deneme

7 Şubat 2021 Pazar

AĞACIN KURDU KENDİNDENDİR

 

SOSYALİZM ÜZERİNE SORULAR (IV)

(Birikmiş Sorular Dosyasından)

Parti, eğer varlığını savunmazsa, onu tasfiye edenlere,

yok edenlere, tanımayanlara, onu reddedenlere karşı 
kayıtsız-şartsız mücadele etmezse varlığını sürdüremez.
Bu, kendiliğinden anlaşılır bir şeydi” (Lenin)


İş, sonunda dönüp dolaşıp tasfiyecilik meselesine geliyor. Öyleyse tasfiyeciliğin ne olduğunu kısaca ele alalım.

İdeolojik olarak tasfiyecilik, işçi sınıfı hareketinin ideolojik temellerine kapsamlı bir liberalizm, karşıdevrimci saldırısıyla karakterize edilir.

 

Troçkist bu saldırıyı hangi savlarla gerçekleştirir? Marksizm-Leninizm yok, “devrimci Marksizm” var der. Biraz üzerine giderseniz Lenin de bu kavramı kullandı, der. Ancak, Lenin’in bu kavramı Bernstein önderliğinde gelişen revizyonizme karşı Marks ve Engels’in temsil ettiği Marksizm’i ifade etmek, ayrım yapmak için kullandığını Troçkist bilmek istemez. Troçkist, Marks’tan sonra Troçki’yi işaret eder ve günümüzde Marksizm, Troçkizm’dir, der.

Post-Marksist, “suyun kaynağı”na gider, yani Marks’a, ama oradan Berstein’a ve arkasından Kautsky ve “Batı Marksizmi”ne gelir. “Batı Marksizmi” onu Post-Marksizm’e götürür.

Her ikisi de Marksizm-Leninizm’i reddeder, işçi sınıfının böyle bir ideolojisinin olmadığını savunur.

Her ikisi de Marsksizm-Leninizm’i, Marksizm-Leninizm yapan bütün değerlere saldırır ve kendi değerlerini; Troçkist ve Post-Marksist değerleri savunur.

Bunlar soyut kavramlar, somut olarak bunu nasıl anlayabiliriz diye sorulabilir. Bunun somut örneklerini önceki makalelerde sorulan sorular üzerine vermiştim. Hatırlatalım: Troçkist tek ülkede sosyalizm olmaz; sosyalizmde sınır, devlet, para ilişkileri yok, derken Marksizm-Leninizm’in bu konudaki temel ilkelerini reddettiğini açıklamış olur.

Post-marksist, işçi sınıfına değil de kimliklere toplumu değiştirme görevi vererek, Marksizm-Leninizm’in ideolojik temellerine işçi sınıfı ve devrim bakımından saldırarak aynı işi yapmış olur.

Tasfiyecilik aynı zamanda Marksizm-Leninizm’in önderlerine (Marks-Engels-Lenin-Stalin) her bakımdan kapsamlı bir saldırıdır. Bu anlamda, Marksizm-Leninizm’in önderlerine saldırı, Marksizm-Leninizm’in temel ilkelerine saldırıdan, onun ilkelerini reddetmekten başka bir şey değildir.

Bu saldırıya hem Troçkist hem de Post-Marksist, Marks ve Engels’i Lenin ve Stalin’den ayırarak başlar. Marks ve Engels’i “suyun kaynağı” olarak kabul ederler, ama Lenin ve Stalin, özellikle de Stalin her ikisi için “baş” düşmandır. Bu konuda Stalin’e Troçkizm’in ve Post-Marksizm’in emperyalist burjuvaziyle ortaklaşan saldırıları, kullandıkları kavramlar, Stalin’i Hitler ile eş tutan açıklamaları bilinmiyor değil.

Marksizm-Leninizm’in temel ilkelerini reddetmek, revizyonizmdir. Revizyonizm aynı zamanda tasfiyeciliktir.

Troçkist, Marksizm’i ve onun ilkelerini reddetmediğini, aksine savunduğunu, bu ilkelerin Troçki tarafından geliştirildiğini savunur.

Post-Marksist, bir Marksizm’den binbir Marksizm üretmek için her seferinde “gelişme”den, “yeni” olandan bahseder.

Tasfiyecilik, önce Marksizm’i, sonra da onun gelişmiş hali olan, yani çağımızdaki Marksizm olan Marksizm-Leninizm’i dünya görüşü olarak, bütünlüklü bir düşünceler sistemi olarak tanımlamaya cepheden karşıdır.

Hem Troçist hem de Post-Marksist, Marksizm-Leninizm’i işçi sınıfının dünya görüşü; bütünlüklü bir düşünceler sistemi olarak asla görmez, kabul etmez.

Önceki makalelerde de gördüğümüz gibi, yukarıdaki karşılaştırmalar da Marksist-Leninist ve burjuva-küçük burjuva ideolojilerin birlikteliğinin asla söz konusu olamayacağını göstermektedir.

Küçük burjuva demokratlar, şu sözde sosyalistler, sınıflar mücadelesi yerine, sınıflar arası uyuşma üzerindeki düşlerini geçirdiler, sosyalist dönüşümü de, sömürücü sınıf egemenliğinin alaşağı edilmesi biçiminde değil, azınlığın, görevlerinin bilincine sahip çoğunluğa barışçıl bir boyun eğmesi biçiminde, bir tür düş olarak tasarladılar. Sınıflar üzerinde yer alan bir devlet kavramına sıkı sıkıya bağlı bu küçük burjuva ütopya, ... pratik olarak, emekçi sınıfların çıkarlarına ihanet sonucunu verdi.”(Lenin; Devlet ve Devrim, C. 25, s. 415)

Lenin’in anlattığı dünün o küçük burjuva demokratlarının, o sınıf uzlaşmacılarının yerini bugün kapitalizmin kendiliğinden çökeceğini teorileştiren, geçiş dönemine hazırlanan, devrimden değil de sistemin toptan çöküşünü sağlayan “kitleler”den bahseden Troçkist hayalperestler ve 21. yüzyıl sosyalizmini vaaz eden Post-Marksistler almıştır.

Marksizm-Leninizm, teorinin ne denli önemli olduğunu sürekli vurgular. Çünkü teori harekete geçirme rehberi olabilir. Bu nedenle Lenin, “Devrimci teori olmadan devrimci hareket de olmaz” der.

Ekim Devrimi, Rusya’da yeni toplumun kurulması için milyonları harekete geçiren teoriydi. Bu Leninist devrim teorisiydi. Kapitalizmde eşitsiz gelişme yasasının kaçınılmaz sonucu olarak tek ülkede devrim ve sosyalizmin inşası, Sovyet ülkesinde, proletarya diktatörlüğü koşullarında milyonları harekete geçiren ve sosyalizmin inşasını mümkün kılan teorinin pratiğe yansımasıydı.

Peki, Troçki’nin teorisi neydi? Dünya devrimi! Koşulları var mı, yok mu sorusundan bağımsız olarak dünya devrimi! Tek ülkede sosyalizmin inşasının reddi, proletarya diktatörlüğünün ve sosyalizmin farklı yorumlanması. Bugün Troçkistler, Troçki’nin nakaratlarını aynen tekrarlıyorlar.

İşçi sınıfının siyasi gelişmesini ve siyasi örgütünü teşvik etmek, bu, bizim en önemli ve temel görevimizdir. Bu görevi arka plana iten, kısmi görevleri ve tekil mücadele yöntemlerini ona tabi kılmayan herkes yanlış bir yolda yürümekte ve harekete ciddi zararlar vermektedir” (Lenin; “Hareketimizin En Acil Görevleri”, C. 4, s. 368).

Dün Troçki, bugün de onun tetikçileri, işçi sınıfından ve örgütlenmesinden bahsederler. Ancak, onların anladığı örgütlenme Marksist-Leninist örgütlenme değildir.

İşçi sınıfının siyasi gelişmesini ve siyasi örgütünü teşvik etmek”ten anladıkları her yerde ve her koşul altında Marksizm-Leninizm, Marksist-Leninist örgütlenme düşmanlığıdır. Başka partilere, özellikle sosyal demokrat partilere sızmak, oralarda yuvalanmak, onların esas faaliyet alanıdır.

Lenin, tasfiyeciliği “sosyal akımlar” olarak tanımlar ve şunu talep eder: “Sosyal akımlar, sosyo-ekonomik, yani sınıfsal bir açıklamayı gerekli kılar”(Lenin; “Marksizm ve Tasfiyecilik Üzerine Yazılan Yazılar Cildine Sonsöz”, C. 20, s. 264).

Marksizm’den sapmalar, ‘burjuva karşıdevrim” tarafından üretilir; ‘proletarya üzerinde burjuva etkinin’ bir ifadesidir.”(Lenin; “Tartışmalı Sorular”, C. 19, s. 141)

Lenin döneminde Marksizm’den, bugün de Marksizm-Leninizm’den sapmalara, özellikle SSCB’nin dağılmasından sonraki gelişmelere; emperyalist burjuvazinin azgın anti-komünist saldırılarına bakalım. Elveda proletarya, devrime sırt çevirme, sınıf olgusunun geri plana itilmesi, kimlikler için mücadelenin ön plana çıkartılması, sadece yolunu şaşırmış birtakım “komünistler”in işi değildi. Onların yaptıkları sadece bir sonuçtur. Burjuvazi veya “burjuva karşıdevrim”in ürettiği teorilerin benimsenmesiydi. Bugün hala o karşıdevrimin ürettiği teorilerin işçi sınıf üzerindeki etkisini atmakla uğraşıyoruz.

Bütün renklerden tasfiyeciler ve de oportünistler için “işçi sınıfının en iyi unsurları” birer öcüdür; onlardan korkarlar. Tasfiyeciler sınıf mücadelesinden, işçi hareketinden uzak durular. “İşçi sınıfının en iyi unsurları”, yani sınıf bilinçli işçi kadroları ise onları sınıf mücadelesine çağırırlar. Çelişki buradadır.

Komünist partisi, işçi sınıfının en ilerici, en sınıf bilinçli ve bu nedenle de en devrimci bölüğüdür. Komünist partisi, işçilerin arasından en iyileriyle. en sınıf bilinçli, en fedakar, en uzak görüşlü olanlarla kurulur. Komünist partisinin işçi sınıfı bütününün çıkarlarından sapan çıkarları yoktur. Komünist partisi kendini işçi kitlesinden, işçi sınıfının bütün tarihsel sürecine hakim olmakla ve bu sürecin bütün dönüm noktalarında tekil grupların, mesleklerin değil, işçi sınıfının toplam çıkarlarını savunmakla ayırt eder. Komünist partisi, işçi sınıfının en ileri kesiminin yardımıyla proletaryanın ve yarı proletaryanın bütün kitlesine doğru yolda önderlik eden örgütsel-siyasi kaldıraçtır” (“Der zweite Kongress der Kommunistischen Internationale” - Komünist Enternasyonal’in II. Kongresi’nde kabul edilen “Komünist Partinin Rolü Üzerine İlkeler” - “Leitsätze über die Rolle der kommunistischen Partei”; “Bibliothek der Kommunistischen Internationale”, 22. s. 114, 1921)).

İşçi sınıfının bir bölüğü olan komünist partisi, sınıf mücadelesi içinde doğan bir zorunluluktur. Bu nedenle komünist partisi, ancak ve ancak sınıf mücadelesi içinde inşa edilebilir. Bu bağlantı; komünist partisi/inşası-işçi sınıfı bağlantısı kopmazdır. Ancak bu bağlantıyı tasfiyeciler kopartmaya çalışırlar ve böylece partinin inşası önünde engel olurlar.

Bunu nasıl yaparlar?

- ‘İşçi sınıfı mücadele edecek durumda değil veya henüz değildir’ derler. Bunun sonucu: ‘Öyleyse kimlikleri örgütleyelim, onlarla mücadeleye devam edelim’.

- ‘Mücadele de zaten işçi hareketi dışında gelişmektedir’. Tasfiyeciler için bundan daha iyi bir vesile olamaz.

- ‘İşçiler bilinçlenene; sınıf ayrımı yapana, dostunu düşmanını öğrenene kadar bekleyemeyiz’. Sınıfın bilinçlenmesini kendi görevi değil de kendiliğinden gelişen bir süreç olarak görünce tasfiyecilerin işçilerin bilinçlenmesini beklemeleri düşünülemez. Bu durumda işçi sınıfı olmaksızın da komünist partisi kurarsın!

Her üç durumda da işçi sınıfı dışlanmaktadır.

Her üç durumda da işçi sınıfının sınıf mücadelesindeki önder rolü inkar edilmektedir.

Peki, tasfiyeciler bunu neden yaparlar? Sınıf mücadelesinden duydukları korkuyu, bu mücadele önünde teslimiyetlerini gizlemek için ve aynı zamanda işçi sınıfı dışında bir “komünist” partisi kurmak için.

Sosyal demokrasi, işçi hareketiyle sosyalizmin birliğidir; onun görevi işçi hareketine her bir aşamasında pasif olarak hizmet etmek değildi, tersine bütün hareketin çıkarlarını bir bütün olarak temsil etmektir; bu harekete nihai amaç, siyasi görevleri bakımında yol göstermektir; onun siyasi ve ideolojik bağımsızlığını muhafaza etmektir. Sosyal demokrasiden kopmuş bir işçi hareketi sığlaşır ve kaçınılmaz olarak burjuvalaşır: İşçi sınıfı sadece ekonomik mücadele verirse siyasi bağımsızlığını kaybeder, başka partilerin eklentisi olur ve büyük vasiyete ihanet eder: ‘İşçilerin kurtuluşu kendi eserleri olmalıdır’” (Lenin; “Hareketimizin En Acil Görevleri”, C, s. 367)

Peki, hal böyleyken birileri çıkıp, nesnel durum adı altında partiyi, işçi sınıfı olmaksızın, işçi sınıfı dışında örgütlemeye kalkışırsa; bütün enerjinin küçük burjuva, kendiliğindenci harekete harcanması için çabalarsa, işçi sınıfını bu kendiliğindenci harekete tabi kılmaya çalışırsa ve bunun ötesinde, bu yaklaşımını, günün koşulları, “yeni” adı altında Marksizm-Leninizm’i, temel ilkelerini yumuşatmaya, burjuvazinin kabul edeceği hale getirmeye çalışırsa ne olur?

Bu durumda Marksizm-Leninizm ortamını yozlaştırmanın, ideolojiyi tahrip etmenin, tanınamaz hale getirmenin, işçi sınıfını önemsizleştirmenin yolu açılmış olur. Bu gelişme hem Troçkist hem de Post-marksist tarafından alkışlanır. Bunların ortak amacı, Marksizm-Leninizm ortamını yıkmaktır, parçalamaktır ve nihayetinde kendi ortamları yapmaktır.

Böyle bir gelişme Post-Marksizm ve Troçkizm’in Marksizm-Leninizm’i tasfiye etme adımıdır.

Lenin, “Tasfiyeciliğin Tasfiyesi” makalesinde partide “yeni ideolojik gruplaşmaların varlığı”ndan bahseder ve şunu der: Bu durumu “Bu yeni ideolojik gruplaşmaları, kısaca, partinin her iki aşırı ucunda tasfiyeciliğin ortaya çıkması ve onlara karşı mücadele edilmesi diye tanımlayabiliriz.”

Aynı makalesinde “Peki nedir bu tasfiyecilik? Tasfiyeciliği ortaya çıkaran şey nedir? ... Tek sözcükle, partimizdeki yeni ideolojik gruplaşmanın toplumsal anlamı ve içeriği nedir?” diye sorar.

Cevabını da verir: “Sözcüğün dar anlamıyla tasfiyecilik, menşeviklerin güttüğü tasfiyecilik, genel olarak sosyalist proletaryanın verdiği devrimci sınıf savaşımının ideolojik yönden yadsınması, özel olarak da burjuva demokratik devrimimizde proletaryanın egemenliğinin kabul edilmemesidir. Bu yadsıma, kuşkusuz, değişik biçimler almıştır, ancak az ya da çok bilinçlidir, keskindir, kararlıdır...

“Örgüt açısından ise tasfiyecilik, yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliğini yadsımak ve bunun sonucu olarak Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinden vazgeçmek, onun saflarından ayrılmaktır. Bu açıdan tasfiyecilik demek, yasal basının sütunlarında, yasal işçi örgütlerinde, işçi birlikleriyle kooperatif ortaklıklarda, işçi sınıfı temsilcilerinin katıldığı kongrelerde vb., partiye karşı savaşmak demektir...”.(Lenin;“Tasfiyeciliğin Tasfiyesi”, C.15)

Lenin’in bahsettiği iki kanat, “yeni ideolojik gruplaşma” bugün karşımıza Post-marksizm ve Troçkizm olarak çıkmaktadır.

Gerek Post-marksizm ve gerekse de Troçkizm, “genel olarak sosyalist proletaryanın verdiği devrimci sınıf mücadelesini ideolojik yönden yadsımaktır.” Bu yadsımayı kategorik olarak, ilkesel olarak yapmaktadır. Bunun ötesinde her ikisi de “burjuva demokratik devrimde proletaryanın egemenliğinin kabul etmiyor.” Bu ideolojik tasfiyeciliktir.

Gerek Post-marksizm ve gerekse de Troçkizm “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin (komünist parti kast ediliyor, İ. Okçuoğlu) gerekirliğini yadsımak”tadır. Bu örgütsel bir tasfiyeciliktir.

Aynı makalesinde Lenin şunu da söyler:“Eğer proletaryanın partisi, bu yabancı ögeleri tam olarak emebilirse, onların denetimine girmez, ama onları denetimi altına alabilirse ve bu ögelerin bazısının gerçekten yabancı ögeler olduğunu tam zamanında görüp, belli koşullarda kendini onlardan ayırabilirse, o zaman, bu ilişkilerde olağan olmayan dehşet verici bir şey yoktur.”

Lenin önderliğinde Bolşevikler, “proletarya partisine yabancı ögeleri tam olarak” emememişler, “onları denetimi altına” alamamışlar “ve bu ögelerin bazısının gerçekten yabancı ögeler olduğunu tam zamanında görüp, belli koşullarda kendini onlardan ayırabilmişlerdir.” Bundan dolayı Lenin “bu ilişkilerde olağan olmayan dehşet verici bir şey yoktur” diyor.

Veya Lenin’in bu sözünü şöyle de ifade edebiliriz: Komünist partisinde ona yabancı”ögeler” oluşabilir, bunları emeceksin, denetim altına alacaksın, bunların bir kısmının gerçekten “yabancı ögeler olduğunu tam zamanında göreceksin” ve onlardan ayrılacaksın.

KPD/ML bunu göremedi, yanlış yolda gidenleri, o troçkist düşünceleri savunanları ememedi, denetim altına alamadı, onları dışlayamadı ve sonuçta bu partide Marksist-Leninistler troçkistler tarafından dışlandılar.

Diğer taraftan yıllara yayılan ortaklık, uzlaşma şunu göstermektedir: Marksizm-Leninizm “proletarya partisine yabancı ögeleri”, yani Post-marksizm ve Troçkizm’i ne emebildi ne “onları (yani Post-marksizm ve Troçkizm’i, İ. Okçuoğlu)) denetim altına alabildi ne de “bu ögelerin bazısının gerçekten yabancı ögeler olduğunu tam zamanında görüp, belli koşullarda kendini onlardan ayırabildi”.

Marksizm-Leninizm’in “yenilikçileri” ne istiyorlar?

Yenilikçiler” görünüşte Marksist, hatta Marksist-Leninist olmaktan vazgeçmezler. Bunların bütün dertleri Marksizm’e, Marksizm-Leninizm’e “ekleme yapmak”tır, “katkıda bulunmak”tır, hatta “geliştirmek”tir. Bunu yaparken Marksizm-Leninizm’de “eskimiş”, “şimdi karşılığı olmayan” veya “yeni gelişmeleri tanımlamayan” birtakım kavramlar bulurlar ve Marksizm-Leninizm’i bu kavramlardan kurtarmaya çalışırlar. “Yenilikçilik”, “yaratıcılık”tır. “Yaratıcılık” üzerinden “Yaratıcı Marksizm”e varırsınız.

Yaratıcı Marksizm”e Marksizm-Leninizm’i reddetmeden varamazsınız.

Yenilikçiler”, örneğin, önce Marksizm’i, sonra da onun gelişmiş hali olan Marksizm-Leninizm’i işçi sınıfının dünya görüşü olarak, bütünlüklü bir düşünceler sistemi olarak tanımlamaya karşı çıkarlar. Böylece Marksizm-Leninizm’i işçi sınıfından, dolayısıyla işçi sınıfını da Marksizm-Leninizm’den koparmaya çalışırlar. Bunu en iyi yapmaya çalışan Post-Marksizm’dir.

Peki, bu gayretkeş “yenilikçiler”, “yeni” adına ne öne sürüyorlar?

Aslında “yenilikçiler”in, Marksizm”i “yenilemek”, “geliştirmek” için ortaya sürdükleri “yeni”, en azından Marksizm kadar eskidir. Tek fark, eski görüşlerin günün koşullarına göre “yeni” hale getirilmesinden ibarettir. Eskiyi “yeni” diye ortaya sürme konusunda Post-Marksizm bayağı uzmandır:

1) Post-Marksizm’de Bernsteincılık, II. Enternasyonal oportünizmi, Buharincilik bulabilirsiniz.

2) Post-Marksizm’de Kautsky’ciliği, “Batı Marksizmi”ni bulabilirsiniz.

3) Post-Marksizm’de SBKP(B)’nin 20. kongresinde iktidarı gasp eden Kruşçev revizyonizmini veya bir bütün olarak Sovyet modern revizyonizmini, Avro Komünizmi’ni bulabilirsiniz.

4) Post-Marksizm’de küçük burjuva anarşizmini bulabilirsiniz.

5) Post-Marksizm’de Negri’yi, Mouffe’u, Laclau’yu bulabilirsiniz.

6) Post-Marksizm’de işçi sınıfını, sınıfları değil, çokluğu, kimlikleri bulabilirsiniz.

7) Post-Marksist görüşler radikal demokratiktir.

8) Post-Marksizm, “elveda proletarya”, “yaratıcılık”, “dogmatizmin aşılması”, geçmişin dinozorlaştırılması, 21. yüzyıl sosyalizmi demektir.

9) Post-Marksizm, 21. yüzyılı tarihin başlangıcı olarak görür.

10) Post-Marksizm kendiliğindenciliğe tapınmak demektir.

11) Post-Marksizm açısından marifet Marksizm değil, bir Marksizm’den binbir türlü Marksizm üretebilmektir.

12) Post-Marksizm açısından marifet, tek ideolojide saplanıp, şartlanıp kalmak değil, çok ideolojiler dünyasında yüzmektir.

13) Post-marksizm açısından marifet, sınıfa sarılmak değil, kimlikler, özneler dünyasında yüzmektir.

Savunma mı?

Teslimiyet mi?

Parti, eğer varlığını savunmazsa, onu tasfiye edenlere, yok edenlere, tanımayanlara, onu reddedenlere karşı kayıtsız-şartsız mücadele etmezse varlığını sürdüremez. Bu, kendiliğinden anlaşılır bir şeydi” (Lenin; agy.)

Lenin’in bu anlayışı nasıl yorumlanabilir? Nasıl kavranmalıdır? Bundan nasıl bir sonuç çıkartılmalıdır?

Eleştiri özgürlüğünün olmadığı yerde yeni fikirler de olmaz, olsa da gelişme imkanı bulamazlar. Ama eleştiri özgürlüğü, Marksizm-Leninizm’i, Marksizm-Leninizm yapan ilkelere; onu var eden “niteliklere” yöneldiğinde durum değişir. Buna rağmen Marksizm-Leninizm, bu türden anlayışların da tartışılmasını doğru görürse, kendi ideolojik varlığını “lime lime” eden anlayışların eleştiri-tartışma özgürlüğü adı altında meşrulaştırılmasında bir sakınca görmemiş demektir. O zaman böyle bir Marksist-Leninistin gerçekten de Marksist-Leninist olup olmadığı kaçınılmaz olarak sorgulanır.

Uzlaşmacılık, Tasfiyecilik ve Yolun Sonu Nereye Varacak?

Şimdi Lenin’in yukarıya aktardığımız anlayışını yorumlama bağlamında reformist (Post-Marksist) ve Troçkist güçlerin tasfiyeciliğine iki örnek verelim:

Reformist/Post-Marksist yozlaşma örneği olarak TDKP (Türkiye Devrimci Komünist Partisi):

Kuruluş kongresinde “biricik” parti(miz) kendini şöyle tanımlıyordu: “...Uzun ve zorlu mücadeleler sonucu bugün burada, sağlam bir Marksist-Lenist ideolojik-siyasi çizgiye, açık bir Program ve Leninist-Stalinist bir Tüzüğe ve geniş kitle bağlarına sahip, ülkemizdeki ilk ve tek gerçek Marksist-Leninist partinin, Devrimci Komünist Partimizin kuruluşunu ilan etmek için toplanabilmiş olmamız, ülkemiz işçi sınıfının, bugüne kadarki en büyük kazançlarından biridir ve gericiliğe indirilmiş güçlü bir darbedir” (Türkiye Devrimci Komünist Partisi Birinci (Kuruluş) Kongresi Belgeleri, Nisan 1980, s. 75).

Bu kadar kendi kendini öven bir partinin birkaç ay sonra gerçekleşen 12 Eylül faşist darbesine karşı ülkedeki mevcut ve potansiyel anti-faşist güçlere önderlik ederek sokaklarda, barikatlarda darbeyi püskürtmek için mücadele ettiği sanılır. Öyle olmadı. Darbe sonrası utanç verici bir duruma düştü. Belki de bu nedenden, belki de darmadağın olmasından dolayı uzun bir dönem, neredeyse bir koca 10 yıl boyunca sesi soluğu çıkmadı. Ancak, 12 Eylül faşist darbesinden sonraki “hali pür melali”den dolayı mı veya yeniden toparlandığını sandığından dolayı mı, onca zaman sonra, 1990’da TDKP 1. Genel Konferansı’nı toplar.

Bu konferansta TDKP kendini şöyle tanımlıyor: “En zor, en karmaşık koşullarda yolunu şaşırmayacak doğru bir önderliği gerçekleştirebilecek; tüm sorunları nihai kurtuluşunuza bağlı olarak ele alıp çözümleyecek bir genel kurmay, bir öncü müfrezeye sahip olmalısınız. Bu genel kurmay, bu öncü müfreze sınıf mücadelelerinin yasalarının bilgisiyle, devrimci bir teoriyle donanmış, sınıfın en bilinçli, en fedakar, en kararlı unsurlarından oluşmuş olan M-L bir partilidir. Bu parti Türkiye’de TDKP’dir” (TDKP, 1. Genel Konferans Belgeleri, s. 10)

Pek de uzun olmayan bir zamandan sonra, 1996’da Emek Partisi kurulur. Burada sorun, legal parti kurmak değildir. Burada sorun, komünist örgüt olarak görülen TDKP’nin evrimidir. Ortaya çıkan legal partinin sınıf mücadelesine yaklaşım perspektifidir. Anlaşılan o ki, bu çizginin kadroları 12 Eylül faşist darbesinden sonra, birkaç ay önce gerçekleştirdikleri kuruluş kongresinde, yukarıya aktardığımız kendini tanımlama anlayışından vazgeçerek, yani o zamana kadar savundukları Marksist-Leninist değerleri bir kenara atarak reformist/revizyonist, güncel kavramla Post-Marksist bir çizgi benimsemişler. Ancak, bu çizgiyi tabana kabul ettirebilmek için yıllarca mücadele ettikleri açık. Neyin mücadelesini verdiler? Kurulu düzen içinde, faşist diktatörlük de olsa bu müesses nizamın sunduğu olanaklar içinde kalarak mücadele etmek. Bu mücadele, devrime odaklanmış bir mücadele değildi, olamazdı da. Tam tersi; bu mücadele işçi sınıfını ve emekçi yığınları devrimden uzaklaştırmak, reformlarla yetinmek için yürütüldü, yürütülüyor.

Sonuçta ortaya çıkan legal parti, illegal partinin açık örgütlenmesi olmaktan çok uzaktı. Zaten illegal parti örgülenmesi de, sürekli iddiaların tersine tasfiye edilmiştir. Kontrol edebildikleri devrimci güçlere verebilecekleri en büyük zarar, en önemli tasfiye aslında budur. Bu tasfiyeyi faşist diktatörlük koşullarında sınıf mücadelesine yaklaşımda da görüyoruz.

Burjuvazinin istemediği, doğru bulmadığı, “majestelerinin muhalefeti”ne yakışmayan hal ve hareket içinde olmak istemeyen bu partiden başkası değildi.

Devrimci örgütlerin de içinde olduğu kitle hareketlerine yaklaşım, devrimci şiddete yaklaşım, faşizme karşı mücadeleye yaklaşım bu partinin sınıf mücadelesi anlayışını göstermektedir.

TDKP’den legal partiye evrim, Türkiye’de komünist gelenekten reformist/revizyonist, güncel kavramla Post-Marksist dönüşüme en tipik bir örnektir.

Bu dönüşüm, koşullarla, olanaklarla oynayarak, o zamana kadar sahip olunan devrimci değerleri silmenin ve yerine burjuvazinin kabul ettiği “değerler”le donanmanın tipik örneğidir.

Şunu da belirtelim. TDKP’den geriye ne kaldıysa orada reformizmin hakim olması, reformizme, legalciliğe karşı mücadele verilmediği anlamına gelmez. Bu parti içinde Marksist-Leninist güçler TDKP’de hakim olmaya başlayan oportünizme, reformizme karşı mücadele ettiler. Ancak değişimin olamayacağı noktaya gelindiğinde ayrıldılar.

Troçkist yozlaşma örneği olarak KPD/ML (Almanya Komünist Partisi/Marksist-Leninist):

Partinin hangi yönde gelişeceği sorunu daha 1970’li yılların sonunda gündeme gelir. Horst - Dieter Koch önderliğinde MK, partiyi sonu karanlık bir tartışmaya zorlar. Tartışma konusu:

1-Bolşevik öncü parti anlayışının artık bir anlamı var mı?

2-Partinin Marksist-Leninist temel ilkelerini sahiplenmenin artık bir anlamı var mı?

3-Partinin program ve tüzüğünü sahiplenmenin artık bir anlamı var mı?

Parti içinde böylesi yön şaşırtıcı, düşünsel ve örgüsel dağıtıcı; tasfiyeci bir tartışmanın ortamı, partide sağ oportünist/Troçkist bir akımın sekterizme karşı mücadele adı altında oluşmasından ve giderek bu tartışmayı dayatacak kadar güçlenmesinden dolayı oluşmuştu.

Birinci sonuç:

1- İşçi sınıfına yönelme, işçi sınıfı içinde kök salma yerine partide 4. ve 5. kongreler arasından (1978-1983) devrimci görevler ve amaçlardan sapılarak reformist ve revizyonist pozisyonlar ön plana çıkartılmıştır.

2-Parti, kendiliğidenci harekete yöneldikçe devrimci politika geri plana itilmiştir.

3-MK, bu değişimi, aslında hatayı ilkesel değişim olarak görmüş ve böylece eski parti çizgisiyle çelişki derinleşmiştir.

4-Bu sağ sapma revizyonist/Troçkist çizgi olarak gelişmiş ve 5. kongrede açığa çıkmıştır (4-6 Kasım 1983’te gerçekleştirilen 5. Parti Kongresinde o zamana kadar parti başkanı olan Ernst Aust’un yerine Troçkist Horst-Dieter Koch seçilmiştir).

5- Yeni MK, giderek daha açık bir biçimde eski Bolşevik çizginin artık mücadele önünde engel olmaya başladığının, “Marksizm’i daralttığı”nın, “sekter” ve dogmatik” olduğunun propagandasını yapmaya başlar.

6-Bu nedenlerden dolayı eski çizgi mahkum edilmeli ve kökü kazınmalıdır, der MK.

7-Revizyonist/Troçkist program taslağı ve Troçkist bir örgütle bileşme çabaları sonucunda parti içende ağır bir kriz patlak vermir.

8-Bu süreçte şu soru gündeme gelmiştir:

-Artık parti yozlaştı mı?

-Devrimci niteliğini kaybetti mi?

-Parti, artık farklı gruplara mı ayrışacak, yani param parça mı olacak?

-Veya parti içindeki komünist güçler; Marksist-Leninistler, tasfiyeciliğe, oportünist sapmalara, Troçkist ihanete karşı mücadeleyi göğüsleyip, onları alt edip partiyi bu derin krizinden çıkartabilecekler mi?

İkinci sonuç:

Troçkist önderlik altında dahi bu çizgiye karşı mücadele edilir. Bu mücadelenin ön saflarında yer alanlardan birisi de eski başkan Ernst Aust olmuştur. Ancak partinin dağılması ve yenilgi önlenememiştir.

VI. Parti Kongresi (27-29 Aralık 1985), partinin parçalanma kongresi olmuştur.

1-Horst-Dieter Koch önderliğinde Troçkist grup, en güçlü olan gruptu. Önce gizli, giderek, yani güçlendiği oranda daha açık bir biçimde Marksizm-Leninizm’den sapmayı sistematik olarak sürdürmüştür. Koch, Troçkist grup GIM (Troçkist IV. Enternasyonalin Alman Seksiyonu) birleşik hareket etmiştir.

2-Diethard Möller grubu (Stuttgart, 1985. Hala varlığını sürdürüyor)

3-Wolfgang Eggers grubu (Bremen 1986 – 6. Parti Kongresi, 25-26 Ocak 1986. Tek kişi de olsa varlığını sürdürüyor)

4-Partinin dağılmasını ve kendiliğindenci hareket içinde mücadeleyi talep eden “sağ tasfiyeci” küçük bir grup (Hamburg).

5-Oldukça küçük bir “sol tasfiyeciler” grubu. Tertemiz bir KPD/ML isteyen “Yeni kurucular” grubu.

6-”İşçinin Sesi” adında küçük bir grup (Berlin). Partiyi yeniden inşa etmek için her yerde Marksist-Leninist çevrelerin kurulmasını talep eder.

7- Bu parçalanmadan dolayı çok sayıda üye partiden ayrılır.

Kendine Marksist-Leninist diyen ve KPD/ML’in devamcısı olarak adlandıran gruplar hala var.

Her ağacın kurdu kendinden olurmuş. KPD/ML’nin kurdu da kendindendi, dışarıdan gelme, “sızma” değildi. Bu troçkist kurdu KPD/ML yetiştirdi, büyüttü. Neden? Bunu isteyerek mi yaptı, yoksa KDP/ML’nin birtakım zaafları mı vardı? Evet ideolojik zaafları vardı, Almanya‘da siuyasal durum hakkında yanlış değerlendirmeleri vardı. Parti içinde Troçkizm bu hataları kullandı; bu hataları kullanarak güçlendi ve partiyi ele geçirdi.

Bu partinin hazin sonu, başka partilerin geleceği olmamalıdır!

*

Devam edecek

Birikmiş sorular dosyasındaki diğer sorular çoğunlukla kapitalist ekonomi, emperyalizm, emperyalist küreselleşme, işçi sınıfı, komünist partisi ile ilgilidir. Bunların bir kısmı ayrıntılı analizi gerekli kılmaktadır. Bu soruları teorinin sorunları başlığı altında sıralayarak cevaplandırmaya çalışacağım.

*

Lenin tasfiyeciliği tanımlıyor:

Tasfiyecilik, “bir bölüm partili aydının, mevcut parti örgütünü tasfiye etme” (yani dağıtma, yok etme, ortadan kaldırma lağvetme) “ve onun yerine ne pahasına olursa olsun legalite” (yani yasallık, “açık” var olma) “çerçevesi içinde şekilsiz birlikleri geçirme çabalarıdır-bu legalite parti programı, taktiği ve geleceğinin (“yani geçmiş deneyiminin) “açıkça terk edilmesi pahasına satın alınmış olsa da” (Lenin; “Tartışmalı Sorunlar”; C. 19, s.137)

Bu karardan, tasfiyeciliğin özünün neden ibaret olduğu, onun neden mahkum edildiği açıkça görülmektedir. Özü “illegal” örgütten vazgeçmekte, onu tasfiye etmekte, yerine ne pahasına olursa olsun yasallık çerçevesinde şekilsiz birlikleri geçirmekte yatar. Mantıklı olarak parti, legal (yasal) çalışmayı, onun gerekliliğinin vurgulanmasını asla mahkum etmez. Parti, eski partinin yerine parti olarak tanımlanması mümkün olmayan şekilsiz, “açıkta varolan” bir şeyin geçilmesini mahkum eder – ve kayıtsız şartsız mahkum eder.” (Lenin; agy. )

Tasfiyecilik elbette döneklerle, program ve taktiği reddetmeyle, oportünizmle bağlıdır...Tasfiyecilik, partinin reddine kadar giden oportünizmdir. Partinin, varlığını tanımayanları saflarında tutarsa varlığını sürdüremeyeceği kendiliğinden anlaşılır.”(Lenin; agk. s. 137/38).

Sadece bu da değil. Oybirliği ile alınan parti kararında, bu sapmaların sınıf ilişkileriyle bağıntı içinde kökenine ve önemine işaret edilmiştir. Çünkü Marksistler, yıkım ve çöküşe yapılan boş ve içeriksiz işaretle yetinmezler. Demokrasi ve sosyalizmin birçok yandaşının kafasında yıkım, inançsızlık, cesaretsizlik ve kuşkunun egemen olduğunu herkes görüyor. Bunu kabul etmek yetmez. Bu dağılmanın ve bu yıkımın sınıfsal kökeninin ne olduğunu, proletaryanın dostları arasındaki proleter olmayan çevreden hangi sınıf çıkarlarının “karışıklık” yarattığını anlamak gerekir”(Lenin; agk. s. 141).

Ve parti kararı, üç buçuk yıl önce bu önemli soruyu yanıtladı: Marksizm’den sapmaları “burjuva karşıdevrim” üretir. Bunlar, “proletarya üzerinde burjuva etki”dir”(Lenin; agy).

Ve tasfiyecilik de işte bu burjuva vazgeçme ve döneklik fikirlerinin proletarya içine taşınmasıdır...

Tasfiyecilik sadece işçi sınıfının eski partisinin tasfiye edilmesi(yani dağıtılması, yok edilmesi) değil, aynı zamanda sınıf olarak proletaryanın bağımsızlığının yok edilmesi, onun sınıf bilincinin burjuva fikirlerle bozulmasıdır da” (Lenin; agk. s. 142).

Marksistlerin...tasfiyeciliği geçmişten vazgeçme olarak mahkum ettiklerini ortaya koyduk. Marksistler işçi sınıfına, tasfiyeciliğin burjuva etkinin proletarya içine taşınması olduğunu anlattılar.”(Lenin; agk. s. 146/7).

Tasfiyeciler, işçilerin saflarına liberal bozulma taşımak için burjuvazi tarafından gönderilmiş küçük burjuva aydınlardır. Tasfiyeciler, Marksizm ve demokrasi hainleridir.”(Lenin; agk. s. 149/150).

Reformizm genelde, insanların kendilerini eski, egemen sınıfın ana temellerini ortadan kaldırmayı gerektirmeyen değişiklikler için, bu temellerin korunmasıyla bağdaştırılabilir değişiklikler için faaliyetle sınırlamalarından ibaretti...

Marksistlerin tasfiyecilere karşı mücadelesi, halk kitleleri üzerinde etki, onların politik aydınlanması ve eğitimi uğruna ileri işçilerin liberal burjuvalara karşı mücadelesinin ifadesinden başka bir şey değildir.” (Lenin; agk. s. 157).

*

“Örgüt açısından ise tasfiyecilik, yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliğini yadsımak ve bunun sonucu olarak Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinden vazgeçmek, onun saflarından ayrılmaktır. Bu açıdan tasfiyecilik demek, yasal basının sütunlarında, yasal işçi örgütlerinde, işçi birlikleriyle kooperatif ortaklıklarda, işçi sınıfı temsilcilerinin katıldığı kongrelerde vb., partiye karşı savaşmak demektir...

Bir yıl sonra (1909, İ. Okçuoğlu), otzovizmin yanılgısı daha açıkça ve üst üste ortaya çıktığı zaman, Bolşevik kanat —son Bolşevik konferansının önemi de buradadır— otzovizmi ve onun zayıf ucu olan ültimatomculuğu, tasfiyeciliğin bu kendine özgü biçimini kesinlikle tasfiye etti.

Bu durumda, hiç kimsenin bizi “yeni bir bölünmeye” yolaçmakla suçlamasına izin vermeyelim. Konferansımız hakkındaki yazıda, amaçlarımızı ve davranışımızı ayrıntılarıyla açıklıyoruz. Karşıt yoldaşları ikna edebilmek için, denemedik yol bırakmadık, elden gelen her şeyi yaptık. Onsekiz ayı aşkın bir süreden beri bu sorunla uğraşıyorduk. Ama bir kanat olarak, yani partide, benzer düşünceler taşıyan kişilerin birliği olarak, temel sorunlarda oybirliğiyle hareket etmek zorundayız, başka türlü yapamayız...

Partiye Bolşevikler önderlik etmek zorundadır. Bunu yapabilmek için bolşevikler yollarını bilmelidirler, kararsızlığa son vermelidirler, sağa-sola yalpalayanları ikna etmek için zaman israf etmeyi ve kendi saflarındaki muhaliflerle kavgayı bir yana bırakmalıdırlar...

Partimiz, tasfiyeciliği kesinlikle tasfiye etmedikçe ilerleme sağlayamaz. Tasfiyecilik de sadece menşeviklerin ve onların oportünist taktiklerinin doğrudan tasfiyeciliği demek değildir. Bunun içine, içyüzü ortaya dökülmüş menşeviklik de girer. Bunun içine, partiyi ilk ağızdaki görevini yerine getirmekten, —bugünün eşi bulunmaz bütün özellikleri bu görevde yatmaktadır— yani Duma kürsüsünden yararlanma ve bütün yarı-yasal ya da yasal işçi sınıfı örgütlerini işe yarar duruma sokma görevini yapmaktan alıkoyan otzovizm ile ültimatomculuk da girer. Aynı şey, Marksizm’in ilkeleriyle temelli olarak çatışan tanrı-kur ve tanrı-kur eğiliminin savunusu için de doğrudur. Bolşeviklere düşen parti ödevlerinin kavranamaması için de aynı şey söylenebilir.” (Lenin; “Tasfiyeciliğin Tasfiyesi”, C.15, s. 455-463