deneme

26 Mart 2000 Pazar

AB’nin Lizbon Zirvesi ve Kitlesel İşsizlik


 
Lizbon’da bir araya gelen AB üyesi devletler, model arayışlarını sürdürdüler. İstihdam politikasına ilişkin ilkelerden, makro ekonomik diyalogdan ve de iktisadi reformlardan bahsettiler. Ortak mesajları ise Avrupa’nın, dünyanın en rekabet yetenekli iktisadi alanı olma yolunda ilerlemesi oldu. Bunun nasıl bir ilerleme olduğu başka bir yazının konusu, ama mesajın kendisi, Amerikan emperyalizmine yapılan bir göndermeydi. 
 
AB’nin devlet ve hükümet başkanları Lizbon’da bir anlayışta birleşiyorlardı; 2010 yılına kadar yani 10 sene içinde AB”de tam istihdamın sağlanması. Bunun sağlanması için ekonominin yıllık büyüme oranı en azından yüzde üç olmalı. Bu, bir tespit. Ama yıllık yüzde üç oranında bir büyümenin nasıl sağlanacağı konusunda ise ortak bir anlayış yok. Yani ortada bir istek ve temenni var. Hepsi bu kadar. Bunlar, senede bir defa toplanıp tam istihdam kararları almaya alışıktırlar. 1997’de Luksemburg’da, 1998’de Cardiff’de, 1999’da da Köln’de bir araya gelip, diğer şeylerin yanı sıra tam istihdamın sağlanması için kararlar almışlardı. Aradan 2-3 yıl geçmesine rağmen pratikte hiç bir adım atılmadı. Nasıl atılsın ki? 

AB, ekonomik bir entegrasyon, tekellerin bir birliği. Bundan dolayı, öncelikle tekellerin çıkarları göz önünde tutulmak zorundadır. Tekelci sermayeyi ise tam istihdam değil, azami kar koşullarının yaratılması, genişletilmesi ilgilendiriyor. Tam istihdam tekelci sermayenin çıkarlarıyla çelişiyor. Dünya çapında rekabet edebilmek için, sermeyenin uluslararasılaşmasının gereksinimlerini yerine getirebilmek için AB tekelleri de modern teknolojiyi üretimde, transportta/dolaşım sürecinde kullanmak zorundadır. Giderek daha kapsamlı birleşmelere gitmek zorundadır. Bütün bunlar; modern teknoloji, rasyonelleştirme, otomasyon, birleşmeler devasa boyutlarda sermayenin kıyıma uğratılması demektir. Yani artan boyutlarda işsizlik. Bugün kapitalist ekonomide giderek az sayıda işçi çalıştırarak daha çok üretecek bir teknolojik gelişme doğal olmuştur. Doğal olmanın ötesinde bu, rekabet gücünü korumak isteyen ekonomilerde, örneğin AB’de bir kaçınılmazlık/zorunluluk olmuştur. Bu durumda günümüz koşullarında kapitalist ekonomi, kitlesel işsizlik üretiyor ve kitlesel işsizlik çoktandır kronikleşmiş. Bu işsizliğin kronik hal alışın, 20. yüzyılın daha 20’li yıllarında görüyoruz. Kapitalizmde giderek daha az sayıda işçi çalıştırarak, en fazla üretim sağlamak bir eğilimdi. Bugün bu eğilim bir yasa olmuştur. Yani geriye dönüşümü olmayan bir gelişme. Bu durumda AB’nin tam istihdamdan bahsetmesi tamamen bir demagojidir. Bu hiç bir zaman gerçekleşmeyecektir. Ama AB, tam istihdamdan bahsetmek zorunda -çünkü bugün resmi verilere göre AB’de işsizlerin sayısı 15 milyondan fazla. Tabi bu rakam oldukça düşük. Sadece Almanya’da resmi verilere göre işsizlerin sayısı 4 milyon civarında, ama gerçek işsizliğin ise 6 milyondan fazla olduğunu düşünürsek, AB’de toplam işsizlerin sayısının 15 milyondan fazla olduğu anlaşılır. Her halükarda çalışabilen nüfusun %10 kadarı işsizdir. AB’nin devletler ve hükümet başkanları, işsiz yığınlara umut dağıtmak, bize inanmaya ve güven vermeye devam edin demek için tam istihdamdan bahsederek demagoji yapıyorlar. 
 
Diğer taraftan, hem bir AB ülkesinde somut koşullarda farklı olduğu için, tam istihdamın sağlanmasına hizmet edecek ortak politika oluşturmanın nesnel tabanı yok. AB çıkar ortaklığı olduğu için her bir ülke alınan kararın kendi lehine olması için çaba harcıyor. Bu nedenle hiç bir AB ülkesi, ortak karar adı altında, bir üye ülkede işsizliğin azaltan, ama kendinde artıran kararı onaylamaz. Şimdiye kadar onaylamadı. 
 
Şüphesiz, AB’de ekonominin belli bir canlanma sürecinde olması, burjuvazinin tam istihdam demagojisini kolaylaştırıyor. İşsizlerin sayısında, örneğin Almanya’da görece cüzi bir azalmanın olması sadece geçicidir. Kapitalist ekonomi, kronikleşmiş kitlesel işsizliği ortadan kaldıracak durumda değildir. Daha şimdiden, dünya çapında çalışabilir nüfusun beşte birinin yani yüzde 20’sinin çalışmasıyla hepsinin çalıştığı koşullardaki üretim miktarı sağlanıyor. Burjuvazinin akıl hocaları, bu kadar işsizi, sisteme entegre edilmiş olarak nasıl etkisiz halde tutacaklarının planlarını hazırlıyorlar. Emperyalist burjuvazi, bir taraftan hükümetine tam istihdamdan bahset diyor, diğer taraftan da uzmanlarına işsizleri sisteme entegre tutmanın planlarını hazırlatıyor. 
 
AB’nin devlet ve hükümet başkanları 2001 yılında da bir araya gelip, yine tam istihdam politikasından bahsedecekler, tam istihdamı sağlamak için koordineli stratejiler üzerine güya kafa yoracaklar. Sonuç yine aynı olacaktır. Esasa özgü hiç bir şeyi değiştiremeyeceklerdir. Sadece, tekelci sermayenin çıkarlarını gözeten kararlar almaya çalışacaklardır. Buda, işsizlerin sayısını azaltmayacak, tersine çoğaltacaktır.