deneme

12 Nisan 2006 Çarşamba

DÜNYA EKONOMİSİNİN GELİŞME SEYRİ



Son dünya ekonomik krizinden (2000-2003) bu yana geçen süreç, bütün dünyada neoliberal saldırıların en yoğun uygulandığı bir dönem olmuştur. Genel olarak 2003 yılı itibariyle canlanma aşamasına giren belli başlı emperyalist ülkelerde ekonomiler, verilerden de anlaşıldığı gibi krizden güçlü bir çıkış gerçekleştirememişlerdir. Ekonominin böyle bir seyri hem tek tek ülkelerde hem de dünya çapında kapitalist ekonomisinin ne denli bir kırılganlık içinde olduğunu ve önceden tahmin edilemez riskler taşıdığını göstermektedir.

Son dünya ekonomik krizinden bu yana emperyalist ülkelerde burjuvazinin ekonomiyi canlandırmak için aldığı tedbirler ve uygulamalar; yani neoliberal politikalar, umulan sonuçları vermemiştir. Nasıl bir durumla karşı karşıya olunduğunu bazı ülke ekonomilerindeki gelişmeyle göstermeye çalışalım.

“II. Dünya Savaşından bu yana en ağır tüketim krizi yaşanıyor” tespiti, genel geçerliliği olan bir anlayışı ifade etmektedir. Hemen bütün ulusal konjonktür tahminlerinin temel düşündürücü noktasını bu anlayış oluşturmaktadır. Bu “kriz”, ulusal ekonomilerle sınırlı değildir ve her bir ulusal ekonominin bu “krizi” aşmak için hazırladığı ulusal konjonktür programı, dünya ekonomisine çarpmaktadır. Dünya ekonomisinin seyri, tek tek ülkelerde ekonominin gelişmesini belirlemektedir. Emperyalist küreselleşme, dünya ekonomisinin, sadece ulusal ekonomilerin toplamı olmadığını bütün çıplaklığıyla göstermektedir.

Uluslararası tekellerin dünya ekonomisi üzerindeki etkisi; sermayenin ve üretimin en son gelişme ve örgütlenme aşaması olan günümüzdeki süreç, dünya ekonomisini tahmini önceden yapılamayan, hesapta olmayan risklerle dolu bir dönemden geçtiğini göstermektedir. Bu durum, aşağıda ele alacağımız söz konusu ülkelerde ve bölgelerde ekonomilerin gelişme seyrinde belirleyici etkide bulunmaktadır.

1-Amerikan Ekonomisinin Gelişme Seyri

Amerikan sanayi üretimi 2003’e göre 2004’te yüzde 2,9 ve 2005’te de 2004’e göre yüzde 3,4 oranında büyümüştür. Sanayi üretimi 2005’in bütün çeyreklerinde de sürekli büyümüştür. Diğer bir ifadeyle sanayi üretimi, 2000=100 bazında 2003’te yüzde 2,8 oranında küçülürken; 2004’te yüzde 1,1 oranında; 2005’de yüzde 4,5 oranında büyümüştür. Sanayi üretimi Ocaktan Şubata da (2006) yüzde 0,7 oranında artmıştır.

Sanayi üretimindeki bu gelişmeye rağmen yurtiçi reel üretim, 2005’te 2004’e nazaran daha küçük oranda bir büyüme göstermiştir. Yurtiçi reel üretimin yıllık büyüme oranı 2004’te yüzde 4,2’den 2005’te yüzde 3,5’e düşmüştür (büyüme oranı küçülmüştür). Diğer bir ifadeyle; 2000 yılı sabit fiyatlar üzerinden yurtiçi brüt üretim 2000’de 9.764, 8 milyar dolardan 2002’de 9.997,6; 2003’te 10.269,3; 2004’te 10.703,9 ve 2005’te de 11.061,2 milyar dolara çıkmıştır.

Büyümedeki bu gerilemenin esas nedeni özel tüketim dinamiğindeki (özel harcamalardaki) büyük boyutlara varan gerilemedir. Bu gerilemenin nedeni de petrol fiyatlarındaki güçlü artışta aranmalıdır.

2004’ten 2005’e yüzde 7; 2005’den 2006’ya da yüzde 6,8 oranında artan ihracatın 2006’da yüzde 6,2 oranında büyüyeceği tahmin edilmektedir.

İthalat ise 2004’ten 2005’e yüzde 6,4; 2005’ten 2006’ya da yüzde 5,8 oranında artmıştır. İthalatın 2006’da ancak yüzde 3,7 oranında büyüyeceği tahmin edilmektedir.

Amerikan ekonomisindeki bu gelişme iş piyasasına da yansımaktadır. İşsizlik oranı 2003’te yüzde 6’dan 2004’te yüzde 5,5’e, 2005’te yüzde 5,1’e gerilemiş ve 2006’nın Ocak ayında yüzde 4,7 ve Şubat ayında da yüzde 4,8 oranında gerçekleşmiştir.

Tarım dışında çalışanların sayısı da aynı dönemde yüzde 1,6 oranında artmıştır.

2- Japon Ekonomisinin Gelişme Seyri

Japon ekonomisinin son ekonomik krizden bu yana güçlü bir yükseliş içinde olduğu söylenemez: 2003’ten 2004’e yüzde 5,3 oranında büyüyen sanayi üretimi 2004’ten 2005’e ancak yüzde 1,4 oranında artmıştır. Sanayi üretimi 2006 Şubat ayında Ocak ayına göre yüzde 1,7 oranında mutlak gerilemiştir. Diğer bir ifadeyle: 2000=100 bazında Japon sanayi üretimi 2003’te 4,6 oranında mutlak küçülürken 2004’te yüzde 0,5 ve 2005’te de 1,9 oranında büyümüştür.

Yurtiçi brüt üretim 2003’e yüzde 1,3 oranında; 2004’e 2,7 oranında ve 2005’te de yüzde 2,7 oranında artmıştır. Diğer bir ifadeyle: Yurtiçi brüt üretim -2000 fiyatlarıyla- 2000’de 4.746,1 milyar dolar; 2002’de 4. 741,3; 2003’te 4.803,2; 2004’te 4.932,5 ve 2005’te de 5.066,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Büyümede özel yatırımlardan ve ihracattan ziyade iç talep önemli bir rol oynamıştır.

Japon ihracatı 2005’in ilk çeyreğinde yüzde 1,1 oranında mutlak gerilerken, aynı yılın ikinci çeyreğinde yüzde 14,6; üçüncü çeyreğinde yüzde 12,6 ve dördüncü çeyreğinde de yüzde 13 oranında mutlak olarak artmıştır. 2005 itibariyle yüzde 6,7 oranında artan ihracatın 2006’da yüzde 10,7 büyüyeceği tahmin edilmektedir.

İthalat ise 2005’in ilk çeyreğinde yüzde 0,1; ikinci çeyreğinde yüzde 9 ve üçüncü çeyreğinde de yüzde 13,5 oranında mutlak olarak artarken 2005’in son çeyreğinde yüzde 5,1 oranında mutlak olarak gerilemiştir. 2005 yılı itibariyle yüzde 6,1 oranında artan ithalatın 2006’da yüzde 7,7 oranlarında artacağı tahmin edilmektedir.

Ekonomideki bu gelişme iş piyasasına da yansımıştır: İşsizlik oranı 2003’te yüzde 5,3’ten 2004’te yüzde 4,7’ye ve 2005’te de yüzde 4,4’e düşmüştür. İşsizlik oranı Ocak 2006’da yüzde 4,5 ve Şubatta da yüzde 4,1 oranında gerçekleşmiştir.

3- Avro Ülkelerinde Ekonomisinin Gelişme Seyri

Avro ülkelerinde ekonominin 2005 yılında konjonktürel istikrarsızlığı aştığı söylenebilir. Bir bütün olarak üretim bu ülkelerde, enerji fiyatlarının artmasına rağmen 2005’in ikinci yarısında daha hızlı büyümüştür.

Avro ülkelerinde sanayi üretimi 2003’ten 2004’e yüzde 1,8 ve 2004’ten 2005’e de ancak yüzde 1,2 oranında büyümüştür. Başka bir ifadeyle; bu ülkelerde sanayi üretimi, 2000=100 bazında 2003’te 100; 2004’te 101,8 ve 2005’te de 103,0 olarak gerçekleşmiştir.

AB ülkelerinde de (15 ülke bazında) sanayi üretimi 2003’ten 2004’e yüzde 1,7 ve 2004’ten 2005’e de ancak yüzde 0,8 oranında büyümüştür. 2000=100 bazında sanayi üretiminde büyüme, 2003’te 99,3; 2004’te 101,0 ve 2005’te de 101,8 olarak gerçekleşmiştir.

Avro ülkelerinde yurtiçi brüt üretim bir yıl öncesine göre 2002’de yüzde 2,8; 2003’te yüzde 0,2; 2044’te yüzde 2 ve 2005’te de yüzde 1,3 oranında artmıştır. Diğer bir ifadeyle: 2000 fiyatlarına göre yurtiçi brüt üretim, 2000’de 6.181,0; 2002’de 6.354,8; 2003’te 6.398,3; 2004’te 6.529,1 ve 2005’te de 6.613,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

AB ülkelerinde (15 ülke bazında) ise yurtiçi brüt üretim, bir yıl öncesine göre 2002’de yüzde 3; 2003’te yüzde 1; 2004’te yüzde 2,3 ve 2005’te de yüzde 1,5 oranında artmıştır. Diğer bir ifadeyle: 2000 yılı fiyatlarıyla bu ülkelerde yurtiçi brüt üretim 2000’de 8.025,8; 2002’de 8.270,6; 2003’te 8.357,4; 2004’te 8.549,9 ve 2005’te de 8.675,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Avro ülkelerinde işsizlik oranları 2003’te yüzde 8,7; 2004’te yüzde 8,9; 2005’te yüzde 8,6; Ocak 2006’da yüzde 8,3 ve Şubatta da yüzde 8,2 idi. Bu ülkelerde işsizlik oranının 2006’da yüzde 8,1 ve 2007’de de yüzde 7,8 olacağı tahmin edilmektedir.

AB ülkelerinde (15 ülke bazında) ise işsizlik oranları aynı yıl ve aylarda yüzde 8; yüzde 8,1; yüzde 7,9; yüzde 7,7 ve keza yüzde 7,7 olarak gerçekleşmiştir.

Avro ülkelerinde ihracat 2005’in ilk çeyreğinde yüzde 3 oranında mutlak olarak gerilemiş ve diğer çeyreklerde de sırayla yüzde 9,1; yüzde 13,8 ve yüzde 1,9 oranlarında artmıştır. 2005 itibariyle yüzde 4,7 oranında artan ihracatın 2006’da yüzde 7,9 oranında artacağı tahmin edilmektedir.

Bu ülkelerde ithalat 2005’in ilk çeyreğinde yüzde 5,3 oranında mutlak olarak gerilerken, aynı yılın diğer çeyreklerinde sırayla yüzde 10,4; yüzde 11,6 ve yüzde 3,8 oranında artmıştır. 2005 yılı itibariyle yüzde 4,7 oranında artan ihracatın 2006’da yüzde 7,9 oranında artacağı tahmin edilmektedir.

3.1-Alman Ekonomisinin Gelişme Seyri

Almanya’da sanayi üretimi 2003’ten 2004’e yüzde 3 ve 2004’ten 2005’e de yüzde 3,5 oranında artmasına rağmen yurtiçi brüt üretim bir yıl öncesine göre 2002’de ancak yüzde 1,3; 2004’te yüzde 1,7 ve 2005’te de yüzde 0,9 oranlarında büyürken 2003’te yüzde 0,2 oranında mutlak gerilemiştir. Başka bir ifadeyle: 2000 fiyatları üzerinde yurtiçi brüt üretim 2000’de 1.900,2; 1.924,9; 2003’te 1.921,3; 2004’te 1.952,7 ve 2005’te de 1.970,0 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Almanya’da işsizlik oranları 2003’te yüzde 9,1’den 2005’te yüzde 9,5’e çıkmıştır.

Almanya’da ekonominin gelişme seyri üzerine tahminler 2005’in son çeyreğindeki verilere dayandırılmaktadır. Bu dönemde ekonomide belli bir canlanma olmuş, 3 yıldır süren durgunluk belli ölçülerde aşılmıştı. Yurtiçi üretimin 2005 yılı itibariyle yüzde 0,9 oranında büyümesi ekonominin canlanma aşamasına girdiğinin bir işareti olarak kabul edilmiştir, burjuva iktisatçılar tarafından.

Bu üretim artışında yatırımların yüzde 2,2 oranında artması belirleyici bir rol oynamıştır. Bu oranda bir yatırım artışı en son 1999’un sonbaharında gerçekleşmişti.

Alman ekonomisindeki canlanmanın iç tüketimle ilişkisi yoktur. Özel tüketimde gelişme yerine gerileme söz konusudur. Almanya’da üretimi tetikleyen, ihracattır.

3.2- Yeni Üye Ülkelerde Ekonominin Gelişme Seyri

Yeni üye ülkelerin AB ekonomisinde önemli bir ağırlığı yoktur. Bu ülkelerin AB’nin toplam üretimindeki payı 2005’te ancak yüzde 4,4 oranındaydı (2003 fiyatları bazında yurtiçi brüt üretime göre). Bu payın 2006’da yüzde 4,8 ve 2007’de de yüzde 4,4 oranlarında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.

Yeni ülkelerde de ekonomide belli bir canlanma görülmektedir. Örneğin yurtiçi brüt üretim bu ülkelerde 2004’te yüzde 5,1 ve 2005’te de yüzde 4,4 oranlarında büyümüştür.

4- „Büyüyen Ülkeler“de Ekonominin Gelişme Seyri

Bu ülkelerde üretim artışında belli bir yavaşlamanın olduğu görülmektedir. Üretim artışı, özellikle Latin Amerika’nın ve Asya’nın „büyüyen ülkeler“inde ve Rusya’da 2005 yılında belli ölçülerde yavaşlamıştır, ama yüksek bir büyüme oranında kalmıştır. Buna karşın Çin ve bazı ASEAN-ülkelerinde ekonomi oldukça hızlı büyümektedir.

Çin’de reel yurtiçi brüt üretim hız kesmeden artmaktadır. 2005’de büyüme, yüzde 10 oranında gerçekleşmiştir.

Aşağıdaki verilerde bu ülkelerdeki gelişmeyi görmekteyiz.

Bazı „büyüyen ülkeler“de reel yurtiçi üretimin gelişme seyri

Ekonomideki payı (2004 fiyatlarıyla brüt yurtiçi üretim bazında)

Brüt yurtiçi üretim

Ülkeler

2004

2005(t)

2006(t)

2007(t)

Güney Kore

6,3

4,7

3,9

4,7

4,5

Endonezya

4,9

5,1

5,5

5,0

5,0

Tayvan

3,6

5,7

3,9

4,0

4,0

Tayland

3,1

6,1

4,7

5,5

5,0

Filipinler

2,3

6,0

4,8

4,2

4,0

Malezya

1,6

7,1

5,3

5,4

5,0

Hongkong

1,3

8,2

6,0

5,0

4,5

Singapur

0,7

8,4

5,0

5,0

5,0

Bu ülkelerin toplamı (bir yıl öncesine göre değişim)

23,8

5,7

4,7

4,8

4,6

Çin

44,6

20,1

9,9

9,2

9,0

Asya (bu ülkelerin toplamı)

68,4

8,6

8,1

7,7

7,5

Brezilya

8,9

4,9

2,6

3,6

3,5

Meksiko

6,1

4,4

3,0

3,4

3,2

Arjantin

2,9

9,0

8,7

5,8

5,0

Bu ülkeler ve Kolombiya, Şili, Peru ve Venezüella toplamı

22,7

5,8

4,1

4,1

3,8

Rusya

8,9

7,2

6,4

5,7

5,7

Bütün bu ülkelerin toplamı

100,0

7,8

7,0

6,7

6,5

2006 IMF ve OECD verilerine göre hesaplamalar

Sanayi ülkelerinde reel brüt yurtiçi üretim ve işsizlik oranı

Ekonomideki pay

Brüt yurtiçi üretim*

İşsizlik oranı

2005

2006t

2007t

2005

2006t

2007t

Avro ülkeleri

30,6

1,4

2,4

1,9

8,5

8,1

7,8

AB (15 ülke)

41,4

1,6

2,5

2,2

8,7

8,4

8,1

İsviçre

1,2

1,9

2,3

1,7

4,2

4,0

4,0

Norveç

0,8

3,3

2,6

2,4

4,7

4,3

4,2

Batı ve Orta Avrupa**

43,4

1,7

2,5

2,2

8,6

8,3

8,0

ABD

38,1

3,6

3,4

2,6

5,1

4,7

4,5

Japonya

15,3

2,9

3,4

2,6

4,4

4,1

3,8

Kanada

3,2

2,7

3,0

2,8

7,0

6,8

6,7

Ülkelerin toplamı

100,0

2,6

3,0

2,6

6,8

6,4

6,3

2004 fiyatlarına göre) *) Bir yıl öncesine göre değişim;**) İsviçre hariç; t) Tahmin.

Eurostat (2006) ve OECD (2005 ve 2006) verilerine göre

Dünya reel brüt üretimi (bir yıl öncesine göre yüzde değişim)

Brüt yurtiçi üretim

2004

2005

2006*

2007*

Dünya ekonomisi

5,2

4,4

4,5

4,1

Bunun içinde:

Sanayi ülkeleri

3,3

2,6

3,0

2,6

Doğu Asya**

5,7

4,7

4,8

4,6

Çin

10,1

9,9

9,2

9,0

Latin Amerika

5,8

4,1

4,1

3,8

Rusya

7,2

6,4

5,7

5,7

Dünya ticareti hacmi

10,5

8,0

8,5

7,5

*) Tahmin; **) Çin ve Japonya hariç.

IMF (2006) ve OECD (2006) verilerine göre.

Bazı sonuçlar:

-Yukarıdaki verilerin gösterdiği gibi, Çin ve bazı ASEAN-ülkeleri hariç diğer ülkelerde ekonomide büyüme durgunluk ve canlanma arasında gidip gelmiştir. Bu durumun ancak 2006 yılı başında aşıldığını görmekteyiz: Dünya ekonomisinde büyük oranlarla ifade edilen bir büyüme olmasa da, belli bir canlanmanın olduğu açıktır.

Petrol ve başka hammaddelerde fiyat artışına rağmen bir bütün olarak dünya ekonomisi, 2004 yılında yüzde 5,2 ve 2005 yılında da yüzde 4,4 oranında büyümüştür. 2004 yılındaki büyüme oranıyla dünya ekonomisi 1976’daki büyüme oranını yakalamıştır.

-Çin ekonomisinde yüksek büyüme oranlarında bir değişme; yavaşlama beklenmemektedir. Çin, dünya ekonomisi için daha şimdiden motor rolü üstlenmiş durumdadır.

-Sanayi ülkeleri dışında kalan ülkelerde ekonomide büyüme kesintisiz devam etmiştir.

Latin Amerika’da ekonomideki büyüme, Brezilya ekonomisinin seyrine bağlı olarak biraz yavaşlamıştır. Ama veriler bunun geçici bir yavaşlama olduğunu göstermektedir.

-Dünya ekonomisinin yüzde 4,4 oranında büyümesinde çeşitli faktörler belirleyici bir rol oynamıştır. Bunların başında ABD ve Çin ekonomilerinde gerçekleşen yüksek büyüme oranları gelmektedir. 2006 yılında Amerikan ekonomisinde genel olarak bir yavaşlama beklenmektedir. Çin ekonomisinde ise mali krizle (banka krizi) bağlam içinde bir fazla üretim krizinin patlak vereceği korkusu hâkimdir.

-Dünya ekonomisinde ağırlık merkezleri değişmiştir: Dünya ekonomisindeki büyümede sadece iki ülkenin; ABD ve Çin’in payı geçen yıllarda yüzde 40 oranına varmıştır. Bu nedenle bu iki ülke ekonomilerindeki herhangi olumsuz bir gelişme dünya ekonomisinin doğrudan etkilemektedir.

OECD ülkelerinde sanayi üretiminin gelişme seyri, 2000=100

Ülkeler

2000 yılında ekonomideki ağırlığı

2003

2004

2005

2006 Ocak

2006 Şubat

12 aylık ortalama (%)

Kanada

4,1

98,6

102,5

105,2

105,9

-

0,9

ABD

31,5

97,2

101,1

104,5

106,4

107,1

3,3

Japonya

14,5

95,4

100,5

101,9

105,7

103,9

2,5

Güney Kore

4,4

114,6

126,3

134,1

148,5

141,9

11,9

Fransa

5,0

99,4

101,6

101,6

102,1

-

0,1

Almanya

8,3

99,6

102,6

106,2

108,9

-

4,0

İtalya

5,4

96,9

96,2

95,4

96,0

-

2,0

Türkiye

1,9

108,7

119,4

125,7

118,4

-

-4,1

B. Britanya

5,4

95,5

96,1

94,2

93,8

94,0

-1,1

OECD-toplam

100,0

99,3

103,2

105,6

108,2

-

3,1

G-7’ler

74,2

97,2

100,6

102,6

104,6

-

2,3

OECD-Avrupa

40,4

100,8

103,7

105,1

106,6

-

2,3

AB (15 ülke)

35,3

99,3

101,0

101,8

103,3

-

2,2

Avro alanı

28,5

100,0

101,8

103,0

105,0

-

2,8

Kaynak: OECD, Maın Economic Indicators, Nisan 2006

Emperyalist burjuvazinin ekonominin seyri üzerine iyimser değerlendirmeleri ve tahminleri, gerçek durumu karartmaya yetmiyor. Dünya ekonomisi bir dizi sorunla karşı karşıyadır. Çözümlenmedikleri durumda bu sorunlar dünya ekonomisinin seyrini tamamen olumsuz etkileyebilirler; mali krize ve arkasından da yeni bir fazla üretim krizinin patlak vermesine neden olabilirler. ABD’nin sürekli artan ödemeler dengesindeki açık, dünya ekonomisinin seyri bakımından oldukça düşündürücüdür. ABD, dünyanın en çok borcu olan ülke durumundadir. Borç miktarı 2,2 trilyon dolara varmaktadır. Bu da Amerikan GSMH’nın yüzde 23’üne tekabül etmektedir. Şu andaki ödeme açığı, yurtiçi üretimin yüzde 6,4’üne tekabül etmektedir. Bu oranın 2006 itibariyle yüzde 7,5’e çıkacağı hesaplanmaktadır. Amerikan emperyalizminin ödeme gücüne sahip olabilmesi; “çarkı” çevirebilmesi için günlük olarak 2 milyar dolara ihtiyacı vardır. Her gün en azından bu miktarda bir sermaye akışının sağlanamaması dengeleri altüst etmeye yeter.

-Dünya ekonomisini uluslararası tekeller yönlendirmektedir. Şu veya bu şekilde bütün dünyada uygulamaya konan neoliberal saldırılar, emperyalist ülkelerin ve çokuluslu tekellerin dünya pazarlarında rekabet gücünü arttırmaya hizmet etmektedir. Ücretlerdeki sürekli gerileme veya bazı ülkelerde artışın durması; çalışma koşullarında düzensizleştirme; özelleştirmeler ve arkasından gelen teknolojik yenilenme ve bunun sonucu olarak dünya çapında milyonlarca işçinin sokağa atılması; kronik kitlesel işsizlik olgusu, belli bir gelişmeden sonra üretilen ürünlerin satılamayacağı anlamına gelmektedir. Özel tüketici konumunda olan milyonların işsiz olması, tüketim olanaklarının daralması anlamına gelir. Dünya ekonomisinin önündeki en büyük çelişkilerden birisi budur.

-Çin, dünyanın ikinci büyük ihracatçısı konumuna yükselmiştir. Çin ekonomisinin bu denli hızlı gelişmesinde yabancı sermayenin payı belirleyicidir: Çin’de üretim birimleri, fabrikalar yabancı doğrudan yatırımlarla inşa edilmiştir. Çin’e gelen yabancı sermaye miktarı 1979-1982 arasında 1,77 milyar dolardan 2005’te yaklaşık 60 milyar dolara çıkmıştır. Bu ülkedeki toplam yabancı sermaye yatırımları 500 milyar dolardır. Uluslararası tekeller, masrafları düşürerek kar oranının düşüşünü engellemek veya en azından durdurmak için bu denli yoğun yatırımlarda bulunmuşlardır: Üretimin Çin’e kaydırılması durumunda üretim masraflarında yüzde 20 ila yüzde 50 arasında bir tasarruf yapılacağı bilinmektedir. Çünkü Çin’de ücretler ABD ve Avrupa’dakinin ancak onbeş ila otuzda birine denk düşmektedir. Buna ek olarak bina ve yatırım masrafları da ABD ve Avrupa’dakinden yüzde 70 daha ucuzdur.

Çin ekonomisinde büyümenin dinamiği ihracattır. Bu ülkenin ihracatı 1980’den 2005’e 41 misli artmıştır; yıllık ortalama olarak yüzde 16 oranında büyümüştür. İhracatta böyle bir artış sürekli kılınamaz. Çin’in ihracatı bu hızla devam ederse, on sene içinde Çin, ABD, Avrupa ve Japonya ihracatı toplamından daha fazla ihraç edecektir. Bu, rekabetin ve kapitalist ekonominin mantığına aykırıdır (Veya da II. Dünya Savaşı sonrasına benzer bir ortamın olması gerekir ki, bu pazarı doyurmak için aralıksız üretim yapılsın). Dünya ekonomisinin önündeki en büyük sorunlardan birisi Çin’de mali krizin ve fazla üretim krizinin patlak vermesidir. Bu krizden dünyanın önde gelen hemen bütün uluslararası tekelleri etkilenecektir.

-Neoliberal dayatmalar sonucunda emperyalist ülkelerle bağımlı ülkeler arasındaki ticarette tek taraflı bağımlılık derinleşmiştir: Örneğin AB (15 ülke bazında) dünya çapında ihracatının ancak yüzde 7’sini Afrika’ya yaparken Afrika ülkeleri toplam ihracatlarının neredeyse yarısını –yüzde 45- AB’ye yapmaktadır. Bu oran ilişkisi AB ile Çin arasında yüzde 4 ve yüzde 24; AB ile Latin Amerika arasında yüzde 5 ve yüzde 12; AB ile Ortadoğu arasında yüzde 7 ve yüzde 14; AB ile Doğu ve Orta Avrupa ve eski SB ülkeleri arasında yüzde 19 ve yüzde 50’dir. Bu veriler söz konusu bu ülkelerin dış ticaret üzerinden tek taraflı olarak AB’ye oldukça bağımlı olduklarını göstermektedir.

-Sermaye akışında neredeyse tam bir özgürlük sağlanmıştır; sermaye akışında düzensizleştirme; belli sınırlandırmaları yıkma geçerli kılınmıştır.

Yabancı sermaye faaliyet özgürlüğe kavuşmuştur; uygun gördüğü her yerde faaliyet sürdürmektedir. Dünya ekonomisini istikrarsızlaştıran en önemli nedenlerden birisi de sermaye akışının düzensizleştirilmesidir.

-Neoliberal dayatmalar sonucunda emperyalizme bağımlı ülkeler ile uluslararası tekeller arasındaki ilişkiler kuralsızlaştırılmıştır; uluslararası tekeller karşısında yükümlülükler üstlenmek zorunda kalan bu ülkelerde yabancı sermaye daha güçlü konumlar elde etmiştir.

Emperyalist küreselleşme koşullarında bağımlı ülkeler sanayi ülkelerini finanse etmek durumunda bırakılmışlardır.

-İşsizlik ve yoksulluk üreten kapitalist ekonominin çelişkileri keskinleşmektedir: Dünya çapında çalışabilir nüfusun 1990’da yüzde 27,5’i ve 2003’te de yüzde 19,7’si günde bir dolardan daha az bir miktarla ve sırayla aynı yıllarda yüzde 57,2’si ve yüzde 49,7’si de 2 dolardan daha az bir miktarla; böylece dünya çapında çalışabilir nüfusun 1990’da yüzde 84,7’si ve 2003’te de yüzde 69,4’ü günde iki dolardan daha az bir miktarla geçinmek zorunda kalmıştı.

Bu yoksulluğa karşın uluslararası tekellerin karları sürekli artmıştır. Örneğin Almanya’da tekellerin karı 2000’den 2005’e reel olarak yüzde 33,3 oranında artarken aynı dönemde ücretler reel olarak yüzde 2,9 oranında mutlak gerilemiştir.

Önde gelen emperyalist ülkelerin dünya hegemonyası için sürdürdükleri mücadele; dünya pazarlarına hâkim olmak için sürdürdükleri rekabet; hammadde kaynakları olan ve stratejik bakımdan önemli olan ülkeleri işgal ve kendi çıkarlarına bağımlı kılmak için tehdit etmeleri; ulusal baskı ve talan, dünya çapında gelişen antiemperyalist ve sosyalizmin için mücadele kapitalizmin genel krizinin ne denli keskinleştiğini göstermektedir. Bu krizin dördüncü aşamasında bir bütün olarak kapitalist sistem, siyasal, toplumsal ve ekonomik alanda üstesinden gelemeyeceği krizlerle karşı karşıyadır.