FRANSA SOKAKLARI SARIYA
BÜRÜNDÜ!
Protestocular,
isyanı taktir eden, ona değer veren siyasi bir geleneğin
mirasçılarıdır. Onların bunun farkında olup olmamaları pek de
önemli değil. İçinde doğdukları ve büyüdükleri ekonomik,
siyasi, sosyal ortam sürekli öfke üretti. Bu öfke nihayetinde
patlama noktasına geldi ve patladı; nicel olarak biriken öfke,
isyana, yeni bir niteliğe dönüştü.
Sanki
büyük bir güç, büyük bir parti düşmanın, Fransız
burjuvazisinin haberi olmadan örgütlenmiş bu hareketi; gerçekten
de aniden, hızlıca ortaya çıkması ve umutsuz milyonları
kucaklaması isyanın örgütlü olabileceğini gösterirdi. Ama
Fransa’da böyle bir güç yok, ancak, Gezi’de olduğu gibi veya
Fransa’daki daha önce sık sık, adeta belli aralıklarla yaşanmış
çatışmalı eylemlerde olduğu gibi bugünkü isyanı da örgütleyen
kendiliğindencilikti. Ve gerçekten, tanrının ideolojisi
kendiliğindenciliğe dayansaydı, ondan neşet etseydi, tanrının
“sol” içinde de sayısız taraftarı olurdu!
Fransız
isyanına bakarak “Avrupa’da bir heyula dolanıyor – komünizm
heyulası.” “Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!” demek
isterdik ama Marks ve Engels’in; bura bağlamında Komünist
Manifesto’nun ideolojisine ve sınıfsal anlayışına ters
düşerdi. Ama “Bütün ülkelerin ezilenleri, Fransa isyanını
örnek alın ve birleşin” demekte bir sakınca yok. Ve aynı
zamanda bu isyan, ezilenler denen sınıf ve sosyal tabaka toplamı
olarak sadece Fransız değil, Avrupa burjuvazisini de korkutuyor
dersek abartmış olmayız. Bu nedenle bu isyan bir “komünizm
heyulası” olmasa da taşıdığı mücadele enerjisiyle “Avrupa’da
dolanan bir heyula” diye tanımlanmayı hak ediyor.
Bu
hareket, Fransa’da şimdiye kadar yaşanmış olan en güçlü
sosyal hareketlerden birisidir. Bu sefer doğrudan devlet başkanı
Macron; hemen her alandaki başarısız icraatı ve ek vergileri
hedef alınmaktadır...
“Sarı
Yelekliler”,
Fransa’da milyonların sadece
artan fiyatlar ve vergiler
üzerine değil, mevcut
sistem üzerine yaygınlaşmış
ve aynı zamanda birikmiş öfkesini ifade etmekteler...
Diğer
sosyal hareketlerde görüldüğü gibi, bu hareket de sosyal medya
üzerinden örgütleniyor. Bu nedenle bayağı tecrübeli olması
gereken Fransız burjuvazisinin, E. Macron ve hükümetinin, ayrıca
da “müesses nizam” sendikaları ve siyasi partilerinin
şaşırmamaları gerekirdi, ama şaşırdılar, onlar için
beklenmedik bir hareketti.
“Sarı
Yelekliler” hareketi, daha önceki sosyal hareketlerin aksine işçi
sınıfı örgütlenmelerinden kaynaklanmıyor. Ancak, katılımcıların
önemli bir kısmını işçiler oluşturuyor. Bu durum Fransız
komünistleri için doldukça düşündürücü olması gerekir.
Demek ki, Fransız toplumunda sisteme, neoliberal saldırılara vb.
karşı biriken öfkeyi, mücadele isteğini görememişler.
Fransa’da
halkın Macron hükümetinin neoliberal saldırılarına karşı
büyük ve haklı öfke tartışma götürmez. Artan fiyatlar,
verilen sözlerin tutulmamasının yanı sıran Macron’un
özseverliğe varan kendini beğenmişliği ve aynı zamanda
beceriksizliği de bunda belli bir rol oynamaktadır. Neoliberalist
reformları uygulamaya çalışan Macron, kendini Fransa’da ulusal
bir hareketin, evet Avrupa yenilenmesinin başı, mimarı olarak
görüyor. Bunu da sonradan görmüş gibi hareket ederek yapıyor.
Doğru, Fransız tekelci burjuvazisi on yıllardır neoliberal
reformları uygulamaya çalışmış, ama bunda tam başarılı
olamamıştı. Nedeni “sokak”tı. Daha önceki mevkidaşlarının
aksine Macron, sokağa boyun eğmeyeceğim türünden söylemlerle
Fransız burjuvazisine nerede durduğunu ve nasıl durduğunu
göstermeye çalışmıştı.
“Sarı
Yelekliler”, Macron’un fiyakasını çizdiler, ama hükümetin
geri adımı protestocular açısından fazla bir anlam taşımadı.
Birikmiş
öfke, hayal kırklığı, yaygın memnuniyetsizlik on binleri, yüz
binleri harekete geçirdi. Ama bu öfke, hayal kırıklığı,
memnuniyetsizlik, bu hareketin siyasi karakterini açıklamaz. Buna
en fazlasıyla ezilenlerin siyasi karakteri diyebilirsiniz.
Ancak,
ezilenlerin belli bir sınıfsallığı ifade eden siyasi bir
karakteri de yoktur.
Bu
hareketin ne yöne doğru evrileceği konusunda umut verici olan,
'Zamlar geri alınsın'dan öteye geçilmesi ve hükümet hedef
alınarak Macron’un istifasının dillendirilmesidir. Ama buna
rağmen, hareketin çelişkili sınıfsal yapısı, sınıfsal yön
tayini önündeki en büyük engeldir.
Ancak,
bu harekete sosyalist devrim yaptırmak isteyen ezilenciler açısından
bu sınıfsal çelişkili durum bir engel teşkil etmez.
Hareketin
dillendirdiği ana talepler, küçük burjuva ve popülist
hareketlerin cephaneliğinden alınmıştır. Bunda yanlış olan bir
şey yok. Bu talepler, örneğin akaryakıta yapılan zamların geri
alınması, farklı, sınıfsal olarak uzlaşmaz olanları bir araya
getiren taleplerdir.
Bu
hareketi, spontan, kendiliğindenci olarak övmek, göklere
çıkartmakla da herhangi
bir sorun çözülmüş
olmaz. Bu tavır, en fazlasıyla, kendiliğindenciliğe
tapıcılıktır. Umudunu
işçi sınıfından, bu sınıfı örgütlemekten kesenlerin ruhuna
hitap eden bir mücadele!
Revizyonizmin
baş kurucularından E.Bernstein
ne
diyordu?
“Nihai hedef hiçbir
şey,
hareket
ise her şeydir.”
Fransız
solunda eskide kullanılan slogan ne diyordu? „tout ce qui
bouge c’est rouge“; “Hareket eden her şey
kızıldır”!
Bunların
her ikisi de yanlıştır. Ama bir ezilenci, kendilindenciliğe
tapıcı için hiç de yanlış değildir. Kendiliğindenciliğe
tapan açısından Bernstein’ın bu sözünden anlaşılması
gereken, o anda veya şu anda var olana tapınmaktır. En azından
Rusya’daki ekonomistler bunu böyle anlamışlardı. Şu anda
Fransa’da var olan da hareketin öne sürdüğü talepler
doğrultusunda mücadeledir. Bir ezilenci için bu çok önemlidir;
bu mücadelenin siyasi, örgütsel, nihayetinde ideolojik evrilmesi
hiç de önemli değildir.
Diğer
taraftan, hareket eden her şey de kızıl değildir. Ancak bir
ezilenci bunu farklı görür: Onun için hükümete karşı her
hareket, bir isyandır. Ama görüyoruz ki, örneğin Almanya’da
faşistler de “müesses nizam”a karşı isyan içindeler.
Fransa’da ise “Sarı Yelekliler” hareketine bulaşmak isteyen
faşist, troçkist örgütler var. Demek ki, hareket eden her şey
kızıl değil.
“Sarı
Yelekliler” hareketi, söz konusu ana talepler için geniş
yığınları, herhangi bir siyasi parti olmaksızın, sendikalar
olmaksızın, başkaca örgütler olmaksızın sosyal medya üzerinden
örgütlediler. Bu hareket, siyasi ve sosyal yapısı bakımından
tam bir heterojen (çok türlü) bir harekettir. İşçileri, esnafı,
zanaatçıları, küçük köylülüğü, serbest meslek sahiplerini,
emeklileri; Fransız tekelci burjuvazisi dışında hemen bütün
toplumsal sınıf ve tabakalardan insanları, “herkes”i
kapsamaktadır. Bu nedenle, sınıfsal olarak tam bir ezilenler
hareketidir. Taleplerin içeriği bakımından tam bir küçük
burjuva harekettir. Toplamında tam bir kendiliğindenci harekettir.
Bu
hareketin örgütlenme ve sınıfsal karakter bakımından ne kadar
derinleşeceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz: Bu hareket,
sadece ve sadece işçi sınıfının öncülerini, sınıf bilinçli
olanlarını örgütlemiyor veya işçi sınıfının bu harekette
yeri yoktur da demiyor. Bu hareket, sadece ve sadece Fransız
taşrasını da (Fransız küçük köylülüğünü ve
burjuvazisini) örgütlemiyor veya biz sadece şehir küçük
burjuvazisine, emeklilere hitap ediyoruz da demiyor: Söz konusu
talepler doğrultusunda mücadele kapısı herkese açık. Ve
“herkes”, kendi sınıf çıkarları açısından bu harekette
yer alıyor. Bu nedenle bu hareketten herkesi kapsamına alan bir
örgütlenme çıkamayacağı gibi, sınıfsal içerikli siyasi
talepler de çıkmayacaktır.
Ancak,
ezilenlere sosyalist devrim yaptırmak isteyenler böylesi
çıkarsamalarda bulunabilirler.