deneme

14 Temmuz 2021 Çarşamba

DEĞİŞEN GÜÇLER DENGESİNİN JEOPOLİTİĞİ

 

TÜRK BURJUVAZİSİ KENDİ HİKAYESİNİ YAZIYOR (VI)

DEĞİŞEN GÜÇLER DENGESİNİN JEOPOLİTİĞİ


TÜRKİYE-ABD-RUSYA VE ÇİN İLİŞKİLERİ

 I

Sovyetler Birliği ve bu revizyonist, sosyal emperyalist ülkenin yönlendirdiği Varşova Paktı’nın 1990/1991 döneminde dağılmasından; dünya tarihinde ilk kez yaşanan revizyonist, bürokratik kapitalist sistemin çökmesinden sonra dünya iki kutuplu haline veda etmiş oluyordu. Böylece iki kutupluluğa dayanan jeopolitika da geçersiz olmuştu.

Tek kutup olarak geriye kalan Amerikan emperyalizmi, SSCB’nin dağılmasını fırsat bilerek dünya hakimiyeti kurmanın jeopolitikasını ve stratejisini geliştirmek ve uygulamaya koymak için adımlar atmaya başladı. Ancak işler tamamen ABD’nin planladığı ve istediği gibi yürümedi. Dünya, ABD’nin jeopolitik anlayışına göre değil, nesnel gerçeklik neyse o doğrultuda yeniden şekillendi. Bunun anlamı şudur: Dünya çok rekabet merkezli bir sürece girdi; dünya ve bölgesel pazarlarda karşılıklı rekabet içinde olan irili ufaklı rekabet merkezlerine bölündü. Sermaye ve üretimin uluslararasılaşması, Amerikan emperyalizminin diğer ülkelere nazaran hemen her bakımdan üstünlüğü bu gerçeği değiştiremedi.

Bu yüzyılın başında dünya hakimiyetine oynayabilecek bu amaçlı jeopolitika gerçekleştirebilecek üç güç kendini gösterdi:

-Giderek zayıflayan, gerileme/çökme sürecine girmiş ABD.

-Yeniden toparlanma sürecine girmiş olan Rusya.

-Yükselen Çin.

Bugün bu üç ülke üç kutuplu bir dünyanın oluşmasına zemin teşkil ediyor. ABD, zorbalıkla da (NATO) olsa hala bir kutuptur. Rusya ve Çin bu doğrultuda adımlar atıyorlar. Ancak, henüz birer kutup değiller. Kutup olabilmek için bir çekim gücünün olması, etrafında ülkelerin kümelenmesi gerekir. Bu iki ülke böyle bir gelişmenin en fazlasıyla başlangıç aşamasındadır.

Çin’in hızlı yükselişi, dünya ekonomisindeki ABD ile başatlık durumu, teknolojik gelişmesi, modern teknolojiye dayanan askeri-sanayi kompleksiyle ordusunu güçlendirmesi; dünyanın hemen her bölgesinde ABD ve AB ile rekabet içinde olması; kredi-borçlandırma üzerinden emperyalizme bağımlı ülkeleri kendi etkisi altına alması ve şimdi de “Bir Yol Bir Kuşak” projesiyle deniz ve karadan jeopolitik amacına hizmet eden ağları/bağlantıları ilmik ilmik örmesi, yüksek kar oranından dolayı başlangıçta bu ülkeye sermaye akıtan uluslararası tekelleri ve emperyalist ülkeleri bile şaşırtmıştır.

15 Mayıs 2021 tarihinde Xian’da beşincisi gerçekleştirilen 98 devletten 1900 temsilcinin katıldığı Kuşak ve Yol -BRI Fuarının kapanış açıklamasında şu verilere yer veriliyor: Çin ile Kuşak ve Yol ülkeleri arasındaki ticaret son yedi yılda 9,2 trilyon dolara çıkmış ve bu ülkelerde Çin 136 milyar dolar tutarında yatırım yapmıştır. 2013 yılında 70 ülke ile başlayan BRI girişiminin bugün üye sayısı 147 dir. Çin’in 2020 yılındaki ihracatı 2,5 trilyon dolar iken, ABD’nin aynı dönemdeki ihracatı 1,4 trilyon dolardı, yani ABD ihracatı Çin ihracatının yüzde 56’sına denk düşüyordu.

Batı emperyalizmin (ABD ve AB) ve Japonya’nın artık Çin’i yok sayma lüksleri yok. Onların şimdiki derdi bu hızlı gelişmeyi durdurmaktır.

Durdurabilirler mi? Hayır. Ancak, bu hızlı gelişmeyi pekala yavaşlatabilirler. Bunun yapabilmek için de Çin’in kendi jeopolitik çıkarları için örmüş ve örmekte olduğu stratejik, hegemonyacı, bağımlılık getiren siyasi-ekonomik-askeri ağları parçalamaları gerekir. Bunu yapabilmek için yükselen, dinamik güç olmak gerekir. Gerileyen, dinamizminden çok şey kaybetmiş, çökme sürecinde olan bir güç bunu yapamaz; daha doğrusu yapacak durumda değildir.

Hesaplanabilir dünya verilerinden başlayarak günümüze kadar dünyanın kaç kere el değiştirdiğine baktığımızda şunu görüyoruz:

Dünya GSYİH'daki payları


Almanya

İngiltere

ABD

Fransa

Japonya

Çin

Hindistan

Batı Avrupa

Japonya hariç bütün Asya

1000

-

-

-

-

0,27

22,7

28,9

8,7

67,6

1500

3,3

1,1

0,3

4,4

3,1

25,0

24,5

17,9

62,1

1600

3,8

1,8

0,2

4,7

2,9

29,2

22,6

19,9

62,9

1700

3,6

2,9

0,1

5,7

4,1

22,3

24,4

22,5

57,6

1820

3,8

5,2

1,8

5,5

3,0

32,9

16,0

23,6

56,2

1870

6,5

9,1

8,9

6,5

2,3

17,2

12,2

33,6

36,0

1913

8,8

8,3

19,1

5,3

2,5

8,9

7,6

33,5

21,9

1950

5,0

6,5

27,3

4,1

3,0

4,5

4,2

26,3

15,5











1870

6,5

9,1

8,9

6,5

2,3

17,2

12,2

33,6

36,0

1913

8,8

8,3

19,1

5,3

2,5

8,9

7,6

33,5

21,9

1950

5,0

6,5

27,3

4,1

3,0

4,5

4,2

26,3

15,5

1973

5,9

4,2

22,0

4,3

7,7

4,6

3,1

25,7

16,4

1998

4,3

3,3

21,9

3,4

7,7

11,5

5,0

20,6

29,5

Kaynak: Angus Maddison; "THE WORLD ECONOMY: A MILLENNIAL PERSPECTIVE , s. 262. OECD 2001.

Yukarıdaki tabloda “yarışan” belli başlı üç ülkenin olduğunu görüyoruz: ABD, Çin ve Hindistan. Fransa, Almanya, İngiltere ve Japonya ikinci sırada yer alan ülkeler konumundalar.

Yukarıdaki tabloda yer alan verilerden hareketle hazırladığımız aşağıdaki grafikte 1000-1950 arasında, 1500 yılık süreçte dünya ekonomisinde GSYİH bakımından üç gücün rekabetini görüyoruz: ABD, Çin ve Hindistan.

Hindistan: 1000 yılında dünya GSYİH bazında dünyanın en güçlü ekonomisine sahip. 500 sene sonra, 1500'de Çin'in gerisine düşüyor. 1870'de yine Çin'in gerisinde 2. sırada yer alıyor. 1950'de verili ülkeler arsında 5. sıraya geriliyor, 20. yüzyılın sonunda da aynı konumunu koruyor.

Çin: Bu ülkenin dünya GSYİH'sındaki payı 1000 yılında yüzde 22,7'den (Hindistan'dan sonra 2. sıra) 1820'de yüzde 32,9'a çıkar. Çin'in dünya GSYİH'sındaki payı 1870'de yüzde 17,2'ye düşse de bu ülke, 1500-1870 arasında GSYİH bakımından dünyanın en güçlü ekonomisi konumundaydı. Emperyalist çağda Çin'in dünya GSYİH'sındaki payı, verili yıllarda yüzde 8,9'dan (1913) yüzde 4,5'e (1950) geriler ve sonrasında 1973'te yüzde 4,6'ya ve 20. yüzyılın sonu (1998) itibariyle de yüzde 11,5'e çıkar. 20. yüzyılın sonu itibariyle Çin, GSYİH bazlı dünya ekonomisinde ABD'den sonra 2. sırada yer alıyordu.

 


ABD: 1500 yılında söz konusu ülkeler arasında son sırada yer alan ABD, verili yılar bakımından 1870'de yüzde 8,9 oranlık payıyla Çin, Hindistan ve İngiltere'den sonra 4. sıraya çıkmıştı. Sonraki dönemde ABD, dünya GSYİH üretiminde sürekli ilk sırada yer almıştır. ABD payını 1950'de 27,3'e kadar çıkartabilmiş, sonraki dönemde bu pay giderek gerilemiş ve 20. yüzyıl sonunda yüzde 21,9'a düşmüştür.

Bu iki ülke (Çin ve ABD) arasındaki GSYİH bazlı rekabeti görselleştirmek için, 1000 yıllık (1000-1998) ABD-Çin rekabetini grafikleştirdik.

 


1000 yılından bu yana, yani 1021 yıllık bir süreç içinde dünya en güçlü ülke anlamında üç kez el değiştirmiş: Çin, sonra İngiltere, sonra ABD. Şimdi yeniden el değiştirme sürecinin sonuna gelindi; ABD’nin yerini Çin alıyor.(Yukarıdaki veriler için bkz.:İbrahim Okçuoğlu; Emperyalist Küreselleşme ve Değişen Güçler Dengesi, Eylül 2018, Sınırsız Kitap Yayın)


El değiştirme”nin tarihçesi böyle.

 

ABD’nin 21. yüzyıl jeopolitika ve stratejisinde esas aktörlerin ve mihver ülkelerin yerini/rolünü

Brezinski, sorduğu beş soruya verdiği cevaplarla açıklıyor. Sorular şöyle:

1- Amerika, nasıl bir Avrupa istemelidir ve teşvik etmelidir?

2- Hangi Rusya Amerika’nın çıkarınadır ve buna Amerika’nın katkısı ne olabilir?

3- Avrasya’nın merkezinde yeni bir Balkanların doğma şansı nedir ve Amerika, bundan doğan riskleri asgariye indirmek için ne yapmalıdır?

4- Uzakdoğu’da Çin hangi rol için cesaretlendirilmelidir ve ... Japonya için ... hangi sonuçlar çıkarılmalıdır?

5- ABD’nin çıkarları için oldukça tehlikeli olabilecek hangi yeni Avrasya koalisyonları düşünülebilir ve bunu dışlamak için ne yapılmalıdır?”

1-Avrupa/AB Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitikasının          gerçekleştirilmesi için “demokratik köprübaşı” rolünü üstlenmelidir

Brezinski, Amerika’nın istediği ve teşvik ettiği Avrupa için üç merkezi amaçtan bahsediyor:

1- Avrupalılardaki yaygın şüpheyi; Amerika, nihai olarak gerçek Avrupa birliğini istemiyor (anlayışını) etkisizleştirmek... için ABD, Avrupa Birliği davası için angaje olmalıdır. ... Amerika, Avrupa’yı küresel ortak olarak gördüğünü açıklamalıdır...

2- Kısa vadeli olarak Fransız politikasına karşı taktik bir muhalefet ve Alman önderlik rolünün desteklenmesi doğrudur; hakiki bir Avrupa, gerçekten gerçeklik olmak istiyorsa, uzun vadede birleşik bir Avrupa oldukça açık siyasi ve askeri kimliğini bulmak zorundadır. Bu, transatlantik kurumlarındaki güç dağılımı bakımından Fransız bakış açısına belli bir yakınlaşmayı gerekli kılar.

3- Ne Fransa ne de Almanya, Avrupa’yı kendi görüşlerine göre inşa edecek veya Rusya’yla tartışmalı sorunları çözecek güçtedirler. Bu, Avrupa’nın genişlemesini belirlemek için ve Baltık devletlerinin ve Ukrayna’nın Avrupa devletler birliğindeki statüsü gibi Rusya açısından nazik meseleleri çözmek için Amerika’nın, özellikle Almanlar üzerinde enerjik ve kararlı etkide bulunmasını gerekli kılar.”

2- Rusya, ABD için bir “kara delik”tir

ABD’nin istediği Rusya:

Brezinski’nin kaleminden ABD, istediği Rusya’nın oluşması için öyle pek fazla koşul öne sürmüyor!

- Emperyalist emellerinden vazgeç, emperyalist geçmişin hayaliyle yaşama. Eski hakimiyet alanlarındaki devletlerin AB’ye ve NATO’ya üye olmalarına müdahale etme!

- Özellikle Ukrayna, Azerbaycan ve Özbekistan başta olmak üzere SB’nin dağılması sonucunda ortaya çıkan devletlerin bağımsızlığıyla oynama, onları kendi hegemonyan altına almaya çalışma.

- Senin için yegane alternatif Avrupa’dır. Herhangi bir Avrupa değil, genişletilmiş AB ve NATO’nun transatlantik Avrupa’sıdır.

- Avrupa’daki yeni ekonomik ve jeopolitik gerçekliklere razı ol.

Rusya, Avrupa’ya ne kadar hızlı yönelirse Avrasya’nın kalbindeki kara delik, devamlı daha modern ve daha demokratik özellikler alan bir toplumla o derece hızlı dolar. Gerçekte Rusya’nın çıkmazı jeopolitik bir seçim yapmak değildir. Çünkü (onun) sorunu var olup olmama sorunudur.”

Amerikan emperyalizmi, Rusya’dan toprak talep etmiyor. Sadece ve sadece “benim Avrasya’daki çıkarlarıma karşı gelmeye yeltenme, jeopolitik ve stratejik amacı olmayan ve olamayacak olan AB’ye yönel ve böylece bu entegrasyon içinde ulusal jeopolitik ve stratejik amaçların işe yaramayacak derecede törpülensin ve hakim olduğum NATO’ya yönel ki seni askeri olarak da yönlendireyim!

3-”Avrasya Balkanı”


Anlatmaya gerek var mı, bilmiyorum. “Avrasya Balkanı” bu.

Bölgede kim kime karşı ve niçin mücadele ediyor?

Brezinski’ye göre Avrasya Balkanı’nda geçmişte üç büyük güç; Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan monarşisi ve Çarlık Rusyası hegemonya mücadelesi vermişti. Bugün de bölge üzerinde rekabeti, birbirine komşu üç ülke; Türkiye, İran ve Rusya sürdürüyor ve buna Çin de katılabilir.

Brezezinski’nin bu anlayışı gerçeği tam yansıtmıyor. Görünüşte doğru. Ama her görüntü mutlaka gerçeğin kendisi değildir. Bu anlayışta doğru ve yanlış olan ne?

Bölge üzerinde söz konusu olan sadece bu ülkeler değildir. Bölgenin petrol ve doğal gaz zenginliğinin dünya pazarlarına taşınması üzerine rekabetin tarafları oldukça kalabalıktır. Bütün emperyalist ülkelerin ve bölge ülkelerinin katıldığı bir rekabet söz konusu. ABD, Rusya, Japonya, Çin, AB (Almanya, Fransa), İngiltere, Ukrayna, Türkiye, İran, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Pakistan, S. Arabistan vs.

4- “Uzakdoğu Çapası”

ABD’nin Avrasya jeostratejisi için Uzakdoğu cephesinde nasıl bir politikanın geliştirilmesi gerektiğini Brezinski şöyle formüle ediyor:

Avrasya için etkili bir Amerikan politikası, Uzakdoğu’da da demir atmalıdır. Bunun zorunlu koşulu Amerika’nın kara kıtasında varlığını sürdürmesi, dışlanmaması ve kendini dışlamamasıdır. Japon ada devletiyle sıkı bir ilişki Amerika’nın dünya politikası için kaçınılmazdır ve Çin’le ilişki Amerika’nın Avrasya jeostratejisi için ertelenemezdir.

Bu durum, bütün kapsamıyla dikkate alınmalıdır. Çünkü Uzakdoğu’daki üç büyük gücün -Amerika, Çin ve Japonya- karşılıklı ilişkilerinin seyrinden bölgede oldukça muhtemel jeopolitik köklü güç kaymalarına neden olan bir karışıklık doğabilir.”

Bu anlayışa göre;

- ABD, bölgede varlığını sürdürmelidir. Sadece adalarda ve ada devletlerinde değil, kıta karasında da var olmalıdır.

- Uzakdoğu’da bölge ve dünya politikasında etkili olan ve ABD’nin 21. Yüzyıl hegemonya anlayışında belirleyici önemi olan iki ülke vardır: Çin ve Japonya.

- ABD, bu iki ülkeyle Avrasya jeostratejisine hizmet edecek ilişkiler geliştirmesini becerebilmelidir.

Sonuçta:

Ademi merkeziyetçi bir Rusya, emperyalist propaganda için daha az duyarlıdır. Bir Avrupa Rusya’sından, bir Sibirya Cumhuriyeti’nden ve bir Uzakdoğu Cumhuriyeti’nden oluşan gevşek konfederasyon Rusya’sının Avrupa’yla, Orta Asya’nın yeni devletleriyle ve doğuyla sıkı iktisadi ilişkiler geliştirmesi daha kolaydır. Bu devletler de Rusya’nın gelişmesini hızlandırırlar. Bu üç konfedere birliğin her birisi, yüzyıl boyunca Moskova’nın hantal bürokrasisinden boğulmuş olan yaratıcı potansiyeli, yerinde işlenecek hale getirir.”

Yani Rusya, bölünmelidir, emperyalist amaç gütmemelidir. Brezinski, Amerikan emperyalizmine Rusya’yı böl ve yönet önerisinde bulunuyor.

Sıra Çin’e geliyor.

Amerika ve Çin arasında derin stratejik bir anlaşma olmaksızın Avrasya’da jeopolitik çoğulculuk ne kurulur ne de istikrarlı olur. Bu nedenden dolayı Çin, ciddi stratejik bir diyalogla, nihayetinde belki Japonya’nın da dahil olduğu üçlü bir diyalog politikasına bağlanmalıdır.”

Bunu yapmanın ilk adımı, Amerika’nın, Çin’in çıkarlarını dikkate alması ve bir uzlaşmaya varmasıdır. “Her iki ülkenin ortak jeopolitik çıkarları (özellikle Kuzeydoğu Asya’da ve Orta Asya alanında) dikkate alınmalıdır.”

Böylece Brezinski, Çin’i, Sibirya’ya yönlendirmek istiyor ve Orta Asya’da ona pay vererek, Amerikan hakimiyeti için yedeklemeye çalışıyor. Bunun ötesinde Tayvan sorununun ABD tarafından tırmandırılmamasını öneriyor.

Brezinski’ye göre Amerikan emperyalizmi, Rusya-İran-Çin yakınlaşmasına fırsat vermemelidir ve tavrıyla Çin’i bu yöne itmemelidir. Çin ve Amerika, başka bir gücün hegemonyasını istemedikleri bölgeler üzerinde diyalog geliştirmelidir.

Bölgesel hakim güç olmasına rağmen Çin, muhtemelen yakın zamanda dünya gücü olamayacak... Tam da Çin, yakın zamanda dünya gücü olamayacağı için... Pekin’i sembolik olarak önemli küresel oyuncu olarak ele almak yararlıdır.”

Mackinder’in, Spykman’ın, Haushofer’in, Hessler’in; bu faşist Amerikan ve Alman jeopolitikacılarının anlayışlarının günümüze uygulanışını Brezinski’de görüyoruz.

Brezinski ve Samuel P. Huntington, günümüz koşullarının Mackinder’i, Spykman’ı, Haushofer’i, Ratzel’i ve Hessler’leridir.

Mackinder-Haushofer ve Spykman’ın jeopolitik haritalarında yer alan coğrafi ayrımlar, Brezinski’nin jeopolitik haritasında başka kavramlarla anlatılıyor.

Brezinski’nin jeopolitik haritasında:

a- Mackinder’in “dünya adası”nın çekirdeği, “kalbi” dediği Rusya toprakları Brezinski’de “Orta Bölge” adını alıyor.

b- Mackinder’in “kıyı ülkeleri kuşağı”, yani

- Avrupa kıyı bölgesi Brezinski’de “Batı”,

- Yakın ve Ortadoğu’nun kurak bölgeleri “Güney” ve

- Asya’nın muson ülkeleri de “Doğu” oluyor.

Mackinder’in merkez dediği Sibirya, Brezinski’de Rusya, yani “kara delik” oluyor.

Brezinski’de Mackinder’in “dış kuşağı” yer almıyor ve bu jeopolitik haritasına “Avrasya Satranç Tahtası” diyor.

Brezinski, Mackinder’in “teorisi”ne atıfta bulunuyor.

Ama onun hakimiyet formülasyonunu aynen benimsemiyor. Brezinski’nin hakimiyet formülü şöyle:

- Avrasya’nın doğusuna, batısına ve güneyine, yani kıyı kuşağına hakim olan, orta bölgeyi kontrol eder; Avrasya’ya hakim olur.

- Orta bölgeyi kontrol eden, bütün dünyaya hakim olur.

Önemli olan, “Amerika’nın Avrasya’yı nasıl ele alacağıdır. Avrasya, dünyanın en büyük kıtasıdır ve jeopolitik olarak mihveridir. Avrasya’ya hakim olan bir güç, en çok gelişmiş ve iktisadi olarak verimli üç bölgenin ikisi üzerinde hakim olur. Haritaya şöyle bir göz atmak, Avrasya üzerine kontrolün neredeyse otomatik olarak Afrika üzerine kontrolü beraberinde getirdiğini ve böylece batı yarım küresi ve okyanusların dünyanın merkezi kıtası karşısında jeopolitik olarak kıyı durumuna düşeceğini görmek için yeterlidir.”

Bu jeopolitik doktrin Avrasya’yı, merkez olarak da Rusya’yı çevreleme doktrinidir.

Bu hikayeyi neden anlattım, daha dorusu “Emperyalist Küreselleşme ve Jeopolitika” çalışmamdan buraya niçin aktardım? Şimdiye kadar; Çin’in Amerikan hakimiyetine, jeopolitikasına meydan okumaya başlamasına kadar dünyanın jeopolitik halini göstermek için.


Bu Amerikan Avrasya jeopolitikasından geriye ne kaldı?


Devam edece

Makalenin son kısmı