EKİM
DEVRİMİNDEN 19. PARTİ KONGRESİ'NE
SOVYETLER
BİRLİĞİ’NDE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI VI
Sovyet
Devlet Hukuku-Sosyalist Hukuk -
Sovyet
Anayasası - Sovyet Demokrasisi - Proleter Demokrasi
I-
Sovyet Devlet Hukuku - Sosyalist Hukuk
1-
Sosyalist Hukukun Doğuşu
Sovyet hukukunun veya genel
anlamda sosyalist hukukun doğuşu belli bir yasallığın kaçınılmaz
sonucuydu. Bu yasallık, Ekim Devriminin zaferi ve bu zaferin sonucu
olarak da proletarya diktatörlüğünün kurulmasıydı. Hukuk ve
devlet arasında sıkı bir bağ vardır ve bu iki kavram sınıfsal
karakter taşırlar. Bu hukuk ve devlet arasındaki birbirinden
ayrılmayan bağlılık, Ekim Devrimi sürecinde bütün
çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. İşçi sınıfı, sosyalist
devrim sonucunda yeni tipte devleti; sosyalist devleti/ proletarya
diktatörlüğünü kurmakla sorunun sadece bir yönünü çözümlemiş
oluyordu. Sorunun ikinci yönü ise yeni hukukun; sosyalist hukukun
devrimci yasallık/yaratılması ve geliştirilmesidir. Devrimci,
sosyalist kazanımların korunması, normlaştırılması,
geliştirilmesi ve pekiştirilmesi başka türlü olamaz. Öyleyse
sosyalist hukuk yeni hukuktur, insanlık tarihinin tanıdığı en
yüksek/gelişmiş hukuktur; devletsiz, sınıfsız topluma-komünist
topluma geçişte tarihi olarak en son hukuk anlayışıdır.
Rusya'da Ekim Devrimi, hakim
sınıflara karşı çetin bir silahlı mücadele sonucunda zafere
ulaşmıştı. Proletarya, burjuva devlet mekanizmasını
parçalamıştı. O, aynı zamanda burjuva hukukunu da parçalamıştı.
Burjuva hukuk, sosyal eşitsizliğin, sömürünün, mülkiyetin
belli ellerde toplanmasının, siyasi iktidarın hakim sınıfların
elinde olmasının ifadesiydi. Burjuva devlet, burjuva hukukun
uygulanmasını sağlayan araçtı. Burjuva devlet mekanizmasının
parçalanması, sonuç itibariyle burjuva hukukunun da parçalanmasını
kaçınılmaz bir zorunluluk haline getiriyordu.
Rusya'da eski hukukla kopuş
olağanüstü, hızlı ve seri gerçekleşti. Ama yeni hukukun
oluşturulmasında genç Sovyet devleti çok büyük zorluklarla
karşılaştı. Her şeyden önce sosyalist hukuk ve uygulanması
konusunda hiçbir pratik tecrübe yoktu. Genç Sovyet devleti,
sosyalist hukuk sistemini hiç yoktan yaratmakla karşı karşıyaydı.
Diğer taraftan yeni üretim ve toplumsal ilişkiler fırtınalı bir
gelişme ve değişim içindeydiler. Dolayısıyla sosyalist hukuk
bir taraftan oluşturulmak, diğer taraftan da fırtınalı gelişmeye
ayak uydurmak zorundaydı. Sovyet devleti, bütün zorlukların
üstesinden başarıyla geldi; devrim kendi yasalarını ve
yasallıklarını da yaratıyordu. Sosyalist hukuk, çetin sınıf
mücadelesi sürecinde kapitalist kuşatma iç ve dış düşmanlara
karşı mücadele içinde gelişti. Sovyet hukuku, Sovyet devletinin
ve Sovyet toplumunun, bir bütün olarak sosyalizmin inşasının
yasallığının doğrudan ifadesidir.
2-
Sosyalist Hukukun Tanımı, Sınıfsal Karakteri ve Özü
Sosyalist üretim ilişkileri,
üretim araçlarının sosyalist mülkiyetle oluşu ve bir bütün
olarak sosyalist ekonomi sistemi sosyalist hukukun maddi temelini
oluştururlar. Sosyalist hukuk, sosyalizmin ekonomik temelini korur.
Sosyalist hukuk aynı zamanda sosyalizmin, sosyalist düzenin siyasi
temellerini de korur. Ekonomide ve devlet ve toplumsal yaşamın
diğer bütün alanlarında sosyalist ilişkileri düzenlemek için
sosyalist toplumda hukuk-sosyalist hukuk-zorunludur. Zorunlu olan bu
hukukun- somutta da sosyalist Sovyet hukukunun- tanımı nasıl
yapılmalıdır? Sosyalist Sovyet hukukunun tanımı 1938'de hukuk
bilimcilerinin ilk birlik görüşmesinde şöyle yapılıyordu:
"Sosyalist
Sovyet
hukuku davranış kurallarının (normlarının) bütünüdür; bu
normlar, sosyalist Sovyet
devleti tarafından düzenlenirler veya teyit edilirler ve Sovyet
halkının iradesini dile getirirler. Bunlar, kullanımı Sovyet
devletinin zor kullanımıyla teminat altına alınan ve işçi
sınıfı ve bütün emekçiler için makbul ve faydalı olan, yani
ekonomide kapitalizmin kalıntılarının tam ve nihai yok
edilmesine, insanların yaşam tarzına ve bilincine ve komünist
toplumun inşasına hizmet eden durumların ve ilişkilerin
korunmasına, sağlamlaştırılmasına ve geliştirilmesine hizmet
eden normlardır"
(M.S- Strogowiç; "Das Sozialistische Sowjetrecht- das Recht
eines höheren
Typus", Lehrmaterial, Aktaran; Deutsche Akademie für Staats-
und Rechts- Luissenschaft "Walter Ulbricht", Lehrmaterial
Nr. 2, Zum
Lehr-Programm Nr. S, "Die Marxistisch- Leninistische Thearie des
Staates und des Rechts", Berlin 1956, s. 68/69).
Bu tanımlamada sosyalist Sovyet
hukukunun tarihi oluşumunu ve dolayısıyla sınıfsal karakterini
de görmekteyiz.
Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in
çalışmalarında bir taraftan genel olarak hukukun, diğer taraftan
da özel anlamda sosyalist hukukun sınıfsal karakteri üzerine
dikkat çekilmiştir. Örneğin Lenin, sosyalist devrimin bir sonucu
olarak oluşturulan sosyalist hukukun sınıfsal içeriği, hedefi ve
görevleri açısından yeni ve daha yüksek tipte bir hukuk olduğunu
bir çok kez vurgulamıştır.
"Biz
ve karşıtlarımız arasında düzen ve yasa anlayışında temel
bir zıtlık vardır. w4imdiye kadar düzen ve yasa olarak toprak
beyleri ve memurlar için makul şey geçerliydi. Ama biz, köylülüğün
çoğunluğu için makul olanın düzen ve yasa olduğunu iddia
ediyoruz." (Lenin;
"Erster Gesamtrussischer Kongress der Bauerndeputierten",
C. 24, s. 494, Alm.)
Marksist
teori, hukuku hakim sınıfın irade beyanı olarak ele alır. "Yasa
nedir? Bu, zafer kazanan ve devlet iktidarını ellerinde tutan
sınıfların irade beyanıdır"
(Lenin; "Agrarprogramm der Sozialdemokratie", C. 13, s. 327
Alm.).
Hakim sınıfın iradesi, hukuk
ve yasalar çerçevesinde kendini ifade ederek, genel geçerli ve
hakim irade olur. Onun böyle olması ise devletin zor gücüyle
sağlanır.
"Devletin
dile getirdiği irade, devlet
zoru
tarafından tespit edilen yasa
olarak
geçerlilik kazanmak zorundadır." Aksi takdirde "irade"
kelimesi sadece havada sönen boş ses olur."
(Lenin; "Eine Widerspruchsualle position", C. 25, s. 80,
Alm.)
Öyleyse; hakim sınıf,
ekonomide ve politikada hakim sınıf, hakimiyetini veya iradesini
kendi hukuk anlayışıyla, yasalarıyla ifade eder.
"Bir
şeyleri yasaklamak veya düzenlemek için devlet gücüne sahip
olunmalıdır" (Lenin,
a.g.y).
Sosyalist Sovyet hukuku kendinden
önceki diğer bütün hukuk anlayışlarından kökten farklıdır.
Sovyet hukuku, sömürüye dayanan üretim biçimlerinin ve bunlara
tekabül eden sömürücü sınıfların hukuku değildir. Sovyet
hukuku, siyasi iktidarı elinde tutan proletaryanın ve tüm
emekçilerin iradesini dile getirir. Bir karşılaştırma yaparsak;
sömürüye dayanan toplumlarda hukuk, bir avuç sömürücü
azınlığın ezici çoğunluk karşısında iradesini ifade ederken,
sosyalist hukuk, ezici çoğunluğun sosyalizmi kurma ve sınıfsız
topluma doğru geliştirme iradesini ifade eder.
Sosyalist Sovyet hukukunun
sınıfsal içeriği, genç Sovyet devletinin daha ilk
kararnamelerinde görülmekteydi. Örneğin II. Bütün Rusya Sovyet
Kongresi'nin "Toprak üzerine" kararnamesiyle toprak
beylerinin toprak üzerine mülkiyetini tazminatsız olarak geçersiz
kılmış ve bu mülkleri halkın mülkiyetine geçirmiştir. Diğer
taraftan başka bir dizi kararnamelerle dış ticaret, ticaret
filosu, bankalar, demiryolları ulusallaştırılmıştır. Örneğin
Bütün Rusya Merkezi Yürütme Komitesi'nin 27 Aralık 1917 tarihli
kararnamesiyle bankacılık devlet tekeline alınmıştır.
Sosyalist hukuk çerçevesindeki
bütün bu kararnameler, yasalar ve tedbirler iktidardaki
proletaryanın ve müttefiklerinin çıkarlarını ifade ediyorlardı.
Bütün bunlar, doğuşundan itibaren Sovyet devletinin yeni,
eskisinden tamamen farklı, sosyalist bir hukuka sahip olduğunu
gösteriyorlar. Sosyalist Sovyet toplumu ve sosyalist devlet gibi
sosyalist hukuk da oluşumundan itibaren sürekli gelişme,
mükemmelleşme sürecinden geçmiştir.
Öyleyse:
- Sosyalist Sovyet hukuku,
burjuva hukukun devamı veya geliştirilmiş hali değildir.
Sosyalist Sovyet hukuku, sosyalist hukuk olarak doğmuş ve giderek
mükemmelleşmiştir.
- Sosyalist Sovyet hukuku, içerik
ve öz bakımından sömürücü toplumlarının hukuk anlayışından
temelden farklıdır. Sosyalist Sovyet hukuku, toplumsal ve grup
mülkiyetine dayanırken, örneğin burjuva hukuk üretim araçlarına
olan özel mülkiyete dayanır.
- Burjuva hukuk, sömürü
düzenini, insanın insan tarafından sömürülmesini
yasallaştırırken, sosyalist Sovyet hukuku, sömürünün ortadan
kaldırılmasını, sosyalist toplumun üyeleri arasında "eşitliği"
yasallaştırır. Sosyalist Sovyet hukukunun toplumun üyeleri
arasında "eşitliği" sağlaması üretim araçlarının
toplumsal (sosyalist) mülkiyette olmasından dolayıdır.
Burada söz konusu olan eşitlik,
burjuva anlamda veya burjuvazinin anladığı eşitlik değildir.
Sosyalist hukuk çerçevesinde eşitlik "herkesten yeteneklerine
göre, herkese randımanına göre" ilkesinin
gerçekleştirilmesidir.
Sosyalizmde eşitlik ve bu
anlamda sosyalist hukukun ne olduğunu Stalin şöyle açıklar:
"a) Kapitalizm
yıkıldıktan ve kapitalistler mülksüzleştirildikten sonra bütün
emekçilerin sömürüden eşit olarak kurtarılması;
b) Bütün toplumun mülkü
olduktan sonra üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin
herkes için eşit şekilde ortadan kaldırılması;
c) Herkesin
yeteneklerine göre çalışmada eşit yükümlülükleri ve bütün
emekçilerin randımanlarına göre ücretlendirilmede eşit hakları
(sosyalist
toplum);
d)
Herkesin, yeteneklerine göre çalışmada eşit yükümlülükleri
ve bütün emekçilerin ihtiyaçlarına göre geçiminin
sağlanmasında eşit hakları (komünist
toplum)."
(Stalin; XVII Parti Kongresi’ne sunulan siyasi rapordan, C. 13, s.
315, Alm.)
Burada, sosyalizmde, sosyalist
hukuk çerçevesindeki eşitlik anlayışıyla kapitalizmde burjuva
hukuk çerçevesindeki "eşitlik" anlayışı arasındaki
fark görülmektedir.
- Sosyalist hukuk (Sovyet
hukuku), sosyalist toplum vatandaşının eğitiminde ve sosyalist
bilincin pekiştirilmesinde devasa bir silahtır. Bunun tam tersi
burjuva hukuk için geçerlidir.
Sosyalist devletin, sosyalist
hukuk düzeninin toplumsal mülkiyetin korunması için proletarya ve
müttefiklerinin iradesini ifade eden sosyalist hukuk (Sovyet
hukuku), vatan hainlerini, yıkıcıları, sabotajcıları, ajanları
vb. cezalandırır. Bunun ötesinde sosyalist hukuk, kapitalizmin
kalıntılarının ifadesi olan burjuva anlayış ve tavırlar
sergileyen, böylelikle sosyalist toplumun gelişmesini zedeleyen
veya yozlaştıran vatandaşları, hakim hukuk normlarına uymaya
çağırır, eğitir ve gerekirse cezalandırır.
3-
Sosyalist Sovyet Hukukunun Temel İlkeleri
Burada da söz konusu olan,
sosyalist hukukun içeriği ve özü olduğu ve buna yukarıda
değinildiği için tekrardan kaçınacağız ve önemli gördüğümüz
temel ilkeleri kısa kısa açıklamakla yetineceğiz.
- İktidar sorunu-toplumun,
proletarya tarafından devletsel yönetilmesi açısından sosyalist
Sovyet hukuku:
Sosyalist Sovyet hukuku,
proletaryanın siyasi iktidarını pekiştirir ve bütün normları
ve uygulanmasıyla emekçilerin işçi sınıfı etrafında
toplanmasına; proletarya ile emekçi yığınlar arasındaki
ittifakın pekişmesine hizmet eder. Bir örnek: Tarımsal alanda
büyük çiftlik tüzüğü. Bu türden ilk tüzük, 1 Mart 1930'da
Halk Komiserleri Konseyi ve SSCB Merkezi Yürütme Komitesi
Başkanlığı tarafından onaylanmıştı. Bu tüzük, emekçi
köylülerin kooperatifsel büyük üretim bazında birleşmelerinde
belirleyici bir rol oynamıştı. Böylelikle kooperatifsel üretimin
ve kolektif ekonomiksel yaşamın temelleri yasal olarak
pekiştiriliyor ve bu durum emekçi köylülüğün sosyalist
bilinçlenmesinde/eğitiminde belirleyici bir rol oynuyordu.
- Sosyalist mülkiyetin
dokunulmazlığı açısından sosyalist Sovyet hukuku:
Sovyetler Birliği'nde üretim
araçları üzerinde sosyalist mülkiyetin iki formu vardı: a)
Sosyalist devlet mülkiyeti, diğer tanımlanmasıyla genel halk
mülkiyeti. b) Kolhozlardaki grup mülkiyeti, diğer tanımlanmasıyla
kooperatifsel-kolektif ekonomiksel mülkiyet.
Bu mülkiyet, sosyalist toplumda
sosyalizmin ekonomik yasalarının ve dolayısıyla sosyalist
toplumun maddi temelini oluşturur. Üretim araçları üzerindeki
sosyalist mülkiyet olmaksızın proletarya diktatörlüğü,
sosyalist toplum ve sosyalist hukuk olamaz. Bundan dolayıdır ki,
sosyalizmin maddi temeli olan sosyalist mülkiyetin dokunulmazlığı
vardır. Ona dokunmak; yozlaştırmak, başkalaştırmak sosyalizmin
ve buna bağlı olarak sosyalist hukukun maddi temelini, varoluşunu
ortadan kaldırmak demektir. Sosyalist Sovyetler Birliği'nde
sosyalist mülkiyetin dokunulmazlığı anayasa ve gerekli yasalarla
teminat altına alınmış ve korunmuştur. Sosyalist mülkiyete
dokunmak; başkalaştırmak, çalmak, zarar vermek vs. cinayetle eş
anlamlı görülmüştür.
-
Sömürünün ortadan kaldırılması açısından sosyalist Sovyet
hukuku:
Sosyalizmin, proletarya
diktatörlüğünün ön koşulu veya "olmazsa olmaz"
koşulu, insanın insan tarafından sömürüsünün ve bu sömürünün
maddi temelini oluşturan koşulun; üretim araçlarına olan özel
mülkiyetin ortadan kaldırılmasıdır. Sosyalist Sovyet hukuku, bu
koşulun ortadan kaldırılmasının ifadesidir. Bu, genç Sovyet
devletinin daha ilk kararnamelerinde açıklanmıştı.
- Sosyalist hümanizm ve
demokratizm açısından sosyalist Sovyet hukuku:
Sovyet hukuku, tamamen her
yansımasıyla hümanist bir hukuktur. Bu, onun sosyalist (sınıfsal)
karakterinden kaynaklanmaktadır. O halde, hümanist olmayan bir
hukuk asla ve asla sosyalist hukuk olamaz. Halkın maddi ve kültürel
yaşam seviyesinin yükseltilmesi sosyalist Sovyet hukukunun odak
noktasıdır. Bir taraftan sosyalizmden, sosyalizmin inşasından
bahsetmek ve diğer taraftan da halkın maddi ve kültürel yaşam
seviyesini yükseltmemek birbiriyle bağdaşmaz. Geçici,
konjonktürel durumlar hariç, sosyalizm eşittir halkın kültürel
ve maddi yaşamının yükseltilmesi eşittir sosyalist hümanizm
demektir.
Diğer taraftan sosyalist Sovyet
hukuku, savaş kışkırtıcılığını engelleme, savaş
kışkırtıcılarını şiddetle cezalandırma ve enternasyonalizm
açısından da en derin, en anlamlı ve kapsamlı hümanizmdir. Buna
ulusların eşit haklara sahip olmaları anlayışı da dahildir.
Sosyalist demokratizmin tam
anlamıyla uygulanmasını sağlamak Sovyet hukukunun temel
ilkelerinden birisidir. Bu anlamda sosyalist hukuk eşittir sosyalist
demokrasidir. Sovyet hukuku, Sovyet emekçilerine en kapsamlı
demokratik hakları ve özgürlükleri veren ve garantileyen hukuktu.
Böylelikle Sovyet hukuku, sosyalist Sovyet toplumunun üyelerine
toplumsal yaşamı örgütlemeye ve şekillendirmeye sorumlu olarak
katılmanın bütün yollarını açan bir hukuk oluyordu.
Burjuva hukuku, özgürlük
haklarını açıklayan hukuktur. Sosyalist Sovyet hukuku ise hak ve
özgürlüklerin sadece açıklanmasını değil, onun
gerçekleştirilmesini, dolayısıyla bu gerçekleştirmenin maddi
temelini sosyalist düzeni teminat altına almayı içeren hukuktu.
Sovyet anayasaları ve özellikle Sosyalist Anayasa olarak da
tanımlanan 1936 Anayasası, sosyalist demokrasinin kapsamını,
uygulanışını ve gelişmesini ifade eden en önemli belgedir.
- Toplumsal ve kişisel
çıkarların ahenkli kaynaşması açısından sosyalist Sovyet
hukuku:
Sömürüye dayanan toplumlarda,
toplumsal çıkarlarla kişisel çıkarların ahenk içinde olmaları
veya bütünleşmeleri asla söz konusu olamaz. Bu ilk kez
sosyalizmde söz konusu olmuştur, gerçekleşmiştir.
"Birey
ve kolektif arasında, tek tek kişilerin çıkarları ve kolektifin
çıkarları arasında uzlaşmaz bir zıtlık yoktur, olamaz da.
Böyle bir zıtlık olamaz. Çünkü kolektivizm ve sosyalizm,
bireysel çıkarları yadsımaz, tersine onları, kolektifin
çıkarlarıyla ahenkli hale getirir. Sosyalizm, bireysel çıkarları
dışlamaz. Sadece sosyalist toplum, bu kişisel çıkarları tam
anlamda tatmin eder. Evet, dahası; sosyalist toplum, tek tek
bireylerin çıkarlarının korunması için yegane sağlam garantiyi
teşkil eder. Bu anlamda 'bireycilik' ve 'sosyalizm' arasında
uzlaşmaz bir zıtlık yoktur"
(Stalin "İngiliz yazarı H. G. Wells ile söyleşi", C.
14, s. 10, Alm.).
Öyleyse; sosyalist Sovyet
hukuku, tek tek kişilerin çıkarlarıyla toplumun çıkarlarını
karşı karşıya getirmeyen, toplumun çıkarlarıyla kişilerin
çıkarlarının birbirlerini tamamlamalarını sağlayan hukuktur.
Sovyet hukuku, bunu "Herkesten yeteneklerine göre, herkese
randımanına göre" ilkesinin gerçekleştirilmesiyle sağlıyor.
- Sosyalist yasallığın
gerçekleştirilmesi açısından sosyalist Sovyet hukuku:
Sosyalist yasallık, sosyalist
Sovyet hukukunun bütün yönleriyle tutarlı bir şekilde tek tek
bireyler ve kurumlar tarafından bilinçli kabulü ve onun
kurallarına göre hareket etmektir. Sosyalist yasallık emekçilerin
iradesini gerçekleştirilmesinin metodudur.
Sosyalist hukuk, üstyapının
bir kısmı olarak, altyapı üzerinde aktif bir etkide bulunur. (Her
hukukun, dolayısıyla burjuva hukukunun da bu özelliği vardır).
Bu anlamda sosyalist Sovyet hukukunu diğerlerinden ayıran
belirleyici özellik, onun altyapısının gelişmesini yaratıcı
bir şekilde etkilemesidir. Bunun nedeni açıktır. Sosyalist devlet
-somutta da Sovyet devleti- sosyalist üretim ilişkilerini ancak
burjuvaziyi, onun hakimiyetini yıktıktan sonra hukukun yardımıyla
oluşturur. Sosyalist üretim ilişkileri kapitalizmin bağrında
oluşamaz.
Bu ilişkiler, ancak ve ancak
kendilerine tekabül eden sınıfın iktidarı altında, kendilerine
tekabül eden mülkiyetin var olduğu koşullarda oluşurlar. Bu
oluşumda ve şekillenmede sosyalist hukuk belirleyici, aktif bir rol
oynar.
4-
Sosyalist Sovyet Hukuku’nun Gelişme Aşamaları
Hukuk ile devlet kavramları
arasında sıkı bir bağ vardır. Hukuksuz devlet, devletsiz hukuk
olmaz. Bu, sosyalist sistem için de geçerlidir. Sosyalist devlet,
sosyalist hukuk çerçevesinde kurumlaşır ve hukuk da sosyalist
devletin gelişmesine paralel olarak gelişir ve her iki olgu
sınıfsız toplumda; komünizmde yok olurlar.
Sosyalist Sovyet hukuku da Sovyet
devletinin gelişmesine paralel olarak gelişmiş ve şekillenmiştir.
Bu anlamda Sovyet devletinin temel gelişme aşamaları, Sovyet
hukukunun da gelişme aşamalarını oluştururlar. O halde,
sosyalist Sovyet hukuku, iki temel gelişme aşamasından
oluşmaktadır.
Sovyet devleti, varlığının
daha ilk aylarında, eski gerici yasaları geçersiz kılarak, yeni
sosyalist yasalarla, kararnamelerle sosyalist düzeni şekillendirerek
sosyalist hukuku oluşturmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi
barış, toprak, ulusallaştırma, devlet ile kilisenin, okul ile
kilisenin birbirinden ayrılması üzerine çıkartılan
kararnameler, genç Sovyet devletinin sosyalist hukuku oluşturmadaki
ilk adımlarıydı. Bunlar ilk sosyalist yasalardı.
Kararname, ilk dönemde Sovyet
iktidarı yasalarının temel formunu oluşturuyordu. Ekim Devrimini
hemen takip eden dönemde Sovyet iktidarı, yasalarıyla, kendi
hukukuyla toplumsal ilişkilerin bütününü kapsayacak durumda
değildir. Bundan dolayı Sovyet mahkemeleri bir taraftan yeni
çıkartılan kararnameler ışığında hareket ederlerken, diğer
taraftan da, devrimin yürürlükten kaldırmadığı eski düzenden
kalma yasalardan yararlanıyorlardı. Ama 1918'in ortalarına
gelindiğinde genç Sovyet devleti, eski yasalara göre hareket
etmeyi ve karar almayı tamamen yasaklamak ve her alanda, her konuda
Sovyet yasalarını geçerli kılmıştı.
Demek oluyor ki, Sovyet hukuku,
süreç içinde gelişmiştir, süreç içinde geçerli kılınmıştır.
Bu gelişmeyi Lenin şöyle anlatır:
"Bizde,
kararnamelerin propagandanın bir formu olarak hizmet gördüğü bir
zaman vardı. Bizimle alay ediliyordu. Bolşevikler, kararnamelerin
hayata geçirilmediğini anlamıyorlar deniyordu; bütün
karşıdevrimci basın böylesi olaylarla doluydu. Ama, Bolşeviklerin
iktidarı ele geçirdiklerinde ve sıradan köylü ve sıradan işçiye
devleti böyle yönetmiş olmak istiyoruz, işte burada bir
kararname, deneyin diye açıkladıklarında bu dönemin bir
meşruluğu vardı. Biz, sıradan işçi ve köylüye, politika
anlayışımızı kararnameler formunda iletiyorduk. Böylelikle
kitleler nezdinde sahip olduğumuz devasa güveni kazandık"
(XI. Parti Kongresi’ndeki Konuşma, C. 33, s. 281, Alm.).
Sovyet devleti güçlendikçe,
Sovyet devlet organları duruma hakim oldukça, Sovyet hukuku da buna
paralel olarak gelişmiş ve şekillenmiştir.
Burjuvaziye göre yasalar, savaş
döneminde yürürlükten kaldırılır. Sovyet devleti açısından
bu anlayış tamamen saçmadır. Sovyet hukuku, iç savaş döneminde,
bu haklı savaşın koşullarına ve gereksinimlerine de cevap
verecek bir şekilde gelişmiştir. Bu dönemde çıkartılan Sovyet
yasaları, iç savaşın kazanılmasında, işçi-köylü ittifakının
pekiştirilmesinde, emekçilerin ezici çoğunluğunun genç Sovyet
devletinin, komünist partinin etrafında toplanmasında çok önemli
bir rol oynamışlardır. Keza Sovyet yasaları, barışçıl inşa
döneminde -NEP dönemine geçişten itibaren- ekonominin yeniden
inşa edilmesinde, sosyalist sanayileşmenin ve tarımın
kolektifleştirilmesinin ön koşullarının hazırlanmasında da
önemli rol oynamışlardı.
7 Ağustos 1932'de çıkartılan
yasa -sosyalist mülkiyetin korunması ve pekiştirilmesi üzerine
yasa- Sovyet düzeninin maddi temelini oluşturan sosyalist
mülkiyetin korunmasında çok önemli bir rol oynamıştı. Yukarıda
bahsettiğimiz, tarımsal alanda büyük işletmelerde, büyük
üretimle kolektifleştirmeyle ilgili yasa da, Sovyet kırında
sosyalizmin gelişmesinde keza önemli bir rol oynamıştı.
"Sosyalist
devletin ilk gelişme aşamasındaki temel görevi -dış saldırılara
karşı ülkenin savunulmasının yanısıra- ülke içinde sömürücü
sınıfların baskı altına alınmasıydı; bu sınıflar
devrilmişlerdi, ama Sovyet hakimiyetine karşı mücadeleyi
sürdürüyorlardı. Bu gelişme aşamasının hukuku bazı
özellikler gösteriyordu; sömürücü unsurların ve
yardımcılarının, örneğin siyasi hakları ellerinden alınmıştı.
Sovyet hukukunun normları, önceleri şehirde ve kırda kapitalist
unsurların sınırlandırılmasını, sonraları ise onların
tamamen yok edilmesini öngörüyorlardı." ("Büyük
Sovyet Ansiklopedisi", SSCB, C. II, s. 1510, 1952, Alm.)
Sosyalist devletin ikinci gelişme
aşamasında sosyalist Sovyet hukukunun bütün yönlü ve yoğun bir
gelişmesi, sosyalist yasallığın güçlendirilmesi söz konusu
olmuştur.
SSCB Halk Komiserleri Konseyi ve
Merkezi Yürütme Komitesi, 25 Haziran 1932'de "Devrimci
Yasallık Üzerine" bir kararname çıkartır. Sovyet devletinin
var oluşunun onuncu yıldönümüyle bağlam içinde çıkartılan
bu kararnamede, Sovyet yasalarını sıkı bir şekilde yerine
getirmenin, bu yasalara uygun olarak hareket etmenin önemi
vurgulanmaktadır. Bu kararname, bütün Sovyet organlarını idari
keyfiyete, yasal olmayan ev aramalarına, tutuklamalara, el
koymalara, bürokratizme, emekçilerin şikayetlerini ele alıştaki
vurdumduymazlığa karşı mücadele için tedbirlerin alınmasıyla
yükümlü kılıyordu.
Stalin 1933'te, bu dönemdeki
sosyalist yasallık sorunu üzerine şöyle diyordu:
"Dönemimizin
devrimci yasallığının NEP'in ilk döneminin devrimci
yasallığından hiç de farklı olmadığı, dönemimizin devrimci
yasallığının NEP'in ilk döneminin devrimci yasallığına bir
dönüş olduğu söyleniyor. Bu tamamen yanlıştır. NEP'in ilk
döneminin devrimci yasallığı, sivri ucunu, esas itibariyle, savaş
komünizminden sapmalara, "yasal olmayan" el koymalara ve
tahsilatlara karşı çevirmişti. O, özel mülk sahibine, bireysel
mülk sahibine, kapitaliste, Sovyet yasalarına sıkı bir şekilde
uyma koşuluyla mülklerinin zarar görmeyeceğini teminat altına
alıyordu. Dönemimizdeki devrimci yasallık ise tamamen başkadır.
Dönemimizin devrimci yasallığı sivri ucunu artık çoktan beri
var olmayan savaş komünizminden sapmalara karşı değil, aksine,
toplumsal ekonomideki hırsızlara ve zarar vericilere karşı,
toplumsal mülkiyeti zimmetine geçirenlere karşı çevirmiştir.
Dolayısıyla dönemimizdeki devrimci yasallığın en büyük
ihtimamı, toplumsal mülkiyetin korunması için geçerlidir, başka
bir
şey
için değil."
("Birinci Beş Yıllık Planın Sonuçları", SBKP (B) MK
ve Merkezi Kontrol Komisyonu'nun Birleşik Planı’ndaki Konuşma,
C. 13, s. 188, Alm.)
Sovyet devleti, özellikle '30'lu
yıllarda sosyalizmin başarılı inşasına paralel olarak gelişen
teröre, sabotajlara, ihanetlere, suikastlere, zarar verici
hareketlere karşı mücadeleyi bu alanda çıkardığı yasalarla da
sürdürmüştür. Örneğin 1 Aralık 1934'te S.M. Kirow'un
katledilmesiyle bağlam içinde çıkartılan "Sovyet
İktidarının Yöneticilerine Karşı Terör Eylemleri, O Terörist
Örgütlenmelere Karşı Mahkemelerin İşletilmesi Üzerine"
yasa, 8 Haziran 1934'te çıkartılan vatan hainlerini cezalandırma
yasası, 14 Eylül 1937'de çıkartılan karşıdevrimci zarar
vericilerine karşı mahkemelerin işletilmesi yasası vs.
Bunun ötesinde yine bu dönemde
Sovyet hükümeti yeni bir dizi yasa ve tedbirlerle yaşam
alışkanlıklarında sosyalist ilkelere uyulmasını düzenlemeye
çalışmış, gençliğin haklarını korumuştur. Aynı şekilde
ana ve çocuk sağlığına dair yeni yasal düzenlemeler
yapılmıştır.
1936'da yürürlüğe giren
anayasa sosyalist Sovyet hukukunun gelişme seviyesini ifade
ediyordu. (Aşağıda ele alacağız.)
"Sovyet devletini yeni
görevlerle karşı karşıya bırakan sosyalizmin SSCB'ndeki zaferi,
hukukun köklü bir değişimine de neden olmuştu.
Ülke
içinde sömürücü sınıfların baskı altında tutulması için
oluşan o zamana kadarki hukuk normları geçersiz olmuşlardı;
çünkü "sömürücüler artık yoktu ve dolayısıyla baskı
altında tutulacak kimse de yoktu"
(Stalin; Leninizmin Sorunları, Almanca, Berlin, 1951, s. 727)...
Devletin ikinci gelişme
aşamasındaki sosyalist Sovyet hukuku, ilk aşamadaki hukuktan
biçim, görevler ve içerik bakımından farklıydı. Bu, devletin
işlevlerinin artık başka olmasından kaynaklanıyordu. Hukukun bu
aşamadaki temel görevi iktisadi-örgütsel ve kültürel-eğitsel
alandaydı. Stalin'in öğrettiği gibi bu görev, Sovyet devletinin
gelişmesinin ilk aşamasında da söz konusuydu, ama öncelikle
ikinci aşamada tam anlamıyla kendini gösterdi. Sosyalizmde
sömürücü özel mülkiyet nihai olarak yok edildi. Sosyalist
ekonomi sistemiyle bağlam içinde sosyalist mülkiyet, Sovyet
devletinin iktisadi tabanını oluşturuyordu. Bu, sosyalist
mülkiyetin korunmasının niçin çok önemli olduğunun nedenidir.
Yeni anayasa, toplumsal sosyalist mülkiyetin korunmasını
vatandaşların temel yükümlülüklerinden birisi olarak görür.
(Büyük Sovyet Ansiklopedisi, a.g.k., s. 1510-1512, Alm.)
II-
Sovyet Anayasası
1-
Sovyet Anayasası ve Tarihi Gelişimi
Burjuva ve sosyalist anayasa
arasında bir karşılaştırma yapabilmek için önce burjuva
anayasanın anlamına bakalım.
Lenin burjuva anayasa oluşumunu
şöyle açıklıyor:
"Çeşitli
Avrupa ülkelerindeki anayasalar, bir taraftan feodalizm ve
mutlakiyetçilik ile,
diğer taraftan da burjuvazi, köylüler ve işçiler arasında uzun
ve zor sınıf mücadelesinin sonucuydu. Yazılı ve yazılı olmayan
anayasalar,... yeninin eski üzerine bir dizi güçlükle kazanılan
zaferlerden ve eskinin yeniye verdiği bir dizi yenilgiden sonraki
mücadelenin sonuçlarının
sadece bir tespitidir."
("Wachsendes Missverhaeltnis", C. 18, s. 557, Alm)
Burada burjuvazinin feodalizme ve
mutlakiyete karşı mücadelesi ve burjuva devrimlerinin zaferi söz
konusudur. Bu mücadeleler sonucu kabul edilen anayasalar da burjuva
devrimlerinin en önemli kazanımlarından birisiydi. Burjuvazi
iktidara gelmişti ve onun anayasası belli bir sınıfın, yani
burjuvazinin çıkarlarını ve iradesini ifade ediyordu. Böylelikle
genel olarak anayasa, her bir ekonomik toplum formasyonunda hakim
olan sınıfın çıkarlarının ve iradesinin doğrudan ifadesi
olmaktadır.
Yapısı ve formülasyonu ne
denli farklı olursa olsun bütün burjuva anayasalarının belli
ortak yönleri vardır. Bunları Stalin şöyle belirtiyor;
- "Burjuva ülkelerin
anayasaları metod olarak kapitalist toplum düzeninin sarsılmazlığı
inancından hareket ederler. Bu anayasaların esas temelini
kapitalizmin ilkeleri oluşturur. Kapitalizmin temel direği
şunlardır: toprağa, ormanlara, fabrikalara, işletmelere ve başka
üretim araçları ve aletleri üzerindeki özel mülkiyet; insanın
insan tarafından sömürüsü; sömürücülerin ve sömürülenlerin
varlığı; toplumun bir kutbunda emekçi çoğunluğun yaşam
belirsizliği ve diğer kutupta da emekçi olmayan, ama yaşamı
teminat altına alınmış azınlığın israfı vs. vs."
- "Burjuva anayasalar,
toplumun antagonist sınıflardan; zenginliklere sahip olan
sınıflardan ve hiçbir şeye sahip olmayan sınıflardan oluştuğu
anlayışını sessiz sedasız kabul ederler."
- "Burjuva anayasalar,
ulusların ve ırkların eşit haklara sahip olmadıklarını, tam
haklara sahip olan ve tam haklara sahip olmayan ulusların olduğunu
sessiz sedasız kabul ederler."
- "Demokratizm açısından
burjuva anayasalar iki gruba ayrılırlar. Gruplardan birisi,
vatandaşların eşitliğini ve demokratik özgürlükleri
reddeder,... diğer grup ise... demokratik ilkeleri kabul eder,
özellikle ön plana çıkartır, ama.. sınırlamalarla tamamen
sakatlar."
- "Burjuva
anayasalar, metod olarak vatandaşların formel haklarını tespit
etmekle yetinirler ve bu hakların gerçekleşmesinin koşullarıyla,
gerçekleşmesinin olanağıyla, gerçekleşmesi için (gerekli)
araçlarla ilgilenmez."
(SSCB Anayasa Taslağı Üzerine, C. 14, s. 67-70, Alm.)
Burjuva anayasaların genel ve
temel özellikleri böyle.
a- Sovyet Devletinin ilk
kararnameleri
Ekim Devrimiyle ilk Sovyet
Anayasası’nın kabulü arasında sekiz aylık bir zaman dilimi
vardır. Bu zaman dilimi içinde bir taraftan Sovyet devleti gelişip
güçlenirken, aynı zamanda sosyalist anayasa ilkeleri de oluşmaya
başlamış ve gelişmiştir. Sovyet Anayasasının temelini teşkil
eden bu ilkeler, ülkedeki mülkiyet ve sınıf ilişkilerini
yansıtıyorlardı.
söz konusu olan bu sekiz aylık
dönemde genç Sovyet devleti, çıkartılan kararnamelerde yasal
düzenlemeleri sağlıyordu. Bu kararnameler, Bütün Rusya Sovyet
Kongresi, Bütün Rusya Merkezi Yürütme Komitesi ve Halk
Komiserleri Konseyi tarafından çıkartılıyordu.
Tarihe "Ekim Kararnameleri"
olarak geçen bu ilk kararnameler, Sovyet düzeninin (devletinin)
gelişmesinde ve güçlenmesinde önemli rol oynamışlardı. Lenin,
Stalin ve Sverdlov'un imzalarını taşıyan bu kararnameler, aynı
zamanda kitlelerin inisiyatifini ve devrimci eylemlerini de
geliştiren, onları toplumsal ve ekonomik yaşamı örgütlemeye
çeken kararnamelerdi.
Ekim Kararnameleri içerik
bakımından birkaç grupta toplanabilirler.
Birinci
grup:
Bu gruba dahil olan Ekim Kararnameleri Sovyet devletinin oluşumunu
yasal olarak ilan ediyor ve perçinliyordu. Daha 25 Ekim 1917'de
-Petrograd sokaklarında burjuva geçici hükümetine karşı silahlı
mücadele sürerken- II. Bütün Rusya Sovyet Kongresi Lenin'in
kaleme aldığı "İşçilere, Askerlere ve Köylülere!"
çağrısını kabul ediyordu.
"İşçilerin, askerlerin
ve köylülerin ezici çoğunluğunun iradesine dayanarak,
Petrograd'da işçilerin ve garnizonun gerçekleşen muzaffer
ayaklanmasına dayanarak kongre, iktidarı kendi eline almakta...
“Kongre
karar aldı: Her tarafta bütün iktidar, gerçekten devrimci bir
düzeni kurmakla görevli olan işçi, asker ve köylü temsilcileri
Sovyetlerine geçiyor"
("Die ersten Dekrete der sowjetmacht" -Sovyet iktidarının
ilk kararnameleri, Berlin, 1987, s. 45/46, Alm.).
Bir gün sonra da, 26 Ekim
1917'de dünyanın ilk işçi-köylü hükümetinin kurulduğunu
onaylar ve açıklar. (a .g.k., s. 60)
28 Ekim 1917'de çıkartılan
kararname ile eski bakanlıklar yok edilir ve yerine Halk
Komiserlikleri getirilir. Bu kararname ile burjuva devletin
parçalanması ve yeni devletin kurulması başlamış olur.
7 Kasım 1917 tarihli kararname
ile burjuva hukuk sistemi yıkılır; devrimin çıkarlarına ters
düşen yasalar kaldırılır ve yeni, demokratik mahkemelerin
kurulmasına geçilir. (a.g.k., s. 80)
20 Aralık 1917'de Halk
Komiserleri Konseyi'nin çıkardığı kararname ile karşıdevrim ve
sabotajlara karşı mücadele için Bütün Rusya Olağanüstü
Komisyonu (We Çeka) kurulur (a.g.k., s. 92).
15 Ocak 1918'de Kızıl
İşçi-Köylü Ordusu'nun kurulduğunu ilan eden kararname
çıkartılır. (a.g.k., s. 132)
Devrimin ilk aylarında yeni
sosyalist devletin kurulması ve hukuk anlayışının gelişmesi
için çıkartılan önemli ilk kararnameler bunlardır.
İkinci
grup:
Bu gruba dahil olan kararnameler, ekonominin sosyalist dönüşümünü
sağlamaya yönelik olanlardır. 26 Ekim 1917'de çıkartılan
kararname ile emlak ve topraktaki özel mülkiyet kaldırılır ve
büyük toprak beylerinin toprakları kullanım için köylülere
verilir. (a.d.k., s. 54-57)
İşçi kontrolü üzerine
çıkartılan kararname ile (14 Kasım 1917) fabrikaların,
işletmelerin, maden ocaklarının, demiryollarının vb. fiilen
sosyalist devletin eline geçmesinin ilk adımı atılır. (a.g.k.,
s. 74-77)
14 Aralık 1917'de çıkartılan
kararname ile bankalar ulusallaştırılır. (a.g.k., s. 97/98)
1918'in ilk yarısında
çıkartılan kararnamelerle deniz filosu, dış ticaret, su yoluyla
transport ulusallaştırılır. (a.g.k., s. 147-176)
28 Haziran 1918'de çıkartılan
kararname ile bütün orta ölçekli ve büyük sanayi işletmeleri
ulusallaştırılır. (a.g.k., s. 215-223)
Üçüncü
grup: Bu
gruba dahil olan kararnameler, emekçiler için siyasi ve başka
hakları ve özgürlükleri teminat altına alan kararnamelerdi. 29
Ekim 1917'de çıkartılan kararname ile üretim ve transportçuluk
alanında 8 saatlik çalışma günü, işçiler ve ücretli memurlar
için ücretli izin, hastalık ve çalışamamazlık durumunda devlet
sigorta sistemi kabul edilir ve yürürlüğe konur.
Yine devrimin ilk aylarında
çarlık rejiminin siyasi-toplumsal alandaki kalıntılarını
tamamen yok etmek için, ulusal ve dini sınırlamaları kaldırmak
için, devlet ile kiliseyi, kilise ile okulu birbirinden ayırmak
için, kadınların eşit haklara sahip olmalarını sağlamak için
bir dizi kararnameler çıkartılır.
Dördüncü
grup: Bu
gruba dahil olan kararnameler, ulusal sorunun çözümüyle ilgili
olanlardır. Rusya çok ulusluydu ve korkunç bir ulusal baskı söz
konusuydu. Genç Sovyet devleti ulusal sorunu leninist-stalinist
politika ile çözmenin ilk adımını bu alanda çıkardığı
kararnamelerle atmış oldu.
2 Kasım 1917'de "Rusya
Halklarının Hakları Deklerasyonu" Lenin ve Stalin'in
imzalarıyla yayınlandı. Bu deklerasyonda, Sovyet iktidarının,
çarlık döneminde uygulanan ulusal baskı, ulusal kışkırtma vb.
politikalara son verildiği, Rusya halklarının birbirlerine güven
sağlamaları için dürüst ve açık bir politikanın uygulanacağı
açıklanıyordu. (a.g.k., S- 67-69).
20 Kasım 1917'de, yine Lenin ve
Stalin'in imzasını taşıyan Doğu’nun ve Rusya'nın Müslüman
emekçilerine yapılan çağrı yayınlanır. Bu çağrıda, Müslüman
halkların yaşamlarını özgürce şekillendirme hakları
açıklanıyordu.
Sovyet hükümeti, 4 Aralık
1917'de Ukrayna Halk Cumhuriyeti'nin ve 18 Aralık 1917'de de
Finlandiya'nın bağımsızlığını tanır.
Sovyet hükümetinin burada
belirttiğimiz ve belirtemediğimiz bütün ilk kararnameleri, Ekim
Devriminin sonucunda doğan sosyalist toplumsal ve devletsel düzeni
yasal olarak ifade ediyorlardı. Bu kararnameler, 1918'de çıkartılan
ilk Sovyet anayasalarında da ifadelerini buldular.
b- İlk Sovyet Anayasası-Rus
Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti Anayasası, 1918
Ocak 1918'de III. Bütün Rusya
Sovyet Kongresi toplanır. Kongre, Lenin ve Stalin tarafından
hazırlanan "Emekçi ve sömürülen halkın hakları
deklerasyonu"nu ve "Rus Sovyet Cumhuriyeti’nin federatif
yapılanması üzerine" kararı kabul eder.
"Rus Sovyet Cumhuriyeti’nin
Federatif Yapısı Üzerine" kararnamesi Sovyet ülkesinin;
sonradan kurulacak olan Sovyetler Birliği'nin devlet düzeninin
temellerini oluşturuyordu. Kararnamenin bu öneminden dolayı
burada, devlet formlarıyla ilgili kısa bir açıklamaya yer vermeyi
doğru buluyoruz;
Sovyet devleti çok uluslu
federatif bir devletti. Bu devlet formu birçok burjuva ülkede de
vardı. Ama burjuva ülkelerde çok uluslu devletin; federatif
devletin iki temel formu geçerliydi. Bunlardan birisi üniter
(bütünlüklü) devletti. Bu forma göre, devleti oluşturan ulusal
bölgeler, her türlü ulusal-devletsel bağımsızlıktan
mahrumdular. Çarlık Rusya'sı buna bir örnekti. İkincisini ise
tek tek bölgelerin (devletlerin, kantonların) birleşmesinden
oluşan federatif devletler oluşturuyordu. Bu türden bir devleti
oluşturan devletler veya kantonlar, merkezi hükümete bağlıydılar
ama iç işlerinde belli oranlarda da olsa bağımsız hareket
ediyorlardı/ediyorlar da. Bunlara, ABD, İsviçre ve Kanada birer
örnektir.
Devletsel yapıda görülen bu
iki temel formdan hangisi geçerli olursa olsun, esas olan,
kapitalist koşullarda hakim ulus burjuvazinin, federatif yapıyı
oluşturan diğer ulusları baskı altında tutmasıydı. Hem üniter
ve hem de federatif devletlerde bu böyledir.
Çok uluslu Sovyet devletinin
nasıl bir devlet olması gerektiği dönem dönem tartışılmış,
böyle bir devleti kurma sürecinde ise Bolşevik Parti, federatif
devlet yapısında karar kılmıştı. Bunun böyle
kararlaştırılmasında Lenin ve Stalin'in rolü belirleyici
olmuştur.
Sovyetik federatif devlet
anlayışı, burjuvazinin federatif devlet anlayışından tamamen
farklıydı. Sovyet federasyonu, ulusların gönüllü birliği
üzerine yükseliyordu. Sovyet federasyonunu oluşturan devletler,
topraksal veya başka bakış açılarına göre değil, ulusal
varlığı göz önünde tutarak oluşturuyorlardı.
Konumuza dönersek; Nisan 1918'de
- III. Sovyet Kongresi’nden hemen sonra- Bütün Rusya Merkezi
Yürütme Komitesi tarafından Stalin'in önderliğinde oluşturulan
Anayasa Komisyonu bir taslak hazırlar. Bu taslak, Bolşevik Parti
MK'nın Lenin önderliğindeki özel bir komisyonunda incelenir ve
onaylanır. 10 Temmuz 1918'de ise V. Bütün Rusya Sovyet Kongresi,
Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti’nin (RSFSC) Anayasası’nı
kabul eder. Böylelikle ilk Sovyet Anayasası ilan edilmiş ve
yürürlüğe konmuş olur.
Bu anayasanın bazı temel
özellikleri şöyledir;
- Anayasa, proletarya
diktatörlüğünü Sovyet ülkesinde yasama yetkili formda teyit
eder. Bütün merkezi ve yerel iktidar, Sovyet devletinin siyasi
temelini oluşturan işçi, asker ve köylü temsilcilerinin
Sovyetlerine verilmiştir.
- Anayasa, Sovyet devletinin
ekonomik temelinin ilkelerini yasal olarak teyit etmiştir.
- Anayasa, özgür ulusların
özgür ittifakı temelinde kurulmuş olan Sosyalist Sovyet
Federasyonu’nu devlet inşası için temel ilke olarak kabul
etmiştir.
- Anayasa demokratik
merkeziyetçilik temelinde inşa edilmiş devlet egemenliğinin yerel
ve merkezi organlarının oluşum ve faaliyet sistemini tespit
etmiştir.
- Anayasa, savaş nedenlerinden
dolayı Avrupa'nın burjuva devletlerinde anayasaların rafa
kaldırıldıkları bir dönemde kabul edilmiştir.
RSFSC- Anayasası, emekçiler
için en geniş demokratik hakları ve özgürlükleri teminat altına
alıyordu; seçme ve bütün devlet organlarına seçilme hakkı;
inanç özgürlüğü, toplantı özgürlüğü vs. Sovyet devleti bu
hak ve özgürlükleri sadece açıklamamış, onlardan
yararlanılması için maddi koşullar da hazırlamıştır.
(Matbaalar, kağıt stoku, toplantı salonları vs.).
Bu anayasada yer alan seçim
hakkının bir özelliği vardı. Anayasa, seçim hakkını, bütün
sömürücülere, ruhban takımına, eski polis ve jandarmalara veya
eski düzeni savunduğu bilinen kişilere vermiyordu. Seçim
hakkındaki bu sınırlandırmalar, Sovyet ülkesinin o zaman içinde
bulunduğu tarihi durumdan kaynaklanıyordu. Bu unsurlar sınıf
düşmanıydılar, emperyalizmle işbirliği içinde proletarya
diktatörlüğünü yıkmak için mücadele ediyorlardı. Bu
unsurlara seçim hakkı tanımamak, Sovyet devletinin onlara karşı
yürüttüğü mücadelenin bir formuydu.
Lenin, bu sınırlandırmanın,
Sovyet iktidarı güçlerince bu unsurların kökü kazınınca
ortadan kaldırılacağını sürekli vurgulamıştır.
Bu anayasada yer alan seçim
hakkının başka bir özelliği daha vardı. Bu özellik de tarihi
koşullardan kaynaklanıyordu. İşçilerin sayısal olarak az,
köylülerin çok olmasından dolayı işçi ve köylü temsilcileri,
Sovyet seçimlerinde eşit normlara göre seçilmiyorlardı. Sovyet
iktidarı, Sovyetlerdeki işçilerin payını artırmak ve devlet
yönetiminde işçi sınıfının rolünü garantilemeyi amaçlıyordu.
Böylelikle; eşit olmayan seçimlerle Sovyet devleti, devlet
yönetiminde işçi sınıfının önder rolünü pekiştirmişti.
Lenin, bu tedbirin de geçici olduğunu, nesnel koşullardan
kaynaklandığını, bu koşullar ortadan kalkınca seçim
sistemindeki bu tedbirin de ortadan kalkacağını sürekli
vurgulamıştır.
RSFSC- Anayasası eski Rusya
toprakları üzerinde 1917-1921 döneminde kurulmuş olan bütün
diğer Sovyet Cumhuriyetleri için örnek olarak kabul edilmiştir.
c- Sosyalist Sovyet
Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) Anayasası, 1924
RSFSC-Anayasası, ilk Sovyet
anayasasıydı. 1924 Anayasası ise SSCB'nin kurulmasından sonra
kabul edildiği için ilk SSCB, ama ikinci Sovyet anayasasıydı.
Rusya halklarının birleşmesi
düşüncesinin temeli daha Ekim Devrimi sürecinde atılmış ve iç
savaş döneminde gelişmişti. Bu dönemde 1917-1921 dört Sovyet
Cumhuriyeti kurulmuştu: RSFSC, Ukrayna, Belarus ve Ermenistan,
Gürcistan ve Azerbaycan'dan oluşan Transkafkasya Sosyalist
Federatif Sovyet Cumhuriyeti. Bu dönemde birleşik devlet eğilimi
oldukça güçlüydü ve Bolşevik Parti X. Kongresi’nde mevcut
cumhuriyetlerin birliğini sağlama çalışmasını görev olarak
tespit ediyordu.
İç savaş döneminde iç ve dış
düşmanlara karşı aynı cephede mücadele eden bu cumhuriyetler
arasında ilişkiler zaten vardı ve bu ilişkiler 1922 yılı
başında anlaşmalı ilişkilere dönüşmüştü. Fakat bu
ilişkiler, cumhuriyetlerin gerçek anlamda birleşmeleri için
yeterli değildi. Bu cumhuriyetlerde, Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri
Birliği'nin oluşturulması için 1922'nin ikinci yarısında canlı
bir siyasi kampanya yürütülmüştü ve Lenin ve Stalin'in
inisiyatifi üzerine 1922 yılı sonunda Sovyet halklarının gönüllü
devletsel birliği sağlandı. Yani Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri
Birliği kuruldu. Aralık 1922'de Bütün Birlik Sovyet Kongresi
toplandı. 30 Aralık'ta ise kongre, Stalin tarafından önerilen
"Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği'nin Kurulması Üzerine
Deklerasyon"u ve "Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri
Birliği'nin Oluşturulması Üzerine Anlaşma"yı kabul etti.
Böylelikle SSCB kurulmuş oldu.
(Sovyetler’in Birinci Bütün
Birlik Kongresi’nde yukarıda belirttiğimiz dört cumhuriyet
temsil ediliyordu. Yani SSCB, bu dört cumhuriyetin birliğiydi. Buna
kısa bir zaman sonra başka cumhuriyetler -Özbek, Türkmen ve
Tacikistan- katılmışlardır. Daha sonra kurulan cumhuriyetlerle
birlikte SSCB 16 cumhuriyetten oluşan bir birlik olmuştu).
Sovyetler’in Birinci Bütün
Birlik Kongresi'nden hemen sonra Stalin önderliğinde SSCB'nin ilk
anayasasının hazırlık çalışması başlar. Bu çalışmanın
sonuçları -anayasa- Merkezi Yürütme Komitesi’nin 6.7.1923
tarihli oturumunda aldığı kararla yürürlüğe konur ve Ocak
1924'te toplanan Sovyetler’in İkinci Bütün Birlik Kongresi
tarafından nihai olarak onaylanır. (31 Ocak 1924)
SSCB'nin ilk anayasasının bazı
temel özellikleri:
- Bu anayasa, eşit haklara sahip
birlik cumhuriyetlerinde emekçi yığınların aktif katılımıyla
hazırlanmıştır. Dolayısıyla bu anayasa, bahsettiğimiz
cumhuriyetlerdeki güçlü birlik hareketinin bir sonucudur.
- Bu anayasa, SSCB'nin I. Sovyet
Kongresi kararlarında dile getirilen Sovyet cumhuriyetleri
halklarının iradesini - sosyalist federasyon temelinde Sovyet çok
uluslu devletini kurmak- yasa formunda teyit etmiştir. SSCB
Anayasasında "Bu birlik, eşit haklara sahip halkların gönüllü
bir birleşmesidir" anlayışı yer alır.
- Bu anayasa, SSCB'nin ve birlik
cumhuriyetlerinin hükümdarlığını teyit eder. Anayasa, SSCB’nin
ve birlik cumhuriyetlerinin yetki alanlarını belirlemiştir.
- Her bir cumhuriyet, Birlik'ten
ayrılma özgürlüğüne sahiptir.
- Birlik cumhuriyetlerinin
vatandaşları, aynı zamanda SSCB vatandaşlığı olarak
tanımlanmışlardır.
- Bu anayasa, Birlik'in
egemenliğinin en yüksek organlarının sistemini belirlemiştir. Bu
sistem, SSCB Sovyet Kongresi'nden - iki kongre arasında da SSCB
Merkezi Yürütme Komitesi'nden ve bu komite de iki meclisten- Birlik
Sovyeti ve Milliyetler Sovyeti- oluşmuştur. (Merkezi Yürütme
Komitesi, her iki meclisin ortak oturumunda başkanlığı seçer ve
hükümeti oluşturur- SSCB Halk Komiserleri Konseyi).
- Bu anayasa, devlet
egemenliğinin en yüksek organlarının ve Birlik cumhuriyetleri
yönetiminin inşası için temel ilkeleri tespit eder.
- Bu anayasa, Sovyet ülkesinde
ekonominin eski haline getirilmesi, sosyalist sanayileşmenin
geliştirilmesi ve tarımın kolektifleştirilmesi mücadelesinde
önemli bir rol oynamıştır.
- Bu anayasa bütün dünyaya,
bütün dünya emekçilerine ulusal sorunun proleter
enternasyonalizmi temelinde çözümünü göstermiş ve eşit
haklara sahip ulusların gerçek birliğinin sağlanışını
pratikte kanıtlamıştır.
1924 Anayasasının kabulünden
sonra her bir birlik cumhuriyeti bu anayasayla uyumluluk içinde
kendi anayasalarını hazırlamıştır ve yürürlüğe
koymuşlardır. İlk Sovyet Anayasası (1918) Lenin ve Stalin'in
önderliğinde, SSCB'nin ilk anayasası da Stalin'in önderliğinde
hazırlanmış ve uygulamaya konmuştu.
d- SSCB'nin İkinci Anayasası
(1936)- Sosyalist Anayasa
1924-1936 arasında Sovyetler
Birliği'nde önemli gelişmeler olmuştu. Sovyet devleti
gelişmesinin ilk aşamasından ikinci aşamasına geçmişti; Sovyet
ülkesinde ekonomi, sınıfsal yapı, ulusal ilişkiler vb. alanlarda
önemli değişmeler olmuştu. Sosyalist sanayileşme sağlanmış,
tarım kolektifleştirilmiş, üretim araçlarına olan mülkiyet
tamamen halkın (devlet) mülkiyetine geçmişti. Bütün bunlara
bağlı olarak devletin ve Sovyet hukukunun da işlevi değişmişti;
daha önceki makalelerimizde ele aldığımız gibi Sovyetler
Birliği'nde sosyalizmin inşasında söz konusu olan sorunların
bazıları tamamen çözümlenmiş ve onların yerini yeni
sorunlar/görevler almıştı. Dolayısıyla NEP döneminin bir ürünü
olan 1924 Anayasası Sovyet ülkesinin yeni koşullarına; inşa
edilmiş sosyalizm koşullarına tekabül etmiyordu. w4üphesiz ki,
1924'ten 1936'ya kadar olan dönem içinde birtakım yeni yasalar
çıkartılmış, yasa değişimleri yapılmıştı. Ama bunlar daha
ziyade devletin inşasıyla ilgili yasalardı. Bir bütün olarak
1924 Anayasası ‘30'lu yılların ilk yarısındaki Sovyetler
Birliği'ni artık ifade etmiyordu. 1928 ve 1924 Anayasaları,
sosyalizmi kurma hazırlığı içinde olan Sovyetler Birliği'nin
anayasalarıydı. 1936'da ise sosyalizm inşa edilmişti. O halde,
yeni anayasa bu gelişmeyi ifade etmeliydi.
SSCB'nin VII. Sovyet Kongresi
w4ubat 1935'te 1924 Anayasasının değiştirilmesi kararını alır
ve yeni anayasanın hazırlanması için Stalin önderliğinde bir
anayasa komisyonu kurulur. (7.2.1935) Komisyon, Mayıs 1936'da
anayasa taslağını hazırlar ve genel tartışmaya sunar.
(11.6.1936).
Yeni anayasa taslağı üzerine
tartışma, diğer şeylerin yanı sıra iki önemli öğeyi açığa
çıkartır. Sovyet inşasını oluşturmada önemli bir yol alınmış,
halkın ahlaki-siyasi birliği sağlanmış ve Sovyet insanının
Bolşevik Parti’ye ve onun önderi Stalin'e olan sevgi, güven ve
bağlılığı bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bu anayasa
taslağı üzerine tartışmaya 51,5
milyon insan katılır.
Tartışma boyunca, ülkenin her köşesinde sayısı 1,5
milyona varan yeni öneriler, düzeltmeler vs.
yapılır.
25 Kasım 1936'da da SSCB'nin
Olağanüstü VII. Sovyet Kongresi başlar. Stalin, bu kongrede yeni
anayasa taslağı üzerine bir rapor sunar. Kongre, taslak üzerine
tam 10 gün tartışır ve 5 Aralık 1936'da SSCB'nin yeni
anayasasını kabul eder. (Anayasanın kabul edildiği gün,
Sovyetler Birliği’nde bayram günü ilan edilir; SSCB-Anayasası
günü) ve Sovyet halkı, hazırlanmasındaki rolünden dolayı bu
anayasayı, Sosyalist Anayasa diye tanımlar.
Sosyalist Anayasa’nın bazı
önemli özellikleri:
Bu özellikleri Stalin şöyle
saptıyor:
Birinci özellik:
"SSCB'nin
yeni anayasa taslağı geride bırakılmış yolun özetidir, elde
edilmiş olan kazanımların özetidir. Yani o, fiilen ulaşılmış,
elde edilmiş olanın tespiti ve yasal teyitidir." (“SSCB
Anayasası Taslağı Üzerine", C. 14, s. 67, Alm.)
İkinci özellik:
"SSCB'nin
yeni anayasa taslağı, kapitalist toplum düzeninin yok edildiği
gerçeğinden, Sovyetler Birliği'nde sosyalist toplum düzeninin
zafere ulaştığı gerçeğinden kaynaklanmaktadır. SSCB yeni
anayasası taslağının esas temelini sosyalizmin ilkeleri
oluşturmaktadır. Sosyalizmin elde edilmiş ve gerçekleştirilmiş
temel direkleri şunlardır; emlak ve toprağa, ormanlara, fabrika ve
işletmelere ve başka üretim araçlarına ve aletlerine olan
sosyalist mülkiyet; sömürünün ve sömürücü sınıfların
ortadan kaldırılması; çoğunluğun yoksulluğunun ve azınlığın
müsrifliğinin ortadan kaldırılması; işsizliğin ortadan
kaldırılması; çalışmanın her çalışabilir vatandaşın,
"çalışmayan yememelidir" formülüne göre görev ve
şeref borcu olarak (algılanması); çalışma hakkı, yani her
vatandaşın garanti altına alınmış çalışma hakkı; dinlenme
hakkı; eğitim hakkı vs. yeni anayasa taslağı sosyalizmin bu ve
benzeri temel direklerine dayanır. O, onları yansıtır ve yasama
yoluyla teyit eder." (a.g.k.,
s. 67/68)
Üçüncü özellik:
"SSCB'nin yeni anayasa
taslağı, toplumda antagonist sınıfların olmadığı gerçeğinden;
toplumun iki dost sınıftan -işçiler ve köylüler- oluştuğu; bu
emekçi sınıfların iktidarda oldukları toplumun devletsel
yönlendirilmesinin (diktatörlük) toplumun en ilerici sınıfı
olarak işçi sınıfının işi olduğu; anayasanın, emekçiler
açısından kabul edilir ve yararlı toplumsal durumların teyit
edilmesi için zorunlu olduğu gerçeğinden hareket eder"
(a.g.k. s. 68).
Dördüncü özellik:
"SSCB'nin
yeni anayasa taslağı tamamen enternasyonaldir. O, bütün ulusların
ve ırkların eşitliğinden hareket etmektedir. O, deri rengindeki
veya lisandaki kültür seviyesindeki veya devletsel gelişme
seviyesindeki farkların veya uluslar ve ırklar arasındaki herhangi
başka farkların ulusların eşitsizliği için neden
görülemeyeceğinden hareket etmektedir. O, bütün ulusların ve
ırkların, geçmişlerinden ve şimdiki durumlarından, güçlerinden
ve zaaflarından bağımsız olarak, toplumun iktisadi, toplumsal,
devletsel ve kültürel yaşamında eşit haklara sahip olduklarından
hareket eder."
(a.g.k. s. 69)
Beşinci özellik:
"SSCB'nin anayasa taslağı
açısından aktif veya pasif vatandaş yoktur. Ona göre bütün
vatandaşlar aktiftir. O, erkeklerin ve kadınların "yerleşmiş
olanların" ve "yerleşmiş olmayanlar"ın varlıklı
olanları ve varlıklı olmayanları, eğitim görmüş olanların ve
eğitim görmemiş olanların hakları arasında farklılık tanımaz.
Onun açısından bütün vatandaşlar haklarında eşittirler. Her
vatandaşın toplumdaki konumunun varlık durumu ulusal köken,
cinsiyet, mevki değil, bilakis kişisel yetenekler ve kişisel
çalışma belirler" (a.g.k., s. 69/70).
Altıncı özellik:
"Yeni
anayasa taslağının bir özelliği, kendisini vatandaşların
formel haklarını tespitle sınırlamamasından, bilakis bu hakların
garantileri sorununa, bu hakların gerçekleştirilmesi araçları
sorununa önem vermesinden ibarettir o, vatandaşların haklarının
eşitliğini sadece açıklamaz. Bilakis bunu, sömürü rejiminin
kaldırıldığı, vatandaşların her türlü sömürüden
kurtulduğu gerçeğinin yasal teyitiyle teminat altına alır. O,
çalışma hakkını sadece ilan etmez. Bilakis, Sovyet toplumunda
krizlerin olmadığı gerçeğinin, işsizliğin yok edildiği
gerçeğinin yasal teyitiyle teminat altına alır. O, demokratik
özgürlükleri sadece ilan etmez. Bilakis, onları belli maddi
araçlarla yasal yolla teminat altına alır. Bundan dolayı yeni
anayasa taslağının demokratizmi "metod" ve "genel
kabul gören" demokratizm değil, sosyalist
bir demokratizmdir" (a.g.k.,
s. 70).
Stalin, w4ubat 1935'te SBKP(B) MK
Plenumundan önce anayasanın değiştirilmesi sorununu gündeme
getirmişti. Plenumun görevlendirdiği Molotow, konuyla ilgili
olarak hazırladığı bir öneriyi VII. Bütün Birlik Sovyet
Kongresi'ne sunar. Bu öneride anayasa değişikliğinin hangi yönde
olması gerektiği belirtilir.
- "Seçim sisteminin daha
da demokratikleştirilmesi yönünde; tam eşit olmayan seçimlerin
yerine eşit seçimlerin, dolaylı seçimlerin yerini dolaysız
seçimlerin; açık seçimlerin yerine gizli seçimlerin olması."
- "Anayasanın
sosyo-ekonomik tabanının SSCB'nin mevcut sınıf ilişkileri ile
anayasanın uyumluluğu suretiyle daha da belirginleştirilmesi."
Anayasa değişimindeki bu ana
yönler, Lenin'in 1918 Anayasası için belirttiği koşullara bağlı
geçici durumların ortadan kalktığının birer ifadesi
olmuşlardır.
Sonraki dönemde anayasa bazı
noktalarda değiştirilmiş, ona yeni eklemeler yapılmıştır.
1936 Anayasasının
onaylandığında SSCB, 11 Birlik Cumhuriyeti’nden oluşuyordu. Bu
sayı daha sonra 16'ya çıkmıştır.
1944'te Birlik Cumhuriyetleri’nin
hükümranlık hakları genişletilmiş, her bir cumhuriyete yabancı
ülkelerle doğrudan ilişki kurma ve kendi cumhuriyet birliklerini
(ordu) oluşturma hakları tanınmıştır.
1946'da (Mart) çıkartılan
yasayla "Halk Komiserleri Konseyi", "SSCB Bakanlar
Konseyi"ne çevrilmiş, Halk Komiserlikleri de bakanlıklara
dönüştürülmüştür. Aynı doğrultudaki değişmeler birlik ve
otonom cumhuriyetlerinde de olmuştur.
Keza Mart 1946'da çıkartılan
yasayla SSCB Savcılığı "SSCB Genel Savcılığı"na
dönüştürülmüştür.
Sosyalist Anayasa insanlığın
tarihte varabildiği en ileri noktanın; gelişmişliğinin doruk
noktasının yasal ifadesi olmuştu. Çünkü bu anayasa Sovyetler
Birliği'nde sosyalizmin inşa edilmişliğini çıkış noktası
olarak alıyordu. İnşa edilmiş sosyalizm 1936 Anayasasının maddi
temeliydi.
(1918, 1924, 1936 Anayasalarıyla
ilgili olarak bakınız: "Der gesellschaftliche und staatliche
Aufbau der UdSSR" Berlin, 1950; "Sowjetisches Staatsrecht"
bölüm IV; Das Staatsrecht der sozialistischen Staaten",
Deutsche Akademie für Staats- und Rechtswissenschaft "Walter
Ulbricht" Berlin 1953; "Sowjetisches Staatsrecht",
J.N. Umanski; Deutsche Akademie... Berlin 1955; Büyük Sovyet
Ansiklopedisi, SSCB bölümü C-1, s. 705-738, Alm. "Die
Stalinsche Verfassung", Berlin 1950; "Verfassung
(Grundgesetz der Union der Sozialistischen Sowjetrepubliken",
Berlin 1949).
III- Sovyet Demokrasisi -
Proleter Demokrasi
Sovyet demokrasisinin ne olup
olmadığını, burjuva demokrasisine nazaran milyon kere daha iyi
olduğunu klasikleşmiş tanımlamalarla açıklamayacağız, çıkış
noktamız şu: Sovyetler Birliği'nde sosyalist demokrasinin
uygulanma koşulları oluşturulmuş ve sosyalist demokrasi de bu
koşulların gelişmesine paralel olarak kapsamlaşmış ve
gelişmiştir. Sosyalizmin maddi koşulları aynı zamanda sosyalist
demokrasinin de maddi koşullarıdır. Bunların neler olduğunu
şimdiye kadar ele aldığımız konularda gösterdik. Sosyalist
anayasa, sosyalist demokrasinin varlığının, gelişmesinin ve
uygulanmasının en yoğun ve yalın ifadesidir. Yukarıda Sovyet
Anayasasının gelişmesini önemli noktalarında ele almıştık.
Burada ise Sovyet Anayasasını (25 w4ubat 1947'deki haliyle),
sosyalist demokrasinin kapsamı ve uygulanışı açısından bazı
noktalarını ele alarak inceleyeceğiz. Yani bizim burada ele
aldığımız noktalar, siyasi-teorik açıklanması yapılmış ve
bununla yetinilmiş olan değil, tersine fiilen uygulanmış
olanlardır.
1-
Sosyalist Demokrasinin Maddi Temeli-SSCB'nin
Toplum Yapısı
SSCB Anayasasının (1947) 1.
bölümünde toplumun inşası ele alınmaktadır. 12 maddeden oluşan
bu bölümde Stalin'in deyimiyle “Sosyalizmin temel direkleri”nden
bahsediliyor. Bütün bunlar sosyalist demokrasinin maddi temellerini
oluşturuyorlar.
1. madde;
"Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, işçilerin ve
köylülerin sosyalist devletidir."
2. madde;
"SSCB'nin siyasi temelini, emekçilerin temsilcilerinin
Sovyetleri oluştururlar..."
3. madde;
"SSCB'de bütün iktidar, emekçilere aittir..."
4. madde;
"SSCB'nin
ekonomik temelini, sosyalist ekonomi sistemi ve üretim araçlarına
ve aletlerine olan sosyalist mülkiyet oluşturur..."
5. madde;
"SSCB'de sosyalist mülkiyet ya devlet mülkiyeti (halkın ortak
mülkiyeti) formunda, veya da kooperatifsel-kolektif iktisadi
mülkiyet (tek tek kolhozların mülkiyeti, kooperatifsel birliklerin
mülkiyeti) formunda vardır."
6. madde;
Toprak, zenginlikler (hazineler), sular, ormanlar, işletmeler,
fabrikalar, maden ocakları, maden işletmeleri, demir yolları, su
ve hava yolları, bankalar, posta ve telgrafçılık, solhozlar, MTİ
belediye işletmeleri vs. devlet mülkiyetindedir, yeni halkın ortak
mülkiyetindedir.
7. madde;
Kolhozlardaki ve kooperatifsel örgütlenmelerdeki toplumsal
işletmeler (buna canlı ve ölü envanter de dahil), bunlar
tarafından üretilen ürün ve onların toplumsal binaları,
kolhozların ve kooperatifsel örgütlenmelerin toplumsal, sosyalist
mülkiyetini oluştururlar.
Büyük tarım işletmesi
tüzüğüne göre;
Her Kolhoz ailesi, toplumsal
kolektif ekonomiden elde ettiği temel gelirden başka, kişisel
olarak kullandığı bir bahçeye (çiftliğe) şahsi mülkiyeti
olarak burada yan bir ekonomiye, bir eve, kullanım hayvanına, kümes
hayvanlarına, küçük bir tarım envanterine sahiptir.
8. madde;
Kolhozların ellerinde olan toprak, onlara ücretsiz ve sınırsız
bir kullanım için, yani ebediyen ve vesikalarla (garantili olarak)
verilmiştir.
9. madde;
SSCB'de hakim ekonomi formu olan sosyalist ekonomi sisteminin
yanısıra, tek tek köylülerin ve küçük esnafın şahsi
çalışmasına dayanan ve yabancı işin sömürüsünü dışlayan
küçük özel iktisadına yasal olarak müsaade edilir.
10. madde;
Vatandaşların
kendi çalışmaları sonucu elde ettikleri gelirlere ve
tasarruflarına, konut ve yan ekonomilerine, ev eşyalarına ve ev
işlerine, konfor ve şahsi ihtiyaç eşyalarına olan şahsi
mülkiyet hakkı ve vatandaşların mirasa olan şahsi mülkiyetleri
yasal olarak korunur.
11. madde;
SSCB'nin iktisadi yaşamı, devletsel ekonomi planıyla toplumsal
zenginliğin çoğaltılması amacı için, emekçilerin maddi ve
kültürel seviyesinin sürekli yükseltilmesi için, SSCB'nin
bağımsızlığının pekiştirilmesi için ve onun savunma
yeteneğinin artırılması için belirlenir ve yönlendirilir.
12. madde;
SSCB'nde çalışma, çalışabilir durumda olan her bir vatandaşın
"çalışmayan yememelidir de" ilkesine göre görevi ve
şeref sorunudur.
SSCB'de sosyalizmin "Herkesten
yeteneklerine göre herkese randumanına göre" ilkesi
gerçekleştiriliyor.
Bu 12 maddenin konularını
bundan önceki makalelerimizde ele almıştık. Ekim Devriminin
sonucu olarak proletarya diktatörlüğünün kurulduğu, bütün
iktidarın Sovyet formunda örgütlenen emekçilerin elinde olduğu
Sovyetler Birliği'nde üretim araçlarına olan sosyalist mülkiyetin
‘30'lu yıllara gelindiğinde % 99 oranında gerçekleştirilmiş
olduğunu; sosyalist sanayinin kurulduğunu, tarımda
kolektifleştirmenin sağlandığını, kişinin sömürüye
dayanmayan, kendi çalışmasının sonucu olan gelirinin, bu anlamda
şahsi mülkiyetinin korunduğu, kapitalizmi üreten, kapitalizmi
restore eden bütün maddi koşulların (üretim araçlarına olan
özel mülkiyet ve kapitalist sınıf) tamamen ortadan kaldırılmış
olduğu şimdiye kadar ki makalelerimizde bazen ayrıntılı bazen de
değinilerek ele alınmıştır. Bundan dolayı sosyalist
demokrasinin maddi temelini oluşturan bu konuları burada bir daha
ele almanın gereksiz olduğu anlayışındayız.
2-
Sosyalist Demokrasinin İfadesi Olarak Sovyetik Devlet İnşası
Sovyet Anayasasının ikinci
bölümünde devlet inşası ele alınıyor. Sovyet devletinin ne
denli demokratik olup olmadığını bazı anayasa maddelerini buraya
aktararak gösterelim.
13. madde;
Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, eşit haklara sahip
Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri’nin gönüllü birliği temelinde
oluşmuştur.
14. madde;
Sosyalist
Sovyet Cumhuriyetleri Birliği’nin egemenlik ve devlet idaresinin
en yüksek organları formunda yetki kapsamı şöyledir; (Bunları
aşağıda belirteceğiz.)
15. madde;
Birlik
Cumhuriyetlerinin hükümranlığı, SSCB Anayasasının 14.
maddesinde belirtilen sınırlarla sınırlandırılmıştır.
16. madde;
Her
Birlik Cumhuriyeti, Cumhuriyetin özelliklerini hesaba katan ve SSCB
Anayasası ile tam uyumluluk içinde olan kendi anayasasına
sahiptir.
17. madde;
Her
Birlik Cumhuriyeti, SSCB'den özgür ayrılma haklara sahiptir.
18. madde;
Birlik Cumhuriyetlerinin (devlet) toprağı, o cumhuriyetin rızası
olmaksızın değiştirilemez.
18-a.
madde;
Her Birlik Cumhuriyeti, Yabancı devletlerle doğrudan ilişki
kurmak, onlarla anlaşmalar imzalamak ve diplomatik ve konsolos
temsilcileri teatisinde bulunmak hakkına sahiptir.
18-b.
madde;
Her Birlik Cumhuriyeti, kendi cumhuriyet birlikleri (ordu)
formasyonuna sahiptir.
19. madde;
SSCB Yasaları, bütün Birlik Cumhuriyetleri topraklarında da aynı
geçerliliğe sahiptirler.
20. madde;
Bir Birlik Cumhuriyeti Yasasının bir Birlik Yasasıyla uyuşmaması
durumunda Birlik Yasası geçerlidir.
21. madde;
SSCB vatandaşları için müşterek bir birlik vatandaşlığı
geçerlidir.
Bir Birlik Cumhuriyetinin her
vatandaşı SSBC vatandaşıdır.
Bu bölümün geriye kalan 10
maddesinde (22-29b) hangi Birlik Cumhuriyetinde hangi otonom
cumhuriyetlerin, ulusal bölgelerin vb. olduğu sıralanmaktadır.
Çarlık döneminde Rusya'daki
bütün uluslar korkunç bir baskı altındaydılar. Çarlık rejimi,
akla gelebilen her türlü araçla bu ulusları baskı altında
tutuyor, sömürüyor, talan ediyor ve onların ekonomik ve kültürel
gelişmelerini engelliyordu.
Çarlık rejimi, hakimiyetini
istediği gibi sürdürebilmek için bu ulusları birbirlerine düşman
etmek için de her yolu deniyordu. Sınırları sık sık keyfi
olarak değiştiriyor, bir ulusun bir parçası, başka bir ulusun
idare alanına veriliyordu. Böylelikle de uluslar arasında
düşmanlık da kışkırtılıyor. w4ovenizm, emekçilerin birliği
önünde aşılmaz bir engel oluyordu.
Çarlık imparatorluğunun bütün
bölgeleri eşit veya en azından birbirine yakın bir iktisadi
gelişme içinde değillerdi. Rusya veya Batıdan Urallar’a kadar
olan bölge en gelişmiş bölgeydi. Sibirya ve Orta Asya'da
feodalizm hakimdi. Öyle ki, Patriyorkal ilişkilerde önemliydi.
Bolşevik Parti, bütün bu
gerçekleri görüyordu. Yapılması gereken, korkunç boyutlardaki
iktisadi-kültürel farkın kapatılması, derin ulusal kin ve
düşmanlığın ortadan kaldırılması ve ulusların gerçek
kardeşliğinin ve birliğinin sağlanmasıydı. Bu ise lafta, bir
takım tumturaklı söz ve tespitle olmuyordu. Ulusların
birbirlerine karşı güvenlerinin maddi koşulları sağlanmalıydı.
Bu ise, ancak ve ancak sosyalizmle, sosyalist demokrasinin gerçekten
uygulanmasıyla gerçekleşebilirdi. SSCB Anayasasının birinci
maddesi, söz konusu ön koşulların oluşturulmuşluğunun
ifadesiydi. w4imdi önemli olan, bu ön koşul veya maddi koşul
üzerinde sosyalist demokrasinin yükselmesiydi. Öyle de oldu.
Sovyetler
Birliği'nde sosyalizmin şu veya bu yönü eleştirilebilir. (Bunu,
ilerideki makalelerimizde biz de yapacağız). Ama Sovyetler
Birliği'nde sosyalizmin en az eleştirilmesi gereken bir alanı,
ulusal sorunun çözümüdür. Bu kadar çok sayıda ulus, milliyet,
farklı etnik kökenli topluluk neredeyse hepsi birbirine düşman
edilmiş bu topluluklar, tarihi süreç açısından bakıldığında
oldukça kısa bir dönemde kaynaşabilmiş ve sosyalist Sovyet
toplumunun ahlaki-siyasi
birliğini gerçekleştirmişlerse bunun bir hikmeti, bir anlamı
olmalıdır: Bunun hikmeti ve anlamı, sosyalizmin inşasından ve
sosyalist demokrasinin lafta değil,
pratikte uygulanmış olmasıdır. İşte bu uygulamanın, ulusal
sorun açısından en önemli yansıdığı alan, anayasanın ikinci
maddesinin konusudur; Sovyetik devlet inşası.
Bu yapıya biraz yakından
bakalım:
Sovyetler Birliği:
SSCB'nin devlet yapısı burjuva
ülkelerin devlet yapısından tamamen farklıdır. SSCB herşeyden
önce çok uluslu bir devlettir. 60'dan fazla ulus, ulusal grup ve
başka etnik kökeni farklı insan grupları tarafından gönüllü
birlik ilkesine göre kurulmuştur. SSCB bir federasyondur; bir
birlik devletidir. Bu, bir burjuva federasyonu değil, özel tipte
bir federasyondur; Sovyet federasyonu, sosyalist bir devletin ifadesi
olan Sovyet federasyonu, ulusal devletlerin gönüllü birliği, eşit
haklara sahip oluşları ve ayrılma da dahil ulusların kendi
kaderini tayin hakkının tanınması ilkesi üzerinde yükselen bir
yapıdır.
Sovyet iktidarı, hiçbir
ulusal-etnik fark gözetmeksizin emekçilerin iktidarıdır.
İktidarın emekçilerin elinde olması gerçeği Sovyet
federasyonunun, ulusları, etnik grupları birbirine düşman
etmeyen, tam tersine birbirine yaklaştıran, halkların/ulusların
dostluğunu ve kardeşliğini geliştiren; gelişmesinde ileride
olanların, gelişmesinde geride kalmış olanlara yardım etmelerini
sağlayan ve nihayetinde hangi ulusal-etnik kökenden olurlarsa
olsunlar Sovyet toplumunu oluşturan insanların siyasi-ahlaki
birliğini sağlayan bir federasyon olduğunu göstermektedir. Sovyet
federasyonunu oluşturan ulusal devletlerin (Birlik Cumhuriyetleri),
otonom cumhuriyetlerin, ulusal bölgelerin gösterdikleri gelişme;
ekonomik, kültürel vs. hem Ekim Devriminden sonra (iç savaş) ve
hem de II. Dünya Savaşında gösterdikleri dayanışma ve birlik.
Zorla bir arada tutulmanın değil, belli bir gönüllülüğün,
belli bir demokrasi anlayışının ifadesi olabilirdi. Bu demokrasi
anlayışı, sosyalist demokrasi anlayışıdır.
1922'de SSCB, dört Birlik
Cumhuriyeti tarafından kuruldu. Bu sayı sonradan 16'ya çıktı.
Her alanda eşit haklara sahip, Stalin'in deyimiyle Sovyetler
Birliği'nin bütün zenginliklerini aynı ölçüde paylaşan
cumhuriyetler.
Nasıl ki anayasanın 13. maddesi
SSCB'nin eşit haklara sahip sosyalist Sovyet cumhuriyetlerinin
gönüllü birliği temelinde kurulmuş bir birlik devleti olduğunu
tespit ediyorsa, aynı anayasanın 17. maddesi de her Birlik
Cumhuriyetinin SSCB'nden özgürce ayrılma hakkına sahip olduğunu
tespit ediyor. Böylelikle gönüllü birliğin gönülsüz birliğe
dönüşmesi engelleniyor. Anayasa, birleşmenin koşulunu ve
ayrılmanın garantisini ifade ediyor. İşte bu lafta değil,
pratikte sosyalist demokrasi demektir.
Egemenlik sorunu
Yukarıda (14. madde), aşağıda
belirteceğiz dediğimiz yetki kapsamına gelelim.
Anayasanın14. maddesiyle
SSCB'nin egemenlik alanları;
- SSCB'nin enternasyonal alanda
temsili; her türlü anlaşma yapma veya reddetme… Birlik
Cumhuriyetlerinin dış ülkelerle ilişkileri için geçerli tarzın
tespiti.
- Savaş ve barış sorunları.
- Yeni Cumhuriyetlerin SSCB'ye
kabulü.
- SSCB Anayasasına uyulup
uyulmadığının kontrolü, Birlik Cumhuriyetleri anayasasının
SSCB Anayasası ile uyumluluk içinde olmasının sağlanması.
- Birlik Cumhuriyetleri
arasındaki sınırların değişiminin onayı.
- Birlik Cumhuriyetleri
çerçevesinde yeni bölgelerin, otonom cumhuriyetlerin kuruluşunun
onaylanması.
SSCB savunmasının örgütlenmesi,
SSCB silahlı kuvvetlerinin yönetimi, Birlik Cumhuriyetleri ordu
formasyonları için yön verici ilkelerin tespiti.
- Devlet tekeli bazında dış
ticaret.
- Devlet güvenliğinin
korunması.
- SSCB ulusal ekonomi planlarının
tanzimi.
- SSCB'nin bütünlüklü
bütçesinin ve bu bütçenin gerçekleşmesinin onaylanması; Birlik
bütçesindeki cumhuriyet ve yerel bütçelerdeki vergi ve gelirlerin
tespiti.
- Bankaların, sanayi ve tarım
kuruluşlarının ve birlik kapsamında önemi haiz işletme ve
ticaret kuruluşlarının idaresi.
- Ulaşımın (trafik), posta ve
telgraf işlerinin idaresi.
- Kur (para) ve kredi sisteminin
idaresi.
- Devletsel sigortacılık
işlerinin örgütlenmesi.
- İstikrazların (borç alma)
kabulü veya verilmesi.
- Toprağın kullanılmasının,
toprak zenginliklerinin, ormanların ve suların kullanımının
temel ilkelerinin tespiti.
- Eğitim ve sağlık alanında
temel ilkelerin tespiti.
- Ulusal ekonomi istatistiğinin
bütünlüklü sisteminin örgütlenmesi
- İş yasası için temel
esasların tespiti.
- Mahkemeler teşkilatı ve
mahkeme metodu; ceza ve medeni kanun üzerine yasa çıkartmak
- Birlik vatandaşlığı üzerine
yasa çıkartmak; yabancıların hakları üzerine yasa çıkartmak
- Evlilik ve aile üzerine yasa
çıkarımı için temel ilkelerin tespiti.
- Bütün Birlik için af çıkarma
(Bu maddeleri buraya çevri
formunda aktarmadık. Ama isteyen, çevri olarak da
değerlendirebilir).
SSCB Anayasasının 14. maddesine
göre, her bir Birlik Cumhuriyeti bu maddelerde ifadesini bulan
egemenlik haklarını SSCB'ye, onun egemenlik ve devlet idaresinin en
yüksek organlarına vermiştir. Bunun nedeni oldukça açık;
gönüllü birliğin fiilen uygulanmasının sağlanması.
Bu çerçeve, yani SSCB çerçevesi
içinde her Birlik Cumhuriyetinin, cumhuriyetin özgül koşullarını
da göz önünde tutan egemenlik hakları vardır. Her Birlik
Cumhuriyeti, bağımsız bir devletin sahip olduğu egemenlik hakları
ne ise ona sahiptirler, tabi SSCB Anayasası ile uyumluluk içinde.
Dolayısıyla yukarıda sıraladığımız birçok egemenlik hakkı
ve doğrudan Birlik Cumhuriyetlerini ilgilendiren bir dizi haklar
(toplamı 25 madde) Birlik Cumhuriyetlerinin anayasalarında da yer
alıyorlar.
'40'lı yıllarda Birlik
Cumhuriyetlerinin egemenlik alanları daha da genişletilmiştir.
Örneğin, SSCB kurulurken bu birliğe verilen yabancı devletlerle
ilişki kurma hakkı, yeniden Birlik Cumhuriyetlerine verilmiştir.
Bu hakkı Ukrayna ve Belarusya, Birleşmiş Milletler kurulurken
kullanmışlar ve ona bağımsız devlet olarak üye olmuşlardır.
Ayrıca Birlik Cumhuriyetleri, Kızıl Ordu'nun bir parçası olarak
kendi ordularını kurma hakkını da geri almışlardır.
Karşılıklı güvenin olmadığı
koşullarda bütün bunlar kağıtta kalan tespitler olacaklar ve zor
yoluyla uygulanacaklardı. Ama öyle olmadı. SSCB'de karşılıklı
güvenin maddi temelleri yaratılmıştı. Sovyetler Birliği
kapsamında ulusların ve etnik azınlıkların birbirlerine
güvenmelerinin maddi nedeni vardı. Bu sosyalizmdi. Bu ifadesini,
Sosyalist ulusal politikada, Sosyalist Anayasada buluyordu.
Ayrıca Birlik Cumhuriyetlerinin
bir parçası olan her bir otonom cumhuriyet, otonom bölge, kendi
anayasalarına ve ulusal devletsel yapılarına sahiplerdi. Yani
onların da kendi sınırları içinde, dahil oldukları Birlik
Cumhuriyetiyle uyumluluk içinde olan egemenlik hakları vardı.
3-
Sosyalist Demokrasinin İfadesi Olarak SSCB Egemenliğinin En Yüksek
Organları
Anayasanın 30. maddesi,
"SSCB'nin devlet otoritesinin (egemenliğinin, çn) en yüksek
organı, SSCB Yüksek Sovyetidir" diyor.
Egemenlik sorununu, SSCB'nin en
yüksek organlarını ele alan anayasanın 3. bölümündeki maddeyi
burada aktarmayacağız. Ama sosyalist demokrasinin bu alanda nasıl
uygulandığını ve sonuçlarının kısa da olsa ele alacağız.
Devlet egemenliğinin en yüksek
organı olarak SSCB En Yüksek Sovyeti, bütün Sovyet halklarının;
bütün Sovyet insanının iradesini temsil eder. Sovyetler
Birliği'nde bu organın üstünde bir devlet organı yoktu.
Anayasaya göre SSCB'ye
devredilmiş bütün haklar, bu organ veya onun tarafından
oluşturulan kurumlar tarafından icra edilir. Bu organ, SSCB'yde
yasa çıkartma, yasama yetkisine sahip yegane organdır, yani birlik
yasalarını çıkarma hakkı. Bu organın çıkardığı bütün
yasalar bütün Sovyet vatandaşlar için geçerlidir. Hiçbir organ,
hiçbir kurum, bu organın çıkardığı yasaları değiştiremez ve
geçersiz kılamaz. Bu hak, bu organın kendisine aittir.
SSCB Anayasasına değiştirme ve
geliştirme hakkı da sadece ve sadece bu organa aittir.
SSCB En Yüksek Sovyeti'nin daha
bir dizi doğrudan Sovyetler Birliği'ni ilgilendiren konularda
kendine ait olan yetki ve hakkı vardır.
Madde 33.
"SSCB
En Yüksek Sovyeti, iki meclisten oluşur; Birlik Sovyeti ve
Milliyetler Sovyeti."
Bu organın iki meclisten
oluşmasının yegane nedeni Sovyetler Birliği'nin çok uluslu bir
devlet olmasıdır. Bu meclislerden birisi (Birlik Meclisi) bütün
emekçilerin ortak çıkarlarını ifade ediyor. İkinci meclisi ise
(Milliyetler Meclisi), ulusların özgün (spesifik) çıkarlarını
ifade eder.
Birlik Meclisi, Sovyet
vatandaşları tarafından seçim bölgesine ve her temsilciye
300.000 vatandaş normuna göre seçilir. Bu sisteme göre, burjuva
ülkelerde söz konusu olan seçim eşitsizliği Sovyet ülkesinde
geçersiz kılınmış oluyordu. Milliyetler Meclisi ise Sovyet
vatandaşları tarafından, ama Birlik Cumhuriyetlerine, otonom
cumhuriyetlere, otonom bölgelere ve ulusal bölgelere göre seçilir.
Kural şöyleydi. Her Birlik Cumhuriyeti için 25 temsilci, her
otonom cumhuriyet için 11 temsilci, her otonom bölge için 5
temsilci ve her ulusal bölge için de 1 temsilci.
Her iki meclis tamamen eşit
haklara sahiplerdi.
"Dört senelik bir süre
için seçilen SSCB En Yüksek Sovyeti"nin (madde 36) "her
iki meclisi; Birlik Sovyeti ve Milliyetler Sovyeti eşit haklara
sahiptir" (Madde 37).
SSCB En Yüksek Sovyeti'nin
bileşimi, Sovyet devletinin sosyalist bir işçi köylü devleti
olduğunu gösterir. Örneğin 1946 seçimlerine göre, bu organa
seçilenlerin (toplam temsilci: 682) (Birlik Meclisine) % 42'si işçi
(287 temsilci); % 22'si köylü (151) ve geriye kalan % 36'sı da
(244 temsilci) aydınların -doktorlar, eğitimciler, bilim adamları,
ordu- temsilcilerinden oluşurken Milliyetler Meclisine seçilenlerin
(toplam 657 temsilci) % 34,1'i işçi (224 temsilci); %30,1'i köylü
(198 temsilci) ve % 35,8'i (235 temsilci) ücretli memur ve aydın
temsilcilerinden oluşmaktaydı.
23 yaşına ulaşmış olan her
Sovyet vatandaşı SSCB'nin En Yüksek Sovyeti’ne seçilebilir.
Birlik ve otonom cumhuriyetlerin en Yüksek Sovyeti'ne seçilmek için
21 yaşına ulaşmış olması gerekir ve yerel Sovyetlere seçilmek
içinde 18. yaşını doldurulması gerekir.
Her Sovyet vatandaşı, etnik
kökenine, dinine, eğitim seviyesine, bakılmaksızın seçme ve
seçilme hakkına sahiptir. Her Sovyet vatandaşı, ikameti neredeyse
orada değil, o anda neredeyse orada seçime katılma hakkına
sahiptir.
- SSCB Anayasasının V. bölümü
devlet idaresi organlarını ele alır.
Madde 64:
"Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, devlet idaresinin en
yüksek yürütme ve tasarruf hakkına sahip organı, SSCB Bakanlar
Konseyi’dir"
Anayasanın 65. maddesine göre
de bu konsey, SSCB En Yüksek Sovyeti’ne, bu Sovyetin oturumları
arasındaki zamanda ise SSCB En Yüksek Sovyeti Başkanlığı’na
karşı sorumludur ve hesap vermekle yükümlüdür.
SSCB Bakanlar Konseyi’nin
düzenlemeleri ve tasarrufları bütün SSCB için geçerlidir (Madde
67).
- SSCB Anayasasının IV. ve VI.
bölümlerinde Birlik Cumhuriyetlerinin devlet idaresi organları ve
devlet egemenliğinin en yüsek organları ele alınıyor.
Birlik Cumhuriyetlerinde de
devlet egemenliğinin en yüksek organları ve Birlik
Cumhuriyetlerinin idaresi aynı sisteme göre; SSCB için geçerli
olan sisteme göre yapılanmıştır. Bunun böyle olmasında,
Sovyetler Birliği'nin siyasi ve ekonomik temelinin bütünlüklü
olması belirleyici rol oynamıştır.
SSCB En Yüksek Sovyeti ile
Birlik Cumhuriyetleri En Yüksek Sovyeti arasında belirleyici fark,
Birlik Cumhuriyeti En Yüksek Sovyeti’nin tek meclisten
oluşmasıdır. (Birlik Meclisi). Milliyetlerin çıkarları SSCB
bazında Milliyetler Meclisi’nde dile getirildikleri için Birlik
Cumhuriyetleri En Yüksek Sovyetleri’nde böyle bir meclise gerek
görülmemiştir.
- SSCB Anayasasının VII.
bölümünde otonom cumhuriyetlerin devlet idaresi organları ve
devlet egemenliğinin en yüsek organları ele alınıyor.
Otonom cumhuriyetin devlet
idaresi organları ve devlet egemenliğinin en yüksek organları,
Birlik Cumhuriyetleri için geçerli olan sisteme göre inşa
edilmiştir. Tabi yetki bakımından, bakanların sayıları
bakımından bazı farklılıklar vardı.
- SSCB Anayasasının VIII.
bölümünde devlet egemenliğinin yerel organları ele alınıyor.
Devlet egemenliğinin yerel
organları, emekçi temsilcilerinin Sovyetleridir. Böylesi
Sovyetler, bölgelerde, kazalarda, ulusal bölgelerde, şehirlerde,
köylerde, mezralarda oluşturulan Sovyetlerdir. Bu organlar, söz
konusu bölge emekçileri tarafından iki seneliğine seçilirler.
Bu organların görevleri
şunlardır;
"Emekçilerin
temsilcilerinin Sovyetleri, kendilerine devredilen idare organlarının
faaliyetini yönetirler, devlet düzeninin korunmasını, yasalara
uyulmasını ve vatandaşların haklarının korunmasını sağlarlar,
yerel iktisadi ve kültürel yapıyı yönetirler ve yerel bütçeyi
tespit ederler" (Madde 97).
- SSCB 'nin Anayasasının IX.
bölümünde mahkeme ve savcılık sorunu ele alınır.
Sömürücü toplumlarda mahkeme,
hakim sınıfların bir organıdır ve dolayısıyla onların
çıkarlarına hizmet eder. Sosyalizmde ise mahkeme, emekçilerin
çıkarlarını, sosyalist düzeni korumaya hizmet eder.
Sovyet mahkeme organlarının
faaliyetinin nasıl örgütleneceği; hangi ilkelere göre
örgütleneceği anayasa tarafından belirlenmiştir.
Anayasaya göre Sovyetler
Birliği'nde yargılama, hüküm verme yetkisine aşağıdaki mahkeme
organları sahiptir: SSCB En Yüksek Mahkemesi, Birlik
Cumhuriyetlerinin En Yüksek Mahkemeleri, bölge mahkemeleri, otonom
bölge ve otonom cumhuriyet mahkemeleri ve SSCB En Yüksek
Sovyeti'nin kararıyla görevlendirilmiş özel mahkemeler ve halk
mahkemeleri.
SSCB En Yüksek Mahkemesi,
ülkenin en yüksek mahkeme organıdır ve Sovyetler Birliği'ndeki
ve Birlik Cumhuriyetlerindeki bütün mahkeme organlarının
faaliyeti, bu en yüksek mahkeme organının denetimi altındadır.
SSCB'de bütün mahkemeler
seçilir. Halk mahkemeleri dışında bütün mahkemeler, yerel ve en
yüksek Sovyetler tarafından beş seneliğine seçilirler.
Halk mahkemelerindeki seçim ise
şöyledir; Anayasaya göre halk mahkemeleri, söz konusu bölgenin
vatandaşları tarafından genel, doğrudan ve eşit seçim hakkı
temelinde gizli oylama ile üç yıllığına seçilirler. 23 yaşını
doldurmuş ve sicili olmayan her Sovyet vatandaşı, halk hakimi ve
halk mahkemesi üyeleğine seçilebilir.
Bütün Sovyet organlarının
seçiminde olduğu gibi halk mahkemelerinin seçiminde de adaylar,
toplumsal örgütler, birlikler tarafından, emekçilerin
toplantıları vb. tarafından tespit edilirler.
Hakimler bağımsızdırlar ve
sadece yasaya tabidirler (madde 112).
Mahkemeleri bütün halkın
izleyebilmesi için o bölgede geçerli olan dil kullanılır.
Sovyet Savcılığı
Yerel iktidar organlarının
kararlarında ve faaliyetlerinde bazen yasalardan sapmaların olduğu,
yasaların yanlış değerlendirildikleri görülüyordu. Öyle ki,
yasaların bilinçli olarak yanlış kullanıldığı veya kötüye
kullanıldığı da oluyordu. Bunu, Sovyet kurumlarına sızmış
olan sosyalizm düşmanları yapıyorlardı.
Bu nedenlerden dolayı özel bir
devlet organına gerek duyulmuştu. Bu organ, bütün bakanlıkların
ve onlara bağlı kurumların, bütün görevlilerin ve bütün
Sovyet vatandaşlarının yasalara uyup uymadığını denetlemekle
görevliydi.
Bu organ, Sovyet Savcılığı
olarak önce 1922'de RSFSC'de ve sonraları da diğer Birlik
Cumhuriyetlerinde kuruldu. SSCB Savcılığı ise 20 Haziran 1933'te
oluşturulmuştur.
Savcılığın faaliyeti,
mahkemelerin faaliyetiyle sıkı bir bağ içindedir. Aynen Sovyet
mahkemeleri gibi Sovyet Savcılığı da sınıf düşmanlarına;
sabotajcılara, ajanlara, zarar vericilere vb. karşı mücadele
vermiştir.
Sovyetler Birliği'nde savcılık
kurumu, en tepede SSCB Başsavcısı temsil ediliyordu. Başsavcı,
SSCB En Yüksek Sovyeti tarafından yedi seneliğine atanırdı.
Birlik ve otonom cumhuriyetlerin bölgelerin ve ulusal bölgelerin
savcıları SSCB Başsavcısı tarafından atanırdı. Daha alt
seviyedeki yerleşim birimlerinin savcıları, Birlik Cumhuriyeti
savcıları tarafından atanıyorlardı. Beş seneliğine atanan bu
savcıların atanmaları SSCB Başsavcısı tarafından onaylanmak
zorundaydı.
Atamanın nedeni: Savcılar,
yukarıda kısaca belirttiğimiz görevlerini yerel organlardan
bağımsız olarak yerine getirmeleri için seçilmiyorlar,
atanıyorlardı. Seçilme durumunda, onları seçen yerel organlara
bağlılık söz konusuyken, atama durumunda böyle bir olasılık
yoktu. Savcılar, sadece ve sadece SSCB Başsavcısı’na
bağımlıydılar.
Diğer taraftan savcıların
atanması, yerel iktidar organlarının bağımsızlığını
zedelemez. Çünkü savcı, Sovyetlerin yürütme ve tasarruf
yetkisinden farklı olarak idari iktidara sahip değil. Savcı,
doğrudan halk veya Sovyetleri tarafından seçilen mahkeme gibi,
karar da veremiyor. Bütün bu nedenlerden dolayı savcıların
atanması en demokratik yol olmaktaydı.
- SSCB Anayasasının X.
bölümünde vatandaşların temel hakları ve temel görevleri ele
alınıyor.
"SSCB vatandaşları
çalışma hakkına; yani işin nicel ve nitel durumuna göre
ücretlendirmedeki teminat altına alınmış çalışma hakkına
sahiptirler" (madde 118).
...
- "SSCB vatandaşları
dinlenme hakkına sahiptirler" (madde 119).
...
- "SSCB vatandaşları
yaşlılık, hastalık ve malullük durumunda maddi bakım hakkına
sahiptirler" (madde 120).
- "SSCB vatandaşları,
eğitim hakkına sahiptirler" (madde 121).
…
- " SSCB'de iktisadi,
devletsel, kültürel, toplumsal ve siyasi yaşamın bütün
alanlarında kadın, erkek gibi aynı haklara sahiptir" (madde
122).
...
- "SSCB vatandaşlarının
iktisadi, devletsel, kültürel, toplumsal ve siyasi yaşamın bütün
alanlarındaki milliyet ve ırkından bağımsız olarak eşitliği
mutlak yasadır" (madde 123).
...
- "Vatandaşların vicdan
özgürlüğünü sağlama amacıyla SSCB'de kilise devletten ve okul
kiliseden ayrılmıştır. Dini ibadetleri yerine getirme özgürlüğü
ve dine karşı propaganda özgürlüğü bütün vatandaşların
hakkıdır" (madde 125).
- "Emekçilerin
çıkarlarıyla uyumluluk içinde ve sosyalist sistemin
pekiştirilmesi amacıyla SSCB'nin bütün vatandaşlarına a)
konuşma özgürlüğü; b)basın özgürlüğü; c)toplantı
özgürlüğü; d) sokakta yürüyüş ve gösteriler yasayla
garantilenmiştir" (madde 125).
…
- "İşçi sınıfı
saflarından ve emekçilerin başka tabakalarından en aktif ve
bilinçli vatandaşlar, sosyalist sistemin pekiştirilmesi ve
geliştirilmesi için mücadelelerinde emekçilerin öncüsü olan ve
emekçilerin bütün örgütlerinin, hem toplumsal ve hem de
devletsel yönetici çekirdeğini oluşturan Sovyetler Birliği
Komünist Partisi'nde (Bolşevik) birleşirken, emekçilerin
çıkarlarıyla uyumluluk içinde ve örgütlü kişisel hareketin ve
halk kitlelerinin siyasi aktivitesinin gelişmesi amacıyla SSCB
vatandaşlarına toplumsal örgütlerde birleşmek hakkı
verilmiştir. Sendikalar kooperatifsel birliklerde, gençlik
örgütlerinde, spor ve savunma örgütlerinde, kültür
derneklerinde, teknik ve bilimsel kurumlarda." (madde 126)
- "SSCB vatandaşlarına
kişiye dokunulmazlık hakkı tanınmıştır. Hiç kimse, mahkeme
kararı veya savcılığın müsaadesi olmaksızın tutuklanamaz."
(madde 127)
- "Vatandaşların konutuna
dokunulmazlık ve mektup sırrı, yasayla korunur." (madde 128)
- "SSCB, emekçilerin
çıkarlarını savunmaktan dolayı veya bilimsel faaliyetten dolayı
veya ulusal kurtuluş mücadelesinden dolayı takibata uğrayan
yabancı devletlerin vatandaşlarına sığınma hakkı tanır."
(madde 129)
- "SSCB'nin her
vatandaşı, Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği'nin Anayasasına
uymak, yasalara göre hareket etmek, çalışma disiplinini korumak,
toplumsal görevlerini dürüstçe yerine getirmek, sosyalist toplum
yaşamının kurallarına dikkat etmek zorundadır" (madde
130).
- "SSCB'nin her
vatandaşı, sosyalist mülkiyeti, Sovyet düzeninin kutsal ve
dokunulamaz temeli olarak, zenginliğin ve anavatan iktidarının
kaynağı olarak, bütün emekçilerin müreffeh ve kültürel yüksek
yaşamının kaynağı olarak korumak ve pekiştirmek zorundadır.
Toplumsal, sosyalist mülkiyete
tecavüz eden (hırsızlık yapan, zarar veren, çn) kişiler halkın
düşmanıdırlar" (madde 131).
- "Genel askeri hizmet
yasadır. SSCB'nin askeri güçlerinde askeri hizmet SSCB
vatandaşlarının şeref görevidir" (madde 132).
- "Anavatanın savunması
SSCB'nin her bir vatandaşının kutsal görevidir. Vatana ihanet
-asker yemininin tutulmaması, düşman safına geçmek, devletin
askeri gücüne zarar vermek, casusluk- en ağır suç olarak yasanın
bütün şiddetiyle cezalandırılır" (madde 133).
Burada sıraladığımız Sovyet
vatandaşlarının haklarıyla ilgili maddelerin konularının ne
derece gerçekleştirilip gerçekleştirilmemiş oldu kanımızca,
üzerinde fazla durulmaması gereken bir meseledir. Bunun neden böyle
olduğu oldukça açık. Vatandaşın belirtilen haklara sahip
olabilmesi için her şeyden önce iktidarda olması gerekir ve
Sovyetler Birliği'nde işçi ve köylü veya genel olarak emekçi
formunda "vatandaş" iktidardaydı. O, kendi düzenini
kurmuş ve geliştirmişti. Demek oluyor ki bu hakları kağıt
üzerinde tanımanın değil, bizzat yaşama geçirmenin maddi
koşulları SSCB'de vardı. Bu üretim araçlarının toplum
mülkiyetinde olmasıydı. Sosyalizmin kurulmuş olmasıydı. Kısaca
Stalin’in dediği gibi “Sosyalizmin temel direklerinin” Sovyet
ülkesinde gerçekleştirilmiş olmasıydı.
Tabi bu yaşamın; sosyalist
yaşamın, sistemin devam ettirilmesi ve sınıfsız topluma doğru
gelişmesinin sağlanması için onun korunması gerekiyordu. İşte
bu görev, Sovyet vatandaşının kutsal göreviydi, sosyalist
sistemi korumak bir onur sorunuydu.
SSCB'de sosyalizmin başarılı
inşası, Sovyet toplumunda siyasi-ahlaki birliğin sağlanmış
olması fiilen, bütün bu haklardan yararlanıldığının ve
sorumlulukların da yerine getirildiğinin doğrudan bir ifadesidir.
4-
Sosyalist Demokrasinin İfadesi Olarak Seçim Sistemi
- SSCB Anayasasının XI.
bölümünde seçim sistemi ele alınıyor. Bu seçim sistemi ne
derece demokratikti. Bir de kısaca buna bakalım.
- "Emekçilerin
temsilcilerinin (milletvekillerinin,
çn.) bütün Sovyetleri için; SSCB'nin en yüksek
Sovyeti, Birlik Cumhuriyetleri’nin en yüksek Sovyetleri,
emekçilerin bölge ve kaza Sovyeti, otonom cumhuriyetlerin en yüksek
Sovyetleri, kazaların, şehirlerin kırsal yerleşim birimlerinin...
emekçilerinin temsilcilerinin Sovyetleri için temsilcilerin seçimi,
seçmen tarafından genel, eşit ve tek dereceli seçim hakkı
temelinde gizli oylama ile gerçekleştirilir" (madde 134).
- "Temsilciler genel
seçimle seçilirler. 18 yaşına ulaşmış bütün SSCB
vatandaşları ırka, milliyete, cinsiyete, dini inanca, eğitim
derecesine, bir yerde ikamet edip etmediğine , sosyal kökenine,
varlık durumuna ve eski faaliyetine bakılmaksızın temsilcilerin
seçimlerine katılma hakkına sahiptirler. Zihni hasta olanlar ve
mahkeme tarafından seçim hakkı elinden alınan kişiler
istisnadır.
23 yaşına ulaşmış her
SSCB vatandaşı ırka, milliyete, cinsiyete, dini inanca, eğitim
derecesine, bir yerde ikamet edip etmediğine, sosyal kökenine,
varlık durumuna ve eski faaliyetine bakılmaksızın SSCB'nin En
Yüksek Sovyetinin temsilcisi olarak seçilebilir” (madde 135).
- "Temsilciler
eşit seçimle seçilirler; her vatandaşın bir
oy hakkı vardır; bütün vatandaşlar, seçime aynı ilke (bazında)
katılırlar"
(madde 136).
- "Erkekler gibi kadınlar
da aynı seçme ve seçilme hakkına sahiptirler" (madde
137).
- "SSCB silahlı
güçlerinin saflarında olan vatandaşlar, diğer bütün
vatandaşlar gibi, aynı seçme ve seçilme hakkına sahiptirler"
(madde 138).
- "Temsilciler doğrudan
(direk, tek dereceli seçim, çn.) seçimle seçilirler; kırsal ve
şehir Sovyetlerinden SSCB'nin En Yüksek Sovyet’ine kadar
emekçilerin temsilcilerinin bütün Sovyetleri için seçim,
vatandaşlar tarafından doğrudan doğruya direk seçimle
gerçekleştirilir" (madde 139).
- "Temsilcilerin
seçiminde oy kullanma gizlidir" (madde 140).
- "Seçimler için
adayların tespiti seçim bölgelerine göre yapılır. Adayları
tespit etme hakkı toplumsal örgütleme ve emekçilerin birliklerine
verilmiştir; Komünist Parti örgütleri, sendikalar, kooperatifler,
gençlik örgütleri, kültür birlikleri"(madde 141).
- "Her temsilci faaliyeti
ve emekçilerin temsilcileri Sovyeti’nin faaliyeti üzerine
seçmenlere hesap vermek zorundadır ve o (temsilci,
çn.), her an, seçmenlerin çoğunluğu tarafından
yasanın tespit ettiği biçimde görevden alınabilir"
(madde 142).
Sovyet anayasalarına
baktığımızda (1918, 1924,1936) özellikle seçim sisteminde
önemli değişmelerin olduğunu görürüz. 1918 Anayasasında yer
almayan bir kısım anlayışlar 1936 Anayasasında yer alıyor,
Lenin'in, koşulların dayatmasından dolayı böyle hareket
ediyoruz, bu durum geçicidir. Koşullar oluşunca bu kısıtlamalarda
ortadan kalkacaktır vb. sözlerini hatırlayalım, seçim sisteminin
bu değişimler açısından kısaca açıklayalım.
-Genel ve eşit seçim hakkı
sorunu
Genel seçim hakkından
anlaşılması gereken, ülkenin yasayla tespit edilmiş yaşa gelmiş
bütün vatandaşlarına seçimlere katılma hakkının tanınmasıdır.
Eşit seçim hakkından
anlaşılması gereken ise, eşit kurallar bazında seçimlere
katılma hakkıdır.
Sovyet devletinin bu gelişmesinin
ilk aşamasında genel seçim hakkı tam anlamıyla geçerli değildi.
O dönemde sömürücü sınıflar; kurulan sosyalist devleti;
proletarya diktatörlüğünü yıkmak isteyen, kapitalizmi restore
etmek isteyen güçler, Sovyet iktidarına karşı acımasız ve
şiddetli bir mücadele sürdürüyorlardı. Tam da bu nedenden
dolayı genç Sovyet devleti, cüzi bir azınlığı oluşturan bu
azınlığa ve uşaklarına seçim hakkı tanımamıştı. Ama
Lenin’in belirttiği gibi bu durum geçiciydi. Sosyalizmin
inşasıyla sömürücü sınıfların kalıntıları ortadan kalkmış
ve bu unsurlara yönelik seçim hakkı kısıtlamasının da maddi
temeli, zorunluluğu kalmamış ve Sovyet ülkesinde Sosyalist
Anayasa ile gerçek anlamıyla genel seçim hakkı bütün
vatandaşlara tanınmıştı.
Yine Sovyet devletinin
gelişmesinin ilk aşamasında seçim hakkında belli bir eşitsizlik
söz konusuydu. Seçim hakkında eşitsizlik, imtiyaz demektir.
Sovyet devletinin gelişmesinin ilk aşamasında işçiler, bu
imtiyaza sahiplerdi. Bunun nedeni vardı. Eşitsizlik, şehir ve kır
nüfusunun temsilcilik normlarında kendisini gösteriyordu. 1924
Anayasasına göre SSCB Sovyet Kongresi'nin oluşum normu şöyleydi;
şehir ve varoşlar için her temsilciye 25.000 seçmen. Vilayet
(sonraları bölge) Sovyet Kongrelerinde her temsilci için 125.000
seçmen. Böylelikle işçilerin (şehir) kırsal alana (köylüler)
nazaran daha fazla temsilci sayısına sahip olmaları sağlanmıştır.
Sovyetler Birliği’nde
sosyalizmin inşası, işçiler ile köylüler arasındaki sınırların
tedricen yok olmasının sağladığı için Sosyalist Anayasa, bu
gelişmeyi göz önünde tutarak, söz konusu eşitsizliği ortadan
kaldırmış ve tam anlamda eşit seçim hakkını geçerli
kılmıştır.
Sosyalist Anayasada yer alan ve
Sovyetler Birliği'nde uygulanan genel ve eşit seçim hakkı ne
denli demokratik olursa olsun hiçbir burjuva ülkede yoktur. Burjuva
anayasalarda genel ve eşit seçim hakkından bahsedilir. Ama
burjuvazi, bir dizi yasalarla, fiili engellerle genel ve eşit seçim
hakkını kullandırtmaz; etnik köken, ırk, yaş, varlık (mal,
mülk), eğitim durumu, bir yerde ikamet sorunu vs. burjuva ülkelerde
genel ve eşit seçim hakkının uygulanması önündeki temel
engellerdir ve bu engellerin hiçbirisi Sovyetler Birliği'nde yoktu.
- Doğrudan (tek dereceli)
seçim ve gizli oy sorunu
Tek dereceli veya doğrudan
(direk) seçim, bütün iktidar organlarının temsilcilerinin
doğrudan seçmenler tarafından seçilmesi anlamına gelir. Sovyet
devletinin gelişmesinin ilk aşamasında; Sosyalist Anayasadan
önceki dönemde durum biraz değişikti. O dönemde başka bir seçim
metodu geçerliydi. O dönemde seçmenler, şehir ve kırsal yerel
Sovyetler için temsilcileri doğrudan seçiyorlardı. Ama daha
yüksek iktidar organlarının temsilcileri şehir ve kırsal yerel
Sovyetleri’nin genel toplantılarında veya seçim için düzenlenen
kongrelerinde seçiliyorlardı. w4öyle; şehir ve kırsal yerel
Sovyetleri, bölge Sovyet kongresi için temsilci seçiyorlar. Bölge
Sovyet Kongresi yürütme organını seçiyor ve daha geniş bölge
Sovyet kongresi için temsilci gönderiyor. Bunlar da kendi yürütme
organlarını seçiyorlar ve Birlik Cumhuriyeti Sovyet Kongresi’ne
ve Birlik Sovyet Kongresi’ne temsilciler gönderiyorlar. Kısaca;
kırsal yerel ve şehir Sovyetleri hariç, diğer bütün Sovyetler
için seçimler dolaylıydı, tek dereceli değildi.
Bu sistem, tarihi koşullardan
dolayı Sovyet Anayasasında yer almıştı ve devletin gelişmesinin
ilk aşaması sürecinde de yerleşmişti. Nedeni şuydu. Bu sisteme
göre, gerekli olduğu an bir Sovyet kongresini hemen zaman
kaybetmeksizin toplama olanağına sahip olunuyordu. İç savaş
koşullarını ve onu takip eden yıllarda ülke içinde sınıf
mücadelesinin keskinleşmesini (Troçkizm vs.) gözönüne
getirirsek Sovyetler Birliği'nde her seviyede iktidar organlarının
süratli hareket etmesinde bu sistem yararlı oluyordu. Kısaca;
sömürücülere karşı sınıf mücadelesinin şiddetle sürdüğü
bir dönemde doğrudan (tek dereceli) seçime geçme olanağı yoktu.
SB'nde sosyalizmin inşası,
Sovyet devletinin güçlenmiş olması ve Sovyet halkının
siyasi-ahlaki birliğinin sağlanması, doğrudan (tek dereceli)
seçimlere geçişi olanaklı kılmıştı. Bu türden seçimlerin
dolaylı seçimlere göre üstün yönleri vardır. Doğrudan
seçimle, seçim hakkı olan her bir vatandaş, her bir organın
temsilci bileşimini doğrudan belirleme olanağına sahip oluyor.
Tam da bu durum Sovyetler Birliği'nde seçim sisteminin en
demokratik seçim sistemi olduğunun başka bir ifadesiydi.
Birçok burjuva ülkede dolaylı
seçim metodu kullanılır. Örneğin ABD'de, Türkiye'de başkan
veya cumhurbaşkanı halk tarafından, doğrudan seçmen tarafından
seçilmezler.
- Gizli oylama sorunu
Sovyet devletinin gelişmesinin
ilk aşamasında oylama açıktı. Seçim toplantılarında el
kaldırmakla yapılıyordu. Anayasada böyle bir oylama metoduna yer
verilmemişti. Ama açık oylama yerleşmişti. Bunun nedeni vardı.
Sömürücü sınıfların Sovyet iktidarına karşı mücadeleleri
devam ediyordu ve onların temsilcilerinin Sovyetlere sızma ve bu
iktidar organlarını kullanma olanağı vardı. Tam da bunu
engellemek, ajanların, halk düşmanlarının Sovyetlere sızmasını
engellemek için açık oylama yapılıyordu. Böylelikle gizli
ajanlar ve halk düşmanları emekçilerin temsilcilerinin Sovyetlere
seçilmesini engelleyemiyorlardı. Açık oylamayla kimin kime oy
verdiği biliniyordu.
- Adayların tespiti sorunu
Sovyetler Birliği'nde adaylar,
toplumsal örgütler ve emekçilerin birlikleri tarafından tespit
edilir. Bunun anlamı şudur: Parti örgütlerinden gençlik
örgütlerine, sendikalardan kültür örgütlenmelerine,
kooperatiflerden kolhozlara ve sovhozlara, işletmelerden orduya
kadar bütün örgütlenmeler, kendi toplantılarında adaylarını
tespit ederler. Bu , Sovyet seçim sisteminin ne denli demokratik
olduğunu gösteren bir aday tespiti yöntemidir. Çünkü bu yönteme
göre bütün Sovyet vatandaşları adayların tespitine doğrudan
katılmaktadır. Burjuva ülkelerde ise böyle bir yöntem geçerli
değildir. Burjuva ülkelerde siyasi partiler, onların da seçime
katılmayı hak etmiş olanları aday tespiti yaparlar. Bu tespitte
çoğu kez parti başkanının veya parti yönetici organlarının
gösterdikleri kişiler aday olarak tespit edilirler.
- Komünistler ve
partisizlerin seçim bloku sorunu:
Sovyet toplumunda birbirine
düşman sınıfların olmaması, halkın siyasi-ahlaki birliğinin
sağlanmış olması, komünistler ve partisizlerin seçim blokunda
da görülmektedir. Partili olsun veya olmasın, Sovyet vatandaşları
belirttiğimiz gibi adaylarını örgütlü olduğu alanlarda
belirler. Dolayısıyla orada partili olan ve partili olmayan da aday
olarak tespit edilir ve komünist parti seçimlerde kendini
partisizlere karşı izole etme, kendisiyle partisizler arasına
mesafe koyma diye bir anlayışı olmadığı için tespit edilen
partili aday, aynı zaman da partisizlerin de, partisiz aday, aynı
zaman da partililerin de adayı olarak algılanırdı.
Burjuva ülkelerde böyle bir
anlayış yoktur, olamaz da. Çünkü sömürü sistemi, toplumun
düşman sınıflara bölünmüş olması buna müsaade etmez.
- Adayların "seçim"
propagandası sorunu
Sovyet devleti, tespit edilmiş,
kayda geçmiş her adayın ve çeşitli örgütlerin, seçim
kampanyası yürütebilmeleri için mümkün olan bütün imkanları
karşılıksız sunar; salon, basın, radyo, matbaa, seçim
literatürü, plaket, portre, adayın biyografisi vs.
Burjuva ülkelerde ise böyle bir
anlayış yoktur. Bu ülkelerde, devlet seçime katılma hakkını
elde etmiş partilere maddi olanak sağlar. Ama kişinin aday olması
ve seçim kampanyası yürütmesi için ya "zengin" olması
ya da doğrudan parti tarafından destekleniyor olması gerekir. Her
halükarda Sovyet devletinin, seçim kampanyası için adaylara
sunduğu her türlü olanak, burjuva ülkelerde, kelimenin tam
anlamıyla bir hayaldir. "Genel seçimler, bazı kapitalist
ülkelerde de; demokratik denen ülkelerde de var ve tanınıyor. Ama
orada seçimler hangi koşullarda gerçekleştiriliyor? Sınıf
çatışmaları koşullarında, sınıf düşmanlığı koşullarında,
kapitalistlerin, toprak beylerinin, bankerlerin ve kapitalizmin başka
haydutlarının seçmenler üzerindeki baskıları
koşullarında.
Böylesi seçimler, genel,
eşit, gizli ve tek dereceli seçimler de olsalar, tamamen özgür ve
tamamen demokratik seçimler olarak adlandıramazlar.
Bunun tersine bizde, bizim
ülkemizde seçimler, tamamen başka koşullarda gerçekleştiriliyor.
Bizde kapitalistler, toprak beyleri, dolayısıyla mülk sahiplerinin
mülksüz sınıflar üzerindeki baskısı yok. Bizde seçimler,
işçilerin, köylülerin, aydınların işbirliği koşullarında,
karşılıklı güvenleri koşullarında, söylemek isterim ki, bizde
kapitalistler, toprak beyleri, sömürü olmadığı için ve bizde
esasen, halk üzerinde onun iradesini çarpıtmak için, baskı
uygulayabilecek kimse olmadığı için karşılıklı dostlukları
koşullarında gerçekleşmektedir.
Tam da bunun için bizim
seçimlerimiz bütün dünyada yegane gerçek, özgür ve gerçek
demokratik seçimlerdir." (Stalin, seçmen toplantısında
konuşma, 11 Aralık 1937, C.14, s. 163, Alm.)
Proleter
Doğrultu, Sayı 13, Kasım-Aralık 1997.