kendisi ise kendini kıskananların entrikaları üzerine şikayetçiydi. O'na (Lisa'ya- çn) şeflerle ilişkinin inceliklerini anlatıyordu ve o (Lisa- çn) kendini, onun dünyasında artık yabancı ve lüzumsuz hissetmiyordu.

Evi, artık O'nun için, sonsuz toplantılardan, yazışmalardan kaçılan bir yer olmuştu.
Refah gelmişti."

Victor, bir bürokratın bütün özelliklerini taşıyor; burjuva hırs, kendini dünyanın merkezinde görmek, övgü beklemek, kişisel amaçlar için mücadele etmek, konumunu kişisel çıkar için kullanmak, daha fazla ücret almak vs. vs.

Bütün bunlar, böyle birisini yaşadığı genel toplumsal koşullardan, hakim olan dünya anlayışından, yani sosyalist toplumdan kopartıyor, sorunlara veya üstesinden gelmekle karşı karşıya olduğu işlere proletaryanın bakış açısından değil, kendi kişisel bakış açısından yaklaşmasını beraberinde getiriyor.

Victor ve onun gibi olanlar, artık sosyalist topluma; proleter dünya görüşüne yabancı olan, bu düzeni yozlaştıran düşüncelerin savunucuları ve uygulayıcıları olmuşlardır. Viktor ve onun gibilerine yön veren, artık, proleter dünya görüşü, proleter bilinç değil, küçük burjuva dünya görüşü ve küçük burjuva bilinçtir.

Sosyalizmin inşası içinde idari mekanizmalara kaçınılmaz olarak ihtiyaç vardır. İdari iş, bürokratizmdir ve orada çalışan da bürokrattır.

Şimdiye kadarki anlatımdan Sovyet toplumunda iki türden, bürokratın geliştiğini görüyoruz. Komünist yönetici ve burjuvalaşan bürokrat.

Komünist yönetici;
Bu türden idarecide hakim olan, proleter iddialılık, tutku. Proleter iddialılık, sürekli yapılan işin merkezinde proletaryanın davasını görmektir. Her şey bu davanın hizmetinedir. Orada kişisel çıkar, Viktor'da görülen özellikler yoktur. Bu türden yönetici özeleştiride açıktır, cesaretlidir, eleştiride dürüsttür, kırıcı değildir. Bu türden yönetici kolektif çalışmayı esas alır, kişisel yeteneğini ve örnek olma konumunu, yoldaşlarını teşvik etmek için değerlendirir. Böyle bir idareci sosyalist toplumun ayrılmaz bir parçasıdır, fedakardır; sürekli devrimin hizmetindedir. Bu türden idareciye yön veren, proleter bilinç, proleter dünya görüşü/düşünce tarzıdır.

Burjuvalaşmış bürokrat;
Bu konuda Stalin'in düşüncelerine başvuralım;
"Aydınlar, asla sınıf olmamışlardır ve olamazlar da. O, toplumun bütün sınıflarından gelme bir ara tabakadır ve öyle kalır. Eski zamanda aydınlar, soylulardan, burjuvaziden, kısmen köylülükten ve sadece az bir ölçüde de işçi sınıfından kaynaklanıyorlardı. Bizim dönemde, Sovyet döneminde aydınlar, esas itibariyle işçilerin ve köylülerin saflarından geliyorlar. Ama aydınlar, nereden kaynaklanırlarsa kaynaklansınlar ve hangi karakteri taşırlarsa taşısınlar bir ara tabakadır ve sınıf değildir" (Stalin, C.14, s.80)

Bu ara tabaka, sınıf olmayan tabaka ileride SB'de kapitalist restorasyonun toplumsal dinamiklerinden biri olarak, sınıf olarak karşımıza çıkacaktır.

Bu tabaka nasıl gelişti ve iktidarı gasp edebilecek bir revizyonist güç olabildi?

Sovyet tarihine, Lenin ve Stalin'in uyarılarına baktığımızda şunu görürüz. Genç Sovyet iktidarı, burjuva aydınlardan uzmanlardan yararlanmıştır. Evet, uzman güç olarak onlara ihtiyaç duyulmuştur. Onları, sosyalizmin inşasına çekmek için birtakım tavizler vermiş, imtiyazlı konuma getirmiştir. [Örneğin, önceleri, partide en yüksek maaş, kırsal alan için 180 ruble, büyük şehirler için 250 ruble idi. Bu 20'li yılların sonuna kadar böyle kaldı. Burjuva aydınlar ise bu miktarın birkaç mislini alıyorlardı ve imtiyazlıydılar (Örneğin konut temini)].

İmtiyazlı konumlarının teşvik edici rol oynamasından dolayı bu burjuva aydınlar, şüphesiz ki verimli çalışma da yapmışlardır; üretimin gelişmesinde ve örgütlenmesinde yararlı olmuşlardır. Ama, bu sorunun sadece bir yönüdür. Bu aydınlar aynı zamanda sürekli konumlarını korumaya, geliştirmeye, yapılaştırmaya çalışmışlar; sorunlara, ilişkilere yaklaşımda burjuva dünya görüşleri belirleyici olmuştur. Bu ikili özelliklerinden dolayı bu türden aydınlar, üretimin gelişmesinde yararlı olurlarken, burjuva ilişki anlayış ve düşünce tarzlarını topluma, en azından ilişkide oldukları kesimlere aktararak da Sovyet insanının yozlaşmasında önemli bir kaynağı oluşturmuşlardır.

Bunların dışında, Stalin'in bahsettiği komünist bürokratlar gündeme gelmiştir. Ücret limitinin kaldırılmasıyla komünist idareciler de birtakım imtiyazlar elde etmişlerdir. Bunlarda da, burjuva aydınlarda/bürokratlarda görülen yaşam ve dünyaya bakış tarzı gelişmeye başlamıştır.
Elde edilen imtiyazlar ve bunun sonucu sağlanan refah; cepte parti üyeliği defteri, üretimden sürekli kopuk olmak ve bu bağlamda sınıf bilincinin zayıflaması; kitlelerden kopmak, bunun ötesinde, kendini kitlelerin üzerinde görmek, onlara yukarıdan bakan tavır ve anlayışlar içinde olmak vs. vs. Bütün bu özellikler, bürokrat/küçük burjuva kesimde ortaya çıkan birliğin maddi temellerini oluşturmuşlardır. Mevcut imtiyazları, sağlanmış çıkarları korumak bütün küçük burjuvazinin/bürokratların ortak amacı olmuştur.

Demek ki, aydınlardan başka pekala yönetici konumlara gelen işçi ve teknik elemanlar da burjuvalaşma-bürokratlaşma eğilimi doğuyor. Restorasyona bir temel araç da buradan geliyor. Aynı zamanda işçi sınıfı saflarından da ücret ve vasıf farkları gibi nedenlerin sağladığı olanaklarla ayrıcalıklı bir tabakada revizyonizmin toplumsal dinamiklerine katılmıştır.

Garip gelmesin; onlar, imtiyaz ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için örgütlenmemişlerdir bile! Bu, hem tehlikeliydi, hem de gereksizdi; parti, devlet, ordu, sendika, gençlik kurumları bu bürokratları zaten örgütlüyordu. Onlar buralarda artık ortak konum, çıkar ve imtiyazlar temelinde faildirler. Hangi kurum olursa olsun, bürokrasinin kendisi bu unsurları örgütlüyordu. Sosyalist inşa ne kadar ilerlemiş olursa olsun, sosyalizm, komünizme geçişte bir geçiş toplumudur. Bunun için, bu
toplumda işçi sınıfı da kendine yabancı anlayış ve düşüncelerden kaçınılmaz olarak etkilenme ortamı ile karşılaşabilir ve bürokratlar/küçük burjuva aydınlar, bu etkilemede belirleyici rol oynarlar. Partide devlet kurumlarında, sendikalarda, kültürel alanlarda vs. zehir saçmaya başlarlar, proleter dünya görüşünü yozlaştırırlar. Sosyalist inşanın maddi ve manevi kaynaklarını yıpratırlar, kendi dünya görüşlerini, dünyaya bakış tarzlarını hakim kılmaya çalışırlar ve bunların hepsini tabii ki sosyalist toplumun şekillenmesinin gelişmesi adı altında yaparlar.

Toplumsal örgütlenmenin bütün alanlarını örgüt olarak kullanan bürokratlar/küçük burjuvazi zamanla mevcut olanla, elde etmiş olduklarıyla yetinmemeye başlarlar; daha çoğunu, daha rahat hareket etmeyi ve düşüncelerini dile getirmeyi isterler. Bu kaçınılmazdır. Sosyalist toplumun her bir gelişme sürecinde dayattığı yaşam normlarından kopuk olmak; kendine özgü bir yaşam tarzı sürdürmek, bu tabakaların karakteri icabı küçük burjuva yaşam tarzına tekabül eden bir yaşam tarzı içinde olmak anlamına gelir. Giderek, kök salan bu yaşam tarzı, kaçınılmaz olarak bu yaşama tekabül eden düşünce tarzını da beraberinde getirir, geliştirir. Bu, küçük burjuvazinin ara tabaka olma özelliğine tekabül eden bir geçiş sürecidir. Küçük burjuvazi, burjuva olmak için çaba harcar, burjuva olmanın özlemini çeker ve öyle olmak için de her fırsatı değerlendirir. Sovyet bürokrasisindeki küçük burjuva da, burjuva olmanın özlemini çekmiştir. Burjuva olmak için mücadele etmiştir. Bu mücadele kapitalist sınıfı oluşturmaktan, kapitalizmi yeniden inşa etmekten başka bir anlam taşımıyordu.

Sovyet bürokratı, burjuva bürokratın bütün karakterleri ve eylem anlayışıyla hareket etmiştir. Daha yüksek mevkilere gelmek için çalışmış; sonuçta bu mevkileri sosyalist inşayı yıkmak ve kapitalizmi restore etmek için kullanmıştır.

3. SBKP'nin XX. Parti Kongresi, Burjuva Bürokratların Zaferi

Bürokratizme karşı mücadeleyi buradan sonraki bölümde ele alacağız. Bunun için, bu alandaki mücadeleye değinmeden Sovyet bürokratlarının zaferini ele alalım.

SBKP(B)'nin XX. Kongresi, Stalin'in bahsettiği o en tehlikeli bürokratların, "komünist bürokrat"ların bir zaferidir. Kapitalizmi restore etme darbelerinin meşrulaştırıldığı arenadır.

Stalin'in ölümünden son a Kruşçev, MK'nın 1. sekreteri olmayı başardı. Tabii ki, kendi adamlarını da beraberinde getirdi. Dürüst devrimciler, komünistler önemli görevlerden adım adım uzaklaştırıldılar, ülkenin uzak köşelerine daha tali görevleri "ifa etmek" için gönderildiler. Bu, bir nevi sürgündü.

SBKP MK'nın 18, 19 ve 20. parti kongrelerindeki dokümana baktığımızda bazı eğilimleri görüyoruz. 1938'de yapılan 18. Parti Kongresi'nde MK üyesi sayısı 71'di. Bu sayı 19. Kongre’de (1952) 125'e çıkmıştır. 18. Kongrede MK üyeliğine seçilen 31 kişi 1952'de yeniden MK üyeliğine seçildi. Böylelikle 18. Parti Kongresi'nde MK üyeliğine seçilenlerin %43'ü yeniden seçilmiş oluyordu.
(Ölenleri dikkate almıyoruz).

20. Kongre’de (1956) MK üyesi sayısı 133'e çıkartıldı. 1952'de MK üyesi seçilenlerin 52'si 1956'da yeniden seçilmediler. Yan i 1952'deki MK üyelerinin %41'i 1956'da elendi.

22. Kongre’de (1961) MK üyesi 175'e çıkartıldı. 1952 MK'nın 92 üyesi, 1961 MK'sında yoktu. Yani 1952 MK üyesinin %74'ü 1961'de elendi. Ama 1956'nın toplam 133 MK üyesinden 60'ı 1961'de yeniden MK üyeliğine seçildi. Yan i %45'i. Görüyoruz ki 1952'den 1961'e kadar eleme adım adım olmuştur. 1938'in MK'sından 1956'nın MK'sına 18 kişi, 1961'in MK'sınada sadece 8 kişi yeniden seçilmiştir. 1952'nin MK'sınd an 1961'in MK'sına gelenlerin sayısı da 29'du.

Dahası var. 22. Parti Kongresi'nde (1961) F.R. Koslow, "SBKP-Tüzüğü'nde değiştirmeler üzerine" raporunda şöyle der;
"Birlik Cumhuriyetleri, komünist partileri merkez komitelerinin, partinin bölge komitelerinin, reyon komitelerinin bileşimi son seçimlerde %45, şehir komitelerinin ve reyon komitelerinin bileşimi de %40 yenilendi" (Bkz; SBKP XXII. Parti Kongresi. “Presse der Sovyetunion" No:140, s.3148)

Koslow, devamla şöyle diyordu;
"Kadroların seçiminde, görevlendirilmelerinde ve eğitiminde büyük çalışma yapılmıştır ve bu, olumlu sonuçlar vermiştir. Parti kadrolarının ezici çoğunluğu yeterli bilgilere ve örgütsel tecrübelere sahiptirler. Birlik cumhuriyetleri komünist partileri merkez komitelerinin, bölge komitelerinin sekreterlerinin onda dokuzundan çoğu ve partinin reyon ve şehir komiteleri sekreterlerinin yaklaşık dörtte üçü yüksek okul eğitimine sahiptir. Geçen son beş sene içinde yüksek okul eğitimi görmüş reyon ve şehir komiteleri sekreterlerinin sayısı üç mislinden fazla artmıştır. Yönetici parti örgütlerinde, mühendislerin, ekonomistlerin, ziraatçıların… ve diğer uzmanların sayısı her yıl artıyor" (Agy. s.3151).

Evet, böylelikle partide devlette ve başka kurumlarda yönetici konumundaki işçiler, köylüler, komünistler adım adım dışlanmışlar, bunların yerini, yukarıda da ifade edildiği gibi aydınlar almaya başlamıştır. Aydınlar, bürokrasiyi (partiyi, devleti ve başka kurumları) ele geçiren küçük burjuva bürokratlardır.

Her halükarda Kruşçev ve şürekası, siyasi iktidarı gasp ettikten sonra güçlü bir direnişe yol açmamak için, partide, devlet kurumlarında, bütün toplumsal örgütlenmelerde dikkatli bir temizlik hareketine girişmişlerdir. 1961'deki 22. Parti Kongresi'ne gelindiğinde bu temizlik hareketi kapanmış, 1956'da başlatılan kapitalist restorasyonun üst yapı kurumlarındaki gerçekleşmesi sağlanmıştı.

1956'dan sonra partide, devlette ve ekonomik kurumlarda önderlik burjuva unsurların eline geçmiş, proleter dünya görüşü, ilişkileri, idare yöntemleri, geri plana itilmiştir. Hala proleter olanlar, hala komünist olanlar mahkum edilmişler, direnenler de takibata maruz kalmışlardır.

Kruşçev ve şürekası, şüphesiz ki, doğrudan doğruya klasik kapitalizmi kuramazlardı, onların kurdukları, yeni tipten bir kapitalizmdi. Bu kapitalizm, klasik burjuvazinin tanıdığı özel mülkiyete, çıplak burjuva özel mülkiyete dayanmıyordu. O, iktidarı ele geçiren bürokrasinin ortak sömürüsüne dayanıyordu. Yani bürokratların kapitalizmiydi. Bürokrat kapitalizmi. Bu kapitalizmin sınıfsal temelini de, yeni tip burjuvazi/bürokratlar oluşturuyorlardı.

Önderliğini Kruşçev ve şürekası nezdinde somutlaştırdığımız bu yeni sınıfın anlayışını, dikkat edildiyse, modern revizyon izm olarak tanımlamadık. Bun un nedeni vardır. Bu unsurlar, ne daha önceleri, 1956'daki kongreye kadar, ne Marksizm-leninizmi revizyona uğratma ve dolayısıyla partinin genel çizgisinde sapma eğilimine girmişler miydi? Kesin bir şey söylenemez. Ama, hangi nedenden olursa olsun, bu unsurlar 19. Parti Kongresi'ne kadar doğru olanı savunuyor gözükmüşlerdir. Birisinin hain olması, oportünist olması veya revizyonist olması için, o hainliğini, oportünizmini veya revizyonizmini sözlü ifadesinde (teorisinde) ve eyleminde (pratiğinde) sergilemesi gerekir. Örneğin, Troçki devrimci mücadeleye hain olarak başladı denmez. Böyle denebilmesi için Troçki'nin daha baştan karşıdevrim tarafından devrimci saflara gönderilmiş bir ajan olduğunun kanıtlanması gerekir. Aynı şey, Buharin, Kamenev, Zinovyev için de geçerlidir. Bu şahıslar, devrim öncesi ve devrim yıllarında büyük yalpalamalar, kararsızlıklar geçirmişler, mücadelelerinin belli aşamalarından kimi daha erken, kimi daha geç, teori ve pratiklerinde Marksizm-leninizme ve onun somut uygulamasına ihanet etmeye başlamışlardır. Aynı durum Kruşçev ve şürekası için de geçerlidir. Biz şunu biliyoruz; bu şahıslar fırsat bulana kadar kendilerini saklamışlardır. Bu bir gerçektir.

Şunu da biliyoruz. SB'de kapitalist restorasyonun toplumsal dinamikleri iki türde bürokratların saflarından gelmedir. Bunun için, bu unsurların iktidarı gasp eden e kadarki süreçlerini, özellikle partili bürokratlarının gelişme süreci olarak görmek gerekiyor. Ama, ne zamanki bu unsurlar, siyasi iktidarı gasp ettiler ve Marksizm-leninizmi, partinin genel çizgisini revizyona tabi tuttular, işte onlar bu andaki teori ve pratikleriyle modern revizyonizmin savunucuları, kendileri de birer modern revizyonist oldular. SB'de modern revizyonistler, cepte parti üyeliği defteri olan bürokratlardan, Stalin'in deyimi ile "komünist bürokrat"lardan kaynaklanmışlardır ve bu unsurların önderliğinde sosyalizm, bürokrat kapitalizmine, küçük burjuva bürokratlar da modern revizyonistlere dönüşmüşlerdir. Bu, niceliğin birikerek, belli bir aşamadan sonra nitelik dönüşümüne uğramasıdır. Bu küçük burjuva dünya görüşünün yaşam tarzının vb. bürokratizm formunda gelişerek (nicel gelişme) 1956 darbesiyle modern revizyonizme (nitelik sıçraması) kızıl maskeli burjuva karşıdevrime dönüşmesidir.

3. SB'de Kapitalizmin Restore Sürecinin Belirleyici Aşamaları (1956-1961)

Sovyetler Birliği’nde geri dönüş, bir başka ifadeyle üst yapı ve alt yapıda kapitalist/burjuva restorasyon 1950'den önce mi başlamıştı, yoksa 1956 darbesinden sonra mı başlamıştı?’ sorusu, revizyonist/kapitalist blokun yıkılışından sonra da güncelliğini korudu. Olguların ortaya çıkardığı gerçek, restorasyonun 1956 darbesinden sonra başladığıdır. Kısa da olsa, bu süreçten bahsedelim (aşağıda oldukça kısa olarak belirteceğimiz noktalar, söz konusu restorasyon sürecinin çıkış noktaları olarak kavranmalıdır.)

Kruşçev kliği işe Marksizm-leninizmi revizyona uğratmakla, Stalin'i mahkum etmekle başladı.
20. Parti Kongresi şubat 1956'da yapıldı. Kongrede ne Kruşçev ne başka birisi ve ne de bütün olarak MK, Stalin hakkında olumsuz bir şey söylemişlerdir. Kruşçev ve şürekası, Sovyet proletaryasından, Sovyet köylüsünden, bir bütün olarak Sovyet insanından düpedüz korkuyorlardı. Bu korkudan dolayıdır ki Kruşçev ancak gizli bir toplantıda, bir avuç seçilmiş unsur önünde Stalin'i eleştiri adına mahkum etmeye çalışmıştır. Kruşçev önderliğinde siyasi iktidarı gasp eden hainlerin eleştiri adı altında Stalin'e yönelttikleri her anlayış, Stalin'in adı altında Marksizm-leninizmi çarpıtmaya revizyona uğratmaya yönelikti. Onların bu konuda neler söyledikleri, genel hatlarıyla biliniyor. Bundan ziyade, revizyonistlerin SBKP-MK adına 30 Haziran 1956'da "kişiye tapıcılık ve sonuçlarının aşılması üzerine" aldığı karar oldukça ilginç, orada şöyle deniyor.

"Bu insanlar (sözüm ona doğruyu savunanlar, parti önderleri çn.) niçin açıktan açığa Stalin'e karşı gelmediler ve onu önderlikten uzaklaştırmadılar? O zamanki şartlarda bu mümkün değildi. Şüphesiz ki gerçekler, Stalin'in özellikle yaşamının son döneminde işlenen birçok kanunsuzlukta suçunun olduğunu gösteriyor. Ama aynı zamanda unutulmamalıdır ki; Sovyet insanları Stalin'i devamlı, düşmanın vuruşlarına karş ı SSCB'yi korumak için, sosyalizm davası için mücadele eden bir insan olarak tanıyorlar… Bu koşullarda Stalin'e karşı olan her çıkış, halk tarafından kavranamazdı ve burada söz konusu olan, asla kişisel cesaretin eksikliği değildir. Açık ki, bu atmosfer altında Stalin'e karşı çıkmış hiç kimse halktan destek alamazdı" (MK Plenumlarının, Konferansların ve Parti Kongrelerinin Kararlarında ve Bildirgelerinde SBKP, Cilt XII s.274/275)

Biz korkak değildik diyen Kruşçev ve şürekası, bahsedilen o dönemde (1937-381952 arası kast ediliyor) Stalin'e övgüler yağdırmakla meşguldüler. Diğer taraftan, o dönemde bürokrasi içinde bürokratik mekanizma vasıtasıyla örgütlenen küçük burjuvazi, "komünist bürokrat"lar, henüz güçlü değillerdi, henüz darbe yapacak konuma gelmekten çok uzaktılar.

Bu sözler aynı zamanda, revizyonistlerin iktidara gelmelerine rağmen, Stalin ölmüş olmasına rağmen, O'ndan hala ne denli korktuklarını da göstermektedir. Bu korku onları, Stalin'i mahkum etmede dikkatli hareket etmeye götürmüştür.

Stalin ve sosyalist inşa! özdeşleşmiş bu iki olgu SB'de adım adım mahkum edilmiş, revizyona uğratılmıştır. Bir taraftan Stalin'i mahkum edip, diğer taraftan teori ve pratikte gerçek sosyalizmden bahsedilemezdi. Bir taraftan Stalin'i mahkum edip, diğer taraftan gerçek proleter enternasyonalizminden bahsedilemezdi. Bunun tersi olarak; SB'de kapitalizmin yeniden inşası,
Stalin mahkum edilmeden gerçekleştirilemezdi.

Revizyonistlerin bolca propagandasını yaptıkları "reel sosyalizm"e gelince;
Revizyonistlerin bahsetmiş oldukları "reel sosyalizm" lafta sosyalizmden, pratikte de kapitalizmden başka bir şey değildir.

Aralık 1956; bu tarihte düzenlenen "bilimsel oturum"da sosyalizmde değer kanunu anlayışı yerine, kapitalizmde değer kanunu anlayışının getirilmesi için karar alınmıştır.

Bilindiği gibi, o zamana kadar SB'de devletin esas gelir kaynağını "muamele vergisi" (satış üzerinden vergi) oluşturuyordu. Muamele vergisi, bir ürünün fabrika çıkış fiyatıyla gerçek vergi fiyatı arasındaki farka tekabül ediyordu. SB'de genel olarak üretim araçları ürünleri için muamele vergisi alınmıyordu. Çünkü bu makinaların pahalanmasını beraberinde getiriyordu. Makinaların pahalanması da diğer sanayi sektörlerinde pahalılığa neden oluyordu.

Söz konusu "bilimsel oturum"da bu anlayış bir kenara itildi ve yerine, üretim araçları fiyatlarının yapay yükselişi getirildi. Üretim araçları fiyatlarının bu şekilde yapay yükseltilmesi sonucu "kar" elde edilmiştir. Artık esas olan, “muamele vergisi" değil, "kar"dı. Örneğin devlet işletmelerinde elde edilen muamele vergisi tutarı 1940'da 10.6 milyar rubleden 1950'de 23,6, 1960'da 31,3 ve 1970'te de 49.4 milyar rubleye çıkmıştı. Ama aynı yıllarda "kar” ise 3,3 milyar rubleden 5,2'ye, 25,2'ye ve 87 milyara çıkmıştı. 1940'dan 1950'ye "kar"ın büyüme oranı ancak %57,5 iken, bu 1950'dan 1960'a %384,6 oranına varmıştı. Aynı dönemde "muamele vergisi"nin büyüme oranı da %122,6'dan %32,6'ya düşmüştü. 1950-60 arasında "kar"ın %384,6 oranında büyümesine karşın "muamele vergisi"nin %32,6 oranında büyümesi!

Elde edilen kar nasıl paylaşılıyordu? Bunun %40'ı işletmelerde kalıyordu. Yani işletme yönetiminin eline geçiyordu. Geriye kalan %60'lık kısım da, merkezi ve bölgesel bürokratik yapıya ayrılıyordu.

Mayıs 1957; bu tarihte yüksek Sovyet, merkezi sanayi bakanlıklarının birçoğunu dağıtma kararı alır. Böylelikle, bu bakanlıkların o zaman kadar üstlenmiş oldukları sorumluluklar, yerel ekonomik konseylere devredilir.

Bu karar neden alınmıştır? Diyelim ki bu bakanlıklar büyük/kapsamlı ve ağır/hantal çalışan bir bürokrasiyi ifade ediyorlar ve bundan dolayı da pratikte istenilen netice alınamıyor. Bu durumda yapılması gereken o devlet bürokrasisini yeniden örgütlemek ve çalışır hale getirmektir. Ama bu yapılmamış, tersine bölgesel bürokrasinin gelişmesini, güçlenmesini ve söz sahibi olmasını sağlamak için adımlar atılmıştır. Böylelikle ekonomik planlamada merkezi planlama önemini yitirmiş, onun yerini bölgesel planlama almıştır. Bu, Sovyet işletmelerinde işletme egoizmini, giderek de işletmeler arasında çıkar rekabetini geliştirmiştir.

25-26 Şubat 1958; Bu tarihte toplanan SBKP-MK Plenumunda Makina-Traktör-İstasyonlarının dağıtılması kararı alındı:
"Bugünkü koşullarda… SBKP-MK Plenumu… Makina-Traktör-İstasyonlarının yeniden örgütlenmesi anlayışındadır. Şimdi bu makinaların doğrudan kolektif ekonomilere satışına geçmek yerindedir" (MK Plenumlarının, Konferansların, Parti Kongrelerinin… Cilt XIII s.92/93)

Bu adım, Sovyet tarımında kapitalizme dönüş için atılmış köklü bir adımdı. Bu tarihe kadar kolhozlar söz konusu bu istasyonlardan makina kiralayabiliyorlardı/ödünç alıyorlardı. Artık durum değişmişti ve bu makinalar, tarımdaki üretim araçları metaya dönüştürülmüşlerdi. Nitekim kısa bir zaman içinde kolhozlar, bu makinaları satın aldılar ve 1 Ocak 1959'a gelindiğinde 8000 MTİ'den geriye sadece 385'i kalmıştı. Tarım, kaos/gerileme sürecine girmişti. Bunu açıklamak için biraz gerilere gidelim. SB'de tarımın kolektifleştirilme temelinde yeniden örgütlenmesi 1933'te başlar. 1933'ten 1940'a kadar (savaşın başladığı yıl) Sovyet tarımı muazzam bir gelişme gösterir. Savaştan dolayı, tarımda üretim doğal olarak gerilemiş, ama 1950'de önemli tarım araçlarının üretimi 1940'dakini 4,5 misli aşmıştır. 1958/59'da ise önemli tarım araçları sayısı, o zamanki seviyesinin yarısı kadar azalmıştır. Kolhozlar, tarım makinalarını satın almak için büyük miktarlarda para ödemek zorunda kalmışlardır. Bu da, tarım üretiminin gerilemesine neden olmuştur, yeni projeler in finansmanı imkansızlaşmış, tarımda çalışanların ücretlerinde düşmeler olmuştur.

Teşvik kar ve emeğin verimliliği:
Sovyet revizyonistleri ve tabii diğer ülkelerdeki revizyonistler de şu anlayıştaydılar. Özel sermayenin olmadığı yerde kapitalizm yoktur! Yani kapitalizm olgusuyla özel sermayenin eş anlamlı olarak yorumlanması. Bu anlayışın daha 1877'de çürütüldüğünü biliyoruz.

Engels şöyle diyor;
"O (devlet-çn) ne kadar çok üretici gücü kendi mülkiyetine geçirirse, o kadar çok ekonomik kolektif/devlet kapitalist olur. O kadar çok vatandaşı sömürür." (Marks-Engels, Toplu Eserleri, C.20, s. 260).

Şüphesiz ki, SB'de, 1956 darbesinden sonra özel sermaye, klasik kapitalizm olgusu doğmamıştır. Bu, sonraki dönemlerde de görülmemiştir. Bu konuda modern revizyonistler gerçekten haklıydılar! Ama 1956 darbesinden sonra kapitalizmin restore süreci, SB'de devletin ekonomik olarak umumi kapitalist dönüşme sürecidir. 1956 darbesinden sonra Sovyet bürokrasisinin, tek tek bürokratların, çaplarına/konumlarına göre yararlandıkları kolektif/devlet kapitalizmin idaresi olmuştur.

Kolektif/devlet kapitalist olmak için değişmesi gereken neydi? Bunun için, üretim amacının kökten değişmesi gerekiyordu. Üretimdeki amaç, sosyalizmde ve sömürüye dayanan toplumlarda tamamen farklıdır. Bütün toplumun çıkarı, sosyalizmde üretimin amacıdır. Yani sosyalizmde işçinin emeği, üretimi, artık ürünü bütün toplumun yararınadır. Kapitalizmde ise, bu artı değere kapitalist el kor. Revizyonizmde ise, bu artı değer bürokrasinin, “kolektif” kapitalistin çıkarları için kullanılmıştır. Bunun gerçekleştirilmesi için yapılması gereken, kar kaynaklarının, Sovyet somutunda da karlarının ve bütçenin "emin ellerde" olması gerekir. Yani bürokrasinin siyasi iktidara hakim olması gerekir. SB'de bu adım adım gerçekleştirilmiştir.

Şimdi iki dünya görüşünü karşılaştıralım:

F. Engels;
"Komün, devletin ve devlet organlarının toplum un hizmetçisinden toplumun efendilerine doğru şimdiye kadar ki bütün devletlerdeki kaçınılmaz bu dönüşüme karşı yanılmaz iki araç kullandı. Birincisi, o katılanların genel oy hakkı temelinde seçimle ve aynı katılanların (seçilenlerin) yeniden görevden alınmaları vasıtasıyla bütün yerleri (idare eden, hukuki karar veren, öğreten) ele geçirdi ve ikincisi, o, yüksek veya aşağı bütün hizmetler için diğer işçilerin aldığı ücreti verdi." (Marks, Engels Toplu Eserler C.22, s.198)

N. Kruşçev;
"Yönetici bir parti görevlisinin faaliyeti her şeyden önce, ekonominin gelişmesindeki neticelere göre belirlenmelidir. Plan gerçekleşmişse veya hedef aşılarak gerçekleşmişse, daha fazla ücret alınmalıdır, plan gerçekleşmemişse ücret, düşük olmalıdır." (XX. Parti Kongresi.)

Birbirinden temelden farklı iki anlayış. Engels, idari görevde olanlar için bir ayrıcalığın olamayacağından bahsederken, Kruşçev bu ayrıcalığı koyuyor. Bunun ötesinde, hangi şartlarda olursa olsun, planın gerçekleşmesi durumunda belirlenen limitte alınacağını, planın hedefi aşarak gerçekleşmesi durumunda daha fazla ücret alınacağını, ama planın hedefin altında gerçekleşmesi durumunda ise, ücretin düşeceğini sistemleştiriyor. Bunun anlamı şudur. Planı aşmak ve böylece daha fazla ücret almak için, sosyalist işletme adı altında işçiye baskı yapacaksın. Baskı yapacaksın ki, ölesiye çalışsın, daha çok çalışsın. Kendisine de birtakım kırıntıların düşeceğini anlatarak, onu teşvik de edeceksin!

Bir örnek daha verelim:

Lenin;
"Sıradan bir işçinin fedakarca, zor işi aşarak emeğin verimliliğinin artırılması için çalışanların veya 'yakınlarının' kişisel çıkarına değil, bilakis 'uzakta duranların' yani bütünlüğün içinde tüm toplumun bir dizi ve milyonlarca insanın çıkarına yarayan her put tahılın, kömürün, demirin ve diğer ürünlerin korunması için kafa yormaya başladığı yerde komünizm başlar".

SBKP; 1956
"Emeğin ve ücretin örgütlenmesindeki mevcut eksiklikleri mümkün mertebe hızlı bir şekilde ortadan kaldırmak ve emekçilerin, ilerinin sonuçlarına şahsi maddi ilgilerini artırmak için… tedbirler alınmalıdır. Yeni tekniğin (üretime) sokulması emeğin verimliliğinin artırılması için… güçlü bir şekilde prim sisteminden yararlanılmalıdır”. (25 Şubat 1956'da kabul edilen SBKP Parti Kongresi talimatlarından).

Lenin, fedakarca çalışmaktan, kişisel çıkar için değil, toplumun çıkarı için çalışmaktan bahsediyor. Ama revizyonistler, ürünü meta yapıyorlar. İşçinin yaptığı işe ilgi duyması için, onda kişisel materyal çıkar anlayışını teşvik ediyorlar. Onlara göre, işçinin verimli çalışabilmesi için, üründe kişisel çıkarı olmalıdır, bu çıkar teşvik edilmelidir. Bu teşvik yollarından birisi de prim sistemidir.

Sovyet revizyonistlerinin bu anlayışlarından çıkartılması gereken sonuçlar nedir?

-Ürünün kalitesi, üretildiği şartlar önemli değildir.
-Ürün, kullanım değerinden dolayı üretilmiyor.
- Materyal teşvik esas alınıyor.
-Ve nihayet ürün, metalaştırılıyor. Kar elde etmek için üretiliyor, o böylelikle mübadele değeri kazanıyor.

Bu, kapitalizmin restorasyonundan başka bir şey değildir.
Yeri gelmişken iki dünya görüşü arasındaki farkı, kapitalizmde emeğin verimliliği ve sosyalizmde emeğin verimliliği temelinde gösterelim;

Kapitalizmde emeğin verimliliği;
Azami karın elde edilmesi için emeğin verimliliğinin artırılması gerekir. Bunun için kapitalistler, bir taraftan gelişen tekniği üretim sürecine sokarlarken, diğer taraftan da işgücünün yoğun sömürüsünü sağlamaya çalışırlar. Kapitalizmde emeğin verimliliğinin arttırılması, en çok kar, son kertede işçinin daha fazla sömürülmesi, daha çok baskı altına alınması ile sağlanır.

Sosyalizmde emeğin verimliliği;
Sosyalizmde emeğin verimliliğinin artırılmasında çıkış noktasını kar değil, bütün toplumun çıkarları oluşturur. Yani bütün toplumun maddi ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi ve yükseltilmesi esastır. Teknik gelişme üretime bu amaçla sokulur ve işçinin daha verimli çalışmasında sosyalist bilinç itici güç olur.

Sovyet revizyonistleri, sosyalizmde emeğin verimliliğini artıran olguları/koşulları kaldırmışlar, yerine kapitalizmde emeğin verimliliğini artıran koşulları getirmişlerdir. Bunun nasıl başladığını yukarıda, önemli gördüğümüz geriye dönüş adımlarıyla gösterdik.

SB'de Ekim Devrimi'yle birlikte üretim ilişkileri ile üretici güçlerin karakteri arasındaki mutlak uyumluluk yasası, sosyalist üretim ilişkileri temelinde gerçekleştirilerek hakim kılınmıştı. Bunun gerçekleşmesi için yaratılması gereken koşullar neydi? Üretim araçlarına olan özel mülkiyetin
sömürünün kaldırılması, proletarya diktatörlüğünün kurulması vs.

1956 darbesiyle birlikte revizyonistler bu uyumluluk yasasının devamını sağlayan koşulları revizyona uğratmışlar/çarpıtmışlar ve giderek ortadan kaldırmışlardır ve yeni üretim ilişkileri, yeni üretici güçleri, yeni karakterde üretici güçleri kaçınılmaz kılmıştır. Bu, bürokratik kapitalizme tekabül eden üretim ilişkileri ile üretici güçlerin karakteri arasındaki uyumluluğun sağlanmasından başka bir şey değildi.

Bu dönüşümü sağlayan güç, parti ve devlet kurumlarını ele geçiren, bürokrasiydi. Bu bürokrasi (bürokratlar) 1956'dan sonra esas hakim sınıf olmaya başlamıştır. Bu merkezi bürokrasi, cumhuriyetlerdeki, bölgelerdeki, işletmelerdeki, bürokratlar tarafından destekleniyordu. Böylelikle bürokrasinin etkinliği, salt merkezle sınırlı kalmıyordu. Kruşçev revizyonistlerinin siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra ilk adımlarından birisi olarak yerel bürokrasiye yetkiler vermeleri boşuna değildi.

1956'dan sonraki SB tarihi, lafta sosyalizmin, pratikte ise kapitalizmin yeniden inşası ve sosyalizm tabelası altında kapitalist/emperyalist (sosyal emperyalist) olmanın tarihidir.

Revizyonistlerin "sosyalizmi" sosyalizmin bir karikatürüdür, o, kitlelerin yoksulluğu, baskı altına alınmaları ve bir avuç bürokratın yaşam şartlarının yüksek olması üzerine kurulmuştu. 1934'te Stalin, bu karikatür üzerine şöyle diyordu;
"Sosyalizmin, yoksulluk ve mahrumiyetler temelinde şahsi ihtiyaçların kısıtlanması temelinde ve insanların yaşam şartlarının fakirlerin (ki bunlarda fakir kalmak istemiyorlar ve refah içinde yaşamayı amaçlıyorlar) yaşam şartlarına indirgenmesi (temelinde) inşa edilebileceğine inanmak aptallıktır. Sözüm yabana böyle bir sosyalizme kim ihtiyaç duyuyor? Bu, sosyalizm olamaz, bilakis sosyalizm üzerine bir karikatürdür." (Stalin, XVII Parti Kongresi, C.13, s.319, İnter Yayınları, s. 312)

Böyle bir "sosyalizm"e revizyonistler ihtiyaç duymuşlardı. Sosyalizm üzerine olan bu karikatür, gerçekte, bürokratik kapitalizmden başka bir şey değildi.

Bürokratik kapitalizm, bir geçiş süreciydi. O yerini, klasik kapitalizme bırakmak zorundaydı. Öyle de oldu. Gorbaçov iktidara geldiğinde yapılması gerekeni yaptı. İflas eden bürokratik kapitalizmin (sosyal emperyalizmin) bir an önce klasik kapitalizme dönüşme sürecini hızlandıran adımlar attı. Ama SB'de sistem o denli çürümüş ve kokuşmuştu ki, Gorbaçov dahi klasik kapitalizme geçişte önemli bir engel olmuştu. Kokuşmuş olan revizyonist kapitalist sisteme son tekmeyi B. Yeltsin vurdu. 1956'dan 1990'a kadar olan nicel birikim kapitalizmin kendine yabancı idari formlar altında gelişmesiyle, bürokratik kapitalizm/revizyonist sistem dönüşüme uğradı ve klasik formunu aldı.

Aynı süreci halk demokrasisi ülkelerinde de görüyoruz. Sosyalizmin inşası doğrultusunda ilk başarılı adımların atıldığı bu ülkelerde de Kruşçev revizyonizmiyle birlikte geriye dönüş başladı. Bu ülkelerdeki dönüşümün tarihi de Sovyet revizyonizmi üzerine bir karikatürden başka bir şey değildi.

4. Bürokratizme Karşı Mücadele

1956'ya kadar olan Sovyet tarihi veya da Lenin ve Stalin döneminde Sovyet tarihi, aynı zamanda bürokrasiye karşı mücadelelerle dolu olan bir tarihtir. Bürokrasinin ne denli büyük bir tehlike kaynağı olduğunu Lenin ve Stalin'in uyarılarında görüyoruz. Daha 1921'de bürokrasi, 4 senelik tarihi olan proletarya diktatörlüğü için büyük bir tehlike kaynağı olmuştu. Bu konunun daha önce de MK'da ele alındığını söyleyen Lenin, X. Parti Kongresi’nde (8-16 Mart 1921) şöyle diyordu;

"Şüphesiz ki bürokrasi çıbanı mevcuttur. Teşhis konmuştur ve buna karşı gerçek bir mücadele yürütülmelidir. Tabii ki, şahidi olduğumuz tartışmada bu sorun, bazı platformlarda, en azından hafife alındı… ve ona, küçük burjuva bakış açısından bakıldı. Şüphesiz ki, son dönemde partisiz işçiler arasında memnuniyetsizlik ve heyecan görüldü. Moskova'da partisizlerin toplantıları yapıldığında onların, demokrasiyi, özgürlüğü, Sovyet iktidarını devirmeye götüren slogan yaptıkları açıktı. ‘işç i muhalefetinin çoğu, en azından bazı temsilcileri bu kötülüğe karşı, bu küçük burjuva karşıdevrimci anlayışa karşı mücadele ettiler ve ‘buna karşı birleşeceğiz’ dediler ve gerçekten de onlar, azami birliktelik göstermeyi kavradılar… Bu parti kongresinde… bürokratizme karşı mücadelenin mutlak zorunlu bir mücadele olduğunu ve onun, küçük burjuva unsura karşı mücadele görevi gibi karmaşık olduğunu kavramak zorundayız. Devlet düzenimizde bürokratizm, öyle bir yara noktası oldu ki, parti programımız da ondan bahsediyor. Çünkü o, bu küçük burjuva unsurla ve onun dağınıklığıyla bağlam içindedir." (Lenin, C.32, s.190)

Burada iki noktayı göz önünde tutalım. Bürokratizmin tehlike kaynağı oluşu ve bürokratizm ile küçük burjuva unsurun ilişkisi.

9 Temmuz 1925'te Stalin, Sverdlov Üniversitesi'nde öğrenciler önünde onların sorularına cevap teşkil eden kapsamlı bir konuşma yapar. Bu konuşmada bürokratizm tehlikesine değinen Stalin, şöyle der.
"Beşinci zorluk. Bu zorluk, parti örgütlerinin ve sendikaların işçi sınıfının geniş kitlelerinden kısmen kopma ve bu kitlelerin ihtiyaçlarına ve sıkıntılarına karşı kulaklarını tıkama tehlikesinden doğmaktadır. Bu tehlike hücreler ve işletme komiteleri de dahil bir dizi parti ve sendika organlarında bürokratik unsurların tehlikeli bir şekilde artması yüzünden doğuyor ve büyüyor…
Bu tehlikenin emareleri nedir?
Birincisi, işçi sınıfının geniş kitlelerinin ihtiyaçları ve sıkıntıları karşısında parti ve sendika örgütlerimizin azalan dikkati ve hassasiyet kaybı. İkincisi, işçiler arasında şahsiyet hissinin, hakim sınıf olma hissinin güçlendiğini ve onların, parti ve sendika örgütlerinin bürokratik-idari tavrı ne anlayacakları, ne de kabul edecekleri karşısında anlayış eksikliği, üçüncüsü işçilere, enine boyuna düşünülmemiş talimatlarla gidilemeyeceği şimdi ağırlık noktasının bu 'tedbirlerde' olmadığı, bilakis, parti için bütün işçi sınıfının güvenini kazanmada olduğu (konusundaki) anlayış eksikliği."
(Stalin, C.7, s.181)

Lenin Ocak 1924'te öldü. Ekim Devrimi'nden ölümüne kadar olan dönemde, o, birçok yazısında bürokratizm tehlikesinden, ona karşı mücadeleden bahsetti. Birçok uyarılarda bulundu. Proletarya diktatörlüğü koşullarında, işçi sınıfının siyasal yaşama katılımı ve sert işçi denetimini öngörmesi, “ilkel demokratizm” ile nitelendirildi. Bürokratizm tehlikesi o kadar büyük boyutlara varmıştı ki, parti 1921'de kendini "bürokratlaşmış, dürüst olmayan, tutarlı olmayan, sahtekar unsurlar"dan temizlemekle karşı karşıya kaldı ve 170 bin unsur, yani parti üyelerinin dörtte biri partiden atıldı.

Stalin döneminde ise bürokratizme karşı mücadele şiddetlenerek devam etti. Baş tarafta belirttiğimiz gibi, iki türden bürokrasiye karşı mücadele veriliyordu. Birinci türden bürokrasi, çarlık döneminden gelme unsurlardan (aydınlardan, uzmanlardan, idarecilerden vs.) oluşuyordu.. Bu unsurlar, çarlık döneminde küçük burjuvazinin önder tabakasını oluşturuyorlardı ve kapitalist sın ıfla bütünleşmişlerdi. Ekim Devrimi'nden sonra ise, bu tabaka, şu veya bu şekilde yeni düzenle uyum içinde olduğunu gösteriyordu. Ama o, bütün küçük burjuva alışkanlığını, tavrını ve dünyaya bakışını da Sovyet bürokrasisine, kurumlarına taşıyordu.

Bu küçük burjuva unsurlara, Sovyet kurumlarındaki bu köstebeklere, Menşeviklerin, sosyal devrimcilerin ve başka siyasi şekillenmelerin aktif kesimlerini de katmak gerekir. Ekim Devrimi'nden sonra bunların birçoğu, hem parti üyesi olmuşlar, hem de bürokraside yer almışlardır. Siyasi ve ideolojik yapıları gereği bunlar da kapitalizmle bağ içindeydiler ve dolayısıyla antisosyalist küçük burjuva anlayışlarını Sovyet kurumlarında, bürokrasisinde yayabiliyorlardı.

SB'de sertleşen sınıf mücadelesi, bu birinci türden bürokratların birçok sabotajını açığa çıkartmış, birçok temizleme hareketini gündeme getirmiştir. Kısaca, Sovyet iktidarı, bu unsurlardan gelebilecek her türlü restorasyon tehlikesini ezmiş, yok etmiştir.

Bürokratların ikinci türünü Stalin'in, tanımladığı "komünist bürokrat" türü oluşturur. Komünist bürokrat, parti üyesidir. Belki de çok eski, çok değerli, büyük sınavlardan geçmiş bir parti üyesidir. Üretimden, kitlelerden kopukluk, parti ve devlet örgütlerinde sahip olduğu iktidar gücü, onda yozlaşmanın tohumlarını oluşturmuştur. Böyle bir bürokrat, Sovyet idarecisi yozlaşma sürecindedir. Bu yozlaşma küçük burjuva bir fenomendir. Yaşam tarzı, dünyaya bakışı, çalışma metodu vs. değişmeye başlar. Bu, birinci türden bürokratların yanı sıra ikinci türden bürokratların gelişmesidir ve SB'de birinci türden bürokrasi yok edilirken, ikinci türden bürokrasi sosyalist yönetim biçimi adı altında gelişme olanağı bulmuştur.

Bu gelişmeyi Stalin şöyle anlatır;
"İlerlememizin en kötü düşmanlarından birisi, bürokratizmdir. O, bütün örgütlerimizde, hem parti örgütlerinde hem de komünist gençlik birliği örgütlerinde hem sendikalarda, hem de ekonomi örgütlerinde yaşıyor. Bürokratlardan bahsedildiğinde genel olarak… eski partisiz memurlar gösterilir…Yoldaşlar, bu tam doğru değildir. Şayet, sadece eski bürokratlar söz konusu olsaydı, bürokratizme karşı mücadele dünyanın en kolay meselesi olurdu. Kötü olan, söz konusu olanın, eski bürokratların olmadığıdır. Söz konusu olan, yeni bürokratlardır. Yoldaşlar, söz konusu olan Sovyet iktidarına sempati duyan bürokratlardır. Söz konusu olan nihayet komünistlerin saflarından gelme bürokratlardır. Komünist bürokrat, bürokratın en tehlikeli tipidir. Niçin? Çünkü o, bürokratizmi parti üyeliği ile maskeliyor." (Stalin, C.11, s.63)

Yukarıda, 1925'e kadar olan dönemdeki ayaklanmalardan, sabotajlardan, ayrıca 1928'de açığa çıkartılan Şahti sabotajından bahsetmiştik. Bütün bunlar, emperyalist güçlerin yerli hakim sınıfların kalıntılarına ve siyasi arenada "devrimci" olarak yer almış grupların aktif unsurlarına dayanılarak yürütülmüştü. Silahlı karşıdevrimci ayaklanmanın ötesinde, diğer bütün karşı devrimci faaliyet, sosyalist inşanın akamete uğratılmasını içeriyordu ve bürokrasi içinde çöreklenmiş eskiden kalma bürokratlar tarafından örgütleniyordu.

Şahti olayından sonra, 1930'da "Sanayi Partisi" olayı açığa çıkartıldı. Bu parti, yıkıcı faaliyet sürdüren bir örgüttü. Eski bürokratlardan oluşan bu örgüt, yabancı sermaye tarafından besleniyor ve Fransız Genel Kurmayı tarafından da yönlendiriliyordu. 1930 yılı sonunda sürdürülen dava ile bu örgüt ve böylelikle, eski dönemden kalma bürokratların, sosyalist inşayı yıkma faaliyetine kalıcı darbe indiriliyordu.

Buna göre, 1930'un sonuna gelindiğinde eski dönemden kalma bürokratların tehlikeli olma durumu ortadan kaldırılıyordu. Ama bu tehlikenin yerini yeni bürokratlar alıyorlardı. Yukarıya Stalin'den aktardığımız anlayış, bu gelişmeyi çok açık bir şekilde gösteriyor. Eski düzenden kalma bürokratların giderek tehlike olmaktan çıkmaları, onların yerini "komünist bürokrat"ların alması. Böylelikle Stalin, sosyalist düzeni yıkmada, kapitalizmi restore etmede dış güçlerin yanı sıra iç tehlikenin Sovyetler Birliği somutunda yeni ve önemli boyutunu açıklıyordu, yeni tipte bürokrat.

Şu soru akla gelebilir. Madem ki bürokrasi tehlike demektir, o halde neden geliştiriliyor, yaygınlaştırılıyor? Her şeyden önce, ülke büyük dolayısıyla da idare mekanizması büyük. Bunun yanı sıra, ülke içindeki siyasi gelişme; parti içi tartışmalar bürokrasinin özellikle de yeni bürokrasinin gelişmesini sağlayan neden oldu. Özellikle hangi platformdan olursa olsun muhalefetin (Troçkistler, Buharinciler, Zinovyevciler vs.) doğru olan parti çizgisine saldırması, parti-devlet ve ekonomi kurumlarını ele geçirmeye ve yıkmaya çalışması bütün bu süreçlerde merkeziyetçiliğin ağır basması, bürokratizmin gelişmesi için uygun zeminin doğuşuna katkıda bulundu. Sonuç itibariyle parti-devlet ve ekonomi kurumlarında bürokrasinin güçlenmesini kolaylaştırmıştı. Böylelikle güçlenen bürokrasi parti devlet, ordu, ekonomi, gençlik vs. örgütlerini ayrık otu gibi sardı.

Stalin XVI. Parti Kongresi’ne sunduğu, siyasi raporda bürokratizm hakkında şöyle
diyordu.
"4. Bürokratizme karşı mücadelenin sorunu: Bürokratizm her şeyden önce toplumsal düzenimizin bağrında mevcut olan muazzam rezervleri kullandırtmayarak, değerlendirilmesini engelleyerek, kitlelerin yaratıcı inisiyatifini felce uğratmaya çalışarak, onu kağıt bolluğuna boğarak ve partinin her yeni başlangıcını yüzeysel ve faydasız müşkülperestliğe dönüştürerek tehlikelidir. İkinci olarak bürokratizm, icranın kontrolüne tahammül etmeyerek ve yönetici organların temel talimatlarını, canlı bir yaşamla ilişkisi olmayan boş bir kağıt parçası yapmaya çalışarak tehlikeli olmaktadır. Tehlikeli olanlar, sadece ve esas en, kurumlarımızda takılıp kalmış olan eski bürokratlar değildir. Bilakis ve özellikle de yeni bürokratlardır, Sovyet bürokratlarıdır. Bunların arasında ‘komünist’ bürokratlar hiç de az rol oynamıyorlar. Burada fetiş gibi inandıkları emirleri ve kararnameleri köylülüğün ve işçi sınıfının milyonlarca kitlesinin bağımsız hareketi ve inisiyatifi yerine koymaya çalışan ‘komünistleri’ düşünüyorum…" (Stalin, C.12, s. 287)

Burada da, esas tehlikenin eski bürokratlardan değil, yeni bürokratlardan, Sovyet bürokratlarından kaynaklandığını görüyoruz.

4.1. Bürokratizme Karşı Mücadelenin Yolları

Stalin, yukarıya aktardığımız anlayışının devamında bürokrasiye karşı mücadele yollarından da bahseder.
"Parti, bürokrasiye karşı mücadeleyi, dört çizgiden yürütüyor. Özeleştirinin yaygınlaştırılması çizgisi, icraatın kontrolünün örgütlenmesi çizgisi, mekanizmanın temizlenmesi çizgisi ve nihayet değerli güçlerin aşağıdan işçi sınıfından mekanizmaya terfi ettirilmesi çizgisi. Görev, bütün güçleri,
bütün bu tedbirlerin yerine getirilmesi için harekete geçirmekten ibarettir." (Agk. s. 287/288)

Şimdi soru şu; Parti, bürokratizme karşı bu dört çizgi üzerinde, bu dört cephede mücadele vermiş midir? 30'lu yılların sonuna kadar bu dört cepheden mücadele tam anlamıyla verilmiştir. 40'lı yıllarla birlikte bu dört cephede verilen mücadelede birtakım, kısmen savaşın dayattığı objektif nedenlerden dolayı da gevşeme olmuştur. (Bu konuya ileride geleceğiz.)

Alalım birinci çizgiyi; özeleştirinin yaygınlaştırılması; Lenin ve Stalin'in yazılarına baktığımızda, Lenin'den ziyade Stalin'in özeleştiri üzerinde durduğunu görürüz. Bu, Lenin'in bu konuyu önemsemediği anlamına gelmez. Gelişen sosyalist inşa, bu süreç içinde iç ve dış düşmanlara karşı her cephede mücadelenin şiddetlenmesi ve yine bu süreçte ortaya çıkan hatalar Lenin döneminde değil, Stalin döneminde gündeme gelmiştir. Stalin, "RKP (B)'nin XIV. Konferansı Çalışmaları Üzerine" olan konuşmasında (9 Mayıs 1925); SBKP(B)'nin XV. Parti Kongresi’ndeki konuşmasında (3 Aralık 1927); MK ve Merkezi Kontrol Komisyonu'nun (bundan sonra MKK/Birleşik Nisan Plenumu'nun çalışmaları üzerine konuşmasında (13 Nisan 1928; "özeleştiri şiarının kabalaştırılmasına karşı" yazısında (26 Temmuz 1928) eleştiri ve özeleştiri üzerinde durmuş, sosyalizmin inşası sürecinde düşmanlara karşı mücadelede işlenen hatalara karşı komünistlerin tavrının ne olması gerektiğini anlatmış ve özeleştirinin, küçük düşmenin değil, gelişmenin, güçlü olmanın, yeni ufukları açmanın itici gücü/motoru olduğunu vurgulayarak, özeleştiriyi yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Bürokratizme karşı bu cephede verilen mücadelede eksikliğinin olduğunu, vurdum duymazlığa müsaade edildiğini, sınıf bilincinin köreltildiğini söyleyemeyiz.

İkinci ve dördüncü çizgi, icraatın kontrolünün örgütlenmesi ve değerli güçlerin aşağıdan işçi sınıfından mekanizmaya terfi ettirilmeleri;

Bu alanda SB'de çok önemli bir adım atılmıştır. Merkezi Kontrol Komisyonu. Bu anlayış Lenin'den kaynaklanmaktadır. (Bkz. Tamamlayıcı cilt, 1917-1923, s. 206-207, 24-29.09.1920) Bu anlayışını Lenin, başka önerilerinde ve yazılarında da geliştirir. (Bkz. "Siyasi Büro Üyeleri İçin Mektup" C. 33, s. 339-341, 5.5.1922) "Çifte Tabilik ve Kanunsallık üzerine" (C. 33, s. 349-353, 20.5.1922) "İşçi-Köylü Müfettişliği Yeniden Nasıl Örgütlemeliyiz" (C.33, s.468-473, 23 Ocak 1923); "Az Olsun, ama en iyisi olsun" (C. 23, s. 474490, 2 Mart 1923). Bu yazılarında Lenin, MK üyelerinin otoritesine sahip olan üyelerden oluşan bir MKK'nın hayata geçirilmesini önerir ve böyle bir kurumlaşma da gerçekleştirilir. Lenin için esas olan, MK ile aynı seviyede olan, sadece parti kongresine karşı sorumlu olan ve bundan dolayı da bağımsız olan MKK'dır. Bu komisyonun esas görevi, partinin bölünmesini engellemek ve parti faaliyetini sürekli tahlil etmekti. Lenin'in önerisi üzerine XII. Part i Kongresi’nde MKK ile işçi-köylü müfettişliği birleştirilmiş ve böylelikle bu müfettişlik de büyük otorite sahibi olmuştur. Böyle bir kurumlaşmanın mücadelesinden bazı örnekler verelim. Troçkist tasfiyecilere karşı mücadele, partinin ideolojik-siyasi seviyesinin yükseltilmesine, proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılmasına katkı. Troçkizmeve oportünizme karşı siyasi ideolojik saldırı, MK ve MKK'nın ortak plenumunda (Ekim 1923) alınan kararla başlar. (Bkz. MK'nın Plenumlarının, Konferanslarının ve Kongrelerinin Bildirgelerinde ve Kararlarında SBKP, Cilt IV s. 245-249) Troçki Kasım 1927'de yine MK ve MKK'nın ortak kararıyla MK'dan atılır. XV. Parti Kongresi’nde bir karar alınır. Bu karara göre MK ve MKK oportünizme ve Troçkizme karşı ideolojik mücadeleyi derinleştirecek ve muhalefetten mümkün olduğunca çok sayıda insanı Bolşevik çizgiye kazanacaktı. Bu mücadele de başarıyla yürütülmüştür.

MKK, bürokratizme karşı da şanlı bir mücadele yürütmüştür. XII. Parti Kongresi, MKK ve işçi köylü müfettişliğine üç görev yüklemiştir. Bunlardan birisi, "Sovyet devleti mekanizmasın
mükemmelleştirilmesi"ni içeriyordu. Bu alanda da başarılı mücadele sürdürülmüş ve XII. Parti Kongresi MKK'nın sunduğu raporu onaylamıştır.

Nisan 1926'da MK ve MKK "tasarruf rejimi" üzerine ortak bir çağrı yayınlamış ve kitleler bu çağrıya uymuşlardır. Bu çağrıdaki amaç, birikimi artırmaktı.

MK ve MKK, Mart 1930'da ortak bir karar alır. Bu karar işçilerin devlet mekanizmasına terfi ettirilmeleri ve işçilerin Sovyet devletini kitlesel kontrol etmelerini içeriyordu.

Üçüncü çizgi, mekanizmanın (kurumların) temizlenmesi;
Bu konuda fazla bir şey söylemeye gerek yok. Parti, devlet, ordu ve ekonomik kurumların saflarında yapılan haklı temizlikler bilinmektedir.

Burada bir noktayı açmak gerekir. Stalin'in bürokratizme karşı saydığı bu mücadele çizgileri, yukarıdan aşağıya, talimatlarla yürütülen bir mücadele miydi, yoksa kitlesel katılımın, kitle inisiyatifinin bir eseri miydi? Bunun cevabını yine Stalin'den alalım;
"Mesele, partinin, kitlelerin dikkatini inşamızdaki eksikliklere, kurumlarımızın ve örgütlerimizin eksikliklerine konsantre ederek geniş bir özeleştiri geliştirmesiyle başlamıştı. Daha XV. Parti Kongresi’nde güçlü bir özeleştirinin zorunluluğu açıklandı. Şahti olayı ve çeşitli sanayi dallarındaki zararlı faaliyet partide devrimci sezgi yeteneğinin kısmen eksildiği gerçeğini açığa çıkardı…bu, özeleştiriye bir iticilik verdi. MK 2 Haziran 1928'deki çağrısında parti ve işçi sınıfının bütün güçlerini, ‘kişinin itibarına’ bakmaksızın ‘yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya’ özeleştiri geliştirmeye çağırarak, özeleştiri kampanyasına nihai şekillenme verdi… İnşa faaliyetimiz mükemmelleşsin, Sovyet iktidarı sağlamlaşsın diye parti, faaliyetimizdeki eksiklikleri acımasızca ortaya koymayı özeleştirinin görevi olarak açıkladı. Partinin çağrısının köylü ve işçi sınıfı kitlelerinde çok canlı bir yankı bulduğu bilinmektedir.

Devamla parti, bürokratizme karşı kapsamlı bir kampanya örgütledi. O, parti, sendika-kooperatif ve Sovyet örgütlerinin yabancı ve bürokratlaşmış unsurlardan temizlenmesi sloganını attı. Bu kampanyanın devamı MK ve MKK'nın 6 Mart 1930 (tarihli) işçilerin devlet mekanizmasına terfi etmeleri ve Sovyet mekanizmasının işçi kitleleri tarafından kontrolü üzerine bilinen kararıdır. Bu kampanyanın işçi kitleleri arasında büyük coşku ve aktiviteye neden olduğu bilinmektedir. Bu kampanyanın sonucu, emekçi kitleler arasında partinin otoritesinin muazzam büyümesidir; işçi sınıfının ona olan güveninin büyümesidir, yüz binlerce yeni işçinin partiye girmesidir, bütün işletmelerde ve bölümlerde işçilerin toplu olarak partiye alınmak için müracaat bildirgesidir. Nihayet, örgütlerimizin bir dizi dar kafalı ve bürokratik unsurlardan kurtulması, sendikaların merkezi konseyinin eski oportünist yönetimden kurtulması bu kampanyanın sonucudur." (Stalin, C.12, s. 274/275)

Stalin'in bu sözlerinde, bürokratizme karşı mücadelenin dört çizgisini de görmekteyiz ve bu çizgilerin hepsi de nihayetinde ve doğrudan doğruya kitle katılımına, kitlelerin inisiyatifine dayanmaktadır.

Kitle inisiyatifi! Acaba bu, sosyalizmi inşa mücadelesinde önemsiz, münferit bir fenomen miydi? Tabii ki değil. Bu, enginleri fethetmek, sosyalizmi gerçekleştirmek ve komünizme geçmek için ayağa kalkmış proletaryanın kitlesel hareketiydi, inisiyatifinin dizgin tanımamasıydı.

Subbotnik (cumartesi günleri ücretsiz ve gönüllü çalışma) hareketi, Lenin'in tanımlamamasıyla, "münferit fenomen" olmaktan çıkan ve "muazzam anlamı olan ilkesel bir fenomen" olan bir hareketti. Kitleleri kucaklayan, onları harekete geçiren bir hareketti. (Bkz. Lenin, C.30, s. 277)

Kitle hareketi ve inisiyatifi konusunda Stalin;
"Diğer taraftan parti, sanayi işletmelerinde kapsamlı bir sosyalist yarışmayı ve iş coşkunluğunu örgütledi. XVI. Parti Kongresi’nin yarışma çağrısı start verdi." (C. 12, s. 275) Bu çağrı üzerine başlayan öncü faaliyet, kitlesel harekete dönüşür. Bu hareketin en önemli sonuçlarından birisini de Stalin şöyle tanımlar.
"Yarışta dikkati çeken, yarışın insanların iş üzerine olan anlayışlarında radikal altüst oluşa neden olmasıdır. Çünkü o, işi eskiden olduğu gibi kötü ve ağır bir yük olmaktan çık art arak, bir şeref meselesi, yiğitlik ve kahramanlık meselesi yaptı." (Agk. s.276)

Alalım Stachanov Hareketini;
"Bu hareket, ifadesini, sosyalist yarışa yeni bir yükseliş vermekte, sosyalist yarışın yeni, yüksek bir aşamasını dile getirmekte buluyor. Böyle bir hareket, yüksek sosyalist bilince, teknolojinin gelişmişliği ne ve kitleleri harekete geçirmede kitlesel öncü hareketi olma özelliğini taşıyordu.” (Stalin, C.14, s. 31/32)
"Stachanov Hareketi sosyalizme doğru, bütün gelişmemizin neticesidir. Ülkemizde sosyalizm in zaferinin sonucudur." (SBKP(B)-MK Plenumu, 21-25 Aralık 1935)

Bütün bunlar bize neyi gösteriyor? Gerek Lenin ve gerekse de Stalin döneminde bürokratizm tehlikesinin ne anlama geldiği görülmüş, kavranmış ve bu alanda mücadele verilmiştir. Özellikle Stalin'in, genel olarak bürokratizm tehlikesinden değil de, komünist bürokratların esas tehlikeyi oluşturduğundan bahsetmesi önemlidir.

Bürokratizme karşı mücadele, yukarıda kısa kısa belirttiğimiz gibi, salt talimatlarla, yukarıdan düzenlemelerle, salt güvenlik güçlerinin eylemleriyle yürütülmemiştir. Bu mücadelede kitle hareketi, siyasi-ideolojik seviyenin yükseltilmesi, sınıfsal uyanıklığın sürekli kılınması/keskinleştirilmesi esas alınmıştır.

Moskova mahkemelerinde; karşıdevrimci grupların yıkıcı faaliyetlerinin açığa çıkartılmasında ve bu unsurların cezalandırılmasında güvenlik güçlerinin haklı temelde oynadığı rolden dolayı, bürokratizme karşı mücadelede Stalin'in salt güvenlik güçlerine dayandığını, idoelojik-siyasi mücadeleye önem vermediğini, kitle inisiyatifini kırdığını söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz. Sosyalist SB tarihinde, som ut olarak da Stalin döneminde kitlelerin inisiyatifi hiçbir zaman siyasi mücadele, II. Dünya Savaşı dönemi hariç, hiçbir zaman geri plana itilmemiştir.

Burada şu soru akla gelebilir. 'İyi hoş da 1956'da siyasi iktidarı gasp edecek kadar güçlenmiş olan bürokratlar nereden çıktılar?’ Şüphesiz ki onlar, SB'de sosyalizmi yıkmak için başka bir gezegenden veya da kapitalist ülkelerden özel olarak gönderilmemişlerdir. Bu unsurlar, Sovyet toplumu içinde doğup gelişmişlerdir.

Sosyalist toplumda, sosyalizmi yıkacak güçlerin doğması ve gelişmesi! Bu, bazı hataların, işlendiğine bir işaret değil midir? Evet öyle. Stalin döneminde komünist bürokratların gelişmesine zemin hazırlayan hatalar işlenmiştir. Ama aynı zamanda II. Dünya Savaşı gibi objektif bir dayatma, var olmak ve yok olmak mücadelesinin kaçınılmaz olması, Sovyet toplumunda geriye dönüşün güçlerinin gelişmesi için uygun bir ortam oluşturmuştur.
Şimdi bu sürece bakalım;

5. SB'de Sosyalizmin Zaferinin Üç Yanlış Yorumu

30'lu yılların ilk yarısında SB'de kapitalist unsurlar tasfiye edilmişlerdi; onların sınıf olarak varlıkları ortadan kaldırılmıştı. 1935'te tartışılan Sovyet Anayasası-Stalinist Anayasa- bu zaferin bir ifadesidir.

SB'de sosyalizmin zaferi gerçeği, bürokratizme karşı mücadelede SBKP(B)’de önemli hatalara yol açan anlayışların doğmasına da neden olmuştur. Bu anlamda MKK'nın akıbeti de oldukça öğreticidir.

MKK, 30'lu yılların ilk yarısına kadar başarıyla çalışan bir örgütlenmeydi. Dolayısıyla böyle bir örgütlenmenin daha da geliştirilmesi gerekirdi. Ama ne yazık ki tam tersi yapılmış ve MKK, o zamana kadar başarıyla yerine getirdiği görevleri devam ettirme koşullarından yoksun kılınmıştır. MKK, iki açıdan revizyona tabi tutulmuştur.

a. MKK'nın karakterini değiştiren birinci adım;
Burada esas olan, bürokratizme karşı mücadelenin kapsamlı kontrolünü sağlamak, yani büroktarizme karşı mücadelede kontrolü daha da mükemmelleştirmekti. SBKP(B)'nin XVII. Kongresi’nde (1934)

Stalin bu konuda şöyle diyordu;
"İcraatın kontrolünün doğru örgütlenmesi, bürokratizme ve kırtasiyeciliğe karşı mücadele için belirleyici anlam taşır. Yönetici örgütlerin kararları hayata geçiriliyor mu veya bürokratlar ve idareci er tarafından dosyaya mı konuyor? Doğru mu hayata geçiriliyorlar veya çarpıtılıyorlar mı? Mekanizma dürüst ve Bolşevik tarzda mı çalışıyor veya boşta mı kalıyorlar? Bütün bunlar, sadece icraatın kontrolü iyi örgütlendiğinde öğrenilebilir. İcraatın iyi örgütlenmiş bir kontrolü, mekanizmanın çalışma durumunu istenilen her anda aydınlatmak ve bürokratları ve idarecileri
ışığa çekmek için bize yardım eden bir fardır. Kesinlikle söylenebilir ki, eksikliklerimizin ve başarısızlıklarımızın onda dokuzu icraatın doğru örgütlenmiş kontrolünün olmamasıyla açıklanır…

İcraatın kontrolünün amacına ulaşması için, en azından iki koşul zorunludur. Birincisi, icraatın kontrolü sistematik olmalıdır ve münferit olmamalıdır. İkincisi, icraatın kontrolünün başında parti, Sovyet ve ekonomik örgütlerin organlarında ast kişiler değil, bilakis yeterli otoritesi olan, bizzat örgütün yöneticisi bulunmalıdır.

Yöneten merkezi kurumlar için icraatın kontrolünün doğru örgütlenmesi büyük anlam taşır. İşçi-köylü müfettişliği, örgütlenişinden dolayı, icraatın iyi örgütlenmiş kontrolünün gereksinimlerini yerine getirecek durumda değildir… şimdi ekonomik alanda çalışmamız büyüdüğü ve daha karmaşıklaştığı için onları merkezi noktadan denetlemenin ne gerekliliği ne de olanağı bulunmadığı için …şimdi merkezi mercilerin kararlarının icraatı üzerine kontrole ihtiyacımız vardır." (Stalin, C.13, s.330/331, İnter Yayınları s. 323)

Burada iki anlayış dikkatimizi çekiyor. Sovyet ekonomisi, bir bütün olarak Sovyet toplumu 20'li yıllardaki gibi değildir. O dönemde geçerli olan ve doğru bir örgütlenme olan işçi-köylü müfettişliği artık yetersiz kalmaktadır. Bunun için o, değiştirilmeli, kontrol, kontrol edilmesi gereken tarafından yürütülmelidir. Ancak "icraatın kontrolünün başında…ast kişilerin değil de, yeterli otoritesi olan, bizzat örgütün yöneticisinin durması" anlayışının getirilmesiyle kont ol kurumu bağımsızlığını kaybediyor ve o zamana kadar yönetici kadrolar içine sızmış olan hainlere, bürokratlara kendi kendini kontrol hakkı tanınıyordu. Bürokrasiyi ve bürokratları düşünelim; yaptıkları işlerin, kontrolünü de kendilerinin yapmaları!

Stalin ve SBKP(B) burada kararların tespitini kontrolden dışlıyor. "Şimdi merkezi mercilerin kararlarının icraatı üzerine kontrole ihtiyacımız var". Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur; merkezi merciler karar alır. Bu kararlar kontrol edilmezler, ama o kararların icraatı kontrol edilmelidir. Buradaki anlayış şudur; kararların kavranmasında ve hayata geçirilmesinde hatalar doğabilir. Kontrol, bu hataları engellemelidir. Peki kararların olmuş ve tespit edilişinde hata doğmaz mı? Pekala doğabilir. Pekala, merkezi mercilerin aldıkları kararlar da hatalı olabilir. Stalin'in yukarıdaki anlayışı, bu hata doğmasını yeterince dikkate almıyor. Bu anlayıştan dolayı da MK'nın kontrolü dışlanıyor. Dolayısıyla, MK'nın aldığı her karar, otomatikman doğru kabul ediliyor. O dönemde MK'nın kararları, partinin genel çizgisi doğruydu, ama pekala hatalı kararlar da alınmış olabilirdi. İşte Stalin'in bu anlayışı, kararların tespitinde de hataların doğabileceği olgusunu dışlıyor. MK'yı kontrol dışı bırakıyor ve MKK'yı bu noktada işlevsizleştiriyor.

b. MKK'nın karakterini değiştiren ikinci adım;
Stalin şöyle diyor;
"Merkezi kontrol komisyonuna gelince; bilindiği gibi o, her şeyden önce ve esas itibariyle partinin bölünmesini engellemek amacıyla kurulmuştu. Bölünme tehlikesinin bizde belli bir dönem var olduğunu biliyorsunuz. Bölünme tehlikesini engellemede merkezi kontrol komisyonunun ve örgütlerinin başarılı olduklarını biliyorsunuz. Ama şimdi bizde bölünme tehlikesi yoktur. Şimdi çok acilen, esas dikkatini partinin ve onun merkez komitesinin kararlarını denetlemeye konsantre edebilen bir örgüte ihtiyacımız vardır." (Stalin, İnter Yayınları C. 13, s. 342)

Burada anlatılan şudur; o zamana kadarki işlevi ve karakteriyle bir MKK'ya ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü bölünme tehlikesi kalkmıştır. Şimdi ise partinin ve MK'nın aldığı kararların hayat geçirilmesini denetleyen bir örgütlenmeye ihtiyacımız vardır. Burada yukarıda olduğu gibi, kararların alınışında hata doğabileceği olgusu dışlanıyor. Eski dönemde böyle bir ihtimalden dolayı da MKK'ya ihtiyaç vardı. Ama şimdi buna gerek kalmamıştır.

MKK, SB somutunda sınıf mücadelesinin gelişmesinin bir sonucu olarak doğmuş doğru bir örgütlenmedir. Bu örgütlenme, ülkede sosyalist inşanın gerçekleştirilmesinde, proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılmasında önemli bir rol oynamıştır. Stalin ve Sovyet komünistleri, 30'lu yılların ilk yarısında sosyalizmin inşası ve sömürücü sınıfların sınıf olarak yok edilmeleri gerçeğinden hareketle, sosyalizmde, somutta da SB'de sınıf mücadelesinin bu anlamda sonuçlandığı anlayışına varmışlardır. Bu, sosyalizmde sınıf mücadelesinin yanlış yorumundan başka bir şey değildir. Bu noktada, bizzat Stalin'in uyarıları, bürokratizme karşı mücadele, komünist bürokratlara karşı mücadele fiilen, sosyalizmde sınıf mücadelesinin bir yansıması olarak basite alınmış, esas olarak idarede yabancı bürokratlaşmış unsurlara karşı mücadele olarak görülmüştür.

XVII. Parti Kongresi, Stalin'in bu konudaki anlayışını onaylar ve MKK, SBKP(B)-MK nezdinde pari-kontrol komisyonuna dönüştürülür. MKK'nın bağımsızlığı artık kalkmıştır ve partinin verdiği görevler temelinde faaliyet göstermektedir. Ama Stalin, MKK üyelerinin, parti kongresi tarafından seçilmeleri ve görevden alınmaları anlayışını terk etmemiştir. Bu, MK karşısında MKK otoritesinin korunmasına hizmet ediyordu.

XIX. parti kongresinde MKK'nın bu otoritesi de kaldırılır ve bu komisyon, parti disiplininin korunmasını, şikayetlerin ele alınmasını kontrol eden bir parti komisyonuna dönüştürülür. Bu konuda konuşma yapan da Kruşçev'dir.

Şüphesiz ki, MKK'nın bu hale getirilmesinden dolayı 1956 darbesi gerçekleştirilmiştir sonucuna varmıyoruz. Ama şu sonucu çıkartıyoruz; yapılması gereken, MKK'nın, bu kontrol sisteminin geliştirilmesiydi. Bu yapılmadı. Tersine, başlangıçtan beri başarılı faaliyet sürdüren bu örgütlenme giderek amacından saptırıldı, işlevsiz kılındı.

Komünist bürokratların tehlike kaynağı olmaları her ne kadar vurgulandıysa ve onlara karşı mücadele sürdürüldüyse de (Bkz. XVIII. Parti Kongresi) bu, sadece, sosyalist inşayı aksatan olgu olarak görüldü. Komünist bürokrat tehlikesi geriye dönüşün toplumsal gücü olarak yeterince algılanamadı ve tam da bundan dolayı, bu unsurlara karşı mücadele, giderek, güvenlik güçlerinin bir işi, hatta rutin bir işi olarak görülmeye başlandı. MKK, bu alandaki mücadelede başlangıçtaki bağımsız karakteriyle harekete geçirilmedi.

Denetim, yöneticilerin eline verildi (a noktası) ve bunun ötesinde MK'nın da denetimi kaldırıldı. Burada önemli olan, yüksek seviyedeki yöneticilerin MK üyelerinin yozlaşmayacakları anlayışına varılmasıdır veya bu anlayıştan hareket edilmesidir. Ama 1956 darbesi, esas yozlaşmanın MK'da olduğunu çok açık bir şekilde göstermiştir.

Sonuç itibariyle;
MKK; bürokratizme karşı mücadelede çok önemli bir silahtır. MKK, bürokrasiye karşı mücadelede, aynı zamanda denetimde tabanın sesi, tabandan denetim, kitlelerin harekete geçirilmesiydi. 30'lu yılların ilk yarısına gelindiğinde, bu örgütlenme ile ilgili olarak alınan kararlardan dolayı SB'de proletarya diktatörlüğü, bürokratizm tehlikesine karşı oldukça etkili bu silahtan mahrum kılınmıştı.

SB'de bürokratizme karşı mücadele giderek küçümsenmeye başlandı. Bunlar; MKK'nın akibeti ve bürokratizme karşı kitleleri harekete geçiren mücadelenin zayıflaması ve bu temelde bürokratizme karşı mücadelenin küçümsenmesi SB'de sosyalizmin zaferinin ilk iki yanlış yorumlanmasını oluştururlar.

Üçüncü yanlış yoruma gelince;
XVIII. Parti Kongresi’nde SBKP(B)'nin tüzüğünde bazı değişmelerin gerektiği gündeme gelir. Bu konuda konuşma yapan A. Shdanow'dur. Parti tüzüğü üzerin bu konuşmada/tartışmada çok ilginç pratiklerin olduğu açığa çıkıyor. Bunun ötesinde, yine SB'de sosyalizmin zaferi gerçeğinden hareketle parti tüzüğünde yer alan bazı anlayışların değiştirilmesi için maddi koşulların oluştuğu saptanıyor. Bur ad a konumuz ve doğurduğu sonuçlar açısından önemli olan bazı anlayışlar şöyledir.
Kitlesel temizlik;
Bu kongrede yeniden gündeme gelen, ama kaldırılması için daha önceleri [Bkz. SBKP(B)-MK Plenumları, 1937-1938] kararı alınan kitlesel temizlik neyin bir ifadesiydi?

Bu türden parti temizliğinin gerekliliği ve gereksizliği konusunda Shdanow, XVI II. Kongre’de şöyle diyordu;
"NEP (Yeni Ekonomik Dönem- çn.) başlangıcında, kapitalist unsurların yeniden canlandığı dönemde, partiyi, saflarına sızarak NEP'le bağlam içinde yıkmak isteyenlerden korumak için uygulanan kitlesel temizlik metodu, kapitalist unsurların tasfiye edildiği şimdiki koşullarda haklılığını yitirmiştir.

Kitlesel temizliklerin, partinin sağlamlaştırılmasında muazzam bir rol oynadığı burada vurgulanmalıdır. Partimizin bugün, öncesinden oldukça daha örgütlü bir gücü temsil etmesinde, partinin saflarının bütün süprüntüden temizlenmesiyle oldukça güçlenmesinde kitlesel temizlikler büyük anlam taşımışlardır.

Ama şimdi kapitalist unsurların tasfiye edildiği, parti ekonomisinde Bolşevik düzenin kurulduğu, partinin kendisini güvenilmez ve şüpheli unsurlardan kurtardığı (şartlarda) açık ki kitlesel temizlik metodu, değişen ilişkilere tekabül etmiyor, amacını doldurmuyor.

Parti, saflarını parti programına ve tüzüğüne ters düşen unsurlardan normal yolla temizleyebilir." (Shdan ow, XVII I. Parti Kongresi. Kommunistische Internationale; özel sayı, s. 243, 1939)

"Partinin, safların normal yoldan temizlemesi"! Bu, güvenlik güçlerine dayanmak, güvenlik güçlerinin faaliyetini esas almak eğilimini de birlikte getirebilir.

Kitlesel temizlik metodunun kaldırılmasına yaklaşım yanlıştır. Ülkede kapitalist unsurlar tasfiye edildiği için, sosyalizm inşa edildiği için bu yöntem, eskiyor, geçerliliğini yitiriyor!

Kitlesel temizlikte, partinin de bizzat tespit ettiği gibi, bir dizi komünist bir dizi dürüst partili de işgüzarların veya sorunu kavramayan temizleyicilerin kurbanı olmuşlardır. Kitlesel temizlik, bu türde hataların, kurbanların olacağını daha baştan kabullenmek anlamına gelir. Ve SBKP(B) ülkede sınıf mücadelesinin keskinleştiği o 20'li yıllarda ve 30'lu yılların başlarında partiyi içten yıkmak isteyen unsurlara karşı mücadelede kitlesel temizlik yapmıştır. Bu temizliklerde, bir dizi örneklerin verildiği gibi, bir çok komünist de partiden atılmışlardır. İşte bu türden haksızlıkları engellemek için kitle temizliği metodunu kaldırmak doğrudur. Nitekim bu anlayıştan hareket edildiğini, hem Shdanow'un söz konusu konuşmasında, hem de MK'nın 1937-38 plenum kararlarında görüyoruz.

Ne var ki bu metodun kaldırılma nedenleri arasında yukarıya da aktardığımız gibi, esas olan, kapitalist unsurların tasfiye edilmeleri ve partinin eskiye nazaran çok güçlü olmasıdır. Doğru, kapitalist unsurlar parti saflarından temizlendi, onların nüfuzu kırıldı. Ama aynı zamanda 18. Kongre’de söz konusu olan bir dizi ve hiç de münferit olmayan olaylar gösteriyor ki, parti içinde kalan yabancı unsurlar, hiç de kapitalist unsur, eski düzenin kalıntıları olarak hareket etmiyorlar. Parti, kendini kapitalist unsurlardan temizledi, ama "komünist bürokrat"lardan da temizledi mi? Hayır. Durumu kavrayan bu unsurlar kendilerini saklamayı, "kraldan çok kralcı" olmayı becerdiler. Yönetici konumlara geldiler ve partinin yabancı unsurlardan temizlenmesi, sosyalizmin inşası adı altında yıkıcı faaliyetlerini engelleyen, durumu sezen bir dizi komünistin partiden atılması için "normal temizlik yoluna" baş urdular. Birçok komünisti partiden attırdılar, birçoğunu tutuklattılar. SBKP(B)'nin belgelerinde bu türden olayların ne denli yaygın olduğunu görüyoruz. (XVII. Parti Kongresi.)

Bir söz vardır. "Yavuz hırsız ev sahibinden baskın çıkar"! SB'de olan da aynen buydu. Duruma ayak uyduran bürokratlar, kendileri gizlemenin en iyi yolunu, partiye,ülkeye sahip çıkar gözükmekte, komünistleri, kendilerine engel olanları gövdeye yabancı unsurlar olarak damgalayıp, onları partiden dışlamakta buldular. Hem de Shdanow'un dediği yoldan; "mutat yoldan", yani güvenlik güçlerine dayanarak.

Bu anlayışın altında yatan, partinin o dönemde sosyalizmde sınıf mücadelesini salt kapitalist unsurları tasfiye etmekle sınırlı görmemiş, bir dizi uyarılara ve mücadelelere rağmen komünist bürokrata karşı mücadelenin SB'de sınıf mücadelesinin esasını oluşturduğunun görülmemesidir.

Parti tüzüğünde bazı noktaların değiştirilmesi anlayışı da yukarıdaki anlayışın bir yansımasıdır. A. Shdanow, aynı konuşmasında bu konu hakkında şöyle diyordu.
XVIII. Parti Kongresi Sovyetler Birliği ekonomisinde ve sınıfsal yapısında radikal değişmelerin gerçekleştiği bir zamanda toplanmıştır...

Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin zaferi sosyalist ekonomi sisteminin hakimiyetini garantiledi. Ekonomideki radikal değişmelere paralel olarak Sovyetler Birliği’nin sınıfsal yapısı da değişti. Sosyalist inşa yıllarında bütün sömürücü unsurlar -kapitalistler, tüccarlar, kulaklar, spekülatörler, tasfiye edildiler. Sovyetler Birliği emekçileri, işçiler, köylüler, aydınlar-sosyalist inşa yıllarında tamamen değiştiler..
Partinin çizgisini kitleler arasında pratiğe geçiren parti etrafında bir dizi partisiz Bolşevik kadro, ileri işçilerden, köylülerden ve aydınlardan kadrolar, aktif ve bilinçli mücadeleciler yetiştiler.

Sovyetler Birliği ekonomisindeki ve sınıfsal yapısındaki bu radikal değişmelerden dolayı, SBKP(B)'nin partiye yeni üye kabulünde söz konusu olan şartların değiştirilmesi zorunluluğu olgunlaşmıştır." (Agy. s.235)

Evet, burada da söz konusu olan, SB'de kapitalist unsurların tasfiye edildiği ve dolayısıyla sosyalizmde sınıf mücadelesinin salt kapitalist unsurlara karşı sürdürülen mücadeleden ibaret görülmesidir.

A. Shdanow devamla şöyle diyor;
"Partiye yeni üye kabulü için parti tüzüğü temelinde şimdi geçerli olan tespitler -kabulde partiye alınmanın sosyal durumuna göre dört kategori vardır- açık ki Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin zaferinden dolayı değişen Sovyet toplumunun sınıfsal yapısına tekabül ediyorlar. Artık, partiye kabul için çeşitli kategoriler ve çeşitli adaylık süresi tespit etmenin zorunluluğu kalmamıştır.

Kabulde çeşitli kategoriler -partiye kabul edilenin sosyal durumuna göre- bilindiği gibi 1922'de X. Parti Kongresi’nde, NEP dönemi başında, proleter olmayan unsurların partiye girişini zorlaştırmak için tespit edilmişti. O zamanki durum, bugünkünden temelden farklıdır. O zaman proletarya, kısmen sınıfından kopmuştu. O zaman köylülük, bireysel köylülerden ibaretti. Sömürücü sınıflar, henüz tam anlamıyla tasfiye edilmemişlerdi. NEP, parti üyelerinin bir kısmı üzerinde yıkıcı etki yapıyordu. Bu şartlarda kararsız, küçük burjuva unsurların partiye sızmalarına karşı, parti öncü rolünü başarıyla gerçekleştirsin diye kabulde, farklı kategorilerin tespiti gibi bir engel zorunluydu. Bu bariyer, partinin sağlamlaştırılmasında ve tarihi misyonunu yerine getirmesinde mükemmel bir anlam taşıyordu.

Ama böylesi sınırlamaların zorunluluğu, ülkemizde sosyalizmin zaferinden dolayı kalkma durumuna gelmiştir. Bu engeller, daha şimdiden parti saflarının ilerici işçi sınıfı davasına sadık işçilerin, köylülerin ve aydınların kabulünü sekteye vurmakta ve engellemekteler. Artık parti, eski çerçevesini, eski normlarını muhafaza edemez. Partiye kabuldeki çeşitli kategoriler zorunluluğu kalkmalıdır. " ( A g y. , s.235/236)
XI. Parti Kongresi’nde gündeme gelen söz konusu kategorilerin esası, proleter olmayan unsurların partiye girişinde dikkatli bir sınavı, deneme süresini elzem kılıyordu. Bu sürede partiye girmek isteyenin işçi, köylü, genç, aydın veya eski/başka partilerden gelme olup olmadığına göre (sosyal durum) değişiyordu. (Bkz. XI. Parti Kongresi, MK Plenumlarının, Konferanslarından. C.IV. s.35-39)

"Sovyetler Birliği emekçileri arasındaki sınıf farklılıkları siliniyor ve kayboluyor. Köylüler, işçiler ve aydınlar arasındaki ekonomik ve siyasi zıtlıklar siliniyor. Tam da bu temel üzerinde Sovyet toplumunun moral-siyasi birliği büyüyor." (Shdanow, Agy., s.235)

Bu anlayış, sosyalizmde sınıf mücadelesinin zaman zaman ne denli yanlış kavrandığını, kapsamının daraltıldığını ve salt kapitalist unsurlara karşı mücadele ile sınırlandırıldığını göstermektedir. Bu anlayışın sonucunda partinin kapıları ardına kadar açılır. Partiye, onun programını ve tüzüğünü kabul eden ve bir parti biriminde faal olan "herkes", bütün işçiler, köylüler ve aydınlar kabul edilir. Bu kapıdan içeri gerçek komünistlerin, dürüst işçilerin, köylülerin ve aydınların yanı sıra, sayısız hain, kendini gizleyen unsur, o sözü edilen bürokratlar ve bürokrat adayları da girerler. Parti komünistleri, dürüst işçileri, köylüleri, aydınları, hainler, kendini gizleyenler, bürokratlar vs. ile cepteki parti üyeliği defteri temelinde eşitlemiştir artık, öyle ki Reyon, bölge, şehir komiteleri sekreterliklerine, parti üyeliği yeni olan/kısa bir döneme dayanan yeni unsurlar getirilirler.

"Sovyet toplumunun moral-siyasi birliği”ni yozlaştıracak, yıkacak ve 1956'da da gerçekten amaçlarına ulaşacak olan unsurlar için, kendilerini partide saklama olanakları, ne yazık ki, sosyalizmde sınıf mücadelesi anlayışının yanlış kavranmasından dolayı bizzat Sovyet komünistleri tarafından hazırlanmış olur.

Ve bürokratlar da, bürokratizme karşı mücadelede gerçek komünistler kadar "titiz" davranırlar, tavizsiz olurlar! Parti üyeliği defteri cebinde olan "komünist bürokrat"ın bürokratizme karşı mücadeleden anladığı, sosyalizmin inşasına karşı Bolşevik idare yöntemlerine karşı mücadeleydi, gerçek komünistlere karşı mücadeleydi. Bu bürokratlar, safların yabancı unsurlardan, bürokratlardan temizlenmesi yaftası altında adeta komünist avına çıkmışlardı.

Hiç de münferit olmayan olaylar şunu gösteriyor: Bürokratizme karşı mücadelede hem komünistler ve bürokratizme karşı mücadele adı altında komünistlere karşı mücadelede hem de "komünist bürokratlar" "mutat temizlik yoluna" başvuruyorlar; yani güvenlik güçlerine!

XVII. Parti Kongresi döneminde (1939) parti üye sayısı 1.583.852 idi. 1 Ekim 1952'de ise parti üye sayısı 6.013.259'a fırlamıştı. (Bkz. 19. Parti Kongresi’ne sunulan siyasi rapor, s.88, 1952)

Aşağıda da ayrıca ele alacağımız gibi savaş şartlarında da düşünürsek üye sayısındaki bu denli bir artış neyin bir ifadesidir? Daha önce alınan kararların, adeta herkesin parti üyesi olma şartlarının sağlanmasının. Bu şartlardan gerçek komünistler kadar, kendini saklamayı beceren hainlerin, küçük-burjuva unsurların, bürokratların da yararlanmadığını kim savunabilir? Hiç kimse. Nitekim XIV. Parti Kongresi’nde bu durumun sonuçları üzerinde çok açık konuşuluyor.

Buraya kadar anlattıklarımız Stalin döneminde komünist bürokratların gelişmesine zemin hazırlayan bazı hataların işlendiğini gösteriyor. Bu hatalar sosyalizmde sınıf mücadelesinin yanlış kavranmasından; en azından kapitalist unsurlara karşı mücadele ile sınırlandırılmasından, komünist bürokratların oluşturabileceği tehlikenin zamanında tam anlamıyla kavranamamasından ve dolayısıyla onlara karşı mücadelenin çoğunlukla güvenlik güçlerinin görevi olarak görülmesinden kaynaklanıyordu. Bu anlayış, söz konusu hataların kaynağı partide siyasi-ideolojik mücadelenin ve bilinçlenmenin giderek, 30'lu yılların ortalarından itibaren, ihmal edilmeye başlandığını gösterir.

Bir başka cepheden sorunlara değinelim.
SSCB’nin 2. anayasa tartışmaları ve sonuçta anayasanın üzerinde yükseldiği gerçekler, sosyalizmin her ekonomik siyasal ve toplumsal süreçlerde gerçekleşmesidir. Bu yüzden, Anayasa’nın hareket noktasını Stalin’in tanımlamasıyla; “uzlaşmaz sınıfların olmadığı, toplumun iki dost sınıftan (işçi ve köylü) oluştuğu, iktidarda bütün emekçilerin olduğu, toplumun siyasi yönetiminin (diktatörlük) en ileri sınıf olan işçi sınıfına düştüğü, anayasanın emekçilerin yararına olan toplumsal ilişkileri pekiştirmektir.” Kuşkusuz bu durum, bir gerçekliktir. Ancak her şey bu değil. Sosyalizm inşasını, özellikle iktisadi alanda başarıyla götüren Sovyet halklarının önünde henüz daha büyük zorluklar ve sorunlar vardır. Dahası pek çok parti üyesinin ekonomik başarılardan başı dönmüş ve politikanın dünya ve Sovyet ülkesi çapındaki sorunlarına karşı ilgisizlik ve duyarsızlık gelişmeye başlamıştır.

Bu durumu, 1937 yılında MK Plenumunda yaptığı konuşmada şöyle dile getiriyor: “Bazı yoldaşlarımızın son yıllarda kendilerini tamamen ekonomik görevlere vermeleri, ekonomik başarılara kapılmaları ve bu çalışmanın coşkusuyla diğer her şeyi unutmaları, ihmal etmeleridir… Uluslararası durum, kapitalist kuşatma, partinin politik çalışmasının güçlendirilmesi, zararlı unsurlara karşı mücadele vs. ikincil, üçüncül derecede sorunlar olarak düşünmeleri…” (Stalin C. 14, s. 147)

Stalin parti kadrolarının, ekonomik başarılara kapılarak politikayı “unutur” hale gelmelerini oldukça vahim bir durum olarak değerlendiriyor. Çünkü bu partililer, artık eski sömürgeci sınıfların ortadan kaldırılmış olması gerçeğine sırtlarını dayayarak, sosyalist yolla kapitalist yol arasında her alanda, kıyasıya, ölümüne bir sınıf savaşının sürmekte olduğunu algılamakta zorlandıkları görülüyor. Hatta, troçkizmin yeni durumda iç gericiliğin kalıntı halindeki dinamiklerine uymadığı bile fark edilememektedir. Değişen koşullar içinde, troçkizmin, parti üyesi kimliği taşımasına karşın, yabancı devletlere ajanlık yapar hale geldiği de görülmemektedir. Yeni koşullarda, troçkistlerin hiç de küçümsenmeyecek yedekleri içeride, yenilmiş sınıfların zararsız gibi görünen kalıntıları ve SSCB’nin düşmanı emperyalistlerdir ve troçkizm eskisi gibi, “işçi sınıfı içinde politik bir eğilim” olmaktan çoktan çıkmıştır; ama bu gerçek parti kadrolarınca pek de anlaşılmamaktır.

Stalin, partinin zafer sarhoşluğuyla ideolojik ve politik zayıflama içine giren kadroları gerçeğinin tespitini ve bu duruma karşı mücadele görevlerinin ihmal edilmiş olduğunu şöyle dile getiriyor: “…eğer parti kadrolarımızı, ulusal ve uluslararası durumlarda zorlanmadan yolunu bulabilecek gibi yukarıdan aşağıya ideolojik olarak eğitip, politik olarak çelikleştirmeyi becerebilseydik, eğer onları ülkeyi ciddi hatalar yapmadan yönetme yeteneğine sahip tamamen olgunlaşmış Leninistler, Marksistler haline getirmeyi başarabilseydik, görevlerimizin onda dokuzunu yerine getirmiş olurduk.” (s. 158).

Bu kapsamda 12 maddelik görevlerimiz tespiti, partide politik arlık, ideolojik/görüş açısı zayıflamasına karşı saldırıya geçmeyi ifade ediyor. Aslında burada dile getirilen, uluslararası durum ve sosyalizmin anayurdunun karşı karşıya kaldığı sorunlar, daha bir iki yıl önce, özel olarak Anayasa tartışmalarında neredeyse “unutulmuş” sorunlar olduğunu söyleyelim. Anayasa tartışmaları sosyalist inşanın arılarını öylesine değişmez olarak ilan ediyorlar ki, bu arada, bir yıl sonra bizzat Stalin tarafından dile getiril en, sosyalizmin yurdunun kapitalist kuşatma altında olduğu, bunun da SB’nin temel bir gerçeği olduğu; dolayısıyla SB’nin içten ve dıştan pek çok saldırıya uğrayabileceğinin üzerinde bile durulmuyor. Tersine, Stalin eski sömürücü sınıf kalıntılarına 1924 anayasasının koyduğu yas akların artık kaldırılması gerektiğini gerekçelendirirken, bu unsurların artık sosyalizm için tehlikeli olmaktan çıktığını vurgular. Stalin, bir yıl sonra, kapitalist kuşatma gerçeğinin yanı sıra içteki eski sınıf kalıntılarının arz ettiği tehlikeyi dile getiriyor.

6. Objektif Bir Dayatma Olarak II. Dünya Savaşı

II. dünya savaşı, getirdiği diğer sonuçların yanı sıra, sosyalist inşaya sekte vuracak, kapitalizmi restore edecek güçlerin parti-devlet-ordu ve ekonomi kurumlarında gelişmelerini, buralarda yuvalanarak güçlenmelerini sağlayan objektif bir durumun ifadesi de olmuştur.

XIX.Parti Kongresi’nde şu tespit yapılı yordu:
"Burada söz konusu olan, savaş dönemi koşulları. Parti tarafından önderlik yöntemlerinde bazı özellikleri (belirliyordu) ve bu koşullar, parti organlarının ve parti örgütlerinin çalışmasında büyük eksikliklere de neden oluyordu. Bu, her şeyden önce, partinin örgütsel ve ideolojik çalışması için parti organlarının ilgisinin gevşemesinde ifadesini bulmaktaydı. (Bundan dolayı) çoğu parti örgütlerinde bu çalışma ihmal edilmiştir. Parti organlarının kitlelerden uzaklaşmaları ve siyasi önderlik organlarından mücadeleci ve inisiyatif geliştirici organlardan çıkarak, klik çıkarlarını dikte
ettikleri,…başka, devlet düşmanı çabalara karşı koyma, ekonomik inşada parti politikasının doğrudan yozlaştırılmasını ve devletin çıkarlarına karşı tecavüzleri fark etme yeteneğinde olmayan idari kurumlara dönüşme tehlikesi vardı." (G. Malenkow, XIX. Part i Kongresi’ne sunulan siyasi rapor. s.89/90)

Savaş koşulları! Bu, var olmak, yok olmak mücadelesinin koşullarıydı. Bu koşullarda bütün güçler, bütün enerji savaşın kazanılmasına yöneldiği için, o zamana kadar birçok alanda geçerli olan disiplin anlayışı gevşetilmiş veya ihmal edilmişti. Parti disiplinindeki gevşeme de buna bir örnektir. Savaş koşulları aynı zamanda, yığınlarca komünistin, sosyalist anavatanı savunmak için cepheye koşmasını beraberinde getirmişti. O cephelerde faşist kurşunlar, yüz binlerce komünisti, Sovyet toplumunun yetiştirdiği değerli unsurları katletti, onların, o zamana kadar doldurdukları yerler, partide, devlette, orduda, gençlikte, ekonomi kurumlarında vs. üstlendikleri görevler yeni gelenlere yeni yetişenlere kalmıştı. Bu, yeni alanların arasında komünistlerin, dürüst unsurların yanı sıra henüz tam proleter bilinçli olmayanlar, hainler, küçük burjuva unsurlar, bürokratlar da vardı. Kontrol zayıflığı, elemana/uzmana ihtiyaç da arttığı için, bu unsurlar, sınıfsal yapıya, anlayışa fazla önem verilmeden hem partiye alındılar ve hem de çeşitli kurumlarda yönetici konumuna getirildiler. Savaş koşulları, bürokrat unsurların yükselmelerini, konumlarını sağlamlaştırmalarını, belli çevreler oluşturmalarını ve yandaşlarını bürokrasiye çekmelerini (torpil-iltimas vs.) kolaylaştıran/teşvik eden koşullardı.

"Büyük anavatan savaşı yıllarında üyelerin ve adayların sayısı, partinin cephelerdeki büyük kayıplarına rağmen azalmamıştır, bilakis 1.600.000'den daha fazla artmıştır." (G. M. Malenkow, Agy. s.88)

Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur; parti savaşta kaybedilen yüz binlerin yerini doldurmak için veya genel olarak partiye katılmak için gelenlerin, adeta baskınına uğramıştır ve "iyinin yanı sıra bir dizi kötü" de gelmiştir ve o günün şartlarında, bunun ötesinde 30'lu yılların sonuna doğru/sonundan itibaren Stalin'in Mayıs 1928'de tanımladığı, bürokrasiye karşı mücadele anlayışını uygulamanın ortamı da kalmamıştı.

Stalin şöyle diyordu;
"Bütün bu örgütlerimizde (parti, gençlik örgütleri, sendikalar ve ekonomi örgütleri kastediliyor -çn.) bürokratizm nasıl hezimete uğratılabilir?

Bunun için, sadece bir yol vardır; aşağıdan kontrolün örgütlenmesi, kurumlarımızdaki bürokratizme karşı, onların eksikliklerine ve hatalarına karşı işçi sınıfının milyonlarca kitlesinin eleştirisinin örgütlenmesi.

Emekçi kitlelerin hiddetini örgütlerimizdeki bürokratik aksaklıklara karşı alevlendirdiğimizde, aynı zamanda geçmişte hizmeti olan, ama şimdi bürokratizm hastalığından muzdarip olan bazı yoldaşlarımıza da dokunmak zorunda kalacağımızı biliyor um. Ama bu, bizi aşağıdan kontrolü örgütlemekten alıkoyabilir mi? Alıkoyamayacağını ve alıkoymaması gerektiğini düşünüyorum." (Stalin, C.11, s. 65)



Kongreler
Tarih
Üye Sayısı
Artış Oranı(% )
VII. Kongre
6-8 Mart 1918
170 000
*, -
VIII. Kongre
18-23 Mart 1919
313 766
+84
IX. Kongre
29 Mart-5 Nisan 1920
611 978
+95
X. Kongre
8-16 Mart 1921
732 521
+19
XI. Kongre
27 Mart-2 Nisan 1922
532 000
-27
XII. Kongre
17-25 Nisan 1923
386 000
-27
XIII. Kongre
23-31 Mayıs 1924
735 881**
+90
XIV. Kongre
18-31 Aralık 1925
643 000
-12
XV. Kongre
2-19 Aralık 1927
887 233
+38
XVI. Kongre
26 Haziran-13 Temmuz 1930
1 260 847
+42
XVII. Kongre
26 Ocak-10 Şubat 1934
1 874 488
+48
XVIII. Kongre
10-21Mart 1939
1 588 852
-15
XIX. Kongre
5-10 Ekim 1952
6 013 259
+278
XX. Kongre
14-25 Şubat 1956
6 975 896
+13
XXI. Olağanüstü Kongre
27 Ocak-5 Şubat 1959
7 622 356
+12
XXII. Kongre
Ekim 1961
9 700 000
+27
*)Üye sayısı aslında 300 binden fazladır. Ama işgal bölgelerinde olanlar kongreye katılamamışlardı.
**) Bunlardan 241 521’i Lenin Daveti”nden dolayı partiye alındılar.
Kaynak; “MK Plenumlarının, Konferanslarının Kararlarında Sovyetler Birliği Komünist Partisi”, C. III-XIII.
İşte bu anlayışın koşulları, yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı artık kalmamıştı.

Bir de devrimden sonra kongreden kongreye parti üyesi sayısındaki gelişmeye bakalım.
Gerçi bu veriler fazla bir şey ifade etmiyorlar. Ama en azından parti üye sayısındaki gelişme seyrini, temizlik dönemindeki azalışı ve 1939-1952 arasındaki büyük şişmeyi gösteriyorlar.

Sonuç itibariyle; II. Dünya Savaşı koşulları oportünist, küçük burjuva, hain unsurların komünist bürokrat olarak, yönetici olarak partiye, devlet ve ekonomi kurumlarına çöreklenmelerini sağlayan objektif koşullar olmuştur. Daha da önemlisi parti, 13 yıl boyunca kongre yapmamış; böylece demokratik merkeziyetçi işleyiş ihlali yanı sıra partide bürokratizme, oportünist eğilimlere karşı mücadele sürecini de yaşamamış oluyor. Kongre yapılamaması, aynı zamanda parti üyelerinin ideolojik-politik eğitimlerinin gerçekleşmemesi gibi olgularla daha da ağır sonuçları hazırlamıştır. Ancak, bu savaş koşulları olmasaydı, emperyalist burjuvazinin açık yıkıcı saldırganlığına muhatap olunmasıydı SB'de parti, devlet ve ekonomi kurumları her şeye rağmen kendilerini komünist bürokratlardan, küçük burjuva unsurlardan temizleyebilirlerdi. Savaş, bu temizlik koşullarını ortada kaldırmış ve küçük burjuva unsurlar da bu fırsatı değerlendirerek kendi dünya görüşleri, yaşam tarzları vs. ile söz konusu kurumlarda etken olacak kadar gelişmişlerdir. Böylece parti, “oportünizmden arınarak güçlen”ememiştir.

7. Sovyet Komünistlerinin Hataları ve Çıkartılması Gereken Dersler

Bürokratizme karşı mücadelenin yanlış kavranması her ne kadar 30'lu yılların ikinci yarısı ile sonu arasında belirginleşmişse de, SB'de kapitalist restorasyonun yolunu açan gelişmelerin II. dünya savaşı ve sonrası dönemde; bütün 40'lı yıllarda olduğunu görüyoruz. Ayrıca bu, anlayışa varmak için XIX. Parti Kongresi’ne sunulan siyasi rapora bakmak yetiyor. Çünkü bu raporda, bizi yukarıdaki sonuca götüren gelişmeler açıkça konmaktadır. Biz de bunları, burada rapordaki sırasına göre ele alacağız.

7.1. Sovyet komünistleri partiye üyelik normlarını belli noktalarda ihlal etmişlerdir.

Bu Leninist normun ihlal edilmesinin nedenlerine yukarıda değindik. SB'de sosyalizm zafere ulaşmıştır; kapitalist unsurlar tasfiye edilmişlerdir. Ülkede işçiler, köylüler ve aydınlar arasındaki sınıf farkları silinmektedir; artık parti üyeliği için, eskiden doğru olan normlara gerek kalmamıştır. (Bkz. SBKP(B)-MK Plenumları ve XVII I. Parti Kongresi) o halde partin in kapıları, neredeyse herkese ardına kadar açılabilir!

Bu anlayışın bir sonucu olarak bir çok düzene yabancı unsurun parti, devlet ve ekonomi kurumlarında yuvalanmalarına fırsat tanınmasının yanı sıra böyle çok sayıda üye kabulü, parti saflarında siyasi bilinç, ideolojik anlayış seviyesinin düşmesini de beraberinde getirmiştir. Bu ise, küçük burjuva bürokratların düşünce tarzlarını ve yaşam anlayışlarını yaymada gerekli maddi ortamı hazırlamıştır.

Malenkow, söz konusu siyasi raporda şöyle diyor;
"Savaştan sonra partinin MK'sı, partiye kabulü biraz sınırlama kararı almıştır. Buna rağmen, partiye kabul hızlı bir tempoyla ilerlemiştir, parti saflarının hızlı büyümesinin olumsuz yönlerinin de olduğunu, bunun parti saflarında siyasi bilinç seviyesinin belli bir düşüşüne, partinin nitel bileşiminin belli bir kötülemesine götürdüğünü dikkate almamazlık edemezdi. Parti saflarının sayısal büyümesi ile üyelerinin ve adaylarının siyasi eğitim seviyesi arasında belli bir dengesizlik doğdu." (Agk., s.88/89)

Parti üyesi sayısındaki olağanüstü artışa paralel olarak, üyelerin siyasi bilinç seviyesinin düşmesi! Bu, siyasi bilinç seviyesinin düşmesi, küçük burjuva bürokrat unsurların, oportünistlerin işine yaramıştır. Bilinç seviyesinin düşük olduğu ortam, anti-marksist düşüncelerin, anlayışların, yaşam tarzının gelişmesi için, beslenme ortamını oluşturmuştur.

Malenkow, söz konusu bilinç seviyesini yükseltmek, söz konusu dengesizliği gidermek için MK'nın karar aldığını, partiye kabulde daha titiz davranılacağını anlatıyor. Ama ya o zamana kadar parti-devlet ve ekonomi kurumlarına sızmış olanlar ne olacak! Bu konuda hiçbir şey söylenmiyor, parti üyelerinin, üyeliklerinin yeniden gözden geçirilmesi doğrultusunda adım atılarak temizliğe gidilmiyor.

Devamla Malenkow, parti faaliyetinde idari, bürokratik hataların yapıldığını ve buna karşı mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor.
"Parti örgütlerimizde eksikliklerin ve hataların ortaya çıktığını, parti örgütlerinin yaşamında hala hiç de az olmayan olumsuz, hatta bazen yok etmek, aşmak ve başarılı olarak ilerlemeyi garantilemek için bilinmesi, görülmesi ve açığa çıkartılması gereken hastalıklı görünümlerin olduğu kabul edilmelidir.
Bu eksiklikler, hatalar, bu olumsuz ve hastalıklı görünümler nelerden ibarettir ve bununla bağlam içinde parti önünde hangi görevler durmaktadır." (Agk., s.91)

Eksikler, hatalar, hastalıklı görünümler konusunda yapılan tespitler ise şöyledir.

7.2. Sovyet komünistlerinde eleştiri ve özeleştiri konusunda Bolşevik ruh zayıflamaya başlamıştır.
"Parti örgütlerinde, devlet ve parti yaşamında eleştiri ve özeleştiri rolünün küçümsendiği hala görülüyor. Partiye bağlılık konusunda sonsuz çığlık atan, gerçekte ise aşağıdan eleştiriye tahammülü olmayan, onu bastıran ve eleştirenden intikam alan yöneticilere hiç de az rastlanmıyor. Eleştiri ve özeleştiri konusunda partinin davasına büyük zarar veren, parti örgütlerinin inisiyatifini boğan, parti kitleleri nezdinde yönetimin otoritesini yıkan ve partinin ezeli düşmanı bürokratların parti düşmanı alışkanlıklarını münferit parti örgütlerinin yaşamında genelleştiren bürokratik tavırların olduğu çok olay biliniyor.

Bürokratizm, çürüme ve hatta mekanizmamızın tek tek uzuvlarındaki bozulma gibi açığa çıkan görünümler. Tabii ki, böylesi görünümler bizde güçlü bir şekilde yaygınlaşmamıştır…

Parti saflarında, savaşın muzaffer sonuçlanması ve savaş sonrası dönemde büyük ekonomik başarılarla bağlam içinde parti, ekonomi ve diğer örgütlerin çalışmasında hata ve eksikliklere karşı eleştirisiz bir tavır gelişti. Gerçekler, başarılar, başarıların parti saflarında, yan gelip yatma ve geçmişin kazançlarını yeyip tüketme isteği gibi hodperestlik, göz boyacılığı ve küçük burjuva memnunluk hallerine neden olduğunu kanıtlıyorlar.

Bizde, 'her şeye muktediriz', 'biz im için her şey kolay', 'her şey yolunda gidiyor' anlayışında olan ve faaliyette hataların ve eksikliklerin açığa çıkartılması, örgütlerimizde olumsuz ve hastalıklı görünümlere karşı mücadelenin nasıl olduğu gibi az hoş olan uğraşıyla yetinmeyen az yönetici yoktur. Sonuçları itibariyle bu zararlı eğilimler, eksik eğitilmiş ve parti açısından yalpalayan kadroların bir kısmını kapsamına aldı. Parti, Sovyet ve ekonomi örgütlerinin yöneticileri, toplantıları, plenum oturumlarını ve konferansları hiç de seyrek olarak, gösteriye, kendi övgüleri için foruma dönüştürmüyorlar. Bundan dolayı, faaliyette hatalar ve eksiklikler, hastalıklı görüntüleri ve zaaflar açığa çıkartılmıyor ve eleştirilmiyor… İhmalkarlık halleri parti örgütlerine nüfuz ettiler. Parti, ekonomi, Sovyet ve diğer görevliler arasında uyanıklığın gevşemesi ve miskinlik görülüyor; parti ve devlet sırlarının ifşa edildiği görülüyor…" (Agy., s. 92/93)

Malenkow bir taraftan yaraya parmak basıyor, hedefi gösteriyor, bürokratizm. Ama o, aynı zamanda "tabii ki bizde böylesi görünümler güçlü bir şekilde yaygınlaşmamıştır." diye bürokratizm tehlikesini küçümsüyor.

Malenkow, ayrıca bürokratizme karşı mücadeleden bahsediyor. Ama II. Dünya savaşından sonra SB'de bürokratizme karşı geniş kitleleri harekete geçiren bir mücadelenin sonuçlarından bahsetmiyor. Çünkü böyle bir mücadele yürütülmemiştir. Dolayısıyla her ne kadar tehlike doğru tanımlanmışsa da, ciddiye alınmamıştı ve çıkartılması gereken sonuçlar; parti önderliğinde kitlelerin harekete geçirilmesi, çıkartılmamıştır. Parti, sendikalar, gençlik örgütü ve diğer örgütlenmeler bu konuda gerekli uyanıklığı gösterememişlerdir.

7.3. Sovyet komünistleri, parti ve devlet disiplininde görülen zaafların üzerine bol şevik ruhla gitmemeye başladılar.

"Kadrolarımız arasında parti ve hükümetimizin kararları karşısında şekli tavır alan, onların gerçekleştirilmesi için mücadelede aktiflik ve sebat gösteremeyen ve kendi sorumlulukları altındaki işlerin iyi ilerlemediği ve bunun ülkenin çıkarlarını zedelediği üzerine kafa yormayan bazı
yöneticiler vardır…" (Agk., s.95)

Malenkow devamla, bazı yöneticilerin sorumlulukları altındaki işletmelerdeki, kurumlardaki gerçek durumu gizlediklerini, klik-grup çıkarlarının ön plana çıkartıldığını, korumacılığın söz konusu olduğunu vs. anlatıyor ve şöyle diyor.

"…Bizde, parti kararlarının ve Sovyet kanunlarının kendileri için bağlayıcı olmadığına inanan, birisi sıradan insanlar için, diğeri de yöneticiler için iki disiplinin olduğunu zanneden çok yönetici vardır. Böylesi 'yöneticiler' her şeye müsaadeli olduklarına, parti ve devlet düzenini dikkate alma gereklerinin olmadığına, Sovyet kanunlarını ihlal edebileceklerine; müdahalelerde bulunabileceklerine, keyfi hareket edebileceklerine inanıyorlar." (Agk., s.96)

Malenkow böylesi unsurlara karşı mücadeleden de bahsediyor, böylesi unsurlar parti saflarında bırakılmamalıdır diyor (s.97). Ama bizce sorun, salt böylesi unsurların parti saflarında bırakılmamasından ibaret değildir. Devlet, parti ve hükümet çıkarlarını ayaklar altına alan, klikler kuran, kayırmacılık yapan, kendilerini her türden disiplinin dışında gören bu türden unsurlar bize 20'li yıllardaki Sovyet toplumunu hatırlatıyor. O dönemde bu türden unsurlara karşı mücadele, onları salt partiden uzaklaştırmakla, cezalandırmakla sonuçlanmış olmuyordu. Bu sadece bu unsurlara karşı mücadelenin sonuçlarını ifade ediyordu. O dönemde parti, kitlelerin siyasi, ideolojik seviyesini geliştirerek, onları seferber ederek böylesi, düzen düşmanı bürokratların üzerine gidiyordu. Bürokratizme karşı mücadelenin kendisi kitleler için bir eğitim yolu oluyordu. Malenkow bu anlayıştan hiç bahsetmiyor. Anlaşılan o ki, bu türden hastalıklı görünümler, münferit olaylar olarak görülüyor ve çözümü de güvenlik güçlerinin eyleminde, cezalandırmada ve idari tedbirde bulunuyor.

7.4. Sovyet komünistleri, kadro seçiminde ve icraatın kontrolünde Bolşevik anlayıştan sapıyorlar.

"Örgütlerimiz ve makamlarımız, gereğinden çok fazla kararlar, direktifler ve emirler veriyorlar. Ama onların nasıl yerine getirildikleriyle az ilgileniyorlar. Ama meselenin özü, onları bürokratik olarak değil de doğru olarak yerine getirmektir. Yönetici organların direktiflerinin hayata geçirilmesi üzerine vicdansız, sorumsuz tavır, bürokratizmin en tehlikeli ve en kötü niyetli görünümüdür." (Agk., s.97/98)

Malenkow, burada da tehlikeye parmak basıyor ve bürokratizme karşı doğru ve yanlış mücadele metodundan bahsediyor. Bir taraftan aşağının, kitlelerin denetiminden söz ediyor. Bu doğrudur. Ama diğer taraftan yönetici organların aldıkları kararların da yanlış olabileceğini, dolayısıyla bu organların da kontrolünü dışlıyor. Kitleler, sadece alınan kararların uygulanmasını denetlemeye çağrılıyorlar, aynı zamanda kararı denetlemeye de değil.

Malenkow, kadro ve insan seçiminde işlenen hatalardan; kayırmacılıktan, torpilden, hemşehrilik olgusundan bahsediyor. O, kadro seçiminde siyasi ve mesleki yetişmişliğin/olgunluğun gözardı edildiğini anlatıyor tabii, bu olumsuzluklara karşı mücadeleden de bahsediyor. Ama burada, bizim için önemli olan, bu türden anlayışlara karşı mücadeleden ziyade hiç de münferit olmayan bu türden unsurlar, nasıl oluyor da yönetici konumuna gelebiliyorlar ve üstelik istedikleri gibi hareket edebiliyorlar!

Açık ki, parti kapılarının genişçe açılması ve II. dünya savaşının objektif zorlamasının sonuçları ürünlerini vermeye başlamış, sayısız bürokrat/küçük burjuva unsur partide, devlette, ekonomi kurumlarında yönetici olmuş ve küçük burjuva dünya görüşlerini, yaşam ve idare tarzlarını faaliyet alanlarında geliştirmiş ve kurumlaştırmışlardır. Öyle ki kendi adamlarını yanlarına almayı veya görevlendirmeyi de unutmamışlardır! İşte korkunç olan da, "en tehlikeli, en kötü bürokratizm görünümü"nün bu boyutlarda gelişmiş olması ve bütün parti ve Sovyet kurumlarını ayrık otu gibi sarmış olmasıdır.

7.5. Sovyet komünistleri ideolojik faaliyeti giderek küçümsemeye başlamışlardır.

Malenkow şöyle diyor;
"Sosyalist ideolojinin nüfuzunun zayıflatılmasının burjuva ideoloji nüfuzunun güçlenmesi anlamına geldiğini devamlı göz önünde tutmalıyız.

Bizim Sovyet toplumumuzda, burjuva ideolojinin hakimiyeti için sınıfsal taban yoktur ve olamaz da. Bizde sosyalist ideoloji hakimdir ve onun sarsılmaz tabanı Marksizm-leninizmdir. Ama bizde hala burjuva ideolojinin kalıntıları, özel mülkiyetten kaynaklanan psikoloji ve moral kalıntıları vardır. Bu kalıntılar kendiliğin den yok olup gitmiyorlar. Onlar, oldukça yedi canlıdırlar. Büyüyebilirler ve onlara karşı kararlı mücadele yürütülmelidir. Biz dışarıdan, kapitalist devletlerden ve içeriden; parti tarafından tam anlamıyla yerle bir edilmiş Sovyet düşmanı gruplardan kaynaklan an düşünceler, fikirler ve ruh hallerinin sızmasına karşı sigortalı değiliz…ideoloji sorunları üzerine dikkatin gevşediği yer, düşman düşüncelerin… canlanması için uygun zemini oluşturur…

Parti merkez komitesinin müdahalesiyle bilimin birçok sahasında Sovyet insanına yabancı alışkanlıklar ve gelenekler açığa çıkartıldı…burjuva ideolojisinin çeşitli görünüm formları ve her türde vulgerleştirici çarpıtmalar teşhir ve yere bir edildi." (Agy., s.101, 102, 103)

Burada şu anlayışlara yer veriliyor:
-Bürokratik yozlaşmanın, sosyal ist ideolojinin giderek altının kazınmasının doğru tahlili yapılıyor.
-Ama tehlike hala esas olarak açık sınıf düşmanlarında görülüyor, mevcut komünist bürokratlar, yozlaşmış unsurlar burjuva ideolojisinin taşıyıcıları olarak görülmüyorlar.
-Ne gariptir ki, hangi cepheden/çevreden gelirse gelsin bürokratik yozlaşma tehlikesi hala küçümseniyor. Alıntının son paragrafında, tespit edilen ve yerle bir edilen burjuva alışkanlıklardan, geleneklerden vs. bahsediliyor. Ama bu boyutlara varmış bir tehlike hala küçümseniyor.

Söz konusu bu tehlikeleri küçümsemenin, önemsememenin bu tehlikelere karşı idari tedbirlerle yetinmenin acı sonucu, Stalin'in ölümünden kısa zaman sonra etkisini göstermiştir. Malenkow, Kaganowiç, Molotow ve daha bir dizi yönetici komünist, kendini sosyalizm davasına adamış dürüst unsur, Kruşçev kliğinin darbesine maruz kalmışlardır ve Kruşçevci revizyonistler, özellikle bu üç komünisti yönetimden adım adım uzaklaştırmış ve nihayetinde "parti düşmanı grup" olarak ilan etmişlerdir.

Marksizm-Leninizmi savundukları için, "Malenkow, Kaganowiç ve Molotow yoldaşlar, MK-Prezidyumu üyeleri olarak ve MK üyeleri olarak görevden alınmışlardır. SBKP-MK Sekreteri olarak Sepilow yoldaş görevinden alınmalıdır ve MK-Prezidyumu adayı ve MK üyesi olarak görevden alınmalıdır." (SBKP-MK Plenumu’nda, oybirliği ile alınan karar, 29 Haziran 1957)

Kruşçev, revizyonizmine karşı gelen ve Marksizm-leninizmi savunan "Molotow, Kaganowiç ve Malenkow'dan bütün parti düşmanı, hain hareketlerinden dolayı parti ve halk tarafından sıkı bir şekilde hesap sorulması üzerine burada konuşan delegelerin görüşüne katılıyorum." (Koslow, SBKP-MK Sekreteri, XX. Parti Kongresi’ndeki konuşmasından)

Soruna yaklaşımımızın da gösterdiği gibi, küçük burjuvazi, SB'de bürokratizmin sosyal-sınıfsal tabanını oluşturmuştur. Bürokratizmin, proletarya diktatörlüğü üzerine zaferi, ancak bir karşıdevrimci; Sovyet somutunda da darbeyle gerçekleşe bilirdi. Öyle de oldu.

X. Parti Kongresi’nde Lenin ne diyordu?
"Yaklaşmakta olan ciddi bir tehlike geçiriyoruz. Söylediğim gibi küçük burjuva karşıdevrimi Denikin'den daha tehlikelidir".

Sovyet komünistleri; sosyalizmi inşa sürecinde gelişen ve giderek güçlen en komünist bürokratların sömürücü sınıfların kalıntılarından da, hainlerden de veya dıştan gelen tehlikelerden de daha tehlikeli olabileceği; artık SB'de karşıdevrimin kaynağının bu güçler olabileceğini ne yazık ki, görememişlerdir.

Anlaşılan o ki, karşıdevrim çok güçlüydü. Ama buna rağmen, Stalin'in ölümünden sonra parti ve devlet yönetiminin Marksizm-leninizme sadık kalmış olan kısmından, kitlelerin örgütlü karşı koyuşundan korkuyordu. Bunun içindir ki, darbeden sonra temizlik, bu sefer karşıdevrimin komünistleri yönetimden uzaklaştırması adım adım gerçekleştirilmiştir.

Burjuva karşıdevrimin aşamaları:
a. Stalin'in mahkum edilmesi;
Bunun gerçekleşmesi için Stalin'in otoritesinin/itibarının kırılması gerekiyordu. Sadece Sovyet insanı önünde değil, bütün dünya işçileri ve emekçileri önünde de özür dileme babında dünya burjuvazisi önünde Stalin, bir "diktatör" olarak gösterilmeli ve o'nun sınıf düşmanlarına karşı mücadelesi, suçsuz insanların takibatı, kıyımı olarak lanse edilmeli ve bu mücadele bir cinayet olarak gösterilmeliydi..

b. Marksizm-leninizm revizyona uğratılmalıydı;
Marksizm-leninizmin revizyona uğratılması Stalin'i mahkum etmekle başlamış oluyordu. O'nun görüşlerini eleştirme yaftası altında Marksizm-leninizm mahkum ediliyordu. Bu türden mahkum etmenin somutlaştırılması da şöyle oluyordu;

-SB'de sosyalizmin ekonomik temellerini yıkmak ve yerine kapitalist ilişkileri koymak (yukarıda örneklemiştik.)

-Ülkede sosyalizmin kurumlaşmasını; siyasi, ideolojik, kültürel, felsefi, ahlaki vs. yozlaştırmak, Marksizm-leninizmi tabela olarak kullanarak revizyonizmi geçerli kılmak.
-Dünya işçi ve komünist hareketini parçalamak.

Bunlar, adım adım gerçekleştirilmiştir. Adım adım gerçekleştirilen karşıdevrimin gerçekleşme sürecinde esas itibariyle;
a. Proletarya diktatörlüğü yıkılıyor, yerine bürokrat kapitalizme tekabül eden revizyonist burjuva diktatörlük kuruluyor.

b. Temel üretim araçlarına olan sosyalist mülkiyet kaldırılıyor, yerine toplam bürokrasinin çıkarlarına tekabül eden mülkiyet getiriliyor.

Ele aldığımız noktalar gösteriyor ki, SB'de karşıdevrim; kapitalizmin restorasyonu çıkış noktasını üst yapıdan almıştır.

SB'de Stalin döneminde sosyalizmin inşa ediliyor olduğunu, sömürücü sınıfların kapitalizmin restorasyonuna yol açmasının söz konusu olmadığını, bu anlamda sömürü düzeninin tamamen tasfiye edildiğini kategorik olarak savunuyor, tartışma konusu dahi yapmıyoruz. Şayet bu alanda hatalar söz konusu olsaydı, kapitalizmin restorasyonunu sağlayan toplumsal güçler bu ilişkilerden, burjuva kapitalist veya bunun yozlaşmış/başkalaşmış formlarından kaynaklanırlardı. Bu olmamıştır. Bunun yerine üst yapı ve yeni tip bir burjuva sınıfı oluşarak ya da buraya dönüşerek ‘56’da iktidar gasp edilmiştir.

SB'de "işçiler, siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra, eski bürokratik mekanizmayı paramparça edecekler, onu temelden yıkacaklar, taş üstünde taş bırakmayacaklar" (Lenin). Ama bunun tam anlamıyla gerçekleşmesi için işçilerin “hepsi kontrol ve teftişin fonksiyonlarını yerine getirmelidirler, hepsi hiç kimse bürokrat olmasın diye belli bir dönem ‘bürokrat’ olmalıdırlar”. (Lenin, C.25, s.496)

SB'de, gerçek bürokrat olunmaması için işçiler ve köylüler tam anlamıyla "bürokrat" olamamışlardı. Bundan dolayıdır ki bir küçük burjuva "komünist bürokrat" olgusu doğdu ve yeni tipten burjuva karşıdevrimini gerçekleştirdi.

Proleter Doğrultu, Sayı 11, Temmuz-Ağustos 1997