deneme

1 Nisan 2006 Cumartesi

NEOLİBERALİZM VE MİLİTARİZM


NEOLİBERALİZM VE MİLİTARİZM

Sermaye ve üretimin uluslararasılaşması ve uluslararası örgütlenmesi bazı çevrelerin; dünya cumhuriyetinden bahsedenlerin savundukları gibi çoğulculuğa dayanan demokratik bir dünya düzenine götürmedi. Emperyalist burjuvazinin demagojisi tutmadı. Dünyaya “demokrasi” gelmedi, kardeşlik oluşmadı. Her şey eskisi gibi, ama bu sefer “küreselleşme” adı altında sürdürüldü: Emperyalist küreselleşme, kapitalizmin ne denli asalaklaştığını, tarihsel olarak ömrünü doldurduğunu, çelişkilerinin ne denli keskinleştiğini ve emperyalist güçler arasında rekabetin ne denli derinleştiğini göstermektedir.

Soğuk savaş dönemindeki bloklaşma, Revizyonist Blokun ve SB’nin dağılmasıyla yıkıldı. Böylece iki kutuplu dünya, çok rekabet merkezli dünyaya dönüştü. ABD, AB, Rusya, Çin gibi rekabet merkezleri arasındaki çelişkilerin ne denli keskinleştiğini hammadde kaynakları, enerji nakliyat güzergahları, başkaca stratejik alanlar, dünya pazarında pay uğruna sürdürülen mücadelelerde ve savaşlarda görüyoruz.

Savaşlar, dünyanın gündeminden hiç düşmedi. II. Dünya Savaşından sonra emperyalistler arası savaş olmadı, ama irili-ufaklı 200 kadar haklı-haksız savaş sürdürüldü. Son yılları esas alacak olursak: Savaşların ve silahlı çatışmaların sayısı 1989’da 42; 1990’da 48; 1991’de 51; 1992’de 46; 1993’de 45; 1994’te 41; 1996’da 46; 1997’de 49; 1998’de 48 ve 1999’da da 47 idi.
1994-1998 arasındaki savaşlarda ölenlerin sayısı 3 milyonu geçiyordu.
1990’dan bu yana yaklaşık 4 milyon insan –yüzde 90’ı sivil- savaşlardan dolayı öldürüldü. Dünya çapında 18 milyon insanın çatışmalardan dolayı evini ve ülkesini terk etmek zorunda kaldı.

Emperyalizmin ne denli ve nasıl bir gericilik olduğunu, emperyalistler arası rekabetin keskinleştiği, tekil emperyalist savaşların, saldırganlığın, işgalin gündemde olduğu, militarizmin ve “ulusal güvenlik” tartışmalarının gündemleştiği dönemlerde –örneğin bugünkü süreçte- çok açık bir şekilde görmekteyiz. Emperyalizm-militarizm-neliberal saldırılar, bir bütün olarak içte -ülke içinde- işçi sınıfı ve emekçi yığınlar üzerinde baskıların artırılması, burjuvazinin “demokratik özgürlükleri”ni sınırlandırması veya rafa kaldırması, dışta ise saldırganlık uygulanması anlamına gelmektedir.

2001 yılı itibariyle dünya çapında silahlanma harcamalarında ABD’nin payı yüzde 39, AB ülkelerinin payı yüzde 21, Rusya’nın payı yüzde 4, Çin’in payı yüzde 5 ve Japonya’nın payı da keza yüzde 5 idi. Burjuvazi, milyonları işsizliğe, yoksulluğa mahkum ediyor, ama silahlanmak ve militarizm mekanizmasını modernleştirmek için milyarlarca dolar harcıyor. Silaha para buluyor.
Hemen bütün ülkelerde, ama özellikle de önde gelen emperyalist ülkelerde savunma-silahlanma harcamalarının bütçede önemli bir pay tutması ve bu payın giderek artması tesadüfi değildir.

Genel olarak geçen yüzyılın ‘80’li yıllarından buyana, ama yoğun olarak ‘90’lı yıllardan itibaren dozajı giderek yoğunlaştırılarak uygulanmaya konmuş olan neoliberal saldırılar, mücadeleler sonucu elde edilmiş demokratik ve ekonomik hakların rafa kaldırılmasını hedeflemektedir; ulusal ve uluslararası çapta ekonomik ve siyasi terörün yoğunlaştırılmasıdır:

-Özelleştirme yoluyla devlet işletmeleri tekellere peşkeş çekiliyor, on binlerce işçi sokağa atılıyor ve bunun ötesinde ulusal gelir, sermayenin, özellikle de tekellerin lehine yeniden paylaşılıyor: Devlet, bütün gücünü kullanarak tekelci sermayeyi besliyor; devletin vergi adı altında işçi sınıfı ve emekçi yığınlardan aldığı paralar, tekellere, silah tekellerine; militarizme aktarılıyor.

-Devlet, işçi sınıfı ve emekçi yığınların sosyal haklarını yok etmek veya kuşa çevirmek için yasalar çıkartıyor; İşçi sınıfının emeklilik haklarıyla oynuyor, sağlık sistemiyle oynuyor, işsizliği değil, işsizi hedef alıyor, gençliğin eğitimini elit tabaka gençliğinin eğitimine indirgiyor. İş yaslarını, çalışma koşullarını sermayenin lehine değiştiriyor ve böylece bu alanlardaki kazanımları yok ediyor.

-Yoksulluğun esas kaynağı sömürü ve sermaye birikimidir. Burjuvazi, maddi olanakların sınırlı olmasından bahsediyor. Bu doğru değil: Ulusal zenginlik artıyor, ama bir avuç asalağın elinde toplanıyor. Kapitalizm koşullarında işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürülmesiyle yaratılan maddi zenginlik, bizzat onları yoksullaştırıyor, işsiz bırakıyor ve asalaklığın, çürümüşlüğün, yozluğun, baskının, işgalin ve nihayet savaşın göstergesi ve maddi kaynağı oluyor.

-Neoliberal saldırılar, ekonomik ve siyasal terör demektir. Bu saldırılar, toplumu ikiye bölmüştür: Bir taraftan bir avuç tekelci burjuvazi ve diğer taraftan da toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı ve emekçi yığınlar. Sermaye birikimi ve neoliberal saldırılar, bu iki taraf arasındaki mesafeyi uçurumlaştırmaktadır; zengin tarafı daha da zengin, yoksul tarafı daha da yoksul yapmaktadır: Neoliberalizm, fakir-zengin arasındaki farkı büyütüyor. Açlık ve sefalet de ortadan kalkmadı. Bırakalım ortadan kalmasını bir nebze olsun dahi olumlu bir gelişme olmadı. Tam tersine, refah ve maddi zenginlik bir avuç emperyalist ülkede toplanırken, dünyanın geriye kalan kısmı daha da yoksullaştı. Dünya gayri safi hasılasının % 87,7’si; dünya ticaretinin % 81,2’si; dünya yatırımlarının % 80,5’i dünyanın beşte birinin elinde toplandı. En yoksul beşte birin dünya gayri safi hasılasındaki payı % 1,4; dünya ticaretindeki payı da % 1,3 iken, geriye kalan beşte üçün toplam payı da sırayla % 15,9; % 17,8 ve % 18,9 idi.

Emperyalizm, geliştirdiği neoliberal politikalarla bağımlı, yeni sömürge ülkeleri, kelimenin tam anlamıyla kıskaca almıştır. Söylenen şudur: Yoksulluğu, işsizliği yenmenin, refaha kavuşmanın ve demokratik bir toplum oluşturmanın yegane yolu, sermaye hareketinin önündeki bütün engelleri ortadan kaldırmaktır. Bunun Türkçesi şudur: Bizden “yardım” bekliyorsan, borç para, kredi istiyorsan, yerine getirmek zorunda olduğun yükümlülükler vardır. Özelleştireceksin, yabancı sermaye girişimi ve faaliyetini sınırlayan yasaları iptal edecek, yabancı sermaye girişini teşvik eden ve sermaye hareketinin önünü açan yasalar çıkartacaksın. Ulusal pazarını, yabancı sermaye/tekellere tamamen açacaksın. IMF, DB, DTÖ vb. uluslar arası kurumlarımızın önerileri doğrultusunda hareket edeceksin vs. vs.

Emperyalist küreselleşme, aynı zamanda neoliberal saldırıların küreselleşmesi; bütün dünyada işçi sınıfı ve emekçi yığınlar üzerinde baskının yoğunlaştırılması anlamına gelir:

-Yaklaşık 3 milyar insan; dünya nüfusunun yarısı günde 2 avrodan daha az bir miktarla yetinmek zorunda.

-Dünya çapında bir milyardan fazla insan işsiz durumdadır. Sadece Çin’de işsizlerin sayısı 200 milyondan fazladır.

-170 milyon çocuk sağlığa zararlı koşullarda çalışmaktadır.

-2 milyon çocuk satılmakta veya köle muamelesi görmektedir.

-900 milyon insan yoksul semtlerde yaşamaktadır.

-Milyonlarca insan savaş ve yoksulluk nedeniyle sürekli göç etmektedir.

-Çalışma koşullarının kötüleştirilmesinin sonucu olarak her gün 6 işçi, iş kazası sonucunda yaşamını kaybetmektedir.

-Her yıl 45 milyon insanın açlıktan ve yetersiz beslenmeden dolayı ölmekte.

-İşçi sınıfı ve emekçi yığınlara ve ulusal bağımsızlığı için mücadele edenlere karşı burjuvazi,

Düşüncelerinden ve inançlarından dolayı insanları işkenceden geçirmeyi, katletmeyi, aşağılamayı, kaybederek öldürmeyi/yok etmeyi burjuvazi, dünya çapında yöntem olarak kullanmaktadır. Arjantin’de diktatörlük döneminde kaybedilerek yok edilenlerin sayısı 30 binden fazlaydı. Şili’de bu yolla yok edilenlerin sayısı 3 bini aşıyor. Ülkemizde de kaybedilenlerin sayısı 100’lerle ifade edilmektedir. Şimdilerde de Amerikan emperyalizmi, “terörizme karşı mücadele” adı altında özel zindanlarda insanları inanç ve düşüncesinden dolayı işkenceden geçirmektedir.

Bütün dünyada işçi sınıfı ve emekçi yığınlar, ezilen, işgal altında olan uluslar, sermayenin bu ekonomik ve siyasal terörü karşısında, emperyalist savaş, işgal ve tehdit karşısında susmamışlar ve dönem dönem şu veya bu ülkede yüz binlerle, milyonlarla ifade edilen görkemli protestolar gerçekleştirmişlerdir. Irak ve Filistin direnişi, nasıl mücadele edilmesi gerektiğini göstermektedir.

İşçi sınıfı, emekçi yığınlar, bağımlı uluslar sermayenin terörüne, tehditlerine, yok etme politikasına ve ülkelerinin işgal edilmesine boyun eğmeyeceklerini sürdürdükleri mücadele ile göstermekteler. Ekvator’da, Nepal’da, Arjantin’de, Irak'da, Filistin’de işçi sınıfı ve emekçiler, evet bütün halk yığınları emperyalizme, Siyonizm, emperyalist işgale ve işbirlikçilerine karşı ayaklanıyorlar, onların anladığı tarzda mücadele ediyorlar.

 
Nisan 2006