deneme

17 Mart 2000 Cuma

“FİL EVLİLİĞİ” – FİRMA BİRLEŞMELERİ

Son on yılda kapitalist ekonomide en çok kullanılan ve yorumu yapılan kavramlardan ikisi “küreselleşme” ve birleşmelerdir. Sermaye, uluslar arasılaştıkça (küreselleştikçe) rekabet keskinleşiyor, keskinleşen rekabet de birleşmelere yol açıyor ve devasa miktarlarda sermaye birleştikçe işsizler ordusunun sayısı biraz daha artıyor. Bu, kapitalist ekonomiye özgü olan bir gelişmedir ve bu sistem var oldukça da bundan kurtulmanın olanağı yoktur.
Aslında, ‘90’lı yıllarda daha ziyade gelişen birleşme hareketinde esasa özgü olarak yeni olan bir şey yoktur. Burada söz konusu olan, sermayenin temerküzüdür, merkezileşmesidir. Sermaye büyüdükçe ve merkezileştikçe iktidarı da büyür ve bu büyüme, her zaman düz bir hat izlemez. Farklı nedenler, bu gelişmeyi etkilerler; bilimsel teknik gelişmeye ve bu gelişmenin kazanımlarının üretimde kullanılmasına bağlı olarak rekabet ilişkileri, ekonominin büyüme koşulları, ulusal ve uluslar arası planda bazı dönemlerde sermayenin birleşme hareketini hızlandırır. Bu türden gelişmeleri 20.j Yüzyılın başında görüyoruz: salt serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme dönüşmesi; emperyalizm olgusu, sermayenin birleşme hareketini ifade eder. Diğer şeylerin yanı sıra tekelci kapitalizm (emperyalizm), sermayenin birleşme hareketinin doğrudan sonucundan başka bir şey değildir. Geçen yüzyılın ‘20’li yıllarının ortasında, dünya ekonomik krizinin patlak vermesinden önce, büyük tekellerin politika/siyasi iktidar üzerindeki yoğun etkisi sonucunda yeni bir birleşme hareketi ivme kazanmıştı. ‘60’lı yıllarda üretimin ve sermayenin uluslar arasılaşma eğiliminin güç kazanması; çok uluslu tekellerin gelişmesi, sermayenin yeni bir birleşme hareketini ateşlemişti. ‘90’lı yılların başından bu yana görülen sermaye birleşmesi ise, rekabetin uluslar arası planda olağanüstü keskinleşmesinin ve sermaye hareketinin olağanüstü uluslar arasılaşmasının doğrudan bir yansımasıdır. Sermayenin bu sıçramalı gelişme döneminde birleşen sermaye sayısında olağanüstü artış, devletin ve banka sermayesinin güçlü bir aktivitesi görülmüştür. Şüphesiz ki bu her bir zaman diliminin kendine özgü olan yanları da vardır. Genel özellikler, sermayenin yoğunlaşma ve merkezileşmesinde biçim ve boyutların aynı olduğunu göstermiyor.
20. yüzyılın son yıllarında başlayan ve giderek güçlenerek gelişen birleşme dalgası; birleşmelerin olağanüstü büyüklüğü ve uluslar arası karakterli oluşu, Marksist-Leninist teori açısından yeni sorunları gündeme getirmektedir. Birleşmenin itici güçleri, özgün koşulları, güçlü merkezileşme hareketinden; bir bütün olarak kapitalist toplum sisteminin gelişmesinden çıkartılması gereken siyasi ve ekonomik sonuçlar vs. Bu gelişmenin iki sonucu daha bugünden tespit ediliyor: bugün her birleşme devasa boyutlarda sermaye kıyımına ve buna bağlı olarak da işsizliğin kitlesel kronikleşmesine doğrudan bir nedeni olmaktadır. Daha fazla üretmek için, giderek daha az sayıda işçi çalıştırmanın kapitalizmin genel krizi koşullarında bir eğilim olmaktan çıkarak bir yasa olmasının; kronik işsizliğin nedenlerinin birisi de sermaye birleşmesidir. Her büyük birleşme, binlerce, on binlerce işçiyi sokağa atıyor. İkinci bir sonuç da “süper tekel”anlayışıyla ilgilidir. 20. yüzyılın başında uluslar arası olan tekel sayısı birkaç tane idi. Bunların sayısı ‘60’lı yıllarda yaklaşık 27 bin, ‘90’lı yıllarda da 40 bir oldu. Süper tekel, çok uluslu tekel sayısı arttı, ama büyüklerin birleşmesinden dolayı bu sayıda azalmayı ifade eden bir eğilim şimdilik yok. Ama bu 40 bin tekelin içinden 100-150’li kadarı dünya ekonomisinde belirleyici ağırlığa sahiptir.
Sermayenin gücü, pazardaki konum ve rekabetin araçları ve devletin müdahale biçimleri, bölüşümü tekellerin lehine düzenleyen faktörlerdir. Uluslar arası büyük birleşmeler ile tekelci sermaye, yeni gelişme biçimleri ve üretimde ve mali sektörde belirleyici hâkimiyet aramaktadır. Amaç, uluslar arası planda maddi değerlerin üretimi ve mali sektörde azami kar elde etmek ve bu karı teminat altına almaktır.
Sermayenin her tekelci merkezileşme hareketinin merkezinde, onun merkezileştirilmesi ve harekete geçirilmesi sorunu vardır. Sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi ile gerçekleşen tekelleşmenin (özel tekelleşmenin) bütün biçimleri, nihai olarak, özel kapitalist mülkiyet ilişkilerini aşmayı ve mümkün olduğunca kapsamlı sermayeyi harekete geçirmeyi amaçlar. Esas olan, özel kapitalist mülkiyet ilişkilerinin dar sınırlarının parçalanmasıdır. Kapitalist kar mekanizmasının devamı ve toplumsal üretici güçlerin kullanımı için mümkün olduğunca kapsamlı/büyük sermayeyi harekete geçirmek zorunluluğudur. Devasa boyutlarda toplumsal sermaye üzerinde tasarrufu elde tutmak, modern üretici güçleri geliştirmek ve karlı kullanmak olanağına sahip olmak anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, büyük sermaye birleşmelerinde esas olan, optimal, amaca uygun bir tekel büyüklüğü oluşturmak değil, sermayenin, katılımlarla vb. ile esnek harekete geçirilmesinin mali büyüklüğüne sahip olmaktır. Bu gelişme, acımasız bir rekabetin ifadesidir.
Güncel olan birleşmelerin ve aynı zamanda rekabetin şiddeti, yaygın olan fazla birikimle açıklanır. Bunun nedeni “sermayenin bir kısmının tamamen ya da kısmen atıl kalması (çünkü bu sermayenin kendi değerini genişletmeden önce, bir kısım faal sermayeyi bir yana itmesi zorunludur) ve diğer kısmının, hiç kullanılmayan ya da kısmen kullanılan sermayenin baskısı yüzünden daha düşük kar oranında değerler üretmesidir”(Karl Marks: “Kapital”, C. I, s. 223). Tam da toplumsal sermayenin bir kısmının atıl kalışı veya görece değersizleşmiş oluşu, sermayenin merkezileşmesinin ve rekabetin önemli bir faktörüdür. “Merkezileşme, zaten var olan sermayenin dağılımındaki bir değişiklikten, toplumsal sermayeyi oluşturan kısımların nicel gruplanmalarındaki basit bir değişmeden meydana gelir. Burada, sermaye, pek çok bireysel elden çekilip tek bir elde toplandığı için güçlü bir kütle halini alabilir. Belli bir sanayi kolunda, eğer buna yatırılmış bulunan bütün bireysel sermayeler, tek bir sermaye halinde kaynaştırılırsa, merkezileşme en son sınırına ulaşır. Bir toplumda bu sınıra ancak, bütün toplumsal sermayenin, ya tek bir kapitalistin ya da tek bir kapitalist şirketin elinde toplanması halinde ulaşılmış olur”(Agk.: s. 644).
Bugün gerçekleşen büyük birleşmelerin nedenini Marks, böyle açıklıyor. Kapitalist gelişmenin; sermaye hareketinin bugün gelmiş olduğu nokta, büyük birleşmeleri kaçınılmaz kılmaktadır: yutulmamak için yutacaksın! Yok olmamak için yok edeceksin! Tek başına var olamıyorsan, ezeli “düşman”ınla, rakibinle birleşerek daha güçlü var olacaksın!
Sermaye, büyük birleşme sürecinde ne kadar yol almış olursa olsun, henüz her bir sektörde bir şirket, bir tekel olarak birleşmiş olmaktan çok uzaktır. Ama birleşme hareketinin, sermayenin, ulusal ve uluslar arası alanda, her bir sektörde en az sayıda tekelin hâkimiyetine doğru geliştiği açıktır. Ama sermayenin birleşme hareketi, ulusal ve uluslar arası planda sınırına; merkezileşmesinin sınırına varmaktan da oldukça uzaktır.
Diğer taraftan, mevcut sermayenin birleşmesi, yaygın deyimle “fil evliliği”, bölgesel olarak gelişmektedir. Emperyalist/tekelci sermaye, bağımlı ve yeni sömürge ülkelerdeki yerli sermayeyi yutuyor, tamamen kendine bağımlı kılıyor ve burada bir “fil evliliği” olmuyor, en fazlasıyla ortak ve görece dar kapsamlı yatırımlar söz konusu oluyor. Dev birleşmeler ise emperyalist ülkeler arasında gerçekleşiyor: Japonya, ABD ve AB. Bugüne kadar gerçekleşmiş olan büyük birleşmeler, bunun böyle olduğunu gösteriyorlar. Bu nedenle, uluslar arası büyük birleşmeler, aslında bölgesel/bölgeler arası birleşmelerdir. Bunu son birleşme örneklerinde görmekteyiz: Vodefone-Airtouch-Mannesmann (185 milyar dolar, Şubat 2000);AOL-Time Warner (155 milyar dolar, Ocak 2000); MCI. World Com-Sprint (115 milyar dolar, Ekim 1999); Deutsche Bank- Dresdener Bank (1250 milyon Euro, Mart 2000).
Birleşme hareketi, kendi çapında tekelleşmiş Türkiye gibi ülkelerde de görülmektedir. Uluslar arası planda genel eğilimi değerlendiren, var olmak ve yabancı sermaye ile ortaklıkta güçlü olmak için Türk özel sektörünün önde gelen sermayeleri (Koç, Sabancı, Doğuş), bazı sektörlerde birleşmeye sıcak baktıklarını açıkladılar. Sabancı Holding'’n "evlilik teklifine"” Koç Holding ve Doğuş Holding olumlu yaklaştılar. Bunlar arasında şu veya bu sektörde birleşme olsa da bu, çok uluslu tekellerin birleşmesi yanında çok ufak kalır. Bu, olsa olsa “fil evliliği” yanında “pire evliliği” olur.