ENFLASYON GİZEMİ
ENFLASYON ÜZERİNE DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Enflasyon kelimesi, "şişirmek" gibi bir anlama gelen Latince inflatio teriminden kaynaklanmaktadır. Bir dizi türü vardır*. Bu makalede bunları ele almaktan ziyade enflasyon olgusunu kendisini ele alacağız.
Model tartışmalarına o kadar daldık ki, boş “ekonomist”in enflasyondan ne anladığını sorgulayamadık. En azından enflasyondan ne anladığını öğrenmek isterdik. Ancak, bildiğimiz hikayesi enflasyonun kendisiyle değil de, bir sonuç olduğuyla ilgilidir. Sürekli söylediği şu: "Faiz sebep enflasyon sonuç." Yıllardır bu teraneyi tekrarlar. Kendinden emin bir “ekonomist” dahi olsa "faiz sebep enflasyon sonuç" hikayesini en azından biraz açar. Hayır, “ekonomist” ısrarla aynı şeyi tekrar ediyor ve uygulamaya çalıştığı para politikasının sonucu TL/dolar paritesinin durumu ortada; değersizleşme bakımından TL, değerlenme bakımından dolar rekor üstüne rekor kırıyor.
Peki, enflasyon nedir?
Veya enflasyon tanımında sonuç ve neden birbirine karıştırılırsa ne olur?
Enflasyon tüm hızıyla devam ediyor. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada şu veya bu ölçüde enflasyon sorun olmaktadır. Hükümetlerin genel açıklaması, ‘enflasyonist gelişme ekonomi için sorun değildir, geçici bir süreçten geçiyoruz, bu sorun pandemi kaynaklıdır’dan öteye geçmemiştir. Ancak, enflasyonda gelinen durum, bu enflasyon açıklama hikayesinin tutmadığını göstermiştir.
Etkisi, ekonominin gücüne bağlı olarak her bir ülkede farklı da olsa enflasyon dünya ekonomisinin büyük bir sorunu haline gelmiştir. Ama bu sorun olarak görülmüyor. Mesele anlaşılmadığı için değil, enflasyona ihtiyaç duyulduğu için böyle hareket ediliyor. Ülkeler istiyorlar ki, 2008 dünya krizinden sonraki ekonomi iklimi devam etsin; yani Amerikan Merkez Bankası (FED) para basmaya ve ortalığa saçmaya devam etsin ve bundan yararlanmak isteyen ülkelerin “al gülüm ver gülüm” stratejisi, “ödünç almak ve harcamak” stratejisi desteklensin.
FED dönem dönem bu para politikasını belli bir disipline sokacağını her açıkladığında; yani artık karşılığı olmayan para basıp dağıtmayacağım dediğinde dünyaya dağılmış dolarların bir kısmı ABD‘ye akmaya başlar.
Gelinen nokta şu: FED bu enflasyonist politikasını (karşılığı olmayan para basma politikası) devam ettirmezse birçok hükümet de kontrolden çıkmış harcama (kamu) politikasını finanse edemeyecektir. Tabii, ilk bakışta bu durum diktatörü fazla ilgilendirmez! Ne de olsa IMF ile bir ilgisi yok, oradan veya ABD’den ucuz para alma durumu yok. Ama sorun dünya parası olduğu için Türk ekonomisini de doğrudan ilgilendirir.
Bu konuda da Erdoğan’ın “uzak görüşlü” oluşu durumu ne kadar kurtarır bilemem. Ancak, “dış düşman” saldırıları olmasaydı bu hallere düşmezdik demesi veya demeye getirmesi çok “öğretici” olsa gerek. Ama bu da bize enflasyon hakkında bir şey söylemiyor. Enflasyon konusunda uydurulan hikayeler bunu gösteriyor.
Enflasyonun Nedeni Artan Ücretlerdir!
Başlı başına bir hikaye. Burjuvazi/hükümet ‘Yüksek ücret talep ettiniz, yüksek ücret alıyorsunuz ve bundan dolayı da fiyatlar artıyor’ silahını kullanır. Yani ‘artan ücretler enflasyona neden oluyor’ der. Bu durumda işçi sınıfı yüksek ücret için mücadele etmemelidir, aksi taktirde enflasyonun müsebbibi olur!
Aslında bunun tam tersi doğrudur. Fiyatlarda artış olmasa ücretlerde de artış olmaz. Bu nedenle ücret artışı enflasyonun (bu durumda fiyat artışının) bir nedeni olamaz, ancak bir göstergesi olabilir; böylece neden ve sonuç birbirine karıştırılır.
Bu konuyu aşağıda ayrıca ele alacağız, ancak burada şu kadarını söyleyelim: Nihayetinde ücret, pazarlanan diğer metalarda olduğu gibi işgücü denen metanın fiyatıdır. Bu nedenle işgücü-metasının fiyatının artması (ücretlerin artması) pazarda pırasanın, domatesin fiyatının arması gibi enflasyonun bir belirtisi olur.
Fiyatların Artması Enflasyon Demektir!
Her fiyat artışı enflasyon diye tanımlanamaz. Diğer bütün metalarda olduğu gibi meta-işgücü fiyatının (ücretin) artması enflasyonun nedeni değildir, en fazlasıyla bir göstergesidir. Başka türlü ifade edersek: Süreklilik arz eden fiyat artışı enflasyona neden olmaz; tam tersi, enflasyon, süreklilik arz eden fiyat artışının nedenidir. Burada, neden ve sonuç birbirine karıştırılıyor; sonuç neden, neden sonuç olarak açıklanmış oluyor.
Mal ve hizmet fiyatlarının nispeten sabit kaldığı koşullarda para miktarı artarsa aynı miktarda mal için daha fazla TL harcanıyor demektir. Bunun anlamı şudur: Tüketici elinde bol bulunan; eskiye göre daha çok olan TL ile sınırlı miktarda olan malı satın alacaktır. Bu durumda, satın alınan malın (ekmek, pırasa, makine, hammadde vs.) fiyatı yükselecektir. Örneğin Tüik, TÜFE değerleriyle enflasyonu açıklar. Ama Tüik’in açıkladığı enflasyon değil, enflasyonun bir belirtisidir. Enflasyon ise para arzındaki artıştır.
Enflasyon, fiyatların artışı değil, karşılığı (değeri) olmayan para arzındaki artıştır; karşılığı (değeri) olmayan para arzı enflasyonun nedenidir, fiyatların artışı enflasyonun bir göstergesidir.
Ekonomik Büyüme Enflasyona Neden Olur!
Herhalde en pespaye enflasyon hikayesi bu olsa gerek. Bunun tam tersinin doğru olması gerekir. Ekonomide mutlak büyümenin tek kıstası maddi değerler üretimindeki (sanayi, tarım) büyümedir. Ama bu alandaki büyüme, işletmeler arası rekabetten, modern teknoloji kullanımından dolayı fiyatların artmasından ziyade düşmesine neden olmuyor mu? Oluyor. Eğer olmasaydı, akıllı telefonların, bilgisayarların, başkaca tüketilen elektronik malların fiyatları düşmek yerine artardı.
Aynı veya daha az miktarda mal için daha fazla para harcandığında ortaya genel bir fiyat artışı/enflasyonu çıkar. Pandemi döneminde böyle bir gelişme yaşandı ve hala devam ediyor. Birçok ülkede ekonomi ya tamamen veya kısmen belli bir süre için kapatıldı; üretim durdu. Bu arada gücü yeten bolca karşılığı olmayan para bastı. Türkiye’de ucuz krediyle tüketiciler borçlandırıldı, ABD’de tüketiciye harcasın diye bolca dolar dağıtıldı. Sonuçta pandemiden dolayı yeteri kadar üretilmediği için miktarı belli olan malların fiyatı yükseldi; daha az mala daha çok para harcanmış oldu.
Demek ki, erişilebilir bütün mal ve hizmetlerin fiyatları arttığında bu, işçi sınıfı ve emekçiler için yaşam maliyetinin artması, yaşam kalitesinin olduğundan daha da düşmesi anlamına gelir. Pandemi döneminde olanda budur.
Enflasyonun Nedeni Düşük Faizlerdir!
Derdimizi anlatmak için sorunu oldukça basitleştirelim. Faiz oranları paranın fiyatıdır ve çeşitli faktörlere göre değişken olur. Bir başka deyişle; alınan kredinin bir fiyatı vardır. Diyelim ki, bankadan bir milyon TL tutarında bir kredi alındı. Alınan kredi geri ödenirken tutarı bir milyondan daha fazla bir miktar (örneğin bir milyon yüz bin) oldu. Buradaki yüz bin, bir milyonun kullanım karşılığıdır. Yani bir milyon TL belli bir zaman dilimi için yüz bin TL karşılığında kiralanmış olur.
Hükümetler ve merkez bankalarının müdahale edemeyeceği, o anki duruma göre manipüle edilmeyen bir mali piyasa düşünelim. Böyle bir mali piyasada faiz oranları para/kredi talebine göre artar veya düşer. Para harcamak isteyenler kredi talebinde bulunurlar; kredi talebi yükselince faiz oranları da yükselir. Faiz oranları yükselince borç almak da zorlaşır ve böylece insanlar tasarruf etmeye yönelirler. Bunun tam tersi de olur; piyasayı canlandırmak için faiz oranları düşürülür. İnsanlar çok kolayca kredi alabilirler. Pandemi başlangıcında diktatör tüketicileri böyle bir taktikle harcama yapmaya yönlendirmişti.
Hükümetlerin ve merkez bankalarının müdahale edemeyeceği, o anki duruma göre manipüle edilmeyen bir mali piyasada (buna serbest piyasa deniyor) kendi dengesini bir şekilde sağlar ve ekonomiyle uyumluluk içinde olur. Bu, arz ve talep işidir.
Ancak, burada “ufak” bir sorun var: Faiz oranlarına hükümetin ve merkez bankalarının müdahale edemedikleri bir dünyada yaşamıyoruz. Diktatör elinden gelse her gün merkez bankası başkanını değiştirecek. Elinden gelse merkez bankasını da doğrudan kendine bağlayacak. Başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de hükümetler, merkez bankaları ekonomiyi canlandırmak veya güçlendirmek, büyük tekellerin iflasını önlemek için faiz oranlarıyla oynadıkları gibi karşılığı olmayan para da basıyorlar. Bunun sonucu çok açık: Hükümet veya merkez bankası kararıyla, bizde diktatörün kararıyla yapay olarak düşürülen faiz oranları enflasyonu canlandırıyor, ona katkıda bulunuyor. Bu, aynı zamanda borçlanmayı da teşvik ediyor. Bunun adı, yoktan para yaratmaktır. Yoktan yaratılan, yani maddi karşılığı olmayan paranın ortalığa saçılması demektir. Bu, para arzının artması demektir. Artan para arzı da enflasyon demektir.
Peki, “ekonominin kitabını yazan” boş “ekonomist”in aklı neredeydi, enflasyona karşı mücadele edeceğim diye faizleri düşürürken?
“Milli ve yerli” enflasyonun tek sorumlusu diktatör Erdoğan’dır. Ama “milli ve yerli” bir enflasyondan bahsedilebilinir mi, o da ayrı bir sorun.
Uzun bir zamandan beri diktatör hükümetiyle muhalefet enflasyon konusunda birbirlerini yiyiyorlar, “devasa” bir meydan muharebesi veriyorlar."Yüksek faiz, düşük kur kısır döngüsü”ne RTE, “düşük faiz-yüksek kur politikası”yla savaş açtı. Sanki ekonomide birbirinden farklı iki ekolün mücadelesine şahit oluyoruz. Ancak, şimdiye kadar bir şey öğrenemedik. Şu faiz ile kuru birbirinden ayıracak, ilişkiyi kontrol edecek anlayış ve cüretiniz var mı? Memleketin maliyesi içinden çıkılmayacak kadar dolarlaştırılmış. Bu durumda tabii ki ne faizi ne de kuru kontrol edebilirsiniz. Birbirine benzemezleri yan yana getirerek veya karşı karşıya getirerek ekonomi üzerine, faiz ve kur üzerine ahkam kesmekten öte yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur.
Bunca gerçekliğe rağmen hala "faiz sebep, enflasyon neticedir" diyebiliyor. Peki, tersini söylese ne olur? Yani “enflasyon sebep, faiz neticedir” dese ne olur? Diyemez, çünkü burada enflasyon dolardan, ABD’nin mali politikalarından kaynaklanmaktadır. Faizi istediğin kadar düşürürsün ama kur onu pek takmaz, şu günlerde yaşadığımız, gördüğümüz gibi takmıyor da, faizi düşürdükçe kur yükseliyor. Demek ki olmuyor. Hiç olmaz mı? Olur. Ancak, bunun için ekonominin dolarlaştırılmaktan (dolarizasyon) arındırılması gerekir. Diktatörde bu cüret var mı? Yok.
Çin’e öykünenler meselenin bir de bu yönünü düşünseler nasıl olur?Mali sektör hükümetin ve muhalefetin; burjuva politikacıların yalan ve vaatlerine en çok açık olan alandır. Burada karar vericilerin açıklamaları etkili, bazı durumlarda belirleyici olur. Diktatör haftalardır bir model ortaya attı, konunun uzmanları ve “uzmanlar”ı hala tartışıyorlar. Bu arada dolar 17 liraya dayandı. Model tartışması olmasaydı kurun yükselişi üzerine tartışmalar olduğundan daha şiddetli olabilir ve “geçinemiyoruz” eylemleri sokakları doldurabilirdi. Ama paranın değer kaybetmesini diktatör umursamıyor bile. Anlaşılan TL daha değer kaybedecek, kaybetmesi isteniyor. Ancak, bu gidiş kontrolden çıkarsa Türkiye’nin maddi varlıkları yağmalanmakla karşı karşıya kalabilir. Aynen 1997-1998 döneminde “Asya Kaplanları” diye tanımlanan ülkelerin talan edildikleri gibi (Bkz.:“Asya Kaplanları”nı Sarsan Mali Kriz”; ibrahimokcuoglu.blogspot.com/1998/03/asya-kaplanlarn-sarsan-mali-kriz.html)
Enflasyon bir ülkedeki bütün “baldırı çıplakları”; yani işçi sınıfını, emekçileri, yoksulları vb. doğrudan ilgilendirdiği için iktidar ve muhalefet en usturuplu, bazen de en saçma yalanları bu alanda söylerler. “Geçinemiyoruz” diyen halk yalanlara inandırılamazsa sokakları doldurabilir. Bu bilindiği için çaresizlik topu oyun alanına sokulmaz; ya dış güçler sorumlu olur ya yüksek faiz sorumlu olur veya da suç stokçuların üzerine atılır.
Enflasyon sorununu çözmek çok zor bir iş değildir. Aslında çok kolaydır. İki çözüm yolu var: Birisi burjuva çözüm, ikincisi de devrimci çözüm.
Diktatör enflasyon sorununu çözmek istiyorsa karşılığı olmayan para basmaktan vaz geçecek ve ekonomiyi dolarizasyondan temizleyecek. İsterse bunu bugünden yarına yapabilir. Ancak, bunu yapmak için sadece istemek yetmez. Cüret gerekir, “ulusalcılık” gerekir (bu sefer de yalakası D. Perinçek’le arası açılır); diktatörde olmayan meziyetler gerekir.
İkinci çözüm kalıcı çözümdür. Burjuva düzen yıkılır, burjuva ekonomi yıkılır, sorunda kökten çözülmüş olur. Bu da diktatörün değil, partisi önderliğinde işçi sınıfı ve müttefiklerinin işidir.
Devam edecek
Enflasyonun Asıl Nedeni Üzerine Marks ve Sınıf Mücadelesi
*
*) Enflasyon türleri
Enflasyon, bir yandan fiyat artışının tanınırlığına, diğer yandan da hızına göre iki gruba ayrılır:
Fiyat artışının tanınırlığı göre enflasyon
1. Açık enflasyon: Fiyatlardaki yükseliş ve devalüasyonun herkes tarafından fark ediliyor olması. Bugün Türkiye’de yaşanan enflasyon.2. Gizli enflasyon: Fiyatlar sabit kalırken, malların kalitesinin bozulması ve bunun da paranın gerçek değerinde bir düşüşe yol açması.
3. Engellenen enflasyon: Devlet, fiyat düzeyini en yüksek fiyatlara göre yapay olarak sabit tutar.
Hızına göre enflasyonun
1. Sürünen enflasyon: Fiyat artışı “gıdım gıdım”dır, neredeyse fark edilmez, ama sürekli artar.2. Tırıs giden enflasyonu: Burada ortalama bir fiyat artışı söz konusudur.
3. Dörtnala enflasyon: Fiyat seviyesinin önemli ölçüde artması, ekonomi için tehdit oluşturması. Bugün Türkiye’de yaşanan enflasyon.
4. Hiperenflasyon: Bu, çok yüksek bir fiyat artışı nedeniyle aşırı bir durumdur.
Malların fiyatları yükseldiğinde enflasyon var denir. Aslında paranın değeri düştüğü; pazarlarda karşılığı olmayan para dolaştığı için enflasyon oluşur. Yani tam tersi söz konusudur. Nedeni aynı da olsa sonuçta ortaya iki farklı enflasyon çıkar: Birine talep enflasyonu, diğerine de arz enflasyonu denir:
Talep enflasyonu
Talep, pazara sürülen malları (arzı) aşarsa, talep enflasyonu oluşur. Bu durumda, üretici firmalar veya stokçular arz kıtlığı olduğu için fiyatları yükseltirler. Ancak fiyatlar yükselince paranın değeri düşer; örneğin bu hafta 100 liraya aldığınızı gelecek hafta 120 veya 130 liraya almak zorunda kalırsınız veya 100 liraya daha az mal alabilirsiniz. Bu durumda para giderek daha az değerli olur.
Arz enflasyonu
Bu türden enflasyonun oluşması için üretim maliyetlerinin artması gerekir. Yani kapitalist, ücretler arttı, hammmade, enerji vb. fiyatları arttı ben de fiyatları arttırmak zorunda kaldım der. Sonuç hep aynıdır; fiyatlar yükselirken paranın da değeri düşer. Bugün Türkiye’de yaşanan enflasyon.
Enflasyonun etkileri
Burjuva ekonomistler "sağlıklı" veya “hafif” enflasyonun ekonomi için iyi olduğunu söylerler. Bu türden enflasyon kapitaliste “tatlı” karlar sağlar, ekonomi canlı işler. Örneğin yıllık olarak yüzde 3-4 oranında artan bir enflasyon sermaye açısından “iyi” bir enflasyondur. Fiyatların yılda 3-4 oranında artmasını hangi kapitalist istemez? Böylesi durumlarda halk, tüketim için teşvik edilir.