SAVAŞIN EKONOMİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Nasıl ki, ekonomik krizsiz kapitalizm olmazsa savaşsız da kapitalizm olmaz. Ekonomik kriz ve savaş kapitalizmin/emperyalizmin nesnel içsel yasalarının dışa vurumudur. Kapitalizmde eşitsiz gelişme yasası ülkelerin gelişmesinde eşitliğin olamayacağını, bu durumun rekabeti keskinleştireceğini, keskinleşen rekabetin de son kertede savaşa yol açabileceğini gösterir. Bunun ötesinde jeopolitik nedenlerden dolayı birbiriyle dünya hegemonyası için rekabet eden ülkeler, I. ve II. Dünya Savaşlarında olduğu gibi dünyayı yeniden paylaşmak için doğrudan savaşabilecekleri gibi bugün bu savaşı farklı biçimlerde sürdürmekteler.
Rusya-Ukrayna savaşı bunun tipik bir örneğidir. Her ne kadar savaşın bir tarafında Ukrayna duruyorsa da onun arkasında aslen ABD ve NATO var. Ancak nükleer silahların kullanılacağı bir savaşın (III. Dünya Savaşının) patlak vermesinden çekinen ABD emperyalizmi (Kendi açıklaması), Rusya’ya karşı savaşmayı Ukrayna’ya havale etti.
Her halükarda dünya ekonomisinde önemli yeri olmayan, dünya ekonomisi ve politikası açısından stratejik konumu olmayan, dünya jeopolitikası bakımında jeopolitik önemi olmayan iki ülke arasındaki bir savaş dünya ekonomisini ve politikasını fazla etkilemez; böyle bir savaşın beraberinde getireceği sorunlar (ekonomik, siyasi nüfus dalgalanması/göç vb.) yerel, en fazlasıyla bölgesel kalır.
Ancak, yaşanmakta olan Rusya-Ukrayna savaşı ne bölgeseldir ne de sadece iki ülke arasında bir savaşla sınırlıdır. Bu savaş, çok rekabet merkezli dünya düzeninden kutuplu dünya düzenine geçişin; dünya jeopolitikasında söz sahibi olan iki ülkenin (ABD-Rusya) jeopolitik çıkarlar için ilk silahlı karşı karşıya gelişidir. Bu nedenle bu savaşın ülkeler ve dolayısıyla dünya ekonomisi, ticareti, maliyesi üzerinde belirleyici etkisi olacaktır, zaten bu etkiler, her iki tarafın aldıkları kararlardan dolayı daha şimdiden hissedilmektedir.
-Bu savaş pahalılık, enflasyon demektir.
-Bu savaş, ekonomik krizin (yoksa) tetiklenmesi, varsa derinleşmesi demektir.
-Bu savaş dünya ticaret hacminin (ithalat, ihracat) daralması demektir.
-Bu savaş, vurgunculuk, stokçuluk demektir.
-Bu savaş, militarizmin, silah sanayinin gelişmesi ve üretiminin artması; silah tekellerinin karlarına kar katması demektir.
-Bu savaş, borçlanma (devlet) demektir.
-Bu savaş, bazı ülkeler için yıkım, bazı ülkeler için fırsatçılık; sıçramalı gelişme demektir.
-Bu savaş, savaşan ülkeler için maddi ve manevi yıkım demektir.
-Bu savaş, yaptırım demektir.
-Bu savaş, nihayetinde çokça üzerinde durulan sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasının; emperyalist küreselleşme “teorisi”nin bir eğilimi ifade ettiğinin bir daha açığa çıkması demektir.
-Bu savaş, bütün diğer haksız savaşlarda olduğu gibi, savaşın yükünün işçi sınıfı ve emekçi yığınların sırtına yıkılması demektir.
Bunların her birini ele almaya gerek yok. Salt yaptırımlar ve karşılıklı restleşmeler dünya ekonomisinin nasıl etkilendiğini göstermektedir.
Amerikan emperyalizmi, Rusya’yı genel anlamda ekonomik bakımdan da zayıflatmak ve özel olarak da Ukrayna’ya karşı savaşı sürdüremez hale gelmesini sağlamak için kapsamlı yaptırımlar uygulama kararı aldı.
Rus bankaları küresel para transfer sistemi SWIFT’ten çıkarıldılar. Böylece dünyanın Rusya ile tüm ticaretini bitirmek, Rusya’yı uluslararası alanda yalnız bırakmak amaçlanmaktadır.
140
trilyon dolarlık sınır ötesi para transferinin yüzde 90'ı SWIFT
üzerinden halledilmektedir. Dolayısıyla SWIFT kullanımı
Rusya'ya ürün satanlar ve satın alanlar bakımından oldukça
önemlidir. Ayrıca Rusya'nın, AB ve ABD ile yıllık olarak
yaklaşık 226 milyar doları bulan dış ticaretinin SWIFT imkandan
mahrum olmasının Rus ekonomisi için ne anlama geleceği açıktır.
Mali alandaki yaptırım tedbirleri Rusya'daki tüm bankacılık varlıklarının yaklaşık yüzde 80'ini hedefliyor.
Rusya Merkez Bankası rezervlerinin yüzde 21,7’si altın; yüzde 13,8’i Çin’de; yüzde 12,2’si Fransa’da; yüzde 10’u Japonya’da; yüzde 9,5’i Almanya’da; yüzde 6,6’sı ABD’de; yüzde 4,5’i İngiltere’de; yüzde 16,5’i diğer ülkelerde ve yüzde 5’i de uluslararası kurumlarda.
ABD, bu yaptırımla Çin’deki miktara ulaşamaz, ama diğer ülkelerdeki miktarı dondurabilir.
Ambargo restleşmesi:
ABD, Rusya’dan petrol ve doğal gaz ihracatını yasakladı. İngiltere, Rusya'dan enerji ithalatına yasak getirme kararı aldı. ABD’nin petrol ve doğal gaz restini Rusya yurt dışına hammadde satışını yasaklayarak gördü. Dünya ekonomisi bazı madenler bakımında Rusya’ya bağımlı durumda, bunun ötesinde Rusya petrol üretiminde ABD ve S. Arabistan’dan sonra üçüncü sırada. Doğal gaz üretiminde ise ilk sırada.
Petrol ve doğal gazın Rusya ekonomisindeki ağırlığı yüzde 60 civarında.
Enerji alanındaki restleşme tarafların istediği sonucu pek vermez. Rusya, petrol ve doğal gazını daha fazla miktarda, enerjiye hiç doymayan Çin’e satabilir. Bunun ötesinde Türkiye gibi bazı ülkeler Rusya’dan enerji alımına devam edeceklerini açıkladılar. En önemlisi, J. Biden’ın Rusya’dan enerji alımı yasağına Almanya uymayacağını açıkladı. Başta Almanya olmak üzere hemen bütün AB ülkeleri farklı oranlarda Rus doğal gazına bağımlı. Bu bağımlılık ortadan kalkmadığı müddetçe bu ülkeler Rusya’dan gaz almaya devam edeceklerdir. Almanya, ABD’nin çıkarı için enerji sorunundan dolayı sanayisinin durmasını istemez. Kısa zamanda başka ülkelerden tedarik de olamayacağına göre ABD’nin yasağı daha baştan delinmiş demektir.
Savaş ve Rusya'nın dünya pazarlarında tecridi enerji, metal ve tarımsal ürün arzını altüst etti. Başta enerji bağımlılığı olmak üzere tüm temel metaller ve tahıl fiyatları rekor seviyelere çıktı. Ayrıca stoklama, panik alımları fiyatları yükselten başka faktörler.
Ambargo ve yaptırım bakımından karşılıklı restleşme hammadde fiyatları, sanayi metallerden tahıla ve kömüre kadar tüm varlıkların fiyatı rekor seviyeye çıktı.
Küresel emtia fiyatlarını izleyen S&P GSCI endeksi mart ayının ilk haftasında yüzde 20 yükseldi. Londra Metal Borsası (LME) Endeksi aynı dönem içinde yüzde 10 yükseldi. Petrol fiyatlarının alıp başını gitmesi, üretiminde yoğun enerji gereken metal piyasalarını alabora etti. Üretimde düşüş beklentisi, Karadeniz kaynaklı sevkiyatların durma noktasına gelmesi ve panik alımlar da eklenince stoklar dibe vurdu, depolar boşaldı.
Tedarik zincirinin daha fazla bozulması korkusuyla birçok ülke stok oluşturmaya çalışırken, bakır fiyatı tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.
Alüminyum vadeli işlemleri, Rus arzındaki kesintilerin zaten düşük olan stoklara etkisiyle 3.800 doların üzerine tırmanarak rekor kırdı.
Çinko fiyatları 2007'den bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Çinko fiyatları LME’de bir hafta içinde yüzde 14 yükselerek 4.250 doları test etti.
Nikelin fiyatı Doğu Avrupa'daki tansiyonun soğuma belirtisi göstermemesi ve Rusya'ya karşı artan yaptırımların tedarikte aksama endişelerini körüklemesi nedeniyle tarihinde ilk kez 100.000 dolar/ ton seviyesini geçerek 3 günde 3 katından fazla arttı.
İşgalin yol açabileceği küresel ekonomik şok endişeleriyle petrol ve doğal gaz fiyatları rekor seviyelere yakın hareket ediyor. Rusya petrolünün ithaline yasak tehdidiyle Brent petrolün varili bu hafta 139 dolara, ABD tipi ham petrol 130 dolara kadar yükseldi.
Bu arada Avrupa'da gösterge doğal gaz fiyatları Rusya tarafından gelen tehdidin etkisiyle yüzde 30 artış kaydetti.
Kömür 1 ayda yüzde 77 1 yılda yüzde 377 yükseldi.
Buğday fiyatı 1 ayda yüzde 60’tan fazla yükseldi: Rusya ve Ukrayna'nın üretimdeki ağırlığı nedeniyle buğday emtia piyasalarında önü kesilemeyen yükseliş yaşayan ürünlerden biri oldu. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının buğday ticaretini durma noktasına getirmesiyle buğday fiyatları Chicago Ticaret Borsasında geçen hafta yüzde 40,6 artmasının ardından bu hafta da artış sürüyor. Fiyatlar dün kile başına 13 dolara dayandı. Paris'te öğütülen buğday, ton başına 400 Euro'ya (438 dolar) ulaştı.
Rusya küresel pazara yılda 44 milyon ton buğday tedarik ederken Ukrayna da dünya genelinde 17 milyon ton ile buğday tedarikinde 5. sırada yer alıyor. (Bu verilerin alındığı yazı: “Emtia rallisinin çapı genişliyor” Evrim Küçük, Dünya Gazetesi, 9 Mart 2022)
Kısacası: Emperyalist çağda dünya ekonomisini bu denli etkileyen; ekonomi konjonktürünü değiştiren iki savaş olmuştur. I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı. Her iki savaş ekonominin konjonktürünü, gelişme seyrini (kriz-durgunluk-canlanma-yükseliş) değiştirmiştir.(Bkz. İ.Okçuoğlu, Kapitalizmin Tarihi- Ekonomik Kriz Ağırlıklı, 1600-1990. Sınırsız Basım, 2016 Ankara).
Bu savaş, dünya savaşı olmasa da, jeopolitik bir savaş; bütün dünyayı etkileyen bir savaş olduğu için dünya ekonomi konjonktürünü mutlaka etkileyecektir.
Mevcut durumda dünya ekonomisinin krizde olduğu söylenemez, ama canlı bir ekonomi olduğu da söylenemez. 2021 yılı itibariyle Almanya’nın, ABD’nin, İngiltere’nin, AB’nin (27 ülke); AB’nin (19 ülke) 2018’in ortalarında patlak veren ekonomik krizden çıkmış olmaları (Bkz.: https://stats.oecd.org/index.aspx?queryid=21758), devam eden bu savaş nedeniyle yeniden bir kriz sürecine yuvarlanmayacakları anlamına gelmez.
Her şeyden önce enerji krizi en gelişmiş ekonomileri de vurur ve üretimde yavaşlamaya veya durmaya neden olabilir. Güncel enerji krizi, aynı zamanda bir yapısal krizdir. Rusya’dan alınan enerjinin kesilmesi veya yetersiz kalması öncelikle AB ekonomilerini, enerji tedariki sağlanana kadar krize iter.
Savaştan dolayı sanayi üretimi için elzem olan hammaddelerin temini için rekabet, önde gelen emperyalist ülkeler arasında “ne pahasına olursa olsun” tarzında sürdürülür.
Savaştan dolayı özellikle gıda maddeleri savaşan iki ülkenin devre dışı kalmasından dolayı iki gelişmeye yol açar: Birincisi tahıl fiyatları çok artar. İkincisi tarıma önem vermeyen ülkelerin yeniden tarıma dönüşüne neden olabilir.
Savaştan yararlanabilen ülkeler de olacaktır. Tedarik zincirlerinin kopması, her ticaret rotasının kullanılamaması, ana pazarlara (örneğin Avrupa) yakınlık veya uzaklık, belli bir ekonomi alt yapısının olup olmaması bazı ülkelerin sıçramalı gelişmesine de yol açabilir.
Bu savaş, nihayetinde sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasını; emperyalist küreselleşmeyi sadece geriletmiş olmayacak bütünlüklü tek dünya pazarının sonunu getiren ilk adım olacaktır. Bu savaş, çok rekabet merkezli dünyanın yıkılması ve kutuplu dünyanın kurulması sürecine girildiğini göstermektedir. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, demek bu anlama gelir. Gerçekten de dünya jeopolitik bir kamplaşmaya/bloklaşmaya doğru hızla ilerlemektedir. Jeopolitik kamplaşma ekonomik olarak da kamplaşma demektir. Bu nedenle, “Soğuk savaş” döneminde olduğu gibi her bir kampın kendisiyle sınırlandırılmış bir ekonomisi; sermaye hareketi olacaktır.
1900-1917 (Ekim Devrimi) arasında dünya çok rekabet merkezli bir dünyaydı. Ekim Devrimi’yle (SSCB’nin kurulması-sosyalizm) çok rekabet merkezli dünya iki dünyaya bölündü ve bu durum 1956’ya, SBKP(B)’in 20. kongresine kadar sürdü. Bu kongreden itibaren dünya iki kampa bölündü. Dünya hegemonyası için jeopoliitika üretme ve uygulama yeteneğine sahip iki ülke; bir yandan revizyonistleşen ve sosyal emperyalistleşen SSCB ile diğer yandan kapitalist dünyanın jandarması olan ABD. Bu dünya da 1991’de SSCB’nin ve revizyonist kampın dağılmasıyla tarihe karıştı. 1991’den günümüze (günümüzden kast edilen ABD’nin Çin’i çevreleme doktrininin ilanıdır) kadar dünya, aynen 1900-1917 arasında olduğu gibi çok rekabet merkezli bir dünyadır. Artık bu dönemde geride kalıyor. Rusya-Ukrayna(ABD/NATO/AB) savaşı bunun doğrudan bir ifadesidir.
Dünyanın bu halleri sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasının, dünya ekonomisinin; emperyalizmin gelişmesinin mutlak bir yasası olduğunu, ancak bu yasanın gerçekleşme koşulları yoksa bir eğilim olarak kaldığını gösterir. Dünya çok rekabet merkezliyse bu yasa mutlak olarak gerçekleşir. Ancak, dünya kutuplara bölünmüşse eğilim olarak kalır. (Bkz.: İ. Okçuoğlu;Kar Oranı ve Sermayenin Uluslararasılaşma Diyalektiği, Akademi Yayın, Kasım 2010)
Bu savaşı, emperyalist savaş olarak mahkum etmemiz yetmez. Savaş, bütün yükünü işçi sınıfı ve emekçi yığınların sırtına yüklemektedir; savaş koşullarında da sektörlere bağlı olarak zengin daha çok zengin olacaktır; işçi gücü sömürülmenin ötesinde talan edilecektir; açlık, sefalet diz boyunu geçecektir; insanlar göçmek zorunda kalacaklardır. Savaş, bütün bunları bizzat yaşayan işçi sınıfı ve emekçilerde ise mücadele isteğini geliştirecektir.
Önemli olan bu isteği örgütlü mücadeleye dönüştürebilmektir.
Devam edecek