deneme

1 Kasım 1999 Pazartesi

BİR BİLİM DALI OLARAK İSTATİSTİK


BİR BİLİM DALI OLARAK İSTATİSTİK

İki nedenden dolayı böyle bir konu üzerine yazmayı doğru bulduk. Birinci neden, ekonomi üzerine yazılarımızda istatistik göstergeleri/verileri sıkça kullanmamız. İkinci neden de bir bilim dalı olarak istatistiğin kavranmaması. Hatta küçümsenmesi. Anlaşılan o ki, istatistiki veriler, sayılar okunamıyor. Oysa bazen bir tablonun birkaç sayfalık yorumdan daha çarpıcı, daha açıklayıcı, daha öğretici olabileceği düşünülmüyor. Tabii ki bu, bugünün bir sorunu değil. Yılların alışkanlığı, istatistik göstergelere karşı yılların biriktirdiği önemsememe. Bu, aynı zamanda, bir bilim dalı olarak istatistiği kavrayış eksikliğinden dolayı önemsememe anlamına gelir. Bu yazımızda konuya genel hatlarıyla açıklık getirmeye çalışacağız.

1-İstatistiğin Konusu

Burada istatistik kavramıyla sosyal-ekonomik istatistiği kastediyoruz. Matematik istatistiğinin bazı yöntemlerinin doğa bilimlerinde kullanışı konumuz dışı. İstatistik, toplum bilimlerinden birisidir. Toplum bilimleri, toplumsal gelişmeleri inceler. Engelsin belirttiği gibi toplum bilimleri -madde ve hareketini konu alan doğa bilimlerinin aksine- "insanların yaşam koşullarını, toplumsal ilişkileri, hukuk ve devlet biçimlerini, felsefeden, dinden, sanattan vb. oluşan ideal üst yapıları ile birlikte tarihsel ardışıklarını ve o günkü sonuçlarım" inceler. (Anti-Dühring, Marks, Engels. c 20, s. 82).

Hukuk bilimi, tarih bilimi, ekonomi ve iktisat bilimleri vb. toplum bilimleri çerçevesinde olan bilim dallarıdır. Her bir toplum bilimi, insanların toplumsal ilişkilerinin belli bir bölümünü konu edinir; her birisinin kendine özgü, o bilim dalını ifade eden araştırma konusu vardır. Örneğin tarih, geçmişe ilişkin toplumsal ilişkileri, bu ilişkilerin gelişme yasallığını araştırırken, politik ekonomi, "insan toplumunun çeşitli gelişme aşamalarında toplumsal üretim ve maddi varlıkların dağılım yasalarını araştırır" (Politische Ekonomie, Lehrbuch, Berlin 1955, s. 7).

İstatistik de, tarih, hukuk, felsefe gibi bir toplum bilimidir. Bilim olarak istatistiğin de kendine özgü konusu vardır. O, bu araştırma konusuyla diğer toplum bilimlerinden ayrılır. Bu, istatistiğin konusunun sınırlarını da belirler.

İstatistiğin konusu, nesnel olarak var olan doğada ve toplumdaki kütle ve kütlesel görüngülerin bütün ve kısmi bağlamlarıdır. İstatistik, toplumsal kütle görüngülerini, bu görüngülerin belli zaman ve mekanda yasallıklarının etkisini araştırır. İstatistik nicel ilişkilere dayanır ve bunları nitel belirliliği ile bağlam içinde ele alır veya;

-İstatistik, somut tarihsel ve toplumsal görüngülerin hacmi ve sayısal ilişkilerini konu edinir ve -bu hacim ve sayısal ilişkilerde ifadesini bulan toplumsal gelişmenin yasallıklarını açığa çıkartır. (Bkz. T. Koslow. "Über Gegenstand und Methode der Statistik", Sowjetwisenschaft, Gesellschafswissenschaftliche Abteilung, 1952, No, 2, s. 181)

Kütle ve kütlesel görüngüler ve toplumsal kütle görüngülerden anlaşılması gereken, insanların toplumsal yaşamlarının ve hareketlerinin görülebilir ifadeleridir. Bunlar, içsel zorunluluk, yasallık gereği kütlesel olarak açığa çıkan ve reddedilmesi mümkün olmayan görüngülerdir. Örneğin Türkiye'de sanayi üretimi veya daha geniş anlamda ele alırsak toplumsal toplam ürün (TTÜ), birçok münferit işletmelerin toplam ürünü olarak var olur. Sanayi üretimi veya TTÜ, toplumsal kütle görüngülerinden birisidir ve çok sayıda aynı cinsten münferit görüngülerden (tek tek işletmelerin üretiminden) oluşur. Ancak bu görüngülerin kütlesel olarak ortaya çıkmaları ve bu ortaya çıkış sürecinin tekrarlanması, toplumsal yaşamda buna ilişkin yaşadıkların ortaya çıkartılmasını olanaklı kılar. Lenin, "Kari Marks" makalesinde, "Kapital'i kast ederek, "Marks burada bireysel (münferit-Sınıf Pusulası) bir görüngüyü değil, kütlesel bir görüngüyü, toplumun ekonomisinin bir parçacığını değil, bilakis bütünselliği içinde bütün ekonomiyi araştırıyor... Marks analizinde, ekonomik kütle görüngülerinden toplumsal iktisadın bütününden hareket ediyor, tek tek olgulardan veya rekabetin dış görüngülerinden değil" diye yazıyor (Lenin, Seçme Eserler. C. l. s. 44, Alm.)

Sadece münferit görüngülerden hareketle yasallık tanınamaz. Bu görüngüler, şu veya bu şekilde tesadüfi karakter de taşıyabilirler. Yasallığın tanınabilmesi, bu bir yasallıktır denebilmesi için görüngülerin kendilerine özgü olan özelliklerinin bilinmesi gerekir. Hal böyle olmasına rağmen, bütünsellik çok sayıda tekil/parça görüngülerden oluştuğu için, bütünselliğe varabilmek, onu tanımlayabilmek için işe tekil olanı araştırmakla başlamak gerekir. Bu konuda Lenin şöyle diyor;

"Münferit olan, genele götüren bağları dışında var olmaz. Genel olan, münferit olanın içinde, münferit olanla var olur. Her münferit olan, (şu veya bu biçimde) genel olandır. Her genel olan, her münferit olanın (bir parçacığıdır veya bir yönü veya özüdür). Her genel olan, sadece, bütün münferit şeyleri yaklaşık olarak kapsamına alır". (Philosophische Hefte". C. 38, s. 340)

Demek oluyor ki, istatistik, toplumsal yaşamın münferit görüngülerinden hareket ederek genel olana varır.

Örneğin her bir işletmenin işgücünden ve üretiminden hareketle sonuca varır. Burada istatistik, aynı cinsten olan bu kütlesel görüngüleri bir arada ele alır ve böylelikle bu görüngülerde tipik olanı açığa çıkartır ve onların yasallığını inceler. Bütün işletmelerin üretim ve işgücünü beraber ele almakla istatistik, bunların nasıl geliştiklerini, nasıl bir yapıya ve kapsama sahip olduklarını, birbirleriyle (üretim ve işgücü) ilişkilerinin nasıl olduğunu açığa çıkartır ve karakterize eder.

Bir ülkede hangi üretim biçiminin hakim olduğunu, istatistiki verileri değerlendirmeksizin tespit etmeye çalışmak, başlı başına bir maceradır. Bu, kaçınılmaz olarak öznelliğe (subjektivizme) götürür. Örneğin feodal üretim tarzının hakimiyeti veya "feodal sömürünün hakimiyeti" kanıtlanmak isteniyorsa feodal üretim birimlerinden ve bağımlı köylünün "işgücü"nden hareket ederek, bunların gelişmişlik durumu, yapısı, kapsamı ve birbirleriyle olan ilişkileri açığa çıkartılarak genel olana varılmış olur.

İnsanların birbirleriyle olan ekonomik ilişkileri; altyapı ve üst yapı arasındaki, doğa ile toplum arasındaki ilişkiler kütlesel görüngüleri oluştururlar ve istatistiğin konusudurlar, istatistik, genel olarak toplumsal yaşamın bütün alanlarını kapsamına alır, ama bu alanların; toplumsal görüngülerin hepsini kendi inceleme konusu olarak görmez. Örneğin toplumsal görüngülerin bir kısmı başka bilim dalları tarafından incelenir.

Öyleyse istatistik, çok çeşitli özellikler içinde var olan aynı cinsten toplumsal görüngülerle uğraşır. Bu nedenle istatistik, münferit görüngüleri inceler, çünkü bunlar, toplumsal kütle görüngülerinin ifadesidir. İstatistik, kütlesel görüngüleri öze ilişkin noktalarında bir araya getirerek onlarda tipik olanı açığa çıkartır.

Her görüngünün nicel ve nitel özellikleri vardır. Bu nedenle istatistik, görüngüleri nicel olarak kapsamına alır ve niteliği ile bağları içinde inceler. Nitelik, bir görüngünün yapısını ifade eder. Örneğin, kapitalizmde bir işletmenin niteliği, onun kapitalist mülkiyet biçiminde olmasıdır ve var olabilmesi için de yabancı işgücünün sömürüsüne dayanmasıdır. Bir toplumsal görüngünün niceliği kendisini büyüklüğünde, miktarında, süresinde vs. gösterir. Örneğin büyük bir işletme, üretiminin kapasitesi ve çalışanların sayısal çokluğuyla karakterize olur.

Diğer toplum bilimleriyle karşılaştırıldığında istatistik biliminde karakteristik olan, istatistiğin, toplumsal kütle görüngülerinin incelenmesine nicelik açısından yaklaşması ve ancak nicelik üzerinden araştırılan konunun niteliği hakkında sonuçlara ulaşmasıdır. Nitelik ve nicelik arasındaki sıkı bağ, özellikle teorik analizde açığa çıkar. Teorik analizle görüngülerin farklı niteliğinin niceliklerinde ifadelerini nasıl bulduklarını tespit etmek mümkündür. Örnek; kırsal alanda, toprakta mülkiyet dağılımını (nicelik) ele almaksızın, köylülüğün sosyal katmanlarına ayrışıp ayrışmadığını, işletme büyüklüğü bazında köylülerin tasnif edilip edilemeyeceği sonucuna varamazsın. Kırsal alanda sömürü ilişkilerini (nicel) incelemeksizin sömürünün sınıfsal karakterini -burjuva veya feodal- (nitel) tespit edemezsin. Hal böyle olmasına rağmen bu sorun coğrafyamızda çok basite indirgenmekte. Örneğin, maocular, kapitalist görüngülere kanarak sömürünün kapitalist olduğuna inanmayın, esas sömürü biçimi feodaldir diyebiliyorlar veya Türkiye'de ve dünyanın yarısında "yarı-feodal üretim tarzı"nı hakim kılabiliyorlar veya Türkiye'de ekonomide tarımın daha önemli olduğunu savunabiliyorlar. Bu tespitlerin (nitel) doğruluğu veya yanlışlığı nicel olanların araştırılmasından geçer. Bizim maocular, tam da bundan "öcüden korkar gibi" korkuyorlar.

Demek oluyor ki istatistik, birtakım sayıların, rakamların birbiriyle ilişkisi olmayan niceliklerin bir araya getirilmesi değildir. Bu konuda Lenin şöyle der.

"Bir istatistik, keyfi bir şekilde bir araya getirilmiş sayısal değerler vermemelidir. Tersine o, sayıların yardımıyla yaşamın meydana getirmiş olduğu ve getiriyor olduğu araştırılan görüngünün farklı sosyal tiplerini aydınlatmalıdır" (C. 18, "Arbeitstag und Arbeitsjahr im Gouvernement Moskau" makalesinden).

Biz ekonomi üzerine yazılarımızda Lenin'in bu anlayışına göre hareket ettik, ediyoruz.
Marks, Engels, Lenin ve Stalin genel olarak kapitalizmin şu veya bu ülkede gelişmesinin ve özellikle de Stalin sosyalist inşanın çeşitli sorunlarını incelemek için istatistik verilerini oldukça kapsamlı olarak kullanmışlardır. Onların amacı, tarihsel-somut durumu /gerçekliği sayısal değerler ve ilişkilerle ve sayısal değerlerde ve iliş-kilerde tespit etmekti. Lenin, "Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi" eserinin "ikinci önsöz"ünde şöyle der;

"Rusya'nın sosyal ekonomik düzeninin ekonomik araştırma ve istatistik! verilerin eleştirel işlenmesi temelinde ele alınan analizi, şimdi devrim seyri içinde bütün sınıfların alenen siyasi olarak onaya çıkmalarıyla doğrulanmıştır"(C. 3. s. 17).

Özellikle Lenin'in Rusya'nın sosyoekonomik gelişmesine ilişkin birçok yazısı tamamen istatistik verilerle yüklüdür. Lenin, bu sayısal değerleri ülkenin tarihsel somut gerçekliğini tam tespit etmek için değerlendirmiştir.

Marks, Engels, Lenin ve Stalin, istatistik araştırmalarının sonuçlarını açıklama amaçlı kullanmamışlardır.

2-İstatistiğin Yöntemi

Her bilim, konusunu veya ele aldığı sorunu incelemek için bir yönteme gerek duyar. Yöntemsiz araştırma, inceleme olmaz. Bu anlamda yöntem ve konu, ayrılmaz bir birliğin/bütünlüğün ifadesidir. Bütün bilimler için olduğu gibi bir toplum bilimi olan istatistik için de yöntem, materyalist diyalektiktir.

Bilindiği gibi materyalist diyalektik, doğada ve toplumda genel hareket ve gelişme yasalarının bilimidir. Bu bilim, görüngülerin incelenmesine nasıl yaklaşılması gerektiğini gösteren bir kılavuzdur. Bu nedenle Marksist istatistik yöntemi, toplumsal gerçekliğin en doğru fotoğrafını çıkartmak için materyalist diyalektiğin ilkelerine göre hareket eder; bu ilkeleri kılavuz olarak alır. Bunun anlamı şudur; istatistik, toplumsal görüngüleri, birbirlerinden kopuk bir şekilde var olan görüngüler olarak ele alamaz, bu görüngülerin sürekli gelişme içinde olduklarından; dolaylı ve dolaysız bağlantılardan, eskinin yok olduğundan yeninin doğuşundan ve bu gelişmenin zıtların mücadelesinde basitten karmaşığa, mükemmele doğru ilerlediğinden hareket eder. Örnek; bir ülkede iç pazarın oluşmasını nasıl gösterebiliriz? Bunun için, meta üretiminin boyutlarını, pazar olanaklarını, ulaşım olanaklarını, nüfusun yapısını, vb. bilmek/tespit etmek gerekir. Bu toplumsal kütle görüngülerinin birbirleriyle ilişkili münferit olanların incelenmesi demektir. Ancak bu görüngüler-bolca sayılar, rakamlar- incelendikten sonra bir ülkede iç pazarın oluşup oluşmadığı, oluştuysa hangi zaman dilimi içinde oluştuğu tam anlamıyla tespit edilebilir.

Demek oluyor ki, istatistiğin yöntemi, görüngülerin kütlesel incelenmesidir, bu görüngülerin nicel-nitel analizidir. Ancak böyle bir yaklaşımla birbirleriyle bağlantı içinde olan görüngülerin bu bağlantıları açığa çıkarılabilir, çeşitli gruplaştırmalar ve tasniflerle münferit görüngülerin özellikleri incelenen kütlenin genel özellikleri belirlenebilir.

Burjuva istatistik, toplumsal görüngüleri metafizik ve idealist biçimde ele alır. Burjuva istatistik, toplumsal görüngülerin incelenmesi sonucunda tespit edilen yaşadıkları çarpıtır, burjuva düzenin devamına hizmet edecek bir şekilde yorumlar. Örneğin, burjuva istatistiğin babası/kurucusu olarak tanımlanan Belçikalı Adolf Ouetelet (1796-1874) istatistiki ölçüleri, toplumsal görüngüleri kapitalist toplumun gelişme yasalarının değişmezliği ve ebediliği olarak yorumlamıştır. Önemli olan, kapitalist düzenin tarihselliğini, geçiciliğini, onun yerini yeni bir sistemin alacağını gösteren toplumsal görüngülerle bile kapitalist düzenin ebediliğini açıklayabilmektir.

Ouetelet'ten bugüne burjuva istatistiğin yönteminin metafizik ve idealist özünde bir şey değişmemiştir.

Marksist-leninist istatistik yöntemi, sosyal ve ekonomik ilişkileri karakterize eden sayısal göstergelerdeki değişmeyi soyut teorilerle açıklamaz. Tam tersine gelişmenin nedenini üretim ilişkilerinde arar. Marksist-leninist yöntem, toplumsal görüngülerin istatistik! fotoğrafındaki her değişmeyi siyasi ve ekonomik ilişkilerle bağları içinde ele alır.

Marksist istatistik yöntemi açısından toplumsal görüngülerin sayısal araştırılmasına tarihsel ve somut yaklaşım esastır. Marksist istatistik yöntemine göre istatistik görüngüleri, olduğu gibi, toplumsal yaşamın ortaya çıkarttığı yalın haliyle kaydeder. Toplanılan materyali nesnel içeriği temelinde inceler. Bunu yaparken dikkatini süreçlerin özünü, her bir sürecin gelişme aşamalarını ifade eden özelliklerini açığa çıkartmaya yöneltir.

İstatistik çalışmasında tümevarım, tümdengelim, analiz ve sentez gibi yolları kullanır. Örnek; toplumsal gelişmenin yasalarına dayanarak istatistik, genelden özele geçer, ekonominin bütününden onun her bir dalına geçer ve onun bileşeni olan unsurları tasnif eder veya özelden genele doğru; ekonominin her bir bileşeninden bütününe doğru bir yol izler. Bu durumda esasen aynı özellikler taşıyan münferitlikler (ekonomide işletmeler) grup, alt grup vb. biçimlerde tasnif edilebilirler. Bu tasnif, bütünün bölümler içinde ifadesidir. Marksistler için burada istatistik veriler/rakamlar vs. tarihsel materyalizmin ve Marksist politik ekonominin teorik ilkelerine göre değerlendirilirler.

Somutlaştırırsak: Örneğin Türkiye'de kapitalist üretim biçiminin hangi aşamasının (basit meta üretimi, manifaktür ve makinalı büyük üretim) hakim olduğunu tespit etmek için ayrıntıyı ifade eden münferit üretim birimlerini istatistik veri/materyal olarak alırsın, tasnif edersin, analiz edersin ve varılan sonuç sentezdir. Böyle bir yol izlemeden bir ülkede üretim biçimi, hakim sömürü biçimi tespiti yapamazsın veya coğrafyamızda maocuların yaptığı gibi, "ampirik verilerle yola çıkmayı yanlış bulursun. Bu, tam da bir metafizik yöntemdir ve nesnel gerçeklikle karşı karşıya kalmaktan duyulan korkudur. Çünkü "ampirik veriler", toplumsal kütle görüngüleridir ve bunlar siyasi ve ekonomik ilişkileri yansıttıklarından temel siyasi tespitlerin doğruluğunun ve yanlışlığının doğrudan göstergesi olurlar. Ayrıntıya girmezsen, örneğin kırsal alanda köylülüğün sosyal tabakalara ayrışmasına ve kırsal alandaki mülkiyet ilişkilerinin gelişmişlik durumunu (sentez) tespit edemezsin.

Demek oluyor ki istatistik, aynen diğer bilimler gibi, genelleştirme ile uğraşır. Lenin, "Tarım Sorunu ve Marks Eleştirmenleri" makalesinde E. David revizyonistini "olgular materyalini,... genelleştirmesini ve birbirine bağlamasını anlamıyor" diye eleştiriyordu. (C. 13, s. 170). Demek ki, münferit olgulardan; her bir toplumsal olgudan genelleştirmeye gitmeyi, bu olguları birbirine bağlamasını ve sonuçlar çıkartmasını kavramak zorundayız.

Genelleştirme görevinin çözümünde istatistik yönteminin önemini Lenin'in şu sözlerinden de anlıyoruz. "Bir Adım ileri, İki Adım Geri" yazısında o, konuya ilişkin olarak şöyle der;
".. Tabloyu daha canlı kılmak, dağınık, bölük-pörçük, birbirinden ayrı büyük küçük bir sürü olay yerine gerçek bir tablo edinmek... için... temel tipleri bir çizelgede gösterme kararı aldım. Büyük olasılıkla böyle bir yöntem, birçoklarına tuhaf gelecektir, ama sonuçları en doğru ve tam biçimde genelleş-tiren ve özetleyen bir başka yöntemin bulunabileceği konusunda kuşkuluyum" (C.7, s. 336/337)

Demek oluyor ki çizelge, grafik genelleştirmede ve sonuçları çıkarmada oldukça önemlidir.

İstatistik yöntem, tarihsel somut gerçekliği tanımak için bir dizi bilimsel usulden yararlanmaktadır.

İstatistik biliminin yöntem ve konusunun genel bir tanımlamasını Otsrovityanov şöyle yapıyor;

"İstatistik, bağımsız bir toplum bilimidir. Toplumsal kütle görünümlerinin nicel yönünü, ayrılmaz bağları içinde nitel yönüyle birlikte inceler; toplumsal gelişmenin yasallıklarının nicel ifadesini mekan ve zamanın somut koşulları altında inceler. İstatistik, toplumsal üretimin nicel yönünü, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin bütünselliği içinde ve toplumun kültürel ve siyasi yaşamının görüngüleriyle bağları içinde inceler. Ayrıca, istatistik, doğal ve teknik! faktörlerin toplumsal yaşamdaki nicel değişmeler üzerine etkisini ve toplumun yaşamının doğal koşulları üzerinde toplumsal üretimin gelişmesinin etkisini araştırır, istatistiğin teorik temelini tarihsel materyalizm ve Marksist-leninist politik ekonomi oluşturur. Bu bilimin ilkelerine ve yasalarına dayanarak nicel değişmeleri somut toplumsal kütle görüngülerinde tasavvur eder ve onların yasallıklarını açıklar" (Arbeits- und Forschungsmehoden der Statistik", Heft 21 der Schriftenreihe; "Aus Sowjetischer und Volksdemokratischer Wirtschaftsliteratur", Berlin 1955, s. 17. Verlag, Die Wirtschaft).

3-İstatistiğin Teorik Temelleri

Marksist istatistik biliminin teorik temelini, toplumun gelişme yasaları üzerine Marksist-leninist öğreti oluşturur. Yanı sıra, Marksist-leninist felsefe ve politik ekonomiye dayanır. Demek oluyor ki, diğer toplum bilimleri gibi, Marksist istatistik bilimi de araştırmalarına tarihsel materyalizm ve Marksist politik ekonomi temelinde yaklaşır.

Bilindiği gibi, tarihsel materyalizm, materyalist dünya görüşünün toplumsal gelişmelerin araştırılmasında kullanılmasıdır. Aynı şekilde, Marksistler için istatistik, toplumsal kütle görüngülerini zaman ve mekan koşulları altında ele aldığı için, bu görüngülerin maddesel olduğundan, nesnel olduğundan hareket eder. İstatistik, gerçekliğin kavranmasında payına düşen görevi yerine getirmek zorundadır.

Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in eserlerinde istatistiki araştırmalarda politik ekonominin temel ilkelerine ve ortaya çıkardığı sonuçlara dayanılması gerektiğini çok yönlü olarak temellendirmişler ve açıklamışlardır.

Politik ekonomi, insanların ekonomik ilişkilerinin, üretici güçlerin üretim ilişkileri üzerinde etkisinin vs. bilimidir. Bir toplum bilimi olan politik ekonomi sınıfsal karakter taşır.
"Tümüyle nesnel, önyargısız, gerçekten korkmayan bir politik ekonomi olası mıdır? Hiç kuşkusuz olasıdır. Böyle bir nesnel politik ekonomi, sadece kapitalizmin çelişkilerini örtmeye ve çıbanlarını gizlemeye ilgi duymayan, çıkarları toplumun kapitalist boyunduruktan kurtulmasının çıkarları ile çakışan, çıkarları insanlığın ilerici gelişmesinin çıkarları ile aynı çizgide olan sınıfın politik ekonomisi olabilir. Bu sınıf, işçi sınıfıdır. Bundan dolayı, nesnel ve salt kendi çıkarlarını düşünme-yen bir politik ekonomi, ancak işçi sınıfının çıkarlarına dayanan bir politik ekonomi olabilir. Böyle bir politik ekonomi, Marksizm-leninizmin politik ekonomisidir" (Politische Ökonomie, Lehrbuch, s. 14, Berlin 1955).

Politik ekonomi, ekonomi bilimleri içinde en önemli olanıdır, çünkü o, "toplumun tarihsel gelişme sürecini bütün somut çeşitliliği içinde araştırmayı kendine görev edinmez. O, toplumsal iktisadın her bir sisteminin temel özelliklerinin temel kavramlarını öğretir" (Agk, s. 13).

Anlattığımızı somutlaştıralım; istatistik araştırmaya, görüngülerin teorik analizi ile başlıyor, bunu yaparken politik ekonominin bilgilerine dayanıyor ve politik ekonominin kategorilerinden hareket ediyor. Çıkış noktası böyle olsun ve Türk sanayisinin 1950-1999 dönemi araştırılmak istensin. İstatistik ne ile işe başlar? İstatistik, öncelikle, Türkiye'nin ekonomik ilişkilerini analiz etmek zorundadır. Ancak bundan sonra işletmelerin gruplandırılmasına, büyük ve küçük işletmelerin ekonomideki ağırlığına, tekel olgusunun olup olmadığına vs. geçilebilir. Bunu yaparken istatistik, bir dizi kavramlara ulaşır veya kavramlar ortaya çıkartır. Araştırılan görüngüler, bütün temel özellikleriyle bu kavramlarda ifade edilirler. Bu kavramlar, istatistiki şifrelerdir/işaretlerdir. Bunlardan hareketle istatistik, görüngüleri sayısal olarak karakterize eder ve analiz eder. Örnek, kiracı köylülük bir kavramdır, kiracı köylülük "yarı-feodal ülkelerde oldukça yaygındır" denirse, o zaman bunun kanıtlanması gerekir. Bunu yapmaz ve ampirik verilerle yola çıkmanın yanlış olduğunu söylersen, o zaman bir toplum bilimi olarak istatistiği reddetmiş olursun, ikinci örnek; küçük üretim, büyük ölçekli üretim birer kavramdır. Sayısal olarak küçük üretim ekonomide hakim olabilir. Ama bu, üretilen değer açısından da hakimiyet anlamına gelmez. O halde yapılması gereken, istatistiğin bu toplumsal görüngüleri sayısal olarak karakterize etmesi ve analiz etmesidir. Türkiye açısından bunun sonucu şudur; sayısal olarak küçük üretim (işletme) büyüklere oranla çok fazladır. Ama üretim değeri bakımından büyük işletmelerin ekonomideki hakimiyeti küçük olanlarla karşılaştırılamayacak kadar belirgindir.

Lenin şöyle diyor;
"Bir dizi sorun ve oldukça temel, modern devletlerin ekonomik yapısını ve gelişmesini ilgilendiren sorunlar, önceleri genel mülahazalar ve yaklaşık veriler temelinde çözülen sorunlar bugün, söz konusu ülkenin bütün olanı için belli bir bütünlüklü programa göre toplanmamış ve istatistiğin uzmanları tarafından bir araya getirilmemiş çok sayıda verilere dayanılmaksızın bir ölçüde dahi olsun ciddi bir şekilde incelenemezler" (C. 16, s. 435, "Modern Tarımın Kapitalist Sistemi" yazısından).

Demek oluyor ki, istatistiksiz politik ekonomi olamayacağı gibi, politik ekonomisiz istatistik de olmuyor.

İstatistik konusunda Lenin'i dinleyelim;
"Toplumsal görüngüler alanında olağanüstü yaygın ve o derece de yanlış olan bir yöntem vardır. Yani münferit olguları (bağından kopartarak) çekip almak ve örneklerle hokkabazlık yapmak. Örnekleri sadece derlemek zahmet istemez, ama ya anlamı yoktur veya sadece katışıksız olumsuz anlamı vardır. Çünkü esas olan, münferit durumların dayandıkları somut tarihsel durumdur. Gerçekler, bütünlükleri içinde, bağlamları içinde ele alındıklarında sadece 'inatçı' değil, bilakis mutlaka kanıt güçlü şeylerdir. Ama münferit olgular (gerçekler- S P.) bütünden kopuk olarak, bağlamından kopuk olarak ele alındıklarında veriler eksiktir, keyfi olarak (bağından koparılarak) çekip çıkartılmıştır. Çünkü tam da bu, verilerle hokkabazlık yapmaktır veya daha da kötü örneğin, önceleri ciddiye alınan ve öyle de kalmak isteyen bir yazar 20. yüzyılın Avrupa'sında bazı gelişmelerin açıklanması için Moğol boyunduruğu gerçeğini örnek alırsa bu, sadece, gerçeklerle hokkabazlık yapmak olarak tanımlanabilir mi veya siyasi şarlatanlıktan bahsetmek daha doğru olmaz mı?...

"Tam ve tartışmasız olgulardan biri temele ulaşmaya çalışmak gerekir. Bu temele dayanılmalı ve bu temelle her bir 'genel' veya 'örneklere dayanan' bugünlerde bazı ülkelerde ölçüsüz kötüye kullanılan gözlemlerle yüzyüze gelinebilmeli. Bunun gerçek bir temel olması için esas olan, münferit olguları (bağından kopartarak) çekip almak değil, bilakis söz konusu soruna ilişkin olguların bütün kompleksini göz önünde tutmaktır, istisnasız olarak. Çünkü, aksi taktirde kaçınılmaz olarak olgulardan keyfi seçildiği veya bir araya getirildiği üzerine şüphe, tamamen haklı şüphe doğar...

Bu düşüncelerden hareketle istatistik ile başlamak istiyoruz. Bunu yaparken istatistiğin, bazı okurlarda uyandırdığı... derin antipatinin bilincindeyiz" (C. 23, s. 285/286, "Statistik und Soziologie" makalesinden).

Biz de bunun bilincindeyiz. Okur rakamları/sayıları okumuyor, "genel gözlemlere" bile rağbet etmiyor. Ama sorun sadece "bazı okur" ile sınırlı değil. Marksizm adına konuşan küçük burjuvazi, bugünün Türkiye'sinde toplumsal gelişmişliği neredeyse ortaçağ karanlığı içinde yaşıyor olduğumuzu kanıtlamak (!) için nesnel gerçeklerden, gerçek istatistik! verilerden öcüden korkar gibi korkuyor! Bunların istatistiğe duydukları antipati ölçüsüzdür.

4- İstatistiğin Görevleri

İstatistik, incelenmesi gereken toplumsal görüngüleri dört açıdan tasnif eder; a-kapsam; b-yapı; c-diğer görüngülere olan ilişkiler ve d-görüngülerin değişimi ve gelişmesi. Böyle bir tasniften sonra istatistik konuyu dört aşamada ele alır; a-teorik analiz; b-kapsama; c-hazırlık ve d- değerlendirme.

İstatistik, incelenmesi gereken toplumsal görüngüleri kapsam, diğer görüngülerle olan ilişkiler ve görüngülerin değişimi ve gelişmesi bakımından tasnif etmekle toplumsal görüngülerin nicel görüngülerin özelliklerini ifade etmiş olur. Bu, öncelikle yapılması gerekendir. Sonra sıra, dört aşamalı çalışma sürecine gelir. Örnek; Türkiye'de kapitalist üretim biçiminin, "yarı -feodal üretim tarzı"nın, kapitalist sömürünün veya feodal sömürünün, burjuva mülkiyetin veya feodal mülkiyetin hakim olup olmadığını veya hangilerinin hangi oranda var olduğunu tespit etmek için her biri birer toplumsal görüngü olan bu görüngüleri, bu nesnel, maddi görüngüleri kapsamı, yapısı, diğer görüngülerle ilişkileri ve bu görüngülerdeki gelişme ve değişim bakımından tasnif etmiyorsan; bu zahmetli ve kesin olarak temel siyasi saptamalara götürecek ilk adımı atmıyorsan geriye tek bir anlayış kalıyor; istatistiği bir toplum bilimi olarak kavramamak ve sayısal verilerle, örneklerle hokkabazlık yapmak (Lenin).

Toplumsal görüngülerin nicel yanlarının temel karakteristiğini veren bu tasniften ilk işten sonra sıra, dört aşamalı çalışmaya gelir. Bu çalışmanın her bir aşamasının anlamı şöyledir.

a- Teorik analiz

Marksist istatistik, tarihsel materyalizmin ve politik ekonominin ilkelerinden hareketle ele alman toplumsal görüngülerin özüne inmeye çalışır. Teorik düşünceler, ele alınan konu hakkında belli istatistiki şifreler/işaretler/göstergeler ortaya çıkartır. Sonuç itibariyle bunlar sayı ve kavram bütünlüğüdür ve toplumsal görüngülerin nicel ve nitel yönlerini ifade ederler. Ancak bunların yardımıyla çalışma sürdürülebilir. Örnek; Bir ülkenin gayrisafi üretimi. Burada bir taraftan söz konusu ülkenin gayrisafi üretimi ifade ediliyor. Bu bir kavramdır ve aynı zamanda ülkedeki bütün sanayi işletmeleri içinde geçerlidir. Diğer taraftan bu kavram; gayrisafi üretim hacımı (miktar) bakımından da açıklık ister. Ama kapsam (miktar), işletmeden işletmeye farklıdır. Teorik analiz bütün bunları göz önünde tutmak zorundadır.

B-Kapsam

Burada söz konusu olan, göstergelerin sayısal hacminin tespitidir. Araştırılmak istenen toplumsal görüngülerin her biri yukarıda belirttiğimiz dört açıdan tasnif edilmek zorundadır. Örnek; Bugün -dün de- Türkiye kırında mülkiyet/üretim ilişkilerini tespit etmek için yararlanılabilecek sayısız istatistiki materyal vardır. Bu materyali değerlendirmeksizin, şurada veya burada görülen feodal kalıntıyı tarımsal yapıları belirleyen bir büyüklük olarak kabul ediyorsan, bunu kanıtlamak zorundasın. Yani kırsal alanda üretimi, mülkiyet ilişkileri, köylünün parçalanmışlık durumu açısından -bunların hepsi birer toplumsal görüngüdür- incelemek, bunların kapsamını belirlemek zorundasın. Ama maocularımız, bunun tam da tersini yaparak sakın ha "kapitalist görüngülere inanmayın, Türkiye'de sömürü kapitalist değil, feodaldir" diyebiliyorlar.

Kapsamı tespitle istatistik verili zaman ve mekan koşullarında her bir somut toplumsal görüngü üzerinde bilgi sahibi olur.

c-Hazırlık

Burada söz konusu olan, münferit görüngüler üzerine veriler hakkında ve görüngülerin bütünü hakkında bilgilerin toplanması ve sosyal-ekonomik tiplerine veya karakteristik özelliklerine göre ayrıştırılmasıdır.

d- Değerlendirme

Burada söz konusu olan, teorik analizle görüngülerin özü üzerine elde edilmiş olanın derinleştirmesidir. Bunu yapmak için istatistik, matematik yöntemine başvurulabileceği gibi, sayısal materyali daha da anlaşılır/kavranır yapmak için tablolardan ve grafiklerden de yararlanır. Yani sayısal materyal tablolaştırılır/grafikleştirilir.

Sınıf Pusulası, Sayı 4, Kasım-Aralık 1999.