deneme

22 Ağustos 2001 Çarşamba

EKONOMİK KRİZ VE ŞİRKET “KAPATMA”!

Ekonomik kriz, değişmeyen sermayenin değersizleşmesidir. Böylesi dönemlerde fabrika binası, makineler, hammaddeler vb. biçimlerde değişmeyen sermaye, kendini değerlendiremediği için değersizleşmiş olur.
Ekonomik kriz; fazla üretim krizi dönemlerinde akıl almaz boyutlarda sermaye kıyımı yapılır. Fabrikalar yıkılır, ne kadar yeni olursa olsun teknoloji ürünleri atıl kalır. Makinelerin ömrü bitmemiştir, ama krizle onların ömrü bitirilir. Kapitalizmde, bu üretim biçiminin yasal bir çelişkisi olan ekonomik kriz, belli aralıklarla patlak verir. Klasik değerlendirmeye (Marks-Engels) göre her 10-12 yılda bir patlak veren bu krizlerin devreviliğinin nedenini Marks, sabit sermayenin dönüşümünde arar.
Sabit sermayenin dönüşümü, sabit sermaye unsurlarının ömrüne bağlıdır. Yani aşınmaya. Aşınmanın belirleyici olan üç faktörü vardır. Birincisi, kullanımdan doğan aşınma; örneğin 16 saat faal olan bir makine 10 saat faal olan bir makineye nazaran daha hızlı aşınır. İkincisi, doğa gücü etkisiyle oluşan aşınma; örneğin fabrika binaları, açık havada bulunan tesisler vs. Üçüncüsü, moral aşınma; moral aşınma bilimsel teknik devrimin gelişmesi ve bunun ürünlerinin teknoloji olarak uygulanmasıyla doğrudan ilişkilidir. Yani üretici güçlerin gelişmesi, bir taraftan makineleri ucuzlatırken, diğer taraftan da ömürlerini kısaltır/koşullar. Örneğin bugün tekelci kapitalizmde otomobil sektöründe temel teknoloji her altı yılda bir, elektro sanayinde ise yılda bir yenileniyor.
Değişmeyen sermayenin(işletme binaları, makineler, hammaddeler) artışı doğrudan sabit sermaye(işletme binaları, makineler) ile ilgilidir. Makineler, sürekli bir alt üst oluşa tabidir. Sürekli ve kapsamlı yenilenme makine alanındadır. Sürekli yenilenme, aynı zamanda, sabit sermayenin kapsamını da büyütür ve sabit sermaye, nihayetinde, modern sanayin devreviliğinde belirleyici olur. Kapitalizmde devrevi gelişmenin maddi temelini ve böylece krizlerin devreviliğinin maddi temelini oluşturur. Bu devreviliğin (klasik anlamda durgunluk, kriz, canlanma ve yükseliş; bugünkü durumda durgunluk, kriz, canlanma ve inişli-çıkışlı durgunluk) kriz aşamasında akıl almaz boyutlarda sabit sermaye yok edilir. Alıcı bulamadığı veya fiyatlar düşmesin diye ürünlerin yok edilmelerinin ötesinde kapitalist, başlayan (kriz, yeni bir devreviliğin başlama sürecidir aynı zamanda) yeni devrevilikte daha güçlü olmak, rakiplerini pazarlarda alt etmek için başta sabit sermayesi olmak üzere değişmeyen sermayesini yeniler. Yani yeni, en modern makineleri alır, bu makinelere uygun işletme binaları yaptırır. Sabit sermayenin yenilenmesi, var olan sabit sermayenin yok edilmesi anlamına gelir. Bu süreç, makineli üretim aşamasında olan her kapitalizmde/ülkede görülür.
Sorun genel anlamda böyle olmasına rağmen, kapitalizmde eşit olmayan gelişmenin bir sonucu olarak bugün güçlü, uluslar arası tekelci olan sermaye, kriz koşullarını kullanarak iflas eden, kendini yenileyecek güçte olmayan işletmeleri satın alır. Kriz dönemlerinde emperyalizme bağımlı ve yeni sömürge ülkelerde, özellikle mali kriz ve devalüasyon sonucu zor durumda kalan, değerleri düşen işletmeler, yabancı sermaye tarafından ucuza kapatılır. Bu işletmeler ne denli modern olurlarsa olsunlar, kriz onları kelepir yapar. Birkaç sene öncesini hatırlayalım. “Asya Kaplanları” denen ülkelerde patlak veren mali ve arkasından da fazla üretim krizleri sonucunda bu ülkelerde ulusal para birimlerinin değeri düşmüş, sanayi ve hizmet sektörlerinde o güne kadar pahalı ve dev işletmeler kelepir olmuş ve uluslar arası tekelci sermaye temsilcileri bu işletmeleri ucuza kapatmak için adeta kuyruk oluşturmuşlardı. Özellikle Amerikan kaynaklı yatırımcılar, bu ülkeleri, ucuzlamış şirketlerini de ele geçirerek talan ettiler ve ediyorlar.
Birkaç sene önce “Asya Kaplanları” denen ülkelerde yaşananlar bugün Türkiye’de yaşanıyor. Şubat mali krizi, Türkiye’de görülmüş en şiddetli ve kapsamlı mali kriz, TL’nin dolar karşısında neredeyse yüzde yüz değer kaybetmesine yol açtı, öncelikle mali sektörü, başta da bankacılığı vurdu. Kamu bankalarına ilgi fazla yok, ama özel bankalar (Demirbank, Finansbank, Garanti Bankası, TEB) yabancı sermaye tarafından satın alınıyor. Krizden dolayı değer kaybına uğrayan bankalar, akıl almaz ucuzlukla, yaklaşık değerinin üçte birine, yabancı sermayenin eline geçiyor. Talan sadece mali sektörle sınırlı değil. Maddi değerlerin üretildiği sektörlerde de (sanayi, tarım, enerji, ulaşım) durum aynı. Bu sektörlerde de işletmeler, bedava denecek derecede ucuzlamış. Kriz ve zorluklar, bu işletmelerin yabancı sermayeye peşkeş çekilmesini beraberinde getiriyor. Bunun en tipik örneğini Telekom oluşturur. Bir zamanlar 20-30 milyar dolarlık fiyat biçilen bu işletmenin -teknolojik bakımdan dünyanın bu alandaki sayılı işletmelerinden biri- bugün 3-5 milyar dolarlık bir değeri olduğu söyleniyor.
Ekonomik kriz ve sonuçları, bunun ötesinde özelleştirme dayatması, özel ve devlet sektörlerinde işletmelerin ucuza satılmasına neden olmaktadır. Özelleştirme ile devlet işletmeleri, çoğunlukla yerli özel sermayenin eline geçiyor. Yerli sermaye ise ya yabancı sermaye ile ortaklık içinde ya da doğrudan yabancı sermaye tarafından satın alınıyor.
Böylece yabancı sermaye, ülkenin ekonomisini doğrudan ele geçiriyor, yönlendiriyor. Yabancı sermaye ulusal pazar olgusunu böyle ortadan kaldırıyor, ülkenin bütün zenginliklerine adeta el koyuyor.
Hükümet mi? Burjuvazi buna yerli-yabancı ortaklığı diyor. Yabancı sermayeyi çekmek diyor, yabancı sermaye yatırımı diyor. Doğrudur, bu bir yabancı sermaye yatırımıdır. Ama o sermayenin koşullarında bir yatırım. Bu, aynı zamanda ülkede üretilen artı değerin götürülmesi, işgücünün ve maddi zenginliklerinin talan edilmesidir. Bundan dolayı bu, emperyalist hâkimiyetin somut ifadesidir. Öyleyse bu, antiemperyalist ve sosyalizm için mücadelenin önemli bir nedenidir.
Kriz, ucuzlayan sabit sermaye, yabancı sermaye, ülkenin zenginliklerinin talanı, bütün toplumu; başta işçi sınıfı ve emekçi yığınları ayağa kaldıran bir faktör olmalıydı. Şimdiye kadar olmadı, daha doğrusu böyle bir faktöre dönüştürülemedi. Neden böyle bir faktöre dönüştürülemediği ders çıkartılması gereken bir sorun yapılmalıdır.