ARJANTİN’DE
G20 ZİRVESİ – ADET YERİNİ BULSUN ZİRVESİ
30
Kasım - 1 Aralık arasında Arjantin’de gerçekleştirilen G20
zirvesi, adet yerini bulsun zirvesinden öteye geçemedi.
Arjantin'in
başkenti Buenos Aires'te protestolarla başlayan G20 Zirvesi, oraya
gelen ülke liderlerinin birbirleriyle görüşme sahnesine dönüştü;
zirve gündeminden ziyade kendi aralarındaki görüşmeler daha
önemliydi.
31
maddelik sonuç bildirgesinde uluslararası düzenin kurallara bağlı
şekilde sürdürülmesi vurgulanıyor. Demek isteniyor ki, bir
uluslararası düzen var, o halde bu düzen kendi kuralları
doğrultusunda işletilmelidir.
Bildirgede
uluslararası ticaret kurallarının ülkeleri dezavantajlı duruma
sokmaması gerektiği ifade ediliyor; bu nedenle bazı işlevlerinde
yetersiz kalan Dünya Ticaret Örgütü (WTO), reforme edilmelidir
deniyor.
Paris
İklim Anlaşması'nın aynen uygulanması (ABD hariç) da bildirgede
yer alıyor.
Bildirgede
geleceğe yönelik iş birliği, kalkınma için altyapı,
sürdürülebilir gıda stratejisi ve cinsiyet eşitliği gibi
başlıklar da ele alındı.
Ayrıca,
bildirgede “terörün” her türlüsünün güçlü şekilde
kınandığına da yer verildi.
Hangi
dünya düzeninden bahsedildiği bilinmez, ama bugünün dünyasında
düzen değil, düzensizlik hakimdir. Kapitalizm koşullarında güçlü
olanın kurduğu düzen, güçlü olduğu müddetçe diğerlerine
zorla kabul ettirilir. Sovyetler Birliği’nin sosyalist olduğu
dönemde dünyada iki düzen vardı: Sosyalist dünya düzeni ve
kapitalist dünya düzeni. Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin
yıkılmasından sonra (1956, SBKP-XX. Parti Kongresinden sonra)
dünyada yine iki düzen vardı: Amerikan emperyalizminin
önderliğinde kapitalist dünya düzeni ve sosyal emperyalist
Sovyetler Birliği’nin önderliğinde revizyonist dünya düzeni.
Bu her bir dünya düzeni kendi kuralları doğrultusunda
varlıklarını sürdürdüler. Buna aynı zamanda iki kutuplu, iki
süper güçlü dünya da dendi.
Ancak
1990-’92 döneminde revizyonist dünyanın yıkılmasından,
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeni bir dünya
düzeni kurulamadı. Bunun ötesinde o iki kutuplu dünya döneminden
kalan uluslararası siyasi, askeri ve ekonomik kurumlar da,
varoluşlarının maddi nedenleri ortadan kalktığı için,
işlevsizleştiler, işe yaramaz hale geldiler. İster BM olsun,
ister DTÖ veya NATO olsun; hepsi bugünün dünya koşullarına
uygun olmayan, miadı dolmuş kurumlardır.
ABD,
Almanya, İngiltere, Japonya, Fransa, Kanada ve İtalya'dan oluşan
G7 oluşumunun işlevsiz kalması gibi, aslında onun yerini alması
için kurulan G20 oluşumu da işlevsiz kalmaktadır. Dünyanın iki
kutuplu olmasından dolayı kapitalist dünyada Amerikan önderliğinin
kabul edilmesinin ve aynı zamanda Amerikan çıkarlarının
kapitalist dünyanın çıkarları diye yansıtılmasının bir aracı
olan G7 işlevsizleşirken, 20. yüzyılın son çeyreğinden
itibaren yükselen neoliberalizm ile ABD, eski konumunu biraz
değişmiş biçimde devam ettireceğini sandı. Sandı çünkü,
Sovyetler Birliği’nin dağılması, emperyalist ülkelerin eskisi
gibi Amerikan sultasını kabullenmemeleri ve “gelişen” ülkeler
arasında bazılarının aynı dönemde (yaklaşık geçen yüzyılın
son çeyreğinden bu yana) hızlı gelişmesi, yeni bir dünyanın
ortaya çıktığını göstermekteydi. Bu dünya çok rekabet
merkezli bir dünyadır. Bu çok rekabet merkezli dünyada, bölgesel
savaşlar da dahil kıran kırana bir rekabet vardır. G20 böyle bir
dünya koşullarında oluşturuldu*.
Yapacağı
hiçbir şey yok. Dünya brüt üretiminin yüzde 85’ini üreten,
dünya ticaretinin dörtte üçüne sahip ve dünya nüfusunun da
yaklaşık üçte ikisini oluşturan G20 devletleri, kendi çıkarları
için her an birbirlerini çiğnemeye hazır durumdalar. Hepsi
birbirine yan gözle bakıyor. Örneğin, ABD-AB, ABD-Rusya ABD-Çin,
ABD-Türkiye, Hindistan-Çin arasındaki çelişkiler hangi
uluslararası düzen kurallarının uygulanmasına uygundur?
Dünyanın
çivisi çıkmış, ama 20 ukala bir araya geliyor uluslararası
düzenden bahsediyor. Aldıkları tek bir karar yok; hep
vurguluyorlar, kurallara uymaya davet ediyorlar vs. Ama bu arada
örneğin Trump, Meksika ve Kanada ile yeni anlaşma yapıyor.
Ukrayna ve Rusya arasındaki Kerç boğazı krizi, Kaşıkçı
cinayeti, küresel ticaret savaşı, Suriye savaşı kurum olarak
G20’nin elini yakıyor. Bu sorunlar, dünya gündeminin acil
sorunları, ama G20’de ülkeler arası soruna dönüşüyor.
Örneğin ABD Başkanı Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi,
Arjantin'de ikili görüşmede, iki ülke arasında 90 gün boyunca
yeni gümrük vergisi getirilmemesi konusunda anlaşıyor. ABD ve Çin
arasında alevlenen ticaret savaşları G20’nin sorunu olmuyor. G20
sadece DTÖ’nün, işlevli olması için reforme edilmesi
gerektiğini dile getirmekle yetiniyor.
G20,
Ukrayna ile Rusya arasındaki Kerç boğazı krizini de A. Merkel ile
W. Putin’e havale etmiş; Almanya Başbakanı Merkel, kahvaltıda
Putin ile görüşüyor ve onu, Kerç krizinin ele alınması için
Almanya, Fransa, Ukrayna ve Rusya arasında danışmanlar
seviyesinde bir toplantının yapılmasına ikna ediyor.
Peki
bu kriz, o cinayet veya ticaret savaşları vs neden G20
toplantılarında konuşulmuyor? Ortak bir nokta bulunamayacağı
için; her ülke kendi çıkarı için diğerini çiğnemeye hazır
olduğu için; her biri bir diğerine karşı sınırları belli
dünya pazarında rekabet ettiği ve elde edeceği payın diğer bir
ülkeden kopartılan pay olacağı için.
Daha
önceki toplantılarda da birtakım kararlar aldılar. Sonuçları
ortada. Her seferinde toplantıya girerken ortak hareket etmenin
gerekli olduğundan bahsettiler, ama toplantılarda kendi
sermayelerinin çıkarlarını savundular. Bu toplantıda da aynısı
oldu; “büyük” hedeflerden bahsettiler, ama “dağ fare
doğurdu”yu gerçekleştirdiler. Her bir ülke gündem maddelerine
kendi sermayesinin çıkarları doğrultusunda yaklaştığı için;
aralarında rekabet esas olduğu için, toplantı sonuçları da bir
iyi niyet açıklamasından, suya sabuna dokunmayan birtakım genel
kararlardan ileri gitmiyor. Bilerek yaptıkları, kesinkes
anlaştıkları tek nokta budur.
G20,
emperyalistler arası çelişkilerin sahnesidir, kürsüsüdür;
hepsi birbirinin gözünü oymaya çalışıyor. Sovyetler Birliği
dağıldıktan sonra G7 toplantıları da böyle olmuştu; yedi
emperyalist ülkenin (ABD, Kanada, Japonya,
Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya) kendi aralarındaki
çelişkilerin gündemde olduğu toplantılar.
G20’de
bir araya gelen emperyalist ve emperyalistleşen ülkeler, şimdiye
kadar olmadığı ölçüde ve sertlikte birbirlerine girmiş
durumdalar.
G-20,
her ne kadar grup olarak tanımlansa da bu bileşeni oluşturan
ülkeler ve ülke grupları arasında devasa farklar var. Tam da bu
nedenle ne şimdiye kadarki toplantılarda aldıkları kararları
gerçekleştirebildiler ne de şimdiki toplantıda aldıkları
kararları gerçekleştirebilirler. Doğrudur,
G20’de ABD’nin, Almanya'nın, Fransa’nın, Japonya’nın yanı
sıra Çin, Rusya, Brezilya, Meksika, G. Kore gibi emperyalist ve
emperyalistleşen ülkeler temsil ediliyorlar. Bir taraftan dünya
hakimiyeti için jeopolitika geliştirme yeteneğine sahip olan ABD,
Rusya, Çin, Hindistan
gibi ülkelerin yanı sıra hızlı gelişen, dinamik olan ve pazar
payı kapmak için savaşı zorlamaktan çekinmeyen ülkeler aynı
G20 çatısı altında şimdilik bir arada
var olabiliyorlar.
Bu
ülkeler arasında ayrışma, ancak
uluslararası alanda yeni müttefiklik
ilişkilerinin oluşumuna paralel olarak gerçekleşebilir.
-
*)
G-20, G-7
ülkelerinden (ABD, Kanada, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere ve
İtalya), Arjantin, Brezilya, Rusya, Çin,
Hindistan, Endonezya, Meksika, S. Arabistan, Güney Kore, Avustralya,
Güney Afrika ve Türkiye gibi “gelişen” ülkelerden ve AB
Komisyonundan
oluşmaktadır. Dünya Bankası ve IMF de grup toplantılarına
katılmaktadır. Bu grup, dünya nüfusunun üçte ikisini, dünya
ekonomisinin yaklaşık yüzde 90'ını ve dünya ticaretinin de
yüzde 80'ini temsil etmektedir.
G-20,
1999'da uluslararası mali sistemin sorunlarını tartışmak,
iyileştirme adımları atmak için maliye bakanları ve merkez
bankaları şeflerinin bir forumu olarak kurulmuştu. Ama süreç
içinde devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı
toplantılara dönüştürüldü.
G-20
ülkeleri devlet ve hükümet başkanlarının
ilk toplantısı (bu anlamda ilk G-20 toplantısı) Kasım
2008'de Vaşington'da gerçekleştirildi. Toplantının nedeni dünya
mali kriziydi.