VLADİMİR
İLYİÇ LENİN’İN ANISINA (II)
II-Dünya
Proletaryasının Önderi ve Örgütleyicisi Olarak Lenin
1)Bolşevik
Partinin Örgütleyicisi Olarak Lenin
Yukarıda
da kısmen belirttiğimiz iki olguyu; gelişme şartlarını göz
önünde tutalım:
Kapitalist
üretim biçimi en erken olarak bazı Avrupa ülkelerinde (İngiltere,
Fransa, Hollanda, Almanya) gelişmişti. Bu gelişmenin sonucu olarak
bu ülkelerde oluşan işçi sınıfı da giderek bilinçli sınıfsal
örgütlenmesini kurmaya başlamış ve bu örgütlenmelerle
burjuvaziye, kapitalist sınıfa karşı mücadelesini yükseltmişti.
Bu ülkelerde legal işçi dernekleri ve sendikalar kurma şartları
vardı. Bu türden örgütlenmeler güçlü işçi partilerinin
doğmasına çıkış noktasını oluşturuyorlardı. Bu partiler;
süreç içinde reformist ve revizyonist önderler eliyle legalizmin
batağına düşürülmüş, legal mücadelenin ötesinde mücadele
anlayışına yabancılaşmışlardı. Aynı şekilde işçi
sınıfının mücadelesi reformlar uğruna mücadele, sendikal ve
parlamentarist mücadele formuna indirgenmişti. Daha açıkçası;
19 . yüzyılın sonundan itibaren II. Enternasyonal içinde baş
gösteren revizyonizm, bu partileri tamamıyla burjuvazinin kuyruğuna
takmayı, işçi sınıfını burjuvazinin yedek gücü haline
getirmeyi amaçlıyordu ve önemli ölçüde de bu yola
sokulmuşlardı.
Rusya'da
ise tamamen başka olan şartlar hakimdi. Çar rejimi, kendine karşı
olan her türlü muhalefeti çok vahşi bir şekilde bastırıyor,
karşıtlarına adeta göz açtırmıyordu. Çar mutlakiyetinin, o
korkunç baskısı altında Batı Avrupa'daki gibi işçi partisi
kurmak tabii ki bir hayaldi. Ama nesnel koşulların ağırlığı,
mücadele edilmeyeceği, Rusya'da da devrimci bir partinin
kurulmayacağı anlamına gelmiyordu.
Devrimci
bir partinin kurulmasında sorun, sadece Çarlık mutlakiyetçiliği
de değildi. Çarlığın baskısı en fazlasıyla partinin
şekillenmesini etkileyebilirdi. Bundan daha da önemli olan,
devrimci partinin kurulmasında o dönem Rusya'da etkin olan
oportünizme(ekonomistler) karşı mücadeleydi. Partide, Marksizme
yabancı hiçbir şey; hiçbir düşünce akımı yer almamalıydı,
hareket ve düşüncede birlik; irade esas alınmalıydı. Bunun için
her şeyden önce tecrübeli ve yetenekli kadrolar, devrimciler
örgütlenmeliydiler. Profesyonel devrimcilerden oluşan illegal bir
çekirdek yaratılmalıydı. (Lenin'in parti konusundaki anlayışını
yukarıda ele aldığımız için burada aynı şeyleri bir daha
tekrarlamak istemiyoruz). Böyle bir partinin, yeni tipten Marksist
partinin yaratıcısı, örgütleyicisi Lenin'den başkası değildi.
Lenin için, ölümünden dolayı yazdığı makalede ("Büyük
Proleter Önder") A. Martinov; "Bu adam beni her şeyden
önce devrimci cüretkarlığıyla şaşırtıyordu" diyor (Bkz.
Komünist Enternasyonal dergisi, Sayı 31-32, s. 23. 1924).
Şaşkınlığa
düşen sadece Martinov değildi. Hem Rusya'da, hem de enternasyonal
alanda, alışa gelmiş ve tamamen kokuşmuş, yozlaşmış
örgütlenme anlayışının ötesinde bir örgütlenme anlayışını
görmeyen veya görmek istemeyen bütün partiler ve önderleri de
Lenin'in bu alandaki cüretkarlığından dolayı şaşkınlığa
düşmüşlerdi. Lenin, Marksist, yeni tipten partinin örgütlenmesi
konusunda alışılagelmişi düşünmeksizin tarihin çöplüğüne
atıyor, emperyalist çağda devrim için mücadele eden
proletaryanın partisinin nasıl kurulacağını açıklıyordu. O,
yeni örgütlenme anlayışı uğruna, bütün dünyada işçi
partilerini karşısına almaktan da çekinmiyordu. Lenin, böylesi
çetin mücadele sonucunda yeni tipte partinin, Bolşevik partinin
esas örgütleyicisi olmuştu. O, duvar örer gibi, bina yapar gibi,
Bolşevik partisini örgütsel olarak inşa etmiş ve nihayetinde
Ekim devriminin, proletarya diktatörlüğünün, sosyalizmin
inşasının belirleyici aracı yapmıştı.
2)
Bolşevik Partinin Önderi Olarak Lenin
Her önder
aynı zamanda örgütleyicidir diye bir kural yoktur. Bir kısım
önderler, örgütleyicilik dışında, başka yeteneklerinden dolayı
önder olabilirler. Ama bu Lenin için geçerli değil. Lenin, salt
örgütleyici özelliğinden dolayı Rus proletaryasının ve dünya
proletaryasının önderi değildi. Lenin'in örgütleyiciliği, onun
büyüklüğünün sadece bir yanıdır. O, aynı zamanda ender bir
önderdi ve onun önderliğini, siyasi faaliyetinin içeriği
belirliyordu. Yine bir karşılaştırma yapalım.
Batı
Avrupa'da burjuva devrimler, feodal sisteme karşı mücadele içinde,
yeni doğan burjuvazi tarafından yönlendirilmişti. Örneğin
Fransa'daki burjuva devrim. Bu devrimler genellikle, kapitalizmin
manifaktür aşamasında gerçekleştirildiler. Bu tarihi süreçte
proletarya sayıca oldukça güçsüzdü, bunun ötesinde sınıf
bilincinden yoksundu. Bundan dolayı bu ülkelerde burjuvazinin
feodalizme karşı iktidar mücadelesinde işçi sınıfı
belirleyici bir rol oynamamıştı. Bunun ötesinde burjuvazinin
kendisi de feodalizme karşı mücadelesinde ilerici rol oynamış,
tarihi olarak henüz devrimci barutunu bitirmemişti.
Birçok
ülkede ise burjuva devrimler gecikmeli olarak gündeme geliyordu.
Yani burjuvazinin tarihi ilerici misyonunu yitirdiği, kapitalizmin
emperyalizm aşamasına girdiği dönemde Rusya bu ülkelerden
birisiydi. Emperyalist çağ Rusya'sında kapitalizm hakimdi, ama
serflik düzeni
yıkılmamıştı, burjuvazi devrimci barutunu yitirmişti, işçi
sınıfı sayıca da çoğalmış, Çarlık mutlakiyetine karşı bir
bütün olarak mücadelede devrimci bir potansiyel taşımaktaydı.
Rus
proletaryası bir çok mücadeleden geçerek nispeten deneyim
kazanmış ve devrimci partisine sahipti.
Bu
koşullarda Rusya'da burjuvazi, gelişen devrimci mücadeleye karşı
feodalleri müttefik olarak görürken, proletarya da köylülüğü
müttefik olarak görmekteydi. Rusya, çok kaba hatlarıyla
belirtiğimiz bu koşullarda 1905-1907 burjuva demokratik devrimini
yaşar.
Devrimin
önderliği konusunda Menşeviklerle Bolşevikler arasında çıkan
tartışmada Lenin'in siyasi dahiliğini görmekteyiz: Menşeviklere
göre Rus devrimi, burjuva devrimi olduğu için ve burjuva
devrimlere de burjuvazi önderlik ettiği için, bu devrimde önderlik
Rus burjuvazisinindir, proletaryanın devrimde önderliği,
hegemonyası söz konusu değildir.
Bu
anlayışa şiddetle karşı çıkan Lenin, Menşeviklerin
burjuvaziye teslimiyetlerini, proletaryaya ihanetlerini teşhir eder.
Lenin için esas olan, 1905-1907 Rus burjuva demokratik devriminde
önderliğin proletaryada olduğu, burjuvazinin ihanetçi olduğu,
mücadelenin işçi-köylü ittifakı temelinde, burjuvazi
tarafsızlaştırılarak (liberal burjuvazi) çarlık rejimine
karşı sürdürülmesi gerektiği ve kurulacak iktidarın siyasi
formunun proletaryanın önderliği ve hegemonyasında "işçilerin
ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü" olacağı
gerçeğidir. "‹ki Taktik" Lenin'in bu olguyu açıklayan
en önemli eseridir.
1905-1907
devriminden 1917 Şubat devrimine kadar olan dönemde Bolşevik
Parti, Lenin'in bu taktik anlayışından bir milim sapmamıştır.
Rusya'da
1917 Şubat Devrimi olur. Burjuvazi iktidara gelir. Lenin'in
deyimiyle Rusya siyasi olarak dünyanın en özgür ülkesidir. Ülke
çifte hakimiyet; geçici hükümet, Sovyetler formunda örgütlenmeler
sürecinden geçer ve gelişmelerin yönünü, içeriğini göremeyen
bazı Bolşevikler hala 1905-1907 burjuva demokratik devrimindeki
taktik anlayışı terk edemezler. Oysa Rusya'da sınıf mücadelesi,
1905-1907 döneminin burjuva demokratik devrim anlayışını
aşmıştır. Rus proletaryası birçok mücadeleden geçerek
nispeten deneyim kazanmıştır ve devrimci partisine sahiptir.
Lenin
sürecin gerisinde kalan Kamanev ve Zinovyev gibileri karşısında
Bolşeviklerin eski görüşlerine sarılmanın, genel formülasyonlar
tekrarlamanın Marksizmin devrimci ruhunu öldürmek olduğunu, ancak
somut durumun somut tahlilinden hareketle Bolşevik partinin gelişen
devrimci sürece müdahale edebileceğini, işçi sınıfı ve
köylülüğü mevcut –küçük burjuvaziyi de kuyruğuna takan–
burjuva karşı devrimci iktidara karşı örgütleyebileceğini
açıklıyordu.
Bolşevik
parti, bütün bu süreçlerden Lenin önderliğinde geçer. Lenin,
partiyi; işçi sınıfını ve bütün müttefiklerini adım adım,
taktiklerin 24 saatte değiştiği bir süreçten geçirerek büyük
Ekim devrimine hazırlar. Ekim devrimi gerçekleşmiş, proletarya
siyasi iktidarı eline geçirmiş, proletarya diktatörlüğü
kurulmuştur. Ama mücadele bitmemiş, başka formlarda daha şiddetli
bir şekilde devam etmektedir: Sabotajlar, iç savaş, emperyalist
kuşatma, yıkılmış ekonomiyi yeniden inşa etme; proletaryanın
köylülükle olan ittifakını sağlamlaştırma vs. vs. Bütün bu
mücadelelerin başında Lenin'i görmekteyiz. Onun tartışmasız
fiili önderliği, ancak ölümüyle (24 Ocak 1924) son bulmuştur.
Stalin, 23
Nisan 1920'de "Pravda"nın 86. sayısında yayınlanan bir
makalesini ("Rusya Komünist Partisinin Önderi ve
Örgütleyicisi Olarak Lenin) şu sözlerle bitirir:
"Günümüzde,
proleter devrim zamanında, partinin her şiarının ve (her) bir
önderin her cümlesinin pratik tarafından denendiği (günümüzde)
proletarya, önderlerinden özel taleplerde bulunmaktadır. Tarih,
fırtına döneminde önderleri, pratiğin adamlarını, fedakar ve
cesaretli, ama teoride zayıf proleter önderleri tanımaktadır.
Kitleler, böylesi önderlerin adını hemen unutmazlar. Örneğin
Almanya'da Lassalle, Fransa'da Blanqui bunlardandır. Ama kendi
bütünlüğü içinde hareket, sadece hatıralarla yaşayamaz; onun
açık hedefe (program) ve sağlam bir çizgiye (taktik) ihtiyacı
vardır. Başka türden önderler de vardır; barış zamanının
önderleri; teoride güçlü, ama pratik faaliyet ve örgütlenme
sorunlarında zayıf. Böylesi önderler, sadece proletaryanın üst
tabakasında popülerdirler, o da ancak belli bir zamana
kadar. Devrimci bir dönem başladığında, önderlerden devrimci
pratik şiarlar talep edildiğinden dolayı teorisyenler arenadan
çekilirler, yeni adamlara (önderlere, çn.) yer verirler. Örneğin
Rusya'da Plehanov, Almanya'da Kautsky böylesi önderlerdi.
Proleter
devrimin önderi olarak kalabilmek için, insanın teorik gücü,
proleter hareketin pratik örgütsel tecrübesi ile kendi içinde
birleştirmesi gerekir. P. Akselrod marksistken Lenin üzerine
(şöyle) yazıyordu: Lenin, '‹yi bir pratikçinin tecrübesini…
teorik yetişmişliği ve geniş siyasi görüş açısıyla kendi
içinde birleştiriyor'… Bay Akselrod'un, 'uygarlaşmış'
kapitalizmin ideoloğunun şimdi Lenin üzerine ne yazacağını
tahmin etmek zor değildir. Ama Lenin'i en yakından tanıyan ve
meseleye objektif yaklaşabilen bizler, Lenin'in bu eski özelliğini
tamamen koruduğundan şüphe etmiyoruz. Diğer şeylerin yanı
sıra, Lenin'in ve tam da onun, bugün dünyanın en güçlü, en
çelikleşmiş proleter partisinin önderi olduğu gerçeğinin
açıklanması burada aranmalıdır." (Stalin; C. 4, s.
278-279)
3)
Dünya Proletaryasının Örgütleyicisi ve Önderi Olarak Lenin
Lenin'in
Rusya proletaryasının, Bolşevik Partinin ve Rusya devriminin
örgütleyicisi ve siyasi önderi olduğunu söylemekle onun gerçek
örgütleyici ve önder oluşunu yarı anlatmış, eksik anlatmış
oluruz. Lenin, devrimci proletaryanın sadece Rusya çapında değil,
dünya çapında örgütleyicisi ve siyasi önderidir.
Lenin'in
Rusya koşullarındaki, Rus devriminin sorunları üzerine
mücadelesi, esas itibariyle enternasyonal alandaki gelişmelerden
ayrı olarak ele alınamaz. Örneğin "ekonomizme" karşı
mücadelesi II. Enternasyonal'den kaynaklanan revizyonizme karşı
mücadele değil miydi?
Bolşevik
partinin Rusya'da siyasi etkenliğinin artmasına paralel olarak
Lenin'in enternasyonal alandaki mücadelesi de etkili olmaya
başlamıştır. Özellikle 1905-1907 devriminden sonraki dönemde
Lenin'in uluslararası işçi hareketi içindeki mücadelesi, her
türden oportünistin korkulu rüyası olmuştur.
Lenin'in
uluslararası alandaki şu veya bu konu üzerine görüş beyanını
değil de, proletaryanın enternasyonal birliğini sağlamak için
yürüttüğü mücadeleyi ele alalım.
Uluslararası
proletaryanın enternasyonalist birliğini yeniden sağlamak, II.
Enternasyonal oportünizmini ideolojik ve örgütsel olarak çökertmek
için atılan ilk adım olarak Zimmerwald ve Kienthal konferanslarını
görebiliriz. Lenin, bu konferanslarda hangi mesajı veriyordu? Onun
verdiği mesaj şuydu: II. Enternasyonal nezdinde uluslararası
işçi hareketi çökmüştür; bu kuruluş proletaryanın bayrağını,
Marksizmi çamura bulaştırmış, bataklığa gömmüştür; bu
konferanslarda bir araya gelen bir avuç komünistin, devrimcinin
görevi, uluslararası işçi hareketi olgusuna sarsılmaz inancı
devam ettirerek, bu hareketi oportünizm pisliğinden, çamurundan
temizlemektir. Bu, temizlik yeni bir enternasyonalin; III
Enternasyonal'in kurulmasından başka bir şey değildir. O,
Enternasyonal'lerin anlamını değerlendirirken şöyle diyordu:
"I.
Enternasyonal, sosyalizm uğruna proleter enternasyonalist mücadele
için temeli attı.
II.
Enternasyonal, bir dizi ülkelerin kitleleri arasında hareketin en
geniş yaygınlaşması için zemini hazırlama dönemiydi.
Komünist
Enternasyonal, II. Enternasyonal'in çalışmasının meyvelerini
devraldı, onun oportünist, sosyal-şovenist, burjuva ve küçük
burjuva sapmalarını kesip attı ve proletarya diktatörlüğünün
gerçekleştirilmesine başladı.
Dünya
devrimci hareketini, proletaryanın hareketini, kapitalist
boyunduruğu yıkma amacıyla yönlendiren partilerin enternasyonal
birliği, şimdi, ayakları altında duyulmamış (derecede) sağlam
bir tabana sahiptir.
Komünist
Enternasyonal'in dünya çapındaki tarihi anlamı, Marks'ın işçi
hareketinin ve kapitalist gelişmenin yüzyıllık hülasasını
içeren o büyük şiarını; ifadesini 'proletarya diktatörlüğü'nde
bulan o şiarını yaşamda gerçekleştirmeye başlamasından
ibarettir.
Bu dahi
öngörü, bu dahi teori gerçek olmaktadır." (Lenin;
Komünist Enternasyonal'in Tarihteki Yeri", Komünist
Enternasyonal dergisi, Sayı 31-32, s. 120. 1924)
‹şte
Lenin bu gerçekliğin örgütleyicisi ve önderidir.
Lenin
önderliğinde "solcu"lar Zimmerwald Konferansı'nda (5-8
Eylül 1915) ve Kienthal Konferansı'nda (24-30 Nisan 1916) yapmaları
gerekeni yapmışlardı. Lenin'in de imzasını taşıyan ve
Zimmerwald oluşumunu tasfiye eden bir belgede III. Enternasyonal'e
giden yol şöyle karakterize ediliyor:
"III.
Enternasyonal ile Zimmerwald ve Kienthal konferansları arasındaki
bağı vurgulamak için Zimmerwald Konferansı'nın eski
iştirakçıları şu açıklamayı yapıyorlar.
Zimmerwald
ve Kienthal konferansları, proletaryanın şu veya bu formda
emperyalist katliama karşı protestoya hazır olan bütün o
unsurlarını birleştirmenin önemli olduğu dönemde bir anlam
taşıyorlardı. Ama Zimmerwald birliğine tamamen kararlı komünist
unsurlar ile birlikte 'merkez'in unsurları da, yalpalayan ve
partisiz unsurlar da gitmişlerdi. Bern Konferansı'nın gösterdiği
gibi, merkezin bu unsurları şimdi, devrimci proletaryaya karşı
mücadele için sosyal yurtseverlerle birleşiyorlar ve bu suretle
Zimmerwald bayrağını gericiliğin çıkarı için kullanıyorlar.
Bunların
olduğu dönemde, bir dizi ülkede komünist akım güçlendi ve
sosyal devrimin gelişmesini engelleyen merkezin unsurları ile
mücadele, devrimci proletaryanın en acil görevlerinden birisi
oldu.
Zimmerwald
birliği ömrünü doldurdu. Zimmerwald birliğinde gerçekten
devrimci olan her şey Komünist Enternasyonal'e geçmektedir.
,Zimmerwald'ın
aşağıya imzasını atan iştirakçileri, Zimmerwald örgütünü
tasfiye edilmiş olarak görüyorlar ve Zimmerwald Konferansı
Bürosu'ndan bütün dokümanlarını III. Enternasyonal'in Yürütme
Komitesi'ne teslim etmesini rica ediyorlar."
(Jules-Humbert-Araz; "Der Krieg und die Intenationale, Die
Konferenzen von Zimmerwald und Kienthal", 1964, Wiem, Köln,
Stutgart, Zurich, s. 247-248)
Komünist
Enternasyonal'in kuruluş kongresi için davetiyeyi başta
Rus Komünist Partisi olmak üzere 8 parti imzalar (Bkz. Komünist
Enternasyonal dergisi, Sayı 31-32, s. 126. 1924)
Komünist
Enternasyonal resmi olarak Mart 1919'da kurulmasına rağmen, onun
fiili kuruluşu daha önce gerçekleşmiştir. Bu konuda Lenin şöyle
der:
"III.
Enternasyonal fiilen 1918 yılında, oportünizme ve sosyal şovenizme
karşı uzun yıllar süren mücadele sürecinin, özellikle savaş
döneminde bir dizi ülkede komünist partilerin kurulmasına
götürdüğü (zamanda) kurulmuştu. Resmi olarak III.
Enternasyonal, ilk kongresinde Mart 1919'da Moskova'da
kuruldu." (Lenin; "Die Komünist Internationale,
Ihr Platz in der Geschichte", Komünist Enternasyonal, sayı
31-32, s.120. 1924)
Toplam 52
delegeyle Komünist Enternasyonal'i Mart 1919'da kuran 35 örgüt
arasında Türkiye Komünist Partisi de, henüz kurulmamış
olmasına rağmen Mustafa Suphi tarafından temsil ediliyordu.
Lenin'in
uluslararası komünist hareketin oluşumuna ve gelişmesine verdiği
önemi, onun birçok yazısında buluruz. Bunların arasında onun,
"Sol Radikalizm; Komünizmde Çocukluk Hastalığı" eseri
ayrı bir özelliğe sahiptir. Hain Zinovyev'in "Bütün İşçi
Sınıfının İncili"
diye lafta göklere çıkarttığı, ama bir türlü de
içeriğini açıklayamadığı (aksi taktirde Lenin'i gerçekten
kavramış olurdu!) Lenin'i bu yapıtında, dünya proletaryasının
örgütleyicisi ve siyasi önderi olarak bütün boyutlarıyla
görüyoruz. Bu boyutları göstermek için bu kitaptan kısaca
bahsedelim:
Komünist
Enternasyonal Lenin'in inisiyatifi üzerine Mart 1919'da "resmen"
kurulmuştu. Enternasyonal'in kurulduğu dönemde Bolşevik partinin
dışında altı Avrupa ülkesinde komünist partiler kurulmuştu.
Bunun ötesinde bir dizi başka ülkelerde de "sol"
sosyalist veya komünist gruplar vardı. Yukarıda da çok dar olarak
belirttiğimiz gibi Lenin, Ekim devriminden önce işçi sınıfının
enternasyonal devrimci birliğini sağlamak ve II. Enternasyonal
oportünizminden ideolojik ve örgütsel tam kopuşu gerçekleştirmek
için çok inatçı bir mücadele vermişti. Ekim devrimi, bu
ayrışmayı kolaylaştıran, oportünizmi bütün yönleriyle teşhir
eden bir gerçeklik olarak, işçi hareketinin enternasyonal devrimci
birliğinin sağlanmasında kolaylaştırıcı bir faktör olmuştu.
Ekim devriminden sonraki dönemde yeni devrimci bir Enternasyonal'in
kurulmasının hem nesnel ortamı vardı, hem de enternasyonal alanda
bu yönde önü alınmaz bir istek vardı.
Komünist
Enternasyonal'in kuruluş kongresinde tek soru tartışmaların
merkezini oluşturuyordu: Burjuva demokrasisi-sosyalist demokrasi;
burjuva siyasi iktidar-proleter siyasi iktidar. Ama kuruluş
kongresinden önce, sadece devrimci işçi hareketinin ideolojik ve
örgütsel birliğinin temel sorunları ele alınabildi. İdeolojik
derinleşme ve doğru strateji ve taktiğin geliştirilip
derinleştirilmesi; bu esas çalışma sonraki döneme bırakıldı.
Bu, kaçınılmaz bir zorunluluğun sonucuydu: Çünkü, devrimci
düşüncelere sahip olmalarına rağmen, hala sağ ve 'sol'
oportünist eğilimler taşıyanlar, Enternasyonal'e büyük ilgi
gösteriyorlardı. Aynı zamanda kitlelerin baskısından ve
tepkisinden dolayı zor durumda kalan II. Enternasyonal'in bir kısım
oportünist önderleri de Enternasyonal'e ilgi duyuyorlardı. Her
halükarda Enternasyonal (Komintern), dünya proletaryasının
örgütlenmesi olarak yegane çekim noktasıydı. Durumu gören
Lenin, genç, yeni kurulan komünist örgütleri II.
Enternasyonal'in; onun partilerinin etkisi altında kalmalarını
engellemek için açık-seçik ideolojik ve örgütsel sınırların
çekilmesi, zenginleştirilip somutlaştırılması gerekliliği
üzerinde duruyordu. Bu görevlerin çözümü komünist
Enternasyonal'in II. Kongresi'ne kalmıştı.
II.
Kongre'ye gelindiğinde Komintern'in çok büyüdüğünü görüyoruz.
Bu kongreye 41 ülkeden 67 örgüt ve 217 delege katılmıştı. Öyle
ki, bir çok sosyal demokrat örgüt de Komünist Enternasyonal'e
yönelmişti. (Buna "Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat
Partisi" bir örnektir.) Bu gelişmeyi gören Lenin şu uyarıyı
yapıyordu:
"Ola
ki, komünist Enternasyonal, II. Enternasyonal'in ideolojisinden tam
olarak kurtulamamış kaypak ve yarı niyetli gruplar tarafından
ruhsuzlaştırılma tehlikesine maruz kalabilir.
Ayrıca,
çoğunluğu komünizm noktasında olan belli büyük partilerde
(İtalya, İsveç), proleter devrimi aktif olarak sabote etmeye
başlamak ve böylece burjuvaziye ve II. Enternasyonal'e yardım
etmek için yeniden başkaldırma fırsatını kollayan güçlü bir
reformist ve sosyal pasifist kanat hala vardır." (Lenin;
Bedingungen für die Aufnahme in die Komünistische Internationale",
C. 31, s. 194)
Lenin, bu
kitabının, Komintern'in II. Kongresi'nden önce çeşitli
lisanlarda (Almanca, Fransızca, İngilizce) yayınlanması için
çaba harcar. (Bkz. Petrogradlı yoldaşlarına 23 Mayıs 1920
tarihli talimatı) ve kitap söz konusu kongreden önce, Haziran
1920'de yayımlanır.
Lenin'in
bu eseri, Komünist Enternasyonal'in bu kongresindeki tartışmalara
yön verdi, hedef gösterdi, oluşmakta ve de giderek oturaklaşmakta
olan uluslararası komünist hareket, ileri bir adım atabilmiş;
teorik temellerini, siyasi strateji ve taktiğini atarak
seksiyonlarının örgütsel yapısını sağlamlaştırabilmişse,
bunu her şeyden önce Lenin'in bu eserine borçludur.
Lenin'in
düşünceleri bu kongrede alınan önemli kararlara damga vurmuştur.
Örneğin, "Proleter Devrimde Komünist Partinin Rolü Üzerine
İlkeler", "Komünist Enternasyonal'in Tüzüğü",
"Komünist Enternasyonale Kabulün Şartları Üzerine İlkeler".
Lenin'in
her bir yazısı, o dönemde doğan bir zorunluluğun ifadesidir.
Peki o, bu kitabını yazdığı dönemde mücadelenin şartları
nasıldı? Nasıl bir durum, nasıl bir gelişme söz
konusuydu? İki olgu belirleyiciydi, gelişmelere damga
vuruyorlardı: a) Sosyalist Ekim Devrimi'nin zaferi;
b) Emperyalist devletlerin, I. Dünya Savaşı'nın neden olduğu
kriz içinde olmaları. Esasen bu iki neden, uluslararası planda
devrimci bir dalganın kabarmasına neden olmuştu. Reformizmin,
oportünizmin etkisinde kalan geniş işçi kesimleri de Komintern'e
yöneliyorlardı. Bütün dünya; dünya işçi sınıfı ve
emekçileri genç Sovyet devletinin, saldırgan emperyalist
devletlere karşı mücadelesini takip ediyorlar, onunla dayanışma
içinde olduklarını açıklıyorlar; ona yardım ediyorlardı.
Lenin önderliğinde Bolşevik parti, zaferleriyle enternasyonal işçi
hareketini, kurulu ve kurulmakta olan partileri büyülüyordu.
Onlara şevk, güç veriyor, ilham kaynağı oluyordu. Ama
Komintern'e yönelen bu partilerin hepsi, teorik, stratejik,
taktiksel ve örgütsel alanda açık-seçik bir şekilde Marksist
temele sahip değillerdi, tutarlı, mücadeleci partiler değillerdi.
Lenin, bu partilerin ve bir bütün olarak Komünist Enternasyonal'in
Bolşevik partisi gibi ideolojik, stratejik-taktiksel, örgütsel
alanda çelikleşmesini marksizme yabancı her türlü düşünceden
arınmış olmasını sağlamayı amaçlıyordu. İşte "'Sol'
Komünizm…" buna hizmet eden bir eserdi.
Dünya
proletaryasının teorisyeni ve siyasi önderi olarak Lenin'in
büyüklüğü sadece tespitleriyle açıklanamaz. Hayır, Lenin'in
büyüklüğü, tarihi gelişme eğilimlerini önceden görebilmesi,
kavrayabilmesi ve ona göre hazırlanması ve hazırlamasıdır. İşte
"'Sol' Komünizm" Lenin'in bu büyüklüğünü tam
anlamıyla yansıtan bir eserdir.
Lenin'in
bu eserinde 'sol'lara, 'sol doktirinizme' karşı yıkıcı bir
eleştiriyi görüyoruz. Bu 'sol'lar, Komünist Enternasyonal'e
sekter, maceracı bir yön vermeye çalışıyorlardı. Bunlara göre,
Bolşeviklerin tecrübeleri evrensel değildi, çünkü Batı
Avrupa'nın şartlarıyla o zamanki Rusya'nın şartları aynı
değildi. Batı Avrupa'da önder, parti, sınıf ve kitle ilişkileri
Rusya'dakinden temelden farklıdır vs. vs. Bu anlayışlara önderlik
edenlerin başında Anton Pannekoek ve Herman Garter geliyorlardı.
Lenin, Rus
deneylerinin enternasyonal anlamı olduğunu belirterek, komünist
partilerine şu çağrıda bulunur:
"Açıklık
getirmek için, amacı, Bolşevizmin tarihinde ve bugünkü
taktiğinde genel olarak uygulanabilir, genel olarak geçerli ne
varsa onu, Batı Avrupa'ya uygulamak olan bu yazının genel planına
uygun olarak burada bizim kendi deneyimlerimizden başlamak
istiyorum" (Lenin; "Sol Komünizm…", C. 3, s.
32)
Lenin, bu
yazısında, komünist partinin, işçi sınıfının burjuvaziye
karşı mücadelesinde önder güç olduğunu vurgularken, partilere,
kitlelerle olan bağlarını güçlendirmelerini, proleter, yarı
proleter kitlelerin olduğu bütün örgütlerde; en gerici
örgütlerde de siyasi çalışma yürütmelerini, parlamenter
çalışmaya katılmalarını, sürekli, işçi sınıfının ve
emekçi kitlelerin çoğunluğuna hitap etmelerini öğretir.
Lenin,
komünist partilere, mücadelede bütün mücadele form ve
metotlarına hükmetmeleri gerektiğini; taktikte mücadelenin
çıkarları gerekli kılıyorsa azami esnek olunması gerektiğini
vs. öğretir.
Lenin,
başka makale ve konuşmalarında da uluslararası komünist
hareketin programatik, örgütsel ve taktiksel ilkelerini işlemiş
ve temellendirmiştir. şu çalışmaları buna
örnektir: Komintern'in I. Kongresi'ne sunduğu Tezler ve Burjuva
Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine Raporu;
II. Kongre'ye sunduğu "Tarım Sorunu Üzerine Tezlerin Ögesel
Taslağı"; II. Kongre'ye sunduğu "Ulusal ve Sömürgeler
Sorunu Üzerine Tezlerin Ögesel Taslağı", yine II.
Kongre'deki "Enternasyonal Durum", "Ulusal ve
Sömürgeler Sorunu Üzerine Komisyonu" raporları, III.
Kongre'deki, Komintern'in taktiğini savunan konuşması vs. Bütün
bu faaliyetinde Lenin, enternasyonal komünist hareketin her alanda
–ideolojik, programatik, örgütsel olarak güçlenmesi için yoğun
çaba harcamıştır.
Lenin'in
proleter enternasyonalizmin Marksist ilkelerini geliştirmiştir. Bunu,
onun eserlerinde görmekteyiz. Lenin, enternasyonalizmi sadece lafta
kabul etmeyi ve pratikte de küçük burjuva milliyetçiliğini
savunmayı şiddetle mahkum etmiştir. Lenin, komünist partilerine,
proleter enternasyonalizmin, örneğin bir ülke işçi sınıfının
çıkarlarının, işçi sınıfının dünya çapında kurtuluşu
uğruna çıkarlara tabi kılınması gerektiğini öğretmiş;
proleter enternasyonalizminin, bütün ülkelerdeki komünist
partilerin birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde birbirlerini
desteklemeleri anlamına geldiğini vurgulamıştır.
Lenin'in
siyasi yaşamında sömürge ve ulusal sorun önemli bir yer tutar.
Lenin, sömürgeciliğin ve emperyalizmin kaçınılmaz olarak
yıkılacağını vurgularken, ulusal bağımsızlık için mücadele
eden sömürge ve bağımlı ülke halklarının bu mücadelesinin
kapitalist emperyalist sisteme yönelebileceğini de açıklar. Lenin,
bu anlayışından hareketle, antiemperyalist kurtuluş mücadelesi
veren sömürge halklarının, emekçi halk Sovyetleri yolundan
giderek feodal, yarı feodal ilişkiler içinde yaşayan kitlelerin,
kapitalist süreci yaşamaksızın, ileri ülkelerin proletaryasının
da yardımıyla ileri bir aşamaya; sosyalizme geçebilecekleri
tezini formüle eder.
Leninizm
ve proleter enternasyonalizm! Bu bir ve aynı şeydir! Lenin, büyük
öğretmen, devlet adamı, teorisyen, örgütçü, önder. Bunlar,
bir ve aynı şeylerdir.
Stalin'in,
Lenin'i karakterize edişini hatırlayalım: "Dağ kartalı"
"alçakgönüllülük", "mantığın gücü",
"yakınmasızlık", "kibirsizlik", "ilkeli
olmak", "kitlelere inanmak", "devrimin dahisi".
Evet bu
önderi, 24 Ocak 1924'te kaybettik. Lenin'den sonra, hemen sonra
değil, çok sonraları kaybımız büyüdü: Stalin'i kaybettik,
sosyalist Sovyetler Birliği'ni kaybettik. Stalin'in ölümünden
sonra revizyonizm kılığında burjuvazi; sosyalist kaleyi içten
fethetti. Sosyalizmin sadece tabelasını bıraktı. Uluslararası
işçi ve komünist hareketine burjuvazinin vuramadığı darbeyi
vurdu ve nihayet kaçınılmaz sonuna vardı: Revizyonist
kapitalist sistem yıkıldı, klasik kapitalizm hakim oldu.
Bugün bir
avuç kaldık, omuzlarımızda büyük yük var, ama "sızlanma
yok". Davaya; komünizm davasına inancımız burjuvaziye
kinimiz bizi "dağ kartalı" yapıyor, ama
"alçakgönüllüyüz", "mantığın gücü"yle
hareket ediyoruz. İlkeler söz konusu olduğu zaman sarsılmaz
kayayız, ama "kendimizi beğenmiş"liğimiz yok!
Lenin'den
öğrenmek, onu anmak,onun gibi mücadele vermek demektir. Onu
anlamak, onun yöntemini özümlemek ve eylem kılavuzu olarak
kavramak demektir. Bu ise; ancak ve ancak mücadele içinde olur.
Lenin, Marks'ı, onun yöntemini böyle kavramıyor muydu?
Lenin'i
anmak onun öğretisini papağan gibi, lafta tekrarlamak, genel
lafızlarla, genel formülasyonlarla uğraşmak değildir. Tam
tersine onu anlamak, onun yöntemiyle somut durumun somut
tahlilinden hareketle politikalar, mücadelede örgütlenme metot ve
formları geliştirerek, işçi sınıfını ve emekçi kitleleri
komünist partisi önderliğinde burjuvaziye karşı mücadeleye sevk
edebilmek demektir.
Lenin'i
anlamak, uluslararası planda işçi sınıfının Marksizm-Leninizm;
proleter enternasyonalizmi temelinde birliğini sağlamak için yoğun
mücadele vermek demektir.
Lenin'i
anlamak Marksist Leninist Komünist olmak demektir.
Proleter Doğrultu,
Sayı 10, Mayıs - Haziran 1997.