Alman
İşçi Sınıfı Geleneğinin Bir Parçası ve Devamı
Baba
Wilhelm ve Oğul Karl Liebknecht
Önsöz
Yerine
“K.
Liebknecht … Bu ismi bütün ülkelerin işçileri tanıyorlar.
Antant ülkelerinde bu isim proletaryanın çıkarları için bir
önderin sadakatinin, sosyalist devrime bağlılığının
sembolüdür. Bu isim kapitalizme karşı gerçekten dürüst,
gerçekten fedakar, acımasız mücadelenin sembolüdür. Bu isim,
emperyalizme karşı uzlaşmasız mücadelenin, sözde değil
fiiliyatta mücadelenin, tam da kendi ülkesini emperyalist
zaferlerin sarhoşluğunun sardığı zamanda büyük fedakarlık
gerektiren (mücadelenin) sembolüdür.” (Lenin, “Amerika ve
Avrupa İşçilerine Mektup”tan, C. 28, s. 445)
“Sosyalistler
K. Liebknecht’in şiarını kararlı bir şekilde hayata geçirmeye
koyulmalılar. Kitlelerin bu isme gösterdikleri sempati,
devrimci çalışmanın mümkün ve vadedici olduğunun
garantilerinden birisidir. Scheidemann ve yandaşlarının, Kautsky
ve yandaşlarının bu isme karşı tavırları bir ikiyüzlülük
örneğidir. Sözde ‘Bütün ülkelerin K. Liebknechtleri
birleşin‘ önünde eğiliniyor, gerçekte ise K.
Liebknecht’in taktiğine karşı mücadele ediliyor.
K.
Liebknecht sadece Scheidemann’cılardan (Renaudel, Plechanov,
Bissolati) değil, Kautsky’in akımından da (Longuet, Axelrod,
Turati) koptu.
K.
Liebknecht, daha 2 Ekim 1914’de parti başkanlığına yazdığı
mektubunda şöyle diyordu: ‘En derin kanaatime göre Alman
partisinin, şayet sosyal demokrat olarak tanımlanma hakkını
kaybetmek istemiyorsa, şayet şimdi tamamen kaybettiği saygınlığı
yeniden elde etmek istiyorsa, deriden iliğe kadar yenilenmek
zorunda olduğunu açıkladım.’
Bütün
partiler Liebknecht’in bu şiarını kendi şiarları yapmalılar
ve bu şiarın Scheidemanncıları, Legienleri, Renaudelleri,
Plechanovları, Vanderveldeleri ve yandaşlarını partiden
atmaksızın veya Kautsky, Longuet ve Merrheimla karşı tavizkar
politikalarından kopmaksızın gerçekleşebileceğine inanmak
elbette ki gülünçtür” (Lenin; “Rohentworf der Thesen”, C.
23, s. 219-220)
***
“Liebknecht’le
birlikte olmanın anlamı şudur:
1)
Esas düşmana kendi ülkende saldırmak;
2)Kendi
ülkenin (ve sadece yurt dışının değil) sosyal yurtseverlerini
teşhir etmek, onlara karşı mücadele etmek… onlar ile sol
radikallere karşı birleşmemek,
3)
Kendi ülkende sadece sosyal yurtseverleri değil, sosyal
pasifistleri ve ‘merkezciler’i de açıkça eleştirmek ve
onların zaaflarını teşhir etmek;
4)
Parlamenter kürsüyü proletaryayı devrimci mücadeleye çağırmak
için, silahların yön değiştirmesi için kullanmak;
5)
Sansürsüz bildiriler dağıtmak, izinsiz gösteriler düzenlemek
(Liebknecht’in tutuklandığı Berlin’de Potsdam Meydanı’ndaki
gibi)
7)
Cephane işçilerini greve çağırmak (‘Enternasyonal’ Grubunun
sansürsüz bildiriler yayımlayarak yaptığı gibi)
8)
Açıktan açığa şimdiki kendini reformist faaliyet ile sınırlayan
partilerin tamamen ‘yenilenme’ zorunluluğuna işaret etmek ve
ona göre hareket etmek. Liebknecht’in yaptığı gibi
9)
Emperyalist savaşta anavatan savunuculuğunu açıkça reddetmek;
10)
Sosyal demokrasi içinde reformizme, oportünizme karşı bütün
cephede mücadele etmek,
11)
Bütün ülkelerde özellikle Almanya’da, İngiltere’de,
İsviçre’de sosyal yurtseverliğin ve oportünizmin öncülüğünü
oluşturan sendika önderlerine karşı da kesin tavır almak vs.”
(Lenin, “Vorgetäuschter oder wirklicher Sumpf”, C. 23, s.
294)
***
“Pravdacıların
ve sadece bizim, sadece ve sadece Alman sosyalistlerinin (‘Spartakus
ve ‘işçi politikası’), K. Liebknecht’in politikasına, yani
Almanya’da iç birliğin yıkılması politikasına katılan
grupların birliğinden yana olduğumuz gerçektir. K. Liebknecht’in
politikası, sadece lafta değil, gerçekte Almanya’da
işçilerin ve kapitalistlerin ‘iç birliği’nin yıkılmasından
oluşmaktadır.
Alman
kapitalistlerinin ve onların Wilhelm’inin; emperyalistler, yeni
haydutlar olduğunun tam bilinciyle K. Liebknecht daha Eylül 1915’te
Zimmerwald Konferansı’na bir mektup gönderdi. Bu mektup,
Liebknecht o zaman legal faaliyet yürüttüğü için açıklanmadı,
ama Zimmerwald’da hazır olan herkes bu mektubu tanır.
Bu
mektup (şu) şiarı içeriyordu. Akımlar (iki
parti, iki uzlaşmaz anlayış çn.) arasında uzlaşma
değil, savaş.
Yoldaşımız
K. Liebknecht Almanya’da ‘iç birliği’n propagandasını şöyle
yapıyordu.
Talancı
emperyalist fetih savaşını sonuçlandırmak ve bütün insanlığı
sermayenin boyunduruğundan kurtarmak için Almanya’da K.
Liebknecht gibi, Rusya’da Pravdacılar gibi hareket eden o
sosyalistler, yani her bir ülkenin kapitalistleri ile, hiçbir
ülkenin Plechanov’u ile, her bir ülkenin ‘merkezciler’i ile
işçilerin ‘iç birliğini’ yıkan ve bütün
ülkelerin işçilerinin birliğini sağlayan
sosyalistler, bütün ülkelerde kapitalistler
tarafından yalan yağmuruna tutuldular ve ihanetle suçlandılar”.
(Lenin; “Vatandaş! Kapitalistlerin Yöntemlerinin Neden İbaret
Olduğunu Kavra” C. 24, s.117,118,119)
Berlin’deki
Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti temsilcisine telgraf:
“K.
Liebknecht’e en sıcak selamımızı hemen iletiniz. Almanya’nın
devrimci işçilerinin temsilcilerinin zindandan kurtulması, şimdi
Almanya’da ve bütün dünyada görülen muzaffer sosyalizm çağının
yeni bir döneminin işaretidir.” (Rusya Komünist Partisi
(Bolşevik) Merkez Komitesi adına, Lenin-Swerdlow-Stalin, 23 Ekim
1918).
***
İlkbahar
1848. Almanya’dayız. Büyük Fransız devriminin (1789) estirdiği
özgürlük ve demokrasi rüzgarı, o büyük düşünceler
Almanya’ya kadar gelmiş. Köylüsü, zanaatçısı, aydını
ayakta. Küçücük devletlerden ve devletçiklerden oluşan o
zamanın Almanya’sında polis güçlerinin “işten” dolayı
başlarını kaşıyacak bile zamanları yok; ayaklanmaya, özgürlük
savaşına çağrı yapan bildirilerin, yazıların yasaklanması,
hareketin bastırılması gerekiyor. Ajitatörlerin, özgürlük ve
demokrasi için propaganda yapanların tutuklanması gerekiyor vs.
vs.
Almanya’nın
kölelikten ve baskıdan kurtulması için dönemin savaşçıları,
mücadelecileri yine dönemin şartlarının elverdiği oranda
örgütleniyorlar. Paris bir çokları için özgürlüğün ve
devrimin merkezi durumundadır. Almanya’nın kurtuluşu için
mücadele Paris’te örgütleniyor. Bu örgütleyiciler arasında
genç hukuk öğrencisi Wilhelm Liebknecht bulunmaktadır (doğumu,
28 Mart 1826).
W.
Liebknecht aydın bir ailenin çocuğudur. Gençlik heyecanıyla
doludur ve Almanya’nın kurtuluşu için tasarladığı plan da
oldukça sadedir; kendilerini “komünist” olarak gören bir avuç
en yakın arkadaşıyla ve bir bölük paralı askerle birlikte
Almanya’nın kurtuluşunu örgütlemek! Ne var ki, W. Liebknecht bu
maceraya girişemez. Çünkü hastalığı onu engeller. Ama genç
Wilhelm boş durmaz ve Eylül 1848’de yeni ilan edilmiş olan Bad
Cumhuriyeti’nin yardımına koşar, bir kısım en yakın
arkadaşlarıyla birlikte. Bütün silahı bir sopadan ve eski bir
tüfekten ibarettir, ama savaşçılarının sayısı kısa bir
zamanda 4000’e çıkmıştır. Ne var ki, bu dönem zarfında Bad
Cumhuriyeti’nin Stuve
ve Hecker gibi önderleri hükümet askerlerine yenik düşmüşlerdir.
Wilhelm’in “ordusu” da hükümet güçleri tarafından
Karaormanlar’da darmadağın edilir. Wilhelm, kaçma olanağı
hazırlandığı halde, kaçmaz. Bir kısım arkadaşıyla birlikte
tutuklanır. 8 ay tutukluluk döneminden sonra mayıs 1849’da
mahkemeye çıkartılır. Ülkede devrimci kabarış devam
etmektedir. Bunun etkisiyle savcı, Wilhelm ve arkadaşlarının
beraatını talep eder ve bu arada halk tutukluları kurtarır. Ama
onlar bu kurtuluştan hiç memnun kalmamışlardır. Çünkü siyasi
savunma için hazırlanmışlardır.
1849
senesi karışık bir senedir. Bu sene içinde Güney Almanya’da
özgürlük mücadelesi doruk noktasına ulaşmış ve giderek
sönmeye başlamıştır. Wilhelm ve arkadaşları yeni birlikler
kurmak ve mücadeleyi devam ettirmek için birçok denemede
bulunmuşlardır. Ama sonuç alınamamıştır. Gericilik hakim
gelmiş, köylülüğü ve işçi sınıfını yeniden baskı altına
almıştır. Devrimin önderleri de kendi aralarında söz düellosuna
girişmişlerdir.
Wilhelm
kısa bir Fransa ziyaretinden sonra İsviçre’ye geçer.
“Demokrasi”nin beşiği, Wilhelm’i faaliyetinden dolayı
ülkeden çıkarır. O da Londra’ya geçer. Marks ve Engels ile
ilişkiye geçer.
Wilhelm
I’in kral olmasından dolayı ilan edilen aftan yararlanan çoğu
devrimci Almanya’ya döner. Bunlar arasında Wilhelm de vardır.
Wilhelm dönünce Berlin’de, Norddeutsche Allgemeine Zeitung’un
yurt dışı redaksiyonunu üstlenir. Ama bu görevde uzun süre
kalamaz. Bismarck’ın başkanlığını yaptığı hükümet söz
konusu gazeteyi satın alır. Böylelikle radikal-demokratik bir
gazete susturulur.
Sonraki
yıllar Bismarck mutlakıyetine karşı mücadeleyle doludur. Küçük
gruplara bölünmüş Alman işçi hareketini toparlamak, bir parti
altında birleştirmek, W. Liebknecht ve August Bebel gibi önderlerin
önünde duran en acil görevdi.
Alman-Fransız
savaşından kısa bir zaman önce Wilhelm evlenir. 13 Ağustos
1871’de Karl doğar. Karl’ın doğduğunda babası ve Bebel
“vatana ihanet”ten dolayı yargılanmaktadırlar. Onların yegane “suç”ları
Alman-Fransız savaşı için kredi açılmasının oylanmasında
tarafsız kalmalarıydı ve savaşın ilerleyen (ikinci aşamasında
da) Paris komünarlarıyla dayanışma içinde olduklarını
açıklamalarıydı.
Wilhelm
Liebknecht ve August Bebel’in Alman-Fransız savaşının ilk
aşamasında, savaş kredisi için tarafsız kalmalarında
belirleyici olan anlayışları şöyleydi:
“Her
hanedanlık savaşının ilkeli karşıtı olarak,
sosyal-cumhuriyetçi olarak ve milliyet farkı gözetmeksizin bütün
baskılara karşı mücadele eden, bütün baskı altında
tutulanları büyük bir kardeş birliğinde birleştirmeye çalışan
Enternasyonal İşçi Birliği’nin üyeleri olarak ne doğrudan ne
de dolaylı olarak şimdiki savaştan yana olduğumuzu
açıklayabiliriz. Ve bundan dolayı oy vermiyoruz” (August
Bebel; Ausgewaehlte Reden und Schriften, C.G. s. 308. Berlin 1983)
Sedan
muhaberesinde Fransızlar yenilir ve Fransız monarşisi
çöker. Savaş, Almanlar açısından artık fetih savaşına
dönüşmüştür. Bu şartlarda Alman parlamentosunda
sosyal-demokrat milletvekilleri savaş kredilerini reddederler.
Wilhelm Liebknecht
şu anlayıştadır:
“Temmuz
ayında savaş ilan eden hükümet yok edildi (Fransız hükümeti
kastediliyor, çn). Onun önderi Prusya kralının kardeşidir. O
kralvari lüks içinde yaşarken…her şeye rağmen ve her şeye
rağmen kardeş halkımız olan ve bizimle barış isteyen Fransız
halkına karşı mücadelede Alman savaşçıları… Wilhelhöhe’deki
alçağın ‘sevgili’ kardeşi olmaktansa Fransız halkının ve
Fransız işçilerinin kardeşi olmak belki daha şereflidir… İlhak
(Elsas-Lothringen kastediliyor, çn) bize barış değil, bilakis
savaş getiriyor. Ve o (ilhak, çn) barıştan sonra da sürekli bir
savaş tehlikesi oluştururken, Almanya’da askeri diktatörlüğü
sağlamlaştırıyor” (A. Bebel, age. s. 320-321).
Alman
burjuvazisi A. Bebel ve W. Liebknecht’i susturmakta kararlıdır.
Onların susturulması, Alman işçi sınıfı hareketine, Alman
sosyal-demokrat hareketine vurulabilecek en büyük darbedir. Bunun
için Alman burjuvazisi, A. Bebel , W. Liebknecht ve Adolf Hepner
hakkında vatana ihanet davası tezgahlar. 11-26 Mart 1872’de
Leipzig’de yürütülen mahkeme burjuvazinin umutlarını suya
düşürür. Çünkü Bebel ve Liebknecht 14 günlük duruşmanın
her seferinde mahkemeyi kürsü olarak kullanırlar, “davacı”
olarak hareket ederler ve sosyalist düşünceleri savunurlar. W.
Liebknecht, bu duruşmalarda diğer şeylerin yanı sıra bugünde
geçerliliği olan şu tezin tespitini yapıyordu:
“Bismarckvari
Prusya-Almanya gibi bir devlet, kaderci zorunluluk ile menşei
sayesinde zora dayanan yok oluşa mahkumdur… Muharebe meydanında
doğmuş darbenin, savaşın ve yukarıdan devrimin çocuğu,
durmadan, dinlenmeden darbeden darbeye, savaştan savaşa koşacaktır
ve ya savaş meydanında parçalanacaktır ya da aşağıdan devrime
yenik düşecektir. Bu doğa kanunudur.” (Der
Hachverratsprozess Wider Liebknecht, Bebel, Hepner vor dem
Schwurgericht zu Leipzig von 11. bis 26 März
1872, Berlin 1894, s. 459. Aktaran: Heinz Wohlgemuth; Karl
Liebkncht eine Biographie, Berlinn1975, s. 14/15).
Mahkeme
A. Babel ve W. Liebknecht’i iki seneliğine “kale” hapsine
mahkum eder.
Alman
burjuvazisinin, sosyalistleri susturmak için yürüttüğü bütün
çabası, polisiyle, mahkemesiyle tüm kurumlarının baskısı
amaçlananın tam tersi bir sonuç verir. Bu karşıdevrimci saldırı
Alman işçi hareketinin
birleşmesine (Lassal’cıların ve Eisenach’cıların
birleşmesi), devrimcilerin mücadele içinde yetkinleşmelerine
neden olur. Alman sosyal demokrat hareketi mücadele içinde
güçlenir.
Bütün
bunlar henüz çocuk olan Karl’ın gözü önünde cereyan eder. O,
babasının ve yoldaşlarının mücadelesini, evet “kader”lerini
çocukken yaşar. Daha o çağda, geleceğini belirleyen izlenimler
elde eder. Dayanışmanın, sıradan mücadeleci olmanın,
fedakarlığın vs. ne olduğunu gençlik çağına girmeye başlayan
Karl öğrenir, tatbik eder. O’nda Prusya gericiliğine, baskıya
ve sömürüye karşı korkunç bir kin doğar. Karl 19 yaşındayken
Alman sosyal demokrat hareketinin Prusya sıkıyönetimi üzerine
zaferini yaşar. Karl, siyasi olarak da babasının oğludur. O,
babasından aldığı mirası götürebilecek çağdadır artık.
K.
Liebknecht’in Gençliği ve Gençlik İçin Mücadelesi
Bismarck
kötü ünlü “Sosyalistler Yasası”nı yürürlüğe koyduğunda
Karl 7 yaşındaydı. Alman burjuvazisi bütün baskı araçlarını
harekete geçirmiş ve Alman sosyal demokrat hareketini illegaliteye
itmişti. Birçok devrimcinin, önderin maddi yaşam olanakları yok
edilmişti. Sosyal demokrat basının yasaklanmasıyla Liebknecht
ailesi de geçim derdine düşmüştü. 7 çocuklu Liebknecht ailesi
oldukça misafirperverdi. Ve kendilerinden daha da kötü durumda
kalmış olan devrimcilere Liebknecht'lerin kapıları daima açıktı.
Karl, böylesi şartlarda bilinçli olarak özel mülkiyete karşı
kayıtsız bir şekilde eğitildi. O daha çocukluk çağında,
“benim” diye insan oğlunun en çok ağladığı çağda,
başkalarıyla paylaşmasını öğrenerek yetişti. Karl’ın
paylaşmadığı tek şey babasının ona bolca verdiği
kitaplarıydı. Karl nispeten küçük yaşta ulusal ekonomi üzerine
literatür okumaya başlar. Ama ilgi alanı bununla sınırlı kalmaz
ve o, dünya bilimleri üzerine de birçok kitap okur. O, bu yüzden
de ciddi ve titiz bir araştırmacı olarak yetişir.
Wilhelm
Liebknecht 7 Ağustos 1900’de ölür. Alman sosyal demokrat
hareketinin bu büyük kurucusu ve önderinin cenazesine yüz
binlerce insan katılır. Babasının öldüğü ayda Alman sosyal
demokrat partisine üye olan Karl, hukuk eğitimi görmüş ve
kardeşiyle birlikte Berlin’de avukatlık bürosu açmıştır.
Avukut
K. Liebknecht gençliğe özellikle de işçi gençliğe özel bir
ilgi duymaktadır. Bundan dolayıdır ki parti içinde devrimci
kanat, işçi gençlik K. Liebknecht etrafında toplanmıştır.
Artık revizyonist yönleri iyiden iyiye açığa çıkan kanat ve
bunlar arasında Ebert, gençliğin sıkı bir şekilde Marksist
temelde siyasi olarak yetiştirilmesine karşıdır.
Marksizme
ihanet eden oportünistlere karşı K. Liebknecht, gençliğin
eğitilmesi konusunda da çetin mücadeleler verir. K. Liebknecht’in
çıkış noktası şudur; emperyalist çağla birlikte daha geniş
gençlik kitlesi işçi sınıfına katılmakta, her tarafta bağımsız
gençlik örgütleri doğmaktadır. Bu alanda faal olmak, gençlik
için, onu kazanmak için mücadele yürütmek partinin görevidir.
“Gençliğe sahip olan, orduya sahiptir” sloganıyla K.
Liebknecht Alman işçi gençliğini Marksist temelde eğitmek ve
örgütlemek için partinin oportünist kanadına karşı mücadeleyi
yılmadan sürdürür.
O,
22 Eylül 1906’da işçi gençliğe hitap ederken, diğer şeylerin
yanı sıra şöyle der;
“Genç
proleterler, şimdiye kadar, kapitalist kültürsüzlüğün proleter
özgürlüğe olanak tanıdığı oranda özgürdünüz. Katı
militarizmin sizleri zorladığı kölecilik ve baskıya oranla açlık
kırbacı özgürlüğün bir sembolüydü...
Anavatanı
korumak! Çin’deki, Afrika sömürgelerindeki ‘kahramanlığımızı’
düşünün… Bunun anavatanı korumayla ilgisi ne! Sadece dış
düşmana karşı değil, hayır, iç düşmana karşı mücadele
için de hizmet edeceksiniz. İç düşman kimdir? Emir üzerine
anneye, babaya, kardeşe ateş edeceksiniz. Sizlere grev kırıcılığı
yaptıracaklar… İç düşman! Bu, babanızdır, ananızdır,
kardeşinizdir, arkadaşınızdır. Bu bütün proletaryadır,
egemenlerle bağı olmayan herkestir. Bu bugün sizlersiniz. Terhis
olduktan sonra da yine sizler olacaksınız. Sizler bu iç düşmana
karşı mücadeleye, kendinize karşı mücadeleye çağrılanlarsınız…
Silah altına alınan proleter ordunun saflarına geri döneceksiniz.”
(K. Liebknecht; Gesammelte Reden und Schriften, C. 1. s. 183, 187,
188, 189, Berlin 1958)
30
Eylül 1906’da K. Liebknecht Alman gençlik örgütlerinin ilk
konferansına katılır. Orada militarizm ve antimilitarizm üzerine
bir konuşma yapar. Bu konuşma onun “Enternasyonal Gençlik
Hareketinin Özel Olarak Dikkate Alınması Temelinde Militarizm ve
Antimilitarizm” yapıtına temel teşkil
eder. K. Liebknecht’in bu alandaki düşünceleri, uluslararası
gençlik hareketinde büyük yankı uyandırır. K. Liebknecht daha
ziyade gençliğe hitap eder. Sözleri en çok, en iyi gençlik
tarafından dinlenilen ve kavranan bir lider olarak yükselmektedir.
Karl
Liebknecht’in militarizm ve antimiltarizm üzerine yazıları,
savundukları onun gençliğe verdiği önemin bir ifadesi olarak
görülmelidir. Onun temel eserlerinden olan “Militariz ve
Antimilitarizm” çalışmasının başlığında “uluslararası
gençlik hareketinin özel olarak dikkate alınması” ibaresinin
bulunması boşuna değildir. Karl Liebknecht’in bu çalışması
1907’de yayınlanır. O dönem ki sosyalist işçi gençliğin
doğuşu bir kaç sene öncesine dayanıyordu ve Prusya militarizmine
karşı mücadele içinde gelişiyordu. Sosyalist gençlik
hareketinin bu gelişme şartlarında yayınlanan “Militarizm ve
Antimilitarizm” yazısı, militarizmin işlevini teşhir etmekte,
onun kimin elinde, kime karşı bir baskı aracı olduğunu
göstermekte çok önemli bir materyaldi. Karl Liebknecht
militarizmin, hakim sınıfların elinde, “işçi düşmanı”
olan işçi sınıfını ve tüm emekçileri baskı altında tutarak
onların mücadelesini bastırmak için elzem bir araç olduğunu,
militarizmin ancak ve ancak sınıflı toplumlarda söz konusu
olacağını çok kararlı ve enerjik bir şekilde her yerde; her
fırsatta parti kongrelerinde vurguluyordu.
Militarizmin
emperyalist burjuvazi açısından ne denli önemli olduğunu ve ona
karşı mücadeleden aynı burjuvazinin ne denli rahatsız olduğunu
Karl Liebknecht söz konusu çalışmasında şöyle dile
getiriyordu: “Militarizm noktasında gericilik ve kapitalizm
oldukça duyarlı; onlar demokrasi ve işçi sınıfına karşı en
önemli iktidar pozisyonlarını militarizmle savunacaklarını çok
iyi kavradılar” ( K. Liebknecht, C. 1, s. 414)
Karl
Liebknecht militarizme karşı örnek alınması gereken bir mücadele
vermiştir. O, Alman sosyal demokratlarını, militarizmi sistematik
olarak teşhir etmeye teşvik etmiştir. Karl Liebknecht militarizmle
ilgili bütün materyallerin hazırlanmasına ve değerlendirilmesine
çok önem vermiştir. Bu materyaller genel ajitasyon ve propaganda
da; parlamentarist faaliyette; basında; toplantılarda vs.
sistematik olarak değerlendirilmiştir. Ona göre sistemli bir
antimilitarist ajitasyon, özellikle askerlik çağına gelmiş
gençler, anneler ve gençliği etkileyen nispeten yaşlı işçiler
arasında yürütülmeliydi.
Emperyalist
savaş tehlikesi büyümektedir. Bu tehlike, gençlik örgütlerini
de canlandırır. Karl Liebknecht’in inisiyatifi üzerine 1907’de
(Stuttgart’ta) sosyalist gençlik enternasyonal konferansı
gerçekleştirilir. Karl Liebknecht bu konferansın başkanıdır ve
orada sosyalist gençlik örgütlerinin enternasyonal ilişkilerinin
kurulmasına karar verilir. Stuttgart Konferansı’nda Karl
Liebknecht önderliğinde sosyalist gençlik hareketinin esas
görevleri tartışılır ve bazı tespitler yapılır. Militarizme
karşı mücadele; sosyalist eğitim; genç işçilerin ve çırakların
ekonomik olarak korunmaları vs.
Bu
toplantıda Karl Liebknecht sosyalist gençlik örgütlerinin
enternasyonal ilişki bürosuna seçilir.
Karl
Liebknecht’in gençlik arasındaki mücadelesi ve “Militarizim ve
Antimilitarizm” yazısı, burjuvaziyi oldukça rahatsız
etmektedir. Öyle ki, yazı basılır basılmaz harekete geçen
burjuvazi yasağını kor ve kitabı toplatır. Basımevinden
kitabevine varana kadar bu kitapla ilgili olan herkes burjuvazinin
baskısına uğrar. Karl Liebknecht ise babasının oğlu olduğunu
gösterir. Yazısıyla ilgili olarak hakkında açılan mahkemeyi
siyasi kürsü olarak kullanır. Karl Liebknecht’in Alman
gericiliğine ve militarizmine karşı tavizsiz mücadelesi, onu
teşhir etmesi geniş işçi kitleleri arasında geniş yankı
uyandırır. Bu sadece Almanya ile sınırlı kalmaz. Burjuvazi, Karl
Liebknecht’i bir buçuk seneliğine “Kale” hapsine mahkum eder.
O, zindandayken de mücadelesini sürdürür. O, “Çalışan
Gençlik” dergisinin 8. sayısında (1 Ağustos 1908) şöyle der:
“Proleter
gençlik hareketi, modern işçi hareketinin zorunlu bir parçasıdır.
Proleter gençlik, işçi sınıfının ruhu ve bacağıdır. Özgür
gençlik örgütleri, kuruluş amaçlarını, asla modern işçi
hareketine hizmet etmekten, işçilerin mücadele örgütleri için
ön okul olmaktan farklı olarak kavramadılar. Her yeni hareket
gibi, gençlik örgütleri de işçi sınıfı tarafından tanınmayı
zor mücadele sürecinde elde ettiler.” (Karl Liebknecht, C. 2,
s. 245, Berlin 1960)
Karl
Liebknecht gençlik konusunda sadece burjuvaziye karşı mücadele
etmiyordu. Partideki revizyonistler, sendikaların başına
çöreklenmiş düzen unsurları da, gençliğin özellikle de işçi
gençliğin Karl Liebknecht tarafından aktif, sosyalist bilinçle
yetiştirilmesinden rahatsız oluyor ve proleter gençlik hareketini
boğmaya çalışıyorlardı.
Karl
Liebknecht ölümüne kadar proleter gençliğin davasına sadık
kalmış, onu her yerde, her fırsatta savunmuştur. O, proleter
gençliğin yaşlanmayan önderi olarak kalmıştır. Savaşa karşı
işçi gençliğin örgütlenmesi mücadelesinde; savaş canilerine
karşı mücadele için gençliğin örgütlenmesinde; Kasım Devrimi
günlerinde Alman işçi gençliği K. Liebknecht’i hep yanında
bulmuştur.
Karl
Liebknecht Kasım Devrimi döneminde “Junge Garde”nin 1.
sayısında (27 Kasım 1918) “Devrimde Proleter Gençlik” adlı
makalesinde şöyle diyordu:
“Proletaryanın
devrimci gençliği; o, şimdiye kadarki Alman devriminin en sıcak,
en temiz aleviydi; o, gelecek ve gelmek zorunda olan yeni devrimin;
Alman ve dünya proletaryası sosyalist devriminin
sönmez,
en kutsal, en şiddetli alevi olacaktır.” (Karl Liebknecht, C.
9, s. 629)
Gericiliğe
Karşı Mücadelede Karl Liebknecht
Almanya’nın
gelişmesi çelişkiliydi; 1848 burjuva demokratik devrimiyle ülkenin
ulusal birliği sağlanmamıştı. Tersine Bismarck’ın yukarıdan
devrimiyle; baskı ve zorbalıkla sağlanmıştı. Almanya’da
gelişen ve emperyalist aşamasına ulaşan kapitalizm feodalizmi,
junkerciliği (Toprak beyliği) tasfiye etmemişti. Tersine daha önce
1848 devriminde feodallerin kucağına sığınan burjuvazi bu
ortaklığını sonraki dönemlerde bozmamıştı. Fransa’ya karşı
savaş döneminde ulusal birliğini sağlayan ve Fransa’nın savaş
tazminatı ödemeleriyle de sanayisini geliştiren Almanya’da
oluşan tekelci sermaye, junkercilikle bağlarını geliştirmiş ve
gerici bir blok kurmuştu. Bu blok, Almanya’nın siyasi, ekonomik,
kültürel vb. hayatına damgasını vurdu.
Siyasi
alanda çok gelişmiş, güçlü bir işçi hareketinin olduğu
Almanya, siyasi yapılanma konusunda oldukça geriydi. Almanya’da
yarı-mutlakiyetçi bir rejim hakimdi. Ülke, her şeye hakim bir
militarist ve polisiye mekanizma ile idare ediliyordu.
Gelişen
ve keskinleşen emperyalistler arası rekabet, sonuç itibarıyla
Alman emperyalizminin dünyayı yeniden paylaşma talebini
yükseltmesini beraberinde getirdi. Alman burjuvazisi ve tabi
junkerler (Siyasi nüfuz sahibi olan toprak beyleri) bir taraftan
savaşın masraflarını örneğin dolaylı vergilerle Alman
emekçilerine yüklerken, aynı zamanda Alman halkını savaş için
hazırlıyorlardı. Savaş başladığında ülke içindeki bütün
muhalefet odakları yıkılmış, susturulmuş. etkisiz hale
getirilmiş olmalıydı Alman tekelci burjuvazisi açısından.
Alman
tekelci burjuvazisi bütün hareketlerinde işçi sınıfının
tavrının ne olabileceğini hesaba katıyordu. Bu anlamda, Alman
işçi sınıfı hareketinin eylemi belirleyiciydi, yön vericiydi.
Ne var ki, Alman işçi sınıfına, Alman sosyal demokrasisine
önderlik edenlerin çoğunluğu gelişen kapitalizmin, emperyalizmin
siyasi alanda neleri beraberinde getirdiğini göremiyorlardı. Alman
işçi hareketinin resmi önderliği tekelci sermaye hakimiyetini
devrimci mücadele ile yıkmak ve siyasi iktidarı ele geçirmek için
mücadeleye hazırlanmak yerine hala parlamentarist mücadele ile
adeta gönül eğlendiriyorlardı. Tabi ki bu, Alman işçi
hareketinde gelişmiş olan revizyonizmin bir yansımasıydı.
Bernstein önderliğinde revizyonistler 1890’ın son yıllarından
beri sınıf uzlaşmasını, sosyalizme barışçıl geçişi vaaz
ediyorlardı.
Alman
işçi hareketi içindeki bu durum, Alman tekelci burjuvazisinin
işine çok yaramıştı, O, işçi sınıfı içinde kendine yandaş
bulmuştu. Alman işçi hareketi parçalanma, daha doğrusu ayrışma
sürecine girmişti. Bernstein revizyonizmine karşı ilkeli hareket
etme konusunda K. Liebknecht mücadeleye daha 1896’da başlar. A.
Bebel, revizyonizmi mahkum eder ama o sonuna kadar tutarlı tavır
alamaz. Bebel’in revizyonizme karşı tavrı nihayetinde
uzlaşmacılık olarak açığa çıkar. Dönek Kautsky, revizyonizme
karşı çıkar ama kendi önderliğinde anti-marksist oportünist
bir merkezi hareket geliştirir. Bu ayrışma döneminde partinin sol
kanadını oluşturan Clara Zetkin ve Rosa Luksemburg, revizyonizm ve
oportünizme karşı uzlaşmaz bir tavır alırlar ve “sosyal
reform ya da devrim” görüşünü ortaya atarlar. K. Liebknecht
de, partinin sol kanadının bir önderi olarak gelişir. Karl’ın
kullandığı dil acımasız ve oldukça serttir. Bu büyük
ajitatörden sadece burjuvazi değil, partili revizyonistler de çok
korkarlar, ondan çekinirler.
Evet,
K. Liebknecht büyük bir ajitatördü ama o, teorisyen değildi. O,
düşmana nerede, nasıl vurulacağını çok iyi biliyor, her
fırsatı bunun için değerlendiriyordu. K. Liebknecht kitlelerin
siyasi çıkarlarını çok iyi bir şekilde savunan, onları
coşturan ve mücadeleye sevk eden bir siyasi avukattı. O,
gericiliğin en çok korktuğu gerçek avukatlardan birisiydi de. O,
bir çok siyasi davada mahkemeyi kürsü olarak başarıyla
kullanmıştı. K. Liebknecht aynı zamanda bütün ezilenlerin,
emekçilerin de avukatıydı. Büyük ajitatör olarak K. Liebknecht
binlerce emekçinin katıldığı toplantılarda, toplumsal yaşamın
ve sosyalist hareketin en önemli sorunlarına açıklık getiren,
kitleleri emperyalizme, gericiliğe, militarizme karşı ve sosyalizm
için mücadeleye çağıran büyük bir kürsüydü.
K.
Liebknecht 1908’den beri Prusya Eyalet Meclisinin, 1912’den beri
de Alman Milet Meclisi’nin üyesiydi. K. Liebknecht açısından
parlamenter mücadele, proleter sınıf mücadelesinin ancak ve ancak
bir parçasıydı. O, bu mücadeleye sürekli böyle yaklaşmış ve
ona göre hareket etmiştir. K. Liebknecht için “parlamentonun
esas iktidarı parlamento dışında”ydı. Yani kitleleri seferber
etmede, örgütlemedeydi.
K.
Liebknecht parlamentoyu, feodal-burjuva gericiliğin çoğunluğu
oluşturduğu o “ahır”ı; işçi sınıfı ve emekçilerin
çıkarlarının savunulduğu bir siyasi arenaya dönüştüren ve
haklı bir şekilde gericiliğin korkulu rüyası olan bir önderdi.
Karl
Liebknecht ve Emperyalist Savaşa Karşı Mücadele
K.
Liebknecht savaşa karşı mücadelede de örnek bir tavır almıştır.
O, bu mücadelede ne genel lakırtılar telaffuz etmiş ne de hiç
bir sorumluluk, yükümlülük taşımayan açıklamalar yapmıştır.
K. Liebknecht, savaş konusunda da açık ve somut konuşmuştur.
K.
Liebknecht daha 1900 yılında Alman emperyalizminin Çin macerasını
mahkum etmiştir. O’nun militarizme, Alman emperyalizminin savaşçı
ve savaş kışkırtıcı hareketine ve askere yapılan kötü
muameleye karşı mücadelesi, bir bütün olarak “Militarizm ve
Antimilitarizm” çalışması sadece Alman burjuvazisinin değil,
bütün reformist ve revizyonist, oportünist çevreleri de rahatsız
ediyordu. Bunun içindir ki, K. Liebknecht’in bu eseri, aynı
zamanda parti içindeki revizyonistlere ve oportünistlere karşı da
bir mücadele anlamına gelmekteydi.
K.
Liebknecht’in Alman silahlarına, sermayesine; dolayısıyla ağır
sanayicilere karşı mücadelesi savaş öncesi dönemde yoğunlaşır.
O, 18 ve 19 Nisan 1913’teki parlamento konuşmasında Alman ağır
sanayicilerinin kirli çamaşırlarını sergiler. Özellikle Krupp
firmasının -bu silah tekelinin- memurlara, hükümet
görevlilerine, subaylara yıllarca nasıl rüşvet verdiğine
dikkati çeker.
K.
Liebknecht 26 Nisan 1913’teki meclis konuşmasında Alman silah
sanayinin uluslararası ilişkilerini teşhir eder; silah
tekellerinin ülkeden ülkeye nasıl savaş kışkırtıcılığı
yaptıklarını ve böylelikle silahlanma siparişlerinden dolayı
nasıl muazzam boyutlarda kârlar elde ettiklerini açıklar. O,
silah tekelleriyle, devlet ileri gelenlerinin “sıkı”
ilişkilerini isim vererek de açıklar. K. Liebknecht bir taraftan
yurtseverlik naraları atan, öbür taraftan başka ülkelerin,
örneğin Fransız, Belçika, Avusturya silah firmalarıyla
anlaşmalar yapan ve böylelikle başka ülkelere silah satan Alman
silah kapitalistlerini ve onların “vatan sevgileri”ni teşhir
eder.
K.
Liebknecht, anavatanın dış düşmanlardan dolayı tehlikede
olmadığını, tersine iç düşmanlardan dolayı, özellikle de
uluslararası silah sanayisinden dolayı tehlikede olduğunu savunur
(Bkz. K. Liebknecht, C. 6, s. 258-296, Alman parlamentosundaki
konuşması).
K.
Liebknecht’in silah tekellerine ve özellikle de Krupp tekeline
karşı mücadelesi; silah sermayesinin skandallarını sergilemesi,
burjuvaziyi tedirgin eder. Sadece Almanya’da değil, uluslararası
planda işçi sınıfının savaşa ve silahlanmaya karşı
mücadelesine katkıda bulunur. O’nun bu mücadelesi burjuvaziyi,
Krupp firmasını çok zor durumda bırakır ve o dönem Krupp Genel
Direktörü olan Hugenberg şu açıklamayı yapmak zorunda kalır;
“Krupp diye bir hadise tanımıyorum, sadece Liebknecht hadisesini
tanıyorum.” (Ag. konuşmadan).
K.
Liebknecht’in militarizme karşı mücadelesi 1944 yılında daha
da şiddetlenir. O, bu dönemde Alman tekelci burjuvazisinin içte ve
dışta savaş politikasına karşı mücadeleye büyük katkıda
bulunur, bu mücadelede işçi sınıfını teşvik eder ve geniş
kitleleri antimilitarist mücadeleye sevk eder.
Savaşa
karşı mücadelede K. Liebknecht düşmanı dışarıda değil ülke
içinde arar. O’nun açısından esas düşman ülke içindedir;
Savaş patlak verir ve meclisin 4 Ağustos 1914 tarihindeki
olağanüstü oturumunda, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin şu
açıklaması okunur:
“Şimdi…
savaş gerçeğiyle karşı karşıyayız. Düşman istilaları
dehşeti bizi tehdit ediyor. Tehlike anında anavatanımızı yalnız
bırakmayız. Halkın ulusal bağımsızlığını ve kendini
savunmasını her zaman tanımış olan Enternasyonal ile uyumluluk
içinde olduğumuzu hissediyoruz. Keza, istila savaşını mahkum
etmekte de onunla uyumluluk içindeyiz. Bu temel ilkelerden hareketle
biz, talep edilen savaş kredilerini onaylıyoruz.”
K.
Liebknecht ve bazı arkadaşları, daha önceki fraksiyon
toplantısında savaş karşıtı görüşlerini açıklarlar, bir
bildirge sunarlar, ama reddedilir. Ne var ki, K. Liebknecht de,
disiplin gereği karara boyun eğer. 4 Ağustos 1914’te amansız
savaş karşıtı K. Liebknecht büyük bir hata işlemiş olur. Bu
hatanın yapılmasında belli başlı iki neden vardı: Birincisi, K.
Liebknecht partinin çürümüşlüğünün, düşman kampına
geçmişliğinin hangi boyutlarda olduğunu hemen kavrayamamıştı
ve bundan dolayı, çoğunluğun kararına disiplin gereği uymuştu.
İkincisi, savaş öncesi dönemde Alman solları henüz zayıftılar.
Her ne kadar onlar (K. Liebknecht, F. Mehring, R. Lüksemberg, C.
Zetkin vb.) Alman işçi sınıfının en iyi, devrimci, mücadeleci
geleneğini temsil ediyorlarsa da, işçi sınıfı içindeki
burjuvazinin temsilcilerine; oportünistlere, revizyonistlere,
bürokratlara vd. karşı mücadelede henüz tam uzlaşmaz tavrı
koyamamışlardı.
K.
Liebknecht işlediği hatadan kısa zamanda ders çıkarır ve çok
sonraları “Aralık ayında, program bozan fraksiyon disiplinini
lanetleyerek meclis oturumunda kredilerin açıktan reddine geçtim”
diyecektir. Nitekim 2 Mart 1914’te K. Liebknecht mecliste yegane
sosyal demokrat milletvekili olarak savaş kredilerine karşı
“Hayır” oyunu kullanır.
K.
Liebknecht’in “hayır”ı bir oy meselesi olarak görülmemelidir.
Bu başka sonuçlara, Alman işçi sınıfı açısından olumlu
gelişmelere çıkış noktası teşkil eden tutarlı bir tavırdı.
Karl’ın 2 Mart 1914’teki “hayır”ı artık Marksist temelde
ideolojik birliği kalmamış, ama birliğin yüzeysel olarak devam
ettirildiği partide gerçek bölünmüşlüğü açığa çıkardı.
Karl’ın “hayır”ı, halkın emperyalist şartlardaki güya
birliğini de parçaladı. Karl, bu tutumuyla Alman devrimci hareketi
adına geniş işçi kitlelerinin,
emekçilerinin büyük sempati sini kazandı.
K.
Liebknecht savaşa karşı sürdürdüğü amansız mücadelede bütün
dünyada barış savaşçılarının sembolü olarak yükseliyordu.
İster
parlamentoda, ister herhangi bir toplantıda, isterse de makalede
olsun, K. Liebknecht her yerde “Her halkın esas düşmanı ‘kendi’
ülkesindedir” diyordu.
“Her
halkın esas düşmanı kendi ülke sindedir! Alman halkının esas
düşmanı Almanya’dadır; Alman emperyalizmi, Alman savaş
partisi, Alman gizli diplomasisi. Alman halkı, kendi ülkesinde bu
düşmana karşı siyasi mücadelede diğer ülkelerin
proletaryasıyla birlikte -onların mücadelesi de kendi
emperyalistlerine karşıdır- savaşmakla karşı karşıyadır...
Alman Tirpitzen’leriyle ve Falkenhayn’larıyla siyasi baskısının,
sosyal köleliğin hükümetiyle ortak yanımız yok. Hiç bir şey
bunlar için, her şey alman halkı için. Her şey enternasyonal
mücadele için…” (K. Liebknecht, C. 8, s. 230)
Burjuvazi
K. Liebknecht’i susturamıyordu. Burjuvazi o’na zorla asker
elbisesi giydirdi, cepheye gönderdi, ama o, cephede de mücadelesini
sürdürdü. O, meclis toplantılarından uzak tutulur, konuşması
engellenirdi. Nihayet 23 Mart 1916’da mecliste konuşma fırsatı
buldu. Ne var ki, sosyal-demokrat fraksiyonun üyeleri o’nun
konuşmasını bağırıp çağırmakla ve alkışlarla, ıslık
çalmakla bastırmak için ellerinden geleni yaptılar. Krupp’un,
Stinnes’in, Thyssen’in, Kirdof’un, yani Alman tekelci
burjuvazisinin parlamentodaki temsilcileri konuşması esnasında K.
Liebknecht’e saldırdılar. Not aldığı kağıtları yırttılar,
dağıttılar, tartakladılar ve nihayet, yere düşen not
kağıtlarını toplamak için kürsüden biraz uzaklaşan K.
Liebknecht’in söz hakkı “tarafsız” başkan tarafından
kürsüden ayrıldığı gerekçesiyle(!) elinden alındı.
Burjuvazi, K. Liebknecht’i susturmak için böylesi metotları
kullanıyordu.
Burjuvazi,
parlamento dışında K. Liebknecht’in duyulmaması, görüşlerinin
kitlelere ulaşmaması için sansür de dahil her türlü baskı
araçlarını kullanıyordu.
1
Mayıs 1916’da Berlin’de savaşa karşı bir yürüyüş
düzenler. “Kahrolsun Savaş, Kahrolsun Hükümet” sloganlarıyla
K. Liebknecht bizzat oradadır. Tutuklanır ve askeri mahkemeye
çıkarılır. “Suçu”, vatana ihanettir.
Kendine
yöneltilen cezai mesele hakkında ek olarak şunları da söyler:
“1-
Vatana ihanet, enternasyonal sosyalist için tamamen saçma bir
şeydir… O, her yabancı kapitalist hükümete karşı, kendi
hükümetine karşı olduğu gibi devrimcidir.
O,
uluslararası kapitalizme karşı, enternasyonal proletaryanın adına
mücadele eder. O, kendi ülkesinde enternasyonal proletarya adına
uluslararası kapitalizmin temsilcileri olan kendi hükümetine ve
kendi hakim sınıflarına karşı mücadele eder.
Bu
diyalektik süreç de; savaşa karşı ulusal sınıf mücadelesinde
savaşa karşı enternasyonal sınıf mücadelesi gerçekleşir.”
(K. Liebknecht, C. 9, s. 16-17)
K.
Liebknecht devamla şöyle der:
“Kendimi
savunmam söz konusu değil. enternasyonal sosyalizmi kamuoyu önünde
yıllarca yürüttüğüm politikayı tanıyorum…
Şayet
vatana ihanet söz konusuysa (şunun) söylenmiş olduğu bilinsin.
Vatana ihanet, hakim sınıfların, prenslerin, aristokratların bir
imtiyazıdır. Gerçek vatan hainleri bugün henüz sanık
sandalyesinde oturmuyorlar. Tersine büyük bankaların bürolarında,
tarım junkerlerinin çiftliklerinde oturuyorlar; onlar
Moltke-Brücke’de
(Alman Genelkurmay Merkezi kastediliyor çn.), Wilhelm sokağında
(Alman dışişleri kastediliyor) oturuyorlar.
Gerçek
vatan hainleri! bunlar. Almanya’da Alman hükümetinin sorumluları
ve sorumsuzlarıdır…” (agk s. 22-23).
Burjuvazi,
K. Liebknecht’in mahkemede ileri sürdüğü düşüncelerin
yayılmasından, duyulmasından çok kokar. Bunun için duruşmalar
oldukça gizli yapılır. 28 Haziran 1916’da mahkeme K.
Liebknecht’i ikibuçuk sene hapis cezasına mahkum eder. Alman
sosyal demokratlarının, yani o hainlerin, oportünistlerin yayın
organı olan “Vorwärts”
verilen cezayı az bulanlardandır. Temyiz duruşmasında K.
Liebknecht’in cezası 4 seneye çıkartılır ve 6 sene için de
vatandaşlık hakları elinden alınır.
1916’nın
ikinci yarısından itibaren Almanya’yı yeni bir grev ve gösteri
dalgası sarsmaya başlamıştır. Devam eden savaşa rağmen sınıf
mücadelesi yükselir. 1918’in ocak ayında Kiel’de ilk bahriyeli
ayaklanmaları görülür. 21 Ekim 1918 de ise burjuvazi, K.
Liebknecht’i “affetmek” zorunda kalır.
Karl
Liebknecht ve Rus Devrimi
K.
Liebknecht’in Rus devrimci hareketine ve Rus devrimcilerine olan
ilgisi ve ilişkisi geçici, periyodik bir karakter taşımaz. O,
başından beri Rus devrimi ve devrimcileriyle çeşitli nedenlerle
ilişki içindeydi ve bu ilişkiler giderek sistemli enternasyonalist
dayanışmaya dönüştü.
1904
yılında “Rusya’ya karşı ihanet”ten dolayı Alman ve Rus
devrimcileri mahkemeye çıkarılır. Onların savunucusu Dr. Avukat
K. Liebknecht’tir. O, heyecanlı ve dikkat çekici konuşmasında
diğer şeylerin yanı sıra şöyle der:
“Diğer hiçbir ülkenin tarihinde olmadığı gibi, Rus tarihi
kan ile yazılmıştır. Halk tarafından değil, tersine hakimler
arasında akıtılan kan ile, hükümetin eline yapışan köylülerin,
işçilerin Yahudi halkın, askerlerin kanı ile…
Rusya’da
ilk sosyalist hareket… ve köylülüğe dayanmaya çalışılıyordu.
Barışçıl olmasına rağmen, kanla bastırıldı…Birkaç sene
sonra terörün anlamsızlığı…kavrandı” (K. Liebknecht,
C. 1. s. 68-72).
Böylelikle
K. Liebknecht, Narodnik’lerin bireysel eylemlerini, bireysel terör
faaliyetlerini de eleştiriyordu.
K.
Liebknecht’in Leipzig,-Plagwitz’deki (Ruhr Bölgesinde Mücadele
ve Rusya’da Devrim) 12 Şubat 1905 tarihindeki konuşması gazete
haberi olarak da verilir. Örneğin “Leipzig-Volkszeitung” (Nr.
36, 13 Şubat 1905), K. Liebknecht’in konuşmasını yayımlarken
diğer şeylerin yanı sıra şöyle yazar;
“Her
tür haklarından yoksun olan Rus işçisi için grev yegane silahtı…
Rusya’daki şimdiki devrim bir zorlamayla söndürülecek saman
alevi değildir. O, bütün ülkeye yayılacaktır… Rusya’da
tutuşan özgürlük, Prusya, Saksonya, Almanya için de özgürlüktür.
Doğuda çarlık ve barbarlık hakim olduğu müddetçe batıda
özgürlük asla gelişmeyecektir.” (K. Liebknecht, C. L. s.
129,130,131).
K.
Liebknecht, Mannheim parti kongresinde de (1906) diğer şeylerin
yanı sıra şöyle der:
“Almanya
tarihinde (şu yazılmalı); Rus özgürlük hareketi, enternasyonal
proletaryanın en büyük ve en güçlü örgütüne sahip olan Alman
halkı tarafından bastırıldı. Bu büyük günahtan kendimizi
korumalıyız. Rus devrimini Almanya’dan ihanet çabaları,
Prusya-Alman gericiliğinin de tam bir yenilgisiyle sonuçlanmazsa,
zavallı insanlar oluruz ve canımız cehenneme.” (Agk. s. 193)
K.
Liebknecht, hem 1905-1907 Rus devriminden önce hem de sonra, parti
kongrelerinde, basında, konuşmalarında Rus devriminin
propagandasını yapmış, Rus devriminden ve devrimcilerinden
öğrenmeye çalışmıştır. Örneğin; kitlesel grevler, siyasi
grevler olgusunu, bu tür mücadele metodunu Rusya örneğinden alan
K. Liebknecht (ve R. Luksemberg) bunu, Rus devriminin kazandırmış
olduğu bir tecrübe, mücadele metodu olarak görüyor ve
propagandasını yapıyordu.
K.
Liebknecht’in Rusya’daki devrimci mücadeleye olan ilgisi daha
sonraki yıllarda da devam eder.
Ekim
devrimi döneminde K. Liebknecht hapisteydi ve gelişmeleri takip
edemiyordu. Örneğin; eline geçen bilginin oldukça sınırlı
olmasından dolayı Brest Barışını Lenin’den farklı
değerlendiriyor, bu barışın “Alman emperyalizminin işine
yaradığını” savunuyordu. (K. Liebknecht, C. 9, s. 560)
K.
Liebknecht Ekim devriminden sadece birkaç gün önce yaptığı bir
değerlendirmede (11 Kasım 1917’de) yaklaşan Rus devrimini çok
iyi değerlendiriyordu.
“Rusya’nın
dipten köpüğe kadar sosyal ve ekonomik devrimcileşmesinin muazzam
süreci, sonuçlanma değil, başlangıç aşamasında, sınırsız
olanaklarla, büyük Fransız Devrimi’ninkinden oldukça daha büyük
olanaklarla karşı karşıya.” (Agk. s. 371)
23
Ekim 1918’de özgürlüğüne kavuşan K. Liebknecht’in ilk
işlerinden birisi de genç Sovyet cumhuriyetini selamlamak olmuştur.
31
Ekim 1918’de ise o, Antant devletleri işçileri ve askerlerini
genç Sovyet Cumhuriyetini desteklemeye, dünya emperyalizmine karşı
mücadeleye çağıran bir bildiri yayınlar. K. Liebknecht bu
bildiride şöyle der:
“Arkadaşlar,
yoldaşlar, kardeşler!
Çarlık-emperyalist
toplumun .... çöküşü, dünya savaşının sarsıntıları
ortasında, anlayışsızlığa, kine ve iftiralara rağmen Rus
proletaryası hakimiyetini kurdu; işçilerin, köylülerin ve
askerlerin sosyalist
cumhuriyeti.
Bu, dünyanın sosyalist inşa sının devasa başlangıcıdır…
Rus proletaryasının devrimcileşme sürecini muazzam bir şekilde
ilerletti…
Proletaryaya
karşı dünya emperyalizminin birleşmiş cephesi, Rus Sovyet
Cumhuriyeti’ne karşı saldırı durumunda gerçeklik olacaktır.
Bunu engellemek için mücadele etmek gerekir ve bundan dolayı
sizlere hitap ediyorum!
Dünya
proletaryası, kendi gücünü ve umutlarının yok olup gittiğini
görmek istemiyorsa sosyalist devrim ocağının yok edilmesine izin
vermemelidir. Rus Sovyet Cumhuriyeti’nin çöküşü, dünya
proletaryasının çöküşü anlamına gelir.
Arkadaşlar,
yoldaşlar, kardeşler! Kendi beylerinize karşı silahlarınızı
çekin!
Yaşasın
Rusya işçileri, köylüleri ve askerleri!
Yaşasın
Fransa, Britanya, İtalya ve Amerika proletaryasının devrimi!
Yaşasın
bütün ülkelerin işçilerinin savaş, sömürü ve kölelik
cehenneminden kurtuluşu!” (Agk. s. 586-587)
Karl
Liebknecht ve KPD’nin Kuruluşu
1
Mayıs 1916’daki Wilhelm Pieck’in örgütlediği gösteriye
(Berlin) 15 bin kişi katılır. K. Liebknecht ve R. Lüksemburg da
oradadır. Bu gösterinin sonucunu biliyoruz. K. Liebknecht
tutuklanır, R. Lüksemburg da Temmuz 1916’da “korumaya”
alınır. İki önderin “içeride” olmaları gelişen devrimci
Alman işçi hareketini adeta öndersiz bırakır. Ülkede sınıf
mücadelesi yükselmektedir. R. Lüksemburg ve K. Liebknecht’in
içeriden dışarıya müdahaleleri sınırlıdır ve istenilen amaca
ulaşmamaktadır. Hücresinde huzursuzluktan dolayı volta atan K.
Liebknecht, gelişen mücadelenin kaçınılmaz bir ürünü olarak
“affedilir”. O artık özgürdür. Rosa ise 8 Kasım 1918’de
Breslav’daki hapishaneden resmen ve düpedüz kurtarılır. Bu da
ülkede gelişen mücadelenin bir ürünüdür. Her iki önder,
gelişen devrimci Alman işçi hareketini örgütlemeye koyulurlar.
Daha
K. Liebknecht hapisteyken, 7 Ekim 1918’de Spartakus grubu ve Bremen
sol radikalleri, yaklaşan Alman devriminin programını tespit etmek
için bir konferans düzenlerler. Lenin 18 Ekim 1918 tarihli
makalesinde Alman komünistlerinin bu girişimini selamlar, onlara
Bolşeviklerin en iyi dileklerini iletir.
Bir
dizi tasfiyeye rağmen, Alman komünistlerinin en büyük
eksiklerinden birisi parti konusunda açığa çıkar. Örneğin;
oluşumu ocak 1916’ya dayanan Spartakus grubu, partileşme
konusunda açık değildir. O, savaşa karşı cesaretli, güçlü
mücadele verir, küçük bir grup olmasına rağmen. Ama partileşme
konusunda istenilen veya o aşamada artık atılması gereken adımlar
atılmaz.
Kendini
on binlere dinleten, yüz binlerin sempatisini kazanan ve onları
harekete geçiren, hükümete ortaklık önerisi alan küçük bir
grup; Almanya’da devrimci durum ve silahlı mücadele! Alman
proletaryasının Kasım 1918 devrimindeki yenilgisini veya bu
devrimin sosyalist Almanya’nın kurulmasına götürmemesini
Leninist partinin olmayışında aramak, tek neden olmasa da yanlış
değildir.
14
Kasım 1918’de “Enternasyonal Grubu”ndan doğan Spartakus grubu
“Spartakus Birliği”ne dönüşür. Bu birliğin merkezi
yönetimine diğerlerin yanı sıra K.Liebknecht, R.Luksemburg, Clara
Zetkin, W. Pieck, F. Mehring, Leo Jogiches, Hermann Dreker, K.
Duncker seçilirler. Bu birlik hâlâ parti örgütü özelliği
taşımaz. Onun üyeleri “Bağımsız Alman Sosyal Demokrat
Partisi” (USPD) üyeleridir. Bu anlamda Spartakus Birliği, USPD
içinde bir propaganda grubu konumundadır.
Bu
arada Alman tekelci burjuvazisi, sosyal demokratları arabasına
koşmuş, düzenin kurtuluşunu bu hainlerde aramıştır. O,
yanılmamıştı. Sosyal demokrat Ebert hükümeti tarihte örneği
pek görülmemiş bir ihanetle, karşı devrimci tekelci sermayenin
iktidarını yeniden rayına oturtur. Karşı devrim saldırıya
geçer. Özellikle Berlin ve çevresine ordu birlikleri gönderilir.
Sosyal demokratların komünistlere; Spartakus'çulara karşı
kışkırtmaları devam eder. Amaç özellikle K. Liebknecht ve R.
Luksemburg’un bir an önce etkisizleştirilmelidir.
6
Aralıktaki bir gösteriden dolayı (Berlin) 14 işçi karşı
devrimci güçler tarafından kurşuna dizilirler.
14
Aralık tarihli “Kızıl Bayrak”ta Spartakus Birliği’nin
programı yayımlanır. R.
Luksemburg tarafından kaleme alınmış olan bu programda
burjuvaziye karşı mücadelede işçi sınıfının görevleri;
komünistlerin hedefleri; devrimin korunması ve yaygınlaştırılması
için ulusal ve enternasyonal talepler vs. açıklanır.
16
Aralık 1918’de Berlin’de ilk işçi ve asker konseyleri ulusal
kongresi başlar. K. Liebknecht eyalet meclisi binasının bal
konundan sokakta toplanan kitleye konuşur. O, şöyle der;
“Yoldaşlar,
Arkadaşlar!
İşçi
ve asker konseylerinin ilk kongresinin toplandığı gün, tarihi bir
anlam taşıyor. Kongrenin ilk görevi devrimi korumak, karşı
devrimi çökertmektir. Bütün generallerin ve subayların
silahsızlandırılması, şimdiye kadarki komando otoritesinin
kaldırılması; sosyal devrimi yürütmek için bir kızıl muhafız
kıtasının kurulması. Şimdilik Almanya’da sosyalist değil,
kapitalist bir cumhuriyete sahibiz. Sosyalist cumhuriyet proletarya
tarafından, kapitalizmin taşıyıcısı olan şimdiki hükümete
karşı mücadeleyle gerçekleştirilebilir. Kongreden, sosyalizmin
icrası amacıyla tam siyasi iktidarı eline almasını ve iktidarı,
devrimin organı olmayan bir ulusal meclise devretmemesini istiyoruz.
Konseyler Kongresi’nden Rus kardeşlerimize elini uzatmasını ve
Rusların delegelerini buraya çağırmasını istiyoruz. Biz dünya
devrimini ve bütün ülkelerin proleterlerinin işçi ve asker
konseyleri önderliğinde birleşmelerini istiyoruz.” (K.
Liebknecht, C. 9, s. 646)
Ne
var ki, Kongrenin çoğunluğu sağ sosyal demokratlardan oluşuyordu
ve kongrede, ulusal meclis için seçim kararı alındı.
Bu
kongreden sonra devrimci işçiler arasında USPD’nin (Almanya
Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi) sağcı önderlerine karşı
tepki artar. Bu önderler, SPD’nin sağ önderlerini, bütün
gerici tedbirlerini desteklerler. Bir bütün olarak USPD önderleri,
SPD’ye sadece hükümette yardımcı olmakla, onu desteklemekle
yetinmezler, aynı zamanda işçilerin karşı devrime karşı
mücadelesini de kırmaya, saptırmaya çalışırlar.
24
martta hükümet güçleri bahriyelilere kanlı bir baskın düzenler.
USPD önderleri protesto amacı için de olsa hükümetten
ayrılmazlar. Ayrıca, bu olay ve tavırdan sonra Spartakus
Birliği’nin kongre talebini de reddederler. Bunun üzerine
Spartakus Birliği 29 Aralık 1918 tarihinde ulusal konferans çağrısı
yapar. Bu konferansta devrimci bir partinin kurulması için karar
alınır.
30
Aralık 1918 - 1 Ocak 1919 arasında Almanya Komünist Partisi
Kuruluş Kongresi, iç savaşın ateşi içinde gerçekleştirilir.
Artık KPD kurulmuştur.
K.Liebknecht,
KPD’nin kuruluş kongresinde USPD’nin krizi üzerine sunduğu
raporda bu partiyle hesaplaşır. O’nun USPD yönelttiği
eleştiriler şu noktalarda toplanmaktadır.
a)
USPD, kuruluşundan beri açık sınıf politikası gütmemiştir.
Sürekli yalpalamıştır;
b)
Onun açık seçik ilkeleri ve eylem programı olmamıştır;
c)
Onun sağ kanadı Kautskycilere, Bernstein'cılara kadar
uzanmaktadır;
d)
USPD Konseyler Kongresi’nde devrime ihanetini nihai olarak
sergilemiştir.
K.
Liebknecht konuşmasında USPD’ye, orada sağlam, dinamik olanı
çekip almak, tabanını radikalleştirmek için dahil olduklarını,
bu partinin karakterini başından beri bildiklerini açıklar ve
konuşmasını şöyle tamamlar;
“Yoldaşlar;
bir programa ihtiyacımız var, taktik ilkelere ihtiyacımız var;
ama bu kongrede tarafımdan tespit edilmesi gereken program ve taktik
ilkeler bizim için yeni bir şey değildir. Bütün bu taktik
ilkelere ve programa sahibiz. Bütün gelişmemizin seyri içinde bu
temel ilkeleri savunduk. Bizim bütün tarihimiz bu ilkelerin
tasdikidir. Yeni bir şey yaratmaya ihtiyacımız yok. Çünkü
onların hepsi hazır. Ne istediğimizi sadece biz değil, halk
kitleleri de, işçi sınıfı da biliyor. Almanya ve yurt dışındaki
hakim sınıflar da, onların hepsi de biliyor. Kim olduğumuz ve ne
istediğimiz üzerine program hazırlamaya ihtiyaç duymamıştım,
çok önceleri biliyorlardı. Bugün yapmamız gereken çoktan beri
olmuş olanı şeklen onaylamaktan başka bir şey değildir.
Spartakus Birliği tarafından şimdiye kadar yürütülmüş olan
eseri, geniş taban üzerinde devam ettirecek yeni bir partinin
yapılaşmasıdır” (bkz. K. Liebknecht, C.9, s. 663-674, alıntı
s. 674)
“Her
şeye RAĞMEN”!
Alaman
tarihi, insanlığın, proletaryanın en yüce, en ulvi diğerlerinin
yanı sıra, insanlığın yüz karası gerçeklerin, sadizmin ve
insanlık adına hayvani duyguların da politikalaştırıldığı
gerçeklerle doludur. Bu gerçeklerden sadece birisi, K. Liebknecht
ve R. Luksemburg’un katledilmiş olmalarıdır.
Proletaryanın
devrimci mücadelesinden, iktidarının sallantıda olması
gerçeğinden dersler çıkaran Alman tekelci burjuvazisi bu dönemde
kendi geleneksel siyasi temsilcilerinden ziyade sosyal demokratlar
tarafından adeta kurtarıldı. SPD’nin önde gelen önderleri; SPD
hükümeti, Marksizme, proleter mücadeleye ve devrime olan sınıfsal
kinini en vahşi bir şekilde dile getirdi. K. Liebknecht ve R.
Luksemburg kellesi için bir kışkırtma ve yarış örgütlendi.
Gönüllü birlikler oluşturuldu. Vahşi bir av başlatıldı. Bu,
insan avıydı. K. Liebknecht ve R. Luksemburg’un öldürülmeleri
için düzenlenmiş, yönlendirilmiş olan sürek avıydı. Bu ava,
SPD’nin merkez organı “Vorwärts”de
(İleri) bir “şiir”le katılmıştı. 13 ocak tarihli sayısında
“Yüzlerce
ölü aynı sırada proleter!
Karl,
Rosa, Radek ve yoldaşları
onların
hiçbiri ölüler arasında değil,
onların
hiçbirisi ölüler arasında değil!
Proleter!”
Alman
proletaryasının, devrimcilerin, komünistlerin celladı Noske ve
onun köpekleri her iki önderi yakalamak ve öldürmek için her
türlü hileye başvuruyorlardı. Nihayet muratlarına erdiler. K.
Liebknecht’in Berlin Wilmersdorf semtinde bir evde olduğunu
öğrendiler. K. Liebknecht (ve Rosa) tutuklandıkları andan
itibaren ağır işkence görürler. Kafaları sopa ile ezilene kadar
dövülürler. Karl hâlâ ölmemiştir. Alnına ve göğsüne
sıkılan kurşunlarla nihayet fiziki olarak öldürülür ve
Berlin’in Tiergarten semtinde ıssız bir köşeye atılır. Tarih
15 Ocak 1919. K. Liebknecht cesedi katilleri tarafından “kimliği
belirsiz ceset” olarak Zoo istasyonu sıhhi yardım istasyonuna
teslim edilir.
Bu
eylemden sonra Noske ve onun sosyal demokrat partili arkadaşları,
yani SPD’nin önderleri Berlin halkına vermiş oldukları sözü
yerine getirmiş olurlar!
Her
iki önderin katledilmiş olması hem ulusal hem de uluslararası
alanda büyük tepkilere, gösterilere yol açar.
K. Liebknecht son makalesini katledildiği gün yazmıştı: “Her
Şeye Rağmen”
"Spartakus'a
genel saldırı! Sokaklar, 'kahrolsun Spartakistler' diye uğulduyor.
'Onları yakala, onları kırbaçla, onları bıçakla, onları vur,
onları şişle, onları çiğne, onları paramparça et!" Alman
ordularının Belçika katliamını geride bırakan katliam
yapılıyor.
"Post"tan
"Vorwärts"e kadar (gazetelerde) "Spartakus yenildi"
diye sevinç çığlıkları atılıyor.
"Spartakus
yenildi!" ve eski haline getirilmiş eski Alman polisinin kara
binası, tabancası ve kılıcı ve devrimci işçilerin
silahsızlandırılması onun yenilgisini teyit etti. "Spartakus
yenildi!" Albay Reinhardt'ın süngüsü altında, General
Lüttwitz'in makinalı tüfekleri ve topları altında ulusal meclis
için seçimler yapılacak. Napolyon Ebert için bir plebisit.
"Spartakus
yenildi!"
Evet!
Berlin'in devrimci işçileri yenildiler! Evet! Onların yüz kadar
en iyileri katledildi! Evet! En sadıklarından yüzlercesi zindana
atıldı!
Evet!
Onlar yenildiler. Çünkü onlar, kesinlikle yardımlarına
inandıkları bahriyeliler, askerler, güvenlik güçleri tarafından
terk edildiler. Ve onların gücü önderliklerinin kararsızlığından
ve zaafından dolayı aksadı. Ve geri halk kesimlerinin ve mülk
sahibi sınıfların muazzam karşı devrimci çamur seli onları
boğdu.
Evet,
onlar yenildiler ve onların yenilmesi tarihi bir kaçınılmazlıktı.
Çünkü zaman henüz olgunlaşmamıştı. Ve buna rağmen mücadele
kaçınılmazdı...
Evet!
Berlin'in devrimci işçileri yenildiler! Ve Ebert-Scheidemann-Noske
kazandılar. Onlar kazandılar, çünkü generallerin, bürokrasinin,
odun junkerlerin, papazların, para babalarının hepsi ve bağnaz
geri ne varsa hepsi onların yanında yer aldı. Ve onların adına
gaz bombalarıyla, peşrevle zafer kazandı.
Ama
zafer olan yenilgiler vardır; ve yenilgilerden daha vahim (olan)
zaferler vardır.
Kanlı
Ocak haftasının yenilgileri; onlar şereflice direndiler, onlar
yüce Bir şey için, dertli insanlığın en asil amacı için,
açlık çeken kitlelerin zihni ve maddi kurtuluşu için mücadele
ettiler; onlar böylece kutsallaşan kutsal kan döktüler. Ve bu
kanın, bu ejderha tohumunun her damlasından bu günün galibi için,
düşenler (adına) intikamcılar, her parçalanmış liften ebedi ve
gökyüzü gibi sürekli olan yeni mücadeleciler doğacaktır.
Bugünün
yenilenleri yarının galipleri olacaklardır. Çünkü yenilgi,
onların dersidir. Alman proletaryası devrimci gelenekten ve
tecrübeden henüz yoksun. Ve geleceğin başarısını garantileyen
pratik eğitimi el yordamıyla yapılan denemeler, gençlik hataları,
acı gerilemeler (darbeler çn.)
ve başarısızlıklar dışında kazanamaz.
Durdurulamaz
büyümesi toplumsal gelişmenin. Doğa yasası olan sosyal devrimin
yaşayan esas gücü için yenilgi kamçıdır. Ve onun yolu, yenile
yenile yenmeyi öğrenmekten geçmektedir.
Ama
bugünün galipleri?
Onlar
lanetli bir dava için lanetli kanlı iş yaptılar. Geçmişin
güçleri için, proletaryanın amansız düşmanları için.
Ve
onlar daha bugünden mağlup! Çünkü onlar daha bugünden maşa
olarak kullanılmayı düşündükleri (insanların
çn.) esirleri durumundadırlar… Onlar, tarihin teşhir
direğindeler. Dünyada en kutsal şeylerine sadece ihanet etmekten
öte onu kendi elleriyle çarmıha geren böylesi hainler asla
(görülmemişti). Nasıl ki, resmi Alman sosyal demokrasisi Ağustos
1914'te diğerlerinden daha da alçaldıysa, şimdi o, sosyal
devrimin şafak sökümünde tiksindirici bir tablo sergiliyor.
Fransız
burjuvazisi 1848 Haziran kasaplarını ve 1871 Mayıs kasaplarını
kendi saflarından çıkarmıştı. Ama Alman burjuvazisinin bizzat
böyle bir zahmete katlanmasına gerek yok. "Sosyal demokratlar"
kirli, aşağılık, kanlı ve alçak işi yapıyorlar. Onun
Cavaignac'ı, Gallifet'i (Louis
Evgéne Cavaignac; 1802-1857; 1848'de Fransız savaş bakanı,
1848'de Paris proletaryasının ayaklanmasını kanla bastırdı.
Gaston -Alexandre - Auguste Marguis de Gallifet; 1830-1909; Fransız
generali, Paris komünarlarının katlinin baş sorumlusu çn.)
Noske'dir, "Alman işçisi"dir.
Çan
sesleri katliama çağırıyordu; müzik ve mendil sallamak,
"Bolşevik korku"dan kurtarılan kapitalistlerin zafer
sevinci... Daha barut dumanı çıkarken, daha işçi katliamı
yangını için için yanarken, daha öldürülenler sere serpe
yatarken, yaralı proleterler daha inlerken; onlar, katiller ordusuna
merasim düzenliyorlar muzaffer gururuyla şişerek; Ebert,
Scheidemann ve Noske.
Ejderha
tohumu!
Dünya
proletaryası, Alman işçilerinin kanıyla dumanı tüten ellerini
Enternasyonal’e uzatmaya cesaret eden, onlara nefret ederek yüz
çeviriyor. Hatta onlar, dünya savaşı bütün şiddetiyle devam
ederken bizzat sosyalizmin vecibelerini terk edenler tarafından da
dışlandılar. Onlar kirlenmiş, dürüst insanlığın saflarından
atılmış, Enternasyonal’den kovulmuş, her devrimci proleter
tarafından kin beslenen, lanetlenen olarak dünya önünde
duruyorlar.
Ve
bütün Almanya onların yüzünden utanca büründü. Kardeşine
ihanet edenler, Alman halkını yönetiyorlar, kardeş katilleri!
"Yazı tahtası verin. Bunu yazmalıyım".
Ama
onların saltanatı fazla devam edemez. En sonunda onların hesabı
görülecektir.
Onların
tezleri milyonlarca kalpte ateş ocakları açıyor, isyanın ateş
ocakları.
Kanda
boğmayı düşündükleri proletaryanın devrimi onların üzerinde
yükselecek, dev gibi, onun ilk sözü şu olacak:
Kahrolsun
işçi katilleri Ebert-Scheidemann-Noske!
Bugünün
yenilenleri öğrendiler. Kurtuluşlarını şaşırmış asker
kitlesinde aramak zaafından arındılar. Güçsüz ve yeteneksiz
önderlere güvenme zaafından arındılar. Kendilerini alçakça
ortada bırakan bağımsız sosyal demokrasiye inanma zaafından
arındılar. Sadece kendi (güçlerine güvenerek) gelecekteki
mücadelelerini sürdürecekler; gelecekteki zaferlerini
kazanacaklar. Ve işçi sınıfının kurtuluşu sadece işçi
sınıfının kendi eseri olacağı sözü bu haftanın acı dersiyle
işçi sınıfı için yeni ve derin bir anlam kazandı.
Ve
o yolunu şaşırmış askerler, yeniden kurulmuş militarizmin
kırbacını yeniden hissetmeye başladıklarında kendileri ile
nasıl bir oyun oynandığını kısa zamanda yeteri kadar idrak
edeceklerdir; onlar da bugün kendilerini sarmalayan çılgınlıktan
kurtulacaklar.
"Spartakus
yenildi!"
Ah,
ağır ol! Kaçmadık, yenilmedik. Ve bizi bölük-pörçük duruma
da getirseler biz buradayız ve burada kalacağız. Ve zafer bizim
olacaktır.
Çünkü
Spartakus ateş ve ruh demektir, yürek ve can demektir. Proletarya
devriminin iradesi ve eylemi demektir. Ve Spartakus sınıf bilinçli
proletaryanın bütün mücadele kararlılığı, bütün sıkıntısı
ve mutluluk özleyişi demektir. Çünkü Spartakus, sosyalizm ve
dünya devrimi demektir.
Alman
işçi sınıfının çile dolu yolu henüz son bulmadı. Ama
kurtuluşun günü yaklaşıyor. Ebert-Scheidemann-Noske için,
şimdilik onların arkasına saklanan kapitalist iktidar sahipleri
için hesaplaşma günü yaklaşıyor. Olayların dalgası göklere
çıkıyor. Zirveden uçuruma fırlatılmaya alışığız. Ama
gemimiz gururlu olarak amaca doğru, doğru rotada.
Ve
amaca ulaşıldığında acaba yaşayacak mıyız? Ama programımız
yaşayacak; kurtulmuş insanlığın dünyası hakim olacak. Her şeye
rağmen!
Sesi
gelen ekonomik çöküşün sarsıntısı altında proleterlerin
henüz uyuyan kümeleri kıyamet gününün duyuruluşu gibi
uyanacaklar ve katledilen savaşçıların cesetleri yeniden
dirilecekler ve lanetlenenlerden hesap soracaklar. Volkanın
homurtusu bugün henüz yeraltında ama yarın o patlayacak ve
onların hepsini kor halindeki lav akıntısına gömecektir."
(Die Rote Fahne (Kızıl Bayrak), Sayı.15; 15 Ocak 1919 - Karl
Liebnekcht; Toplu Konuşmaları ve
Yazıları, cilt 9, s. 709-713.
Bu
sözler K. Liebknecht’in vasiyeti olmuştur.
K.
Liebknecht sadece Alaman proletaryasının değil, tüm dünya
proletaryasının bir önderidir. Dünya proletaryası ona,
vasiyetini yerine getireceğim diye söz vermemelidir; o vasiyeti
yerine getirmelidir.
Bu
değerlendirmeleri K. Liebknecht Alman devriminin yenilgi anında
yapıyor. Ve günümüz şartlarında bu değerlendirmeler salt
Almanya için değil, tüm dünya ülkeleri, tüm proletarya için
geçerli olan değerlendirmelerdir.
Emperyalizm
ve savaşa karşı mücadele, barış ve halkların dostluğu için
mücadele işte bu K. Liebknecht’tir.
Yeniden
güçlenen Alman emperyalizmi iki dünya savaşı deneyiminden sonra
dünyayı yeniden paylaşmak için rakiplerini, diğer
emperyalistleri zorluyor. Bugünün “barışçıl” rekabeti yarın
üçüncü bir emperyalist dünya savaşına dönüşecektir.
Sanki
Alman tarihi tekerrür ediyor. K. Liebknecht’i öldürenler,
sonraları şekillenen Alman faşist partisinin unsurlarıydı. O’nu
sermaye adına katledenler, milliyet tanımaksızın milyonlarca
emekçiyi, insanı katleden, toplama kamplarına dolduran, ulusları
köleleştirmeyi amaçlayanlar, yeniden diş biliyorlar, günümüz
geldi diyorlar. Açıktan açığa emperyalist hegemonyadan
bahsediyorlar. Barışı, halkların dostluğunu ve kardeşliğini
Alman tekelci sermayesinin çıkarları temelinde yorumluyorlar. Yani
barış yok, halkların dostluğu yok, sınır yok. Alman sermayesi
var, Alman sermayesinin çıkarları var deniyor.
İşte
günümüzün böylesi şartlarında K. Liebknecht ve onun
militarizme, emperyalist savaşa karşı, barış ve halkların
dostluğu için mücadelesi bir kat daha önem kazanıyor. O, bu
konuda bütün enerjisiyle, bütün engin ufkuyla sınıf düşmanına
karşı dehşetli tavrıyla karşımızda, yanımızda dimdik duruyor
ve adeta soruyor? Ne yaptınız, ne yapıyorsunuz
Karl,
aramızdan ayrıldığından buyana geçen 72 yıl içinde dünya
proletaryası olarak çok büyük, çok gururlu işler yaptık, büyük
başarılar elde ettik. Tarihimizin doruk noktasına
ulaştık. Ama çok ağır yenilgiler de aldık. İhanete uğradık,
senin bahsettiğin ihanetten çok büyüğüne, çok acısına, senin
dediği, gibi zirveden en derin noktaya savrulduk. Bugün bir avuç
kaldık. Adeta yeniden doğmuş gibiyiz. Yeniden başlıyor gibiyiz.
Yenilgilerden gerçekten öğrenmemiz gerektiğini de kavradığımıza
inanıyoruz. Bu kez senden de öğrenerek, ama gerçekten öğrenerek
yola çıkıyoruz.
Ayrıca
bu yazımız seni Türkiye proletaryasına tanıtmak için bir
başlangıçtır. İleride değerli, öğretici yazılarını
Türkçeye kazandıracağımıza söz veriyoruz.
Dediğin
gibi;
“Ve
amaca ulaşıldığında acaba yaşayacak mıyız, bu önemli değil,
programımız yaşayacak; kurtarılmış insanlığın dünyası
hakim olacak.
Her
şeye rağmen!”
Proleter Doğrultu, Sayı 9, Ocak - Şubat 1997