deneme

15 Temmuz 2002 Pazartesi

FİLİSTİN, FİLİSTİN...!

ABD Başkanı G. W. Bush, bir “Ortadoğu konuşması”nda (24 Haziran) Filistin halkını yeniden tehdit etmiş ve Amerikan emperyalizmine ve siyonist İsrail’e tam teslimiyeti talep etmiştir. Bush, söz konusu konuşmasında yanlış anlaşılmaya meydan vermeyecek bir biçimde şöyle diyordu:
“Filistin halkını, terörist zanlısı olmayan yeni önderler seçmeye çağırıyorum. Filistin halkı, yeni önderlere ve yeni kurumlara sahip olursa...ABD, bir Filistin devletinin kurulmasını destekler”.
Bush’a göre Filistin devleti, önce, “geçici” olmalıymış. Topraklarının kapsamı, sınırları, başkenti, ancak sonraları; üç sene sonra tartışmalarla tespit edilmeliymiş. Bunun olabilmesi için de Filistin halkı, bu dayatmalara evet diyebilecek, ABD-İsrail çıkarlarına hizmet edecek reformları uygulayabilecek yeni bir önderlik seçmeliymiş. Ancak bütün bunlar ve en sonunda da İsrail, güvenlik açısından sorunum kalmadı dediğinde “geçici” Filistin devleti kalıcı kurumlaşma olacakmış.
Kovboy Bush, böyle buyurdu. Amerikan emperyalizmi son olarak Filistin halkını böyle tehdit etti. Yani ya koşullarımızı kabul edersin, ya da bölgedeki köpeğim/uşağım İsrail, savaşına devam eder mesajı verildi.
ABD Başkanı Bush’un bu açıklaması, S. Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin de çıkarlarına uygun olduğu için ne Arap dünyasında ne de önde gelen emperyalist ülkelerde tepkiyle karşılandı. Öyle ki Alman hükümeti, Bush’un bu tehdidini “tamamen ve tamamen” desteklediğini dışişleri bakanı vasıtasıyla açıkladı.
Bush’un bu tehdidi sadece bir durum tespitini ifade ediyordu. Oslo süreci tarihe gömülmüş ve reformizmden, emperyalist çözüme güvenenden çıkartılması gereken derslerle dolu bir süreç olarak tarihin çöplüğüne atılmıştır.
Filistin halkının bir devleti olmalıdırı artık İsrail bile tartışmıyor. Tartışılan, nasıl bir devletin kurulması gerektiğidir. Filistin halkı on yıllarca tam bağımsız bir Filistin için mücadele etti ve bu haklı mücadelesinde bütün dünya halklarının desteğini aldı. Filistin yönetiminin reformist çizgisi, Filistin halkının bağımsızlık mücadelesini bugünkü hale getirdi. Şimdi Amerikan emperyalizmi ve Siyonist İsrail, kendi çıkarlarına uygun düşen bir Filistin devletinin kurulması için istediklerini kabul edecek bir Filistin önderliği talep ediyorlar. Arafat önderliğindeki Filistin yönetiminin Amerikan-İsrail talebini yerine getiremeyeceği anlaşıldığından dolayı da bu savaş devam ediyor. İstenilen yeni yönetim, ABD-İsrail tarafından talep edilen Filistin “devleti”ni kurmaya, dayatılan her talebi yerine getirmeye ve radikal dinci gruplara karşı İsrail adına savaşmaya hazır olması gereken bir önderliktir. Bu nedenle Arafat’ı yıpratma politikası, zaten yıpranmış durumda olan Arafat ve onun önderliğindeki yönetimi devre dışı bırakma politikası olarak sürdürülüyor.
Gazze Şeridi hariç Filistin yönetimi altındaki topraklar 50 ayrı parçaya bölünmüş durumda. Yani Batı Şeria’da birbiriyle bağı olmayan 50 parçadan oluşan bir otonomi bölgesi var. İsrail, bu statükoyu kabul ettirmek istiyor. Kurulacak Filistin devletinin değil, doğrudan İsrail’in kontrolü altında olan bir Batı Şeria, İsrail’in hedefidir ve o, bu hedefine Amerikan emperyalizminin yoğun desteğiyle sürdürdüğü savaş ve göçe zorlama politikasıyla ulaşmak istiyor.
Siyonist İsrail ve ABD, Arafat’ı muhatap olarak görmediklerini açıkladılar. Bu, Filistin halkına yeni bir önderlik seç, taleplerimizi kabul edecek bir önderlik seçin tehdidinden başka bir anlam taşımıyor. Daha şimdiden Arafat’ın siyasi yaşamının 6 ay sonra yapılacak seçimlerle son bulacağı varsayımında bulunuyorlar. Yani İsrail, Filistin’i daha 6 ay boyunca yakıp yıkmaya ve Filistinlileri katletmeye devam edecek.
Seçimin sonuçları nasıl olur, bunu bilemeyiz. Ama her halükarda iki süreçle karşı karşıya kalacağız; Ya Arafat seçimle gider ve İsrail’in istediği bir önderlik yönetimi ele alır, ya da Arafat, seçimlerden muzaffer çıkarak yönetimde kalır. Birinci durumda ne olduğu belli olmayan, en fazlasıyla bir İsrail eyaleti gibi bir Filistin “devlet”i kurulur. İkinci durumda ise savaş devam eder. Her ikisi de istenmeyen durumdur. Her iki olasılık da Filistin halkının bağımsızlık özlemini ifade etmeyecektir.