deneme

8 Aralık 2022 Perşembe

KARŞI DEVRİM CEPHESİNDE “VİZYON” YARIŞI

 

KARŞI DEVRİM CEPHESİNDE “VİZYON” YARIŞI

Nihayet 3 Aralık gelip çattı. Kılıçdaroğlu, 85 milyonun geleceğini nasıl kurtaracağını açıklamaya başladı. Her şeyi ‘kökten değiştirmeye’ yemin edip etmediğini bilmiyoruz ama kesin kes kararlıydı: “Bugün burada halkımızdan ne için oy isteyeceğimizi öğreneceksiniz. Yeni bir düzene, yeni bir siyaset kültürüne oy isteyeceksiniz. Bu yeni sistemi bugün açıklıyorum. Bugün dinleyeceğiniz sadece bir krizden çıkma programı olmayacak. Asıl zor olan ülkenin yeniden yapısal bir krize girmesini kalıcı olarak engellemek. Şimdi derin bir krizin içindeyiz. Halkımız ekonomik ve sosyal olarak dayanılmaz acılar çekti. Yönetim anlayışımızı kökten değiştirmeliyiz. Yeni bir tek adam aramıyoruz. Türkiye Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bir daha artık böyle acımasız dönemler yaşamayacak. Kurumları yeniden inşa edilmiş, sistemi yasal çerçeveye oturtulmuş bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.”

Bugün yepyeni bir güç birliği ile tanışacaksınız. Konusunda uzman 70 kişiden oluşan büyük bir güç birliğinden söz ediyorum. Dünyanın en önemli ülkelerine gittim. Bilim, teknoloji ve yatırımın iki büyük merkezi olan ABD ve İngiltere’ye ziyaretlerde bulundum. Ne derlerse desinler inandığım vizyon yolculuğundan asla geri adım atmayacağım ve vazgeçmeyeceğim. Kısa bir süre sonra da Almanya’ya gideceğim. Orayı da yakından takip etmenizi rica ediyorum. Bu 70 değerli isimle tek tek görüştüm. Bahsettiğim bu sistemi hangi mantıkla oluşturdum? Bu değerli 70 kişi Türkiye için 24 saat çalışan bir güç birliği olacak. Devlet 7 gün 24 saat çalışacak. Kesintisiz üreten Türkiye’yi şimdiden inşa etmeye başlıyorum. Bu 70 değerli isim vatanları için çalışacaklar. Çünkü Bay Kemal olmak böyle bir şey.”

Anlaşıldı. Kılıçdaroğlu’nun partisi CHP’ye, “Altılı Masa”ya falan ihtiyacı yok. Batılı dostlarıyla birlikte sorunu kökten çözmüş;Amerikan müesses nizamının sadık savunucusu hemen her dalda oynayan Jeremy Rifkin, Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Prof. Dr. Refet Gürkaynak, Kılıçdaroğlu önderliğinde bir “siyaset üstü kurul” oluşturuyorlar. Herhalde bu “siyaset üstü kurul” üyeleri de dahil 70 kişi Kılıçdaroğlu vizyonunun gerçekleştirilmesine katkı sunmaya davet ediliyor.

Kılıçdaroğlu için para sorun değil, hem de en temizinden bulmuş: “Dönüşüm için parayı buldum”; “İktidarımızın ilk üç yılında yüz milyar dolar yatırım gelecek. Ben bu parayı kesinlikle getireceğim. Dünyanın bağımsız varlık fonlarından da 75 milyar dolar yatırım alacağız. Temiz ve sürdürebilir fonlardan en az 150 milyar dolar yatırım getireceğiz.” Kılıçdaroğlu,“tefeci, kara paracı, baron ve şaibeli” olmayan sermaye gruplarıyla görüşmüş!

Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Kılıçdaroğlu’nu özetliyor: “Feraha kavuşmak için, iki önemli çapamız var. Güçlü Türkiye, güçlü Avrupa'dır. Türkiye'nin geleceği demokratik, kurallı dünyadadır.”

İki Vizyon, İki Yön

AKP’nin “Türkiye Yüzyılı” vizyonu:

Sürdürülebilirliğin Yüzyılı”, “Huzurun Yüzyılı”, “Kalkınmanın Yüzyılı”, “Değerlerin Yüzyılı”, “Gücün Yüzyılı”, “Başarının Yüzyılı”, “Barışın Yüzyılı”, “Bilimin Yüzyılı”, “Haklının Yüzyılı” , “Verimliliğin Yüzyılı”, “İstikrarın Yüzyılı”, “Şefkatin Yüzyılı”, “İletişimin Yüzyılı”, “Dijitalin Yüzyılı”, “Üretimin Yüzyılı”, “İstikbalin Yüzyılı”.

Bu “vizyon”un baskın yönü, güç, kuvvet gösterisi, savaş, jeopolitika, “başarı”, ben yaparım, benden başkası yapamaz hikayesi.

CHP’nin “Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı’’ Vizyonu:

Endüstri 4.0”, “dijital yeşil dönüşüm”, “temiz para, temiz toplum, temiz enerji, tertemiz bir gelecek” ve bunların yanı sıra bütün dünyayı Batı’dan ibaret sanmak:Dünyanın en önemli ülkelerini ziyaret ettim.” (ABD, İngiltere ziyaretleri, Almanya’ya gideceğini açıklaması).

Dünya ve Türkiye gerçekliğini dikkate almayan, değişimi görmeyen körlük derecesinde Batı’ya bağımlılık. Bolca vaat. Kaynak belirsizliği. Söylemde belirli olduğu kadarıyla Batı fonlarının “temiz sermayesi”ne; “tefeci, kara paracı, baron ve şaibeli” olmayan sermaye gruplarına bel bağlamak.

Bu “vizyon” anlayışı tanıdık bir anlayış. IMF, Dünya Bankası, TÜSİAD ortaklığı ve bu ortaklığın ekonomisini ve politikasını yürütecek “siyaset üstü” bir kurum. Bu kurum, yapısından da görüldüğü gibi doğrudan Amerikan çıkarlarına hizmet edecek karakterde. Jeremy Rifkin’in (baş) danışman olduğu yerde başka bir şey de beklenemez. Oluşturulan “siyaset üstü kurul”un üyeleri uluslararası sermayenin has savunucularıdır; “kurallara dayalı uluslararası düzen”in ekonomistlerdir, ideologlarıdır.

Faşist diktatörlüğü yeniden eski müesses nizamın sınırlarına sığdırmak, ona “kurumsalcı” bir görünüm vermek için Kılıçdaroğlu’nun başvurduğu devlet yönetme anlayışı insanlık tarihinde ilk defa ortaya atılan bir düşünce olsa gerek: Sadece Türkiye’de yerleşik olanlardan değil, bütün dünyaya dağılmış durumda olan 70 kişi seçiyor. Bunları “siyaset üstü güç birliğine katılmaları için davet ediyor.” “Üç büyük güç”ten bahsediyor: “Bize inanan halkımız, siyasi gücümüz ve dostlarımızla kurduğumuz siyaset üst güç birliğimiz.” Bu kurul nasıl işlevsel olacak sorusuna da cevabı hazır: Bahsettiğim bu sistemi hangi mantıkla oluşturdum? Bu değerli 70 kişi Türkiye için 24 saat çalışan bir güç birliği olacak. Bir daha ifade edeyim. 24 saat çalışan bir güç birliği olacak.” Tam bir “Online devlet” kuruyor: “Bir kısmı günü bitip uyumaya hazırlanırken dünyanın diğer yanındaki vatanseverlerimiz ve dostlarımız güne merhaba diyecekler. Devlet 7 gün 24 saat çalışacak.” (Unutmuş herhalde “Online-devlet” ancak ve ancak Internet bağlantısı kesilmediği müddetçe çalışır, aksi taktirde çöker!) Neyse. Üyesi olan Jeremy Rifkin de dahil “bu 70 kişilik siyaset üstü kurum”, “bu 70 değerli isim ne bir kişi için, ne bir parti için, ne de iktidar için çalışacaklar. Onlar vatanları için çalışacaklar vatanları.” Eklemeyi de unutmuyor: “Bizler siyasi ve siyaset üstü, rozetli veya rozetsiz unutmayın hepimiz ülke için vatan için birlikteyiz.” Acelesi varmış gibi Kılıçdaroğlu, daha şimdiden “Zamanın, mekanın, enlemlerin, boylarım ötesinde kesintisiz üreten Türkiye’yi şimdiden inşa etmeye başlıyorum.” diyor. Ve sonra tarihsel misyonunu açıklıyor: “Çünkü işim birleştirmektir, sistemi kurup çalıştırmak ve kalıcı kılmaktır”

Kılıçdaroğlu kendisini “siyaset üstü kurul”un üstüne koyuyor. İyi de o zaman Erdoğan’ı neden diktatör diye eleştiriyorsun?

2023 seçimleri her bakımdan bir “beka” sorunudur. CHP’nin açıkladığı “vizyon”, her şey olabilir ama “vizyon” olamaz. Uluslararası sermayenin, Batı’nın ekonomik, siyasi, felsefi, kültürel, ideolojik savunucularından, icraatçılarından oluşan “seçkin”ler takımı, sözü edilen o 70 kişi kimin adına bu işe evet dedi? Kılıçdaroğlu, bu 70 kişilik “siyasi üst kurul” ile eskiye, AB’nin, ABD’nin her dediğini yerine getiren Türkiye’ye dönüşün kadrolarını bir araya getirmiş. Demek ki, J. Biden, Türkiye’de seçimlere böyle müdahale edecekmiş.

Saydığı isimlerin her biri “temiz sermaye”nin birer temsilcisidir. Eksik olan (Açıklanmadığı için bilmiyoruz, belki o da vardır), kriz “kahini” Nouriel Roubini’dir. O da varsa kadro tamam. En azından krizi, patlak vermeden önce haber verir de ona göre tedbir alınır!

Kemal’in “temiz sermayesi” uluslararası tekelci sermayedir, tefeci sermayedir. Sermaye hiçbir zaman temiz olmamıştır, olamaz da. Sermayenin doğuş ortamı kirlidir, kanlıdır, ıstıraplıdır, talan, sömürü ortamıdır. ”Temiz sermaye”, bu nasıl bir saflık?

CHP “vizyonu”nda bilinmeyen bir şey söylenmedi. Dün bu işi IMF, Dünya Bankası bir Derviş’le yapabiliyordu, şimdi baş “vizyoner”, baş Derviş Kılıçdaroğlu yönetiminde 70 Derviş’le yapmaya çalışıyor. Bu “vizyon” 70 Derviş’le Türkiye’yi eski ilişkilere, ABD/AB çıkarlarına teslim edecek bir uluslararası sermaye çalışmasıdır, “vizyon” adı altında yeni bir “Marshall Planı”dır. Önemli olan, Türkiye’nin eski hale, uysallığa yeniden döndürülmesidir. “Güçlü Türkiye, güçlü Avrupa'dır. Türkiye'nin geleceği demokratik, kurallı dünyadadır.” sözleri boşa söylenmiyor.

Vizyoner” Kemal, 70 yeni Derviş’le birlikte TÜSİAD kriterleri, dolayısıyla uluslararası sermayenin çıkarlarına hizmet eden bir program hazırlamış. Bu programın nasıl işleyeceğini yine Kılıçdaroğlu’nun seçtiği baş aktörlerden birisi olan Refet Gürkaynak çok açık bir biçimde ifade ediyor:“Burada iki noktayı belirtmekte fayda var. Birincisi, bu pek çok seçenek arasında IMF ile anlaşmak için gerçekten bir tercih değil. Daha çok gerekliliktir. İkinci olarak, IMF programları, alıcı ülke uygun bir program tasarlama ve IMF'den fon, gözetim ve denetim talep etme yeterliliğine sahip olduğunda işe yarar. Bu durumda, neyin işe yarayacağını bilen yerel uzmanlık, toptan finansman ve programın vaatlerinin en büyük borç veren tarafından denetleneceğine dair kamuoyu bilgisi ile birleştirilir. Bu, diğer borç verenlerin de içeri girmesine yardımcı olur.”

2020’de yazıyor bunu. Açık değil mi? “Vizyoner”in “temiz sermayesi” emperyalist denetim demektir, bağımlılık demektir, IMF demektir.

CHP, mevcut iktidarın kırıp döktüğü sistemi yeniden inşa edeceğinden bahsediyor. Peki yeniden inşanın nasıl olması gerektiği konusunda uluslararası sermaye, IMF, toptan o “temiz sermaye” hiçbir şey söylemeyecek mi? Sadece söylemekle yetinmeyecek, eski müesses nizamın bir daha rayından çıkmaması için her türlü tedbirlerin alınmasını da sağlayacak. Kılıçdaroğlu’na verilen görev bu.

Vizyoner” olarak Kılıçdaroğlu, sanki, seçimi kazansın diye Erdoğan’a destek verme “vizyonu” hazırlamış...

Karşı devrimin her iki cephesinin hazırlamış olduğu seçim programı veya kendi deyimleriyle AKP’nin “Türkiye Yüzyılı” vizyonu ve CHP’nin “Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı’’ vizyonu son kertede sermaye fraksiyonlarının bir nevi meydan muharebesidir. Bu sermaye fraksiyonları kimileri tarafından “İslami sermaye” ve “İstanbul sermayesi” olarak da tanımlanmaktadır. Önemli olan, iktidarının ilk yıllarında AKP’nin Batı (AB/ABD) ile “cicim dönemi”nin 2010’lara gelindiğinde tarih olmasıdır.

TÜSİAD ve MÜSİAD şemsiyesi altında toplana sermaye arasında rekabet, ekonomiye hakimiyet kavgası söz konusu bu iki “vizyonu” ortaya çıkartmıştır. TÜSİAD’ın Türk ekonomisindeki konumu sarsılmıştır.

Daha 2010’da Erdoğan, sermayenin bölünmüşlüğünü TÜSİAD’ı kastederek şöyle ifade ediyordu: “Anadolu sermayesini aralarına almadılar. Yeni yeni 'Anadolu sermayesini de aramıza katalım mı' diye bunu kendi aralarında müzakere ediyorlar. Orada da seçkinci davranıyorlar...

Fakat isteseler de istemeseler de Türkiye'de artık sermaye ciddi manada el değiştirmeye başladı. Bu bizim için çok önemli bir güven kaynağı. Türkiye'nin dört bir yanında ihracat üç-beş sene öncesiyle mukayese edilmeyecek derecede bir sıçrama gösteriyor. Şimdi bu belki de zaman zaman bunları ürkütüyor. Örneğin bir Konya'da, Kayseri'de, Aksaray'da artık dünyaca önemli markaların parçaları üretilir hale geldi.

Burada şöyle bir hazımsızlık da olabilir. Biz bunları çok ciddi takip ediyoruz o da şu; Anadolu sermayesi hiçbir dönemde hiçbir devirde olmadığı şekilde dünyaya açılıyor. TÜSİAD artık bazı şeylere de kendisinin alışması lazım.”

Peki, diktatöre bunu söylettiren neydi? 2010 eşiğine gelindiğinde ulusal gelirde payı yüzde 40 olan TÜSİAD’ın ve payı yüzde 15 olan MÜSİAD’ın; toplam ihracattaki payı yüzde 45 olan TÜSİAD’ın ve yüzde 15-20 olan MÜSİAD’ın Türk ekonomisindeki bugünkü konumları artık değişmiştir. 2023 seçimi bu değişimin her iki taraf açısından da bir sıçrama olup olmayacağını gösterecektir. ABD/AB destekli Millet İttifakı’nın kazanması durumunda mevcut gelişme perspektifiyle MÜSİAD’ın varolma şansı kalmaz. Cumhur İttifakı’nın kazanması durumunda ise iktidara boyun eğmemesi durumunda TÜSİAD’ın sermaye olarak örgütlenmesi dağıtılır; bir biçimde etkisizleştirilir. Jeopolitika perspektifli bir iktidar altında bu perspektife uymayan bir sermaye kümelenmesi etkili olamaz. Faşist Almanya’da sermaye örgütlenmesi, teşviki bu gelişmenin nasıl olabileceğini göstermektedir.

Sonuç itibariyle, gerçekten karşı devrim cephesinde birbirinden tamamen farklı iki “vizyon” söz konusu burada:

Birisi eski teslimiyet dönemine dönüşün; AB/ABD çıkarlarını savunmaya dönüşün “vizyonu”.

Diğeri jeopolitika oluşturan, doğmakta olan yeni bir jeopolitik gücün “müesses nizamı”nın kurulması önündeki engelleri yıkmaya zemin hazırlayan “vizyon”.

Diktatörün tekelci büyük sermayeyi kendi çıkarlarına göre hareket edecek şekilden örgütlemeksizin, karşı çıkanları dağıtmaksızın jeopolitik güç olmanın faşist nizamını örgütlemesi kolay olmayacaktır.

İşçi sınıfı ve emekçilere dayatılan, bu iki “vizyon”dan birini seçmek: Ya Millet İttifakı’nı seçerek ABD ve AB’nin çıkarlarına teslim olacaksın veya da Cumhur İttifakı’nı seçerek savaşı, emperyalist yayılmacılığı, faşist diktatörlüğün yeniden yapılanmasını, Pantürkizmi seçeceksin!

Bu “vizyon” dayatması devrimci ve komünist yapılara, özne iddiasında olanlara da bir dayatmadır. Karşı devrimin bu iki kampı arasında tercih yapmak, iki kirli arasında biraz temiz görüneni seçmek zorunda değiliz. Kendi vizyonumuzu, tarihsel sorumluluğumuzu menifestolaştırmalıyız.