deneme

13 Aralık 2015 Pazar

BİR AYRIK OTU HİKAYESİ! (I)* - Dünya Ekonomisinde Çevrim (Konjonktür) Seyri


BİR AYRIK OTU HİKAYESİ! (I)*

Dünya Ekonomisinde Çevrim (Konjonktür) Seyri

Giriş
Ekonomiyle ilgili son makalede (“2015'e Girerken Dünya Ekonomisi”, 4 Ocak 2015, ibrahimokcuoglu.blogspot.com) bu yazının konusunu açıklamıştım. Söylenen şuydu: 2014 yıllık verilerinin açıklanmasından sonra Norbert Nelte-Aşırı Üretim Yasası” bağlamında dünya ekonomisi üzerine yazıda bu gelişmeleri nedenleriyle birlikte ayrıntılı olarak ele alacağımızı belirtelim. Norbert Nelte kapitalizmin nesnel bir yasasını keşfetmiş, yasasını Norbert Nelte-Aşırı Üretim Yasası” diye adlandırmış ve yanılmıyorsam Mart 2009'da da bu keşfini bütün dünyaya ilan etmişti. O yasaya göre şimdi kapitalizm koşullarında değil de, başka ekonomi koşullarında yaşıyor olmamız gerekir. Bu şahıs kim ve neden bu kadar üzerinde duruyorsun, görüşlerini önemsiyorsun diyebilirsiniz. Tek başına, kişi olarak bu şahsın hiçbir önemi yok. Ama belli görüşlerin savunucusu durumunda. Uluslararası arenada onun gibi başkaları da var. Ama Nelte oldukça açık; neyi savunduğunu yorumu adeta gereksiz kılacak derecede bir sadelik ve netlik içinde anlatıyor.
2015'te dünya ekonomisi üzerine ilk yazıda Nelte'yle, toprağın altına çekilme sürecinde olan bu ayrık otlarıyla -yeni bir dünya krizi patlak vermeden önce- nihai bir hesaplaşma kaçınılmaz. Kaçınılmaz, çünkü gelecek krize kadar hiçbir şey olmamış gibi hareket etme moduna geçmeye çalışıyorlar.


Burada söz konusu olan, ekonomi bazında ideolojik bir hesaplaşmadır. Marksist-Leninist politik ekonomi ile küçük burjuva politik ekonomi arasında bir hesaplaşmadır. Göstermek istediğimiz oldukça açık; bu sistem ayakta ve öyle vaaz edildiği gibi de çökmeyecektir. Onu ancak ve ancak öznel faktörün örgütlü ve bilinçli mücadelesi yıkacaktır. Bu anlamda da bu yazının amacı aynı zamanda kendiliğindenciliğe karşı mücadeledir.

Hemen her ekonomik krizden -fazla üretim krizinden- sonra bu türden mücadeleler hep alevlenmiştir; farklı sınıf ve sosyal katmanların görüşlerini savunanlar bu savlarını ekonomideki gelişmeleri ele alarak yapagelmişlerdir. Bu, 19. yüzyılda böyle olduğu gibi 20. yüzyılda da böyleydi ve 21. yüzyılda da daha öncekilerinden farklı olmayacaktır.

Derdimizi anlatabilmek için kaçınılmaz olarak istatistik verilere başvuracağız. Yazının ilk bölümünde dünya çapında sanayi üretiminin genel seyrini; önde gele emperyalist ülkelerde sanayi üretimini; emperyalist ülkelerin söz sahibi olduğu entegrasyonlarda sanayi üretimini; BRIC ülkelerinde sanayi üretimini ve son olarak da, ekonomisi nispeten dinamik olan Türkiye, Kore, Polonya, Meksika, Endonezya, Malezya gibi ülkelerde sanayi üretimini ele alacağız. Böylece dünya sanayi üretimi genelinde ve ülke grupları bazında sanayi üretiminde genelleşen eğilimi tespit etmeye çalışacağız.

Dünya ekonomisinde kriz başlangıcından itibaren üç eğilim; üç ülke grubu ortaya çıkmıştı. Bunlardan birisi krizde olan ülkeler, ikincisi krizden etkilenen ülkeler ve üçüncüsü de krizde olmayan ülkeler. Aslında krizde olmayan ülkeler de krizden etkilendikleri için bunları da krizden etkilenen ülkeler kategorisinde sayabiliriz. Genellikle 2009 sonu 2010 başlangıcı itibariyle -şu veya bu ülkede sanayi üretiminde kıpırdanmaların gözlendiği süreç- dünya ekonomisinde yeni bir saflaşma görülmüştür: krizde olan, krizden çıkan, krizden etkilenmeyi geride bırakan ülkeler. Tam da bu süreçte sanayi üretimi bazında ülke ekonomilerinde giderek genelleşen başka bir gelişme görülmüştür: Sadece birkaç ülkeyle sınırlı kalan üretimde yükseliş (kriz çevriminin yükseliş aşaması) aşamasının yanı sıra ülkelerde genel eğilim haline gelen durgunluk sürecidir. Burada iki durgunluk süreci görülmektedir; birisi krizden çıkma çabası içinde olan ülkelerde durgunluk, ikincisi krizde olan ülkelerde üretimde durgunluk ve üçüncüsü de krizden çıkmış olan ülkelerde genel olarak 2011'den itibaren görülen durgunluk. İşte bu durgunluk giderek ekonomide hakim olan durgunluk olarak gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu durgunluk inişli-çıkışlı durgunluktur; üretimi ne onduran ne de öldüren bir durgunluk; yani üretimi ne yükseliş aşamasına götüren ne de krize sürükleyen durgunluktur. Bu, kriz çevriminde genellikle II. Dünya Savaşından sonra Batının emperyalist ülkeleri ekonomisinde görülen, çok önceleri Engels ve Stalin tarafından ele alınan durgunluktur. Dünya ekonomisinin güncel gelişmesi, kriz çevriminin (konjonktür çevrimi), yazıda da belirteceğimiz gibi birkaç istisna hariç hemen bütün ülkelerde inişli-çıkışlı durgunluk aşamasında olduğunu veya bu açamaya girişte olduğunu göstermektedir.

Kriz çevriminin bu aşamasına nasıl gelindiğini çok sayıda ülke ve ülke grupları bazında sanayi üretiminin gelişmesini -yıllık, yılın çeyrekleri ve aylık değerler- ele alarak göstermeye çalışacağız. Salt bu istatistik verilerin ortaya çıkardığı ve yukarıda belirttiğimiz eğilimler, N. Nelte ve onun gibi düşünenlerin ekonomiden bihaber olduklarını veya da saplantı haline gelmiş teorik anlayışlarını gerçeğin yerine koyduklarını göstermeye yeter. Sanal dünyada havai fişekler patlatarak yeni bir düzene geçişi kutlamak kolay. Hala kapitalizm koşullarında yaşıyor olduğumuz bu insanları zerre kadar ilgilendirmiyor. Kapitalist sistemin ne zaman çökeceğine dair zaman belirleyecek kadar pişkinler. Bu işin bir hesap işi olmadığını, sınıf mücadelesi işi olduğunu bilmiyorlar diyemeyiz. Ama onların sınıf mücadelesiyle bir ilişkileri yok. Daha doğrusu, lafta var ama gerçekte yok.

I- DÜNYA SANAYİ ÜRETİMİ

1-Dünya sanayi üretimi

Aşağıdaki üç grafikte dünya sanayi üretiminin kriz öncesindeki en yüksek seviyesinden Mayıs 2015'e kadarki seyrini görmekteyiz. Bu üç aşamadan oluşan bir süreçtir.

Birinci aşama sanayi üretiminin krize girmesinden ve çıkmasından oluşmaktadır. Bu durumda dünya sanayi üretimi Şubat 2008 itibariyle en yüksek seviyesinden Şubat 2009 itibariyle dip noktaya vuruyor. Bu durumda üretim, Şubat 2008'e göre Şubat 2009'da yüzde 13,1 oranında (14,9 puan) geriliyor.
Kasım 2010'da Şubat 2008'deki seviyesini aşıyor. Bu aşma-geçme bir defaya mahsus olsaydı ve sonraki aylarda üretim yeniden Şubat 2008'deki seviyesinin altında kalsaydı, Kasım 2010'u dünya sanayi üretiminin krizden çıkış dönemi olarak tanımlayamazdık.

İkinci aşamayı üretimde canlanmanın-artışın gözlendiği süreç oluşturmaktadır. Bu sürece konjonktür hareketinde üretimde canlanma aşaması denir. Bu aşamada üretim hızla yüksek oranlarda artabileceği gibi, yavaş ve küçük oranlarda, bir önceki aya göre gerileyerek de artabilir.

Dünya sanayi üretimininde söz konusu bu dönemde hızla yüksek oranlarda bir artışı değil, yavaş ve küçük oranlarda bir artışı görmekteyiz. Aşağıdaki grafikte bu gelişme ve krizden çıkışı ifade eden Kasım 2010 ve Aralık 2014 arasında üretimde 14,6 puanlık bir artışın olduğunu görmekteyiz.















Üçüncü aşama Aralık 2014'ten günümüze kadar devam eden süreçten oluşmaktadır. Burada Aralık 2014 ayı üretimde bir kırılma noktasını oluşturmaktadır. Bu aydan sonra dünya sanayi üretimi inişli-çıkışlı olarak sürekli gerilemektedir. Açık ki, burada üretimde belli bir durgunluk söz konusudur.


Salt bu veriler, uluslararası alanda bazı çevrelerin savundukları ve teorileştirmeye çalıştıkları gibi, dünya ekonomisinin, bu anlamda da kapitalist ekonominin kendiliğinden çöküşü ve yeni bir düzene geçişi ifade etmiyorlar. Bu unsurların anlayışlarını aşağıda açacağız.

Sanayi üretiminin seyrini ülke gruplarına göre de göstermekte yarar vardır. Böylece Lenin ve sonrasında Stalin döneminde; yani Sovyetler Birliği'nin sosyalist olduğu dönemde bütünleşmiş dünya ekonomisi kavramıyla bugün çokça kullanılan ama içeriği başkalaştırılmış bütünleşmiş dünya ekonomisi arasındaki farkı da göstermiş olacağız. Bütünleşmiş dünya ekonomisi, Lenin tarafından emperyalizm yapıtında ele alınır. Dünya ekonomisi bir zincirse tek tek ülkeler de bu zincirin halkalarını oluşturur. Bu halkaların, bugün açısından ister tek tek ülkelerden, isterse de birçok ülkeden oluşan entegrasyonlardan (örneğin AB) oluşsunlar, her birinin kendine göre bir dinamiği vardır. Dünya ekonomisinin seyrinden etkilenme derecesini bu dinamiklerin gücü belirler. Ama bugün, daha doğrusu Troçki'nin bütünleşmiş dünya ekonomisi savından bu yana bunun böyle olmadığı savunulmaktadır.

Şimdi dünya sanayi üretimini ülke gruplarına göre ele alarak söz konusu Troçkist anlayışın ne denli boşta kaldığını göstermeye çalışalım.

Fark oldukça belirgin: Dünya sanayi üretimi toplamın genel seyrini ifade ediyor. Genel seyrin böyle olmasını etkileyen iki faktör var: Faktörlerden birisi dünya sanayi üretimini büyüme eğilimine çeken Asya'nın gelişen ülkeleri, diğeri ise dünya sanayi üretimini küçülme, kriz eğilimine çeken Avro Alanı ülkeleri. Asya'nın gelişen ülkeleri daha Nisan 2009'da Haziran 2008'deki üretim seviyesini aşıyor ve oldukça hızlı bir büyüme sürecine giriyor. Avro Alanı (Bölgesi) ülkelerinde ise tam tersi bir durum söz konusu. Bu bölgede yer alan ülkeler toplamında sanayi üretimi Ocak 2008'deki seviyesini hala aşamamıştır, yani Avro Alanı bir bütün olarak hala krizdedir.
 

Entegrasyonları, ülke gruplarını çeşitlendirebilirsiniz. Değişmeyen gerçek, her bir ülkenin veya ülke gruplarının kendilerine özgü olan dinamiklerinin olduğudur. Bu dinamiklerin etkisinden dolayı bütünleşmiş dünya ekonomisinde farklı eğilimler oluşmaktadır. Bu dinamiğin etkisini Troçki görmemiştir veya “dünya devimi” anlayışını kanıtlamak için görmek istememiştir. Bugün de bütün Troçkist “eğilimler”, onun 1930'lu yılların sonundan kalma (Bkz: “IV. Enternasyonal Programı” ve o dönemdeki yazıları) anlayışını aynen tekrarlamaktalar. Ama görüyoruz ki, bütünleşen dünya ekonomisi ürettiği iç dinamiklerin etkisiyle bütünleşmemiş olarak hareket edebilmektedir. (Bunu siyasal olarak şöyle de yorumlayabilirsiniz: Kapitalizmde eşitsiz gelişme yasası nesnel bir yasadır. Bu yasa her bir ülke ekonomisinin kendine özgü faklı nesnel koşullarının olabileceğini; bazı ülkeler krizdeyken bazılarının krizde olmayabileceğini veya bütün ülkelerin aynı süreçte krizde olabileceklerini; devrimin nesnel koşullarının her bir ülkede farklı olabileceğini ve bu nedenle de Troçki'nin dünya devrimi anlayışının Marksizm-Leninizmin tanımladığı dünya devrimi anlayışıyla hiçbir ilgisinin olmadığını gösterir).

Şimdi bir de gelişen ekonomilerle gelişmiş ekonomileri karşılaştıralım:

Grafikte gelişen ülkelerde sanayi üretiminin kriz öncesindeki en yüksek üretim artışını (Haziran 2008 = 125) Eylül 2009'da aştığını (126,6) görüyoruz. Sonraki dönemde bu ülke grubunda sanayi üretimi sürekli artarak Mart 2015'te yüzde 69,8 oranına ulaşıyor. Bu, Haziran 2008'deki seviyesine göre Mart 2015'te 44,8 puanlık bir artışa denk düşmektedir.

Aynı eğilimi gelişmiş ülkeler grubunda görmüyoruz. Tam tersi diyebileceğimiz bir gelişme söz konusu. Bu ülke grubu Mart 2015 itibariyle dahi kriz öncesindeki en yüksek üretim seviyesinin (Ocak 2008 = 107,2) gerisinde kalmıştır. Bu haliyle bu ülke grubunda sanayi üretimi hala kriz sürecindedir.

Dünya sanayi üretimi bu her iki ülke grubundan kaynaklanan dinamiğin etkisinde seyretmektedir: Gelişen ekonomiler sanayi üretimini artış eğilimine çekerken, gelişmiş ülke grubunda sanayi üretimi dünya sanayi üretimini krize doğru çekmektedir.

Salt bu iki ülke grubunun sergilediği farklı dinamikler, bütünleşmiş dünya ekonomisinin aslında ne denli farklı dinamiklere bağımlı olduğunu göstermektedir. Her bir dinamik, eğer bütünleşmiş dünya ekonomisi bir zinciri oluşturuyorsa, o zincirin farklı dinamiklere sahip olan halkalarını oluşturmaktadır.

Soruna GSYH açısından baksak da aynı eğilimi bir biçimde görüyoruz.

Gelişen ekonomiler dinamiği; yüksek büyüme oranları.
Gelişmiş ekonomiler dinamiği; küçülen büyüme oranları.
Dünya ekonomisi; her iki dinamik arasında kalan büyüme oranları.

Şimdi bir de önde gelen emperyalist ülkelerde sanayi üretiminin seyrine bakalım.

2-Önde gelen emperyalist ülkelerde üretimin seyri


Yukarıdaki grafikte şunu görüyoruz:
Sadece Amerikan sanayi üretimi kriz öncesindeki en yüksek üretim seviyesini (2008/I=110,7) 2015'in ilk çeyreğinde aşıyor (2015=116,7).
Alman sanayi üretimi kriz öncesindeki üretimin en yüksek seviyesini aşamıyor (2008/I=111,9 ve 2015/I=111,1).
Diğer emperyalist ülkelerde ise sanayi üretimi sefil bir durumda.

Bizi burada ilgilendiren sanayi üretimin bu seyri değil. Burada dikkati belli süreçlere çekmek istiyoruz. Bunlar, baş tarafta dünya sanayi üretimiyle bağlam içinde hazırlanan grafiklerde görülen eğilimlerdir.
Amerikan sanayi üretiminde kriz, krizden çıkış (üretimde canlanma) ve durgunluk aşamalarını açık bir biçimde görüyoruz.
Almanya da dahil diğer emperyalist ülkeler sanayi üretiminde konjonktür hareketinin (çevrimin) bu farklı aşamaları görülmemektedir. Bunun anlamı şudur: Sanayi üretimi krizin dip noktasından çıkıyor, üretimde belli bir artış oluyor, ama her bir ülkede sanayi üretimi farklı oranlarda, farklı üretim seviyelerinde belli bir durgunluk aşamasına giriyor ve bu durum hala devam etmektedir.


22 Haziran 2015 itibariyle OECD verilerine göre hazırlanan yukarıdaki grafiği nasıl okumamız gerekir? Diğerleriyle karşılaştırıldığında sadece Amerikan sanayi üretiminde belli bir sıra dışılık görmekteyiz. Bu ülkede sanayi üretimi 2010=100 bazında 2015'in ilk çeyreğinde 2011'in ikinci çeyreğindeki seviyesinin çok üstüne çıkıyor (102,5-116,7=14,2 puan, yüzde 13,9 oranında bir üretim artışı).

Alman sanayi üretimi her ne kadar 2011'in ikinci çeyreğindeki seviyesinden (108,8) 2015'in ilk çeyreğinde 111,1 seviyesine çıkmışsa da; yani 2,3 puan veya 2,1 oranında üretim artışı olmuşsa da sanayi üretimi bu ülkede 2014'ün ilk çeyreğinden itibaren inişli-çıkışlı bir durgunluk sürecine giriyor.

Diğer ülkelerde sanayi üretimi ise sefil bir durgunluk süreci içinde. Sadece belirtmekle yetinelim: Fransız sanayi üretimi: 2011'in ikinci çeyreğinde 102,1'den 2015'in ilk çeyreğinde 99,3'e geriliyor.
İngiliz sanayi üretimi: 2011'in ikinci çeyreğinde 99,2'den 2015'in ilk çeyreğinde 98,2'ye geriliyor.
Japon sanayi üretimi: 2011'in ikinci çeyreğinde 93'ten 2015'in ilk çeyreğinde 99,2'ye çıkıyor.

Sonuç: ABD hariç diğer ülkelerde sanayi üretimi farklı seviyelerde inişli-çıkışlı bir durgunluk süreci içindedir.

Sanayi üretiminin yıllık gelişme seyrinde de aynı eğilimleri görüyoruz.


Sıra dışılık sadece Amerikan sanayi üretiminde görülmektedir. 2011-1014 arasında Amerikan sanayi üretimi 11,9 puan, yani 2011=100 bazında yüzde 11,2 oranında artıyor.
Aynı dönemde Alman sanayi üretimi 1,9 puan, yani 1,7 oranında artıyor.
Diğer ülkelerde ise sanayi üretimi zaten kriz içinde ve 2011-2014 arasında ortalama olarak 102,2-97,5 bandında seyrediyor.

Sanayi üretiminin aylık seyrine baktığımızda tamamen değişik, ayrıntıyı ele veren eğilimler görüyoruz.

Aşağıdaki grafiğin üst kısmında Ocak 2008'den Mart 2015'e bu ülkelerde sanayi üretiminin seyri gösterilmekte. Burada kriz öncesi üretim, kriz süreci ve krizden çıkış veya çıkamama durumlarını görülmektedir.

Grafiğin alt kısmında ise üst kısmında pek görülmeyen eğilimi görmekteyiz. İster Amerikan sanayi üretiminde olduğu gibi krizden çıkılmış olsun, ister Alman sanayi üretiminde olduğu gibi krizden çıkılıyor olsun ve diğer ülkelerde olduğu gibi kriz devam ediyor olsun, hepsinin ortak noktası, sanayi üretiminin Ekim 2011'den bu yana inişli-çıkışlı bir durgunluk sürecinde olmasıdır. Her bir ülkede sanayi üretimi kendi seyrine tekabül eden bir band çerçevesinde kalmaktadır. Bu bandın sınırları başlanış (Ekim 2011) ve son dönem (Mart 2015) olarak Amerikan sanayi üretiminde 104,6-116,4; Alman sanayi üretiminde 110,0-110,5; Fransız sanayi üretiminde 101,2-99,1; İngiliz sanayi üretiminde 98,7-98,2 ve Japon sanayi üretiminde de 100,9-97,7 değerleriyle belirleniyor.

Her bir ülkede bu bandın alt ve üst değerlerinin farklı olması doğaldır. Yani her ülkede sanayi üretimi aynı band sınırları içinde hareket edecek diye bir kural yok; her biri kendine göre sınırları olan bir band içinde hareket etmektedir. Sıra dışılık sadece Amerikan sanayi üretiminde görülmektedir.

Sorunu son aylardaki üretim gelişmesiyle sınırlandırırsak Amerikan sanayi üretiminde görülen bu sıra dışılığın da artık kaybolduğunu görürüz.


Verili dönem içinde Amerikan aylık sanayi üretimi 113-113,5 bandında; Alman sanayi üretimi 110,1-111,9 bandında; Japon sanayi üretimi 97,8-96,9 bandında; Fransız sanayi üretimi 98,3-99,2 ve İngiliz sanayi üretimi de 98-98,8 bandında seyrediyor. Bu durum kelimenin gerçek anlamıyla süreklilik arz eden bir inişli-çıkışlı durgunluk sürecinin göstergesidir.

3-Entegre ülke gruplarında sanayi üretiminin seyri

Burada kastedilen, Avro Alanı, AB, G7, OECD-toplam ve OECD-Avrupa'da yer alan ülkeler toplamında sanayi üretiminin seyridir. Bu ülke gruplarının hiç birisi kriz öncesi üretimin en yüksek seviyesini aşmış değildir; dolayısıyla bu ülke gruplarının her birinin toplamında sanayi üretimi hala kriz aşamasındadır. Tabii üretimde dip nokta (2009) aşılmış, belli bir artış olmuştur, ama bu artış, üretimin krizden çıkmasını beraberinde getirecek derecede olmamıştır.

Bu entegrasyonlarda da sanayi üretimi 2011'in ilk çeyreği itibariyle belli bir durgunluk sürecine girmiştir. Çeyrekler, aylar ve yıllar olarak durgunluk sürecinin 2010=100 bazında alt ve üst değerleri şöyledir:

Yılın çeyreklerine göre:
Avro Alanı (Bölgesi), 19 ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011'in birinci çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında 99,6-104 değer bandı arasında seyretmiştir.

AB-28 ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011'in birinci çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında 103,5-99,5 değer bandı arasında seyretmiştir.

G7 ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011'in birinci çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında 101,3-108,6 değer bandı arasında seyretmiştir.

OECD-Avrupa ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011'in birinci çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında 100,9-104,7 değer bandı arasında seyretmiştir.

OECD-toplam ülkeler: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011'in birinci çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında 102-108,5 değer bandı arasında seyretmiştir.

Aylara göre:



Avro Alanı (Bölgesi), 19 ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Mayıs 2011-Mayıs 2015 arasında -1,9-1,5 değer bandı arasında seyretmiştir.

AB-28 ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Mayıs 2011-Mayıs 2015 arasında -1,1-1,3 değer bandı arasında seyretmiştir.

G7 ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Mayıs 2011-Mayıs 2015 arasında -0,7-1,3 değer bandı arasında seyretmiştir.

OECD-Avrupa ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Mayıs 2011-Mayıs 2015 arasında -1,4-1,6 değer bandı arasında seyretmiştir.

OECD-toplam ülkeler: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Mayıs 2011-Mayıs 2015 arasında -0,6-1 değer bandı arasında seyretmiştir.

Yıllara göre:
Avro Alanı (Bölgesi), 19 ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011-2014 arasında 100,3-103,4 değer bandı arasında seyretmiştir.

 
AB-28 ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011-2014 arasında 100,5-103,2 değer bandı arasında seyretmiştir.

G7 ülkeleri:Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011-2014 arasında 102,5-107,6 değer bandı arasında seyretmiştir.

OECD-Avrupa ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011-2014 arasında 101,9-103,8 değer bandı arasında seyretmiştir.
OECD-toplam ülkeler: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011-2014 arasında 102,9-107,3 değer bandı arasında seyretmiştir. (Bu veriler için bakınız: 12 Ağustos 2015 itibariyle: stats.oecd.org).

G7 ve OECD-toplam ülkelerde verilerin diğerlerine nazaran daha yüksek olmasında Amerikan sanayi üretiminin G7 ülkeleri toplam sanayi üretimi değerini olumlu etkilemesi ve krize girmemiş veya kısa zamanda atlatmış belli bir gelişme dinamiğine sahip olan ülkelerin de OECD üyesi olmaları, bu entegrasyonlar toplamında sanayi üretimi verilerinin yüksek çıkmasına neden olmuştur.

Şimdi bir de kriz sürecinde ve sonrasında ekonomisinin dinamikliğinden dolayı önplana çıkan ülkelerde sanayi üretiminin seyrine bakalım.

4-BRIC ülkelerinde sanayi üretiminin seyri

Aşağıdaki grafikte şunu görüyoruz:
1-Rus sanayi üretiminde Ocak 2008-Haziran 2015 arasında değişim ancak -1,6 puan, yani üretim Ocak 2008'e göre Haziran 2015'te yüzde 1,5 oranında gerilemiş.

2-Verili dönemde Hindistan sanayi üretimindeki değişim 22,7 puan; bu, yüzde 25,3 oranında bir üretim artışına denk düşüyor.

3-Verili dönemde Brezilya sanayi üretimindeki değişim ise -7,9 puan; bu da yüzde 7,9 oranında bir üretim gerilemesi demektir.


Kriz öncesinden bugüne kadarki süreçte sadece Hindistan sanayi üretiminde devam eden bir dinamiğin olduğunu, diğer ülkelerde sanayi üretiminin durgunluk-gerileme sürecinde olduğunu görüyoruz.

Brezilya'da sanayi üretimi kriz öncesin seviyesini (100,2) Mart 2010'da; Hindistan sanayi üretimi Haziran 2008'de (89,9) ve Rusya sanayi üretimi de ancak Şubat 2012'de aşıyor (109,6).

Her üç ülkede sanayi üretiminde 2010 sonu, 2011 başlangıcı itibariyle inişli-çıkışlı bir durgunluk sürecine girildiğini görüyoruz. Bu gelişme de aşağıdaki grafikte gösterilmiştir.


Ocak 2011-Haziran 2105 arasında Rusya sanayi üretimi 103,5-106,5 bandına (alt ve üst sınırı arasında 3 puanlık fark var); aynı dönemde Brezilya sanayi üretimi 100,9-91,5 bandında (alt ve üst sınırı arasında 9,4 puanlık bir fark var) ve Hindistan sanayi üretimi de 104-112,6 bandında (alt ve üst sınırı arasında 8,6 puanlık bir far var) seyrediyor. Her bir ülkede sanayi üretimi gelişmesinin (büyümesinin) belli bir seviyesinde süreklilik arz eden bir durgunluk sürecine girmiş durumdadır.

Çin sanayi üretimi:
Aşağıdaki grafikte aylık bazda Çin sanayi üretiminde de büyüme oranlarının giderek küçüldüğünü görüyoruz. Diğer ülkelerde sanayi üretiminin gelişmesiyle karşılaştırıldığında Çin'de sanayi üretimi bu haliyle dahi konjonktür çevriminin hala yükseliş aşamasındadır. Ama kendi gelişme seyri içinde değerlendirildiğinde 2000'li yıllarda yüzde 20'nin üstünde olan üretim artışının 2015'te yüzde 5'lere düştüğünü görmekteyiz. Somutlaştıracak olursak son bir sene içinde Çin sanayi üretimi aylık bazda yüzde 9,2 büyüme oranından (Haziran 2014) Temmuz 2015'te yüzde 6 büyüme oranına gerilemiştir. Aşağıdaki grafik bunu gösteriyor.

 















Daha uzun bir dönemi göz önüne alırsak Çin sanayi üretiminde büyüme oranlarının giderek
küçüldüğünü görürüz.

Aylar bazında 2007-2015 arasında Çin sanayi üretiminde büyüme oranları 2007'de yüzde 17 civarında kalırken 2008-2009'da krizin de etkisiyle yüzde 15'in altına düşüyor. 2010 ve 2011'de de büyüme oranları ortalama olarak yüzde 15'in altında. 2012-2105 arasında ise büyüme oranları yüzde 5-10 arası bir bandda seyrediyor. Bu, yaklaşık 9 yıllık bir dönemde büyüme oranlarında devasa bir küçülmenin olduğunu gösterir.

BRIC ülkelerinde sanayi üretiminin yılın çeyreklerine göre gelişmesi de aynı eğilimi ele vermektedir; üretim her bir ülkede farklı büyüme oranlarında açık bir durgunluk sürecine girmiştir.

Yıl ve yılın çeyrekleri bazında inişli-çıkışlı durgunluk süreci 2011'den itibaren Hindistan, Rusya ve Brezilya sanayi üretiminde, en ideal biçimiyle de 2012'den itibaren Hindistan ve Rusya sanayi üretiminde görülmektedir. Çin sanayi üretiminde kırılma 2013'ten itibaren görülmektedir; 2013 ila 2014 arasında bu ülkede üretimde büyüme oranları küçülmüş ve 2014'ün son çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında da üretim yerinde saymaya başlamıştır.

Yukarıdaki grafik bu eğilimi yıllar (2008-2013) ve yılın çeyrekleri (2014-2015), aşağıdaki grafik de yılın çeyrekleri (2008-2015 ve 2013-2015) bazında göstermektedir.

 
















Sanayi üretiminin kriz öncesinden günümüze kadar yıllara göre gelişmesine baktığımızda, Çin sanayi üretiminde de büyüme oranlarının 2010'dan itibaren sürekli küçüldüğünü görmekteyiz.


Çin sanayi üretiminde büyüme oranlarının küçülmesi 2010 öncesinde de görülmektedir. Krizden etkilenme kısa zamanda atlatılmış, üretimde toparlanma olmuş, ama sonrasında ise büyüme oranları sürekli küçülmüştür. Öyle ki 2010'da yüzde 15,7'den 2014'te yüzde 8,3'e düşerek neredeyse yarı yarıya gerilemiştir.

Diğer ülkelerde de durum pek farklı değildir. Bu ülkelerde de sanayi üretimi 2010-2011 döneminde durgunluk sürecine doğru bir gelişme içindeydi. 2012-2014 arasında ise inişli-çıkışlı durgunluk aşaması üretimin seyrini belirlemektedir. Aşağıdaki grafikte bu durumu görüyoruz.


2012-2014 arasında Çin sanayi üretiminde büyüme oranı farkı -1,7 (-1,5 değer kaybı); Brezilya sanayi üretiminde 1 (-1 değer kaybı); Rusya sanayi üretiminde -1,7 (-1,6 değer kaybı); Güney Afrika sanayi üretiminde -2,4 (-2,3 değer kaybı) ve 2012-2013 arasında Hindistan sanayinde de -1,2 (-1 değer kaybı). Diğer bir ifadeyle: 2012-2014 arasında inişli-çıkışlı durgunluk bandının üst ve alt değerleri birbirine çok yakındır.

5-Ekonomisinde belli bir dinamizm olan başka ülkelerde sanayi üretiminin seyri

Bu çerçevede akla ilk gelen ülkeler G-20 kapsamındaki ve bu kapsam dışında kalan birkaç ülkedir. Şimdi bir de bu ülkelerin bazılarında sanayi üretiminin seyrine bakalım:

5-1-Kore, Meksika, Türkiye ve Polonya'da sanayi üretiminin seyri


Yukarıdaki grafikte bu ülkelerde sanayi üretiminin yılın çeyreklerine göre kriz öncesindeki, kriz sürecindeki ve krizden çıkış ve canlanma aşamasındaki hareketini görüyoruz. Bu grafiğe göre bu ülkelerde sanayi üretiminin nispeten kısa bir dönemde krizden çıktığını söyleriz. Ama aşağıdaki grafik bu ülkelerde de sanayi üretiminin büyümesinde belli bir yavaşlamanın olduğunu ve üretimin durgunluk sürecine girdiğini görüyoruz.

2014'ün ilk çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında Türkiye'de sanayi üretimi alt ve üst değerleri 119,9 ve 122,8 olan bir inişli-çıkışlı durgunluk aşamasında olduğunu görüyoruz. İnişli-çıkışlı durgunluk aşamasında sanayi üretimi hareket bandının alt ve üst değerleri arasındaki fark: 2014'ün 1. ve 3. çeyrekleri için -1, 2014'ün 3. çeyreğinden 2015'in ilk çeyreği için de 2,9.

Polonya sanayi üretiminde belli bir sıra dışılık, 2014'ten 2015'e yüksek bir büyüme oranı görüyoruz. 2015'in ilk iki çeyreği arasında ise durgunluk söz konusu.

 







Diğer ülkelerin sanayi üretiminde ideal bir inişli-çıkışlı durgunluk aşaması görmekteyiz.

Yukarıdaki grafikte krizden çıktıktan sonraki süreçte Meksika hariç diğer ülkelerde sanayi üretiminin ne denli kırılgan olduğunu, sürekli iniş-çıkış içinde büyüdüğünü görüyoruz.

 






Aşağıdaki grafikte ise konjonktür hareketinde ideal bir inişli-çıkışlı durgunluk aşamasını görüyoruz.


Ocak 2014-Mayıs 2015 arasında Türkiye'de sanayi üretiminde değer farkı 0,5; Meksika sanayi üretiminde 1,1; Kore sanayi üretiminde 4,8 ve Polonya sanayi üretiminde de 5,1. Bu ülkelerde sanayi üretimi Ocak 2014-Mayıs 2015 arasında birbirine yakın + ve - değerler arasında gidip geliyor; ağır, küçük değerleri ifade eden, sürekli iniş-çıkış içinde olan bir büyüme veya küçülme.

5.2-Avustralya, Kanada ve İtalya'da sanayi üretiminin seyri

Bu ülkelerde sanayi üretiminin ideal bir inişli-çıkışlı durgunluk aşamasına girdiğini görüyoruz.

Yukarıdaki grafiğin ilk kısmı, yılın çeyrekleri bazında sanayi üretiminin 2008-2015 arasındaki seyri Kanada ve Avustralya'da üretiminin krizden çıkığını, İtalya'da ise hala krizde olduğunu göstermektedir. Grafiğin alt kısmında sanayi üretiminin 2014'ün ilk çeyreğinden 2015'in ilk/ikinci çeyreğine ideal bir inişli-çıkışlı durgunluk içinde olduğunu göstermektedir. Avustralya sanayi üretimi bu dönem zarfında 111-114,1; Kanada sanayi üretimi 109,9-111, ve İtalya sanayi üretimi de 92,2-92,2 arası bir bandda seyretmektedir.

Aylık veriler bu ideallik durumunu daha çarpıcı bir biçimde göstermektedir. Avustralya için aylık verileri bulamadım; daha doğrusu aramadım. Diğer iki ülke sanayi üretimi aylık verileri ideal bir inişli-çıkışlı durgunluk aşaması nasıl olur sorusuna tam cevap vermektedir.

Grafiğin üst kısmı Ocak 2008-Haziran 2015 arasında sanayi üretiminin genel seyrini gösteriyor. Grafiğin alt kısmında ise Aralık 2011-Haziran 2015 arasında üretimde inişli-çıkışlı durgunluk aşamasını görüyoruz.

Son olarak Endonezya ve Malezya sanayi üretiminin seyrine bakalım.



5.3-Endonezya sanayi üretiminin seyri

Aylık bazda verili dönemde sanayi üretiminde bir durgunluk aşaması görülmemektedir. Ancak üretimde büyüme oranı genel eğilim olarak küçülmektedir.














5.4-Malezya sanayi üretiminin seyri

Malezya sanayi üretiminde de aynı eğilimi daha güçlü olarak görüyoruz. Son üç ayda üretimde 4-4,5 bandı arasında kalan bir durgunluk eğilimi görülmektedir.

Burada ele alınmayan, ama dünya ve bölgesel ekonomilerde belli bir ağırlığı olan, kendi konjonktür çevrimi olan; kapitalist gelişmenin makineli üretim aşamasında olan çok sayıda başka ülkeler de var. Bu ülkelerde de sanayi üretiminin gelişmesini burada ele almayı gerekli görmedik. Çünkü bu sonucu değiştirmeyen bir uğraşı olacaktı. Ortalama olarak son 1-2 senelik gelişmenin yönü bakımından bazı ülkelerde durum: Sigapur (felaket); İsviçre (- eğilimli); Arjantin (felaket); Şili (felaket); Kolobiya (felaket); Venezuela (felaket); Finlandiya (tam felaket); İsveç (felaket); Nijerya (felaket); Mısır (tam felaket); İran (felaketten +'ya doğru gelişme); Tayvan (-'ye doğru gelişme); Vietnam (-'ye doğru gelişme); Yeni Zelanda (+'ya doğru gelişme).

II-KRİZ KARŞILAŞTIRMASI

Şimdi 1929-32 krizini ve sonrasında gelen “özel tipte durgunluk” sürecini 2008'de başlayan ve bölgesel olarak hala devam eden krizi ve durgunluk süreciyle karşılaştıralım.

1-Fransız sanayi üretimi
Bu ülkede sanayi üretimi 1938'de dahi 1929'daki seviyesine ulaşamamıştır. 1938'de 1929'daki seviyesinin ancak yüzde 70'ine denk düşüyordu. Şimdiki krizde ise 2014'te 2007'deki seviyesinden 14,2 puan gerisinde kalmıştır. 
 

 























2-Almanya sanayi üretimi




Alman sanayi üretimi 1936'da 1929'daki seviyesini aşıyor. Şimdiki krizde ise 2007'deki seviyesini 20011-2014 arasında yakalamıştır. 2011-2014 arasında Alman sanayi üretiminde ideal bir inişli-çıkışlı durgunluk süreci görülmektedir.

 










3-Japon sanayi üretimi
Japon sanayi üretimi 1931'de 1929'daki seviyesini aşıyor.. Şimdiki krizde ise 2014 itibariyle 2007'deki seviyesinden 13,3 puan geridedir. Bu ülkede sanayi üretimi 2010 itibariyle ideal bir inişli-çıkışlı durgunluk sürecine girmiştir.


 























4-İngiliz sanayi üretimi
Bu ülkede sanayi üretimi 1929'daki seviyesini 1935'te aşıyor. Şimdiki krizde ise 2014 itibariyle 2007'deki seviyesinden 10,6 puan geridedir. İngiliz sanayi üretimi 2009-2014 arasında ideal bir inişli-çıkışlı durgunlu sürecindedir.


 

























5-Amerikan sanayi üretimi
Bu ülkede sanayi üretimi 1938'de dahi 1929'daki seviyesini aşamıyor (1938'de ikinci bir dibe vurma yaşanıyor. Şimdiki krizde ise sanayi üretimi 2013-2014 sürecinde 2007'deki seviyesini aşıyor.


 
























III-ÇIKARTILMASI GEREKEN SONUÇLAR

Burada yukarıdaki verilerden çıkartılması gereken belli başlı sonuçları ele alacağız.
1-Dünya krizi -bölgesel kriz ikilemi.
2-Kapitalizm sonrası düzende mi yaşıyoruz sorunu.
3-Sermaye hareketi (konjonktür hareketi) ve inişli-çıkışlı durgunluk aşaması.

Tabii ki, yukarıdaki verilere dayanarak başka sonuçlar da çıkartılabilir. Ama söz konusu bu üç nokta, güncel kriz tartışmalarının konusu olmaya devam ettiği için öncelikle ele almayı doğru buluyorum. Burada ağırlığı 2. ve 3. konulara vereceğiz.

1-Dünya krizi -bölgesel kriz ikilemi

Bu konuda söylenecek fazla bir şey yok. Eğer fazla üretim krizini, Marksist-Leninist politik ekonomi temelinde ele alıyor, bu krizin kapitalist üretim biçimine tekabül ettiğini, onun içselliğinin bir yansıması olduğunu, bu krizin sadece ve sadece maddi değerlerin üretiminde gündeme geldiğini, kapitalizmde maddi değerlerin üretimi dendiğinde belirleyici olanın sanayi üretimi olduğunu; bu krizin belli dönemsellik içinde patlak verdiğini, yani sürekli olmadığını kabul ediyorsak burada söylenmesi gereken kısaca şudur:

Kriz öncesinde üretimin en yüksek seviyesi kıstas alındığında fazla üretim krizinin başlangıcının 2008 (ay olarak Ocak-Şubat, yılın çeyreği olarak 2008'in ilk çeyreği) olduğunu söylemek gerekir. Her bir ülke için başlangıç ayı veya çeyreği farklı olabilir. Önemli olan bu değil.

Dünya sanayi üretiminin seyrine baktığımızda üretimin kriz öncesinde, Şubat 2008'de, (2005=100 bazında) en yüksek seviyesine (113,5) ulaştığını ve Kasım 2010'da bu seviyesini aştığını (113,6) ve sonrasında da bu seviyenin altına düşmediğini görmekteyiz. Krizin patlak vermesi ve krizden çıkış için üretimin belli bir dönem (genellikle birkaç ay) sürekli düşmesi veya sürekli artması gerekir. Bu durumda dünya sanayi üretimi için Şubat 2008 sonrası krizin başlangıcı ve Kasım 2010 ve sonrası da krizin sonlanması anlamına gelmektedir.

ABD başta olmak üzere emperyalist merkezlerde patlak veren bu kriz, kısa zamanda ekonomisi oldukça veya nispeten dinamik olan başka ülkeleri de etkisi altına almış ve bu anlamda dünya krizi haline dönüşmüştür. Ama genellikle Asya kıtasında bulunan ekonomisi oldukça dinamik olan (örneğin Çin, Hindistan vs.) ülkeler, krizden etkilenme sürecinden Nisan 2009'dan itibaren çıktılar. Sonraki dönemde, nispeten kısa bir zaman sonrasında Türkiye gibi başka ülkeler de krizden çıktılar. Böylece emperyalist merkezlerde patlak veren ve kısa zamanda dünya krizine dönüşen fazla üretim krizi, 2009'un ortalarından itibaren bölgeselleşmeye başlamıştır. 2010'un sonu itibariyle de bu krizin kesin hatlarıyla belirlenmiş bir bölgesel krize dönüştüğünü görmekteyiz.
Bir taraftan krizde olan Batının emperyalist merkezleri. Buna Japonya'da dahildir. Diğer taraftan da krizde olmayan Asya'nın dinamik ülkeleri. Buna Türkiye gibi ülkeler de dahildir.

Dünya çapında sanayi üretiminin veya ekonomisi önemli olan tek tek ülkelerde maddi değerlerin üretimi seyrine baktığımızda dünya ekonomisinde belli bir eğilimin çok belirginleştiğini görmekteyiz:

a) ABD hariç birçok emperyalist ülke, öncelikle de entegrasyon olarak AB ve Avro Alanı bir bütün olarak hala krizdedir. Üretimde belli bir artış olmasına rağmen, kriz öncesi seviye henüz yakalanamamıştır.

b)Krizde olmayan, ekonomisi dinamik olan ülkelerde de üretimde büyüme oranları giderek küçülmektedir.

c) Her iki ülke grubunda, yukarıda grafiklerle gösterdiğimiz gibi, 2011'den sonra üretim belli bir durgunluk sürecine girmiştir. Krizde olan ülkeler üretim artış çabası içinde durgunluğa girerken, krizde olmayan ülkeler ise üretimde büyüme oranları küçülerek belli bir durgunluğa girilmiştir.

Her iki ülke grubunda görülen üretimde durgunluk eğilimi belki bir noktada çakışabilir ve dünya ekonomisi konjonktür hareketi bakımından yeniden tekleşebilir. Yukarıdaki verilerin ortaya koyduğu mevcut gelişme bunun gerçekleşmesi yüksek olan bir olasılık olduğunu göstermektedir.

2-Kapitalizm sonrası düzende mi yaşıyoruz sorunu

Bu konuda daha önceki makalelerde yazılanları özetle buraya aktaracağım.
Kapitalist sistemi kendi kendine yıkıp, başka bir düzende yaşanıyor olduğuna inananlar da bu dünyada. Bu iş nasıl olur, bir dünya sistemi kendi kendine nasıl çöker veya çökmez soruları üzerine burada durmayacağım. Başka yazılarda yeteri kadar duruldu. Bu çökme konusu üzerine uluslararası alanda hala ateşli tartışmalar yapılmakta. “Ayrık otu” diye tanımladığım bu unsurlar, kriz süresi uzadığı için henüz yer altına çekilip bir dahaki krize kadar beklemeye geçmediler. Şimdilerde kendi kendine çöküş için dünya ekonomisinin genelinde görülen durgunluğa ve özelde de Çin'de ekonominin seyrine bel bağlamış durumdalar. Durumu bir süre de böyle idare edebilirler. Ama eninde sonunda uzun süren ilkbahar ve yaz ayları (kriz dönemi) bitecek ve sonbahar, kış ayları (krizde olunmayan süreç) gelecek. Nasıl ki sonbahar ve kış mevsiminde ayrık otu görülmezse, bu unsurlar da pek görülmez. Kriz konusu bağlamında mücadele ettiler, bu alanda Marksizm-Leninizmi geliştirdiler (!), yeni diye eskiden beri Marksizm-Leninizme karşı kullanılan teorileri güncelleyerek yinelediler ve sonunda da hiçbir şeyin savundukları gibi değişmemiş olduğunu görünce bir dahaki krize kadar geri çekilmek zorunda kalacaklar. Ludistlerden bu yana veya da ilk kez patlak veren fazla üretim krizinden (1825) bu yana bu tekrarı yaşıyoruz.

Her dönemde bu unsurların ne menem savaşçılar olduklarını; ne türden demagojilere başvurduklarını; dünya işçi sınıfının önderlerini, örneğin R. Luksemburg'u nasıl karikatürleştirdiklerini, varlık nedeni Marksizm-Leninizme karşı mücadeleden ibaret olan Troçki ve benzerlerini nasıl ilahlaştırdıklarını okuduk, gördük ve yaşıyoruz. Bu unsurlarda hile bitmez; onların dünya görüşü ile Marksizm-Leninizm arasında tam bir zıtlık var. Ama öyle bir anlatırlar ki, sanırsınız Marksizm-Leninizme katkıda bulunmak istiyorlar. Yenileyici, geliştirmeci algısıyla hareket ederler. Yenilemek ve geliştirmek istedikleri de Marksizm-Leninizmdir. Bu cephede yer alanların bilumum Troçkist kanadı Marks'a sarılıp Marksizm-Leninizmin ne denli anti-marksist olduğunu Troçki'nin görüşleriyle kantlamaya çalışır. Bunların elinde Troçki, Marksizm-Leninizme, Lenin ve Stalin'e karşı kullanılan bir iksirdir. Bu cephenin başka bir kanadı, işçi sınıfını, artı değeri yok sayar. Tabii işçi sınıfı ve artı değeri yok sayınca kapitalizmi de yok saymış olursun. Bu unsurlar için sınıf mücadelesi artık anlamsızdır.
Bu unsurların daha önceki yazılarda şu veya bu anlayışları temelinde ele almıştık. Burada yeni bir düzende yaşıyor olduğumuza bizi inandırmaya çalışan Norbert Nelte'nin kendi adını verdiği bir yasasını hatırlatarak bu Troçkist üzerine daha önce yazılanları özetleyeceğiz. Bakalım ne değişmiş!

Dünya Ekonomisinin Kriz Seyri ve Güçler Dengesinde Değişim (Transatlantik Ekseninin Yerini Transpasifik Ekseni Alıyor) yazısından:
Marksizmin Savunulması, SSCB Savaşta” yazısında Troçki, diğer şeylerin yanı sıra şu tespiti yapar:
Kapitalizmin çöküşü, keza eski hakim sınıfın da çöküşü en son sınırlarına varmıştır. Bu sistemin varlığını sürdürmesi imkansızdır” (1).

Aynı yazısında Troçki “(II. Dünya Savaşının) toplumun kapitalizm temelinde yaşayabilemeyeceğini itiraz edilemez bir biçimde kanıtladığını“ savunur (2).

İşçi sınıfının tarihsel rolünü artık yerine getiremeyecek durumda olduğunu, artık sayısal olarak da çoğalmadığını iddia eden Troçki'dir. “Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya ne sayısal olarak ne de kültürel olarak büyümektedir” diyordu Troçki (3).
Burada da Troçki dolaylı olarak, “Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya sayısal olarak büyümemektedir” diyerek kapitalizmin yok oluş içinde olduğunu söylemiş olur.
Bu anlayışlar Troçkistler tarafından bir biçimde bugün de savunulmaktadır.

Baş taraftaki istatistik verilerle dünya ekonomisi ve tek tek ülkeler, ülke grupları bazında kapitalist ekonominin gelişme seyrini ve açığa çıkan eğilimleri gösterdik. Gerçek durum nesnel olarak böyle olmasına rağmen Nelte bunun yanlış olduğunu söyleyecektir ve “hayır, ben kendi adımı verdiğim bir yasa keşfettim, dünya o yasanın etrafında dönüyor veya şekilleniyor” diyecektir. Yani “dünyanın öküzün boynuzunda döndüğü” gibi!

Emeğin” Geleceği ve Kapitalizmin Sonu! Nelte ve Kurz Fantezileri veya da Nelte ve Kurz “Harikalar Diyarında”! yazısından:
Ve Nelte kapitalizmi çökertiyor-Nelte'nin dünyası:
Biraz da, doğrudan “değer” eleştirmenleri gibi değil de, hesap üzerinden kapitalizmi çökertenlerin veya kapitalizmin kendiliğinden çökeceği hesabını yaparak çöküşten sonraki durum üzerine kafa yoranların düşüncelerine bakalım. Burada ibret olsun diye sadece bir örnek vermek istiyorum. R. Luksemburg nasıl karikatürize edilir diyorsanız bu örnek bunu yeteri kadar açıklamaktadır.

Kendiliğinden çöküş üzerine yapılan hesap çoktur. Bu hesaplardan birisini de H. Grossmann yapmıştır. 1920'li yıllarda yaptığı hesaba göre kapitalizm 35. çevriminde çökmesi gerekiyordu. Ama nedense çökmedi.
Şimdi yapılan bir hesaba göre “kıyamet günü” gelmiştir. Kapitalizmin kendiliğinden çöküşü “İktisadi Çöküş: 'Geriye Dönüşümü Olmayan Nokta' Şimdi Aşılıyor. Fazla Üretim Yasası” başlıklı bir yazıda 4 Mart 2009 tarihinde açıklanmıştır.

Farkında mısınız bilmiyorum ama insanlık kapitalizmden kurtuluyor! (Aslında 4 Mart 2009'dan bu yana kurtulmuş durumdadır!) Bu işin nasıl olduğu üzerine tartışma başka bir yazının konusu olabilir. Önemli olan çöküşün kendisidir. Bu çöküş de gerçekleşiyor olduğuna göre kendimizi geleceğe hazırlamamız gerekir.

Doğrudan çöküş sonrası fanteziler:
Ama önce bu çöküşü hazırlayan ve gerçekleştiren teoriye bir bakalım. Teori diyorum, çünkü bu çöküşle insanların, sınıf mücadelesinin bir ilişkisi yok; çökerten teoridir veya çöküş teoride gerçekleşiyor!

Norbert Nelte'yi tanıyıp tanımadığınızı bilmiyorum. Bu vatandaş görüşlerinde oldukça tutarlı birisidir. Öyle sınıf mücadelesiymiş, işçi sınıfını örgütlemekmiş, partiymiş, sınıf bilinciymiş vb. lüzumsuzluklarla ilişkisi yoktur. İşçi sınıfının değil, insanların, “kıyamet günü” gelip çattığında; yani çöküş anı geldiğinde -açıklamasına göre 4 Mart 2009'dan beri çöküş içinde olduğumuz için o an gelmiş demektir- “Şura anlayışı yavaş yavaş sınıf içinde olgunlaşır” ve “Marks ve Luksemburg'un, mücadele içinde bilinç neredeyse aniden (hemen) doğacağı ve sonra sınıf hareketini ve partiyi inşa edeceği teorisini muhtemelen duymamış”sanız (Nelte) şimdi öğrenmiş oluyorsunuz. Başlamış çöküş içindeyiz, sınıf içinde konsey anlayışı yavaş yavaş olgunlaşıyor, sınıf aniden, bir gece içinde -mücadele içinde tabii- bilinçleniyor ve hemen hareketi ve partiyi inşaya koyuluyor. Ama muhtemelen tam, istendiği gibi müdahale etme olanağı olmamasından dolayı -bunda tecrübesizlik belli bir rol oynayabilir!- istenmeyen veya gerçekleşmesi kaçınılmaz olan gelişmeler oluyor. Diyelim ki, teorinin veya Nelte'nin öngöremediği istisnai durular oluyor. Ama bilindiği gibi istisna kuralı bozmaz. Nelte'nin “kıyamet günü” teorisini kronolojik olarak -son bir sene- takip edelim:

Rosa Luksemburg “Sermaye Birikimi” kitabında Marks'ın değer yasası temelinde kapitalizmin pazarın sınırlarına oldukça şiddetle toslayacağını mantıki olarak kanıtlamıştır. Buna karşın Marks, genişletilmiş yeniden üretim sorununda oranlı (ahenk içinde, çn.) bir pazardan hareket eder ve kapitalizmin sonunu kar oranının eğilimli düşüşüyle sadece yavaş yavaş sönme olarak görür”.

Dünya çapında yatırım malları sektörü ücretlerden daha hızlı düşerse üretim araçları sektöründe (I) tüketim sektörüne (II) aktarılamayan bir fazlalık doğar. 'Geriye dönüşümü olmayan noktanın' aşılmasıyla dünya pazarının oldukça hızlı bir daralmasına gelinir”.

'Geriye dönüşümü olmayan nokta'dan sonra kapitalizmde iktisadi faaliyet aniden durur ve dünya işçi sınıfı daha önce planlı dayanışmacı üretimi ele almaz ve başarısız kalmış kapitalistleri kovalamazsa (toplum) yerel yönetimler tarafından basılan geçici geçerli paraya veya gıda maddeleri vesikasına ve nihayetinde kanunsuzluğa boyun eğer” (4).

Pazarın sonlanmasından mübadele iktisadı üzerinden taban-planlı ekonomisine... Tabii bu, kapitalizm için nihai son anlamına gelmez. Pazarların tıkanmasından dolayı kapitalizm, inişli-çıkışlı olarak sıfır noktasına doğru -belki 10 veya 20 sene içinde şehirlerin geçici geçerli parasıyla veya gıda maddeleri vesikasıyla mübadele iktisadına geçmek için- ilerleyecektir. Durum II. Dünya Savaşı sonrasıyla karşılaştırılabilir; üretmek için işçiler işletmeleri bizzat inşa etmişlerdi. İşçiler, nesnel çıkarlarından dolayı aşağıdan dayanışmacı bir taban-planlı ekonomisi inşa edecekler; bu ekonomi kara göre değil, ihtiyaçlara ve mantığa göre yönlendirilecektir” (5).

Kapitalist dünya ekonomisi treni yavaş yavaş çıkmaz sokak istasyonuna giriyor”:
Troçkistlerin çoğu Mandel'in uzun dalgalar teorisini tercih eder; onların hepsi, pazarın sınırları teorisiyle R. Luksemburg'un genişletilmiş yeniden üretim hesaplamasında mantıksal ve hesapsal hata yaptığı için zaten haklı olmadığında birleşirler”.

Kar oranının sıfır eksenine yaklaşmasıyla büyüme eğrisi de sıfır noktasına yaklaşır. Pazarlar sürekli daraldıkça iç pazarın süreklilik arz eden talep yetersizliği artık ek ihracatla telafi edilemez. İç pazarın süreklilik arz eden talep yetersizliği, işçiler tarafından yaratılan değerden ücret çıkartıldıktan... sonra kapitalist tarafından el konulan değerden kaynaklanır”.

Yeni pazarlar olmazsa kriz de aşılamaz... Sadece yeni pazarlar yeni genişletilmiş yatırımları da gerekli kılar, ama önemli yeni pazarlar da yok artık...'Geriye dönüşümü olmayan noktaya' varıldığında kapitalist ekonomi, çok hızlı bir şekilde duvara toslayacaktır ve böylece R. Luksemburg, can çekişmeyle ve ani sonla doğruyu savunmuştu”.

Belki 10-15 sene içinde...'geriye dönüşümü olmayan nokta'ya varılacaktır. Çok hızlı bir şekilde 1-2 sene sonra ulusal ekonomiler tamamen çökecekler ve belli bir süre için yerel sermaye seçkinleri yerel alanda şehirlerin geçici geçerli parasıyla, gıda maddeleri vesikasıyla ve konutlara el koymayla ekonomiyi devam ettirmeye çalışacaklardır. Ama şimdi küçük burjuva romantikler, 'küçük, kontrol edilebilir örgüt birliklerine geri dönüşe' sevinmeden önce, savaş lortlarının, korsanların, talancı sürülerinin vandalizminin giderek hâkim olacağı ve sadece güçlülerin hakkını tanıyan hukuksuz bir toplumda bir mübadele iktisadının oluşabileceği söylenmelidir. Daha şimdiden Somali'de sermaye dünyasının her tarafta nasıl olacağının örneğini görüyoruz. Savaş lortları eski ulusal devlete karşı mücadele ediyorlar, vandalist korsanlar savaş lortlarına karşı mücadele ediyorlar, şiar; herkes herkese karşı. 19.06.2006'da ilk defa kapitalizmin sonu üzerine yazdığımızda 20-30 seneden bahsediyorduk. Ama güncel haberler bize şimdi, 10,15 senelik görülebilir bir zaman dilimi tahmini yaptırıyor” (6).

Ve nihayet “2009'dan itibaren zaman gelmiş oluyor; iktidar sahiplerinin paraları yavaş yavaş azalıyor, birbirlerine düşüyorlar, eskisi gibi yaşayamıyorlar. Şimdi giderek daha çok insan otantik Marksizme ilgi duymaya başlıyor; esas olan örgütün kapılarını artık açmaktır“. Yazıya bir de Lenin alıntısı (“devrimci durum olmadan devrim olanaksızdır...”) ekleyince eksik bir şey kalmamış oluyor: Kapitalizm kendiliğinden çöküyor, hâkim sınıflar eskisi gibi yönetemiyorlar, insanlar otantik Marksizme ilgi duymaya başlıyorlar, tam da bu arada örgütün kapıları açılıyor!

Marksistler, acımasız gerçeklikten dolayı kabul etmeliler ki, R. Luksemburg'un pazarın sınırları teorisi de Marksist politik ekonominin önemli bir bileşenidir. Daha şimdiden brüt yurt içi üretim eğrisi aniden battı. Ulusal ekonomi belki bir, iki defa kendini kurtarabilir, ama birkaç sene içinde dünya pazarının üretim araçlarına talebi daha az olacaktır. Sonra artık tutunacak durum kalmaz ve bu 'geriye dönüşümü olmayan nokta'dan sonra ekmek vesikasıyla ve yerel geçici geçerli parayla doğrudan mübadele ekonomisine geçilecektir”.

Ama her şeye rağmen sormadan da edemiyor Belki de ne olur ne olmaz diye düşünmüş olabilir: Başkasını konuşturarak “Daha nereye kadar” diye soruyor. Yani bu sistem daha ne kadar devam edebilir diye soruyor (7).

Ve Nelte 4 Mart 2009'da müjdeyi veriyor:
Kapitalizmde ekonomik yükselişe dönüş artık mümkün değildir”!
Ama ekonomik kriz pazarların daralmasından dolayı sermayenin organik veya teknik bileşimi metalarda değişmeyen sermayenin aleyhine olursa, yani üretim araçları sektöründe dünya çapında bir fazlalık ortaya çıkarsa artık bu tüketim sektörüne aktarılamaz... İktidar sahiplerinde panik başlar...2002'de olduğu gibi, sermaye yatırımları Almanya'da yüzde 5 ve Amerika'da da yüzde 10 düştüğünde, üretim araçları sektöründe düşme sadece birkaç ülkede olduğu için GSH'da belli bir artış oldu. O zaman Çin, Rusya Avrupa ve Latin Amerika yatırım talepleriyle bu ülkeleri bir kez daha kurtardılar. Biz o zaman (2006) kapitalizmin çöküşünün ancak 30 sene içinde olacağını öngörmüştük. Ama yatırımların ve düşen makine yapımı gelişmesi daha şimdiden dünya çapında tespit ediliyorsa kapitalizm, ortalığın günlük güneşlik olmasına rağmen, daha şimdiden önümüzdeki 5 sene içinde mübadele ekonomisine düşecektir” (geçecektir) (8).

Nelte'yi akıllı sanırdım: Ama son yazısıyla beni bir kez daha yanılttı. 23 Eylül 2015 tarihli yazısında (“Hegel'in İdealizminden Marks'ın Tarihsel Materyalizmine” - “Von Hegels Idealismus bis zum historischen Materialismus von Marx”) ne denli iflah olmaz bir siyasi çakal olduğunu bir kez daha gösterdi. Kendini, değerlendirmeleri ve adını taşıyan “yasa”sıyla tarihe geçmesi gereken, her bakımdan erişilemeyecek derecede görkemli bir çınar olduğunu sanıyor. Söz konusu bu yazısında şunu söylüyor:

Sermayenin bileşimi yüzde 94 sermaye ile metada en yüksek noktasına ulaştı. Maliyeti düşürme, şimdi ... daha sıkça kriminel yöntemlerle yapılmaktadır.
-Çin ve Brezilya'da olduğu gibi pazarın sınırları tıkandı.

Dünyada son mücadeleci devrimle karşı karşıyayız. Bu devrim muhtemelen bu sefer 2020'lerde önce Güney Amerika'da gerçekleşecek, çünkü burada çelişkiler en güçlü biçimde açığa çıktılar; 400'den fazla gerçekten özyönetimli işletmeler mevcut ve sol artık büyük ve başarılıdır.

2030'a kadar bütün dünya bunu takip edecek ve bütün dünya bir devlet olarak bütünleşecek... Sonrasında sürekli devrimler olacak, çünkü Hegel'de olduğu gibi son devlet olmayacak. İşçi sınıfı, Marks'ın ifade ettiği gibi, sadece insanlar var olana kadar bütün insanları kendi seviyesine çekecek.

Artık sınıf zıtlıkları olmayacak ve geleceğin devrimleri artık zora dayanmayacak, aksine akılla yürütülecek.

Günümüzde bütün devletler gerçekten çürüyor oldukları için hepsi, hızla, daha 2020 sonrasında bilinç ve varoluş, doğal toplumda olduğu gibi yeniden örtüşecekler ve 2030 sonrasında oldukça hızlı bir biçimde para ortadan kaldırılacak ve büyük yatırımcılar için ezenlerin devleti olarak dünya devleti yavaş yavaş ölecek ve devletlerle birlikte dinler de ölecekler. Sadece idareler (yönetimler anlamında çn.) var olacaklar. Partiler yavaş yavaş ölecekler.

Çoğumuz bu dünyayı yaşayıp göreceğiz”.

Söz konusu bu yazısında Nelte, Marks'ın “Politik Ekonominin Eleştirisine Katkı”ya Önsöz'deki (Marks-Engels Toplu Eserleri, C. 13, s. 9) şu anlayışına da yer verir: İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır“.
Demek oluyor ki, anlatımı da bunu gösteriyor, daha 2020'lerde en azından Güney Amerika'da başlayarak, toplumsal varlığımız bilincimizi, bütün dünyayı değiştirecek ve bizi doğa ile yeniden birleştirecek derecede belirleyecektir.

Bu kadar hızlı bir gelişmeyi ancak hayal dünyasında yaşayanlar tespit edebilirler. Şunun şurasında ne kaldı ki? Nelte gibi hesap edersek: 2020'ye varabilmek için 5 yıl geçmesi gerekir. 2020'li yılların en son yılına kadar, yani 2029'a kadar ise 2029-2016= 13 seneye ihtiyaç var. En fazlasıyla 13 sene içinde dünya çapında kapitalizm yıkılıyor, onun yerini özyönetimli, taban-demokrasili muhtemelen küçük çaplı, birbirleriyle dayanışma içinde olan, mümkün olduğunca kısa bir zaman içinde parayı ortadan kaldıran komünal işletmeler alıyor; devletler ölüp gidiyorlar, sönümleniyorlar ve geriye sadece ve sadece “eşyaları” yöneten, örgütleyen idari yapılar kalıyor.

Bir troçkistin böyle ideolojik tutarsızlığı ifade eden bir etkilenmesi beni şaşırttı. Troçki'nin hayali olan dünya devrimi, bütünleşmiş dünya ekonomisi vs. Nelte tarafından bir kenara atılıyor ve onun yerini kapitalizmin kalıntıları içinden doğan yeni bir ekonomik ve toplumsal yapı alıyor. Bu anlayış ise kapitalizm öncesi koşullara denk düşüyor. Yerelcilerin, komün ekonomicilerinin savundukları bu anlayış 21. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşecektir deniyor. En azından Nelte tarafından.

Ludistler, yerelciler vb. çevrelerin kapitalizme ve Marksizme düşmanlığını anlamak gerekir. Kapitalizm toplumu ana sınıflara ayrıştırmış olduğu için ve Marksizm de sınıf teorisini geliştirdiği için kapitalizme ve Marksizme düşmandırlar. Kapitalizmin anarşizan cennetin kapılarına dayandıklarında Ludistler tarafından lanetlenmişti. Marks da bu işin sınıf teorisini yaptığı için onların hışmına uğramıştı.

Bu saatten sonra” hala bu türden görüşler nasıl savunulabilir diyorsanız, çoktan defnedilmiş Avrupa ve Dünya Sosyal Forumlarının bileşenlerini; o forumlarda yer alan sayısız “akımları” analiz etmek ve onlara “akıl” veren akılsızların, Lenin'in deyimiyle “avanak küçük burjuva”ların hayal dünyasında bir gezinti yapmak yerinde olur.

Kapitalizmle hesaplaşan başka çevreler de var. Onlar da bir fantezi dünyasında yaşıyorlar. Bunların arasında “değer” eleştirmenlerinin ve kapitalizmin kendiliğinden çökeceğini savunanların anlayışında olanların sayıları hiç de az değildir. Bu örgütler nerededir diye sorarsanız Dünya Sosyal Forumunu, Avrupa Sosyal Forumunu adres olarak gösterebilirim. Toplu olarak oradalar, dünyanın hemen her tarafında onlara rastlanır. Bir kısmı, yıkacaklarını veya yıkılıyor olduğunu sandıkları devletten para kopartarak kendi ekonomilerini kurarken, bir kısmı 200-300 sene öncesinin toplumunu idealize eder”.

Nelte, sanal dünyada havai fişekler patlatarak 4 Mart 2009'da “Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası“yla kapitalizmin çöktüğünü ilan ederken, sosyalizme doğru ilerlemekten, sosyalizme geçmekten bahsetmiyordu; toplumu birkaç yüz yıl geriye götürüyor; geçim ekonomisinden, meta ekonomisinden bahsediyordu ve bunu kutsuyordu; bunu toplumsal ilerleme olarak görüyor, devrimden bahsetmiyor; alternatif olarak sosyalizmi sunmuyor. Nasıl sunsun ki! İnandırıcı olmak gerekir; sosyalist devrimin öznesi olan işçi sınıfını işlevsizleştirdikten sonra sosyalizmden bahsetmenin bir anlamı var mı? İleriye giden yolu kapattıktan sonra geriye tek yol kalıyor: Barbarlık; böylece kapitalizmin alternatifi ilerideki toplum, sosyalizm olmuyor, barbarlık diye tanımlanan kapitalizmin gerisindeki toplum oluyor.

Eski ile yeni arasındaki mücadele; yeninin eski içinde oluşması, gelişmesi ve eskiyi parçalaması, bu materyalist felsefi anlayış Nelte ve benzerlerine oldukça uzak. Bunlar, eski ile onun içinde doğan yeni arasındaki mücadeleyi; toplumun ileriye doğru gidişini tanımıyorlar. Tam tersine eski içinde eskilerin mücadelesini; eskinin kendi kendine çürümüşlüğünü ve yok oluşunu tanıyorlar. Bu çürümüşlük ve yok oluştan çıkardıkları sonuç da kaçınılmaz olarak toplumun geriye doğru yuvarlanmasıdır.

Nelte, savunduğu teorinin sonuçlarını eğip bükmeden açıklıyor; 2006'da 30 sene içinde çökeceğini söyledim ama olmadı, sonra, 2008'de 10-15 sene içinde çökeceğini söyledim bu da tutmadı, ama daha sonra 10 seneden daha az bir zaman içinde çökeceğini söyledim ve şimdi de, 4 Mart 2009'dan itibaren kapitalizmin kendiliğinden çöktüğünü; sermayenin genişletilmiş yeniden üretim olanaklarının artık kalmadığını ve “mübadele ekonomisi”ne geçiyor olduğumuzu açıkladım diyor. Nelte gibi cüretkâr olacaksın!

Nelte, kapitalizmin geleceği konusunda Marks'ın yanıldığını ve karikatürleştirilmiş R. Luksemburg'un teorisinin artık bir gerçeklik olduğunu savunmaktadır.

Ama 2008'de patlak veren krizi kast ederek “Sadece normal bir fazla üretim kriz mi?” diye soran “harika” Nelte, ne kadar ağır olursa olsun bu krizin de “anormal” bir kriz olmadığının açığa çıktığı günümüzde; dünya krizi olarak 2010 sonu itibariyle sonlandığı ve bölgeselleşerek devam ettiği günümüzde “yanlış analiz etmişim, kapitalizm ötesi bir düzende yaşamıyoruz, ilan ettiğim “Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası” diye bir yasa yoktur diyebilir mi? Diyemez. Özeleştiri verir mi, yanlış düşünmüşüm der mi veya inatla yanlışı savunduktan sonra doğru kendini kabul ettirince özür diler mi? Veya amiyane bir tarzda soracak olursak, sıkılır mı, “Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası” gereğince kapitalizmin çöktü, başka bir düzende yaşıyoruz diye milyarlarca insanı boşuna sevince boğduğundan dolayı üzülür mü, acı duyar mı, kapitalizmin normal bir fazla üretim krizine farklı anlam yüklediğini kabul eder mi? Pek sanmıyorum. Zaten iki ihtimal var: Kapitalizm ya çökmüştür ya da çökecektir! Kapitalizm çökmüştürün kanıtı “Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası”dır. Kapitalizm çökecektirin kanıtı ise “Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası”nın geçersizliğidir. Yani “ne yapalım bu sefer olmadı, ama bir dahaki krizde olur” demektir.

Sözün kısası: 2008 krizinin patlak verdiği dönemde yapılan tartışmalar, bir bakıma akıllara durgunluk veren türdendi. Nelte ve benzerleri, kapitalist sistemi yıkıp yeni bir düzen kurarlarken teori dünyasında “yüzsüzlüğün” veya “ikiyüzlülüğün” tipik örneklerini oluşturuyorlardı. Hala da öyleler. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen ne kapitalist sistem yok oldu ne de onun yıkıntıları üzerinde yeni bir düzen kuruldu. Bu unsurlar, kapitalist üretim biçiminin hareket yasalarını zerre kadar alamıyorlar. Öznel isteklerini nesnel gerçekliğin önüne koyarak güya devrimci politika yapıyorlar. Sonuç ortada:
Dünya ekonomisindeki gelişmeler, en azından yukarıdaki veriler, bu unsurlar için kış mevsiminin geldiğini göstermektedir. Bir sonraki krize kadar bunlar yer altına çekilecekler, aynen ayrık otu gibi toprak üstünde görüntüleri yok olacak ve gelecek kriz patlak verirken bir daha piyasaya çıkacaklar ve kapitalizm çöküyoru tekrarlayacaklar. Her kriz döneminde böyle olmuştur, gelecek kriz döneminde de böyle olacaktır.

3- “İktisadi Çöküş: 'Geriye Dönüşümü Olmayan Nokta' Şimdi Aşıldı. Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası” ve yatırımlar

Yatırımların konjonktür hareketiyle veya kriz çevrimiyle doğrudan ilişkisi vardır. Ulusal ve uluslararası alanda yatırım hareketine bakarak ekonominin seyrini görebilirsiniz; yatırım hareketi ekonominin ruh halini ele verir. Burada sadece dünya çapında brüt yatırımların gelişme seyrini esas alacağız.
N. Nelte, kendi adını verdiği ve kapitalizmin çöktüğünü ve başka bir düzende -geçiş düzeni- yaşıyor olduğumuzu ilan etmesinden bu yana çok zaman geçti. 4 Mart 2009'dan bu yana hesap edersek, yıl olarak 6 seneyi geride bıraktık. Bu zaman zarfında ekonomik ilişkilerde ve sistemin nesnel yasallığında neyin değiştiğini anlayamadım. Nelte de anlayamamıştır. Ama sorun bu değil. Sorun, mademki başka bir düzende yaşıyoruz veya Nelte'nin anlayışına göre sistem çökmüştür, o halde bu sisteme özgü yatırımların olmaması gerekir. Ama durum pek de öyle Nelte'nin iddia ettiği gibi değil. En azından istatistik veriler bunu göstermektedir.
İşte sonuçlar:

Yatırımların gelişme seyri

1-20. yüzyılın son çeyreğinde dünya çapında brüt yatırım hareketi

Yatırım hareketi, konjonktür hareketiyle aynı yönde bir gelişme sergiler; kriz döneminde yatırımlar geriler, duruma göre hiç yatırım yapılmaz ve teknoloji ve üretim olarak mevcut sabit sermaye yok edilir, konjonktürün canlanma ve yükseliş aşamalarında sabit sermaye kıyımı gerçekleştirilmiş, daha modern teknolojiye dayanan yeni yatırımlar yapılmıştır; kapitalist, kriz sonrasındaki rekabet için modern teknoloji ile donanmıştır. Örnek olsun diye geçen yüzyılın son çeyreğinden bugüne dünya ekonomik krizlerinde zincirleme endeks bazında (bir sene öncesine göre artış-eksiliş) yatırım hareketinin seyrini gösterelim.

1974-1975 dünya krizi:
Bu kriz döneminde dünya çapında brüt yatırım miktarı 1972'den 1973'e yüzde 27,4; 1973'ten 1974'e yüzde 13; 1974'ten 1975'e yüzde 3,9 oranında artarken, 1975'ten 1976'ya yüzde 11,2 oranında artmıştır. Yatırım artışı kriz öncesindeki en yüksek artış seviyesinden (yüzde 27,4) kriz yılı 1975'te yüzde 3,9'a kadar düşmüş, sonrasında yeniden yükselmeye başlamıştır.

1980/81-1983 dünya krizi:
Dünya çapında yatırım miktarı 1978'den 1979'a yüzde 14,9, 1979'da 1980'e yüzde 9,5 ve 1980'den 1981'e de ancak yüzde 1 oranında artarken, 1981'den 1982'ye yüzde 6,3 oranında mutlak geriliyor. 1982'den 1983'e ancak yüzde 0,9 oranında, 1983'ten 1984'de de yüzde 5,4 oranında artıyor.

1990-1994 dünya krizi:
Bu kriz döneminde yatırım miktarı 1989'dan 1990'a yüzde 8,9 oranında artarken, bu oran 1990'dan 1991'e yüzde 2,4'e düşüyor. 1991'den 1992'ye artış oranı yüzde 4,7'ye çıkıyor, ama 1992'den 1993'e yüzde 0,4'e düşüyor ve sonrasında nispete yüksek boyutlarda artarak 1993'ten 1994'e 7,5'e ve 1994'ten 1995'e de yüzde 11,7'ye çıkıyor.

1998 ara krizi (veya “Asya krizi”):
Yatırım miktarı 1997'den 1998'e yüzde 2,6 oranında mutlak geriliyor, 1998'den 1999'a da yüzde 3,6 oranında artıyor.
















2- 21. yüzyılda dünya çapında brüt yatırım hareketi

2000-2004 dünya krizi:
Bu dönemde yatırım miktarı 1999'dan 2000'e yüzde 4,6 oranında artarken, 2000'den 2001'e yüzde 4,1 oranında mutlak geriliyor. Sonraki yıllarda; 2001'den 2002'ye yüzde 1,3; 2002'den 2003'e yüzde 13,1 ve 2003'ten de 2004'e yüzde 16,4 oranında artıyor.

2008 dünya krizi:
Bu kriz döneminde dünya çapında yatırım oranı 2007'den 2008'e yüzde 9,9 oranında artarken, 2008'den 2009'a yüzde 13,1 oranında mutlak geriliyor. Sonraki yıllarda; 2009'dan 2010'a yüzde 14,8; 2010'dan 2011'e yüzde 13,2; 2011'den 2012'ye yüzde 3,4 oranlarında artıyor.

Burada dünya çapında brüt yatırım hareketini gösterdik. İsterseniz bu hareketi tekil ülkeler veya ülke grupları için de gösterebilirsiniz. Sonuç değişmeyecektir; ekonominin krize doğru evrilmesi yatırımların da gerilemesi demektir. Ekonominin krizden çıkmaya doğru evrilmesi, canlanması ve yükselişi yatırımların da artması demektir.
Bu verilerden; yatırım hareketinden çıkartılması gereken sonuç, hiç de öyle Nelte'nin hayal ettiği sonuç değildir.

Fenomen Nelte 6 Mart 2014'te “İşçiler Sefil Kapitalizmi Ne Zaman Devirecekler?” makalesinde insanı zor durumda bırakan sonuçlar çıkartıyor. Örneğin şöyle diyor:
Şimdi bütün dünyada sermaye yatırımları öyle düştü ki, bütün ülkeler sanayilerinin çöküşüyle karşı karşıya kaldılar”.

Ama kapitalizm gerçekliği; sermaye/konjonktür ve yatırım hareketi, çevrimi hiç de Nelte'yi doğrulamıyor. Gerek geçen yüzyılın son çeyreğindeki krizlerde ve gerekse de bu yüzyılın iki krizinde (2000-2004 ve 2008) kriz sürecinde yatırımların gerilediğini, bazı krizlerde mutlak gerilediğini ama sabit sermaye kıyımı yapılınca da yeniden artmaya başladığını görüyoruz. Örneğin 2008 krizinde yatırım miktarı yüzde 13,1 oranında mutlak küçülüyor, ama 2009'dan 2010'a da yüzde 14,8 oranında artıyor.
Nelte buna ne der bilemem, ama Marks'ın bir tespiti var. Onu aktaralım: Kapitalizm, “kaskatı bir kristal olmayıp, değişebilen ve sürekli olarak değişen bir organizmadır” (9).
Öznel faktörün (işçi sınıfı) bilinçli faaliyeti (komünist partisi ve devrim) olmaksızın kapitalizm her seferinde kendisini bir biçimde yenlemiştir; bu onun içsel dinamiğinden kaynaklanmaktadır.

Nelte daha da ileri gidiyor ve R. Lüksemburg'un şu tespitine sarılıyor:
Kapitalizmin çöküşü olmaksızın kapitalist sınıfın mülksüzleştirilmesi imkansızdır” (10).

Nelte, demagoji yapıyor, R. Luksemburg'un başka bir bağlamda söylediğini doğrudan çöküş için kanıt olarak kullanmaya çalışıyor. R. Luksemburg, revizyonistleşen Bernstein'ı eleştirirken, onun sosyalizm anlayışında kapitalistlerin mülksüzleştirilmesi yok diyor ve bu bağlamda kapitalizm devrilmezse kapitalist sınıf da mülksüzleştirilemez diyor. Yani tamamen farklı bir bağlamda söyleneni Nelte farklı bir amaç için kullanıyor. R. Luksemburg böyle karikatürleştirilmiştir. Bu karikatüristlerden biri de demagog Nelte'dir.

Devamla Nelte R. Lüksemburg'un “Antikritik”te dile getirdiği başka bir anlayışına sarılır:
Kapitalist gelişmenin bu son nihai hedefine doğru olan eğilim kendisini, kapitalizmin son aşamasını felaketlerin dönemi haline getiren biçimler olarak yansıtmaktadır” (11).

Fenomen Nelte'ye göre kapitalizm olgunluk derecesine, kapitalizmin son aşamasında, yani emperyalizmde, pazarların daralmasıyla oldukça hızlı bir biçimde varacaktır. Nelte'nin iddiasına göre “çöküş, daha hesaplanır sondan önce felaketlerle gelecektir. Ve bu hesaplanır son,...şimdi üretimde ortalama kar oranının mali pazarlardaki faizin çok altına düşmesidir”. Çok açık değil mi? Mali piyasalarda elde edilen faiz, üretimde elde edilen ortalama kar oranının çok üstünde olduğu için kapitalizm, var oluyor olsa da artık çömüştür. Bu aynen yaşayan bir insanı ölü ilan etmektir. Fenomen Nelte tam da bunu yapıyor.
R. Lüksemburg'un yaşam öyküsünü yazan Paul Fröhlich'in Lüksemburg'un son aşamayı sürekli vurguladığını hafızadan alıntılıyor ve Nelte bu anlayışa sarılıyor: “Birikim teorisinin yaratıcısı...kapitalizm, pazarın genişlemesi üzerine kendine içkin eğilimi, nesnel sınırlarına toslamadan önce can çekişmeye başlayacaktır” (12).

Buna karşın Marks, Kapital'de (3. cilt) Kar Oranının Eğilimli Düşüşü bölümünde “yavaş yavaş uykuya dalmak”tan bahsetmektedir. Fenomen Nelte böyle diyor.

Bu durumda tespit etmemiz gereken şu:
R. Luksemburg karikatüristi veya R. Luksemburg'u karikatürleştiren Nelte şunu diyor:
R. Luksemburg, kapitalizm yaşıyor olsa da, var olsa da o artık çökmüştür diyor.
Marks, kapitalizmin yavaş yavaş uykuya dalacağından bahsediyor.
Nelte sadece R. Luksemburg'u değil, aynı zamanda K. Marks'ı da karikatürleştiriyor.

R. Luksemburg, kapitalizm, kapitalist olmayan, kapitalizmin gelişmediği bölgelerde de gelişirse, yani kapitalizmin geliştiği merkez ülkelerdeki üretim için pazar alanı olmaktan çıkarsa ve kapitalist olmayan bölgeler kendi hammaddelerini bizzat üretim için kullanırlarsa her iki bölge arasında mübadele olmayacağı ve yeniden üretim olanaksız olacağı için çöker diyor. Nelte, kapitalizmin bu sonunun artık geldiğini savunuyor. Son pazar olarak da Çin'i görüyor.

Bu konuyu biraz açarsak Nelte ve onun gibilerinin R. Luksemburg'u nasıl karikatürleştirdiklerini daha iyi görebiliriz.

R. Luksemburg, Marks'ın Kapital'de analiz ettiği yeniden üretim sürecini ve bu bağlamdaki şemasını oldukça titiz bir biçimde ele alır ve sonuç itibariyle, artı değerin birikim için ayrılmış kısmının gerçekleştirilebilmesi için “kapitalist olmayan bir çevre sadece mutlak anlamda gerekli olmanın ötesinde, kapitalist olmayan çevrenin veya kapitalist birikim sürecinin kapitalist olmayan alanlarının süreklilik arz eden yok edilişinden dolayı kapitalizm sürekli ve daha şiddetli olarak pazar sınırlarına toslar ve sonunda kriz içinde çöker. Luksemburg'a göre ekonomik kriz eğilimi işçi sınıfını giderek sosyalist devrime doğru iter, zorlar.

Tamam, burada bir kendiliğindencilik var; bu da krizin veya kriz eğilimlerinin işçi sınıfını sürekli giderek sosyalist devrime doğru itmesidir; burada kriz ve devrim arasında örgütlü mücadeleyi gözardı eden bir anlayış var diyebilirsiniz. Ama sorun bundan ziyade R. Luksemburg'un çarpıtılmasındadır. Nedendir bilinmez, R. Luksemburg'un bu temel tezini doğru bulanlar, kapitalizmin kendi kendine çökmesinden sonra kendinden daha geri bir düzene girileceğini savunurlar. Çöken kapitalizm yerine daha ileri olan sosyalizm kurulmuyor, bu amaçlanmıyor, onun yerine geriye gidiliyor ve ütopik bir anlayış modelleştiriliyor. Kapitalizmi yıkıyorlar veya kendi kendine yıkılıyor, en azından bunu pratikte olmasa da yazarak açıklamaya çalışıyorlar. Ama kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkelerde gelişmiş üretici güçleri esas alarak daha üst bir sisteme -sosyalizme- geçmenin değil de, daha geri; kapitalizmin şafağındaki ekonomik ilişkilere, yani geçim ekonomisine dönmenin teorisini yapıyorlar. Tanımlamaya, çerçevesini çizmeye çalıştıkları bu geçim ekonomisi, ademi merkezileşmiş, bölgeselleşmiş, yerelleşmiş karşılıklı ilişkilere dayanan bir ekonomik ve aynı zamanda sosyal ilişkiler bütününü oluşturuyor. Burada, kendine yeterli, özbakım hedefli bir ekonomi ütopyası tasarlanıyor.

R. Luksemburg ise böyle bir anlayışı ne savunuyor ve ne de onun söz konusu temel tezinden böyle bir sonuç çıkartılabilir. R. Luksemburg, “kapitalist olmayan çevreyi kapitalist birikimin kaçınılmaz bir refakatçisi olarak görüyor. Hepsi bu kadar. Ama hayalperestler R. Luksemburg'un bu anlayışını tamamen farklı, 180 derece ters yönde tanımlıyorlar: Değer gerçekleştirmek yerine, geçim ekonomisi değer yaratmalı deniyor; geçim ekonomisi kapitalist yeniden üretim sürecinin dışında kalmıyor, tam tersine bu sürecin merkezine konuyor; geçim ekonomisi çözülmesi, dağılması yerine varlığını sürdürüyor; sadece sürdürmüyor, teknik geriliğine rağmen geleceğin yolunu gösteriyor.

Yani Almanya'da, ABD'de veya başka emperyalist ülkelerde o modern teknoloji bir kenara atılıyor, kazma-kürek, örs-çekiçle donanılarak geçim ekonomisine geçiliyor. Nelte ve onun gibi hayalperestler en azından bunu savunuyorlar.

Sorun bununla sınırlı olsa gülüp geçeriz. Ama bu hayalperestler daha da ileri gidiyorlar ve R. Luksemburg'un savunmadığını ona mal ediyorlar: Birikim için; artı değerin gerçekleştirilmesi için sermaye “kapitalist olmayan çevreye ihtiyaç duyar. Bu, Luksemburg'un anlayışı. Onun bu anlayışı bir kenara atılıyor ve “kapitalist olmayan çevrenin artı değer elde etmeye hizmet etmediği, aksine, her şeyden önce aşırı birikmiş sermaye için karlı yatırım alanları olması gerektiği savunuluyor. David Harvey, mülksüzleştirme teorisi ile bunu savunuyor ve R. Luksemburg'u R. Luksemburg olmaktan çıkartarak karikatürleştiriyor.

Burada bu konuyu açıp yazıyı daha da uzatmak istemiyorum, belirtmekle yetiniyorum. Üstad Harvey'in mülksüzleştirme kavramı, birincil ve ikincil sömürü süreçlerini içermenin ötesinde krizden dolayı veya mali hilelerden dolayı değerden düşen varlıkların kelepir fiyatına satın alınmasını da mülksüzleştirme olarak görmektedir. Mülksüzleştirme biçimleri bakımından ortaya oldukça kapsamlı; toplumun bütün sınıf ve sosyal tabakalarını kapsamına alan bir heterojenlik çıkıyor; Harvey aynılaştırılamayacakları aynılaştırıyor. Mülksüzleştirmenin kurbanları arasında saydıkları Üstadın anlayışını sergiliyor: Sömürülen işçiler, işsizler, aldatılan kiracılar, toprağından kopartılan, kovulan köylüler, yerli toplulular; etnik gruplar, iflas etmiş kapitalistler, talan edilmiş yatırımcılar. Yani toplumun bütün sınıf ve tabakaları, bunun ötesinde eski toplumların kalıntıları, mülksüzleştirmenin kurbanları arasında sayılmaktadır. Harvey, Nelte ve daha niceleri bu heterojen kalabalığın, Negri ile ifade edersek Çoklukun “devrimci” ve aynı zamanda “kararlı” bir “anti-kapitalist hareket” oluşturacağına inanıyorlar (13).
R. Luksemburg'u karikatürleştirmeye çalışanlar, kendilerini böyle karikatürleştiriyorlar.

Yukarıda bolca kullanılan veriler, R. Luksemburg'un bu yanlış anlayışı savunmaya başlamasından bu yana 100 sene geçmiş olmasına ve onun teorisi, başkaca çöküş teorisyenleri tarafından savunulmasına, ne zaman çökeceği üzerine hesaplar yapılmasına rağmen bu çöküşün bir türlü gerçekleşmemiş olduğunu göstermektedir. Kapitalizm her seferinde, içsel nesnel yasaları doğrultusunda hareket ederek Marks'ın görüşünü doğrulamıştır.

Nelte'nin 4 Mart 2009'da yaptığı çıkışa, insanlığa verdiği müjdeye bir daha bakalım:
Ama ekonomik kriz pazarların daralmasından dolayı sermayenin organik veya teknik bileşimi metalarda değişmeyen sermayenin aleyhine olursa, yani üretim araçları sektöründe dünya çapında bir fazlalık ortaya çıkarsa artık bu tüketim sektörüne aktarılamaz... İktidar sahiplerinde panik başlar...2002'de olduğu gibi, sermaye yatırımları Almanya'da yüzde 5 ve Amerika'da da yüzde 10 düştüğünde, üretim araçları sektöründe düşme sadece birkaç ülkede olduğu için GSH'da belli bir artış oldu. O zaman Çin, Rusya Avrupa ve Latin Amerika yatırım talepleriyle bu ülkeleri bir kez daha kurtardılar. Biz o zaman (2006) kapitalizmin çöküşünün ancak 30 sene içinde olacağını öngörmüştük. Ama yatırımların ve düşen makine yapımı gelişmesi daha şimdiden dünya çapında tespit ediliyorsa kapitalizm, ortalığın günlük güneşlik olmasına rağmen, daha şimdiden önümüzdeki 5 sene içinde mübadele ekonomisine düşecektir” (geçecektir) (14).

Kriz döneminde sermaye kıyımı demek, fazlalık olarak ortaya çıkan, rekabet edebilmek için mutlaka yenilenmesi gereken üretim araçlarıdır ve kısmen de ürünlerdir. 2008 krizinde kapitalistler bu fazlalık olan üretim araçlarını yok etmeye başladılar ve bu sabit sermaye kıyımı hala devam etmektedir. Nelte, kendi adını verdiği “fazla üretim yasası”nı doğrulamak için Marksist-Leninist politik ekonominin, kriz anlayışının veya sermaye hareketinin bu abc'sini atlıyor. Ve 2009'da “kapitalizm, ... daha şimdiden önümüzdeki 5 sene içinde mübadele ekonomisine düşecektir” demesine rağmen; yani 2009'dan günümüze aradan 6 yıl geçmesine rağmen ve üstelik artık dünya çapında bir krizin de olmamasına rağmen, 'o zaman ne demiştim, şimdi ne oldu' sorusunu kendine soramıyor.

Şimdi, 'teorim kanıtlanıyor, adımı verdiğim fazla üretim yasası gerçeklik oluyor' diye sevinebilir; ne de olsa artık “Çin, Rusya, Avrupa ve Latin Amerika yatırım talepleriyle” ne şu veya bu ekonomiyi; dünya ekonomisinde belirleyici olan ekonomileri veya ne de bir bütün olarak dünya ekonomisini kurtaracak durumdadır.
Çin ekonomisinde de bir fazla üretim krizi patlak verdiğinde Nelte'nin sadece bir felaket tellalı olmadığını aynı zamanda fenomen bir cehalet tellalı olduğunu da göreceğiz.

Bu arada dünya ticaretinin durumuna da bakmak gerekir. Belki dünya ticaretinde Nelte'nin hayal dünyasının ipuçlarını bulabiliriz. Bakalım.

İstisnai veya Nelte'yi doğrulayan bir gelişme görmüyoruz. Dünya meta ihracatı krizin gelişmesine paralel olarak gelişiyor; kriz, ihracata yansıyor. 2009'da yüzde 21,9 oranında mutlak gerileyen dünya meta ihracatı 2010'da yüzde 21,8 oranında artıyor.
Gelişmiş ekonomilerde bu gerileme yüzde 13,7 ve gelişen ekonomilerde de yüzde 8,2 oranlarında gerçekleşiyor. 2010'da ise gelişmiş ekonomilerin meta ihracatı yüzde 14,8 oranında artarken, gelişen ekonomilerin ihracatı da yüzde 14,4 oranında artmıştır.
Her halükarda burada dünya sanayi üretiminin gelişmesine paralel olan bir gelişme görmekteyiz. 2012'den bu yana sanayi üretiminde görülen durgunluk meta ihracatına da yansımaktadır.

Demek ki, Nelte'nin hayal dünyasına ters düşse de dünya ekonomisinde belli bir üretim ve buna bağlı olarak da ihracat var.

*) Esas itibariyle Mayıs 2015'te hazırlanan bu yazının bazı bölümleri Temmuz-Ağustos verilerini de içermektedir.

Kaynaklar:
1) L. Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Und was, wenn die sozialistische Revolution nicht vollendet wird?” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html

2)L. Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Der gegenwärtige Krieg und das Schicksal der modernen Gesellschaft” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html

3)L. Trotzki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Das Proletariat und seine Führung” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html

4)Norbert Nelte; “Kapitalizmin Can Çekişmesi. Can Çekişmenin Bir Protokolü”,17.03.2008.

5) Norbert Nelte; “Sadece Normal Bir Fazla Üretim Krizi mi yoksa Pazarın Sonu mu?”, 29.10.2008.

6) Norbert Nelte; “Son Durak Özlem!”, 26.11.2008.

7) Norbert Nelte; “Kapitalizmin Nöbet Titremesi, Sonu Neden Aniden Gelecektir?”, 02.02.2009.

8)Norbert Nelte; “İktisadi Çöküş: 'Geriye Dönüşümü Olmayan Nokta' Şimdi Aşıldı. Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası”, 04.03.2009.

9) Marks, Kapital, C. I, s. 16.

10) Rosa Luxemburg; Toplanmış Eserleri, C.1/1, s. 436, “Sosyal Reform veya Devrim”.

11) Rosa Luxemburg; Toplanmış Eserleri, C. 5, s. 391/392, “Sermaye Birikimi” - „Antikritik”.

12)Paul Frölich:„Rosa Luxemburg, Gedanke und Tat“, Frankfurt 1967, s.198.

13) Bu konuda, geçim ekonomisi, Harvey'in mülksüzleştirme teorisi için bkz.:Günümüzde Emperyalizm, Post-Marksizm üzerine yazı serisi; küreselleşme üzerine makaleler, Emeğin Geleceği ve Kapitalizmin Sonu, Ekonomik Krizin İdeolojik Sisinde Yolunu Şaşıranlar, Gerçekler ve Kurgu Dünyası ve başkaca yazılar. Günümüzde Emperyalizm hariç diğerleri için bkz.: ibrahimokcuoglu.blogspot.com).

14)Norbert Nelte; “İktisadi Çöküş: 'Geriye Dönüşümü Olmayan Nokta' Şimdi Aşıldı. Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası”, 04.03.2009.

*